Van Gölü
Sularını çevre denizlere gönderemeyen Van Gölü Kapalı Havzası, 16096 km2 'lik alanıyla İç Anadolu Kapalı Havzası'ndan sonra Türkiye'nin 2. büyük içe akışlı havzasıdır. Bu sahanın 12500 km2,sini, sularını topladığı akarsuların kabul havzaları oluştururken, 3790 km2,sini de bizzat gölün kendisi işgal eder. Alansal genişlik bakamından Türkiye'nin en büyüğü olan Van Gölü, dünyadaki kapalı göller içerisinde 13. sırada yer alır. Buna karşılık derinliğinin fazla olması yüzünden 607 km3'lük toplam su hacmiyle Hazar Denizi, Aral ve Issık Kul Göllerinden sonra kapalı göller içinde 4. sırada gelir. Sularının tuz içeriğinde sodanın görece fazla olmasından hareketle sodalı olarak değerlendirilen Van Gölü, aynı zamanda dünyanın en büyük sodalı gölüdür.
Gölün, güneybatıdaki Tatvan koyu ile kuzeydoğudaki Bend-i Mahi Irmağı ağzı arasındaki uzunluğu 128 km, Gevaş kıyıları ile Arin Gölü yakınındaki kuzey kıyılan arasındaki genişliği 54 km. , Tatvan ve Van iskeleleri arasındaki doğu-batı uzunluğu ise 89 km. dir. Göl yüzeyinin deniz seviyesinden yükseltisi, son seviye yükselmelerinden sonra 1650 m.ye yaklaşmaktadır. En derin yerinde derinliği 451 m.yi bulan gölün doğu ve kuzeydoğu kısımları nispeten sığdır. Çarpanak Adası ile Arin Gölü yakınındaki kuzey kıyı arasına çekilecek bir hattın kuzeydoğusunda kalan Erciş körfezi ile yine Çarpanak Adası ile Edremit Sırtının batı ucu arasındaki Van Koyu'nda derinlikler 100 m.nin altında iken bu sahalardan batı ve güneybatıya doğru gidildikçe derinlikler artar. Nihayet Adilcevaz ve Ahlat açıklan ile Reşadiye ve Deveboynu Yarımadası arasında kabaca dairesel bir şekil arz eden ve Tatvan Baseni olarak adlandırılan alanda derinlikler 400 m.'nin üzerine çıkar. Maksimum derinlik, bu basenin kuzey kenarında, Adilcevaz'ın 18 km. kadar güneybatısındaki bir sahada 451 rn. olarak ölçülmüştür.
Üçüncü jeolojik zaman sonu ve dördüncü zaman başına doğru aşındırılarak bir yontuk düz (pe¬noplan) haline getirilen Van Gölü çevresi, deniz seviyesine yakın bir yükseltide bulunuyor ve yer yer dışa akışı olan tatlı su gölleri tarafından işgal ediliyordu. Fakat dördüncü zamanın ilk devresi (Pleistosen) esnasında meydana gelen epirojenik hareketler sonucuna bölge bütünüyle yükselirken Van Gölü'nün bulunduğu saha çökerek (gerçekte daha az yükselerek) bugünkü Muş ovasıyla birlikte doğu-batı uzanışlı uzun bir depresyon oluşturrnuşlardır. Tabanı sularla kaplı bir göl durumunda olan bu depresyon, zamanla Murat Nehri tarafından açılarak boşaltılmıştır. Daha sonra Nemrut Volkanı'nın püskürmeleri sonucunda oluşan Rahla lav seddi ile birleşik Van-Muş Depresyonu birbirinden ayılmış ve bu volkanik seddin gerisinde suların birikmesiyle Van Gölü oluşmuştur. Ancak başlangıçta Van Gölü'nün suları Bitlis Çayı vasıtasıyla Dicle'ye akarken, Nemrud'un devam eden püskürmeleriyle oluşan lavların Bitlis Vadisini doldurmasıyla bu akış sona ermiş ve Van Gölü kapalı havzaya dönüşmüştür.
Oluşumundan sonra Van Gölü, buzul devirleri sırasında soğuk ve nemli iklim koşulları altında önemli seviye ve hacim değişikliklerine uğramıştır. Halen göl çevresinde bugünkü seviyenin(1650 m.ye yakın) üzerinde 12, 30, 55 ve 70 rn. yükseltilerde 4 farklı göl sekisi (taraçası) mevcuttur. Göl seviyesinin bugünküne göre yüksek olduğu devrede göl içerisinde istiflenmiş erezyon mateıyalinden başka bir şey olmayan göl sekilerinin en yüksekte yer alanı 1720 m.'de bulunmakta ve yaşı 18 bin yıl olarak saptanmaktadır. Buna göre gölün en yüksek olduğu devredeki seviyesinin 1720 m.'ye kadar yükselmiş olduğu anlaşılmaktadır. Diger taraftan ne bu seviye değişmeleri, ne de Dicle'nin kollarının şiddetli geriye aşındırması, jeolojik geçmişteki en uygun iklim şartları altında bile bir orografik endoreizm (morfolojik yapıya bağlı kapalılık) sahası olan bu havzayı dış drenaja bağlayamamıştır. Daha sonra göl seviyesi buzul devrinin son bulmasıyla kademeli olarak alçalmış ve günümüzdeki seviyesine erişmiştir. Ancak Van Gölü'nün tarihi devirler içerisinde devamlı bir yükselme eğilimi içerisinde olduğu anlaşılmaktadır.
Tabanını Türkiye-İran sınırının oluşturduğu bir dik üçgeni andıran havzasının batı köşesine yerleşmiş olduğu için Van Gölü 'nün batı, kuzeybatı ve özellikle güneyinde, büyük akarsular oluşamamıştır. Buna karşılık gölü besleyen ılıca (Zilan). Deliçay , Bend-i Mahi, Karasu ve Güzelsu (Hoşab) gibi nispeten büyük akarsular hep doğu bölümünden kaynaklanırlar. Bu akarsular içerisinde en fazla su taşıyanı, yıllık toplam 328 milyon m3'lük akımıyla Bend-i Ma¬hi çayıdır. Bunu, yakın değerleriyle Ilıca çayı izler. Diğer üç akarsu ise 150 milyon m3 civarında su taşırlar. Akarsuların akımları, yağışların kar şeklinde düşmesi ve sıcaklıkların sıfırın altında seyretmesi nedeniyle eriyerek göle ulaşamamaları yüzünden kış boyunca düşüktür. İlkbaharla birlikte artan yağışlar ve kar erimeleri nedeniyle akarsuların akımları yükselir ve Nisan-Mayıs aylarında en yüksek değerine ulaşır. Akımlardaki yükseklik, gittikçe azalmakla birlikte Temmuz ayına kadar devam eder. Yaz sonu ve sonbahar ayları boyunca bir yandan yağışların iyice azalması, diğer taraftan kar erimelerinin de tamamlanması nedeniyle akımlar düşük kalır ve bu durum kış ayları boyunca da devam eder.
Kendisini besleyen tüm bu akarsulara karşın bir gidegene sahip olmayan Van Gölü!nün su bilançosunun gelirlerini, bizzat göl yüzeyine düşen yağışlarla, su toplama havzasına düşen yagışlar sonucu oluşan akarsu boşalımı ve göl yüzeyi altından göle karışan kaynaklar oluşturur. Giderlerini ise göl yüzeyinden olan buharlaşma teşkil eder. Böylece gölün bilançosunu oluşturan iklimsel belirleyicilerin hiçbir zaman durağan olmaması yüzünden sürekli değişiklik göstermektedir.
Zamansal boyut dikkate alındığında Van Gölü'nde üç tür seviye değişmesinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunlar; mevsimsel seviye değişmeleri, yıllar arasında görülen seviye değişmeleri ve uzun yıllık seviye değişmeleri olarak belirtilebilir. Mevsimsel seviye değişmeleri, bütünüyle yağış ve sıcaklığın yıl içerisindeki gidişinin kontrolünde gelişmektedir. Kış ayları boyunca yağışların büyük ölçüde kar şeklinde düşmesi ve hemen akışa geçerek göle ulaşamaması nedeniyle göl seviyesi fazla değişmez. Bahar ayları ve yaz başları da, bir yandan yıllık yağışların büyük bir kısmının bu aylarda düşmesi, diğer taraftan artan sıcaklıkla birlikte kar erimelerinin de buna katılmasıyla göl seviyesi hızla yükselmekte ve haziran ayı ortalarında yıllık en yüksek seviyeye erişilmektedir. Yaz ayları boy'unca yağışların iyice azalması, diğer yandan artan sıcaklıkla birlikte buharlaşmanın da şiddetlenmesi, göl seviyesinin bütün yaz ve sonbahar aylarında savaş fakat sürekli olarak düşmesine yol açmaktadır. Böylece yılın en düşük seviyesi ekim-kasım ay'larında görülmektedir. Mevsimsel seviye değişmelerinin genişliği, uzun yıllık ortalamalara göre yılda 50 cm. kadardır. Yani göl seviyesi kış aylarından yaz başına kadar 50 cm. yükselmekte, yaz başından sonbahar sonuna kadar da yine 50 cm. düşmektedir.
Yıllar arasında görülen seviye değişmeleri ise, diğer bazı önemsiz etkenler yanında buharlaşma ve özellikle yağışların kontrolündedir. Yağışlar ile seviye değişmeleri arasında tam bir paralellik gözlenmiştir. Göl seviyesi 3-5 yıllık periyotlar boyunca bazan yükselmiş, bazan değişmemiş veya çok hafif de olsa alçalmıştır. Örneğin 1955-59 yılları arasında yükselmiş, 1960-66 )yılları arasında alçalmış, 1967 yılından 1974 yılına kadar yeniden yükselmiş, 1975'ten 1986 yılına kadar ise yeniden düşmüştür. 1987 yılından itibaren tekrar yükselmeye başlayan göl seviyesi, 1990-91 yıllarında hafif bir düşme egilimi göstermişse de yükselme 1995 yılına kadar sürmüştür.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere göl seviyesi 3-5 yıllık periyotlar halinde zaman zaman yükselip alçalmakta ancak. uzun yıllar dikkate alındığında yavaş fakat sürekli yükselmektedir. Zira bir düşük periyod daha önceki düşük periyodun üzerinde gerçekleşmekte veya bir yüksek dönem daha önceki yüksek dönemden daha yüksek olmaktadır. Böylece gerek 1943 yılından beri yapılmakta olan günlük seviye ölçümlerinden, gerekse jeomorfolojik ve tarihi bulgulardan hareketle gölün, bazı yıllar alçalıp diğer bazı yıllarda yükselmekle birlikte, uzun vadede sürekli olarak yükseldiği ortaya çıkmaktadır.
Örnegin Çarpanak Adası, 1900.1ü yılların başında şimdiki gibi bir ada olmayıp, Çarpanak Yarımadasının bir parçası iken, zamanla göl seviyesinin yükselmesi sonucu, yarımadanın alçak olan orta bölümü sular altında kalmış ve yüksek olan uç kısmı ada halini almıştır. Eski Erciş'in bulunduğu kısım 1943 yılında meydana gelen bir yükselmeyle sular altında kalmış ve şehir şimdiki yerine taşınmıştır. Aynı şekilde Tatvan'ın çarşısının bulunduğu Kumpalas mahallesi 1968-69 yükselmesinde sular altında kalmıştır. Sonuç olarak uzun vadede göl seviyesi, bir yandan göle dökülen akarsuların taşıdığı erozyon materyali, diğer taraftan kıyıların büyük bir kısmını teşkil eden aşınmaya karşı dirençsiz eski göl depolarının dalga erezyonuyla aşındırılarak gölü doldurması sonucu sürekli olarak yükselmektedir. Başka bir deyişle göl, tedricen sürekli siltasyona uğrayarak dolmakta ve seviyesi yükselmektedir. Bunun hızı ise uzun yıllık ortalamalara göre yılda 4-5 cm. kadardır.
Van Gölünün bir gideğeni bulunmadığından sular ancak buharlaşma yoluyla kaybedilmekte ve bu olay da tuz birikmesine sebep olmaktadır. Zira kapalı bir gölde tuzluluk oranı zamanla orantılı olarak artmaktadır. Tuzlulugu %21. 6 olan Van Gölü 'nün suyunda en fazla bulunan tuzlar sırsıyla: N aCl (%38.2) , Na2CO3 (%25.4) , Na2S04 (% ı 6.1 ) , NaH¬co3 (%14.0), KCL (%4.5), MgCO3(%1.5), CaCO3 (%0.008) , LiC1(%0.04) , SrCO3 (%0.005) , Ca3 (PO4)2 (%0.003) dür .Görüldüğü gibi suyun bileşiminde sodyum klorür oranı en fazla olmakla birlikte sodyum karbonat oranı da yüksektir. Van Gölü suyunda çözülmüş karbonat türleri, deniz suyuna oranla 100 kat daha fazla bulunur. Bunun başlıca nedeni dışa akışı olmaması yanında özellikle volkanik CO2 aktivitesidir. Bünyesinde başlıca anyon olarak bikarbonat bulunan çok sayıda kaynağın varlığı, Van Gölü ve çevresinin volkanizmadan sonra da hidrotermal olarak aktif olduğunu gösterir. Van gölünü besleyen birçok akarsu kaynağını volkanik araziden almakta veya volkanik araziden geçmektedir. Göle dökülen bü¬tün akarsularda en önemli katyon sodyumdur. Bu sodyum katyonu bikarbonatla dengelenerek Van Gölü 'nü sodalı bir göl durumuna getirmiştir .
Termik özellikleri yönünden Van Gölü ılıman bölge gölleri gurubuna dahildir. Yazın 25 m. derinliğe kadar sular ısınır ve sıcaklık 20c'i biraz geçer. 25 c derinlikten itibaren 5°'nin altına düşer. 50 rn. derinlikten göl tabanına kadar sıcaklık 4 o civarındadır ve yaz kış sabit kalır. Kışın yüzey sularının sıcaklığı 0° , nin altına düşer. Hatta bazı yıllar sığ kesimler donar. Böylece bu mevsimde dikey yönde bir sıcaklık terselmesi oldugu anlaşılmaktadır.
Van Gölü suyunun sodalı oluşu organik hayatı büyük ölçüde sınırlandırmıştır. Sodalı suya kısmen uyum sağlamış olan inci kefali (Albumus Tarikhi) balığı bir tarafa bırakılacak olursa Van Gölü'nde diğer balık türleri yaşamaz. İçme ve sulama suyu olarak kullanıma uygun olmayan Van Gölü, ulaşım, su sporları, rekreasyon ve turistik yönden büyük bir po¬tansiyele sahip bulunmasına ragmen, bu potansiyel bugün çok düşük bir düzeyde değerlendirilebilmektedir.
Katkıda bulunanlar
İcatlar-Keşifler
FUTBOL |
BLOGLARIMIZ
SON YAZILAR :
Loading...
29 Temmuz 2020
Van Gölü
Türkiye Şehirleri
Türkiye Coğrafyası
Dünya Şehirleri
Dünya Coğrafyası
Ülkeler
0 Yorum:
Yorum Gönder