Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Tıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

09 Ocak 2021

Covid-19 Virüs Yapaydır

Japon fizyoloji ve tıp profesörü Profesör Tasuku Honjo, bugün medyada corona virüsünün doğal olmadığını söyleyerek kargaşaya neden oldu. doğal olsaydı, tüm dünyayı böyle etkilemezdi. Çünkü doğaya göre sıcaklık ülkeye göre farklılık gösteriyor. doğal olsaydı, yalnızca Çin ile aynı sıcaklığa sahip ülkeleri etkilerdi. bunun yerine, tıpkı çöl bölgelerine yayıldığı gibi İsviçre gibi bir ülkede yayılır. oysa doğal olsaydı soğuk yerlerde yayılırdı ama sıcak yerlerde ölürdü. 40 yıldır hayvanlar ve virüsler üzerine araştırma yaptım. Doğal değil. Üretilmiştir ve virüs tamamen insan yapımıdır. 4 yıl önce Çin'deki Wuhan laboratuvarında çalıştım. Bu laboratuvarın personelini çok iyi tanıyorlar. Corona kazasından sonra hepsini aradım. ancak tüm telefonlar 3 aydır çalışmıyor. Artık tüm o laboratuar teknisyenlerinin öldüğü anlaşıldı.

Bugüne kadarki tüm bilgilerime ve araştırmalarıma dayanarak bunu Corona'nın doğal olmadığına% 100 güvenle söyleyebilirim. Yarasalardan değildi. Çin yaptı. bugün söylediklerim şimdi yanlışsa veya ölümümden sonra bile, hükümet Nobel Ödülümü geri alabilir. ama Çin yalan söylüyor ve bu gerçek bir gün herkese açıklanacak.

Not: Tasuku Honjo - Wikipedia

Tasuku Honjo (本庶 , Honjo Tasuku, born January 27, 1942)[1] is a Japanese physician-scientist and immunologist. He shared the 2018 Nobel Prize in Physiology or Medicine and is best known for his identification of programmed cell death protein 1 (PD-1).[2] He is also known for his molecular ide...

23 Ekim 2020

Dolaşım Sistemi ve Kalp

Dolaşım sistemi kalp ve damarların oluşturduğu bir sistemdir.

Bu sistemde kalp merkezde yerleşmiş olup, damarlar kalpten çıkıp, kalbe tekrar geri dönen kapalı bir boru sistemini oluşturmaktadır.

Dolaşım sisteminin temel fonksiyonu:

Kanın, damar sistemi içinde belli bir basınç altında dolaşmasını sağlamaktır. Bunun sonuncunda hücrelerin iç ortamdan madde alım verimi, beslenmesi, onarımı, sıcaklığın vücudun her tarafına eşit şekilde dağılması, organizmanın fonksiyonel bütünlüğünün önemli aracıları olan hormonların dağılımı gibi olaylar gerçekleşmektedir.

Taşıma görevi ( sürekli ve tüm hücrelere)

• Akciğerlerden oksijeni 

•Sindirim kanalından besinleri 

•Hücrelerde oluşan artıkları 

•Bağışıklık hücreleri, antikorlar, pıhtılaşma proteinleri 

•Endokrin bezlerden hormonları 

•Karaciğer ve yağdokusundan depo besinleri 

•Tüm hücrelerden metabolik artıkları, karbdioksiti, ısıyı…

Kan diğer sıvıların prensiplerine benzer şekilde belli bir basınç farkı altında, daha doğru bir deyişle basıncın yüksek olduğu bölgeden düşük olduğu bölgeye doğru akmaktadır. Kalp yüksek ve düşük basıncı oluşturacak şekilde çalışmaktadır.

Kalbin pompa gücü ile damar sistemi içine fırlattığı kan, önce arterlere sonra kapiller (kılcal) damarlara oradan da venlere geçerek tekrar kalbe döner. Kanın kimyasal bileşimi ve fiziksel özellikleri kapiller damar yatağını geçerken değişime uğrar.

Arterler kapiller bölgeye kanı getirici sistem olarak, venlerde kapiller bölgede değişime uğrayan kanı götürücü sistem olarak çalışmaktadır.

Kan hücrelerle doğrudan temasa geçmez. Kapiller bölgede hücrelerle kan arasında madde alış verişine interstisyel sıvı aracılık eder.

Kapillerin arteriyel ucunda intersitisyel bölgeye süzülen plazma, venöz uçta tekrar geri emilmektedir.

Kalp dört boşluktan oluşan bir yapıya sahiptir .

Üst taraftaki iki boşluk atriumlar; Atrium dekster (sağ atrium), atrium sinister (sol atrium), alttakilere ise ventrikül adı verilmektedir; Ventrikül dekster ve ventrikül sinister.

Atriumlar ventriküllere kapaklar aracılığı ile bağlıdır. Sağ atrium ile sağ ventrikül arasındaki kapak; trikuspid kapak, sol atrium ile sol ventrikül arasındaki kapak; bikuspid veya mitral kapak adını alır.

Atriumlar kalbe dönen kanı kabul eden ve ventriküller içine gönderen bölmelerdir. Ventriküller ise esas pompa görevini yapan bölmeler olup kanı damar istemi içine pompalarlar. Arterler kalpten çıkan damarlardır, kanı kalpten daha uzaktaki organlara götürürler ve ventriküllerle bağlantılıdırlar.

Kalpten çıkan iki ana damar aort ve arteria pulmonalistir.


Aorta sol ventrikülden çıkar ve oksijence zengin kanı tüm vücut dokularına dağıtan arter sisteminin ana damarıdır. Pulmoner arter ise sağ ventrikülden çıkar ve C02 li kanı oksijenlenmesi için akciğerlere götüren sistemin ana damarıdır. Kalbe giriş yapan damarlar atriumlarla bağlantılıdır.

Sağ atriuma giren iki damar; vena cava superior ve vena cava inferior tüm vücudun venöz kanını (C02 konsantrasyonu artmış kan) sağ atriuma getirirler. Vena pulmonalisler ise akciğerlerde temizlenerek oksijenlenmiş kanı sol atriuma getirirler. Bu bilgilerden kalbin ikili bir pompa şeklinde çalıştığı anlaşılmaktadır.

Sağ ventrikül karbondioksiti bol olan kanı akciğerlere, sol ventrikül ise oksijence zengin kanı tüm vücuda pompalamaktadır.

Böylece organizmada her ikiside kalpten başlayıp kalpte sonlanan iki dolaşım sistemi oluşmaktadır.

Bunlardan biri sistemik dolaşım veya büyük dolaşım olup kalbin sol ventrikülünden başlayıp organizmayı dolaştıktan sonra sağ atriumda sonlanır.

Diğeri pulmoner veya küçük dolaşım olup sağ ventrikülden başlayıp, akciğerleri dolaştıktan sonra sol atriumda sonlanmaktadır. Bu iki sistemin dolaşım dinamiği açısından aralarındaki tek fark sistemik dolaşımın yüksek basınçlı,pulmoner dolaşımın düşük basınçlı bir dolaşım sistemi olmasıdır.

Kalbin histolojik yapısı incelendiğinde üç tabakadan oluştuğu görülür: En içte endokardium, ortada myokardium veya myokard olarak tanımlanan kalp kası, en dışta ise çift yapraklı bir zar olan perikardium bulunmaktadır.

Myokardiumun kalp bölmelerindeki kalınlığı değişiktir. En kalın olduğu yer sol ventriküldür. Bunun nedeni sol ventrikülün yüksek basınçlı bir sisteme karşı kan pompalamasıdır.

Kalp kası hücreleri:

Kalp kası, kas fizyolojisi ünitesinde de daha önce sözü edildiği gibi, uyarılması için sinirsel impulsa gereksinimi olmayan, kendi uyarılarını kendisi oluşturabilme özelliğinde bir kastır.

1. Otoritmik

2. Miyokardiyal

•İnterkalat Diskler

Desmozomlar

Gap Junctionlar

•Hızlı iletim

•Hücreden hücreye

Bol mitokondri

GenişT tübülleri


Kalp diyagramı:

1. Sağ atrium (Atrium dextra)

2. Sol atrium (Atrium sinistrum)

3. Superior vena kava (Vena cava superior)

4. Aort

5. Pulmoner arter

6. Pulmoner ven,

7. Mitral kapak

8. Aort kapağı

9. Sol ventrikül

10. Sağ ventrikül

11. Inferior vena kava (Vena cava inferior)

12. Triküspit kapak

13. Pulmoner kapak


Kalp,kalp kası olarak bilinen özel bir tip çizgili kastan oluşmuş, içi boş, kendiliğinden kasılma özelliğine sahip kuvvetli bir pompadır.

Temel görevi kanı vücuda pompalamak olan kalp, Metabolizma faaliyetleri sonucunda oluşan artık ürünlerin de vücuttan uzaklaştırılması, vücut ısısının düzenlenmesi, asit-baz dengesinin korunması, hormonlar ve enzimlerin vücudun gerekli bölgelerine taşınması gibi görevleri yapar.

Kalp bu sistem içerisinde motor görevi yapar. Kalp insanda dakikada 60-80 çarpma arasında değişen bir hızla dakikada 5-35 litre arası, günlük ise 9000 litre kanı vücuda pompalar. Günde yaklaşık 100 bin, yılda 40 milyon, tüm insan hayatı boyunca yaklaşık 2,5 milyar kere, hiç durmadan yaklaşık 8 bin ton kanı vücuda pompalar. Normal bir kadında ortalama ağırlığı 200-280 gram, yetişkin bir erkekte ise 250-390 gram ağırlığındadır. Her kişinin kalbi kendi yumruğu büyüklüğündedir.

Kalp, göğüs boşluğunda, 2 akciğer arasında, stemumun arkasında, diyafram kası üzerinde ve 4. 5. ve 6. 'Costae'ların arka yüzünde, üçte ikisi orta çizginin solunda, üçte biri ise sağında yer almaktadır.

  • Elimizi göğsümüzün sol tarafına koyduğumuzda, kalbimizden gelen sesin nedeni kulakçık ile karıncık arasındaki kapakçıkların açılıp kapanmasıdır.

  • Başlıca 4 kalp sesi vardır; bunların ilk ikisi hissedilir veya stetskop  vasıtasıyla duyulabilirken, 3. ve 4. sesler ancak EKG (ECG) cihazında duyulabilir. 1. kalp sesi atriyo-ventriküler kapakların sesi iken, 2. kalp sesi aorta ve arteria pulmonalis'teki kapakların çıkardığı sestir. 1. ve 2. kalp sesi arasındaki süre ventrüküler sistoldür. 2. kalp sesi ile 1. kalp sesi arasındakü süre ise ventriküler diastol evresidir.

Diastolik evre

Sistolik evre





Kalbin odacıkları

Kalbin sağ ve sol kısımları birbirinden bir duvarla (Septum) tamamen ayrılmaktadır. Kalp memelilerde 4 odacıklı ve 4 kapakçıklıdır. (Sağ atrium (Sağ Kulakçık), Sol atrium (Sol Kulakçık), Sağ Ventrikül (Sağ Karıncık), Sol Ventrikül (Sol Karıncık)). Bu odacıkları kalbin içini bölen duvarlar oluşturmuştur. Septum interatriale (Atriumlar arası bölme), septum interventriculare (Ventriküller arası bölme) ve septum atrioventriculare (Atriumlar ve ventriküller arası bölme) ile kalp bölümlere ayrılmış dört odacık oluşturmuştur. Bu odacıklardan kalbin tepe bölümündekilere Kulakçık (Atrium), taban bölümündekilere ise Karıncık (Ventrikül) adı verilir. Bu odacıklar şunlardır;

  • Sağ kulakçık (Atrium dextrum) : Kalbin basis bölümünün sağında bulunur. Sağ atriuma yukarıdan üst ana toplardamar (Vena cava superior),
  • aşağıdan alt ana toplardamar (Vena cava inferior) açılır. Bu damarlar ile venöz kan, kalbe döner.
  • Sol kulakçık (Atrium sinistrum) : Sol kulakçık kalbin arkasında, sol üst yanında yer almaktadır. Bu boşluğa, akciğerlerden oksijenlenerek
  • dönen kanı getiren dört adet akciğer veni (Vena pulmonales) açılır. Buraya gelen kan, sol karıncığa geçer.
  • Sağ karıncık (Ventriculus dexter) : Piramit şeklinde bir boşluktur. Kalbin ön yüzünün büyük bir kısmını oluşturur. Bu boşluktan venöz kan akciğerlere pompalanmaktadır. Pompalama görevi nedeniyle duvarı kalındır. Sağ ve sol karıncıklar aynı anda kasılır. Kasılan ventrikülden
  •  (karıncıktan) kan akciğer atardamarı (Arteria pulmonalis) yolu ile akciğerlere gönderilir.
  • Sol karıncık (Ventriculus sinister) : Kalbin diyafragma'ya bakan yüzünde yer alır. Apex cordis, sol karıncık tarafından meydana getirilmiştir. Sol kulakçıktan gelen arterial kan, bu boşluktan pompalanmakta ve Aortla (Aortae) vücudun en ince kapillerine kadar gönderilmektedir. Pompalama görevinden dolayı duvar yapısı diğer boşluklara göre oldukça gelişmiştir.

Kalbin kapakları

Kalpte iki adet atrioventriküler kapak, iki adet de büyük damar kapakları (Semilunar kapak) olmak üzere 4 adet kapakçık bulunmaktadır. Kalp kapakçıklarının amacı kaplte kan akışının yalnızca tek yönde ilerlemesini sağlamak ve kanın geriye dönüşümünü engellemektir. Bu kapaklar fibröz yapıda olup kan damarı bulunmaz, beslenmesi diffüzyon yoluyla sağlanır.

Atrioventriküler kapaklar

Kulakçıklardan karıncıklara pompalanan kan, karıncıklardaki basıncın kulakçıklardan daha fazla olduğundan geri dönme eğilimindedir. Kulakçık gevşediğinde (Diastol) kanın geri dönüşünü engellemek için her bir kulakçık ile karıncık arasında atrioventriküler kapaklar vardır. Bu kapaklar, karıncıkların diastolünde açılarak kulakçıklardan gönderilen kanın karıncıklara dolmasını sağlar. Karıncıkların kasılmasında (Sistol) ise kapaklar kapanarak kanın kulakçıklara geri dönmesine engel olur. Bu kapaklar şunlardır:

  • Triküspid kapak (Valvula tricuspidalis-üçüz kapak) : Sağ kulakçık ve sağ karıncık arasında yer alan septum inter atrioventriculare üzerinde bulunmaktadır.
  • Mitral kapak (Valvula bicuspidalis, valvula mitralis-ikiz kapak) : Sol kulakçık ve Sol karıncık arasında yer alan septum inter atrioventriculare üzerinde bulunmaktadır.

Semilunar kapaklar

Bu kapaklar, karıncıklara bağlanan büyük damarların açılma delikleri ağzında yer alır. Kapandıklarında yarım aya benzer. Karıncıkların sistolünde açılarak kanın kalpten arterlere atılmasını; karıncıkların diastolünde ise kapanarak atılan kanın karıncıklara geri dönüşünü önler. Bu kapaklar şunlardır:

  • Valvula trunci pulmonalis : Akciğerlere götüren arteria pulmonalisin ağız kısmında, sağ karıncıkdan pompalanan kanın geri dönüşünü önleyen 3 tane yarım ay şeklinde kapaklardır.
  • Valvula aortae : Aort'un sol karıncıktan çıkış kısmında yarım ay şeklinde üç tane seminular kapak bulunmaktadır. Bu kapaklar sol karıncıktan pompalanan kanın geri dönüşünü engeller.

Kalbin damarları

Kalp de diğer organlarda olduğu gibi hücrelerden oluşmaktadır ve oksijenlenmesi yani beslenmesi gerekir. Her ne kadar kalbin dört odacığı da kanla dolu olsa da kalp, kendi içindeki kanla değil Aort damarından ayrılan sağ ve sol kalp atardamarlarından beslenir. Kalbi besleyen bu damarlara Koroner arterler (Arteria coronaria) denir. Bunlardan sağda olanına sağ koroner arter (Arteria coronaria dextra), solda olanına ise sol koroner arter (Arteria coronaria sinistra) denir. Başlangıçta iki ana dal hâlinde olan bu arterler daha sonra kollara ve dallara ayrılarak tüm kalbi besler.

Kalbin venöz kanı; vena cordis magna, vena cordis media ve vena cordis parva adı verilen venler tarafından toplanır. Venler topladıkları venöz kanla birlikte sinus coronariusa açılır. Bu ven'de atrium dexter'e açılır.

Kalbin tabakaları

Kalbi saran 3 tabaka vardır. Bu tabakalar; en dışında Dış Tabaka (Pericardium veya Epicardium), Orta Tabaka (Myocardium) ve İç Tabaka (Endocardium)'dır.

  • Dış tabaka (Pericardium veya Epicardium) : Kalbi dıştan bir torba gibi saran fibro seröz yapıda bir zardır. Bu zar, Perikardiyum Fibrosum ve Perikardiyum Serosum olmak üzere 2 tabakadan oluşur. Perikardiyum Fibrosum; kalbi ve kalpten çıkan damarları sarar. Perikardiyum Serosum ise Lamina Parietalis ve Lamina Vicceralis (Epicardium) olmak üzere 2 yapraktan oluşmuştur. Bu yaprakların arasında kalbin hareketlerini kolaylaştıran Liquor Pericardii denilen az miktarda bir sıvı bulunmaktadır.
  • Orta tabaka (Myocardium) : Kalbin kas tabakasıdır. Kaslar, enine çizgilenme göstermektedir. Bu kaslar çizgili olmasına rağmen istemdışı çalışırlar. Kalbin en kalın tabakasıdır. Pompalama görevi gören karıncıklar, kulakçıklara göre özellikle sol karıncıkta daha kalındır. Kalbin uyarı ve ileti sistemine ait hücreler, sinirler ve kalbi besleyen koroner damarlar bu tabakada bulunur.
  • İç tabaka (Endocardium) : Yassı, tek katlı epitel hücrelerden yapılmış olan bu zar, kalbin iç yüzeyini örten zardır. İçeriye doğru uzantılar vererek kalpteki dört kapağın esasını oluşturur. Bu tabakada kan damarı bulunmaz.

Kalbin çalışma sistemi

Kalp kası sinirsel impulsa gereksinimi olmayan, kendi uyarılarını kendi oluşturabilen bir kastır. Ancak kalbin çalışması otonom sinir sisteminin denetimi altındadır. Sempatik sinirler kalbin ritmik kasılma ve gevşeme hareketlerini hızlandırırken parasempatik sinirler yavaşlatılmasını sağlar.

Kalp, sürekli kasılıp gevşeyerek çalışır. Kalbin kasılmasına sistol, gevşemesine diastol denir. Kalpte her iki kulakçık ve karıncık ile birlikte kasılıp gevşer. Kulakçık ve karıncıkların kasılıp gevşemesi kanın hareketi için itici bir güç oluşturur. Bu kasılıp gevşeme birbirine zıttır. Kulakçıkların her ikisi aynı anda sistol durumundayken karıncıklar diastol durumuna geçer. Kalbin bir sistol ve diastol hareketine kalp atışı denir. Kalp atışı yetişkin bir insanda dakikada 60-80, ortalama 70'dir. Çocuklarda ise bu sayı daakikada 90-140 arasındadır.

Kulakçıklar diastolde kanla dolar. Kanla dolduktan 0,1 saniye içinde sistol dönemi başlar. Bu dönemde karıncıklar diastol halinde olup basıncın etkisiyle sağ kulakçık ve sağ karıncık arasındaki triküspit, sol kulakçık ve sol karıncık arasındaki mitral kapakçıklar açılır. Böylece kulakçıklardaki kan atrio-ventriküler deliklerden karıncıklara geçer ve karıncıklar kanla dolar.

Karıncıkların sistolünde artan basıncın etkisiyle triküspit ve mitral kapaklar kapanır. Böylece kanın kulakçıklara geri dönüşü engellenir. Sağ karıncıktaki venöz kan Arteria Pulmonalis (Akciğer atardamarı) girişindeki seminular kapakçıkların açılmasıyla akciğerlere, sol karıncıktaki arterial kan ise aort girişindeki valvula aortun açılmasıyla aorta, oradan da tüm vücut dokularına dağılır.

Kalbin uyarı ve ileti sistemi

Kalbin, kulakçık ve karıncıklarının kesintisiz bir şekilde sistol ve diastolünü sağlayan özel bir yapısı vardır. Kalbin şu işini düzenli bir şekilde idare eden ve içinde sinir elemanları bulunan özel karakterdeki kas demetine Kalbin Uyarı ve İleti Sistemi denir.

Bu sistem; özel hücre kümeleri, demetleri ve liflerden oluşur. Uyarı ve ileti sistemi; Sinoatrial (SA) DüğümAtrioventriküler (AV) DüğümAtrioventriküler Demet (His demeti) ve Purkinje Lifleri olmak üzere 4 bölümden meydana gelir. Bunlardan ilk ikisi uyarı, diğer ikisi ise ileti sistemidir.

  • Sinoatrial (SA) düğüm (Keith-flack) : Sağ kulakçığın üst yan duvarında üst ana toplardamarın kulakçığa açıldığı yerin altındadır. Sinoatrial düğüm kalp atımlarını başlatan ve ritmini kontrol eden elektriksel uyarıların başladığı bölgedir. Bu nedenle sinoatrial düğüm Pace Marker (Uyarı odağı) olarak tanımlanır. Sinoatrial düğümden çıkan uyartı önce kulakçıkların kasını uyarır ve atrioventriküler düğüme gelir. Kalp, sinoatrial düğümün emri altında çalışırken diğer yapılar uyartı çıkarmaz. Sinoatrial düğümün gönderdiği uyarıları iletme görevini yapar. Sinoatrial düğüm çalışmadığı veya sinoatrial düğümden çıkan uyarıların iletilememesi gibi anormal koşullarda, atrioventriküler düğüm veya diğer yapılar kalbin durmasını engellemek için görevi üstlenip uyarı çıkarmaya başlar.
  • Atriovetriküler (AV) düğüm (Aschof-tavara düğümü) : Triküspid kapağın arkasında sağ kulakçığın arka duvarında bulunur. Sinoatrial düğümde oluşan uyartılar, düğümler arası yollarla atrioventriküler düğüme gelir. Buraya gelen uyarılar 0.1 saniyelik bir gecikmeyle his demetine geçer.
  • His demeti (Atrioventriküler demet) : His demeti atrioventriküler düğüme bağlıdır. Karıncıklar arası bölmede sağ ve sol dallara ayrılır. His demetine gelen uyartı his demetinin sağ ve sol dallarında ilerleyerek sağ ve sol karıncık kasındaki purkinje sistemine ulaşır.
  • Purkinje lifleri : Karıncık kaslarına dağılan his demetinin daha küçük dallarına purkinje lifleri denir. Purkinje lifleri uyartıyı karıncık kaslarına ileterek karıncıkların kasılmalarını sağlar.

Bu ileti sistemi sayesinde kalp fonksiyonel bir bütün olarak çalışır. Sinoatrial düğümde oluşan uyartının kulakçuk kasına yayılması sonucunda kulakçık sistolü, karıncık kasına yayılması sonucunda ise karıncık sistolü oluşur. Uyartının kalpte yayılması sırasında atrioventriküler düğümdeki 0.1 saniyelik gecikme kulakçıkların, karıncıklardan önce kasılmasını sağlar. Böylece, karıncıklar diastol halindeyken kulakçıklar sistoldedir. Sinoatrial düğümden her bir uyartı kalp kasında bir sistolü takip eden bir diastole neden olur. Sinoatrial düğüm dakikada kaç uyartı çıkartıyorsa kulakçıklar ve karıncıklar da o kadar sistol yapar. Bir kalp vuruşu karıncıkların sistolüdür.


28 Temmuz 2020

Virüsle Bakteri Farkı

VİRÜSLE BAKTERİ FARKINI ÖRNEKLERLE ANLATMAK İSTİYORUM. BENCE ÖNEMLİ...
BUNU LÜTFEN ÇOCUKLARINIZA BU ŞEKİLDE ÖRNEKLEYEREK ANLATIN. SADECE "ELLERİNİ YIKA" DEDİĞİNİZDE KONUNUN ÖNEMİNİ KAVRAYAMAYABİLİRLER.

Bakteriler canlıdır. Virüs canlı değildir, ölü de değildir. "Uygun koşullarda canlanabilen" bir varlıktır.


Bu ne demek?

Basitçe şöyle düşünelim:

Bakteri diyelim ki "fare" olsun.
Virüs de bir "yumurta".

Fare canlıdır. Yumurta canlı değildir. Ama döllenmişse, uygun sıcaklıkta, uygun sürede bekletilirse civcive dönüşür, yani bir canlı olur.

Yine fareye, yani bakteriye dönelim:
Fare, fare zehiri ile öldürülebilir. İşte bu "antibiyotik".
Fareye fare zehiri verirseniz ölür.
Ama yumurtanın üstüne istediğiniz kadar fare zehiri dökün, yumurtaya hiç bir şey olmaz; sadece çevreye zehir saçmış olursunuz. Yani antibiyotikler virüslere etki etmez; sadece size yardım eden, bağışıklık sisteminizi güçlendiren yararlı bakterilerinizi öldürmüş olursunuz.

Fareyi bir kutuya kapatıp aç-susuz bırakırsanız ölür.

Yumurtayı bir kutuya kapatsanız haftalarca bozulmadan durabilir.

Yani eğer bağışıklık sisteminiz güçlüyse belli bir süre sonra bakteriler kendiliğinden ölecektir.
Ama virüsler, her şeyin içinde ya da üzerinde çok uzun süre bozulmadan yumurta gibi bekleyebilir ve vücudumuza girdiği andan itibaren 4-14 gün içinde canlanır.

Şimdi bir diş macunu reklamını hatırlamanızı istiyorum:
İki kap sirke içine iki yumurta koyuyorlardı, birisini bilmemne marka macunla fırçalıyorlardı, diğer yumurta eriyordu ama bizim macunla fırçalanan yumurta sağlamdı, hatırladınız mı?

İşte o deneydeki sirke, yumurtanın kabuğundaki kalsiyumu çözündürüyordu. Bizim elimizdeki virüsün kabuğunu çözündürebilen şey sirke değil "sabun". Sabun virüsün kabuğunu eritiyor. Kabuğu eriyen virüs ölüyor. Sabunun kabuğu eritebilmesi için en az 1 dakika kabukla temas etmesi gerekiyor. Süreyi anlamak için elinizi sabunlarken, kendi adınız ile "İyi ki doğdun" şarkısının tamamını söyleyin. Süre bu. Sıvı sabunlarda süre uzuyor. En iyisi katı sabun.

 



Alkol de virüsün kabuğunu çözündürüyor, ama sabundan farklı olarak; o boş kabuktan kurtulamıyorsunuz, elinize yapışık halde kalıyor. Evet, artık zararsız ama yine de elinizde virüs kabuklarıyla dolaşmak istemezsiniz. Örneğin dışarıda alkolle elinizdeki virüsü öldürdünüz, ilk fırsatta yine sabunlayın ki su kabukları da alıp götürsün.



BUNU LÜTFEN ÇOCUKLARINIZA ÖRNEKLEYEREK ANLATIN. SADECE "ELLERİNİ YIKA" DEDİĞİNİZDE KONUNUN ÖNEMİNİ KAVRAYAMAYABİLİRLER.

20 Temmuz 2020

Sindirim Sistemi 2 (Sindirime Yardımcı Organ ve Bezler)

Besinlerin sindirilmesi için bazı salgılara ihtiyaç vardır. Tükürük bezleri, karaciğer, safra kesesi ve pankreas salgıladıkları salgılarla sindirime yardımcı olur.

Tükürük Bezleri (Glandulae Salıvariae)
Tükürük bezleri, ağız boşluğu etrafında ve ağız mukozasında bulunur. Tükürük bezleri glandula salivariae olarak adlandırılır. Küçük tükürük bezleri ve büyük tükürük bezleri olarak ikiye ayrılır.
Küçük tükürük bezleri: Ağız mukozasında bulunur.
Dudak bezleri (Glandulae labiales)
Yanak bezleri (Glandulae buccales)
Dil bezleri (Glanduale linguales)
Damak bezleri (Glanduale palatinae)


Büyük tükürük bezleri
Kulak altı bezi - parotis bezi (Glandulae parotidae): En büyük tükürük bezi olan parotis, kulağın önünde ramus mandıbulae ile m.masseter?in üzerinde yer alır. Yaklaşık 25 gram ağırlığındadır. Tükürük salgısının büyük kısmını parotis salgılar. Parotis salgısını ducdus paraticus (stenon kanalı) denilen kanal vasıtasıyla ağız boşluğuna akıtır. Diğer bezlerden daha fazla pityalin salgılar.
Çene altı bezi (Glandulae submandibularis): Mandibula ile fossa submandibularis arasına yerleşmiştir. Ducdus submandibularis (wharton kanalı) adını alan 5-6 cm uzunluğundaki bir kanal vasıtası ile salgısını ağız boşluğuna akıtır.
Dilaltı bezi (Glandulae sublingualis): Dış yanda mandibula, iç yanda m.genioglossus arasında ağız tabanında, dilin altında m.mylohhyoidesun üzerinde yer alan bu bez 3–4 cm uzunluğunda 4 gram ağırlığındadır. Glandula sublingualis sayısız müköz bezlerden oluşmuştur. Birçok boşaltım kanallarına
sahiptir. Bu kanallar sayesinde koyu kıvamdaki sekresyonu ağız boşluğuna boşaltır.

Uyarılma sonucu parotis, mandibularis, submandibularis ve birçok küçük bezden günde yaklaşık olarak 1.5 litre tükürük (salya) salgılanır. Tükürüğün içinde nişasta parçalayıcı bir enzim olan pityalin bulunur.
Pityalin sayesinde polisakkaritlerin bir kısmının sindirimi ağızda başlar. Pityalin dışında flor iyonları (dişleri koruyan) ve rodonit (dezenfektan etkili) iyonları bulunur. Tükürüğün pH?ı 6.2–7.4 arasındadır. Tükürük oluşumunun vücudun su miktarı ile ilgisi vardır. Vücuttaki su miktarı azalırsa tükürük oluşumu da azalır. Ağız ve boğaz mukozası kurur. Tükürük salgılanması şartlı ve şartsız refleksle olur.
şartlı refleks sonradan öğrenilir. Örneğin çatal, bıçak sesi duymakla beyindeki tat ve dokunma bölümleri uyarılır. Tükürük salgılanmaya başlar. şartsız refleks Doğuştandır. Yiyeceklerin ağza alınmasıyla ağızdaki sinir uçlarının uyarılması ile tükürük salgısı salgılanmaya başlar. Tükürüğün içinde % 3 oranında protein vardır.
Tükürüğün görevleri
• Pityalin enzimi sayesinde karbonhidratların sindirimi ağızda başlar.
• İçinde bulunan lizozim gibi enzimler sayesinde doğal bağışıklamada etkilidir.
• Ağız boşluğunu ıslak tutarak kurumasını önler.
• Çok sıcak ve soğuk besinlerin ısısını ayarlayarak sindirim kanalını korur. Besin maddelerini sulandırıp yumuşak hâle getirerek yutmayı kolaylaştırır.
• Bileşiminde bulunan florur iyonları sayesinde dişlerin çürümesini önler.
• Miktarı azaldığında susama hissi uyandırır.
• Tükürük salgısı parasempatik sinirlerin etkisiyle artar, sempatik sistemin etkisiyle azalır.

Karaciğer (Hepar)
Karaciğer, sindirim sisteminin en büyük bezidir. Ağırlığı yaklaşık 1.5 kg. dır. Karaciğerin büyük bir bölümü karın boşluğunun sağ yukarı kısmında bulunur. Diyafragmanın altında, mide ve bağırsakların üstünde yer alır. Karaciğerin büyük bir kısmı da arkada, sağda ve önde kaburgaların altındadır. Karaciğerin bir bölümü önde karın duvarı ile temas eder. Diafragmaya değen kısım dışında kalan diğer kısımları peritonla örtülmüştür.


Karaciğerin Yapısı
Karaciğerin iki kenarı ve iki yüzü vardır. Karaciğerin ön kenarı ince, arka kenarı ise kalın ve künttür. Karaciğer dokusunun dışı bağdokudan oluşan ince bir zarla sarılıdır buna glisson kapsülü denir.
Karaciğerin üst yüzü kubbe şeklindedir ve diafragmaya yapışıktır. Diafragmaya yapışık ve konveks olan bu yüzüne facies diyafragmatica denir. Facies diafragmatica peritonla örtülüdür. Peritondan oluşan
ligamentum falciforme denilen bağ karaciğer üst yüzünü lobus hepatis (heparis) dexter ve lobus hepatis (heparis) sinister olmak üzere iki loba ayırır.
Alt yüzü karın organlarının üstüne oturur. Bu nedenle bu organların izlerini taşıyan girinti ve çıkıntılar bulunur. Organlara bakan alt yüze facies visceralis denir. Karaciğerin alt yüzünde „H’ harfi şeklinde oluklar bulunur. Oluklar karaciğeri dört loba ayırır. Bunlar;
Sağ lop (Lobus hepaticus dexter),
Sol lop (Lobus hepaticus sinister),
Dörtgen lop (Lobus quatratus),
Kuyruk lop (Lobus caudatus) dur.
Karaciğer oluklarından ikisi (sağ ve sol) önden arkaya uzanır. Diğer oluk ise sağ ve sol oluğu birbirine bağlar. Sağ oluğun ön tarafında safra kesesi arka tarafında ise alt ana toplardamar bulunur. Sağ ve sol oluğu enine birbirine bağlayan oluğa karaciğer kapısı porta hepatis denir. Karaciğere giren ve çıkan bütün oluşumlar karaciğer kapısından geçer.
Karaciğer kapısından giren oluşumlar kapı toplardamarı (v.portae), karaciğer atardamarı (a.hepatica) ve sinirlerdir (karaciğer sinir ağı). Karaciğer kapısından çıkan oluşumlar ise lenf damarları, vena hepatica ve safra kanallarıdır. Karaciğere giren ve çıkan bütün oluşumlara karaciğer sapı denir.

• Karaciğerin mikroskobik yapısına bakıldığında dokusunda çok sayıda lobcuk olduğu görülür (Lobuli hepatis). Lobcuklar lobları meydana getirir. Lobcuklar karaciğer hücrelerinden oluşmuştur. 1-2 mm çapında olan lobcuklar enine kesit yapıldığında hücrelerin 6 köşeli olduğu görülür. Lobcuklar arasında bağdokudan yapılmış ince bir tabaka vardır. Bu tabakada kan damarlarının, safra kanallarının, sinirlerin ve lenf damarlarının dalcıkları bulunur. Karaciğer arteri ve kapı venine ait ince dalcıklar, lobcuklar içinde kapiller ağ yapar.
• Karaciğer kapillerinde kupffer yıldız hücreleri olarak adlandırılan hücreler bulunur. Bu hücrelerin fagosite etme özelliği bulunur. Kupffer hücreleri karaciğere gelen yaşlanmış eritrositleri parçalar, yabancı partikülleri ve hücre enkazlarını fagosite eder. Her lobcuğun merkezinde bir merkez ven,
vena centralis (santral ven) bulunur. Vena centralislerin kanı karaciğer veni olan vena hepaticaya dökülür. Vena hepatica da alt ana toplardamara açılır. Arteria hepaticanın dalları ise karaciğer hücrelerine oksijen getirir.



Karaciğerin Görevleri
Safra yapımı: Karaciğer hücreleri safra üretir ve salgılar. Günde yaklaşık 600– 1000 cc kadar safra, safra yolları aracılığı ile duodenuma boşaltılır. Yağların sindirim ve emiliminde rol alan safranın büyük bir kısmı, ince bağırsağın son kısmı olan ileumdan geri emilir. Geri kalan kısım ise gaita ile
dışarı atılır ve gaitanın rengini verir.
Karbonhidrat metabolizması: Karaciğer karbonhidrat ürünü olan glikozu
glikojene çevirerek depolar. İhtiyaç olduğunda tekrar glikoza çevirerek kana
gönderir.
Yağ metabolizması: Karaciğer yağ asitleri ve nötr yağların metabolizması ile kolesterolün metabolizmasında rol alır.
Plazma proteinleri sentezi: Karaciğer aminoasitlerden yararlanarak çeşitli proteinleri sentez eder. Albumin, fibrinojen, protrombin ve diğer pıhtılaşma faktörlerinin sentezini yapar.
Detoksifikasyon: Zehirsizleştirme anlamına gelen bu işlemde, vücut için zararlı olan maddeler zararsız hâle getirilir. Alkol, nikotin, barbütüratlar vb.
Vitamin metabolizması: Bazı mineral ve A, K, D vitaminlerini depolar. K vitamini protrombin sentezi için gereklidir.
Bağışıklık ve fagositoz: Retiküloendotelial sistemin % 60'ı karaciğerde bulunur. Karaciğerde bulunan ve fagositoz yapan kupffer hücreleri, kandaki yabancı hücreleri, parazit ve bakterileri fagosite eder.
Karaciğerin diğer görevleri
Vücut sıcaklığını ayarlar.
Kansızlık hâlinde alyuvar üretir.
Yaşlı alyuvarları parçalar. Parçalama ile biluribin pigmenti açığa çıkar.
Embriyo safhasında kan yapar.
Damar içindeki kanın pıhtılaşmasını önleyen heparin hormonunu salgılar.
Proteinlerin enerjiye dönüşmesinden oluşan amonyağı (NH3) üre ve ürik asidine çevirir. Ürik asidi parçalar.
Glikozu depolar.
Safra Kanalları
Karaciğer hücrelerinden yaklaşık olarak günde 1 litre safra üretilir. Safra, karaciğer lobuluslarındaki küçük safra kanalları aracılığı ile daha büyük safra kanallarına dökülür. Bu safra kanalları birleşerek
karaciğer kapısında ductus hepaticus dexter ve ductus hepaticus sinister denilen safra kanallarını oluşturur. Kanallar birleşerek 4-6 cm uzunluğundaki ductus hepaticus communis’i meydana getirir. Bu da safra kesesinden gelen 3-4 cm uzunluğundaki ductus cysticus ile birleşerek ductus koledekus (koledok kanalı) adını alarak duodenuma açılır. 6-8 cm uzunluğundaki koledeok kanalının duodenuma açılan bölümünde düz kas liflerinden oluşan oddi sfinkteri vardır. Oddi sfinkteri safranın duodenuma akışını kontrol eder.


Safra Kesesi (Vesica Fellea)
Karaciğerin altında fossa vesica fellea denilen çukura yerleşmiş kas ve zardan yapılı kesedir.
Karaciğerin alt kısmındaki çukurluğun içine bağ dokusu yardımıyla yerleşmiştir. Armut biçiminde, 8–10 cm uzunluğunda ve 3–4 cm genişliğindedir. İnce duvarlı bir yapıya sahip olan safra kesesinde konsantre edilmiş olarak 450–500 ml safra depolanır. Parasempatik uyarı safra kesesinde kontraksiyon, oddi sfinkterinde gevşeme oluşturur. Yağlı içeriğin duodenum mukazasına temasından sonra duodonumdan kolesistokin hormonu salgılanır. Kolesistokin safra kesesi duvarında bulunan düz kaslarda kontraksiyon oluşturur.
Bağırsaklarda yağlı besinlerin bulunması safra kesesi duvarının ritmik kontraksiyonuna ve oddi sfinkterinin gevşemesine neden olur. Bu gevşeme ile safra kesesi koledok kanalına boşalır. Kontraksiyonu başlatan vagus ve enterik sinir lifleri tarafından uyarılan kolesistokinindir. Safranın fazlası kesede depolanır. İhtiyaç olduğunda koledok kanalı vasıtası ile safra duodenuma boşaltılır.
Safra kesesinin en dışında peritondan oluşan seröz tabaka, orta kısmında çizgisiz kaslardan oluşan kas tabakası (tunika muscularis) ve en içte tek katlı epitelden oluşan mukoza tabakası (tunika mucasa) vardır. Mukoza tabakasında müküs yapan goblet hücreleri bulunur.

Safra kesesinin yeri

Safra kesesi ve salgının boşaltımı

Safranın Görevleri
Yağların mekanik olarak sindirilmesini sağlar.
Yağda eriyen A - D - E - K vitaminlerinin emilimini artırır.
Mideden gelen asidik besinleri bazik hâle getirir.
Bağırsakta zararlı bakterilerin üremesine engel olur.
Bağırsak villuslarının hareketini artırır.

Pankreas (Pancreas)
Pankreas, 2. lumbal vertebrelar hizasında yaklaşık 15–18 cm uzunluğunda, 60–70 gram ağırlığındadır. Karın arka duvarında, sağda duedonumun konkav bölümünden, solda dalağa kadar transversal şekilde uzanan bir bezdir.
Pankreas dört bölümden oluşur.
Pankreas başı (caput pancreatis): Colomna vertebralisin sağında duodenum kavisi içinde yer alır.
Pankras boynu (collum pancreatis): Pankreasın dar bir bölümüdür.
Pankreas gövdesi (corpus pancreatis): Horizontal durumdaki pankreas gövdesi 1. ve 2.lumbal vertebralar hizasında yer alır. Pankreasın en büyük bölümüdür.
Pankreas kuyruğu (caudo pancreatis): Dalağa kadar uzanır, pankreasın en dar kısmıdır. Langerhans adacıklarının büyük bir bölümü buradadır.
Pankreasın sindirim enzimlerini taşıyan iki kanalı vardır. Bunlar kuyruk kısmında başlayıp duodenumun büyük papillasına (papilla duodoni major) açılan wirsung (ductus pancreaticus) kanalı ve duedonumdaki küçük papillaya (p.duodoni minör) açılan santorini (ductus pancreaticus accessorius) kanalıdır. İki kanal sistemi arasında sıklıkla bağlantı vardır.

Pankreas ve bölümleri
 
Pankreasın Görevleri
• Pankreas hem endokrin hem ekzokrin salgı yapan bir bezdir.
• Pankreas iç salgı olarak insülin ve glukagon salgılar ve direkt kana verir. Pankreasta bulunan langerhans adacıklarından beta hücreleri insülin hormonu, alfa hücreleri glukagon salgılar. Her iki hormonda kandaki glikoz düzeyine göre salgılanır. Bu hormonların yetersizliği veya organizmada
kullanılamaması diyabete (şeker hastalığı) neden olur.
 Pankreas, dış salgı olarak sindirim enzimleri salgılar ve bunları duodonuma boşaltır. Dış salgı görevi akinus keseciklerine aittir. Bu salgı kesecikleri, pankreas salgısı denen ve onikiparmak bağırsağına dökülen alkali bir sıvı salgılar. Salgı içinde çeşitli enzimler bulunur. Enzimler, proteinlerin sindiriminde kullanılan tripsin, kimotripsin ve karboksipeptidazdır. Bunlara proteolitik (parçalayıcı ) enzimler de denir. Diğerleri ise karbonhidratların sindiriminde rol alan amilaz, yağların sindiriminde rol alan pankreatik lipaz ve nükleik asidin yıkımını sağlayan nükleaz enzimleridir. Pankreasın sindirim enzimlerini salgılaması için duodenumdan salgılanıp pankreasa gelen sekretin hormonu tarafından
uyarılması gerekir. Yetişkin bir insanda, günde 1.5-2 litre pankreas özsuyu salgılanır.

Pankreas ve salgıları

Karın Boşluğu (Cavum Abdominis) ve Periton
Karın boşluğu insan vücudundaki en büyük boşluktur. Bu boşluk üstte diyafragma, arkada omurga ve sırt kasları, yanlarda lateral karın kaslarıyla önde ise ön karın kasları ile sınırlanmıştır. Periton; karın ve
leğen boşluğu duvarlarının iç yüzü ve boşlukların içindeki organların etrafını saran seröz bir zardır. Peritonun toplam yüzeyi yaklaşık olarak 1.7 ile 2 m² arasındadır. Karın zarının arasında retroperitoneal boşluk vardır. Periton'nun karın ve pelvis boşluğunu saran katına paryetal, karın içi organlarının üzerini saran katına visseral periton denir. Visseral periton karın içi organlarını sarmak için paryetal peritondan
ayrılır, sonra yeniden birleşir. Ayrıldıkları yerlerde bir boşluk oluşturur. Boşluğa periton boşluğu (cavum peritonealis) denir. Bu boşlukta sıvı (liguor peritonei) bulunur. Sıvı organların hareketlerini kolaylaştırır.
Periton boşluğu, asıl periton boşluğu ve bursa omentalis diye ikiye ayrılır. 
Periton iki farklı tabakadan oluşmuştur. Bunlardan üstteki tunica seroza, içteki tunica subserozadır. Seroza salgıladığı salgı ile organlara kayganlık sağlar. Tunica subseroza bağ dokudan oluşmuş ve serozanın altında yer alır. Peritonda sayısız sinir ve damar ağı bulunur. Bu damar yapısı sayesinde yüksek salgı yapma ve emme yeteneğine sahiptir. Peritonun bazı yerlerde katlanıp kalınlaşmasından mezenter denen yapılar oluşur. Organlar mezenter (mezo) denen yapı sayesinde karın duvarına yapışır. Bir iç organdan diğer bir organa atlayan periton yapraklarının bir araya gelmesiyle omentum denilen yapı oluşur. Midenin küçük eğriliği ile karaciğerin organlara bakan visseral yüzünde ve midenin büyük eğriliği ile transvers kolon arasında omentum bulunur.
Parietal periton ile karın duvarı arasındaki boşluğa retroperitonial denir. Bu bölümdeki organlara retroperitonial organlar denir. Böbrekler, pankreas, üreter vb.
Periton organları sarıyorsa bu organlara intra peritonieal organlar denir. Mide, jejunum, ileum,
caecum, apendex, transvers ve sigmoid colon gibi.
Periton bir organın ön yüzünü sarıyorsa bu organlara da mesoperitoneal = sekonder retroperitoneal organlar denir. Pankreas, colon acendens, colon decendes vb.

04 Temmuz 2020

Sindirim Sistemi I.Bölüm (Ana Organlar ve Sindirim)

SİNDİRİM KANALI 
Bütün canlılarda olduğu gibi insan organizması da canlılığını sürdürebilmesi ve fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için enerjiye ihtiyaç duyar. Enerji vücuda alınan besinlerden sağlanır. Besin maddelerinin vücuda alınması, gerekli organlara ulaştırılması, bölünerek yapı taşlarına ayrılması, tüm hücrelere ulaşması kana karışması ve atık ürünlerinin dışarı atılması olayına sindirim (digestio) denir. 
Sindirim olayının aşamaları: 
Yeme (ingesyon): Sindirimin ilk aşaması olan yeme, besinlerin ağız yoluyla vücuda alınmasıdır. 
Mekanik sindirim: Besin maddelerinin yutulabilmesi için dişler aracılığı ile koparılması, parçalanması, ufalanıp öğütülmesi ve mideye gönderilmesi işlemidir. 
Sindirim (digesyon): Besin moleküllerinin daha küçük yapı taşlarına ayrılması, kimyasal olarak yıkımıdır. Salgılanım (sekresyon): Sindirim kanalının epiteli ve bezler tarafından su, asit, enzim ve tuzların serbestleşmesi ile gerçekleşir. Salgılanan sıvılar besinlerin sindirim ve emiliminde rol oynar. 
Emilim (absorbsiyon): Yapı taşlarına ayrılmış olan besin moleküllerinin bağırsak duvarlarında kan ve lenfatik sisteme emilerek alınması işlemidir. 
Dışkılama (defekasyon): Sindirilemeyen ve emilemeyen besin artıklarının vücuttan dışarı atılmasıdır. Sindirim kanalı, ağız boşluğundan başlayarak anüste sonlanır. Sindirim olayını gerçekleştiren organ ve yapılara sindirim sistemi (systema digestorium) denir. Sindirim sistemi iki temel bölüme ayrılarak incelenir. 
Sindirim kanalı (canalis digestorius, canalis, alimentarius): Ağızdan anüse kadar uzanan 8-10 metrelik bir kanaldır. Bu kanalın ağız (ağız boşluğu = cavum oris), yutak (pharynx), yemek borusu (oesophagus), mide (gaster), ince bağırsaklar (intestineum tenue), kalın bağırsaklar (intestineum crassum) ve anüs olarak adlandırılan bölümleri vardır. 
Sindirime yardımcı organ ve bezler: Yaptıkları salgılarını özel boşaltım kanallarıyla sindirim kanalına boşalttıklarından sindirim kanalının eklenti organları olarak da adlandırılır. Bunlar karaciğer (hepar), pankreas (pancreas) ve tükürük bezleri (glandula salivariae)dir. 




Sindirim sistemi organları ve sindirime yardımcı bezler.
Sindirim kanalı kapsamında ele alınan organların içi boşluklu(organa cavitosa
lumenalia) olup bunlar ortak duvar yapısına sahiptirler. Sindirim kanalı içten dışa doğru şu katmanlardan oluşur.
Sindirim kanalını oluşturan tabakalar
Mukoztabaka (Tunicamucosa): En içteki tabakadır. Bu tabakakoruma, salgılama ve emilim fonksiyonlarını gerçekleştiren epiteltabakadan oluşmuştur. Mukoza tabakası sindirim kanalının değişikbölümlerinde özel yapılar kazanır.
Submukoza(Tunicasubmukoza): Mukoza ile kas tabakası arasında bulunan damarlı bağ dokusudur. Elastik lifler içerir ve gevşek bağ dokusu tabakasıdır. Burada kan damarları, sinirler, lenf damarları ve lenfoiddoku elemanları bulunmaktadır.
Kas tabakası (Tunicamuscularis): Ağız, yutak, ösofagusunüst kısmı ve anüste çizgili, diğer içi boşlukluorganların duvarında iki katlı düz kastan yapılı tabakadır. Kas yapı longitudinalve sirküler şekildedir. Bundan dolayı muskülertabakadaki kas liflerinin kasılması sonucu peristaltikbir hareket oluşur. Peristaltikhareketler besinlerin sindirim kanalı boyunca ilerlemesini sağlar.
Seröztabaka (Tunicaserosa): İçiboşlukluorganların en dıştabakasıdır. Sindirim kanalı organlarının karın, pelvisboşluğundakalan bölümlerinde visseralperitondan yapılı seröztabaka bulunur. Sindirim kanalı organlarının bazı bölümlerinde bu tabaka serözözellikte olmadığından tunicaadventitiaolarak adlandırılmaktadır. Tunicaadventitiagevşek fibrözbağ dokusundan oluşmuştur.

Sindirim Kanalı Yapısı



Sindirim kanalı organları ağız, yutak, yemek borusu, mide, ince bağırsak ve kalın
bağırsaktır

Ağız Boşluğu (Cavum Oris) 
Ağız boşluğu sindirim sisteminin başlangıcını oluşturur. Bu boşluk ağız girişi ile yutak arasında kalan sindirim kanalının başlangıcıdır. Önde alt ve üst dudakların mukoza ve cilt birleşim hattından, arkada isthmus faucium‟a (yutak darlığı) kadar uzanan alttan ağız tabanı, üstten sert damak ve yanlarda yanak mukozası ile sınırlı anatomik bir boşluktur. Ağız boşluğu önde vestibulum oris ve arkada cavum oris proprium (propria) olmak üzere iki bölümden oluşur. 
Vestibulum oris; dış kısmı dudaklar ve yanaklardan meydana gelmiş, iç yüzünde diş ve diş etleri (gingiva) tarafından sınırlanmış açıklığı arkaya bakan at nalı şeklinde dar bir aralıktır. Ağız boşluğunun önde kalan ve dışarıya açılan dudaklarla sınırlanan giriş bölümüne rima oris denir. 
Cavum oris proprium; Vestibulum orisin gerisinde ön ve yanda diş kemerleri, dişler, diş etleri; aşağıda ağız tabanı, yukarıda damaklar ( palatum durum ve palatum molle) ve arkada istmus faucium ile sınırlanmıştır. Ağız boşluğu alt kısmında dil, üst kısmında önde sert damak, arkada yumuşak damak vardır. Yumuşak damak arka kenarı ortasından aşağı doğru sarkan oluşuma küçük dil (uvula) denir. 
Ağız boşluğu



Dudaklar ve Yanaklar Dudaklar (labia oris): 
Ağız boşluğunun ön ve giriş kısmını oluşturan dudaklar, kas ve zardan yapılmış yumuşak oluşumlardır. Üst dudağa labium oris süperior, alt dudağa labium oris inferior denir ve dudaklar her iki yanda ağız köşeleri hizasında birleşir. Birleşme yeri commisura labiorum olarak adlandırılır. Dudağın deri kısmında epidermis, yağ, ter bezleri, sinirler ve kan damarları bulunur. Dudağın kırmızı olan kısmına dudak kenarı denir. Mukoza kısmı üst ve alt çenenin diş etlerini örter. Dudak mukozasında seromüköz bezler bulunur. 
Yanaklar (Buccae): Vestibulum orisin dış duvarlarının yan bölümlerini oluşturur. Dışı deri ile kaplıdır. Derinin altında m.masseterin ön kenarı m.buccinator ve yağ kitlesi bulunur (bichatın yağ kitlesi, corpus adiposum buccae). Yanakların iç yüzü çok katlı yassı epitelle örtülüdür. Kulak altı tükürük bezinin (glandula parotis) salgılarını boşaltan kanal (stenon kanalı) buraya açılır. 

Dil (Lingua, Glossa) 
Ağız tabanında, mukoza ile kaplı çizgili kaslardan oluşmuş hareketli tat duyusu organımızdır. Konuşma, kelimelerin düzenlenmesi ve besinlerin yutağa iletilmesi gibi fonksiyonları vardır. Dil üç bölümden oluşur bunlar; dil kökü (radix linguae), dil gövdesi (corpus linguae) ve dil ucu (apex linguae) dur. Dil ucu, dil gövdesi serbest ve hareketlidir. Dil kökü ise os hyoideum ve mandibulaya tutunmuştur. Dilin damağa ve yutağa bakan üst yüzüne dil sırtı (dorsum linguae) denir. Dil sırtı sulcus terminalis denilen V şeklinde bir olukla ön (oral) ve arka (faringeal) bölüme ayrılır.Dilin yüzeyi mukoza ile kaplıdır. Ön bölüm mukozasında papillalar bulunur. Bu papillalardan, papillae filiformes hariç diğerlerinde tat tomurcuğu vardır. Papilla filiformes: Dil sırtına yayılmış küçük iplikçikleri andıran epitel çıkıntılarıdır. Dil yüzüne pürtüklü görünüm verir. Besinlerin mekanik olarak parçalanmasında etkilidir. 
Papilla fungiformes: Mantar şeklinde ve kırmızımsı renktedir. Dilin yan ve uç kısmında bulunur. Tatlı ve tuzluya karşı duyarlı tat tomurcuklarıdır. Uzunlukları 0,5–1,5 mm‟dir. 
Papilla vallatae: Sulcus terminalis boyunca 7–12 adet en büyük papillalardır. Acıya karşı duyarlıdır. Papilla foliatae: Dilin yan ve arka kısmında bulunur. Ekşi duyusunu alan tat tomurcuklarıdır. 


Dilin arka bölümünde dil köküne ait tonsilla lingualis denilen lenf nodülleri bulur. Dilmukozası altında bağ dokusuna gömülmüş intrensek ve dili komşu yapılarına bağlayan ekstrensek dil kasları vardır.
Ekstrensek dil kasları, başlangıç yerleri dilin dışında olan kaslardır. Bu kas lifleri corpuslinguae‟daintrensekkas lifleri ile birleşir. Ekstrensek dil kasları m.genioglossus(dilin en güçlü kası), m.hyoglossus, m.styloglossus ve bunların dışında.chardoglossus, m.palatoglossus kaslarıdır. M. palatoglossus hariç tüm dil kasları n.hypoglossusve XIIcranialsinir tarafından innerve edilir.
İntrensekdil kasları, dilin her iki tarafında bulunur. Bu kasların asıl görevi corpuslinguanın şekil değiştirmesini sağlamaktır. Bunlar m.longitudinalis superior, m.longitudinalis inferior, m.transversus linguaevem.verticalislinguae‟dır.

Damak (Palatum)
Ağız boşluğunun tavanını oluşturan damak, ağız ve burun boşluklarını birbirinden ayırır.
Damak iki bölüme ayrılır.
Sert damak (palatumdurum): Ağız boşluğu tavanının 2/3 ön bölümünü oluşturur. Sert damağın kemik katmanının üzeri periosteum ve mukoza ile örtülüdür. Sert damak çiğneme ve karıştırma esnasında yiyeceklerin dil tarafından bastırıldığı alandır. Sert damağın ortasında raphepalatiadı verilen bir çıkıntı vardır. Daha arkada periosteumile mukoza arasında muközbezler bulunur. Mükozbezler sıvı salgılayarak yiyecekleri kayganlaştırır.
Yumuşak damak (palatummolle): Damağın 1/3‟lük arka bölümünü oluşturur. Yumuşak damağın arkasında uvula(küçük dil) bulunur. Uvula yutkunma esnasında yukarı doğru kalkarak çiğnenen besinlerin burun boşluğuna doğru gitmesine engel olur. Böylece besinlerin sindirim kanalına gitmesini sağlar. Uvulanın her iki yanında iki mukoza pilikası vardır. Bunların oluşturduğu çukurun içinde tonsilla palatina yer alır. Yumuşak damak yiyeceklerin geçtiği yolu, üst solunum yollarından ayırarak yutkunma işleminde önemli rol oynar.

Dişler(Dentes)
Ağza alınan besin maddelerinin mekanik olarak parçalanmasını sağlayan dişler altçene(mandibula) veüstçene(maksilla) üzerinde alveolus dentales denilen diş çukurlarına yerleşmiş sert ,keskin oluşumlardır.
Dişlerin Yapısı:  Dişin ana maddeleri dentin, mine ve sementtir. Dişler,dentin denilen dıştan mine tabakası ile örtülü sert kıvamdaki diş dokusundan meydana gelir. Dişlerin ortasında boşluk bulunur(cavumdentis). Bu boşluk coronadan diş köküne(radixdentis) kadar uzanır ve köklerin ucunda bir delikle sonlanır.
Damar ve sinirler buradan diş özüne girer. Cavum dentisin içi diş pulpası(dişözü) denen yumuşak bir doku ile doludur. Diş pulpası içinde dişlere ait damar ve sinirler bulunur.
Dişler üç bölümdenoluşur .Bunlar:
Coronadentis(taç): Diş eti dışında kalan ve ağızda görülen kısmıdır. Üzeri mine(enamelum) tabakası ile kaplıdır. Kalsiyum yönünden zengin ve dişin en sert tabakasıdır.
Cervixdentis(boyun): Dişlerin diş eti ile birleşme yerine denir .Diş eti, diş boynuna sıkıca yapışıktır.
Radixdentis(dişkökü): Çene kemiğindeki alveollere yerleşmiştir. Diş kökünün dış yüzü cementum denilen ince kemik tabaka ile örtülüdür. Bu tabaka diş kökünün alveollere sıkıca tespit edilmesini sağlar.


Diş tipleri: Dişler yapı ve fonksiyonlarına göre gruplandırılır. Dişlerin pozisyonları görevlerine göre ayarlanmıştır. 
Kesici dişler (dentes incisiv): Yiyecekleri ısırmaya ve kesmeye yarar.Alt ve üst çenede, önde, her bir yarım çenede iki tane olmak üzere sekiz tanedir. 
Köpek dişleri (dentes cani): Yiyecekleri kavrayıp koparmaya yarar. En uzun diş olma özelliğine sahiptir. Bu nedenle kök kısmı daha büyüktür. Kesici dişlerin yanında her bir yarım çenede bir tane olmak üzere toplam dört tanedir. 
Küçük azı (premolar dişler): Köpek dişlerinden sonra gelir her bir yarım çenede iki tane olmak üzere toplam sekiz tanedir. Besinleri çiğnemeye yarar. 
Büyük azı (molar dişler): Premolar dişlerden sonra gelir. Her bir yarım çenede üç tane olmak üzere toplam on iki tanedir. Çiğneme işinin büyük bir bölümünü gerçekleştirir.

Dişlerin sınıflandırılması: Dişler geçici (süt) ve kalıcı dişler olmak üzere iki gruba ayrılır. 
Geçici dişler (dentes decidui): Bunlara süt dişleri de denir. Her bir yarım çenede iki kesici diş, bir köpek dişi ve iki premolar diş olmak üzere toplam 20 tanedir. Çıkış zamanları farklılık gösterebilir. 
Kalıcı dişler (dentes permanentes): Her bir yarım çenede orta hattan distale doğru 2 kesici diş (dentes incisivi), 1 köpek dişi (dentis canini), 2 küçük azı dişi (dentes premolares) ve 3 büyük azı (dentes molares) olmak üzere toplam 32 tanedir.


Süt Dişlerinin Çıkış sıarsı ve zamanı



Süt Dişlerinin Çene Dizilişi




Ağızda Sindirim 
Hipotalamusta bulunan beslenme doyma merkezlerinin uyarılarıyla açlık ya da iştah gibi nedenlerle besin maddeleri ağız yoluyla alınır. Besin maddelerinin ağız yoluyla alınmasına alimentatio (ingestio-yeme) denir. Besinler tükürük salgısı tarafından ıslatılır, dil, yanak ve çene kasları yardımıyla dişler tarafından da mekanik olarak parçalanır. Bu olaylar çiğneme (mastication) adı verilen ağız hareketleriyle gerçekleşir. Çiğneme istemli başlar ve refleks olarak devam eder. Çiğneme merkezi soğanilik ve ponstadır. Mekanik parçalama ve ıslatma ağızda oluşur. Mekanik parçalama çiğneme ve tükürük salgısının sulandırma etkisiyle gerçekleşir. Bu parçalanmayla besin maddeleri küçük parçalara bölünür. Tükürük, ağza yiyecek alınmasıyla veya çeşitli uyarılarla salgılanmaya başlar. Besinler mekanik olarak parçalanırken tükürük içindeki organik ve inorganik maddelerin aracılığıyla kimyasal olarak da dönüşüme uğrar bu da sindirimi hızlandırır. Tükürük sayesinde besinler, özofagusdan kolayca kayar. Yutulmaya hazır hâle gelmiş besin lokma (bolus) olarak adlandırılır. 
Ağızda Sindirim 
Yutma (deglutisyon) ağızda bulunan lokmanın dil üstüne istemli toplanmasıyla başlayan ve lokmayı yutağa iten reflekstir. Yutma dilin lokmayı yumuşak damağa bastırması ile başlar. Bu bölüme istemli yutma denir. Daha sonra istemsiz yutma (refleks) başlar. Yutma esnasında çene kapanır ve yumuşak damak yukarı kalkar. Burun, boğaz boşluğu kapanır. Lokma farenkse doğru itilir. Lokmanın soluk borusuna kaçmaması için refleks olarak soluk tutulur ve larenks epiglot tarafından kapatılır. Lokma ösofagusa geçince epiglot eski hâline döner. Yutağın alt kısmında bulunan kaslar ve dil lokmayı yemek borusuna ve aşağı doğru iter. Yemek borusunun üst bölümündeki sfinkterler gevşeyerek lokmanın geçmesini sağlar ve özefagustaki peristaltik hareketler başlar. Bir yutma işleminde yaklaşık olarak 35 ml besin alınır. Kısaca yutma işlemi ağız aşaması, farenks aşaması ve ösofagus aşaması olarak üç aşamada gerçekleşir.

Yutma işleminin aşaması



Yutak (Pharynx) 
Ağız boşluğu, yemek borusu diğer taraftan burun boşluğu ve gırtlak ile bağlantı kuran yutak, sindirim ve solunum sistemlerinin ortak bölümüdür. Kafa tabanından 6. boyun omuru düzeyine kadar uzanır. Huniye benzeyen yutağın kafatası tabanına tutunan bölümü geniş olduğu hâlde aşağıya doğru daralarak C6‟nın alt kenarı hizasında yemek borusu ile devam eder. Fibromusküler duvar yapısına sahip yutağın iç boşluğu cavum pharynx olarak adlandırılır. Farenksin burun boşluğu, ağız boşluğu ve gırtlakla bağlantısı vardır. Bu nedenle farenks üç bölümde incelenir. 
Nasopharynx (pars nasalis): Farenksin burun boşlukları arkasında kalan kısmıdır, kafa tabanından yumuşak damak hizasına kadar uzanır. Farenksin tavanında tonsilla pharyngea (farenks bademciği) bulunur. 
Orapharynx (pars oralis): Bu bölüm yumuşak damaktan başlayıp hiyoid kemiğe kadar uzanır. Tonsilla palatina ve tonsilla lingualis bu bölümde bulunur. 
Laryngopharynx (pars loryngea): Farenksin gırtlağın arka kısmında kalan ve özefagus (yemek borusu) ile birleşen kısmıdır. C 3-C 6 düzeyinde yer alır. Laryngopharynxin özefagusla devam eden bölümünde anotomik bir darlık bulunur. Farenks üç tabakadan meydana gelmiştir. Bunlar; tunika mucosa, tunika muscularis ve bağ dokusundan meydana gelen adventitiadır. 

Yemek Borusu (Oesophagus, Ösofagus) 
Sindirim borusunun yutak ile mide arasında kalan kısmıdır. C6 düzeyinde yutaktan başlayan yemek borusu diafragmadaki deliğinden geçerek (hiatus oesphagus) midenin cardia denilen bölümüyle birleşir. Uzunluğu yetişkinlerde yaklaşık 25–30 cm civarındadır. Genişliği boş ve dolu olma durumuna göre değişir. Boşken genişliği 1–1,5 cm, doluyken 2,5- 3 cm‟ye çıkabilir. Yemek borusu bazı yerlerde anatomik olarak daralır. Farenksle başlangıç yaptığı, sol ana bronşla ve arcus aorta ile çaprazlaştığı ve diafragmayı geçtiği yerde darlık gösterir. Bu darlıklar cerrahi yönden önem taşır. Yemek borusu geçtiği bölgeye göre üç bölüme ayrılır. 
Boyun bölümü (Pars cervicalis): Boyun bölgesinde bulunan ortalama 4–5 cm‟lik bölümdür. 
Göğüs bölümü (Pars thoracica): Göğüs boşluğu içinde bulunan yaklaşık 18 cm‟lik bölümdür. 
Karın bölümü (Pars abdominalis): Diafragma ile mide arasında bulunan yaklaşık 1,5-2 cm‟lik kısımdır. Bu kısım midenin cardia bölümüyle birleşir. Ösofagus yapısı tunica mukoza, tela submukoza, tunica muskularis ve tunica adventitia tabakalarından oluşmuştur. Ösofagus mukozası çok katlı yassı epitelle kaplıdır. Ösofagusun 1/3 üst kısmı çizgili (otonom sisteme ait) kas tabakasına sahiptir. Bu nedenle yutulan besinler ösofagusun üst kısmından hızlı, aşağı bölümlerinden ise yavaş geçer. Orta 1/3‟lük bülümde çizgili ve düz kaslar mevcuttur. Alt 1/3‟lük bölümde ise tamamen düz kaslar vardır. Ösofagus yiyeceklerin mideye iletilmesini sağlar. 

Yemek borusu ve bölümleri Yemek borusundan besinlerin geçişi


 
 


Mide (Gaster, Ventriculus) 
Mide diafragmanın altında, karın boşluğunun sol üst kısmında yer alan sindirim kanalının en geniş bölümüdür. Ösofagus ile duodenum arasında yer alır. Vücudumuzun epigastrik ve hipokondrium bölgesinde ve 2. bel omurları hizasındadır. Ön yüzün sağ tarafı karaciğerin visseral yüzü ve karın ön duvarıyla sol tarafı ise diafragma aracılığıyla sol akciğerin tabanı, kalp; 7, 8 ve 9. kaburga ve interkostal aralıklarla komşuluk yapar. Arka yüz diafragma, dalak sol böbrek, sol böbrek üstü bezi, pankreas ve transvers kolonla komşuluk yapar. Bu organlar, mideye uygun mide yatağı olarak adlandırılan çukurluğu oluşturur. Midenin ön ve arka olmak üzere iki yüzü vardır. Ön yüzüne facies anterior, arka yüzüne facies posterior denir. Ön ve arka yüzleri curvatura majör, curvatura minör denilen iki eğrilikle birleşir. Curvatura minör midenin sağından cardia‟dan başlayıp pylor‟e kadar uzanan konkav bir eğriliktir. Curvatura majör midenin solundan cardia‟dan başlayıp pylor‟e kadar uzanan konveks bir eğriliktir. Curvatura minör‟e göre daha büyüktür. Midenin başlangıç yerinde ve bitiş yerinde iki açıklığı vardır. Ösofagus ile birleştiği deliğe ostium cardiacum, duedonum ile birleştiği deliğe ostium pyloricum denir. Her iki delik etrafında içerik akışını kontrol eden sfinkterler bulunur. Ostium pyloricum etrafındaki sfinkter, ostium cardiacum etrafındaki sfinkterden daha güçlüdür. Midenin cardia deliğine yakın bölümüne fundus, pylor deliğine yakın bölümüne antrum denir. Midenin şekli birçok faktör tarafından etkilenir. Bu faktörler; mide içeriği, vücudun pozisyonu, kişinin yaşı, mide kasının tonüsü gibi faktörlerdir. Midenin 1000–1500 ml‟lik bir kapasitesi vardır.



Mide ve yapısı

Midenin Yapısı 
Mide beş bölümden oluşur. Bunlar: 
Pars cardiaca: Midenin ösofagusla birleştiği başlangıç kısmıdır. 
Fundus gastricus: Midenin en üst bölümüdür. Kubbe şeklindedir ve içi genellikle hava ile doludur. Corpus gastricum: Midenin önemli ve büyük olan gövde bölümü corpus gastricum olarak adlandırılır. Bu bölüm fundus ile antrum pyloricum arasındadır. 
Pars pylorica: Midenin corpus bölümünden sonra gelen kısmıdır. 
Pylorus: Midenin duodenumla birleştiği en alt kısmıdır. Etrafında düz kastan yapılmış m.sphincter pyloricus vardır. Bu sfinkter sinirsel uyarılarla kasılma ve gevşeme hareketleri yaparak besinlerin kontrollü olarak duodenuma geçmesini sağlar. Duodenumdaki besinlerin de tekrar mideye geçmesini önler. 
Mideyi duodenuma bağlayan kanala ostium pyloricum denir.


Midenin bölümleri ve görünümü


Midenin duvar yapısı aşağıdaki tabakalardan oluşmuştur. 
Tunica mukoza (mukoza tabakası): Midenin iç yüzünü örten tabakadır. Mide mukozasında kıvrımlar (plicae-pilika) bulunmaktadır. Mukoza tabakasından mukus salgılanır. Ayrıca mide mukozasında kıvrımlı tubuler tip bezler bulunur. Bezlerden sindirim için gerekli HCL asit (hidroklorik asit), pepsin ve çeşitli enzimler salgılanır. 
Tela submukoza: Kan damarları sinir ağı, lenf damarları ve lenfoid doku içeren gevşek bağ dokudan oluşmuştur. 
Tunica muskularis: Üç katmandan oluşmuş kalın kas tabakasıdır. En dıştaki longitudinal, ortadaki sirküler ve içteki oblik seyirlidir. Bu diziliş midede peristaltik hareketlerin oluşmasında rol oynar. Sirküler kas tabakası ostium pyloricum etrafında sphincter pyloriyi oluşturur. 
Seröz tabaka: En dış tabakadır ve peritondan oluşmuştur.

Midenin Bezleri ve Salgıları 
Midenin boşluğa bakan iç yüzünü örten tek katlı prizmatik epitelle örtülü mukozada mukus salgılayan hücrelerden başka tubuler yapıda bezler bulunur. Mukozanın mukus salgısı ve bezlerin salgıları birleşerek mide özsuyunu oluşturur. Mide bezlerinde dört tip hücre vardır. Temel hücreler pepsinojen, parietal hücreler, HCL asit ve intrinsik faktör, boyun hücreleri mukus, endokrin hücreler serotonin, enteroglukogon ve histamin salgılar. Mide bezleri gastrik ve plorik bezler olarak iki gruba ayrılır. Gastrik bezler: Glandula propria denilen bezlerdir. Mükoz hücreler, peptik hücreler ve paryetal hücrelerden oluşur. Midenin fundus ve korpus bölümlerinde görülür. Gastrit bezlerden hidroklorik asit, pepsinojen, intrinsik faktör ve mukus salgılanır. 
Hidroklorik asit (HCL): Pepsinojeni pepsin hâline ve bazı mineralleri emilebilir hâle getirir. Besinlerle gelen mikropları etkisiz hâle getirmek ve proteinlerin sindirimi için asidik ortam oluşturmak gibi görevleri vardır. 
İntrinsik faktör: B12 vitaminin emilimi için gereklidir. Paryetal hücreler tarafından salgılanır. Eksikliğinde pernisiyöz anemi görülür. 
Midenin Bezleri ve Salgıları Pepsin: Peptik hücreler tarafından pepsinojen şeklinde salgılanır. HCL tarafından pepsine çevrilir. Proteinlerin sindiriminde görev alır. Mukus: Sindirim yüzeyini nemli ve kaygan tutar. Mideyi HCL asidin ve enzimlerin zarar verici etkisinden korur. 
Pilorik bezler: Mukozada bulunan bu bezler daha çok midenin pilora yakın antrum bölümünde bulunur. Plorik bezlerden gastrin hormonu, pepsinojen ve mukus salgılanır. Salgılanan mukus salgısı mide mukozasını asitten koruyucu etki yapar. Gastrin hormonu ise mide sekresyonunu kontrol eder. Ayrıca mide sıvısında bulunan ve sindirimde rolü olan enzimler de vardır: 
Renin: Daha çok bebeklik döneminde salgılanır. Sütün kesilmesini önleyerek süt proteinlerinin sindirimini sağlar. 
Amilaz ve lipaz: Mide ortamında etkileri yoktur. Mide otonom sinir sisteminin etkisiyle çalışır (plexus gastricus). Parasempatik sinirler mide hareketlerini, salgısını artırır ve sfinkter pyloricuyu açar. Sempatik sinirleri ise mide hareketleri ve salgısını azaltır. Mide sekresyonu sinirsel, hormonal ve intestinal uyarılarla salgılanır. 
Midede Sindirim; Midenin depo fonksiyonu, besinleri karıştırma fonksiyonu, sindirilmeleri ve emilebilmeleri için besinleri bağırsağa iletme fonksiyonları vardır. Mide sindirim sisteminin en geniş organıdır ve alınan besinler depolanır. Besinlerin sindirilmesi için mide sıvısıyla reaksiyona girmesi ve karıştırılması gerekir. Besinler midenin peristaltik hareketleriyle karıştırılır. Mide dolu iken her 20 saniyede bir peristaltizm yaparak katı ve sıvıyı birbirine karıştırır. Bu karışıma kimus denir. Meydana gelen karışım yavaş yavaş pilor bölümünden duodenuma geçer. Sıvılar mideyi katılardan daha hızlı terk eder. Bu süre yaklaşık 20 dakikadır. Kimus ise 1,5 saatte mideyi terk eder. 

İnce Bağırsak (İntestinum Tenue) 
İnce bağırsak sindirim kanalının mideden sonra başlayıp yaklaşık 5–6 metre uzunluğunda kalın bağırsakla sonlanan en uzun organıdır. Çapı 3–4 cm‟dir. Yiyeceklerin kimyasal sindirimi ve emilimi ince bağırsakta gerçekleşir. Bu işlemler emilim yüzeyinin genişliği, özel yapılar (villus), mukus, ferment ve hormon salgılanımıyla gerçekleşir. İnce bağırsakların besinlerin sindirimini, emilimini sağlamak ve emilemeyen besinlerin kalın bağırsağa geçişini sağlamak gibi görevleri vardır.



İnce Bağırsağın Yapısı 
İnce bağırsağın dıştan içe doğru tabakaları aşağıda verilmiştir. 
Seroza: Visseral peritondan oluşmuştur. Bağırsağın dış yüzünü sarar. İnce bağırsağın bu tabakasında bağırsağa ait damar ve sinirlerin olduğu mezenter olarak adlandırılan yapı vardır. Mezenter ince bağırsağın karın duvarına bağlanmasını sağlar. 
Subseroza: Müsküler tabaka ile seroz tabaka arasında bulunur. Seroz tabakayı müsküler tabakaya bağlar. 
Müskuler tabaka: Ortada uzunlamasına ve halka şeklindeki çizgisiz kaslardan meydana gelmiştir. Bu kaslar ince bağırsağın peristaltik hareketlerini oluşturur. Peristaltik hareketler sayesinde besin maddeleri aşağı doğru ilerler. 
Submukoza: Hareketli bağ dokusu tabakasıdır. 
Mukoza: İnce bağırsak lümenine bakan tek katlı prizmatik epitelden oluşan en içteki tabakadır. Mukozadaki uzun parmak ve yaprak şeklindeki damardan zengin oluşumlara villus denir. Yaklaşık 0.5–1.2 mm uzunluğunda ve 0.1 mm kalınlığındadır. Sayıları yaklaşık 1 milimetre karede 40‟a kadar ulaşır. Villuslar mukozayı bir kadife gibi sarar ve yüzeyini artırır. İnce bağırsaklarda sindirilen besinler villuslardan emilerek kan ve lenf sıvısına geçer.

Villus



Mukoza ya da submukozanın bükülmesinden pilika kıvrımları (pilica circulares) meydana gelir. Pilikalar bağırsak lümenine doğru 1cm‟lik çıkıntılar oluşturur. Pilikalar, villuslar ve mikrovilluslar nedeniyle ileri derecede genişlemiş olan mukoza yüzeyinde sindirim ve emilim kolaylaşır. İnce bağırsağın alt bölümüne doğru pilikaların ve villusların sayısında azalma olur.

İnce Bağırsağın Bölümleri 
İnce bağırsak yukarıdan aşağıya doğru duodenum, jejunum ve ileum olmak üzere üç bölüme ayrılır. 



1- On iki parmak bağırsağı (duodenum):

İnce bağırsağın ilk bölümüdür. Yaklaşık 25 cm uzunluğunda ve 3-5 cm çapındadır. Duodenum C harfi şeklindedir ve kavisin içine pankreas başı yerleşmiştir. Duodenumun büyük bölümü karın arka duvarında yer alır. Duodenum, ince bağırsağın diğer bölümlerine göre daha kalın ve hareketsiz olan tek bölümüdür. Üst kısımların mukozası düz iken alt kısımlarında pilikalar vardır. Duodenumum iç duvarında iki kabartı (papilla) bulunur. Buraya pankreas salgısını boşaltan kanal (ductus pancreatius) ve safrayı boşaltan kanal (ductus choledoctus) açılır.
Duodenum yukardan aşağıya dört bölüme ayrılır. 
Üst parça (Pars superior): Duodenumun pilordan sonra gelen kısmıdır. 12. thoracal ve 1. lumbal vertebra hizasındadır. Uzunluğu yaklaşık 5–6 cm‟dir. Başlangıçtaki yaklaşık 3 cm‟lik bölümü geniştir ve ampulla olarak adlandırılır. 
İnen parça (Pars descendes): Duedonumun 2. kısmıdır 3. ve 4. lumbal vertebralar hizasında yaklaşık 8–10 cm‟lik kısmıdır. Pankreas kanalları ile ductus choledoctus bu bölüme açılır. 
Pars horizantalis: Duodenumun üçüncü ve yaklaşık 8-10 cm‟lik kısmıdır. 
Yükselen parça (Pars ascendens): Jejunumla birleşen yaklaşık 3 cm‟lik son bölümdür.



2-Jejunum:

Duodenumdan sonra gelen ince bağırsak kısmının 2/5‟lik bölümünü teşkil eder. İleumla arasında keskin bir sınır yoktur. Damar yönünden zengin olduğu için pembe görünümlüdür. Mezenterium (bağırsakları karın duvarına bağlayan zar) ile karın duvarına tespit edilmiş durumdadır. Mukozasındaki pilika, villuslar ve mikro villuslar ileusa göre daha çok, büyük ve kalındır. Jejunumun çapı 4 cm‟dir. 

3- İleum: 

İnce bağırsağın son kısmıdır. Mukozadaki pilika, villus ve mikro villuslar daha az ve küçüktür. Çapı jejunuma göre daha küçüktür ve kalın bağırsağa yaklaştıkça daha da daralır. Damar yönünden jejunuma göre daha farklı olduğu için daha açık renktedir. Mukozasında payer plakları adı verilen lenfatik yapılar vardır. Son kısmında ileo-çekal kapak (valf) bulunur. 



İnce Bağırsakta Sindirim 
İnce bağırsaklar sindirimde büyük rol oynar. Bağırsak sindiriminin % 90'ı burada gerçekleşir. İnce bağırsakların sindirimi gerçekleştirebilmesi için bazı salgı ve enzimlere ihtiyacı vardır. Midenin asidik içeriği ince bağırsaklara geçtiğinde duedonumun başlangıç bölümünde bulunan burunner bezleri tarafından musin salgılanır. Musin bağırsak mukozasını mide asidine karşı korur ve mukozayı kayganlaştırır. Bunun dışında ince bağırsaktan salgılanan salgılar da sindirimde rol oynar. Bu salgıların etkileri ile mideden gelen kimusun sindirim işlemi tamamlanır. Kimus'un onikiparmak bağırsağı geçişi hızlıdır, ortalama 15 dakikada gerçekleşir. İnce bağırsakta bu ilerlemenin süresi 4 – 5 saattir. İnce bağırsak mukozasının pH‟ı 7.6‟dır. 
Karbonhidratların sindirimi: Karbonhidratların sindirimi ağızda başlar. Tükürükte bulunun pityalin enzimi ile karbonhidratlar glikoz, maltoz ve dekstrine kadar parçalanır. Sindirimin tamamlandığı yer ince bağırsaktır. Onikiparmak bağırsağına pankreas tarafından salınan amilaz enzimi karbonhidratları glikoza kadar parçalar. Midede karbonhidrat sindirimi görülmez. Karbonhidratların sindiriminde görev alan enzimlerin genel adı karbonhidrataz‟dır. 
Proteinlerin sindirimi: Ağızda protein sindirimi olmaz. Proteinlerin sindirimi midede başlar ve ince bağırsaklarda tamamlanır. Protein sindiriminde; pepsin, tripsin, kimotripsin görev alır. Bu enzimlere proteaz enzimler denir. Pepsin proteinleri etkileyerek proteinleri polipeptit ve aminoasitlere parçalar. Bu karışım ince bağırsaklara geçer. Proteinler ince bağırsaklarda pankreas enzimleri ve ince bağırsak sıvısında bulunan enzimler yardımıyla sindirilerek serbest aminoasitlere parçalanır. Aminoasitlere parçalanan proteinler ince bağırsaklardan emilerek kan dolaşımına verilir. 
Yağların sindirimi: Ağız ve midede yağ sindirimi olmaz. Yağların sindirimi onikiparmak bağırsağında başlar ve ince bağırsaklarda devam eder. Karaciğerin salgısı olan safra tuzları, yağları küçük yağ damlacıkları hâline getirir. Bu durum yağların sindirimini kolaylaştırır. Pankreastan salgılanan lipaz enzimi ile safra salgısı yağların sindiriminde rol oynar.



Besinlerin Sindirimi



İnce Bağırsaklarda Emilim 
Besinlerin emilimi, çoğunlukla bağırsaklarda ve öncelikle ince bağırsağın yukarı bölümünde gerçekleşir. Karıştırma hareketleri ile besinlerin mukoza ile teması sağlanır. Normal insanda karışık besin maddelerinin alınımından sonra karbonhidratların % 100‟ü yağların % 95‟i ve proteinlerin % 90‟ı ince bağırsaklardan geçerken emilir. Besin maddelerinden çabuk emilenler jejenumdan, geç emilenler ileumdan emilir. Karbonhidratların emilimi özellikle onikiparmak bağırsağı ve jejunumda gerçekleşir. Emilen karbonhidratların büyük çoğunluğu vena porta, geri kalanıysa lenf yoluyla dolaşıma katılır. Proteinlerin emilimi jejunumda gerçekleşir. Bu emilim ancak proteinler aminoasitlerce parçalanmışlarsa yapılabilir. Aminoasitlere parçalanan proteinler ince bağırsak villuslarından emilerek kana verilir. Safra tuzları ve B 12 vitamini ileumun son kısmından emilir. Lipitlerin emilimi onikiparmak bağırsağının sonu ile jejunumun başlangıcında gerçekleşir. Yağda eriyen vitaminler lipitler gibi emilir ve lenf yoluyla dolaşıma geçer. Besinler ve içilerek alınan suyun büyük bölümüyle elektrolitler ince bağırsaklardan geri emilir. Besinlerin emilemeyen ve kana geçmeyen kısımları ince bağırsak tarafından kalın bağırsağa gönderilir.

Kalın Bağırsaklar (İntestinum Crassum) 

İnce bağırsakların son bölümü olan ileum ile kalın bağırsakların ilk bölümücaecum arasındaki ileocaecalis kapaktan başlayarak anüse kadar uzanır. Kalın bağırsaklar yaklaşık 1,5–1,8 m uzunluğunda ve 6–8 cm çapındadır. Kalın bağırsağın çapı anüse doğru gittikçe daralır. Kalın bağırsaklar ince bağırsağın etrafını çevrelemiş ve abdominopelvik boşlukta yerleşmiş durumdadır. 
Kalın Bağırsağın Yapısı
Kalın bağırsağın dış yüzü ince bağırsağınkinden farklıdır. Kalın bağırsakta boğumlardan oluşan bir yapı vardır. Bu boğumlara houstra coli denir. Kalın bağırsağın mukoza tabakasında yarım ay şeklinde mukoza çıkıntıları vardır. Çıkıntılar pliciae semilunares coli olarak adlandırılır. Pliciae semilunares coli, peristaltik hareketlere göre bir yerde kaybolup başka bir yerde oluşabilir, sabit değildir. Kalın bağırsak mukozasında bulunan epitel hücreleri çok sayıda kadeh hücreleri ihtiva eder. Bu hücreler koyu mükoz bir salgı salgılayarak kayganlık oluşturur ve sindirim artıklarının kolayca dışarı atılmasını sağlar. Kalın bağırsak mukozasında villuslar yoktur. Kalın bağırsağın kas tabakası düz kas liflerinden oluşmuştur. Kas lifleri her yere eşit olarak dağılmamıştır. Kas lifleri üç yerde toplanarak sağlam yapıda üç şerit oluşturur. Bu şeritlere teniae coli adı verilir. Apendex hariç kalın bağırsağın rektuma kadar olan bölümünde bu yapıya rastlanır.



Kalın Bağırsağın Bölümleri 
Çekum (caecum): Kalın barsağın ince bağırsakla birleştiği kısımda yer alır 6–7 cm uzunluğunda kalın barsağın en geniş kısmıdır. İleumla çekumun birleştiği yere ostium ileocaecale denir. Bu bölümün çekum tarafında valva ileocaecalis (bauchini kapağı) vardır. Bu kapak ince bağırsaktaki besinlerin kalın bağırsağa geçmesini, kalın bağırsaktaki besinlerin de ince bağırsağa dönmesini engeller. Bauchini kapağının 2-2,5 cm altında karın boşluğunun sağ alt kısmında yer alan arka yüzünde 7–12 cm uzunluğunda solucan şeklindeki oluşuma apendix vermiformis denir. Apendex lenfoid bir organdır. Bu nedenle vücut savunmasında yeri vardır.
Colon: Kalın bağırsağın çekumdan sonra gelen ikinci kısmıdır ve dört bölüme ayrılır. 
Colon ascendes (Yükselen colon): 10–15 cm kolon bölümü olup karın boşluğunun sağ tarafı boyunca yukarı doğru uzanır. Yukarda karaciğerin sağ lobunun alt yüzünde sola ve öne doğru kıvrılarak kolon transversum olarak devam eder. Ön ve yanlardan peritonla kaplı olan colon ascendes, arkada karın arka duvarına yapışıktır. 
Colon transversum (Enine colon): Kalın bağırsağın en uzun ve hareketli bölümüdür. Karaciğerin altından horizontal olarak uzanır. 
Colon descendens (İnen colon): Sol karın boşluğundadır. Yaklaşık 25 cm uzunluğundadır. Dalak hizasından pelvise kadar uzanır. 
Colon sigmoideum (Sigmoid kolon): S şeklindeki kolon, pelvis duvarına asılıdır ve periton içinde yer alır. Ortalama 40 cm uzunluğunda pelvis giriminden S 3 düzeyine kadar uzanır. Bu hizada rektumda sonlanır. 
Rectum: Kalın bağırsağın sigmoid kolondan sonra gelen bölümüdür. Ön yüzünde erkeklerde mesane, kadınlarda ise uterus ve vajina‟nın arka yüzü vardır. Rektumun alt kısmında dışarı atılacak atık maddelerin toplandığı ampulla recti bulunur. Kalın bağırsağın diğer bölümlerinde bulunan haustra ve teniae‟lar burada yoktur. Kas tabakası rektum bölümünde daha çok gelişmiştir. Rektum mukozasında transversal plikalar bulunur. Rektumun dışa açılan kısmına anüs denir.
Canalis analis: Ampulla rectinin alt kısmında sindirim kanalının lümeni birden bire daralır aşağı ve arkaya ilerleyerek anüste sonlanır. Yaklaşık 3-4 cm uzunluğunda 3 cm çapındadır. Özellikle rektum‟un anüs kısımlarında sirküler (dairesel) kas tabakası daha da kalınlaşarak musculus sphincter ani internus ve m.sphincter ani externusu oluşturur. Musculus sphincter ani intermus düz kas liflerinden oluşmuş istem dışı çalışır. M.sphincter ani extermus çizgili kaslardan oluşmuş ve isteğimiz ile çalışır. Normalde kapalı olan sfinkterler, rektuma gelen dışkının meydana getirdiği gerginlikle uyarının medulla spinalisin S 2–4 segmentlerine ulaşması sonucu merkezî sinir sisteminin değerlendirmesi ve durumun uygun olması hâlinde açılır. Böylece defekasyon olayı gerçekleşir.



Kalın Bağırsaklarda Sindirim ve Gaitanın Oluşumu 
Kalın bağırsak, ince bağırsaktan sonra gelen sindirim sisteminin son bölümüdür. Sindirilemeyen besinler ince bağırsaktan geçerek birkaç saat içinde kalın bağırsağa ulaşır. Kalın bağırsağa geçen besinler sıvı hâldedir. Besinler kalın bağırsağın içinde ilerlerken suyu emilerek katılaşmaya başlar. Kalın bağırsağın en önemli görevi; suyun geri emilimini sağlamaktır. Bu emilim oldukça önemlidir ve günde 500–1500 litre arasında değişir. Böylece su kaybı önlenir ve dışarıya atılması gereken maddelerin koyulaşması sağlanır. Kalın bağırsakta ayrıca; inorganik tuzlar, bir miktar glikoz ve kısa zincirli yağ asitleri emilir. Kalın bağırsağın, ince bağırsaklar gibi karıştırıcı ve peristaltik hareketleri vardır. Peristaltik hareketler sayesinde bağırsak içeriği bir boğumdan diğerine geçerek ileriye doğru itilir. Kalın bağırsağın çeşitli fonksiyonları vardır. Bunlar kimustaki su ve elektrolitlerin geri emiliminin sağlanması, atık maddelerin atılıncaya kadar depo edilmesi ve kalın bağırsaktaki bazı simbiyotik bakteriler tarafından B ve K vitamini gibi vitaminlerin sentezlenmesidir.



Sindirim sonucu emilmeyen atık maddeler kalın bağırsak vasıtasıyla rektuma iletilir ve dışkılama ihtiyacı olur. Dışkılama isteği ile makatı kontrol eden rektumdaki kaslar gevşer, karın içi basıncı artar ve atık maddeler (dışkı, feçes, gaita) rektuma itilir. Dışkının rektumdan dışarı atılmasına defekasyon denir. Kalın bağırsakta oluşan dışkı içeriğinde; bakteri, su, inorganik maddeler, sindirilmemiş bitki lifleri, mukoza hücreleri ve sindirim enzimleri vardır. Kalın bağırsaktan günlük atılan dışkı miktarı 200 - 400 gramdır.



II:Bölüm :SİNDİRİME YARDIMCI ORGAN VE BEZLER

Kaynak: Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!