Dyatlov Geçidi vakası veya Dyatlov Geçidi kazası, 9 kayakçının Ural Dağları'nda tahminen 2 Şubat 1959 gecesinde gizemli ölümlerini belirtmek için kullanılır. Olay, Holat Syahl (Rusça: Холат-Сяхыл) dağının doğusunda bulunan ve bu olayın ardından grubun lideri olan İgor Alekseyeviç Dyatlov'un soyadını alan Dyatlov Geçidi'nde gerçekleşmiştir. Araştırmacılar, kayakçıların olay gecesi bilinmeyen bir nedenden dolayı çadırlarını yırtarak -30 °C sıcaklıkta ve ağır kar yağışında yalın ayak çadırı terk ettiğini saptamıştır. Bulunan cesetlerden ikisinin kafatasında; diğer iki tanesinin ise kaburgalarında kırıklar bulunmuştur.
Grup kuzey Ural dağlarının Otorten dağına bir gezi yapmayı düşünüyordu. İgor Dyatlov liderliğindeki grup, sekiz erkek ve iki kızdan oluşuyordu. Çoğu Ural Teknik Üniversitesi mezunuydu.
• İgor Alekseyeviç Dyatlov (Игорь Алексеевич Дятлов), grup lideri, d. 13 Ocak 1936• Zinaida Alekseyevna Kolmogorova (Зинаида Алексеевна Колмогорова), d. 12 Ocak 1937
• Lyudmila Aleksandrovna Dubinina (Людмила Александровна Дубинина), d. 12 Mayıs 1938
• Aleksandr Sergeyeviç Kolevatov (Александр Сергеевич Колеватов), d. 16 Kasım 1934
• Rüstem Vladimiroviç Slobodin (Рустем Владимирович Слободин), d. 11 Ocak 1936
• Yuri (Georgiy) Alekseyeviç Krivonişenko (Юрий (Георгий) Алексеевич Кривонищенко), d. 7 Şubat 1935
• Yuri Nikolayeviç Doroşenko (Юрий Николаевич Дорошенко), d. 29 Ocak 1938
• Nicolai (Nikolay) Vladimiroviç Thibeaux-Brignolles (Tibo-Brinyol) (Николай Владимирович Тибо-Бриньоль), d. 5 Temmuz 1935
• Semyon (Aleksandr) Aleksandroviç Zolotarev (Семен (Александр) Александрович Золотарёв), d. 2 Şubat 1921
• Yuri Yefimoviç Yudin (Юрий Ефимович Юдин), d. 19 Temmuz 1937 ö. 27 Nisan 2013
Grup 25 Ocak'ta İvdel'e (Ивдель) trenle vardılar. Buradan Vijay'ye (Вижай) giden bir otobüsle devam ettiler. Grubun onuncu üyesi Yuri Yudin, ayağını burktuğu ve hastalandığı için Vijay'da yolculuğuna son verdi ve geri gönderildi. 27 Ocak grubun son görüldüğü tarih oldu. Gruba ait kameralar ve günlükler kampta bulundu. Grubun son olarak kamplarını kurduğu yer ise Yuri Yudin tarafından Dyatlov'un ormandan dolayı zirveyi kaybetme korkusu olarak nitelendirildi. Nitekim kar fırtınasından korunmak için ormana yapılabilirdi fakat kamp oldukça açık bir araziye kurulmuştu.
|
Igor Dyatlov |
Arama çalışmaları ve cesetlerin bulunmasıGezi planı dahilinde grubun 12 Şubat'ta Vijay'a dönmesi ve spor kulübüne telgraf çekmesi gerekiyordu. Fakat Dyatlov, Yudin'e gecikme olabileceğini söylediği için bundan sonraki birkaç gün içinde grup için kimse endişelenmedi. İlerleyen günlerde gruptan haber alınamaması sonucu gönüllüler ile başlatılan arama çalışmalarına polisler ve ordu da helikopterlerle katıldı.
26 Şubat'ta kurtarma ekibi terk edilmiş ve parçalanarak kullanılamaz hale gelmiş çadırı buldu. Çadırı bulan Mihail Şaravin, çadırın parçalandığını ve karla kaplı olduğunu, fakat grubun eşyalarını ve ayakkabılarını burada bıraktığını belirtti. Araştırmacılar ise sonrasında çadır üzerinde yaptıkları araştırmalarda, çadırın içeriden yırtıldığını teyit ettiler. Dokuz kişiye ait olduğu belirtilen ve sadece çorap, bazen de çıplak ayak ve tek bir ayakkabı izleri ormanlık alana yöneliyordu. 500 metre sonra ise izler karla örtülüyordu. Ormanın girişindeki sedir ağacının altında yanarak kül olmuş odunlar ve Yuri Krivonişenko ve Yuri Doroşenko'nun cesetleri bulundu. İkisi de yalnızca iç çamaşırı ve çorap giyiyorlardı. Yakmaya çalıştıkları odunlar ise cesetlerinin bulunduğu sedir ağacının beş metre yukarısından kırılmıştı. Araştırmacılar bundan, ikilinin bir şeylere bakınmak (belki kamp veya grubun diğer üyeleri) için ağaca çıktığını çıkardı. Araştırmacılar sedir ağacı ile kamp arasında üç ceset daha buluyorlar. İgor Dyatlov, Zina Kolmogorova ve Rüstem Slobodin. Araştırmacılar birbirlerinden 150 metre uzaklıkta bulunan bu gençlerin kampa giderken öldüklerini düşünüyor. Cesetler ağaçtan sırasıyla 300, 480 ve 630 metre uzaklıkta bulunuyor.
Diğer dört gencin cesedine ulaşmak ise iki aydan fazla sürdü. 4 Mayıs'ta sedir ağacından 75 metre uzaklıkta bulunan cesetleri ise diğerlerinden daha iyi giyimliydi. Zolotaryov, Dubinina’nın kürklü montunu ve şapkasını, Dubinina ise ayağına Krivonişenko’nun yün pantolonunu giymişti.
RaporlamaBulunan ilk beş cesedin Yuri Krivonişenko, Yuri Doroşenko, Igor Dyatlov, Zina Kolmogorova ve Rüstem Slobodin'in hipotermi sonucu öldüğü belirtildi. Slobodin'in kafatasında bir kırık buluyordu. Araştırmacılar bu kırığın onu bayıltacak ama öldürmeyecek bir hasara yol açtığını not düştüler. Slobodin'in muhtemelen nereden geldiği belirsiz darbeyi aldıktan sonra bayıldığı ve donarak öldüğü belirtiliyor. Sonraki dört ceset ise anlaşıldığı kadarıyla travmatik şekilde ölmüşlerdi. Thibeaux-Brignolles’ın kafatası kırılmıştı. Dubinina ve Zolotarev’in kaburga kemikleri kırıktı ve Dubinina’nın dili, gözleri ve dudağı yoktu. Dört cesedin giysileri (2 pantolon ve bir hırka) üzerinde yapılan araştırmada normalinden yüksek oranda radyasyona rastlandı.
Diğer bulgular
• 12 yaşındaki Yuri Kuntseviç, cesetlerin üzerinde kahverengi bronzlaşmış lekeler olduğunu söylüyor.
• Grubun 50 kilometre uzağındaki diğer kayakçılar olay gecesinde kuzeyde garip turuncu küreler gördüklerini rapor ettiler. Bu tip raporlar 1959 yılında Ocak ayından Mart ayına kadar alındı. Fakat bunların sonra R-7 Semyorka roket testi olduğu teyit edildi.
• Olay gecesi grubun çektiği son fotoğrafın garip turuncu küreleri gösterdiği iddia edilmektedir.
• Olay yerinde garip bir metal parçası bulunduğu rapor ediliyor. Bu metal parçası arama ekibi tarafından fotoğraflanmıştır.
• Araştırmacılar Yuri Krivonişenko ve Yuri Doroşenko'nun kamp ateşini kuru odunlar yerine sedir ağacından kırdıkları yaş dallarla yaktıkları tespit etmişlerdir. Bundan dolayı gençlerin olay gecesi görme yetilerini kaybettikleri düşünülmektedir.
• Grubun son kamp yeri Baykonur Uzay Üssü'nden (R-7 roket testinin yapıldığı alan) Novaya Zemlya'nın (Sovyet Rusya'nın nükleer araştırmalar yaptığı yer) arasında kuruluydu.
• Olay yerinde gruba ait ayak izlerinden başka yabancı ayak izi yok. Bu bulgu ise Mansi yerlileri veya başka yabancılar tarafından öldürüldükleri tezini çürütüyor.
• Cesetlerin aldıkları darbelerle kırıkları olduğu görülüyor.
• Rüstem Slobodin'in dudakları ve yüzünün sol yarısının şiş olduğu tespit edildi. Vücudunun değişik yerlerinde darp izleri görülüyor. Slobodin midesini kramp girmiş veya darbe almış gibi tutuyor. Cesedin bulunduğu pozisyona bakarak araştırmacılar Slobodin'in bir şeyle mücadele etmiş olabileceğini düşünüyorlar. Darp izleri, dudağının ve yüzünün sol yarısının şişik olması bu iddiayı doğrularken, çevrede yabancı ayak izi olmaması iddiayı çürütüyor.
• Dere yatağında suyun içinde bulunan dört cesedin giysileri üzerinde mor renkte lekeler görülüyor. Araştırmacılar bunların minerallerden kaynaklandığını düşünüyor.
• Grubun; İgor Dyatlov, Yuri Krivonişenko, Rüstem Slobodin, Semyon Zolotarev'a ait 4 kamerası olduğuna inanılıyor, fakat Dyatlov dışındaki diğer kameraların içinde ne olduğu bilinmiyor veya açıklanmıyor. Semyon Zolotarev olay gecesi çadırdan kaçarken kamerasını yanına alan tek kişi.
• Yuri Krivonişenko'nun burnunun bir kısmı yok. (Otopsi resimlerinde görülebilir.)
• İddiaya göre Yuri Doroşenko'nın gruptan ayrı özel bir günlüğü var ve grubun günlüğü ile birlikte çadırda bulundu. Günlükte felaketin tam nedeninin yazdığı söyleniyor.
• Semyon Alexandroviç Zolotarev, grubun en yaşlı üyesi olup diğer ekip üyeleri öğrenci iken kendisi II. Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu saflarında yer almış eski bir asker olup uzun yıllar zorlu şartlarda savaşmıştır.
Niye öldüler?Öğrencilerin bedenlerinde garip yaralar bulunması nedeniyle kimse donarak öldüklerine inanmadı ve bu ölümlerin sorumlusunun kim olduğu sorgulanmaya başlandı. Ölümlerinden hemen sonra gözler bölgede yaşayan Mansi halkına çevrildi. Rusya'da yaşayan 45 yerli halktan biri olan Mansiler, yüzlerce yıl boyunca avlanarak, balık tutarak ve rengeyiği çobanlığı yaparak hayatta kalmıştı.Bölgedeki Mansilerin liderlerinden biriyle buluşmaya gidiyorum.40'larında çetin bir adam olan Valeri Anyamov, korucu olarak çalışıyor ve artık yıkılmaya yüz tutmuş çalışma kampı binalarına uzak sayılmayacak Uşma'da yaşıyor.Valeri'nin babası Nikolay kayıp öğrencileri arama çalışmasına yardım etmiş. Fakat kısa süre içinde kendi topluluklarının hedef haline gelmesine tanık olmuş."Sovyet savcıları biz Mansilerin onları öldürmüş olduğumuzu düşünmeye başladıktan sonra çevremizden çok sayıda kişi tutuklandı. Artık aramızda olmayan köylü bir kadın, gizli polisin kendilerine işkence ettiğini anlatıyordu. Doğru mudur bilmem ama haftalarca sorgulanmışlardı" diyor Valeri. Sovyet yetkililer, uğraşlarına rağmen delil bulamadı. Bunun üzerine bir kere daha helikopterlerine atlayıp Mansi köyüne gittiler: Bu sefer yardım istemek için. Valeri, "Bizimkiler sayesinde Mayıs ayında kalan dört kişiyi buldular" diyor. Bir Mansi avcısı, Lyudmila'nın kıyafetinden kopmuş bazı parçaları gördükten sonra ekip, izleri takip ederek cesetlerin yer aldığı koyağı bulmuştu.
Mansilerin olaydaki rolü hakkında hâlâ şüpheler var. 2015'te yayımlanan bir kitap, Mansi avcıların şaman ritüellerinde kullanılan sihirli mantarlardan yiyip halüsinatif etki altında olduklarını, öğrencilerin kutsal Mansi topraklarına girdiklerini görünce çıldırmışçasına saldırdıklarını iddia ediyor.Valeri bu tür teorilerin gerçeği yansıtmadığını söylüyor:
"Halkımızdan biri suç işlemiş olsaydı hepimizi cezaevine atarlardı, çünkü o zamanlar daha zalimdi devlet. O günlerde insanlar dava veya soruşturma bile olmadan ölüm mangası tarafından infaz ediliyordu. "Uğursuz mekanlar veya negatif enerjili alanlar" ise ana akım medya tarafından uydurulmuştu. Valeri, benim edindiğim bilgilere küçük de bir düzeltme yapıyor: Ortorten Dağı, rehberimin ve pek çoklarının iddia ettiği gibi "oraya gitme" anlamına gelmiyormuş. Gerçek anlamı ise "Türbülanslı Rüzgarlara Sahip Dağ" imiş. Valeri bunun bir hatalı tercüme olduğunu veya trajedinin etrafındaki gizemi artırmak için birinin uydurduğunu düşünüyor.
Peki onun senaryosu ne?
Bunun teknolojik bir açıklaması olduğunu düşünüyor ve 80 yaşındaki annesi Sanka'yla konuşmamı tavsiye ediyor. Sanka o dönemden bugüne hayatta kalmış az sayıda köylüden biri. Şubat 1959'da bir akşam odun toplarken gökyüzünde sıra dışı bir şey gördüğünü hatırlıyor. "Ormandan geri dönerken karşımızdaki köyü görmeye başlamıştım" diyor ve ekliyor: "O sırada gökyüzünde parlak, yanan bir nesne ortaya çıktı. Önü daha geniş, arkası dar ve bir kuyruğu vardı. Uçarken üstünden kıvılcımlar düşüyordu." Belki bir kuyrukluyıldızdı, fakat Sanka bunu gören köydeki yaşlıların bunun kötü şans getireceğini söylediğini hatırlıyor. Peki o ışıklar insan yapımı mıydı? Mansilerle buluştuktan sonra Yekaterinburg'a uzun dönüş yolculuğuma başlıyorum. Öğrenciler üniversiteyi bu kentte okumuşlardı. Onların anılarını yaşatmayı hayatının görevi edinen Yuri Kuntseviç de kent merkezinden uzak olmayan bir yerde yaşıyor. İgor'un kardeşi Tatyana gibi o da olay yaşandığında 12 yaşındaymış. Fakat Tatyana'nın aksine öğrencilerin cenazesine katılmış. "Kentteki söylentiler öğrencilerin bir tür test veya deney yapılan bir bölgeye girmiş olduğu yönündeydi" diyor. Evi, Dyatlov grubu hakkında bir mini müzeye dönüştürülmüş. "Tabutlar açıktı, yüzlerini görebiliyordum. Tenleri garip bir renk almıştı, tuğla rengiydi" diyor ve ekliyor:
"Gazetelerde hiçbir şey yazmasa da herkes onlardan bahsediyordu. Bunun bir devlet sırrı olduğunu düşünüyorduk." Yuri büyüdükçe bu olaya merakı da artmış. Grubun lideri İgor Dyatlov'un soyadından yola çıkarak Dyatlov Tepesi denilen noktaya kadar aynı rotayı yürümüş. Sonrasında bunu, yer yıl yaptığı ve geçide dikilen granit anıta çiçek bıraktığı bir anma yolculuğuna dönüştürmüş. Evinin salonu öğrencilerin büyük yağlı boya portrelerinin olduğu bir türbeye benziyor. Raflarda bir zamanlar öğrencilerin sahip olduğu kalemler, kağıtlar, fotoğraflar ve harita, okul karnesi, pusula gibi kişisel eşyalar var. Yuri öğrencilerin bir askeri deneye kurban gittiğini ve olay yerinde öldüğünü düşünüyor. Hızla bir diyagram çiziyor ve bana öğrencilerin cesetlerinin helikopterlere yüklenerek bölgeye götürüldüğünü ve donarak ölmüş süsü verildiğini anlatıyor. Sovyet ordusu insanlık dışı eylemlerde bulunmuştu ama gerçekten bir yerde öldürdüğü insanları bir dağ tepesine atarlar mıydı? Sonuçta cesetlerden kurtulmanın daha kolay yolları var…Yuri'den tatmin edici bir yanıt veya bu teorisini destekleyecek bir kanıt alamadım. Fakat ortada bir devlet destekli kaybetme vakasının olduğunu düşünen tek kişi kendisi değil. Hatta Rusya'nın ilk devlet başkanı, Urallar Politeknik Enstitüsü'nde İgor Dyatlov'dan birkaç yıl önce ders almış Boris Yeltsin de bu vakayla ilgili garip bir şeyler olduğunu düşünüyordu. Yakınlardaki Tümen kentinde yaşayan Oleg Arkipov bugüne kadar Dyatlov Geçidi vakası hakkında üç kitap yazmış. Sherlock Holmes'un yazarı Arthur Conan Doyle'un sıkı bir hayranı. Oteldeki buluşmamıza, tıpkı Sherlock Holmes gibi avcı şapkası giyinerek geliyor.1959'da soruşturmayı yürüten, dosyanın eski savcısı Lev İvanov ile arkadaş olduktan sonra ortaya ilginç belgeler çıkarmış. Oleg ilk savcının çok gayretli ve gizemi çözmek ister gibi gözüktüğünü söylüyor. O dönemde adli tıp uzmanlarına danıştığını ve yaraların "bir patlama dalgası" sonucu oluşmuş gibi gözüktüğünün söylendiğini aktarıyor.
Fakat İvanov'un bir anda dosyaya ilgisini kaybetmeye başladığını ve üstlerinden gelen baskıyla soruşturmayı kapattığını belirtiyor: "Reddetseydi Sibirya'daki İvdel bölgesine gönderilirdi. Fakat savcı olarak değil, tutuklu olarak, çalışma kampına... O günlerde Parti'ye karşı çıkmak kariyerinizin sonunu getirirdi. "Maalesef ülkemizin gerçekliği buydu."
Fakat bu vaka o kadar karmaşık ve birbiriyle çelişen öğelerle dolu ki Sovyet yetkilileri de olan biteni nasıl açıklayacaklarına karar verememişti. Oleg "Ölümleri açıklamanın en iyi yolunu düşündüler ve 'başa çıkılamayan bir doğa gücünü' sorumlu tutmaya karar verdiler. Tabii ki herkes bunun ne anlama gelebileceğine dair farklı düşüncelere sahip. Bir fırtına da olabilir, tornado da, başka bir şey de" diyor. Savcı İvanov, dosyanın kapanmasının ardından Kazakistan Cumhuriyeti'ne bağlı küçük bir kente gönderildi ve konuşma cesaretini yalnızca Sovyetler Birliği çöktükten sonra buldu. 1990'da İvanov bir gazeteye verdiği söyleşide otopsi sonuçlarının kendisini çok şaşırttığını ve bölgede o dönemde gökyüzünden inen ateş toplarına dair anlatımlar olduğunu aktardı. İvanov, kendisine bu bilgileri gizli olarak sınıflandırması ve olanları unutmasının söylendiğini belirtti. İvanov ayrıca hayatını kaybedenlerin ailelerinden, gerçeği sakladığı için özür diledi ve elinden geleni yapsa da o dönemde ülkede "çok yoğun ve baskın bir güç" bulunduğunu söyledi. İvanov'un ölümünün ardından Oleg, onun kişisel arşivine erişim izni aldı ve otopsiler hakkında bazı merak uyandırıcı detaylara ulaştı. Bunların arasında, bazı öğrencilerin kıyafetlerinde radyasyona rastlanması da vardı. Öğrencilerin cesetleri İvdel kentinde kurulan derme çatma morgda incelenmişti. Morgun etrafında polis yerine dönemin gizli servisi Devlet Güvenlik Komitesi'nin (KGB) görevlileri önlem almış, içeri kimsenin girmesine izin vermemişti. Oleg sıra dışı bir olaydan daha bahsediyor: Otopsilerden önce morga bir varil dolusu alkol götürülmüştü. Bunun, radyasyona karşı ilkel bir korunma yöntemi olduğunu düşünüyor: "O zamanlar küçük alkol dolu kavanozlarda organ parçaları depolanırdı bazen. Ama bu bir varil dolusu alkoldü ve adli tıp ekibine bütün çıplak bedenlerini alkolle yıkamaları için açık emirler verilmişti. O dönemde normalde böyle emirler verilmezdi."• Norveç'in 46 yıldır unutamadığı gizemli ölüm
• Norveç'te 46 yıldır çözülemeyen gizemde büyük ilerleme
Peki bölgede yeni silahlar denenmiş ve bir radyasyon sızıntısı yaşanmışsa neden sadece bu dokuz öğrenci etkilendi de bütün bölgede radyasyon tespit edilmedi? Oleg bölgenin çok büyük olduğunu, ücra yerlerde radyasyonu fark edecek kimse olmayacağını belirtiyor. Ayrıca öğrencilerin öldüğü dönemde çok sayıda hayvan ve kuş da ölü bulunmuştu. Bölgede yaşayanların su kuyularından su içmeleri ansızın yasaklanmış, başka bölgelerden su getirilerek halkın su ihtiyacı karşılanmıştı. Mansi korucu Valeri, rengeyiği çobanlarının bölgeye girişinin de aynı dönemde yasaklandığını ve bölgede dört yıl boyunca avlanmaya izin verilmediğini belirtiyor. Oleg'in şüphesini artıran bir şey daha var: Otopsi raporlarında ilk beş cesedin iç organlarından parçaların kimyasal analize gönderildiği yazıyordu. Bu organların teslim edildiği ve buzdolabına konulduğunu gösteren bir belgeyi ortaya çıkardı. Fakat kimyasal analiz sonuçları çıkar çıkmaz laboratuvara gelen bazı insanlar organları ve belgeleri götürdü. Oleg "Sorunun gökten indiği ihtimalini reddetmiyorum" diyor ve ekliyor: "Yani bir patlama olmuştu. Belki de askeri bir roket. Peki bu gençler neden çadırlarını içerden kesecek kadar bir aceleyle dışarı çıkmaya çalıştılar? Belki de nefes alamadıklarındandı, olabilir mi?" Belki de zehirli roket yakıtından etkilenmişlerdi. Alçak uçuş yapan bir jetin veya ilginç, tornado benzeri bir rüzgarın öğrencileri korkutup yarı çıplak kaçışmalarına yol açtığına dair varsayımlar da var. Bazıları da şiddetli yaraların Yeti tarafından yapıldığına inanıyor. İnsandan daha uzun ve güçlü, goril benzeri bir yaratık olduğuna inanılan Yeti senaryosuna itibar edenlerin tek kanıtı da öğrencilerden birinin kamerasında bulanık bir şekilde görülen büyük bir insan figürü. Bugüne kadar aralarında uzaylıların kaçırması dahil 75 ayrı teori ortaya atıldı.
Belki de bu kadar çok spekülasyonun sonucunda, Şubat 2019'da Rusya Başsavcılığı dosyanın tekrardan açılacağını duyurdu. Merakım canlandı. Yetkililer bir şeyler saklamak isteseydi, 60 yıllık bir dosyayı açmazlardı diye düşündüm. Öte yandan yetkililer öğrencilere ne olduğuna çoktan karar vermiş gibi gözüküyor. Başsavcılık Sözcüsü Aleksandr Kurennoy yalnızca üç olası ölüm senaryosunun inceleneceğini, bunların tümünün sıra dışı hava olaylarıyla ilişkili olduğunu söyledi: "Cinayet senaryosunu ciddiye almıyoruz. Tek bir kanıt bile yok. Ya çığ ya sert bir kar kütlesinin düşmesi ya da bir fırtına olabilir." Holat Syahl'ı ziyaret etmiş biri olarak bir çığ senaryosunu hayal etmekte zorlanıyorum. Bölge çığa yol açacak kadar dik değil. Ayrıca öğrencilerin çadırları, kar katmanları altında bulunmadı. İgor Dyatlov'un kız kardeşi de savcılığın açıklamasını ikna edici bulmayanlardan: "Çadırları olduğu gibi dururken nasıl üstlerinden çığ geçmiş olabilir? Ya fırtınaya ne demeli? Evet bir fırtına yaşanmış olabilir ama fırtınada hayatta kalmak mümkündür.
"Üstlerine bir kar kütlesi düştüğü senaryosu ise bedenlerindeki yaraları açıklamıyor. Ve ayrıca bu sıra dışı hava olayları nedeniyle sorun yaşanan sıradan bir olaysa neden devletin en üst kesimlerine kadar herkes olaya dahil oldu? "Bütün bunlar orada sıra dışı bir şeylerin yaşandığını gösteriyor." Peki gerçekten de öyle mi? Belki de en basit olasılık görmezden geliniyor: Bazıları, Lyuda'nın dilinin ve gözlerinin olmamasını vahşi hayvanlara atfediyor. Zira cesetler neredeyse dört ay boyunca bulunamamıştı. Moskova'da Rusya'nın en fazla satan gazetesi Komsomolskaya Pravda'dan Natalya Varsegova ile buluşuyorum. Gazeteci eşi Nikolay ile birlikte yedi yıldır Dyatlov vakası üzerine yazıyorlar. O da ne hava olayları senaryosunu ne de silah testi teorisini inandırıcı buluyor. "Bu gençler bir deney nedeniyle ölseydi ordu sivillerin, öğrencilerin arkadaşlarının aramaya katılmasına asla izin vermezdi. "Birinin onları öldürüp cesetlerini dağa atması ihtimali pek gerçekçi gelmiyor. Öyle olsaydı, bu operasyona katılan askerlerden elbet biri sarhoşken veya ölmeden önce ailesinden birilerine bunu anlatırdı. "Artık kimsenin sır tutamadığı bir ülkede yaşıyoruz." Natalya dağda ölenlerin en yaşlısı olan, 38 yaşındaki Semyon Zolotaryov'un cesedinin mezardan çıkarılarak incelenmesi için lobi yapmış ve başarıya ulaşmıştı. Zolotaryov, komplo teorisyenlerinin CIA veya KGB ajanı olabileceğini düşündüğü biri. Natalya onun ardından daha fazla öğrencinin cesedinin incelenmesini istiyor:
"En azından kemiklerdeki yara izlerini inceleyebilirsek bunun bir çığ, kar kütlesi veya cinayet olup olmadığını anlayabiliriz." Bu gerçekten bir cinayet olabilir mi? Rusya'da bir televizyon kanalında işlenen son teori bu. Na Samom Dele adlı bir saatlik programda, adli tıpçı Edvard Tumanov şok içindeki izleyicilere öğrencilerden birinin bir ağaca bağlı bulunduğunu ve işkenceyle öldürüldüğünü söyledi. İgov Dyatlov'un ablası Tatyana Perminova, bu tür spekülasyonlardan rahatsız olduğunu söylüyor ve ölenlerin huzur içinde yatması gerektiğini belirtiyor: "Duygusal olarak bu çok zor bir şey. Mezarlarını kazmak… Ama cevap bulmanın başka bir yolu yoksa tamam. Bakalım bundan sonra ne olacak. Bu kadar yıl geçti hiçbir şey belli olmadı."
Popüler Kültür
Olay 2013 yılında Devil's Pass adıyla sinemaya uyarlandı. Ayrıca 2015 yılında da Kholat isimli bir oyunu IMGN.PRO ekibi tarafından geliştirilmiştir.
Olay 2020 yılında Pereval Dyatlova adıyla diziye uyarlandı.