Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Yabancı Sanatçılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yabancı Sanatçılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ekim 2021

Ludwig van Beethoven

Alman klasik müzik bestecisi.
imagesLudwig van Beethoven 1770 yılında Bonn’da mütevazı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. İlk müzik öğretmeni babasıdır. Alkolik bir müzisyen olan babasının Beethooven’a piyano eğitiminde çok sert ve acımasız davrandığı bilinir. Mutsuz bir çocukluk geçiren Beethoven, küçük yaşlarda ailesinin geçimine katkıda bulunmak için kilisede piyano çalarak çalışmaya başlamıştır.
1792 yılında Viyana’ya giden Beethoven klasik müziğin ünlü bestecisi Joseph Haydn’ın yanında çalışmaya başladı. Joseph Haydn kısa sürede Beethoven’ın üstün yeteneğini fark etti ve her konuda ona destek oldu. Beethoven, başlarda besteci olarak değil piyanist olarak adını duyurdu. Daha sonra yaptığı bestelerle klasik müziğin 19. yüzyılın sonuna kadar yaşayan tüm müzisyenlerini etkiledi.
Beethoven’ın dokuz senfonisi, beş piyano konçertosu, bir keman konçertosu, bir piyano, keman ve çello için üçlü konçerto, otuz iki piyano sonatı ve birçok oda müziği eseri bulunmaktadır. Sadece bir opera, Fidelio, bestelemiştir. İlk senfonisini 1800 yılında yapmıştır. 3. senfonisini, Eroica olarak da bilinir, Napolyon’a Avrupa’ya demokrasi getirdiği için adamıştır. Ancak daha sonra Napolyon kendini İmparator ilan ettiğinde bu adamayı geri almıştır. 9. senfoni ise en çok bilinen ve bugün Avrupa Birliği marşı da olan en çarpıcı senfonisidir.
a
Beethoven çok titiz çalışan bir müzisyendi. Müziği, ifade gücü ve teknik olarak çok üst seviyedeydi. Beethoven, Haydn ve Mozart’tan devraldığı prensipleri geliştirdi, daha uzun besteler yazdı ve daha tutkulu, dramatik eserler oluşturdu. Özellikle Op. 109 piyano sonatıyla Klasik müziğin Romantik Dönemini başlatmıştır.
Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya başlamış ve 1817’de tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonra sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir. Hatta hepimizin çok iyi bildiği 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir.
1827 yılında 56 yaşındayken dünyaca tanınan bir besteci olarak ölmüştür ve cenazesine otuz bine yakın insan katılmıştır.

22 Ağustos 2021

Dua Lipa

Dua Lipa (D: 22 Ağustos 1995), İngiliz şarkıcı ve şarkı yazarıdır. Kariyerine modellik yaparak başlasa da 2015'te Warner Music Group ile anlaşma imzalayarak şarkıcılığa atıldı ve 2017'de kendi adını taşıyan çıkış albümünü piyasaya sürdü. İngiltere Albüm Listesi'nde üç numaraya kadar yükselen albümden "Be the One", "IDGAF" ve "New Rules" dâhil yedi single çıktı. "New Rules", Birleşik Krallık'ta zirveye yerleşirken ABD'de 6 numaraya kadar ilerledi. 2018'de Lipa, BRIT Ödülleri'nde Britanyalı Kadın Solo Sanatçı ve Britanyalı En İyi Çıkış ödüllerini kazandı.



Nisan 2018'de Calvin Harris ile birlikte çıkardığı "One Kiss" şarkısı da İngiltere'de bir numaraya yükseldi ve ülkede o yıl en uzun süre bir numarada kalan kadın sanatçı oldu. Şarkı ayrıca 2019'da Yılın Şarkısı BRIT Ödülü elde etti. Aynı yıl Lipa, En İyi Yeni Sanatçı kategorisinde Grammy Ödülü kazanırken Silk City ile düeti "Electricity" ise En İyi Dans Kaydı kategorisinde Grammy kazandı. İlk albümünden çıkan şarkıların listelerde üst sıralara çıkmasıyla albüm Spotify'da en çok dinlenen albümler arasına girdi ve çeşitli ülkelerde platin sertifika kazandı. Şarkıcı, Mart 2020'de çıkan Future Nostalgia albümünden şimdiye dek "Don't Start Now", "Physical" ve "Break My Heart" single'larını yayımladı.

Hayatı

Lipa, 22 Ağustos 1995'te Londra'da doğmuştur. İlk ismi olan "Dua" Arnavutça bir kelime olup "sevgi" ve "istemek" anlamlarına gelir. Anne ve babası Kosova Arnavutudur. Sylvia Young Theatre School'da okumuştur. 2006 yılında ailesi ile birlikte Kosova'ya göçmüştür. 15 yaşında iken tekrar Londra'ya dönmüş ve arkadaşları ile yaşamaya başlamıştır. Bu dönüşteki amacı bir müzik kariyeri oluşturmaktı ve 16 yaşında model olarak çalışmaya başladı.

Babası Dukagjin Lipa rock müzisyeniydi ve Dua onun müziklerini dinleyerek vakit geçirdi. 14 yaşındayken favorileri Christina Aguilera ve Nelly Furtado şarkılarını YouTube üzerinden cover'layıp yayımlamıştır.

Kariyeri

2015-2018: Kariyer Başlangıcı

2015 yılında Lipa ilk albümü için Warner Bros. Records ile çalışmaya başladı. Ağustos 2015'te ilk single'ı olan "New Love"ı yayımladı. Lucy Taylor tarafından yazılan ikinci single'ı "Be the One"ı Ekim 2015'te çıkardı.

Lipa, müzik tarzını "Dark Pop" olarak tanımlar.

Kendi isminin başlık olarak kullanıldığı debut stüdyo albümü 2 Haziran 2017'de yayınlanmıştır. Albümün 3 farklı versiyonu vardır: DUA LIPADUA LIPA (Deluxe) ve DUA LIPA (Complete Edition).

2019-günümüz: Future Nostalgia

Sanatçının ikinci stüdyo albümü "Future Nostalgia" sızdırıldığı için planlanan tarih yerine 27 Mart'ta yayımlanmıştır. "Future Nostalgia" albümünün remix versiyonu 28 Ağustos'ta yayınlanmıştır.

Future Nostalgia, 2020'de Spotify'da en çok dinlenen kadın albümü oldu.

30 Haziran 2021

Martha Graham

Martha Graham kimdir;
Martha Graham 11 mayıs 1894 yılında doğan Amerikalı ünlü dansçı 1 Nisan 1991 yılında hayatını kaybetmiş.
Pittsburgh Pennsylvania’da dünyaya gelen Martha Graham Babası George Graham akıl hastalıkları uzmanıdır.MD BNA 002
1925 yılında Martha Graham Okul başkanı oldu.
Çağdaş Dans Martha Graham Okulu Amerika’da dans en uzun sürekli işletim okul olma özelliğini taşıyor ve akreditasyon organizasyonu, Dans Okulları Ulusal Derneği charter üyesidir. Öğrencilerin Çağdaş Dans Martha Graham Okulu, öncelikle Martha Graham Tekniği ve Repertuar öğretim odaklanan sadece okulda çalışmak üzere dünyanın dört bir yanından geliyor.


MD BNA 003MD BNA 005

MD BNA 004

19 Mart 2021

Salvador Dalí (1904-1989)

MD KBK 002Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí y Domènech, kısaca Salvador Dalí (d. 11 Mayıs 1904 – ö. 23 Ocak 1989), Katalan sürrealist ressam. Gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlenmiştir. En iyi bilinen eseri olan Belleğin Azmi,ni 1931'de bitirmiştir.

Dalí, ressamlığın yanı sıra heykelcilik, fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmiş, Amerikalı animasyoncu Walt Disney ile beraber yaptığı Destino adlı kısa çizgi film, 2003'te "en iyi kısa animasyon filmi" dalında Oscar adayı olmuştur.

Katalonya doğumlu olan Dalí, 711 yılında İspanya'yı fethetmiş olan Mağribiler'in soyundan geldiğini iddia etmiş, "süslü ve cafcaflı olan her şeye, lüks hayata ve doğu kıyafetlerine olan düşkünlüğünü" de "Arap kökeni"ne bağlamıştır.

Dalí hayatı boyunca, sanatıyla olduğu kadar eksantrik giyimi, davranışları ve sözleriyle de dikkat çekmiş, bu durum kimi zaman, onun sanatını takdir edenleri de etmeyenler kadar usandırmıştır. Bu davranışların getirdiği kötü şöhret, Dalí'nin geniş kesimlerce tanınmasını sağlamış ve eserlerine duyulan ilgiyi arttırmıştır.

Hayatı

İlk yıllar

MD KAT 003 (After-Michelangelo-s-Squatting-Child-1982)Dalí 11 Mayıs 1904'te, İspanya'nın Katalonya bölgesinde bulunan Figueres kentinde, Salvador Dalí i Cusí ve Felipa Domenech Ferres çiftinin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Çiftin 1901 doğumlu ilk çocuğu, Dalí'nin doğumundan tam dokuz ay on gün önce (1 Ağustos 1903'te) sindirim yolu iltihabından ölmüş, onun ismi olan Salvador da ikinci çocuğa geçmişti. İlk çocuklarının küçük yaşta ölmesini bir türlü kabullenemeyen Dalí çifti, küçük Dalí'nin yanında sık sık ölmüş ağabeyinden bahsediyor, ilk Salvador'un bir resmini yatak odalarının duvarında tutuyor, ve Dalí'yle beraber düzenli olarak ilk Salvador'un mezarını ziyaret ediyorlardı. Bu durum, Dalí'nin küçük yaşta kendi kimliği konusunda karışıklık yaşamasına sebep oldu. Sonradan, hiç tanımadığı ağabeyi hakkında "iki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı [...] O, herhalde benim fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu." diye yazacaktı.

MD KAT 004 (Apparition-of-the-Visage-of-Aphrodite-1959)Dalí'nin babası, sert ve otoriter karakterli bir noterdi. Annesi ise tam tersine sevecen ve anlayışlıydı ve oğlunun resim konusundaki çabalarına destek veriyordu. Dalí üç yaşındayken kızkardeşi Ana María doğdu. Evin tek erkek çocuğu olarak, annesi, kızkardeşi, teyzesi, anneannesi ve bakıcısından sürekli ilgi gören Dalí, küçük yaşlarından itibaren şımarık ve kaprisli bir karakter sergilemeye başladı.

1914'te annesinin desteğiyle özel bir resim okuluna yazılan Dalí, 1919'da Figueres Belediye Tiyatrosu'nda ilk sergisini açtı. Şubat 1921'de ise çok sevdiği annesini meme kanserinden kaybetti. Annesinin ölümü hakkında "hayatımda aldığım en büyük darbeydi. Ona tapardım [...] Ruhumun kaçınılmaz kusurlarını görünmez kılabilmesine hep güvendiğim bir varlığın kaybını kabullenemiyordum." diye yazacaktı. Dalí'nin babası, karısının ölümünden kısa süre sonra baldızıyla evlendi.

Madrid, Paris ve ABD

MD KAT 005 (Architectural-Contortion-of-El-Escorial-1982)1922'de Madrid'e taşınan ve buradaki okula yazılan Dalí, ilk eserlerinde kübizm ve dadaizm etkileri gösterdi. Fransa ve İsviçre kökenli olan bu yeni akımlar, o sıralar Madrid'de pek yaygın değildi, ve Dalí'nin eserleri kısa sürede ilgi çekmeye başladı. Dalí, Madrid'de geçirdiği yıllarda, kendisi gibi avangart sanata meraklı olan film yapımcısı Luis Buñuel ve şair Federico García Lorca ile yakın arkadaş oldu. 1923'te disiplinsizlik yüzünden geçici olarak okuldan uzaklaştırılan Dalí, aynı yıl Girona'da anarşist gösterilere katıldığı için tutuklandı ve bir süre gözaltında tutuldu. 1925'te okula geri döndü, ve Barcelona'da ilk kişisel sergisini açtı. Resimleri eleştirmenler tarafından ilgi ve şaşkınlıkla karşılandı

MD KAT 006 (Argus-circa-1981)Dalí 1926'da Paris'e gitti ve büyük saygı duyduğu Pablo Picasso ile tanıştı. Sonraki birkaç yıl boyunca, Dalí'nin eserlerinde Picasso etkisi ağır basacaktı. Paris gezisinden döndükten kısa süre sonra okulundan temelli kovulan Dalí, çok geçmeden askere alındı. Ekim 1927'de askerlik hizmetini bitirdi ve Mart 1928'de sanat eleştirmenleri Lluís Montanyà ve Sebastià Gasch ile beraber, sanatta modernizmi ve fütürizmi savunan "Sanat Karşıtı Katalan Manifesto"yu yazdı.

1929'da arkadaşı Luis Buñuel ile beraber çektikleri Bir Endülüs Köpeği adlı avangart kısa film, sürrealist sanat çevrelerinde ikiliye büyük şöhret kazandırdı. Aynı yıl ikinci kez Paris'e giden Dalí, burada ressam Joan Miró aracılığıyla sürrealist akımın öncüleri André Breton ve Paul Éluard ile tanıştı. Éluard'ın karısı Gala (asıl ismi Helena İvanovna Diakonova), tanıştıkları andan itibaren Dalí'nin ilgisini çekti, ve 1929 yazında Dalí ile Gala arasında, sonradan evliliğe dönüşecek olan tutkulu bir ilişki başladı.

MD KAT 007 (Atmospheroc-phalic-Figures-1982)1931 yılında Dalí, en meşhur eseri olan Belleğin Azmi,ni yaptı. Yumuşak Saatler ya da Eriyen Saatler olarak da bilinen eserde, geniş bir kumsal manzarası önünde eriyen cep saatleri resmedilmiştir. Eser genel olarak, katı ve değişmez zaman kavramına karşı bir protesto olarak yorumlanır. Dalí sonradan bu resmin ilhamını, sıcak Ağustos güneşi altında erimekte olan bir Camembert peynirinden aldığını yazacaktı.

1929'dan beri beraber yaşayan Dalí ve Gala, 1934'te bir devlet nikâhıyla evlendiler. (1958'de bir Katolik düğünüyle nikâh tazeleyeceklerdi.) Aynı yıl New York'ta bir sergi açan Dalí, ABD'de büyük sansasyon yarattı ve büyük üne kavuştu. 1936'da Londra Uluslararası Sürrealist Sergisi'nde bir konuşma yapması istenince, sahneye eski tip hantal bir dalgıç tulumu içinde çıktı. Tulumun beline mücevher işlemeli bir kama takmıştı; bir elinde bir bilardo ıstakası tutuyor, diğer eliyle de bir çift kurtköpeğini çekiştiriyordu. Konuşma sırasında nefes almakta zorluk çekince, dalgıç kıyafetinin başlığı çıkarıldı.

Dalí 1937'de Hollywood'a giderek zamanın meşhur komedyenleri Marx kardeşler ile tanıştı, ve onlar için bir film senaryosu yazdı. 1938 yazında ise Londra'da, hayranı olduğu Sigmund Freud ile tanıştı ve ünlü psikoloğun birkaç portresini yaptı. Tüm sürrealistler gibi Dalí de bilinçaltının dışavurumuyla ilgileniyor, ve Freud'un bilinçaltı konusundaki yazılarını ilgiyle takip ediyordu.

MD KAT 008 (Ballerina-in-a-Deaths-Head-1939)1936'da başlayan ve tüm İspanya'yı kaosa sürükleyen İspanya İç Savaşı, 1939'da General Francisco Franco'nun galibiyetiyle sona erince, Dalí yeni kurulan faşist rejimi desteklediğini açıkladı. Bunun üzerine, çoğunluğu Marksist olan ve Dalí'nin abartılı dikkat çekme çabalarından zaten hoşlanmayan sürrealistler, Dalí'ye açıkça sırtlarını döndüler. Sürrealist grubun önderi Breton, Salvador Dalí'nin isminden iğneleyici bir anagram çıkardı: Avida Dollars (Dolar Heveslisi). Dalí ise cevap vermekte gecikmedi: "Le surréalisme, c'est moi!" (Sürrealizm benim!) Sürrealistler ve Dalí arasındaki çekişme, Dalí ölene kadar devam edecekti.

1940'ta Dalí ve Gala, tüm Avrupa'yı etkisi altına almaya başlayan II. Dünya Savaşı'ndan kaçarak ABD'ye yerleştiler. Burada dokuz yıl kalacaklardı. 1942 yılında Dalí, Salvador Dalí'nin Gizli Hayatı isimli otobiyografisini yayımladı. 1945-46 yıllarında, Walt Disney ile beraber Destino, Alfred Hitchcock ile beraber Spellbound filmlerinin yapımında çalıştı. 1947'de sürrealist bir Picasso portresi yaptı.

Katalonya'ya dönüş

1949'da Dalí, karısıyla beraber Avrupa'ya döndü ve memleketi Katalonya'ya yerleşti. Hayatının sonuna kadar burada kalacaktı. Faşist Franco rejimiyle yönetilen İspanya'ya yerleşmesi, bir kez daha sol görüşlü sanatçı ve aydınların tepkisini çekti.

MD KAT 009 (Caligula-s-Horse(Dali-s-Horses)1971)Dalí 1951'de Katolisizm'in ve modern bilimin bazı kavramlarını sentezlediği Mistik Manifesto,yu yayımladı. II. Dünya Savaşı sonrası eserlerinde, Katolik temalar ve DNA, hiperküp (dört boyutlu küp) ve atomik çözünme gibi modern bilim kavramları öne çıkacaktı. Hiroşima'da patlayan atom bombasının gücünden çok etkilenmiş olan Dalí, hayatının bu dönemine "nükleer mistisizm" adını veriyordu. Yine bu dönemde Dalí, tuvale boya sıçratma, hologramlar, optik yanılgılar ve stereoskopi gibi pek çok değişik teknikle denemeler yaptı.

1960'da Figueres belediye başkanı, yıllar önce Dalí'nin ilk sergisine ev sahipliği yapmış ve iç savaşta zarar görmüş olan Belediye Tiyatrosu'nu "Dalí Tiyatrosu ve Müzesi" adıyla restore etmeye karar verdi. Dalí, 1974'e kadar müzenin inşaatı ve dekorasyonuyla bizzat ilgilendi ve bu projeye çok emek ve zaman harcadı. Müze 1974'te açıldıysa da, Dalí 1980'lerin ortasına kadar ufak eklemeler ve değişiklikler yapmaya devam etti.

MD KBK 00110 Haziran 1982'de Dalí'nin çok sevdiği karısı, menajeri, modeli ve ilham perisi Gala hayatını kaybetti. Gala'nın ölümünden sonra yaşama isteğini kaybeden Dalí, karısının öldüğü ve gömüldüğü Púbol Kalesi'ne yerleşti ve münzevi bir hayat sürmeye başladı. Temmuz 1982'de İspanya Kralı Juan Carlos, Dalí'yi Púbol Markisi ilan etti. Dalí ise bu jeste karşılık olarak, krala Avrupa'nın Başı adlı çizimini hediye etti. 1983'te Púbol Kalesi'nde yaptığı Serçenin Kuyruğu adlı tablo, Dalí'nin son eseri olacaktı. Ağustos 1984'te Dalí, kaledeki yatak odasında bilinmeyen bir sebepten çıkan yangında bacağından yaralandı. Bu olaydan kısa süre sonra Figueres'e döndü ve Salvador Dalí Tiyatro ve Müzesi'nde yaşamaya başladı.

Dalí, 23 Ocak 1989'da kalp yetmezliğinden öldü ve Figueres'te kendi adını taşıyan müzenin mahzenine gömüldü.

Eserleri

Dalí hayatı boyunca, 1500'den fazla resim ve onlarca heykelin yanı sıra, çeşitli taş baskı eserler, kitap illüstrasyonları, tiyatro dekorları ve kostümleri üretmiştir. Ayrıca, Man Ray, Brassaï, Cecil Beaton ve Philippe Halsman gibi fotoğraf sanatçılarıyla ve Elsa Schiaparelli, Christian Dior gibi moda tasarımcılarıyla beraber çalışmıştır.

MD KAU 001 (Cannibalism-in-Autumn-1937)Bugün Dalí'nin eserlerinin büyük çoğunluğu, Figueres'deki Dalí Tiyatro ve Müzesi'nde bulunur. Florida'nın St. Petersburg kentindeki Salvador Dalí Müzesi, Madrid'deki Reina Sofia Müzesi ve Los Angeles'taki Salvador Dalí Galerisi de sanatçının yüzlerce eserini barındırır.

Dalí'nin 1965'te New York'taki Rikers Island Hapishanesi'ne bağışladığı çarmıha gerilmiş İsa resmi, 1981'e kadar hapishanenin yemekhanesinde asılı durduktan sonra buradan alınarak hapishanenin lobisine asılmış, 2003'te ise kimliği belirsiz kişilerce lobiden çalınmıştır. 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından, sürrealizmin yani gerçeküstücülük akımının temsilcisi Salvador Dali’nin başlıca esin kaynağı düşler, korkular ve hayaller ile Dali, resim sanatının akışına yön veren eserleriyle İstanbul’da da sergilenmiştir. Dali’nin kapsamlı bir retrospektifi niteliğini taşıyan “İstanbul’da Bir Sürrealist Salvador Dali” adlı sergisinde, İspanyol sanatçının yağlı boya tabloları, çizimleri ve grafiklerinin yanı sıra el yazmaları, defterleri, mektupları ve fotoğrafları gibi 380 parça eseri sergilenmiştir

Politik Görüşü

Salvador Dalí'nin sanatçı olarak varoluşunda politika çok önemli bir yer almıştır. Sürrealizmin kurucusu troçkist André Breton yanlısı olarak başladığı sanat hayatına, ilerki dönemlerde iktidarı kanlı biçimde ele alan faşist Franko yanlısı olarak devam etmiştir.

Gençliğinde anarşist- komünist yazıları keskin çıkışları olan derin bir kavrayıştan ziyade okuyucuyu şok etmek üzerine odaklanmıştır. Bu yıllarda Dadacı etki görülür. Dali büyüdükçe troçkist André Breton etkisindeki sürrealist hareketin etkinliğinin artmasıyla sürealist olur.

İspanya iç savaşı başladığında, Dali savaşmaktan ve bir grubun yanında yer almaktan uzak durur. Benzer şekilde, İkinci Dünya Savaşında George Orwell, Dali'yi "Fransa tehlikeye düştüğünde fare gibi kaçmakla" eleştirmiştir. Yıllar sonra o dönemini Dali "Avrupa savaşı yaklaştığında tek düşündüğünün tehlike daha da yaklaştığında tıkılabileceği fırını güzel bir yer bulabilmek" olduğunu belirtmiştir. II. Dünya savaşı sonrasında Katalonya'ya geri döndüğünde, Franko rejimi ile yakınlaşmıştır. Bazı sözleri Franko rejimine destek vermiş, Franko'yu İspanyayı yokedici güçlerden temizlediği için teşekkür etmiştir. Bu dönemde Katolik inanca dönmüştür. Ayrıca Franko'yu çıkardığı idam hükümleri için tebrik etmiştir. Ayrıca kişisel olarak da Franko ile tanışmış ve Franko'nun ninesini resmetmiştir. Franko'ya karşı hislerinin samimi mi yalancı mı olduğunu belirlemek imkânsızdır.

Bilim ve Dali

Salvador Dali farklı alanlara ilgi duymuş, ressamlığın yanı sıra heykeltıraşlık, fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmişti. Ancak, bilime apayrı bir önem verdi. 1930'larda ilham kaynağı optik ilüzyonlar ve çifte görüntüler, 1940'da Max Planck'ın kuantum kuramı, 1945'teki Hiroşima faciasından sonra atomun parçalanmasıydı. 1950'lerin başında, atom bombasını bir yana bırakmış, dikkatini Alman fizikçi Werner Heisenberg'in "tanecik"lerine vermişti bile.

MD KAU 003 (Cover-of-Minotaure-Magazine-1936) MD KAU 004 (Crepuscular-Old-Man-1917-18)

1953'te, Nature dergisinin 171. sayısında, Watson ve Crick'in DNA yapısını açıkladıkları ünlü makaleyi okuyup Crick'in karısı Odile'in çizdiği çift sarmal yapıyı gördüğünde, "İşte" dedi, "Tanrı'nın var olduğunun en önemli kanıtı. DNA, Yakub'un genetik meleklerden oluşturduğu bir merdiven ve insanla Tanrı arasındaki tek bağlantı."

Bu tarihten başlayarak tam 23 yıl boyunca, DNA molekülünün yapısı, hem gündelik yaşamının, hem de sanatının ayrılmaz bir parçası oldu. Çift sarmalın, yaşamın temel şekli olduğuna inandı ve on kadar tablosunda bu simgeyi kullandı. "Kelebekli Manzara, DNA'li Sürrealist Manzarada Büyük Mastürbatör" (Butterfly Landscape. The Great Masturbator in a Surrealist Landscape with D.N.A.) adlı tablosunda, Freudyen simgelerle dolu araziye, DNA'yı üç boyutlu biçimde yerleştirmiştir.

MD KAU 002 (Couple-with-Their-Heads-Full-of-Clouds-1936)25 Eylül 1962 tarihindeki Barselona sel felaketinde, boğulan ve kaybolan bine yakın kişinin anısına yaptığı 3 x 3.5 metre boyutlarındaki tablo, "Galacidalacidezoksiribonükleikasid" adını taşır. 2002'de, Florida'nın St Petersburg kentinde, denizin hemen kenarındaki Dali Müzesi'nde görülen tablonun yanındaki notta, Dali'nin zor telaffuz edilen bu adı, Gala, cid, ala ve deoksiribonükleikasid sözcüklerinden oluşturduğu kayıtlıydı. Aynı nottaki bilgiye göre, "Gala", ressamın çok sevdiği, ilham kaynağı ve pek çok eserinin temel figürü karısının adı. "El Cid", 11. yüzyılda Berberilere karşı savaşmış İspanyolların ulusal kahramanı Rodrigo Diaz de Vivar'ın halk arasındaki adıdır. "Ala", Allah'ın kısaltılmış biçimi, "deoksiribonükleikasid" de DNA molekülünün açık adıdır.

"Tanrı'ya inanıyorum, ama inançlı değilim. Matematik ve bilim, bana Tanrı'nın olması gerektiğini anlatıyor, ama inanmıyorum" diyen Salvador Dali, bu tablosunda bilim ile dinin karmaşık ilişkisini irdeler. İlk bakışta, dinin bilime üstünlüğünü anlatmaya çalışıyor gibi gözükse de, aslında birbirine paralel olduklarını, hatta simetrik temellere dayandıklarını ifade etmeye çalışır. Beş açık ve bir gizli görüntüden oluşan resmin birkaç yerinde rastlanan DNA çift sarmalı yaşamı; sağ tarafta, dörderli gruplar halinde tüfeklerini birbirine doğrultan erkekler ölümü, gökyüzündeki varlıklar, ölümden sonrasını simgeler.

MD KAU 005 (Crystalline-Still-Life-1923)Dali, benzeri konularda ve benzeri adlar verdiği başka tablolar da yapmıştır. Madrid'teki Museo Nacional Reina Sofia'da sergilenen "Dezoksiribonükleik Asit Arapları", ressamın bu eşsiz moleküle hayranlığının bir diğer kanıtı. DNA'nın simetrisini, durmaksızın, karısıyla ilişkisine benzetir: "Tıpkı Gala ve benim gibi birbirine tam uyan bu iki yarı, hiç şaşmadan bir açılıp bir kapanıyor. Hayat, deoksiribonükleik asidin mutlak kuralına dayanıyor, kalıtıma o karar veriyor."

Dali, 1980'lerden başlayarak ölümüne dek, matematikle ilgilendi. Özellikle, sürekli fonksiyonların sürekli olmayanlara dönüşebileceğini ve bir fonksiyonun değerinin aniden değişebileceğini (yani sakin sakin duran bir köpeğin aniden üzerinize saldırmasının matematiksel ifadesini) gösteren Fransız matematikçi Rene Thom'un katastrof teorisine ilgi duydu. Son eseri Çatalkuyruk'da (The Swallowtail) olduğu gibi, çok sayıda matematiksel sembolü resimlerine taşıdı ve onlar aracılığıyla yaşam felsefesini yansıtmaya çalıştı, ancak DNA molekülüne tutkusunu hiçbir zaman kaybetmedi.

Dali bilime düşkünlüğünü, doğum yeri Figueres'te düzenlediği "Doğada Rastlantı" adlı kongreyle taçlandırdığında, artık 81 yaşındaydı. Konuşmacıların neredeyse tamamı, Nobel ödülü kazanmış bilim insanlarıydı. Kimyacı Ilya Prigogine, fizikçi Jorge Wagensberg, matematikçi Rene Thom oradaydı. Dinleyicilerin arasında bilim dünyasının ileri gelenleri, ünlü filozoflar ve sanatçılar bulunuyordu. Dali, yatağından kalkamayacak kadar hastaydı ve her şeyi kapalı devre televizyon kameralarının görüntülerinden izledi. Salvador Dali, bu kongreden üç yıl sonra 23 Ocak 1989'da öldü. Başucunda iki fizikçi ve bir matematikçinin kitaplarını buldular: Stephen Hawking, Erwin Schrödinger ve Matila Ghyka

16 Ocak 2021

Louis Amstrong

 



Armstrong 4 Ağustos 1901'de New Orleans, Louisiana'da fakir bir ailenin ferdi olarak doğdu.

Gençliği yoksulluk içinde şehir merkezinin dışında New Orleans'ta geçti. Babası William Armstrong (1881-?), Louis küçük bir çocukken evi terketmişti. Annesi Mary Albert Armstrong (1886-1942) onu ve küçük kız kardeşi Beatrice Armstrong Collins'i (1907-1978) büyükanneleri Josephine Armstrong'un himayesine bıraktı.

Kornet çalmayı New Orleans Home for Colored Waifs adlı müzik grubunda öğrendi. İlk kornetini Karnofskys adlı göçmen bir Rusya Yahudisi aileden aldığı borç parayla almıştı. Burada birçok defalar kurallara uymadığı için problem yaşadı. Hatta yeni yıl kutlamalarında babasının silahını havaya ateşlemesi polis kayıtlarına geçti. Gençliğinde şehrin sık rastlanır bando gösterilerini takip etti ve her fırsat bulduğunda eski müzisyenleri dinledi. Bunk JohnsonBuddy Petit, hepsinin ötesinde kendisine akıl hocalığı yapan ve neredeyse bir baba figürü oluşturan Joe "King" Oliver'dan öğrenimini sürdürdü. Daha sonraları bandolarda ve New Orleons'ın nehir gemilerinde çaldı. Seyahat etmeye Mississippi nehrinde aşağı yukarı turlayan bir vapurda, tanınmış Fate Marable adlı grupla başladı. Marable ile geçirdiği bu dönemi daha sonra kendisine yazılı anlaşmalarla çalışma konusunda daha geniş bir deneyim kazandırdığı için "üniversiteye gitmek" olarak tanımladı. Joe Oliver 1919'da şehirden ayrıldığında Armstrong Kid Ory's band adlı şehirde en taze, hareketli caz grubu olarak kabul edilen grupta Oliver'ın yerini aldı.

1922'de Armstrong kendisini davet eden Joe "King" Oliver'ın yanına gitti ve onun Creole Jazz Band adlı grubuna katıldı. 1920'lerde Chicago caz müziğin merkeziyken Chigago'daki en iyi ve en etkili grup buydu. Armstrong 1923'te Oliver'ın grubunda ikinci kornet olarak çalarken bazı sololar dahil olarak ilk kayıtlarını yaptı. Armstrong Oliver ile çalışmaktan mutluydu ancak karısı piyanist Lil Hardin Armstrong onu adının afişlerde daha göz alıcı bir sırada olmaya çabalaması için zorladı. Bunun üzerine 1924 yılında Oliver ile dostça ayrıldılar ve Armstrong o zamanın en ünlü Afrikan-Amerikan grubu Fletcher Henderson orkestrasıyla çalmak için New York'a gitti. Armstrong trompetini kendi bölümündeki diğer müzisyenlerle daha iyi bir uyum haline getirdi. Bu dönem boyunca bir yandanda New Orleons'tan eski bir dostu, piyanist Clarence Williams ile birçok kayıtlar yaptı. Bunlara ikincil küçük caz grupları ve blues şarkıcılarına eşlikleri dahildir.

1925 yılında Chigago'ya döndü ve kendi ismi altında ünlü Hot Five and Hot Seven'ı hit şarkılar "Potato Head Blues", "Muggles" ve "West End Blues" kayıtlarına başladı ve caz müziğin yıllar boyunca sürecek gündemini, standardını belirledi. Armstrong'un "West End Blues"daki trompet girişi caz tarihindeki en meşhur doğaçlama olarak kabul edildi.

Armstorng 1929'da New York'a döndü, 1930'da Los Angeles'a gitti ve Avrupa'yı turladı. Birçok yılı yollarda geçirdikten sonra 1943'te kalıcı olarak Queens-New York'a yerleşti

Müzik yayımcıların'dan Tin Pan Alley ve Gangstervari'de işleyen müzik piyasasının etkileriyle değişime-iniş çıkışlara uğrasa da tarzını geliştirmeye devam etti.

Sonraki 30 yıl boyunca Armstrong yılda 300 kereden fazla müziğini sahnede icra etti. 1940'lar boyunca büyük grupların bilet satışları toplum zevkindeki değişiklikler sebebiyle azaldı. Dans salonları kapandı. Ayrıca televizyon ve diğer popüler hale gelen müzik türleri ile rekabet ortaya çıkmıştı. Böylelikle 16 parçadan oluşan büyük bir grubu geçindirmek, finanse etmek imkânsız bir hale geldi.

1950'lerde Armstrong grubunu 6 kişiye düşürdü ve meşhur ettiği Dixieland caz müzik türüne döndü. Grubun ismi The All Stars idi. Birçok defalar Barney Bigard, Jack Teagarden, Trummy Young, Arvell Shaw, Marty Napoleon, Big Sid Catlett, ve Barrett Deems'de dahil oldu. Bu dönemde birçok kayıtlar yaptı ve otuzun üzerinde filmde göründü. 1964 yılında Armstrong en çok satılan kaydı Hello Dolly'yi yaptı.

Armstrong yoğun tur programını ölümünden birkaç yıl öncesine kadar korudu.

Aynı zamanda Afrika, Avrupa ve Asya'yı da US State Department sponsorluğunda büyük bir başarıyla turladı ve "Büyükelçi Satch" adıyla anılır oldu.

Son yıllarında sağlığını kaybetmeye başlayınca çalışma planını kısıtladı ama bu kısıtlamalar altında çalışmalarına öldüğü güne dek devam etti.

Armstrong 1971 yılında bir kalp krizi sebebiyle 69 yaşında öldü.

Bir gün öncesinde bir şovu vardı. New York'ta Flushing Cemetery'de defnedildi.

Müziği

Erken döneminde, Armstrong en çok kornet ve trompetteki virtüözlüğü ile tanınıyordu. Kendisinin en iyi trompet kayıtları Hot Five ve Hot Seven kayıtlarında dinlenebilir. Bu kayıtlarda, New Orleans caz stantartlarında günün popüler şarkılarına yaptığı doğaçlamalar daha sonraki caz müzisyenlerininkilerle beraber günümüze dek geldi. Eski kuşak New Orleans caz müzisyenlerinin doğaçlamalarından sıklıkla melodiyi doğaçlama değiştirme olarak söz edilirken Armstrong'un doğaçlamaları bu dönem için yenilikçi-cesur, daha kompleks, çoğunlukla ince ayrıntılı ve melodiktiler. Sıklıkla çaldığı pop-tune'ları temelden yeniden besteleyerek daha ilgi çekici hale getirdi. Çalma şekli neşeli bölümlerle doluydu, orijinal melodilerden yaratıcı sıçramalara sahip, ince, yumuşak ya da enerjik ritimlerden ilham aldı. Bu yaratıcı bölümlerdeki asıl hüner, Armstrong'un trompetin ses erimini, tonunu ve kapasitesini arttıran sebatkar çalışmalarıyla bilenmiş icra tekniğindeki üstünlüktür. Bu kayıtlarda Armstrong caz solistinin görevini neredeyse tek eliyle yapmış kadar oldu. Temelde bir kolektif folk müziği alıp bireysel ifade tarzı için çok sayıda olasılıklar barındıran bir sanat biçimine dönüştürdü. Armstrong'un 1920'lerdeki performansı yeteneklerinin sonuna kadar kullanılmasıdır. The Hot 5 kayıtları, temelde, spontane çalma gayretiyle oluşan ve dinleme zevkini azaltan birçok küçük bozulma ve eksik nota barındırır. 1930'ların ortalarında neler yapabileceği ve mükemmeliyetçilik hakkındaki fikirlerini nasıl gerçekleştirebileceği konusunda sarsılmaz bir özgüven kazandı. Müziği geliştikçe ve popüleritesi arttıkça vokalistliğide önem arz etmeye başladı. Armstrong scat türünde şarkı kaydeden ilk kişi değildi ama bu konuda sözü geçen biriydi ve popülerize olmasına yardımcı oldu. Scat türünde söyleyişiyle "Heebie Jeebies" hit şarkısı oldu. "I'm A Ding Dong Daddy From Dumas" adlı şarkı kaydının ortasında "I done forgot the words/sözleri unuttum" seklinde şarkıyı söylemeye devam etti. Bu gibi kayıtları hit olurken scat türü şarkı söylemek performansının başlıca bölümü haline geldi. Bununla birlikte bundan uzun süre önce de Armstrong sesinde oynamalar yaparak, cümleleri kısaltarak ve uzatarak, doğaçlamalar ekleyerek sesini trompeti kadar yaratıcı biçimde kullanıyordu.

Uzun kariyeri boyunca dönemin en önemli enstrümentalistleri ve vokalistleri ile çaldı ve söyledi. Bunların arasında Jimmie Rodgers, Bing Crosby, Duke Ellington, Fletcher Henderson, Bessie Smith ve özellikle Ella Fitzgerald sayılabilir.

Bing Crosby üzerindeki etkisi sonradan ortaya çıkan popüler müziğe göre daha önemlidir. Crosby Armstrong'a hayrandı ve tarzını kopyalıyordu. Buna delil olarak erken dönem kayıtları ve özellikle "Just One More Chance" (1931) gösterilebilir.

Armstrong, Ella Fitzgerald ile üç albüm kaydetti.Ella Fitzgerald ile kaydettiği albümlerin içindeki en bilinen şarkılardan biri de dream a little dream of me isimli parçadır. Birlikte kaydettikleri albümler sırasıyla şunlardır;

  • Ella and Louis
  • Ella and Louis Again
  • Porgy and Bess

1950'lerdeki kayıtları Satch Plays Fats, all Fats Waller tunes, ve Louis Armstrong Plays W.C. Handy muhtemelen onun son büyük yenilikçi kayıtlarıydı ama Disney Songs the Satchmo Way bile müzikal bir öneme sahip olmayı başardı. Ancak sonraki yapıtları aşırı derecede basitçe ve kendini tekrarlayan olduğu gerekçesiyle eleştirildi.

Armstrong "Stardust", "What a Wonderful World", "When The Saints Go Marching In", "Dream a Little Dream of Me", "Ain't Misbehavin'", ve "Stompin' at the Savoy" gibi birçok hit parçaya imza attı. "We Have All the Time in the World" parçası James Bond filmi "On Her Majesty's Secret Service'te kullanıldı.

1964 yılında Billboard Top 100 Chart'ta Beatles'i "Hello, Dolly" adlı çalışmasıyla 1 numaradan indirdi ve yerine geçti. Böylelikle 63 yaşında bir müzisyen olarak ABD müzik listelerinde 1 Numaraya yerleşmiş şarkı sahibi en yaşlı insan olarak rekor kırmış oldu.

Armstrong 1968 yılında İngiltere'de son bir hit parça daha yapmayı başardı. Bu bir ay boyunca İngiltere listelerinde 1 Numarada kalan hayli duygusal şarkı "What a Wonderful World"tür. Ancak şarkı asıl popüleritesini 1987 yılında Günaydın Vietnam filminde kullanılmasından sonra kazandı ve birçok ülkede listebaşı şarkı oldu.

Filmografi

  • Ex-Flame (1930)
  • A Rhapsody in Black and Blue (1932) (kısa film)
  • I'll Be Glad When You're Dead You Rascal You (1932) (kısa film)
  • Pennies from Heaven (1936)
  • Artists & Models (1937)
  • Every Day's a Holiday (1937)
  • Dr. Rhythm (1938)
  • Going Places (1938)
  • Cabin in the Sky (1943)
  • Show Business at War (1943) (kısa film)
  • Jam Session (1944)
  • Atlantic City (1944)
  • Pillow to Post (1945)
  • New Orleans (1947)
  • A Song Is Born (1948)
  • Young Man with a Horn (1950)
  • I'm in the Revue (1950)
  • The Strip (1951)
  • Glory Alley (1952)
  • The Road to Happiness (1953)
  • The Glenn Miller Story (1953)
  • High Society (1956)
  • Satchmo the Great (1958) (belgesel)
  • The Night Before the Premiere (1959)
  • The Five Pennies (1959)
  • The Beat Generation (1959)
  • La Paloma (1959)
  • Kærlighedens melodi (1959)
  • Jazz on a Summer's Day (1960)
  • Paris Blues (1961)
  • Auf Wiedersehen (1961)
  • When the Boys Meet the Girls (1965)
  • Hello Dolly! (1969)

30 Ekim 2020

Sıra Dışı Yaşam Öyküsüyle Shine Filmine Konu Olan Efsanevi Piyanist David Helfgott

Polonyalı yahudi bir ailenin çocuğu olarak 19 Mayıs 1947’de Melbourne’de doğan David Helfgott, 5 yaşında piyano çalmaya başladı.


Çocukluk döneminde babası tarafından, başarılı olması yönünde aşırı baskı yaşadı. Bu baskı ruh sağlığının bozulmasına neden oldu. Başarıya şartlanmış babanın bir çocuğun hayatını ne hale getirebileceğinin çok iyi bir örneği.


Müzik başarısı sayesinde Londra’daki dünyanın en prestijli okullarından Kraliyet Müzik Akademisi’ne burs kazanarak girdi.

Londra’da hayali olan dünyanın çalması en zor piyano eserleri olarak görülen Sergei Rachmaninoff’un 3’ncü Piyano Konçertosu’nu eksiksiz olarak çaldı. Bu dönemle ilgili Helfgott “Bu büyük bir meydan okuma ve böyle devasa eserleri çalmak çok tatmin edici” dedi.


Dünyanın en zor eserlerini eksiksiz çalabilen üç kişiden biri olan Helfgott, mesleğinin zirvesine çıktığı dönemde şizofreni hastalığına yakalandı.


Bir konser sonrasında geçirdiği ağır beyin travmasına bağlı olarak, 12 yıl süren tedavi sürecinden sonra üstün yeteneği ve azmi sayesinde yeniden yaşama döndü. Bu geri dönüş David Helfgott’ın müziği ve performansına olan ilgiyi arttırmakta.


Hastalığının nedenini piyano çalmasıyla ilişkilendiren doktorlar Helfgott’un 12 yıl boyunca piyano çalmasını yasakladılar.


David Helfgott, hastaneden çıktıktan sonra küçük bir barda çalmaya başladı. Bu dönemde Gillian Murray ile tanıştı ve Murray’in aşkı Helfgott’un yeniden doğuşu oldu.


En çok kullandığı cümle? “Şu anı yaşamalıyız”


The Guardian: “Pavarotti futbol fanatiklerine operayı sevdirdi, David de hayatı boyunca hiç klasik müzik konserine gitmeyecek insanlara piyanoyu ve klasik müzigi sevdiriyor. Gerçekten de 12 yıl akıl hastanesinde yattıktan sonra hayata karışan bir adamın müziğini hemen hemen herkes merak ediyor.’’



Not: Avustralyalı yönetmen Scott Hicks’in çektiği 1996 tarihli ‘Shine’ filminde Helfgott’u büyük bir başarıyla canlandıran Avustralyalı aktör Geoffrey Rush “En İyi Erkek Oyuncu Oscarı”nı kazandı.

12 Ekim 2020

Richard Wagner (Alman opera bestecisi)

Richard Wagner, (22 Mayıs 1813, Leipzig, Almanya – 13 Şubat 1883, Venedik, İtalya); Alman opera bestecisi, tiyatro direktörü, müzik teoricisi ve yazarı.
Geliştirdiği birleşik sanat eseri kavramı (Gesamtkunstwerk) ile müzik dünyasını etkiledi. Gerek müzik ve drama alanındaki yenilikleri, gerekse Yahudi karşıtı görüşleri nedeniyle 20.yy.’in en çok tartışılan müzik adamlarından olmuştur.
Hayatı ve Çalışmaları
185px-Richard_Wagner,_Paris,_186122 Mayıs 1813’te Almanya’nın Leipzig kentinde doğan Richard Wagner, polis memuru Friedrich Wilhelm – Johanna Wagner çiftinin 9 çocuğundan en küçüğüdür. Henüz 6 aylıkken babasını kaybeden Richard Wagner’in annesi Johanna, 9 ay sonra aile dostu olan ressam, oyun yönetmeni ve yazar Ludwig Geyer ile evlendi ve aile Dresden’e göçtü. Geyer, 1821’de öldü ve aile 1827’de yeniden Leipzig’e döndü.
Wagner, küçük yaştan itibaren tiyatroya ilgi duymaya başladı. Diğer kardeşleri de meslek olarak oyunculuk ve şarkıcılığı seçmişlerdi. İlk yaratıcı çalışması, 15 yaşında "Leubald and Adelaide" adlı opera metni idi. Weber’in bir operasını ve Beethoven’in bir senfonisini dinledikten sonra ise müzik tutkusu kendisini gösterdi. Leipzig Üniversitesi’ne devam etmeye başlayan Wagner, ayrıca bir sinagogda koro şefi olan Christian Theodor Weinlig’den 6 ay boyunca müzik dersi aldı, armoni ve kontrpuan öğrendi. 1832’de belli başlı eserlerinden ilki olan "Do Major Senfoni"’yi besteledi; eser, Leipzig ve Prag’da seslendirildi ve ilgi gördü. 1833’ten itibaren çeşitli küçük tiyatro topluluklarında orkestra şefi olarak çalıştı; 1834’te "Die Feen (Periler" operasının müziğini ve metnini yazdı. Bu eser, o hayattayken hiç seslendirilmediyse de ikinci operası olan ve Shakespeare’in "Kısasa Kısas" oyunundan hazırladığı "Das Liebesverbot" (Yasak Aşk) operası 1836’da Magdeburg’da sahnelendi.
1836’da şarkıcı Minna Planer ile evlendi. Eşini evlenmeye razı etmek için 2 yıl uğraştığı halde, bu evlilik kısa zaman sonra sadakatsızlık nedeni ile bir hayal kırıklığına dönecek yine de 1866’ya kadar sürecekti. Evlendiği yıl Konigsberg tiyatrosunda müzik direktörü olduysa da kısa bir süre sonra ayrılıp Riga’da benzer bir göreve başladı. Burada özellikle Beethoven eserlerini yönetti ve Rienzi operasını bestelemeye başladı.
1839’da alacaklılarından kaçarak önce Londra’ya gitti. Bir oyununun perdeye aktarılması sırasında yaşanan bir anlaşmazlık nedeni ile değerinin daha iyi anlaşılacağını düşündüğü Paris’e gitti. Berlioz ve başka sanatçılarla tanıştı. Yoksulluk içinde geçen Paris günlerinde Rienzi’yi tamamladı, Uçan Hollandalı operasının taslaklarına başladı.
1842’de Dresden Tiyatrosu Rienzi’yi sahnelemeye karar verince Paris’ten ayrılıp Dresden’e gitti. Eser, 6 saat süren çok uzun bir opera olmasına rağmen seyirciyi coşturmayı başarmıştı. Böylece Rienzi operası, Wagner’in Almanya’da adını duyurmasını sağlayan ilk eser oldu. 1843’de Uçan Hollandalı aynı kentte sahnelendi. Wagner, Dresden’de krallık orkestrası şefliğini yaptı. Romantik operası Tannhäuser 1845’de Dresden’de sahnelendiğinde geleneksel formların çok dışında bir eser olduğu için eleştirildi. Buna rağmen Franz Liszt, 3 yıl sonra Weimar’da bu eseri sahneledi ve Wagner’i her zaman destekledi. 1848 tanışan Wagner ile Liszt, ömürboyu dost oldular. Wagner, aynı yıl Löhengrin operasını tamamladıysa da sahneleme imkâni bulamadı. Yardımına yine Liszt koştu ve eseri 1850’de Weimar’da sahneledi. Wagner’in devrimci siyasi etkinliklerinden ötürü İsviçre’ye sürgüne gitmesi üzerine kariyerinde yeni bir dönem başladı.
Sürgün yaşamı 1862’ye kadar süren Wagner, İsviçre’de "Der Ring der Nibelungen" (Nibelungen Yüzüğü) adı verilen opera dizisini yazdı.Bu eser 4 ayrı operadan oluşmaktaydı. Eserin Nibelungen yüzüğü adını almasının sebebi ise, hikâyelerin birbirinin devamı olarak yazıldığı bu 4 ayrı operanın ardarda sahnelenmesi fikri idi. Bu arada varlıklı ipek tüccarı Otto Wesendonck ve eşi Mathilde ile tanıştı. Otto Wesendock, Zürih yakınlarındaki villasının bahçesindeki küçük bir köşkü Wagner ile eşi Minna’ya kiralayarak Richard Wagner ile eşi arasında doğan aşkın sürmesine farkında olmadan yardımcı oldu. Bu aşk, Wagner’e yeni eserleri için ilham verdi. Wagner böylece, operalarının en uzunu ve en zoru olan "Tristan ve İsolde"’i (1857-1859) yazdı. Eser, 1865’de Münih’te Bavyera Kralı’nın huzurunda sahnelendi.
Wagner, tahta yeni çıkan Bavyera Kralı II. Ludwig tarafından davet edilince hemen Almanya’ya gitmişti. Kralın desteği ile ekonomik sıkıntıları sona erdikten sonra tek komik operası "Die Meistersinger von Nürnberg" Nürnberg'in Usta Şarkıcıları operasını yazıp besteledi ve bu eser de Münih’te sahnelendi. Bu arada Bavyera Parlamentosu ülke parasının besteciye yedirildiği inancıyla sanatçıyı eleştirmekteydi. Öte yandan Franz Liszt’in ünlü orkestra yöneticisi Hans von Bulow ile evli kızı Cosima ile yaşadığı aşk çevreden tepki toplamaktaydı.
1866’da eşinden ayrılan Wagner, 1870’de Cosima ile evlendiğinde çiftin iki çocukları vardı. Wagner, orkestra eseri "Siegfried İdyll"’i 1870’de Coşima için besteledi. 1869-1870 yıllarında Yüzük operalarının ikisi Liszt tarafından sahnelendi.Bu sırada eserin tamamının sahneleneceği bir opera binası için kaynak bulma çabaları sürüyordu. Ümitsizliğe düştüğü anda Kral II. Ludwig'in desteği ile karşılaştı. Söylentilere göre eşcinsel olan Kral, Wagner'e ve onun müziğine duyduğu büyük aşkını kanıtlamak adına binanın yapımına yardım teklifinde bulundu. Bu büyük aşktan haberdar olan Wagner bu yardımı kabul etti. Opera binası 1874’de Bayreuth’ta birleşik sanat eseri (müzik, şiir, görsel sanatlar, dans gibi tüm sanatların operada harmanlanması) kavramına uygun olarak inşa edildi. Opera binasının inşa sürecinde Wagner kendi sanatının gereklerini göz önünde bulundurarak projenin büyük bölümüne çizimleri ile katkıda bulundu. 1876’daki ilk sanat festivalinde tamamı 18 saatlik bir eser olan Nibelungen yüzüğü sahnelendi.
1877’de Parsifal operasını yazmaya başlayan Wagner, “saf ırk” konusundaki polemik yaratan yazılarını yayınlamayı sürdürdü. Parsifal, 1882’de Bayreuth’ta sahnelendi. Wagner, 1883 kışını geçirmek için gittiği Venedik’te kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Bayreuth’taki villasının bahçesinde kendi adına hazırladığı mezarına gömüldü.

27 Temmuz 2020

Charlie Chaplin



Charlie Chaplin, (d. 16 Nisan 1889, Londra - ö. 25 Aralık 1977), İngiliz sinema yönetmeni, oyuncu, yazar, film müziği bestecisi, kurgucu ve komedyen. Yarattığı "Şarlo" (İngilizce: Charlot, Tramp) karakteri ile özdeşleşmiştir.

Londra'nın fakir bölgelerinden birinde doğup büyüyen Chaplin, 1913'te gittiği ABD'de sinemaya başlamıştı. 1914'teki ilk filmi Making A Living'in ardından çekilen Kid Auto Races in Venice filminde bol pantolonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, sürekli bastonunu çeviren ve sakar hareketleri ile gülünç mizansenler oluşturan "Şarlo" tiplemesini yarattı. Takip eden yıllar içinde aralarında 1917 yapımlı The Immigrant ve The Adventurer gibi filmlerinin de bulunduğu altmıştan fazla kısa filmde oynayarak yeni gelişmekte olan sinemanın da etkisiyle dünya çapında görülmemiş bir üne kavuştu. 1918 yılında çektiği A Dog's Life filmi ile uzun metrajlı filmlere de başlayan Chaplin, Mary Pickford, Douglas Fairbanks ve D. W. Griffith ile birlikte kurdukları United Artists film şirketinin ortağı olduktan sonra Altına Hücum, Şehir Işıkları, Büyük Diktatör, Asri Zamanlar, Sirk ve Sahne Işıkları gibi başyapıtlara imza attı.

Filmlerinde dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, komedi sinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte, heyecanın ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergileyebilmiştir. Popülist yaklaşımlara, hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir.

Yarattığı 'modern palyaço' Şarlo ile dünya üzerinde filmlerinin gösterildiği her ülkede insanların hayranlığını toplamasına rağmen, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığını reddetmesi sebebiyle bu ülkede kendisine yönelik olarak başlatılan karalama kampanyası; kendisinden bir hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik, bir dönem kendisine açılan babalık davası, The Immigrant filminde bir ABD memurunu tekmelediği sahne ve son olarak Altına Hücum filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle Chaplin'in ABD'ye girmesi yasaklandı.
Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre'ye yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü'nü almak için yıllar sonra ABD'ye geri döndü. Takip eden yılda Sahne Işıkları adlı filmle bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır. 1975 yılında 86 yaşında iken İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.
Hayatı
Charlie Chaplin (Şarlo), 16 Nisan 1889'da Londra'nın fakir semtlerinden biri olan East Lane, Walworth' ta doğdu. Charlie'nin henüz o üç yaşına bile gelmeden ayrılan annesi ve babası müzikhollerde ve çeşitli tiyatrolarda çalışan profesyonel sanatçılardı. Sahne adı Lily Harley olan annesi Hannah Harriet Pedlingham Hill (1865-1928) profesyonel olarak sahneye ilk kez 19 yaşında çıkmıştı. Annesi ve -başka babadan doğma- kardeşi Sydney Chaplin ile birlikte Londra'nın fakir semtlerinde çeşitli evlerde büyüyen Chaplin' in yaşamı ruhsal dengesizlikler yaşayan annesinin durumunun kötüye gitmesi ile zorlaştı. Anne Hannah, 1894'teki bir sahne performansı sırasında sesini kaybetmiş ve hemen ardından yaşadığı ekonomik zorlukların da etkisiyle psikolojik sorunları artmıştı. Onun bir rehabilitasyon merkezine yatırılmasının ardından çocukları Charlie ve Sydney, metresiyle birlikte yaşayan babaları Charles Chaplin Sr.'nin yanına yollandı. Charlie ve Sydney bu dönemde Kennington Road School' a gönderildiler. Charles Chaplin Sr, henüz 37 yaşındayken üstesinden gelemediği alkolizm nedeniyle, oğlu Charlie henüz on iki yaşındayken, hayatını kaybedecekti.

Rehabilitasyon merkezinden çıktıktan kısa bir süre sonra Hannah' nın hastalığı yeniden nüksedince çocuklar bu sefer genel olarak workhouse olarak adlandırılan ve oldukça kötü koşulları ile bilinen bakımevlerinden birine yollandılar. Londra'nın doğusundaki Lambert adlı bölgede bulunan bu bakımevindeki günler annesi ve kardeşinden ayrı kalan ve yaşı bir hayli küçük olan Charlie için hayli güç geçmişti. Chaplin'in Walworth ve Lambert'te geçirdiği bu yoksulluk günleri onda derin izler bırakacak ve ileriki yıllarda filmlerinde seçtiği mekân ve konularda sık sık kendini gösterecekti.
Sydney ve Charlie daha sonra aileden gelme yetenek ve alışkanlığın da etkisiyle tiyatrolarda ve müzikhollerde çalışmaya başladılar. Chaplin ciddi anlamdaki ilk sahne tecrübesini "The Eight Lancashire Lads" adlı grupta çalışırken yaşadı.
Hannah çocukları tarafından ABD'ye getirildikten yedi yıl sonra 1928'de Hollywood'da yaşamını yitirdi. Babaları farklı olan Charlie ve Sydney'in, anneleri Hannah üzerinden 1901 doğumlu Wheeler Dryden adlı bir kardeşleri daha vardı. Dryden, annesinin ruhsal rahatsızlıkları nedeniyle babası tarafından Hannah'dan uzak tutulmuş ve Kanada'da yetiştirilmişti. 1920 ortalarında annesini görmek için ABD'ye giden Dryden, daha sonraları kardeşleri ile film projelerinde çalışmış ve Chaplin'in asistanlığını yapmıştır.

Sydney Chaplin'in 1906'da dönemin ünlü Fred Karno kumpanyasına katılmasının ardından Chaplin de, 1908'de onu izleyerek bu topluluğa katılmayı başardı. Chaplin gezici Karno kumpanyası ile 1910 - 1912 arasında ABD'ye turneye çıktı. İngiltere'ye dönüşünden sadece beş ay sonra yine Karno ile birlikte 2 Ekim 1912'de yeniden ABD'ye gitti. Bu seferki turda, daha sonra Laurel ve Hardy ikilisinden Stan Laurel'i canlandıracak olan Arthur Stanley Jefferson ile birlikte çalıştı ve aynı odayı paylaştı. Bir süre sonra Stan Laurel İngiltere'ye dönerken, Chaplin ABD'de kaldı ve Karno ile turneye devam etti. 1913'teki bir gösteri sırasında Mack Sennett'ın dikkatini çekince onun sahibi olduğu Keystone Stüdyoları ile bir anlaşma yaparak onun ekibine katıldı. Böylece 2 Şubat 1914'te Henry Lehrman yönetmenliğinde sessiz bir film olan Making a Living adlı tek makaralık filmde rol alarak yeteneğini tam anlamıyla gösterebileceği sinemaya adım atmış oluyordu. Chaplin; iddialı tavırları ve bir İngiliz olmasından kaynaklanan "yabancılığı" ve bağımsız karakteri nedeniyle başta Mack Sennett tarafından şüpheyle karşılansa da kısa süre içinde yeteneğini kanıtlayıp yerini sağlamlaştırdı. Keystone ile birlikte çalıştığı bir yıl boyunca 35 filmde rol alan Chaplin hızla ünlü oldu.

Chaplin 1916'da Mutual Film Corporation film şirketiyle bir seri komedi yapımı için anlaştı. On sekiz aylık süreçte on iki film ürettiği bu dönemde yaptığı filmler, sinemanın en etkili komedi filmleri arasında yerini almıştır. Chaplin daha sonra Mutual ile geçirdiği dönemin kariyerindeki en mutlu dönem olduğunu söylemiştir.
1918'de Mutual ile anlaşmalarının sona ermesi üzerine Chaplin kendi film şirketini kurdu. Sesli film döneminden sonra kendisinin en büyük filmi kabul edilen 1931 yılı yapımlı City Lights (Türkçe: Şehir Işıkları) filmini yaptı.

Politik düşüncesi
Chaplin, filmlerinde her zaman sol görüşe sempati duyduğunu hissettirmiştir. Sessiz filmlerinde "Büyük Depresyon"'a yer vererek The Tramp (serseri) karakteri aracılığıyla, yoksullukla mücadeledeki kötü yönetim politikalarına göndermeler yapmıştır. Modern Times (Türkçe: Asri Zamanlar) filminde işçilerin ve fakir halkın kötü durumlarına dikkat çekmiştir. Büyük Diktatör filmiyle Nazi Almanyasını çok sert biçimde eleştirmiştir ve o dönem ABD resmi olarak Almanya ile hala barış içinde olması filmin ABD'de Chaplin'e karşı karalama kampanyası başlatılmasına neden olmuştur.

Filmlerinde kullandığı teknikler
Chaplin, hayallerinin ve yaratıcılığının sezgisel boyutta düşünüp de oluşturduğu tüm filmlerin sinema dünyasına yeni heyecanlar katmıştır. Hiçbir zaman ekranın tamamen kapanmasına bir anda izin vermemeyi geliştirdi. Filmlerinde diyalogları yazılı olarak farklı bir ekrana geçiş yaparak gösteriyordu ancak teknolojik gelişmelerden yararlanıp bu işin de üstesinden gelmeyi başardı.

Ölümü
Chaplin'in sağlam duruşu 1960'lardan sonra yavaş yavaş bozulmaya başlamıştı, onunla iletişim kurmak güçleşmeye başlamıştı. 1977'de tekerlekli sandalye ile hayatını devam ettiriyordu. Chaplin 1977'in Noel'inde İsviçre'de uykusunda hayatını kaybetti. 1 Mart 1978'de naaşı küçük bir İsviçreli grup tarafından fidye istenmek üzere kaçırılmaya kalkışıldıysa da hırsızlar amaçlarına ulaşamadan yakalandı. Chaplin'in naaşı 11 hafta sonra Cenevre Gölü'ünde 1,8 metre suyun altından çıkartılıp tekrar mezarına defnedildi.


Filmografi

Charlie Chaplin Filmleri
Making A Living (2 Şubat 1914)
Kid Auto Races At Venice (7 Şubat 1914)
Mabel's Strange Predicament (9 Şubat 1914)
A Thief Catcher (19 Şubat 1914)
Between Showers (28 Şubat 1914)
A Film Johnnie (2 Mart 1914)
Tango Tangles (9 Mart 1914)
His Favourite Pastime (16 Mart 1914)
Cruel, Cruel Love (26 Mart 1914)
The Star Boarder (4 Nisan 1914)
Mabel At The Wheel (18 Nisan 1914)
Twenty Minutes Of Love (20 Nisan 1914)
Caught in a Cabaret (27 Nisan 1914)
Caught in the Rain (4 Mayıs 1914)
A Busy Day (7 Mayıs 1914)
The Fatal Mallet (1 Haziran 1914)
Her Friend The Bandit (4 Haziran 1914)
The Knockout (11 Haziran 1914)
Mabel's Busy Day (13 Haziran 1914)
Mabel's Married Life (20 Haziran 1914)
Laughing Gas (9 Temmuz 1914)
The Property Man (1 Ağustos 1914)
The Face on the Bar Room Floor (10 Ağustos 1914)
Recreation (13 Ağustos 1914)
The Masquerader (27 Ağustos 1914)
His New Profession (31 Ağustos 1914)
The Rounders (7 Eylül 1914)
The New Janitor (14 Eylül 1914 )
Those Love Pangs (10 Ekim 1914)
Dough and Dynamite (26 Ekim 1914)
Gentlemen of Nerve (31 Ekim 1914)
His Musical Career (7 Kasım 1914)
His Trysting Place (9 kasım 1914)
Tillie's Punctured Romance (14 Kasım 1914)
Getting Acquainted (5 Aralık 1914)
His Prehistoric Past (7 Aralık 1914)
His New Job (1 Şubat 1915)
A Night Out (15 Şubat 1915)
The Champion (11 Mart 1915)
In the Park (18 Mart 1915)
A Jitney Elopement (1 Eylül 1915)
The Tramp (11 Eylül 1915)
By the Sea (29 Eylül 1915)
Work (29 Haziran 1915)
A Woman (21 Temmuz 1915)
The Bank (9 Ağustos 1915)
Shanghaied (4 Ekim 1915)
A Night in the Show (20 Kasım 1915)
Burlesque on Carmen (18 Aralık 1915)
The Kid (1921)
A Woman of Paris (1923)
The Gold Rush (1925)
The Circus (1928)
City Lights (1931)
Modern Times (1936)
The Great Dictator (1940)
Monsieur Verdoux (1947)
Limelight (1952)
A King in New York (1957)
A Countess from Hong Kong (1967)
Kitapları
My Life in Pictures (1974)
My Autobiography (1964)

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!