Y kromozomunun yok olup olmayacağına
ilişkin soru, bilim dünyasını "yok oluyorcular" ve "devam
ediyorcular" olarak ikiye ayırmış durumda.
Y kromozomu erkekliğin bir
sembolü olabilir, ancak bunun güçlü ve kalıcı bir şey olup olmadığı giderek
daha da tartışmalı bir hâle gelmektedir. Bunun yanı sıra, Y kromozomu, bir
embriyonun erkek (XY) mi yoksa dişi mi (XX) olacağını belirleyen SRY isimli "ana
şalter" genini de bulundurmasına rağmen, çok az sayıda başka genler de
içerir ve yaşam için gerekli olmayan tek kromozomdur. Örneğin kadınlar, bu
kromozoma sahip olmadan yaşamlarını gayet de sürdürebiliyor.
Üstelik, kadınlar mükemmel
normallikle iki adet X kromozomu bulundururken, erkekler bir tane X ve
neredeyse buruşmuş ve hızlı bir biçimde de dejenere olan bir Y kromozomu
bulundurur. Eğer Y kromozomundaki bu dejenerasyon aynı hızda devam ederse,
tamamen ortadan kaybolmadan önce 4.6 milyon yılı kaldığını söyleyebiliriz.
İlk bakışta 4.6 milyon yıl oldukça uzun bir zaman gibi görünebilir, ancak Dünya
üzerindeki yaşamın 3.5 milyar yıl önce ortaya çıktığını göz önünde
bulundurduğumuzda bu süre hiç de uzun bir süre değildir.
Öte
yandan Y kromozomu hep böyle değildi. Zamanı geri sarıp, 166 milyon yıl önceye,
ilk memelilere gidersek; hikâyenin tamamen farklı olduğunu görürüz. Erken "ön-Y" kromozomu, esasında
X kromozomuyla aynı boyutlardaydı ve tamamen aynı genleri içeriyordu. Fakat, Y
kromozomu temel bir kusura sahiptir. Diğer bütün kromozomlarımızın aksine
(hücrelerimizde her birinden iki kopya bulunur); Y kromozomu, babalardan
oğullara taşınmış tek bir kopyaya sahiptir.
Kırmızı
dikdörtgen içerisindeki Y kromozomu, X kromozomuna kıyasla çok daha
küçüktür.
Görsel: National Human Genome Research Institute
Bu da Y
kromozomundaki genlerin her nesilde görülen ve zararlı gen mutasyonlarının
elimine edilmesine olanak sağlayan gen "karışımı" olarak
bilinen genetik rekombinasyon geçirememesi
anlamına gelir. Rekombinasyon faydalarından mahrum kalmak, Y kromozomundaki
genlerin zamanla dejenere olmasına ve nihayetinde de genomdan kaybolmasına
neden olur.
Buna rağmen,
güncel araştırmalar Y kromozomunun bu dejenerasyonu yavaşlatmak için bazı ikna
edici mekanizmalar geliştirdiğini ve bunun da gen kaybı oranını bir durgunluğa
çektiğini ortaya koymuştu. Örneğin, Ağustos 2017'de PLoS
Genetics'de yayımlanan bir araştırmada, 62
farklı erkekten Y kromozomu bölümleri dizilendi ve gen amplifikasyonu na olanak
tanıyan geniş ölçekli yapısal yeniden düzenlemelere yatkın olduğu bulgusuna
ulaşıldı.
Araştırma,
aynı zamanda da Y kromozomunun palindrom isimli,
kromozomu daha fazla bozulmadan koruyan alışılmadık yapılar geliştirdiğini
ortaya koydu. Araştırma ekibi, Y kromozomundaki palindromik sekanslarda yüksek
oranda “gen dönüşüm olayları”
kaydettiler. Bu süreç, hasarsız bir yedek kopyanın şablon olarak kullanılıp
hasarlı genlerin tamir edilmesine olanak tanıyan temelde bir "kopyala-yapıştır" şeklindeydi.
Diğer
türlere bakıldığında (Y kromozomu memelilerde ve bazı diğer türlerde de
bulunur), elde edilen pek çok delil, Y
kromozomu gen amplifikasyonunun geniş kapsamlı bir genel prensip olduğuna
işaret etmektedir. Daha güçlü hâle getirilmiş bu genler (en. amplified genes),
sperm üretiminde ve --en azından sıçanlarda-- yavruların cinsiyet oranının
düzenlenmesinde kritik roller oynar. 2017 Eylül'ünde Molecular
Biology and Evolution'da yayımlanan bir araştırmada,
farelerdeki gen kopyası sayısındaki artışın doğal seçilimin bir sonucu olduğuna
dair deliller ileri sürüldü.
Y
kromozomunun yok olup olmayacağına ilişkin soru, bilim dünyasını "yok oluyorcular" ve "devam ediyorcular" olarak ikiye ayırmış durumda.
"Devam ediyorcular"; savunma mekanizmalarının harika bir iş çıkardığını
ve Y kromozomunu kurtardığını ileri sürerken, "yok oluyorcu" grup; bu
mekanizmaları uçurumdan düşmeden önce tırnaklarla tutunmak şeklinde yorumluyor.
Haliyle de tartışma devam ediyor.
"Yok
oluyorcular"a göre, uzun vadeli düşünüldüğünde, beklenenden daha uzun bir
sürede de olsa Y kromozomu kaçınılmaz olarak yok olacaktır. 2016
Haziran'ında Bioessays'de yayımlanan bir araştırmada, Japon
dikenli fareler ve köstebek tarla fareleri, Y kromozomlarını tamamen
kaybettiğine ve Y kromozomunda kaybolmuş veya yaratılmış genlerin
kaçınılmaz olarak doğurganlık sorunlarına yol açacağına değiniliyor. Bu da
nihayetinde tamamen yeni türlerin oluşumuna neden olabilir.
Erkekler Uçurumun
Eşiğinde Mi?
İnsanlarda
Y kromozomu yok olsa bile bu, erkeklerin uçurumdan düşecekleri anlamına
gelmiyor. Dahası Y kromozomunu tamamen kaybetmiş türlerde de üreme için erkek
ve dişilere ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu
durumlarda, genetik olarak erkekliği belirleyen "ana şalter" geni; SRY,
farklı bir kromozoma taşınmış, nihayetinde de bu türlerde bir Y kromozomuna
sahip olmadan da erkek bireyler üretilmiştir. Fakat, yeni cinsiyet belirleyici
kromozom (SRY geninin taşındığı yeni kromozom), daha önce Y kromozomunun
büzülmesine yol açan aynı rekombinasyon eksikliğinden kaynaklı yeni bir
dejenerasyon sürecine tekrardan başlayacaktır.
Öte yandan
insanlardaki ilginç bir durum da şudur ki; Y kromozomu normal insan üremesi
için gerekli olsa da eğer yardımcı üreme teknikleri kullanırsanız, bu
kromozomun taşıdığı genlerin büyük bir kısmı gerekli değildir. Yani, genetik
mühendisliği, gelecekte Y kromozomunun
gen fonksiyonlarını başka bir şeyle değiştirebilir ve aynı cinsiyetteki kadın çiftlerin ya
da infertil erkeklerin doğurganlığına
olanak sunabilir. Bununla birlikte, herkesin bu şekilde doğurganlığının
sağlanması mümkün olsa dahi, yine de verimli insanların doğal olarak
yeniden üremesinin durması pek olası görünmemektedir.
Bu durum
genetik araştırma alanının son zamanlarda sıkça tartışılan ilginç bir konusu
olsa da endişelenmeye
gerek olmadığını söylemeliyiz. Dahası Y
kromozomunun tamamen yok olup olmayacağını bile tam anlamıyla bilmiyoruz.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi böyle bir durum olsa dahi büyük olasılıkla normal
üremenin devam edebilmesi için erkeklere ihtiyaç duymaya devam edeceğiz.
Öte
yandan, elbette ki “şanslı” birkaç erkeğin, çocuklarımızın çoğuna baba olarak
seçildiği “çiftlik hayvanı” tipi bir sistem beklentisi kesinlikle ufukta
değildir. Her halükârda bu durum, sonraki 4.6 milyon yıl boyunca endişe verici
olmaktan uzak olacak.
0 Yorum:
Yorum Gönder