Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Tıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2022

X Işını (Röntgen)

1896'da Wilhelm Röntgen tarafından
oluşturulan, eşi Anna Bertha'nın elinin
X ışını görüntüsü
X ışınları veya Röntgen ışınları, 0,125 ile 125 keV enerji aralığında veya buna karşılık, dalgaboyu 10 ile 0,01 nm aralığında olan elektromanyetik dalgalar veya foton demetidir. 30 ile 30.000 PHz (1015 hertz) aralığındaki titreşim sayısı aralığına eşdeğerdir. X ışınları özellikle tıpta tanısal amaçlarla kullanılmaktadırlar. İyonlaştırıcı radyasyon sınıfına dahil olduklarından zararlı olabilirler. X ışınları 1895'te Wilhelm Conrad Röntgen tarafından Crookes tüpü (Hittorf veya Lenard tüpleri ile de) ile yaptığı deneyler sonucunda keşfedilmiştir. Klasik fizik sınırları içinde, X-ışınları aynı görünür ışık gibi bir elektromanyetik dalga olup, görünür ışıktan farkı düşük dalga boyu, dolayısıyla yüksek frekansları ve enerjileridir. Morötesi'nin ötesidir. X Işınlarının ötesi ise Gama ışınları'dır.

Röntgen ışınları ışığa benzeyen fakat gözle görülmeyen, oldukça delici özellikli bir salınımdır. X ışını tabirini (Almanca: X Strahlung, günümüzde Röntgenstrahlung) ilk olarak bu ışınları keşfeden fakat özelliklerini tam bulamayan Wilhelm Conrad Röntgen, “bilinmeyen” anlamında kullanmıştır. Röntgen ışınlarının elektromanyetik radyasyon spektrumunun bir kısmı olduğu, bugün artık bilinmektedir. Bu ışınların dalga boyu 10−9 ile 10−11 cm arasındadır. Dalga boyu gözle görülen ışığınkinden kısadır.

X ışınları elektromanyetik dalga kimliğinde oldukları ve kutuplanma özelliği taşıdığı ilk olarak Charles Glover Barkla (1906) tarafından kanıtlanmıştır. X-ışınları demeti; karbon, alüminyum, ve kükürt bloklarından oluşan bir saçıcı ortama gönderilmektedir. Saçıcı ortamın elektronları, üzerine gelen X ışınlarının elektrik alan vektörünün etkisiyle titreşerek aynı frekansta elektromanyetik dalgalar yayınlar. X ışınları xy düzleminde paralel elektrik alan vektörü bulundurur. 0x doğrultusunda saçılmaya başlayan X ışınları yalnızca 0y doğrultusunda titreşen elektrik alan vektörüne sahiptir ve böylelikle kutuplanmıştır.

Tarihçe

8 Kasım 1895'te Alman fizik profesörü Wilhelm Röntgen, Lenard tüpleri ve Crookes tüplerini denerken röntgen ışınlarına tökezledi ve bunları incelemeye başladı. İlk raporunu "Yeni bir ışın türünde: Bir ön iletişim" başlığı altında yazdı ve 28 Aralık 1895'te Würzburg Fiziksel-Tıp Derneği dergisine sundu. Bu, röntgen filmleri üzerine yazılmış ilk makaleydi. Röntgen, radyasyondan bilinmeyen bir radyasyon türü olduğunu belirtmek için "X" olarak bahsetmiştir. İsim sıkışmış olsa da (Röntgen'in büyük itirazları üzerine) birçok meslektaşı onlara Röntgen ışınları demeyi önerdi. Almanca, Macarca, Danca, Lehçe, Bulgarca, İsveççe, Fince, Estonca, Rusça, Japonca, Felemenkçe, Gürcüce, İbranice ve Norveççe de dahil olmak üzere birçok dilde hâlâ bu ışıklardan Röntgen olarak bahsedilmektedir. Röntgen, keşfi için ilk Nobel Fizik Ödülü'nü aldı.

Keşfinin çelişkili açıklamaları var, çünkü Röntgen ölümünden sonra laboratuvar notlarını yakmıştı; ancak bu biyografileri muhtemelen yeniden inşa edildi: Röntgen, siyah kartona sarılmış bir Crookes tüpünden katot ışınlarını araştırıyordu. böylece baryumdaki görünür ışık, baryum platinosiyanit ile boyanmış bir flüoresan ekran kullanılarak karışmaz. Yaklaşık 1 metre uzaklıktaki ekrandan hafif yeşil bir parıltı fark etti. Röntgen, tüpten gelen bazı görünmez ışınların ekranın parlamasını sağlamak için kartondan geçtiğini fark etti. Masasındaki kitap ve kağıtlardan da geçebileceklerini buldu. Röntgen kendini bu bilinmeyen ışınları sistematik olarak araştırmaya attı. İlk keşfinden iki ay sonra makalesini yayınladı.

El mit Ringen (Yüzüklü El): Wilhelm Röntgen'in eşinin elindeki ilk "tıbbi" röntgeni 22 Aralık 1895'te çekilmiş ve 1 Ocak 1896'da Freiburg Üniversitesi Fizik Enstitüsü'nden Ludwig Zehnder'e sunulmuştur.

Röntgen, X-ışınları nedeniyle oluşan foğrafik bir plaka üzerinde karısının elinin bir resmini çektiğinde tıbbi kullanımlarını keşfetti. Karısının elinin fotoğrafı, X-ışınları kullanan bir insan vücudu parçasının ilk fotoğrafıydı. Resmi görünce "Ölümümü gördüm" dedi.

Özellikleri

X-ışını fotonları atomları iyonize edebilecek ve molekuler bağları kırabilecek enerjiye sahiptir. Bu da X-ışınlarını, canlı dokuya zararlı olan iyonlaştırıcı radyasyon sınıfına sokar. Kısa sürelerde maruz kalınan yüksek dozda X-ışını, radyasyon hastalığına sebep olurken, düşük dozlarda uzun süreler maruz kalınan X-ışınları kanser riskini arttırır. Fakat tıbbi X-ışını görüntülemesinde, faydalar potansiyel zararlara üstün gelir. Ayrıca kullanılan dozlar dikkatlice kontrol edilir.

X-ışınlarını genel olarak yumuşak, gevrek ve sert X-ışınları olarak üç sınıfa ayırmak mümkündür. Yumuşak X-ışınları yaklaşık 100 ile 2000 eV arasında enerjilere sahipken,[4] gevrek X-ışınları 2-8 keV ve sert X-ışınları 8 keV ve yukarısında enerjilere sahiptir (gevrek (ing. tender) X-ışınları terimi bazı kaynaklarda kullanılırken[5] bazı kaynaklarda kullanılmaz. Ayrıca bu enerji aralıkları hakkında üzerinde anlaşılmış kesin bir geçiş bulunmamaktadır). Sert X-ışınları oldukça kalın malzemelerin icinden rahatlıkla geçebilirler. Bu sebeple tıbbi ve güvenlik uygulamalarında sıklıkla kullanılırlar.

X-ışınlarının Madde ile Etkileşimi

Farklı enerjilerdeki X-ışınlarının madde ile etkileşimi farklı şekillerde gerçekleşir. Bunun nedeni de maddelerin kompleks kırılma indislerinin, frekansa (foton enerjisine) ve atomların iyonizasyon enerjilerine baglı olmasıdır. Kompleks kırılma indisi X-ışınları için şu şekilde tanımlıdır:

,

Burada δ kırılım indisinin reel kısmındaki düşüşü, β ise madde içinden geçerken gerçekleşen şiddet kaybını tanımlar.

X-ışınlarının Oluşumu ve Üretimi

X ışınları, hızla hareket eden elektron akımının hedefteki materyalin atomları ile etkileşimi sonucu oluşur. elektronlar hedefle etkileşime girdiğinde, aniden yavaşlar ve kinetik enerjilerinin %1 x ışınına dönüşür (%99 ısı olarak kaybedilir)

X-ışını üretimi için gerekli üç eleman vardır:

1) Elektron kaynağı

2) Elektronların çarpacağı bir hedef

3) Elektronları hızlandıracak bir yol

Kullanım Alanları

Tıp sanayi, medikal görüntülemede kullanılır. Röntgen ışını olarak da bilinir ve radyolojik görüntülemede tanıya yardımcı olarak kullanılır.

Ayrıca tüm havalimanlarında ve tüm alış veriş merkezlerinde emniyet ve güvenlik amacıyla kullanılmaktadır.

04 Ocak 2022

İskelet Sistemi - II

EKLEMLER 

İskelet sistemini meydana getiren en az iki veya daha fazla kemiği birleştiren anatomik yapıya, eklem (articulatio- art.) denir. Eklemleri inceleyen bilim dalına, arthrologia (artroloji) denir. Eklem Çeşitleri Eklemleri hareket yeteneğine göre üç gruba ayırabiliriz.

Oynamaz Eklemler (Synarthrosis, Sinartroz) 

Eklem yüzleri arasında boşluk yoktur. Eklemi oluşturan kemikler birbirlerine fibröz bir doku aracılığıyla bağlanmıştır. Bu yüzden bu eklem grubuna, fibröz eklemler de denir. Bu tip eklemlerde hareket gözlenmez. Oynamaz eklemlerin yapısal özelliği bakımından üç alt grubu vardır. 

Sutura: Kemiklerin birbirleriyle yaptığı dikiş tarzı eklemleşmedir. Yalnız kafatasında görülen eklemlerdir. 

Gomphosis: (gomfozis) Eklem yüzlerinden biri oyuk, diğeri bu oyuğa giren koni şeklindedir. Mandibula ve maksillada diş çukurları (alveoli dentales) ile dişler arasında görülen özel bir fibröz eklem tipidir. 

Syndesmosis: (sindesmozis) Bu eklem tipinde kemikler birbirine fibröz bağlar aracılığıyla bağlanmıştır. 

Yarı oynar eklemler(amphiartrosis) 

Ekleme katılan kemik yüzleri arasında boşluk yoktur. Eklem yüzleri arasında hyalin kıkırdak veya fibrökartilaginöz doku bulunur. Bundan dolayı kartilaginöz eklemler de denir.İki alt grubu vardır: 

Syncondrozis: (Sinkondrozis) Kemikler arasında hyalin kıkırdak bulunur. Örneğin: Kostalar ile sternum arasındaki eklem. 

Symphysis: (Simfizis) Eklem yüzleri arasında fibröz kıkırdaktan yapılı yassı ve geniş bir discus(disk) bulunur.Kemikler sıkıca birbirine bağlanmıştır. 

Oynar eklemler(diarthrosis) 

Oynar eklemi oluşturan kemik yüzleri arasında boşluk ve bu boşlukta synovia denen sıvı vardır. Bundan dolayı bu eklemlere, synovial eklemler de denir. Synovial eklemler vücuttaki eklemlerin büyük bir bölümünü oluşturan ve fonksiyonel olarak tam hareketli eklemlerdir. 

Oynar eklemin yapısı 

Oynar eklemde bulunan yapılar şunlardır: 

Eklem Yüzü: (Facies articularis) Genellikle eklemi oluşturan kemiklerin eklem yüzleri birbirine uyacak şekildedir. Eklem yüzlerinde uyumsuzluk olduğunda, uyumu sağlayacak bazı yapılar devreye girer. Bunlar: 

.Discus articularis: Eklem boşluğunu ikiye ayıran, yuvarlak şekilli fibrokartilaginöz oluşumlardır. Dış yüzleri eklem kapsülüne yapışıktır. Alt çene eklemini örnek verebiliriz. 

.Meniscus articularis: Eklem içinde bulunan hilal şeklinde yapılardır. Eklem kapsülüne yapışan dış kısmı kalın, iç kısmı incedir. 

Eklem Kıkırdağı: (Cartilago articularis) Eklem yüzleri, 2-5 mm kalınlığında hyalin kıkırdakla kaplıdır. Eklem kıkırdağında sinir ve damar bulunmaz, synovia sıvısından beslenir. 

Eklem Kapsülü: (Capsula articularis) Eklem yüzünü içine alacak şekilde, eklem boşluğunu çevreleyen iki tabakalı örtüdür. Eklem kapsülü; ekleme katılan kemikleri birbirine bağlayarak dış ortama kapalı eklem boşluğu oluşturur, eklemi dış etkilerden korur ve gereksiz,riskli hareketleri sınırlar. 

Eklem Boşluğu: (Cavitas articularis) Eklem yüzleri arasında kalan, eklem aralığının kapsül ile dıştan çepeçevre kapatılması ile oluşur. Boşlukta synovia denen eklem sıvısı vardır 

Eklem Bağları: (Ligamenta articularis) Kemikleri birbirine bağlayan, kapsülü destekleyen fibröz yapılardır. Eklemi korur, destekler. 

 Açısal Hareketler: Eklemler bu hareketleri üç eksen etrafında yapabilir. Transversal eksende fleksiyon ve ekstansiyon hareketleri, sagittal eksende abduksiyon ve adduksiyon hareketleri,vertical(dikey) eksende rotasyon hareketleri yapılabilir. 

Fleksiyon: (Flexion) Bükülme, eklemi oluşturan kemik arasındaki açının küçülmesidir. Örnek: Ön kolun, kol üzerine doğru bükülmesi gibi. 

Ekstansiyon: (Extantion) Gerilme, eklemi oluşturan kemikler arasındaki açının büyümesidir. Fleksiyon haline getirilen ön kolun eski haline gelmesi, yumruk halindeki elin parmaklarının açılması vb. 

Abduksiyon: (Abduction) Orta hattan uzaklaşma hareketidir. Ekstremitelerin gövdeden uzaklaştırılması, parmakların birbirinden uzaklaştırılması gibi. 

Adduksiyon: (Adduction) Abduksiyon hareketinin tersidir. Orta hatta yaklaştırma hareketidir. Ekstremitelerin gövdeye yaklaştırılması, açılan parmakların birleştirilmesi gibi. 

Rotasyon: (Rotation) Eklemin kendi etrafında dönmesidir. Üçe ayrılır:                                    Pronasyon: (pronation) İçe dönme hareketi.                                                                            Supinasyon: (supination) Dışa dönme hareketi.                                                                      Sirkumdiksiyon: (circumduction) Eklemin bir nokta etrafında dairesel dönme hareketidir.


Oynar Eklem Çesitleri 
Vücudumuzun en hareketli eklemleri olan oynar eklemler, eklem yüzlerinin şekline ve hareketin yapıldığı eksenlerin sayısına göre sınıflandırılır. Dört gruba ayrılır. 
Tek Eksenli Eklemler Trokoid Eklem: (Art. trochoidea-silindirik eklem) Eklem yüzlerinden biri silindir şeklinde, diğeri buna uyacak yapı ve şekildedir. Radius başı ile ulna arasındaki eklem ve birinci boyun omuru atlas ile aksisin dens denilen çıkıntısı arasındaki eklemler trokoid eklemlerdir. 
Ginglimus Eklem: (Ginglymus, art. trochlearis-menteşe eklem) Eklem yüzlerinden biri makara, diğeri bu makarayı içine alacak şekildedir. Bu eklem, transvers eksen etrafında fleksiyon ve ekstansiyon hareketleri yapabilir.Ayak bileği eklemi örnek verilebilir.

İki Eksenli Eklemler 
Sellar Eklem: (Art. sellaris-eyerimsi eklem) Ekleme katılan her iki eklem yüzünde de hem konkavlık, hem konvekslik vardır. Bu eklemler sagittal eksende abduksiyon ve adduksiyon, transvers eksende fleksiyon ve ekstansiyon hareketleri yapar. Bu eklem tipine el bile kemiklerinden trapez kemiği verebiliriz. 
Kondiloid Eklem: (Art. condylaris) Eklem yüzlerinden birinde konveks kondil, diğerinde bu çıkıntıya uyumlu eklem yüzü vardır. Diz, eklemi bu eklem tipinin tipik örneğidir. 
Elipsoid Eklem: (Art. ellipsoidea) Kondiloid eklemin bir çesididir. Eklem yüzlerinden biri konveks, oval biçimdedir. Diğeri bu oval yüzü içine alacak sekilde çukurdur.El bileği eklemini örnek verebiliriz. 

Çok Eksenli Eklemler 
Sferoid Eklem: (Art. spheroidea-küresel eklem) Eklem yüzlerinden biri küre seklinde yuvarlak, diğeri bu küreyi içine alacak sekilde çukurdur. Vücudun en hareketli eklemleridir.Omuz eklemi ve kalça eklemi sferoid tip eklemlerdir. 

Eksensiz Eklemler
Plana Eklem: (Art. plana-düz eklemler) Eklem yüzleri düzdür. Belli bir eksenleri yoktur. Sınırlı kayma hareketi yapabilirler. El bileği kemikleri (ossa carpi) ve ayak bileği kemiklerinin (ossa tarsi) birbirleri ile yaptığı eklemleri örnek verebiliriz.
Kaynak :Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

06 Aralık 2021

İskelet Sistemi - I

KEMİK VE İSKELET


Hareket sistemi, (Systema Locomotorium) insan vücuduna Sekil veren ve ona hareket etme imkânı sağlayan bir sistemdir. Hareket sistemi iskelet, kaslar ve eklemlerden olusur. Kemikler ve eklemler hareket sisteminin pasif elemanlarıdır. Kaslar ise hareket sisteminin aktif elemanları olup kemik ve eklemlere etki ederek vücudun hareketini sağlar Kemikleri inceleyen bilim dalına, osteologia (osteoloji) denir. Latincede, “os ” kemik, “ossa” ise kemikler anlamındadır. 

Kemik Tipleri 

• Uzun Kemikler: (Ossa Longum) Kemiğin uzunluğu, genislik ve kalınlığından fazladır. Özellikle iskelette üst yan ve alt yanlarda bulunurlar. Kol, ön kol, uyluk, bacak ve parmak kemikleri uzun kemiklerdir. 

• Uzun kemiklerin ortadaki uzun kısmına, diafiz denir. Gövdenin içinde cavitas medullaris denen kemik iliği bosluğu vardır. Kemik iliği bosluğunu çevreleyen kemik doku kompakt (sert) yapıdadır. Bu boslukta sarı kemik iliği (medulla ossium flava) bulunur. Sarı kemik iliği yağdan zengin, bağ doku yapısındadır. Vücudun asırı oksijensiz kaldığı, kan kaybına uğradığı dönemlerde kan hücreleri üretebilecek yapıya sahiptir. Diafizin kemik iliği bosluğu, endosteum denen zarla kaplıdır. Uzun kemiğin gövdeye göre daha genis olan uç kısımlarına, epifiz denir. Epifiz spongioz yapıdadır. Buradaki gözeneklerde bulunan kırmızı kemik iliğinde kan hücreleri üretilir. Epifizde diğer kemiklerle bağlantıyı sağlayan eklem yüzleridir. Eklem

yüzü dısında kalan yerleri periost sarar. Diafizin epifize komsu olan bölümüne ise metafiz denir Burada, erken gelisme döneminde boyca büyümeyi sağlayan epifiz kıkırdağı yer alır. Epifiz kıkırdağı, zamanla kemikleserek boyca büyüme sona erer. 

 * Kısa Kemikler: (Ossa Brevia) Uzunluğu, genisliği ve kalınlığı birbirine esit olan kemiklerdir. El bileği ve ayak bileği kemikleri kısa kemiklerdir. 

* Yassı Kemikler: (Ossa Plana) ince, yassı ve kavisli kemiklerdir. Kafatası kubbesi kemikleri (alın kemiği, duvar kemiği, şakak kemiği, artkafa kemiği), kaburgalar, kürek kemiği, göğüs kemiği ve kalça kemikleri yassı kemiklerdir. 

* Düzensiz Kemikler: (Ossa ırregülare) Uzun, kısa ve yassı kemik tiplerinden herhangi birine uymayan, belli bir sekli olmayan kemiklerdir. Düzensiz kemikler baskılara karsı son derece sağlam kemiklerdir. Omurlar, temel kemik, kalbur kemik, alt çene ve üst çene kemikleri ve elmacık kemikleri düzensiz kemiklerdir. 

* Susamsı Kemikler: (Ossa Sesamoidea) Bazı tendonlar ile kasları kemikleri bağlayan fibröz bağlar içinde bulunan kemiklerdir. El bileği kemiklerinden nohut kemik ile diz kapağı kemiği tipik susamsı kemiklerdir. 

* Havalı Kemikler: (Ossa Pneumaticum) içerisinde hava dolu bosluklar bulunan kemiklerdir. Bu kemikler, bas iskeletinde bulunur. Alın kemiği, temel kemik, kalbur kemik, üst çene kemiği, şakak kemiği örnektir 

KEMİKLESME(OSSİFİCASYON) 

• Embriyonel dönemde ve doğumdan sonra bağ doku ve kıkırdak dokunun kemiğe dönüsmesine, kemiklesme (ossificasyon) denir. Kemiklesme intrauterin (anne karnında) hayatın 7.- 12. haftalarda baslar ve 20-25 yaslarında yavaslayarak tamamlanır. Yetiskin iskeleti kaynağını, fibröz zarlar ve hyalin kıkırdaktan alır. Kemiklesme iki sekilde olur. 

1- Bağ Dokusu Kaynaklı Kemiklesme: Kemiğin, direkt olarak embriyonel dönem bağ dokusu olan mezensim dokusu üzerinden olusmasıdır. Bu kemiklesme sekline, intramembranöz ossificasyon denir. Yassı kemiklerde bu sekilde kemiklesme görülür. 

2- Kıkırdak Dokusu Kaynaklı Kemiklesme: Kemiğin, bağ dokudan hyalin kıkırdağa dönüsüp daha sonra olusmasıdır. Bu kemiklesme sekline, intrakartilaginöz ossificasyon denir. Uzun ve kısa kemiklerde bu sekilde kemiklesme görülür. Kemiklesmenin başladığı odağa, ossifikasyon merkezi denir. Ossifikasyon merkezi kemik tiplerinde farklılıklar göstermektedir. 

. Uzun Kemiklerde Kemiklesme: Uzun kemiklerde kemiklesme, anne karnında baslar ve doğumdan sonra devam eder. Bu nedenle iki kemiklesme odağı söz konusudur. Bunlardan, doğumdan önce


kemiğin cisminin (diafiz) ortasında beliren ilk odağa, primer kemiklesme merkezi denir. Doğumdan sonra kemiklesmenin gerçeklestiği epifize yakın (metafizdeki) yerdeki ikinci odağa da sekonder kemiklesme merkezi denir. Burada bulunan hyalin kıkırdak sürekli çoğalarak kemiğin boyuna büyümesini sağlar. Sekonder kemiklesme merkezlerindeki kemiklesmenin sona erme zamanı kemiğe göre farklılık gösterir. Yas tayininde bu özellikten yararlanılır. Sekonder kemiklesme merkezinde büyümenin devam ettiği faal kıkırdak bölüme, epifiz kıkırdağı (büyüme çizgisi) denir. Bu kıkırdak 20-25 yaslarında kemikleserek epifiz ve diafiz birbirine bağlanır. 

. Yassı Kemiklerde Kemiklesme: Direkt bağ dokudan kemiğe dönüsür. Kemiklerin orta kısımlarındaki kemiklesme noktalarından baslayarak çevreye doğru kemiklesmeye devam ederler. 

. Kısa Kemiklerde Kemiklesme: Hyalin kıkırdaktan kemiğe dönüsür. Kemiklesme, kemiğin bir merkezinden baslayarak devam eder. Büyüme çağında kemik gelişiminin zamanında ve sağlıklı olması, yetişkinlerde ise kemiklerin sağlığının korunması için yeterli ve dengeli beslenilmesi gereklidir. Kemik dokunun büyük bir bölümünü oluşturan inorganik maddeler kemiğe sertlik verir. Organikse esneklik kazandırır. 

Kemik gelişim için gerekli faktörler şunlardır: 

- Yeterli miktarda kalsiyum, fosfor gibi minerallerden zengin besinler tüketilmelidir. Yetersiz alınmaları durumunda kemikler kolay kırılabilir bir hal alır. 

- D vitamini kemik gelişimi için çok önemlidir. Vücuda alınan kalsiyumun bağırsaklardan emilimini ve kemiklerde çökmesini sağlar. Kişi besinlerle yeterince kalsiyum alsa dahi D vitamini yetersizliği varsa kalsiyumun emilimi gerçekleşemez. 

- Günesin ultraviyole ısınları kemik gelişimi için gereklidir. Besinlerle alınan D vitamininin ön maddesi ultraviyole ısınlarının deriye teması ile D vitamini (kalsiferol) haline dönüşür. 

- A vitamini kemik dokudaki osteoblast ve osteoklast faaliyetlerini dengeleyerek sağlıklı büyümeyi sağlar. 

- C vitamini kemiğin yapısındaki kollajen liflerin yapımında etkili olup, büyümeyi olumlu etkiler ve kırıklarda kemiğin iyileşmesini sağlar. 

- Kemik gelişiminde büyüme hormonu, parathormon, kalsitonin, tiroksin ve cinsiyet hormonları etkilidir.

İSKELET


Kemiklerin eklemler aracılığıyla bir araya gelmesiyle oluşan kemik çatıya, iskelet denir Yeni doğan iskeletinde 270 kemik, yetişkin iskeletinde ise 206 kemik bulunur. İnsan iskeleti; bas, gövde, üst yanlar, (üst ekstremiteler) alt yanlar (alt ekstremiteler) olarak 4 bölümde incelenir.  

BAŞ İSKELETİ (CRANİUM)

İnsan vücudunun, beyin ve duyu organlarını üzerinde bulunduran bölümüne baş (caput-kaput) denir. Baş iskeletinin tümüne ise cranium-kranyum denir. Baş iskeletinin bütününü meydana getiren kemiklere de ossa cranii-ossa krani denir. Kranyum, kulak kemikcikleri (altı adet) ve dil kemiği (bir adet) dahil 29 kemikten oluşur. Kafatası kemiklerinin beyni içine alan, kafa boşluğunu çevreleyen bölümüne neurocranium-nörokranyum adı verilir.  

Kafa Kemikleri (Neurocranium Kemikleri) Kafa kemikleri toplam 8 adettir: 

-Alın kemiği (os frontale- frontal kemik) 

-Duvar kemik (os parietale- paryetal kemik) 

-Art kafa kemiği (os occipitale- oksipital kemik ) 

-Şakak kemiği (os temporale- temporal kemik) 

-Temel kemik (os sphenoidale -sfenoid kemik) 

-Kalbur kemik (os ethmoidale-etmoid kemik) 

Os Frontale (Alın kemiği) Kafatasının ön üst duvarını, alın bölgesini oluşturan tek kemiktir. Göz çukurunun (orbita) tavanını yapan yatay parçası, kalbur kemik ve temel kemik ile eklemleşir. Ayrıca, yüz kemiklerinden burun kemikleri, üst çene kemiği ve elmacık kemiği ile eklemleşir. Frontal kemiğin içinde kaş çıkıntılarının arkasında sağlı sollu iki adet içi hava dolu boşluk vardır. Bunlara, sinüs frontalis denir. Frontal kemik, doğumdan sonra iki parça halindedir. 5-6 yaşlarında kaynaşarak tek kemik halini alır. 

Os Parietale (Duvar kemik) Kafatasının üst yan duvarını oluşturan çift kemiktir. Kafatası kubbesinin (calvaria-kalvarya) büyük bir bölümünü oluşturur. Dörtkenarlı, dört köşeli yassı bir kemiktir. İç yüzü konkav (iç bükey), dış yüzü konveks (dış bükey, tümsek) tir. İç yüzünde beyni ve beyin zarını besleyen damarların geçtiği oluklar vardır. Paryetal kemik, önde frontal kemik, arkada oksipital kemik, (art kafa kemiği) yanlarda temporal kemik (şakak kemiği) ile üstte ise iki paryetal kemik birbiriyle eklemleşir. 

Os Occipitale (Art kafa kemiği) Kafatasının arka alt bölümünü oluşturan tek kemiktir Oksipital kemiğin bir bölümü, kafatası kubbesinin bir kısmı da kafatası tabanının oluşumuna katılır.Oksipital kemik birinci boyun omuru (atlas) ile de eklemleşerek başın gövde ile bağlantısını sağlar. 

Os Temporale (Şakak kemiği) Os temporale, kafatası tabanının ve yan alt duvarının yapısına katılan çift kemiktir. Temporal kemik, üzerinde bazı önemli anatomik oluşumları taşıması nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. İç kulağın işitme ve denge ile ilgili yapıları temporal kemik içerisinde yer alır. Beyne giren ve çıkan önemli damarlar içinden geçer. Temporal kemik, kafa kemiklerinden temel kemik, alın kemiği ve duvar kemiği ile eklemleşir. Yüz kemiklerinden ise elmacık kemiği ve alt çene kemiği ile eklemleşir. Alt çene kemiği ile yaptığı eklem başın tek oynar eklemidir. 

Os Sphenoidale(Temel kemik) Kafatası tabanının ortasında, frontal ve etmoid kemiğin arkasında, oksipital kemiğin önünde tek kemiktir. Neurocranium kemiklerinin hepsiyle eklemleşir. 

Os Ethmoidale (Kalbur kemik) Os ethmoidale, kafa iskeletinin tek kemiklerindendir. Kafatası tabanının ön bölümünde, sfenoid kemiğin önünde, frontal kemiğin altındaki çentiğe yerleşmiştir. Bu kemik, burun boşluğunun tavanı, dik yan duvarları, burun bölmesinin üst kısmı ve her iki göz çukurunun iç yan duvarını yapar. Yatay ve düşey iki laminadan oluşur. 

.Yatay bölümü üzerindeki deliklerden koku siniri geçer. Burunun dış yan duvarındaki üst ve orta kemik çıkıntılar (konkalar) etmoid kemiğe aittir. 

.Dikey bölümü burun bölmesinin oluşumuna katılır. 

YÜZ KEMİKLERİ(VİSCEROCRANİUM KEMİKLERİ) 

Göz çukuru, burun boşluğu ve ağız boşluğunu çevreleyen kemiklerdir. Üst çenede 13, alt çenede ise bir kemik toplam 14 kemik vardır. 

* Üst çene kemikleri Şunlardır:
 

-Üst çene kemiği (maxilla- maksilla) 

Maxilla, ağız boşluğunun tavanı, göz çukurunun tabanı, burun boşluğunun tabanı ve dış yan duvarını yapar. Her bir maksilla diğer maksilla ile mandibula (alt çene kemiği) hariç diğer tüm yüz kemikleriyle eklemleşir. Kafa kemiklerinden frontal kemik ile eklem yapar. Maksillanın gövdesi (corpus maxillae) içinde, sinüs maxillaris denen hava dolu boşluklar bulunur. Corpus maxillae altındaki uzantıda, üst diş kemeri yer alır. Burada, alveoli dentales denen diş çukurları bulunur. 

-Elmacık kemiği (os zygomaticum- zigomatik kemik )

Os Zygomaticum, göz çukurunun alt dış bölümünde bulunan çift kemiktir. Kafatasının en güçlü kemiklerindendir Kafa ve yüz iskeleti arasında bağlantıyı sağlar. Frontal kemik, temporal kemik ve maksilla ile eklemleşir.

-Burun kemiği (os nasale- nazal kemik )

Os nasale, burun sırtının iskeletini oluşturur. Çift kemiktir. Küçük dikdörtgen şeklindedir. Frontal kemik, maksilla ve kendi eş kemiği ile eklemleşir

-Göz yaşı kemiği (os lacrimale -lakrimal kemik)

Os lacrimale, yüz kemikleri içinde en küçüğüdür. Orbitanın (göz çukuru) iç yan duvarının önün de yer alır. Çift kemiktir. Bu kemik üzerindeki olukta gözyaşı kesesi yer alır.

-Damak kemiği (os palatinum- palatin kemik)

Os palatinum, maksilla ve sfenoid kemiğin kanatsı çıkıntıları arasında yer alan “L” şeklinde çift kemiktir. 

-Alt boynuzcuk kemiği (concha nasalis inferior- konka nazalis inferior)

Concha nasalis inferior, burun boşluğunun dış yan duvarında, kendi üstüne kıvrılmış şekilde yer alan küçük, çift kemiktir. Burun boşluğu dış yan duvarındaki alt kemik çıkıntılarının (konkaların) oluşumunu sağlar.

-Sapan kemiği (vomer- vomer)

Vomer, burun bölmesinin arka alt kısmını yapan tek kemiktir. Sfenoid kemik, maksilla, palatinum kemik ve etmoid kemik arasındadır. 

* Alt çene kemikleri Şunlardır: 

-Alt çene kemiği (mandibulae -mandibula)

Mandibulae, yüz iskeletinin en büyük ve en sağlam kemiğidir. Kafatası iskeletinin ise tek hareketli kemiğidir. 

-Dil kemiği (os hyoideum -hyoid kemik) 

Os Hyoideum (Dil kemiği) Os hyoideum, boynun önünde, gırtlağın üstünde, dil kökünün aşağısında “U” şeklinde tek kemiktir. İskeletteki diğer hiçbir kemikle eklem yapmaz. İskelete kas ve bağlarla tutunur. 

Bütün Olarak Kafa İskeleti 

Tüm beyni içine alan kafa kemikleri ve yüz kemikleri birleşerek kafa iskeletinin bütününü oluşturur. Kranyumdaki tek oynar eklem, çene eklemidir. Diğer kemikler birbirlerine sutura denen dikiş tarzındaki oynamaz eklemlerle tutunmuşlardır. Kafa iskeleti beş şekilde incelenir; 

1.Norma Verticalis: (Calvaria-Kalvarya, Kubbe) Kafa iskeletine yukarıdan bakıldığında görünen kısımdır. Yetişkin bir kişinin kalvaryasında birçok sutura vardır. Kalvaryadaki suturaların en önemlileri şunlardır: 

. Sutura sagittalis: İki paryetal kemik arasındaki dikey konumdaki suturadır. 

.Sutura coronalis: Frontal kemik ile paryetal kemik arasında, taç şeklindeki suturadır. 

.Sutura lambdoidea: Oksipital kemik ile paryetal kemik arasındaki suturadır. 

Sutura sagittalis ile sutura coronalisin kesiştiği yere, bregma noktası denir. Sutura sagittalis ile sutura lambdoideanın kesiştiği yere, lambda noktası denir. 

 2.Norma Lateralis: Kafa iskeletinin yandan görünen kısmıdır. 

3.Norma Facialis: Kafa iskeletinin önden görünen kısmıdır. Önden görünüşte üç önemli boşluk vardır. Orbita, (cavitas orbitalis-göz çukuru) cavitas nasalis, (burun boşluğu) cavitas oris (ağız boşluğu)‟dir. 

4.Norma Occipitalis: Kafa iskeletinin arkadan görünen kısmıdır. 

5.Norma Basilaris: Kafa iskeletine aşağıdan bakıldığında görünen kısmıdır. Kafa tabanına, basis cranii de denir. Basis cranii ikiye ayrılır: Kalvaryayı kaldırınca üstten görünen bölümüne, basis cranii interna; mandibula uzaklaştırılıp alttan bakıldığında görünen bölümüne, basis cranii externa denir. 

GÖVDE KEMiKLERi (OSSA TRUNCUS) 

Gövde kemikleri, omurga ve göğüs kafesi kemiklerinden oluşur. 

Omurga (Columna Vertebralis) 

Omurga, kafatası tabanından başlayarak boyun ve gövdenin arka ortasında uzanan ve omurların üst üste dizilmesiyle oluşmuş kemik kolondur. 

Omurganın Yapısı 

Omurga 33 veya 34 omurun (vertebrae) üst üste sıralanmasıyla oluşur. Yetişkinde omurga, sakrum ve koksiks omurlarının kemikleşip kaynaşmasından dolayı 26 adet bağımsız kemikten oluşur. 26 adet omur birbirlerine discus intervertebralis (omurlar arası disk) olarak adlandırılan lifli kıkırdaktan yapılı bağlarla birbirine bağlanmıştır. Yetişkin bir erkekte 70 cm, kadında 60 cm olan omurga uzunluğunun ¼ ünü diskler, ¾ ünü ise omurlar oluşturur. 

 Omurganın bölgeleri ve omur sayıları şunlardır: 

.Boyun omurları (vertebrae cervicales) C 7 omur, 

.Göğüs omurları (vertebrae thoracicae) T 12 omur, 

.Bel omurları (vertebrae lumbales) L 5 omur, 

.Kuyruk sokumu (vertebrae sacrale, os sacrum) S 5 omur, (yetişkinde 1 kemik) 

.Kuyruk omurları (vertebrae coccygea, os coccyge) 4-5 omur, (yetişkinde 1 kemik) 


Tipik Bir Omurun Yapısı
 

Birinci ve ikinci boyun omurları ile sakrum ve koksiks omurları hariç, diğer omurlar ortak bir anatomik yapıya sahiptir. Tipik bir omurun yapısında şu bölümler bulunur. 

Corpus Vertebrae: (Omur gövdesi) Omurların ön bölümünde kısa, silindirik yapılardır. 

Arcus Vertebrae: (Omur kemeri) Omurun arka bölümünü oluşturan, omur gövdesinin arkasında bulunan kavisli yapıdır. 

Foramen Vertebrale: (Omur deliği) Omur gövdesi ile omur kemerinin çevrelediği her bir omurun ortasında bulunan deliktir. Omurların üst üste dizilmesiyle foramen vertebralar üst üste gelerek bir kanal oluşturur. Oluşan bu kanala, omurga kanalı (Canalis vertebralis) denir. Bu kanalda merkezi sinir sistemi organı olan omurilik bulunur. 

Processus Spinosus: (Dikensi çıkıntı) Omurların arka ortasında bulunan sivri çıkıntıdır. Her bir omurda bir tanedir. 

Processus Transversus: (Enine çıkıntı) Omurların yanlarında, enine durumda olan iki adet çıkıntıdır. Processus Articularis: (Eklem çıkıntısı) Eklem çıkıntılarıdır. Altta iki, (proc. articularis inferior) üstte iki, (proc. articularis superior) toplam dört tanedir. 

Bölgelere Göre Omurların Özellikleri 

Boyun Omurları: (Vertebrae cervicales) Boyun bölgesinde 7 omur bulunur. Hareketli omurların en küçükleridir. Enine çıkıntılarının üzerindeki delikler üst üste gelerek bir kanal oluşturur. Buradan beyne giden arter (a. vertebralis) geçer. ilk iki boyun omuru diğerlerinden farklıdır: 

Atlas: Birinci boyun omurudur. Atlasın gövdesi (corpus) ve dikensi çıkıntısı (proc. spinosus) yoktur. Kafa kemiklerinden oksipital kemikle eklemleşerek atlanto-oksipital eklemi oluşturur 

Axis: (eksen) İkinci boyun omurudur. Gövdesi üzerinde dens denen silindirik bir çıkıntı vardır. Bu çıkıntı atlasla eklemleşir. Bu eklem sayesinde başın sağa, sola dönme hareketi yapılır. 


Kuyruk Sokumu Kemiği: (Os sacrum) Sakral omurların ve arasındaki disklerin kemikleşip, birleşmesiyle oluşmuştur. Başlangıçta 5 adet olan omur, birleşerek yetişkinde tek kemik halini almıştır. Pelvis iskeletinin arka üst duvarını yapar. Yanlarda kalça kemiği ile eklemleşir. 

Kuyruk Kemiği: (Os coccygea) Omurganın en son bölgesidir. Sakrum gibi 4-5 omurun kaynaşıp birleşmesiyle oluşmuş tek kemiktir. Üstte sakrumla eklemleşir. 

Göğüs Omurları: (Vertebrae thoraccicae) Göğüs omurları 12 adettir. Gövdeleri ve çıkıntıları boyun omurlarına göre daha kalındır. 

Bel Omurları: (Vertebrae lumbales) Bel omurları 5 adettir. Presakral omurların en sağlam ve en büyükleridir. 

Göğüs Kafesi Kemikleri (Ossa Thoracicae) 

Göğüs kafesini; önde göğüs kemiği, (os sternum) ön, yanlarda ve arkada kaburgalar, (costae) arka ortada göğüs omurları (vertebrae thoracicae) oluşturur. Göğüs iskeletinin çevrelediği boşluğa, göğüs


boşluğu (cavum thoracis) denir. Göğüs kemikleri 25 adettir. Göğüs kemikleri Os sternum, (göğüs kemiği) ve costae (kosta-kaburgalar)‟ dır. 

Os Sternum (Göğüs kemiği) Göğüs kafesinin ön ortasında yer alan, yukarıdan aşağıya uzanan, yassı bir kemiktir. Sternumun üç bölümü vardır. Bunlar: 

 Sternum Sapı (Manubrium sterni): Diğer bölümlere göre, daha geniş ve kalın olan üst bölümdür.                                       Sternum Gövdesi (Corpus sterni): Sternum sapı ile hançersi çıkıntı arasında kalan orta bölümdür.                                   Ksifoid (hançersi) Çıkıntı(Xiphoideus sterni): Sternumun sivri olan alt parçasıdır. 

Ossa Costae(Kaburgalar) 

Kaburgalar, göğüs kafesinin büyük bir bölümünü oluşturarak göğüs boşluğundaki organların en iyi şekilde korunmasını sağlar. Sağ tarafta 12, sol tarafta 12 olmak üzere 24 adettir. Kaburgalar; uzun, yassı ve eğri kemiklerdir. Arkada göğüs omurlarından başlayarak öne doğru ilerler. Kaburgalar, sternumla eklemleşme özelliğine göre sınıflandırılır. 

.Gerçek kaburgalar(costae verae) 

.Yalancı kaburgalar(costae spuriae) 

.Yaysı kaburgalar 

.Serbes(yüzen) kaburgalar dır. 

ÜST EKSTREMİTE KEMİKLERİ (OSSA MEMBRİ SUPERİORİS) 

Üst ekstremitelere üst taraf veya üst yanlar da denir. Üst taraf; omuz, kol, önkol ve el olmak üzere dört bölümde incelenir. Sağ ve sol üst ekstremitelerde 32‟şer adet, toplam 64 kemik vardır 

Üst Taraf Kavşağı veya Omuz Kemikleri Kürek kemiği (os scapulae-skapula) 

Köprücük kemiği (os clavicula-klavikula) 

Serbest Üst Taraf Kemikleri Kol kemiği (os brachium) 

o Kol kemiği ( os humerus) 

  -Önkol kemikleri (ossa antebrachium) 

o Döner kemik (os radius) 

o Dirsek kemiği (os ulna) 

El kemikleri (ossa manus) 

o El bilek kemikleri (ossa carpi-karpal kemikler) 

o El tarak kemikleri (ossa metacarpi-metakarpal kemikler) 

o El parmak kemikleri (ossa digitorium manus, phalanges) 

Üst Taraf Kavşağı veya Omuz Kemikleri 

Omuz kemikleri, skapula ve klaviculadır. 

Os Scapulae (Kürek kemiği) 

Göğüs kafesinin arkasına kas ve zarlarla tutunmuş, yassı, üçgen şeklinde bir kemiktir. İki yüzü, üç köşesi ve üç kenarı vardır.Arka yüzdeki kemiği ikiye ayıran belirgin çıkıntıya, kürek dikeni (spina scapulae) denir. Bu çıkıntının devamı şeklinde olan ve köprücük kemiğiyle eklem yapan genişlemiş ucuna, omuz çıkıntısı (acromion) denir. 

Os Clavicula (Köprücük kemiği) 

Yatık “S” şeklinde uzun bir kemiktir. Göğüs kemiği, sternum ve kürek kemiği ile eklem yapar. Dıştan rahatlıkla görülebilen ve vücutta en kolay kırılabilen kemiktir. 

Serbest Üst Taraf Kemikleri 

Serbest üst taraf kemikleri; kol, ön kol ve el kemikleri olarak sınıflandırılır.    

Kol Kemikleri (Ossa Brachium) Dirsek ve omuz arasındaki üst ekstremite bölümüne, kol (brachium) denir. Bu bölümde bir adet kemik vardır. 

Os Humerus: (Kol kemiği) Üst ekstremitenin en büyük kemiğidir. Tipik uzun kemiktir. Tüm uzun kemiklerde olduğu gibi alt uç, üst uç ve bir de gövdesi vardır. 

Ön Kol Kemikleri (Ossa Antebrachium) Dirsek ile el bileği arasındaki üst ekstremite bölümüne, ön kol (antebrachium) denir. Önkolda radius ve ulna kemikleri bulunur. 

Os Radius: (Döner kemik) Anatomik duruşa göre önkol iskeletinin dış yanındadır. Bu pozisyonda dirsek kemiği ile birbirlerine paraleldirler.Radius uzun bir kemiktir. Alt ucu, üst uca göre daha kalındır. Üst ucundaki en önemli yapı, radius başıdır(caput radii).Radiusun orta kısmına radius gövdesi (corpus radii) denir. 

Os Ulnae: (Dirsek kemiği) Önkol iskeletinin iç yanında, serçe parmak hizasında uzun bir kemiktir. Üst ucun arkasındaki belirgin çıkıntıya, dirsek çıkıntısı (olecranon) denir. 

El Kemikleri (Ossa Manus) 

Her bir el iskeletinde 27 adet kemik bulunur. 

El kemikleri: El bileği kemikleri, el tarağı kemikleri ve el parmak kemikleri olmak üzere üç gruba ayrılarak incelenir. 

Ossa Carpi: (El bileği kemikleri ) El bileği iskeleti 8 kısa kemikten oluşmuştur. El bilek kemikleri dörder adet, iki sıra halinde dizilmişlerdir. 

Ossa Metacarpi: (El tarak kemikleri) El tarak kemikleri 5 adet ince, uzun kemiklerdir. Avuç içi ve el sırtının iskeletini oluştururlar. 

Ossa Digitorium Manus-Phalanges: (El parmak kemikleri) El parmaklarının iskeletini yapan kemiklerdir. Başparmakta iki, diğer parmaklarda üçer tane, toplam 14 adettir. 

ALT EKSTREMiTE KEMiKLERi (OSSA MEMBRi iNFERiORiS) 

Alt ekstremitelere, alt taraf veya alt yanlar da denir. Alt taraf kemikleri vücudun tüm ağırlığını taşımasından dolayı oldukça güçlü kemiklerdir. Alt taraf; kalça, uyluk, bacak ve ayak olmak üzere dört bölümde incelenir. Sağ ve sol alt tarafta 31‟er adet, toplam 62 adet kemik vardır. 


Alt Taraf Kavsağı veya Kalça Kemikleri
 

Kalça kemiği (os coxae-koksa) 

Serbest Alt Taraf Kemikleri 

Uyluk bölgesi kemikleri 

o Uyluk kemiği (os femur-femur) 

o Diz kapağı kemiği (os patella-patella) 

Bacak kemikleri (ossa cruris-kruris) 

o Kaval kemik (os tibia-tibiya) 

o Kamış kemik (os fibula-fibula) 

Ayak kemikleri (ossa pedis) 

o Ayak bileği kemikleri (ossa tarsi-tarsal kemikler) 

o Ayak tarak kemikleri (ossa metatarsi-metatarsal kemikler) 

o Ayak parmak kemikleri (ossa digitorium pedis, phalangesfalanks 

Alt Taraf Kavsağı veya Kalça Kemikleri 

Os Coxae: (Kalça kemiği) Pelvis (leğen) iskeletinin iki yanında yassı, geniş, çift kemiktir. Kalça kemikleri üç ayrı kemiğin (os ilium, os pubis, os ischii) 15-16 yaşlarında kaynaşarak birleşmesiyle tek kemik halini alır. 

Kalça Kemiğinin Bölümleri 

o Leğen Kemiği: (Os ilium-ilyum) Kalça kemiğinin geniş üst bölümüdür. 

o Oturak Kemiği: (Os ischii-iskiyum) Kalça kemiğinin arka alt bölümünü oluşturan kemiktir. Kemiğin arka alt kısmındaki kalın, sağlam, pürtüklü çıkıntıya, tuber ischiadicum (üstüne oturduğumuz çıkıntı) adı verilir. Oturduğumuz zaman ağırlık buranın üzerindedir. 

o Çatı Kemiği: (Os pubis-pubis) Kalça kemiğinin ön alt bölümünü oluşturur. Sağ ve sol iki pubis kemiği, orta çizgi üzerinde fibröz kıkırdaktan oluşan bir eklemle birleşir. Bu ekleme, symphsis pubica (simfizis pubis) denir. 

Leğen (Pelvis) Yanlarda iki coxae, arkada os sacrum ve os coccxyin eklemleşmesiyle oluşmuş gövdenin alt bölümüdür. Pelvis iskeletinin çevrelediği boşluğa, pelvis boşluğu (cavitas pelvis) denir. Pelvis boşluğunda idrar torbası, iç üreme organları, kalın bağırsağın rektum bölümü ve ince bağırsak kıvrımları bulunur. Pelvis boşluğu ikiye ayrılır: 

Büyük pelvis (pelvis majör) 

Küçük pelvis (pelvis minör) 

 Serbest Alt Taraf Kemikleri 

Serbest alt taraf kemikleri; uyluk, bacak ve ayak kemikleri olarak sınıflandırılır. 

Uyluk Bölgesi Kemikleri Kalça eklemi ile diz arasına, uyluk iskeleti denir. Burada uyluk kemiği bulunur. Diz kapağı kemiği de bu bölüm kemiklerinden kabul edilir. 

Os Femur, Os Femoris (Uyluk kemiği): Uyluk iskeletini yapan, vücudun en uzun, en güçlü kemiğidir. Vücudun bütün ağırlığı bu kemiklerle bacaklara, bacaklardan da ayaklara aktarılır. Tipik bir uzun kemik olduğundan 3 bölüme ayrılarak incelenir. Üst uçtaki küre seklinde olan, acetabulumla eklemlesen yapıya, femur bası (caput femoris) femur basını gövdesine bağlayan dar kısma, femur boynu (collum femoris) denir.Femurun iki ucu arasındaki uzun bölümüne, femur gövdesi (corpus femoris) denir. 

Os Patella: (Diz kapağı kemiği) Sesamoid kemik sekline tipik örnektir. Diz ekleminin ön bölümünün yapısına katılır. Tabanı yukarıda, tepesi asağıda üçgen seklindedir. 

Bacak Kemikleri (Ossa Cruris) 

Diz eklemi ile ayak bileği arasındaki alt ekstremite bölümüne bacak (cruris) denir. Bacak iskeletini kaval kemik ve kamış kemik oluşturur. 

Os Tibia: (Kaval kemik) Bacak iskeletinin iç yanında, kalın, kuvvetli, uzun bir kemiktir. Tibianın üst ucunun ön yüzünde, deri altında elle rahatlıkla hissedilebilen çıkıntıya, tuberositas tibia denir. 

Os Fibula: (Kamıs kemik, baldır kemiği) Bacak iskeletinin dış yanında, ince ve uzun bir kemiktir. Fibula diz eklemine katılmaz. Alt uçta ayak bileği kemiklerinden talus ile eklemleşerek ayak bileği ekleminin olusumuna katılır. 

Ayak Kemikleri (Ossa Pedis) 

Her bir ayak iskeletinde 26 adet kemik bulunur. Ayak kemikleri de ellerde olduğu gibi ayak bileği kemikleri, ayak tarağı kemikleri ve ayak parmak kemikleri olarak 3 gruba ayrılarak incelenir: 

Ossa Tarsi: (Ayak bileği kemikleri) Ayak bileğinde yedi adet kemik bulunur. El bileğinde olduğu gibi iki sıra halinde dizilmislerdir. Arka sıra, (birinci sıra - proksimal sıra) kemikleri iki büyük kemiktir. Eklem kemiği, asık kemiği ;(os talus) ayak bileği eklemine katılır.                                                  Topuk kemiği; (calcaneus) ayak iskeletinin en büyük kemiğidir. Topuk çıkıntısını oluşturur.            Ossa Metatarsi: (Ayak tarak kemikleri) Beş adet ince uzun kemiktir. El tarak kemiklerine benzer.    Ossa Digitorium, Phalanges: (Ayak parmak kemikleri) Ayak parmak iskeletini oluşturan küçük kemiklerdir. Başparmakta iki, diğerlerinde ise üçer falanks bulunur. adettir. 

İkinci Bölüm : Eklemler

Kaynak :Öğr. Gör. Nurhan BİNG

25 Kasım 2021

İnsan beyni küçülüyor

Bulgulara göre modern insanın beyin kütlesi son 50 bin yılda yüzde 5’ten fazla azaldı.


ABD'li bilim insanı Jeff Morgan Stible'ın yeni araştırması insan beyninin giderek küçüldüğüne yönelik şüpheleri doğruladı.

Los Angeles Doğa Tarihi Müzesi'nde görev alan nörobiyolog, hakemli bilimsel dergi Brain, Behavior and Evolution'da yayımlanmak üzere kabul edilen makalesinde, modern insanlarda ensefalizasyon (beyin boyutunun vücudun geri kalanına oranı) düzeyinde düşüş tespit etti.

Bilim insanı, bu düşüşün büyük ölçüde obezitedeki artışla ilişkili olduğunu düşünüyor. Stibel'ın tahminine göre beynin boyutundaki son azalmalar, modern insanın değişen fizyolojisine (özellikle vücut kütlesine) uyum sağlama hamlesi olabilir.

Son 4 milyon yıl boyunca, hominin vücut büyüklüğü arttı. Bu sırada beyin vücudun geri kalanına göre orantısız bir şekilde büyüdü. Artan ensefalizasyonun, memelilerdeki daha yüksek bilişsel yeteneğin itici gücü olduğuna inanılıyor.

Ancak Stible'ın araştırmasına göre milyonlarca yıllık hominin evriminin aksine, modern insanın beyin kütlesi son 50 bin yılda yüzde 5'ten fazla azaldı.

Araştırmada Holosen devrinden kalan 30 ve Geç Pleistosen'den kalan 25 Homo sapiens kafatası incelendi. Daha geniş ölçekte karşılaştırma için 16 eski hominin örneği de araştırmaya dahil edildi. Modern insanların incelenmesi için de 1980 ve 1982 arasında ölen 19 kişinin otopsi verileri kullanıldı.

Bulgular, beynin mutlak boyutunun yüzde 5,415 oranında küçüldüğünü ve modern dönemde Homo ensefalizasyonunda önemli düşüşler olduğunu gösterdi.

Söz konusu azalmanın insan bilişi üzerindeki olası etkisi de henüz tam olarak bilinmiyor.

Ancak Stibel, özellikle sanayileşmiş bölgelerde yaşayan insanların zeka seviyelerinde son 30 yılda önemli düşüşler meydana geldiğini söylüyor.

Bilim insanına göre sağlıkta, teknolojide ve diğer alanlardaki ilerlemeler, beyindeki genetik ve fiziksel değişimlerin uzun vadeli etkilerini telafi etmek için yeterli olmayabilir.

 

Independent Türkçe, Psypost, Futurism

Derleyen: Çağla Üren

23 Kasım 2021

İNSAN VÜCUDUNUN GİZEMLERİ

Aşk kalpten, dost sırttan vurur!
Kalbin iyileşir ama sırtın hep kambur kalır...!
Huzurlu Uykular____________
 
 
İnsan Vücudunun Gizemleri
İnsan vücudu, mucizelerle dolu bir makinedir. Şimdi okuyacağınız bilgiler, vücudunuzla ilgili gerçekler sizi neden bu şekilde yaratıldığımız konusunda merakta bırakacak.
1.Bebekken 270'den fazla kemiğimiz varken, büyüdükçe bunların bazısı birbiriyle kaynaşarak sonunda sadece 206 kemikle kalırız.
2.Esmerlerde 120 bin, sarışınlarda ise 140 bin adet saç teli vardır. Her geçen gün başımızdan 25.000 arasında saç teli kopar ve yerine yine aynı sayıda yenileri çıkar.
3.İnsan, doğduktan bir kaç gün sonraya kadar, hiçbir şey duymayacak kadar sağırdır.
4.Kalbimiz normal olarak dakikada 70-72 kere atar. Bu atışa göre, 70 yaşındaki insanın kalbi, 2500 milyon kere atmış ve bu süre içinde de 167561600000 kilo kan, damarlarımıza pompalamıştır.
5.Normal bir insan vücudunda bulunan elektrik, 25 Wattlık bir lambayı dakikalarca yakabilir.
6.Normal bir vücut ısısı ile, insanın dayanabileceği en sıcak suyun ısısı 110°C'dir.
7.O kadar çok karbon taşırız ki bunları bîr araya toplayıp kullanmak mümkün olsa; 9000 adet kurşun kalem yapabiliriz.2200 kibrite yetecek kadar fosforumuz, 250 gramdan fazla sürfürümüz, bir kaşık dolusu muz magnezyummuş, 5 cm boyunda bir çivi yapacak kadar demirimiz vardır.
8.Tek bir dakika içerisinde 1025 cm³lük havayı içimize çeker, 4 kilograma yakın kanı vücudumuz içinde devrederiz.
9.Tırnaklarımız, bir yılda 3,75 metre kadar uzar.
10.Vücudumuzda 25 milyar oksijen alıcı kırmızı kan yuvarlakları bulunmaktadır. Bunları bir yüzey üzerine yayacak olursak 2570 metre karelik bir alanı kaplar.
11.Vücudumuzda bulunan yağla 7 iri sabun kalıbı yapabiliriz.
12.Yapılan araştırmalara göre 6 dakika su altında kalabilir, 20 dakika nefesimizi tutabilir, sıfırın altında 103 derecelik bir soğuğa karşı koyabiliriz. 30 gün aç 110 saat da uykusuzluğa dayanabiliriz.
13.Bilim adamlarına göre IQ'nuz ne kadar yüksekse, o kadar çok rüya görürsünüz.
14.İnsan vücudundaki en büyük hücre yumurta hücresi, en küçük hücre ise sperm hücresidir.
15.Bir adım atmak için 200 kasınızı kullanırsınız.
16.Ortalama bir kadın, ortalama bir adamdan 5 inc (12,5 cm) daha kısadır.
17.Ayak başparmağınızda iki kemik olmasına karşılık, diğer dört parmağınızda üçer kemik bulunur.
18.Bir çift ayakta 250,000 ter bezi vardır.
19.Tam dolu bir idrar kesesi, aşağı-yukarı bir beysbol topu ebadındadır.
20.Mide asidiniz, bir jileti eritebilecek güçtedir.
21.İnsan beyin hücresi, 5 takım Encyclopedia Britannica'daki bilgileri alabilecek kapasitededir.
22.Yiyeceğin ağzınızdan midenize ulaşması yedi saniye sürer.
23.Ortalama bir rüya 2-3 saniye sürer.
24.Göğüsleri kılsız erkekler, kıllı erkeklerden daha fazla karaciğer sirozuna yakalanırlar.
25.Döllenme anında, yaklaşık yarım saat tek bir hücre olarak yaşarsınız.
26.Her bir ayağınızda yaklaşık bir trilyon bakteri vardır.
27.Vücudunuzun 30 dakikada saldığı ısı ile iki litre suyu kaynatabilirsiniz.
28.Diş minesi, vücudunuzdaki en sert şeydir.
29.Dişleriniz doğumunuzdan 6 ay önce (dişetlerinizin içinde) oluşmaya başlar.
30.Sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz birine bakarken gözbebekleriniz genişler..
31.Sarışınlar, esmerlerden daha fazla saç teline sahiptir.
32.Burnunuzla başparmağınız aynı boydadır
Kaynaklar
Sabah Gazetesi, net.sabah.com.tr/net/insan_vucudunun_bilinmeyenleri
 

19 Haziran 2021

Y Kromozomu Yok Oluyor. Peki Erkeklere Ne Olacak?

Y kromozomunun yok olup olmayacağına ilişkin soru, bilim dünyasını "yok oluyorcular" ve "devam ediyorcular" olarak ikiye ayırmış durumda.

Y kromozomu erkekliğin bir sembolü olabilir, ancak bunun güçlü ve kalıcı bir şey olup olmadığı giderek daha da tartışmalı bir hâle gelmektedir. Bunun yanı sıra, Y kromozomu, bir embriyonun erkek (XY) mi yoksa dişi mi (XX) olacağını belirleyen SRY isimli "ana şalter" genini de bulundurmasına rağmen, çok az sayıda başka genler de içerir ve yaşam için gerekli olmayan tek kromozomdur. Örneğin kadınlar, bu kromozoma sahip olmadan yaşamlarını gayet de sürdürebiliyor.

Üstelik, kadınlar mükemmel normallikle iki adet X kromozomu bulundururken, erkekler bir tane X ve neredeyse buruşmuş ve hızlı bir biçimde de dejenere olan bir Y kromozomu bulundurur. Eğer Y kromozomundaki bu dejenerasyon aynı hızda devam ederse, tamamen ortadan kaybolmadan önce 4.6 milyon yılı kaldığını söyleyebiliriz. İlk bakışta 4.6 milyon yıl oldukça uzun bir zaman gibi görünebilir, ancak Dünya üzerindeki yaşamın 3.5 milyar yıl önce ortaya çıktığını göz önünde bulundurduğumuzda bu süre hiç de uzun bir süre değildir.

Öte yandan Y kromozomu hep böyle değildi. Zamanı geri sarıp, 166 milyon yıl önceye, ilk memelilere gidersek; hikâyenin tamamen farklı olduğunu görürüz. Erken "ön-Y" kromozomu, esasında X kromozomuyla aynı boyutlardaydı ve tamamen aynı genleri içeriyordu. Fakat, Y kromozomu temel bir kusura sahiptir. Diğer bütün kromozomlarımızın aksine (hücrelerimizde her birinden iki kopya bulunur); Y kromozomu, babalardan oğullara taşınmış tek bir kopyaya sahiptir.

Kırmızı dikdörtgen içerisindeki Y kromozomu, X kromozomuna kıyasla çok daha küçüktür. 
Görsel: National Human Genome Research Institute

Bu da Y kromozomundaki genlerin her nesilde görülen ve zararlı gen mutasyonlarının elimine edilmesine olanak sağlayan gen "karışımı" olarak bilinen genetik rekombinasyon geçirememesi anlamına gelir. Rekombinasyon faydalarından mahrum kalmak, Y kromozomundaki genlerin zamanla dejenere olmasına ve nihayetinde de genomdan kaybolmasına neden olur.

Buna rağmen, güncel araştırmalar Y kromozomunun bu dejenerasyonu yavaşlatmak için bazı ikna edici mekanizmalar geliştirdiğini ve bunun da gen kaybı oranını bir durgunluğa çektiğini ortaya koymuştu. Örneğin, Ağustos 2017'de PLoS Genetics'de yayımlanan bir araştırmada, 62 farklı erkekten Y kromozomu bölümleri dizilendi ve gen amplifikasyonu  na olanak tanıyan geniş ölçekli yapısal yeniden düzenlemelere yatkın olduğu bulgusuna ulaşıldı.

Araştırma, aynı zamanda da Y kromozomunun palindrom  isimli, kromozomu daha fazla bozulmadan koruyan alışılmadık yapılar geliştirdiğini ortaya koydu. Araştırma ekibi, Y kromozomundaki palindromik sekanslarda yüksek oranda “gen dönüşüm olayları” kaydettiler. Bu süreç, hasarsız bir yedek kopyanın şablon olarak kullanılıp hasarlı genlerin tamir edilmesine olanak tanıyan temelde bir "kopyala-yapıştır" şeklindeydi.

Diğer türlere bakıldığında (Y kromozomu memelilerde ve bazı diğer türlerde de bulunur), elde edilen pek çok delil, Y kromozomu gen amplifikasyonunun geniş kapsamlı bir genel prensip olduğuna işaret etmektedir. Daha güçlü hâle getirilmiş bu genler (en. amplified genes), sperm üretiminde ve --en azından sıçanlarda-- yavruların cinsiyet oranının düzenlenmesinde kritik roller oynar. 2017 Eylül'ünde Molecular Biology and Evolution'da yayımlanan bir araştırmada, farelerdeki gen kopyası sayısındaki artışın doğal seçilimin bir sonucu olduğuna dair deliller ileri sürüldü.

Y kromozomunun yok olup olmayacağına ilişkin soru, bilim dünyasını "yok oluyorcular" ve "devam ediyorcular" olarak ikiye ayırmış durumda. "Devam ediyorcular"; savunma mekanizmalarının harika bir iş çıkardığını ve Y kromozomunu kurtardığını ileri sürerken, "yok oluyorcu" grup; bu mekanizmaları uçurumdan düşmeden önce tırnaklarla tutunmak şeklinde yorumluyor. Haliyle de tartışma devam ediyor.

"Yok oluyorcular"a göre, uzun vadeli düşünüldüğünde, beklenenden daha uzun bir sürede de olsa Y kromozomu kaçınılmaz olarak yok olacaktır. 2016 Haziran'ında Bioessays'de yayımlanan bir araştırmada, Japon dikenli fareler ve köstebek tarla fareleri, Y kromozomlarını tamamen kaybettiğine ve Y kromozomunda kaybolmuş veya yaratılmış genlerin kaçınılmaz olarak doğurganlık sorunlarına yol açacağına değiniliyor. Bu da nihayetinde tamamen yeni türlerin oluşumuna neden olabilir.

Erkekler Uçurumun Eşiğinde Mi?

İnsanlarda Y kromozomu yok olsa bile bu, erkeklerin uçurumdan düşecekleri anlamına gelmiyor. Dahası Y kromozomunu tamamen kaybetmiş türlerde de üreme için erkek ve dişilere ihtiyaç duyulmaktadır.

Bu durumlarda, genetik olarak erkekliği belirleyen "ana şalter" geni; SRY, farklı bir kromozoma taşınmış, nihayetinde de bu türlerde bir Y kromozomuna sahip olmadan da erkek bireyler üretilmiştir. Fakat, yeni cinsiyet belirleyici kromozom (SRY geninin taşındığı yeni kromozom), daha önce Y kromozomunun büzülmesine yol açan aynı rekombinasyon eksikliğinden kaynaklı yeni bir dejenerasyon sürecine tekrardan başlayacaktır.

Öte yandan insanlardaki ilginç bir durum da şudur ki; Y kromozomu normal insan üremesi için gerekli olsa da eğer yardımcı üreme teknikleri kullanırsanız, bu kromozomun taşıdığı genlerin büyük bir kısmı gerekli değildir. Yani, genetik mühendisliği, gelecekte Y kromozomunun gen fonksiyonlarını başka bir şeyle değiştirebilir ve aynı cinsiyetteki kadın çiftlerin ya da infertil erkeklerin doğurganlığına olanak sunabilir. Bununla birlikte, herkesin bu şekilde doğurganlığının sağlanması mümkün olsa dahi, yine de verimli insanların doğal olarak yeniden üremesinin durması pek olası görünmemektedir.

Bu durum genetik araştırma alanının son zamanlarda sıkça tartışılan ilginç bir konusu olsa da endişelenmeye gerek olmadığını söylemeliyiz. Dahası Y kromozomunun tamamen yok olup olmayacağını bile tam anlamıyla bilmiyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz gibi böyle bir durum olsa dahi büyük olasılıkla normal üremenin devam edebilmesi için erkeklere ihtiyaç duymaya devam edeceğiz.

Öte yandan, elbette ki “şanslı” birkaç erkeğin, çocuklarımızın çoğuna baba olarak seçildiği “çiftlik hayvanı” tipi bir sistem beklentisi kesinlikle ufukta değildir. Her halükârda bu durum, sonraki 4.6 milyon yıl boyunca endişe verici olmaktan uzak olacak. 

24 Ocak 2021

Kanın Yapısı ve Görevleri

Kan damarlarımızda sürekli dolaşan yaşam için temel oluşturan canlı bir sıvıdır. Dolaşımda ki toplam kan hacminin normal değeri vücut ağırlığının % 8’idir.Bu değer 70 kg’lık bir insanda 5600 ml.’dir. Bunun yaklaşık %50-60'ı plazma adınıalan sıvıdan ve %40-50'si ise hücrelerden oluşur. Plazmanın büyük kısmı sudur. Bu su içinde besin maddeleri, proteinler ve diğer yaşamsal önemde kimyasal maddeler bulunur. lyuvar (eritrosit), Akyuvar (lökosit) ve kan pulcukları (trombositler) ise kan hücrelerini oluştururlar. 

Görevleri: 
3 önemli görevi vardır;
1- Taşıma:

Birincil önem taşıyan görevi oksijenin taşınmasıdır. Kan, oksijeni (O2) akciğerlerden dokulara taşır. Hücreler de oksijeni kandan alırlar ve enerji üretiminde kullanırlar. Enerji üretimi sırasında hücre içinde karbondioksit (CO2} açığa çıkar. Açığa çıkan bu CO2, hücre dışına atılır. Kan, karbon dioksiti solunumla vücut dışına atılması için akciğerlere taşır.

  • Sindirim sisteminde besinlerden emilen yağlar, amino asitler, glikoz ve su, kan ile dokulara taşınır. Böylece hücreler için gerekli olan temel besin, enerji maddeleri ve su sağlanmış olur.
  • Kan taşıdığı hormonlar, vitaminler ve inorganik maddeler aracılığıyla hücreler ve organlar arasındaki iletişimi ve düzeni sağlar.

2- Düzenleme:

  • Vücudun asit-baz ve ısı dengesini sağlar.
  • Vücutta su ve tuz dengesinin korunmasına yardım ederek bütün hücrelerin belirli bir gerginlik içinde görevlerini sürdürmelerini sağlar.
  • Biyokimyasal reaksiyonlar sonucu ortaya çıkan ısıyı içine alır ve vücut yüzeyinden uzaklaşmasına yardım eder. Böylece vücut sıcaklığını belirli sınırlar içinde sabit tutar.

3- Koruma:

  • Kan çeşitli hücrelerin yardımıyla vücudu yabancı maddelerin, mikroorganizmaların ve toksinlerin etkisinden korur. Bu fonksiyonu fagositoz ve bağışıklık reaksiyonları ile yapar.
  • Organizmada hücrelerdeki biyokimyasal etkinlikler sonucu ortaya çıkan asit ve bazları, tampon maddeleri (kanda bulunan bikarbonat, fosfat, protein ve hemoglobin) ile nötralize eder ya da bu asit ve bazları akciğer ve böbreklere taşıyarak organizmadan uzaklaştırır.
  • Kan taşıdığı pıhtılaşma faktörleri ile gerektiğinde pıhtı oluşturur ve kan kaybını önler.
Kan Hücreleri 

Erişkin bir insanda alyuvarlar(kırmızı kan hücreleri),trombositler(kan pulcukları) ve birçok akyuvarlar(beyaz kan hücreleri) kemik iliğinde üretilmektedir. Bir kısım akyuvar kemik iliği dışında üretilmektedir.
Kan hücreleri 3’e ayrılır;

1)  Alyuvarlar (eritrositler): 

Kana kırmızı rengi veren hücrelerdir. Yapılarında hemoglobin denilen ve eritrosit ağırlığını 1/3 ünü oluşturan bir protein içerirler. Bu proteinin görevi oksijen(O2 ) taşımaktır. Çekirdek ve organelleri olmadığı için bölünemezler ve yaşam süreleri kısıtlıdır(120 gün).1 mm3 kanda kadınlarda ortalama 4,8 milyon, erkeklerde 5,4 milyon alyuvar bulunmaktadır. 

2) Akyuvarlar (lökositler)

Beyaz kan hücreleri olarak da adlandırılan akyuvarlar, belirli şekilleri olmayan, çekirdekli kan hücreleridir. Vücudumuzun savunma sisteminin hareketli elemanları olan lökositler, organizmayı bakterilere, virüslere, parazitlere ve tümörlere karşı savunurlar. 1 mm3 kandaki sayıları 4.000 -10.000 arasında değişebilir. Lökositler kılcal damar duvarını aşarak çevre bağdokuya geçebilir ve burada bizzat savunma görevi üstlenebilirler.

3) Kan pulcukları (trombositler):

Trombositler, küçük, renksiz, çekirdek içermeyen küçük çaplı hücrelerdir. Yuvarlak veya oval bikonveks diskler şeklindedir. 1 mm3 kanda 150.000 - 350.000 trombosit bulunur. Ömürleri 5-7 gündür. En önemli özellikleri; biçimsel değişme ve yapışkanlık göstermeleridir. Kanın pıhtılaşmasını uyarıp, damarlardaki çatlakların onarılmasını sağlar ve kanın damar dışına çıkmasına engel olurlar. Trombositler damar yaralanmalarında, damarın iç yüzüne yapışarak yaralı bölgeyi tıkarlar. Salgıladıkları trombokinaz enzimiyle pıhtılaşmada rol oynarlar. Pıhtı meydana geldiğinde katılaşarak yaranın ağzını büzerler ve kanamayı durdururlar.

Kan Grupları

Kan Grubu Nedir?
Kan grubu; kanda bulunan kırmızı kan hücrelerinin (eritrositlerin) üzerinde bulunan antijen çeşitlerine göre yapılan bir sınıflandırmadır.
Kan Grupları Nelerdir?
Kandaki eritrositlerin üzerinde birçok antijen çeşidi bulunmaktadır. Bunlardan en önemli ve güçlü olanları A-B ve Rh antijenleridir. Kan grubu sınıflandırmaları özellikle bu iki antijen grubu üzerinden değerlendirilmektedir.

A-B Antijen Tiplendirmesi:

Kandaki eritrositlerin A ve B antijenlerini bulundurup bulundurmamasına göre yapılan kan grubu sınıflandırmasıdır. Buna göre kişinin kanında A antijeni varsa A kan grubu, B antijeni varsa B kan grubu, hem A hem B antijeni varsa AB kan grubu, A ve B antijenlerini içermiyorsa 0 kan grubu olarak nitelendirilir.
(Esasen A antijeni kendi içerisinde farklı tipleri bulunur. Bunlar içerisinde en baskın ve sık rastlananı A1 antijenidir. A1 antijenine tüm A antijenleri içerisinde %90 oranında çoğunlukla rastlanır.)

Rh Antijen Tiplendirmesi:

Kandaki eritrositler üzerinde 50 civarında Rh antijeni bulunmaktadır. Bunlardan en önemli ve baskın olanı Rh(D) antijenidir. Bir kişinin kanındaki eritrositlerde Rh(D) antijeni varsa Rh(D) pozitif olarak değerlendirilir. Eğer bu antijeni kanındaki eritrositler muhteva etmiyorsa Rh(D) negatif olarak değerlendirilir. Dünyada tüm insanların %85’i Rh(D) antijenine sahipken %15’i Rh(D) antijenine sahip değildir. Genellikle ABO Kan grubunun bir parçası olarak iki test beraber çalışılmaktadır.

Sonuç olarak A-B ve Rh antijenlerine göre kan grubu sınıflandırması yapıldığında karşımıza 8 adet kan grubu çıkmaktadır. Bu kan grupları ve insanlarda rastlanma sıklığı aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Ülkemizde Kan Grubu Dağılımı Grafiği (%)


Kan Grubu

A RH Pozitif

O RH Pozitif

B RhD Pozitif

AB RhD Pozitif

A RhD Negatif

O RhD Negatif

B RhD Negatif

AB RhD Negatif

Sıklığı

% 37,8

% 29,8

% 14,2

% 7,2

% 4,7

% 3,9

% 1,6

% 0,8

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!