Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Savunma Araçları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Savunma Araçları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

08 Şubat 2022

Midilli Kruvazörü


SMS Breslau veya sonraki adıyla Midilli, Alman İmparatorluğu donanması için inşa edilen Magdeburg sınıfı hafif kruvazördür. Yapımına 1910'da başlandı ve 16 Mayıs 1911'de denize indirildi. Göreve alınmasından sonra savaş kruvazörü Goeben ile birlikte, Balkan Savaşları'nın patlak vermesi nedeniyle Akdeniz Tümeni'nde görevlendirildi. Breslau ve Goeben, İstanbul'a ulaşmak için Akdeniz'deki İngiliz savaş gemilerinden kaçtıktan sonra Ağustos 1914'te Osmanlı İmparatorluğu tarafından satın alındı ve gemilerin adları Midilli ve Yavuz Sultan Selim olarak değiştirildi. İki gemi, ağırlıklı olarak Karadeniz'de, Rusların Karadeniz Filosu'na karşı hizmet etti ve diğer Osmanlı gemileri ile birlikte Ekim 1914'te Rus limanlarına baskınlar düzenledi. Bu baskınlar, Rusya'nın Osmanlı'ya savaş ilan etmesine ve Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'na İttifak Devletlerinin yanında katılmasına yol açtı.

I. Dünya Savaşı sırasında Midilli, Rusya kıyılarına mayın döşeme, Rus limanlarını ve tesislerini bombalama ve Osmanlı ticaret gemilerinin yetersizliğinden dolayı Kafkasya Cephesi'nde savaşan Osmanlı birliklerine Karadeniz limanlarından asker ve malzeme tedarik etme görevlerini üstlendi. Birkaç kez Rus gemilerinden hafif hasar aldı. 1915'te çarptığı mayın sonrasında yarım yıl kadar hizmet dışı kaldı. 20 Ocak 1918'de, İmroz Muharebesi esnasında beş mayına çarparak battı. Mürettebatının çoğunluğu bu muharebede hayatını kaybetti.

Tasarımı (Magdeburg sınıfı kruvazör)

Breslau'nun tam boyu 138,7 m, genişliği 13,5 m, ön kısımdaki su çekimi 4,4 m idi. Deplasmanı normal yükte 4.564 t (4.492 büyük ton), tam yükte ise 5.281 t (5.198 büyük ton) idi. Tahrik sistemi iki adet 3,4 metre çapında pervaneye bağlı iki set AEG-Vulcan buhar türbininden oluşuyordu. Motorlar 25.000 şaft beygir gücü (19.000 kW) verecek şekilde tasarlanmış ancak pratikte 33.482 şaft beygir gücüne (24.968 kW) ulaşmışlardı. Bu motorların kullandığı buhar, on altı deniz tipi su borulu kazan tarafından üretilmekteydi. Kazanlar, ilk başta kömür yakıtlı olarak tasarlanmışlarsa da, daha sonra yanma oranını arttırmak için üzerine fuel oil püskürtülmüş kömür kullanacak şekilde değiştirilmişlerdi. Geminin son hızı 27,5 knot (50,9 km/sa; 31,6 mph) seviyesindeyken, 1.200 ton kömür ve 106 ton fuel oil ile 12 knot (22 km/sa; 14 mph) hızda yaklaşık 5.820 deniz mili (10.780 km; 6.700 mi) menzili vardı. Gemi mürettebatı 18 subay ve 336 bahriyeliden oluşuyordu.

Gemi, tek ayaklı kaidelere monteli on iki adet 10,5 cm SK L/45 topla donatılmıştı. Topların ikisi geminin önündeki baş kasarada yan yana, sekizi geminin ortasında iskele ve sancak taraflarında dörder tane olacak şekilde, ikisi ise geminin arkasında yan yana monte edilmişti. Silahların en fazla 30 derecelik bir açıya kadar yükselebilmekte, bu sayede 12.700 metre mesafedeki hedeflere atış yapabilmektelerdi. Gemide silah başına 150 olmak üzere toplamda 1800 top mermisi taşınmaktaydı. 1917'ye gelindiğinde, 10,5 cm'lik toplar sekiz adet 15 cm SK L/45 top ile değiştirildi. Bu toplardan biri geminin önünde, altısı her iki yanda üçer adet olmak üzere ortada ve biri arkadaydı. Gemi ayrıca bir çift 50 cm torpido tüpü, beş torpido ve 120 mayın taşımaktaydı. Gemi, ortasında kalınlığı 60 mm olan ve su hattında yer alan kemer zırhına sahipti. Kumanda kulesi 100 mm kalınlıkta, üst güverte ise 60 mm kalınlığa varan bir zırh levhası ile kaplıydı.

Hizmet dönemi

Alman İmparatorluk Donanması

Breslau, "Ersatz Falke" geçici adı altında sipariş edildi ve omurgası 1910'da Stettin'deki AG Vulcan Stettin tersanesinde serildi. 16 Mayıs 1911'deki denize indiriliş töreninde geminin adını aldığı Breslau kentinin belediye başkanı tarafından vaftiz edildi. Denize indirildikten sonra ekipmanlarının montaj çalışmaları başladı, geminin donatılması 1912 yılının ortalarına kadar sürdü. 20 Ağustos 1912'de Açık Deniz Filosu'nda görevlendirildi. İmparatorluk Donanması, 1912'de başlayan Balkan Savaşlarının ardından Akdeniz'de kalıcı bir deniz varlığına ihtiyacı olduğuna karar vermişti. Breslau, daha sonra Amiral Wilhelm Souchon komutasındaki zırhlı muharebe kruvazörü SMS Goeben ile birlikte Akdeniz Tümeni'ne atandı. Amiral Karl Dönitz de 1912'den 1916'ya kadar Breslau'da görev yaptı.


Müttefik donanmasından kaçış-
Goeben ve Breslau'nun takibi

I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Breslau ve Goeben, Cezayir'den Fransa'ya asker gönderen Fransız taşıma gemilerine müdahale etmekteydiler. 3 Ağustos 1914'te Souchon'un iki gemisi Cezayir'e doğru seyrediyordu. 06.00'dan bir süre sonra Breslau, Bône'deki yükleme limanını bombalarken Goeben ise Philippeville'e saldırdı. Ancak bu saldırılar önemli bir hasara yol açmadı. Saldırıların ardından Souchon, kömür stoklarını yenilemek için Messina'ya döndü. Birleşik Krallık henüz Alman İmparatorluğu ile savaşa girmese de iki Britanya muharebe kruvazörü HMS Indomitable ve HMS Indefatigable, Messina'ya giden Alman gemilerini takip etti. Souchon, 5 Ağustos'ta kısmî kömür ikmali alan Goeben'le açılmaya ve Ege Denizi'nde bir kömür gemisiyle buluşmaya karar verdi. Goeben ve Breslau ertesi sabah limandan Britanya Akdeniz Filosu'nun takibi altında ayrıldılar ve İstanbul'a doğru yola çıktılar. Aynı akşam Amiral Ernest Troubridge tarafından komuta edilen 1. Kruvazör Filosu, Almanlarla temas sağladı ve Troubridge'in Goeben'in 28 cm'lik toplarından çekinerek saldırıyı durdurmasından önce Breslau ile hafif kruvazör Gloucester, bir müddet birbirlerine ateş ettiler.

8 Ağustos'ta Goeben ve Breslau, Hacılar adasının açıklarında ikmal gemisiyle buluşurken, iki gün sonra ise Çanakkale Boğazı'na girdiler. Tarafsızlık kurallarının etrafından dolaşmak için Almanya iki gemiyi 16 Ağustos'ta Osmanlı donanmasına devretti. Bunun için kâğıt üzerinde ve göstermelik bir satış belgesi hazırlandı. 23 Eylül'de Souchon, Osmanlı filosunu komuta etme teklifini kabul etti. Breslau'nun adı Midilli, Goeben'in adı ise Yavuz Sultan Selim olarak değiştirildi. Gemilerin Alman mürettebatı Osmanlı üniformaları giyerek fes taktılar. Britanyalılar, gemilerin Osmanlı İmparatorluğu'na satılmasını kabul etmediler ve gemilerin bayrağı ne olursa olsun Ege Denizi'ne açılmaları durumunda saldırmak için Çanakkale Boğazı dışında abluka kurdular.

Osmanlı Donanması

27 Ekim 1914 akşamı Midilli ve Osmanlı filosunun geri kalanı İstanbul Boğazı'ndan çıkarak görünüşte manevra yapma amacıyla Karadeniz'e hareket etti. Filo, Karadeniz'e çıktıktan sonra denizin karşı tarafındaki Rus üslerine saldırmak için dört gruba ayrıldı. Midilli ve başka bir kruvazör, Kerç Boğazı'nı mayınlamak ve ardından Novorossiysk limanına saldırmakla görevlendirildi. Midilli Kerç Boğazı'na altmış mayın yerleştirdi, bu mayınlar daha sonra iki Rus ticaret gemisi batırdı. Mayınları dizmesinin ardından Novorossiysk'i bombalamak için diğer gemiye katıldı. Gemiler, Novorossiysk'i top atışına tutarak limanın petrol tanklarını ateşe verirken; yedi ticari gemiye zarar verdiler ve brüt 1.085 tonluk (GRT) Nikolai gemisini batırdılar. Ruslara verilen zarar göreceli olarak hafif olmasına rağmen bu saldırı Rusların Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan etmesine sebep oldu ve Osmanlıları İttifak Devletleri tarafında I. Dünya Savaşı'na girmeye zorladı.

Midilli, Kasım 1914'ün başlarında Doğu Karadeniz'de Osmanlı nakliye gemilerini korurken Ruslar tarafından Osmanlı deniz taşımacılığına karşı yapılan saldırılara misilleme yapmak için Rusların Poti limanını bombalamak üzere donanmadan ayrıldı. 17 Kasım'da Yavuz Sultan Selim ile birlikte Souchon komutasında Trabzon bombardımanından dönen Rus Karadeniz Filosu'nu yakalamak için bir sortiye çıktı. Midilli, düşük görüş mesafesine rağmen Rus gemilerini Kırım'ın güney ucundaki Sarıç Burnu açıklarında tespit etti. Sarıç Burnu Muharebesi olarak adlandırılacak çatışmada Amiral Souchon, Midilli'ye Yavuz Sultan Selim'in arkasında güvenli bir pozisyona geçmesini emretti; ancak gemi Rus ön dretnotları Tri Sviatitelia ve Rostislav ile çatışma halindeydi. Bir süre sonra Souchon, Osmanlı gemilerine çatışmayı kesme emri verdi. Midilli ayın geri kalanını Trabzon'a giden nakliye gemilerine eskortluk görevinde geçirdi. 5 Aralık'ta bir akıncı grubunu bölgedeki demiryolu tesislerine saldırmaları için Besarabya'ya taşıdı. Dönüş yolculuğu esnasında Sivastopol'u bombalayarak limanda demirli mayın tarama gemilerine hasar verdi.


23 Aralık'ta Midilli, Yavuz Sultan Selim ile Sinop açıklarında buluşmak için seyrederken, sabah karanlığında Zonguldak limanını bloke etmek için batırılması planlanan Rus nakliye gemisi Oleg ile karşılaştı. Midilli hızla Oleg'i batırdı ancak gözcüleri Rus ön dretnot Rostislav'ı tespit ettikten sonra geri dönmek zorunda kaldı. Daha sonra bir diğer blokaj gemisi olan Athos ile karşılaştı ve gemi mürettebatını kendi gemilerini batırmaya zorladı. Ardından, ilerlemelerini izlemek için ana Rus filosunun önüne geçmeden önce kısa süre Rus muhripleriyle çatıştı. Osmanlı kıyı topları kalan blokaj gemilerini derin suda batmaya zorladı. Midilli, 1915'in başlarında ocak ayındaki Hamidiye kruvazörü ile birlikte gerçekleştiren ve istemeden Karadeniz Filosu ile temasa girdikleri bir operasyon da dahil olmak üzere Ruslara karşı bir dizi sorti düzenledi. Midilli, Osmanlı gemileri çekilmeden önce Rus zırhlısı Yevstafi'nin ana batarya taretine bir mermi isabet ettirdi.

3 Nisan'da Osmanlı filosu, Odessa açıklarındaki Rus nakliye gemilerine saldırmak üzere sorti yaptı. Midilli ve Yavuz Sultan Selim, Mecidiye kruvazörünün bir mayına çarpması ve Odessa açıklarında batmasından sonra başarısız olan saldırı için koruma sağladı. Rus filosu, Osmanlı kuvvetini yakalamaya çalışsa da, Midilli ve Yavuz Sultan Selim hasar görmeden kaçmayı başardı. Hamidiye'yle buluşan iki gemi, 6 Mayıs'ta Rus taşıma gemilerine saldırmak için bir taarruz gerçekleştirdi ancak hedef bulamadı. Aynı ayın sonunda Midilli ve Yavuz Sultan Selim'in bahriyelileri Gelibolu'da İtilaf Devletlerinin çıkartma yapan askerlerine karşı savunmaya yardımcı olmak için karaya çıkartıldı. 10-11 Haziran gecesi Midilli, Zonguldak'taki Rus muhripleri Derzki ve Gnevnıy ile karşılaştı. Gerçekleşen çatışmada Midilli, sancak motor kompartımanındaki ana buhar hattına isabet eden bir atışla Gnevnıy'a hasar verdi ancak Gnevnıy'ın fırlattığı beş torpido sebebiyle geri dönmek zorunda kaldı. Midilli bu çatışmada yedi isabet almışsa da aldığı hasar hafifti. Gnevnıy ise ertesi gün Derzkiy yedeğinde çekilerek Sivastopol'a götürüldü.

Midilli 18 Temmuz'da, İstanbul'u koruyan mayın tarlalarından geçen ticaret gemilerine eşlik etmek üzere yoldayken bir mayına çarptı. 4 numaralı kazan dairesi altındaki patlamada sekiz mürettebat öldü ve gemi 600 tondan fazla su aldı. İstinye limanına giden gemide yapılan incelemede, geminin ciddi bir hasar görmediği tespit edilse de; eğitimli personel ve malzeme eksikliği nedeniyle geminin onarımı olması gerekenden uzun sürdü. Gemi, Şubat 1916'ya kadar hizmete geri dönemedi ve bu süreç, 10,5 cm'lik toplarının ikisinin 15 cm'lik toplarla değiştirilmesi için bir fırsat olarak kullanıldı. 27 Şubat'ta bir makineli tüfek bölüğünün 71 subay ve askerini ve daha sonra önemli miktarda malzeme ve mühimmat stokunu Rus ordusunun baskısı altında olan Trabzon'a nakletmek için kullanıldı. 28 Şubat gecesi Trabzon'a giderken, Rus muhripleri Pronzitelnıy ve Bespokoynıy ile karşılaştı. Midilli, Rus gemilerinden kaçınarak Trabzon'a ulaştı. 2 Mart'ta Zonguldak'ın kuzeyinde iki Rus muhribine saldırmaya çalışsa da onları yakalayamadı. Gemi daha sonra İstanbul'a döndü. 11 Mart'ta bu kez 211 asker ve on iki varil yakıt ve yağ taşıdığı bir sefere daha çıkarak 13 Mart'ta Trabzon'a ulaştı. İstanbul'a dönmeden önce Samsun'da durarak 30 ton un, bir ton mısır ve 30 ton kömür yükledi.

İki ikmal sortisini 3 Nisan'da üçüncü bir sorti takip etti; 107 asker, 5.000 tüfek ve 794 sandık mühimmatı Trabzon'a taşıdı. Teslimatı yaptıktan sonra Alman SM U-33 denizaltısıyla buluştu ve Rus kuvvetlerine saldırmak için yola çıktı. Sürmene Körfezi'ndeki Rus mevkilerini top atışına tuttu ve T.233 mayın tarama gemisini ateşe verdi, T.233 sonra U-33'ün güverte silahı tarafından batırıldı. Midilli ise kuzeye dönerek Tuapse açıklarında bir Rus yelkenlisini batırdıktan sonra Rus zırhlısı İmperatritsa Yekaterina Velikaya'yla karşılaştı. Midili, Rus gemisinin top atışlarıyla çatala alınmasına[c] rağmen zarar görmedi ve bölgeden yüksek hızla uzaklaştı. Midilli Mayıs başlarında 60'ar mayından oluşan iki mayın tarlasını Tuna'nın Kili koluna, ikincisini ise Kırım'daki Tarhankut Burnu açıklarına döktü. Gemi ikinci seferde mayınlarını yerleştirdikten sonra Gözleve'yi de top atışına tuttu. 30 Mayıs'ta Sinop ve Samsun'a daha fazla asker götüren gemi, güverte kargosu olarak tahıl ve tütün yükleyerek geri döndü.

Temmuz ayında Midilli ve Yavuz Sultan Selim Trabzon'daki Rus hatlarını yararak yaklaşık 20 km ilerlemenin sağlanacağı Osmanlı karşı saldırılarını desteklemek üzere bir sorti yaptı. Midilli, 4 Temmuz'da Soçi açıklarında bir çift Rus gemisini batırdı ve bir önceki gün torpidolanmış olan başka bir gemiyi imha etti. Daha sonra boğaza dönüş için Yavuz Sultan Selim'e tekrar katıldı ve dönüş yolculuğu esnasında iki gemi, Rus kuvvetlerinden kaçındı.[32] Midilli 21 Temmuz'da Novorossiysk'e mayın dökmeye çalıştı ancak Rusların telsiz dinlemesi ile edindiği istihbarat sayesinde dretnot İmperatritsa Mariya ve birçok muhrip limanı zamanında terk ederek Midilli'nin İstanbul Boğazı'na ulaşmasını engellemek için yola çıktı. İmperatritsa Mariya ve Midilli birbirini saat 13.05'te tespit etti. Güneye dönerek kaçmaya başlayan Midilli, kıçtaki 15 cm'lik topu ile zırhlının yanındaki Rus muhriplerini uzak tutsa da İmperatritsa Mariya'nın silahlarının menzilinden çıkması uzun sürdü. Geminin yakınına düşen top mermilerinin şarapnelleri güverteye isabet ederek birkaç denizciyi yaraladı. Midilli, sis makineleri ile oluşturduğu duman perdesi ve başlayan yağmur sayesinde Rus takipçileriyle teması keserek ertesi sabah erken saatlerde İstanbul Boğazı'na ulaştı. 1916'nın sonuna gelindiğinde yaşanan kömür sıkıntısı, Midilli ve Yavuz Sultan Selim'in saldırı harekâtları gerçekleştirmesini engelledi.

Midilli, Mayıs 1917'de Tuna'nın ağzına bir dizi mayın döşemesinde daha bulundu. Orada iken Yılan Adası'ndaki telsiz istasyonunu imha etti ve 11 mahkûm ele geçirdi. Döktüğü mayınlar 30 Haziran'da Leytenant Zatsaryonni adlı muhribi batırdı. Midilli denizdeyken, daha sonra Svobodnaya Rossiya olarak yeniden adlandırılan İmperatritsa Yekaterina Velikaya'nın da dahil olduğu bir Rus gücü İstanbul Boğazı'na baskın düzenledi. İstanbul'a döndüğü sırada Midilli, Rus filosu tarafından tespit edildi. Rus filosu, geminin İstanbul Boğazı'nın güvenli sularına girmesini engellemeye çalışırken, Midilli ise Svobodnaya Rossiya'nın salvoları altında limana doğru seyretti. Muhrip Gnevnıy saldırmak için Midilli'ye yaklaşmaya çalıştı ancak Midilli'nin 15 cm'lik toplarının atışları sebebiyle uzaklaşmak zorunda kaldı. Gemi, İstanbul Boğazı'na hasar görmeden girmeyi başardı. Bu çatışma eski Alman gemisinin Rus gemileriyle son çatışması oldu. 1 Kasım'da Midilli, Rus savaş gemilerine karşı -tarama yapmak üzere Boğaz'dan ayrıldı. Geminin boğazdan çıktığını gözlemleyen Ruslar, kruvazör Svobodnaya Rossiya ve yeni zırhlıları Volya ile Midilli'ye saldırmaya çalıştı ancak Svobodnaya Rossiya gemisindeki isyan Rus kuvvetinin o gece limana geri dönecek olan Midilli'yi yakalamasını engelledi.

İmroz baskını  İmroz Deniz Muharebesi (1918)

Osmanlı deniz kuvvetinin Ege'deki İtilaf Devletleri donanmasıyla açık çatışmaya giremeyeceği ve ancak küçük baskınlarla rahatsızlık verebileceği inancı güçlendiğinde Amiral Souchon'un yerine 30 Eylül 1917'de atanan Koramiral Hubert von Rebeur-Paschwitz Yavuz, Midilli ve muhripler Muâvenet-i Milliye, Numûne-i Hamiyet, Basra ve Samsun ile Britanya donanmasının üslendiği İmroz'a (günümüzde Gökçeada) baskın yapmayı düşündü. Rebeur-Paschwitz'in amacı İtilaf Devletleri gemilerinin Filistin'den uzaklaşmasına sebep olarak, Sina ve Filistin Cephesi'ndeki Osmanlı kuvvetlerini rahatlatmaktı. Baskın, 20 Ocak 1918 günü gerçekleştirildi. Yavuz ve Midilli asıl baskına katılırken diğer gemiler güvenliği sağlamak için Çanakkale Boğazı'nın girişinde Seddülbahir açıklarında bekledi. Sabah 06.00 civarında Yavuz bir mayına çarparak hafif hasar gördü. Yavuz Kefalo'daki telsiz istasyonunu atışa tutarken Midilli de İmroz'a yöneldi. Yavuz ve Midilli daha sonra İmroz'da Kuzu Limanı'nda demirli bulunan ve kendilerini koruması gereken ön dretnotların o esnada korumadığı Britanya HMS Raglan ve HMS M28 monitörlerini batırdılar. Rebeur-Paschwitz daha sonra Britanya ön dretnot HMS Agamemnon'un Türk gemilerine saldırıya çıkmak üzere buhar topladığı Mondros Limanı'na ilerlemeyi planlamaktaydı ancak pusula sorunlarından ötürü saldırı planını iptal ederek dönüşe geçti. Saat 08.00 civarında Britanya HMS Lizard, HMS Tigress gemileri ve düşman uçakları gözlendi. Midilli, Yavuz'un önünde uçaksavar ateşi için daha elverişli bir pozisyona geçti. Pozisyon almasının hemen ardından gemi bir mayına çarptı ve dümeni kullanılamaz hale gelerek sürüklenmeye başladı. Yavuz ve Midilli düşman mayın tarlası içine girmişti. Yavuz gemiyi yedeğe almak için pozisyon almaya çalışırken Midilli ikinci bir mayına çarpınca bundan vazgeçildi. 08.55'te Yavuz iskele tarafından bir mayına çarptı. Beş dakika sonrasında Midilli yavaşça geri giderken iki mayına daha çarptı. Mayınlar arka kazan dairesi ile iskele tarafı motora ağır hasar verdi ve yan yatmaya başladı, ardından dördüncü bir mayına daha çarptı. 09.50'de Yavuz bir mayına daha çarptı. 09.55'te Midilli beşinci bir mayına daha çarptıktan sonra alabora oldu ve battı. Gemi batarken onu kurtarmak için olay yerine gelen Britanya muhripleri 475 kişilik gemi mürettebatından Langensiepen ve Güleryüz'e göre 162, Hildebrand, Röhr ve Steinmetz'e göreyse 133 kişiyi kurtardı. Geminin iki cankurtaran filikası çatışmada kullanılamaz hale gelmişti; suya atlamak zorunda kalan mürettebat sadece sallar ve can yeleklerine sahipti ve 6 °C'lik deniz suyu sıcaklığı sebebiyle soğuktan öldüler. Geminin batışında ölenler arasında gemi komutanı Albay Georg von Hippel da bulunuyordu.

Batığın tam koordinatı 1993'te Selçuk Kolay tarafından 73 metre derinlikte tespit edildi. Gemi dalışa yasak saha içinde yer almaktadır. Geminin batışının ve I. Dünya Savaşı'nın bitişinin 100. yılı olan 2018'de Savaş Karakaş tarafından gemi hakkında bir belgesel çekildi.

05 Ocak 2022

Denizaltı

Denizaltı, su altında ve su yüzeyinde hareket edebilen bir deniz aracıdır. Deniz Kuvvetlerinde görev yapan diğer tüm gemiler gibi denizaltılar da ön ada sahiptir.


Tarihsel gelişimi

Tarih boyunca insanlar denizlerin altına dalmak, denizleri keşfetmek ve denizlerden faydalanmak istemiştir. Denizlerin altından giden gemilerin yani denizaltıların donanmalar için bir vurucu güç unsuru haline getirme fikrinin Büyük İskender ile başladığı rivayet edilir. Binlerce yıllık bu fikir 19. yüzyılda kullanılmaya başlanmış 20. yüzyılda ise büyük gelişme katetmiştir. II. Dünya Savaşı'nın belirleyici unsurlarından birisi de yine denizaltılar olmuştur.

II. Dünya Savaşı'nın ardından ise güdümlü füze atabilen nükleer denizaltılar ortaya çıkmış ve böylece denizaltılar daha da tehlikeli hale gelmiştir.


Türk denizlerinde ilk önemli denizaltı faaliyetleri

Çanakkale Savaşı'nda 25 Nisan 1915 tarihinden itibaren Marmara’da en az bir denizaltı faaliyet halinde bulunmuştur. Mayıs 1915 ortalarından itibaren ise deniz ikmal yolu, artan denizaltı faaliyetleri yüzünden bütünüyle kullanım dışı kalmış, ikmal ve takviye kara ulaşım hattına bağımlı olmuştur.

Su altına dalma mekanizması

Statik dalış

Denizaltının dalışını oluşturan esaslardan biridir. Denizaltı hareketsiz durumundayken; dizayna göre değişen, altı denize açık veya bir valfla kapatılabilen dalma sarnıçlarına, tepesindeki valf açılıp içindeki hava kaçırılarak su alınması ve yüzme kuvvetinin azaltılması sağlanır. Ancak sarnıçların dolması, botun bünyesini etkilemesi çok uzun bir aşamadır. Sadece aşağı-yukarı hareket vardır.


Dinamik dalış

Denizaltının dalışını etkileyen bir diğer unsurdur; denizaltının baş-kıç ve sancak-iskele bordalarındaki Kanat benzeri dümenlere ve denizaltının kendisine açı-meyil verdirilmek suretiyle, denizaltının ileri hareketiyle oluşan su akış etkilerinin kullanılması ile yapılan dalıştır. Denizaltı gemilerinde dalış ve su içindeki duruş açısını oluşturmak için kullanılan dümenlere; baştakilere "Baş ufki dümenler", kıçtakilere "Kıç ufki dümenler" denir.

İtici güç

Klasik (dizel) denizaltının itici gücü, 1890'larda geliştirilmiş Ward-Leonard sistemine dayanır. AC Motor-Jeneratör-DC Motor, bu sistemin orijinal halidir. Sistem, motor verimindeki en az kayıp üzerine kurulmuştur. Denizaltıda uygulanışı; Dizel-jeneratör-batarya-dc elektrik motoru şeklindedir. Denizaltılarda itici güç için dizel motorundan elde edilen elektrik enerjisi kullanılır. Elektrik enerjisi bataryalarda toplanır ve elektrik motorlarına iletilir. Su altında dizel motor çalışamayacağı için (dizel motorun çalışması için ihtiyaç duyulan hava yüzünden) elektrik motorları ile hareket sağlanır. Bataryalar tasarıma göre değişen çok sayıdaki pilden oluşur. Öyle ki bazı denizaltıların tonajının üçte birini bataryalar oluşturmaktadır.

Yüzeye çıkıldığı zaman dizel motorlar çalıştırılır. Böylelikle bataryalar yüklenir. Aynı zamanda dizel motor gücüyle denizaltı hareket ettirilir. Bu seyir kademesine de yastıklama seyri denir. Hem bataryalar şarj olur, hem de elektrik motorları çevrilir.

Daha farklı olan nükleer denizaltılarda, reaktörde açığa çıkan ısı ile yüksek basınçlı buhar üretilir. Bu basınçlı buhar, türbinleri ve bunlara bağlı olan jeneratörleri çevirerek itici gücü oluşturur.

Silahları

Torpido


Torpido; savaş gemileri ve denizaltılarda kullanılan, pervaneleri sayesinde hareket eden patlayıcı bir silahtır.

13 Aralık 2021

Mesudiye Zırhlısı


Mesudiye (Osmanlıca: ﻣﺴﻌﻮﺩ یه, anlamı: Mutluluk), Osmanlı donanması için 1871-1875 yılları arasında İngiltere'deki Thames Ironworks'te inşa edilmiş merkezî bataryalı zırhlı korvettir. İnşa edilmiş en büyük iki merkezî bataryalı zırhlı korvetten biriydi. Mesudiye'nin Hamidiye adında bir kardeş gemisi olması planlanmıştı; ancak bu gemi Kraliyet Donanması tarafından satın alındı ve HMS Superb adıyla görevlendirildi. Ana silahları merkezî zırhlı bir bataryada yer alan on iki 250 mm toptu.

Mesudiye, Osmanlı-Rus Savaşı (1877-1878) ve Osmanlı-Yunan Savaşı (1897) arasındaki yirmi yıllık dönem de dahil olmak üzere kariyerinin çoğunda yetersiz bakım gördü. Sonuç olarak, 1890'ların sonlarında çok kötü bir durumdaydı, Cenova'da modernize edilerek ön dretnot tasarımlarına benzer şekilde büyük bir ölçüde yeniden inşa edildi. Bu yeniden inşada geminin silahları elden geçirildi; ancak 230 mm silah taretlerinin topları hiçbir zaman monte edilmedi. Ayrıca gemi performansını önemli ölçüde artıran yeni bir tahrik sistemi de kuruldu.


Gemi, Birinci Balkan Savaşı (1912-1913) sırasında İmroz Muharebesi (Aralık 1912) ve Mondros Muharebesi (Ocak 1913) de dahil olmak üzere çok sayıda görevde yer aldı. İkinci angajman sırasında, bir Yunan topçu mermisinden aldığı önemli hasar nedeniyle geri çekilmek zorunda kaldı. 1914'te I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesinin ardından Mesudiye, önemli ateş gücüne sahip olması nedeniyle Çanakkale Boğazı'na girişi engelleyen mayın tarlalarını koruması ve karadaki istihkâmlara yardımcı olması için yüzer tabya olarak için Nara Burnu'nda, Sarısığılar mevkiinde sığ suda demirledi. Savaşın başlarında, 13 Aralık 1914 sabahı teğmen Norman Douglas Holbrook emrindeki Birleşik Krallık denizaltısı HMS B11 mayın tarlalarından geçti ve Mesudiye'yi torpidoladı. Batan gemideki 598 kişilik mürettebattan 10 subay ve 15 er öldü. Gemideki silahlarının birçoğu kurtarılarak Çanakkale Boğazı'nın savunmasını güçlendirmek için kullanıldı. Geminin onuruna Mesudiye Tabyası olarak adlandırılan bu batarya, Mart 1915'te Fransız zırhlısı Bouvet'nin batırılmasına yardımcı oldu.

Tasarım

Genel özellikler ve makineler

Mesudiye 101,02 m uzunlukta ve 17,98 m genişlikteydi, su çekimi ise 7,9 metreydi. İlk inşa edildiği haliyle deplasmanı 8.938 metrik tondu. Gövdesi demirden yapılmıştı ve burunda bir mahmuz taşımaktaydı. Mürettebatı, 700 subay ve denizciden oluşmaktaydı.

Gücünü tek bir yatay, iki silindirli bileşik buhar motorundan alırken, buhar ise kömürle çalışan sekiz kutu kazan tarafından sağlanmaktaydı. Kazanlar geminin ortasında yer alan bir çift bacaya bağlıydı. 7.431 indike beygir gücü (5.541 kW) olarak derecelendirilen motorlar, gemiyi saatte 13,7 deniz mili (25,4 km/sa) hıza ulaştırabiliyordu. 1884 yılına gelindiğinde, on yıllık kötü bakımın ardından en yüksek hız saatte 10 deniz miline (19 km/sa) düşmüştü. Gemi 600 metrik ton kömür taşıyabiliyordu. Her ne kadar öncelikli olarak buharlı bir gemi olsa da Mesudiye'de, üç direkli bir barka yelken teçhizatı da bulunmaktaydı.


Silahlar ve zırh

Mesudiye'nin ana silah gücü, hepsi merkezî bir bataryaya monte edilmiş on iki RML 10 inç 18 ton toptan oluşan bir ana bataryaydı. Her yandaki altı toptan dördü borda ateşi için yanlara bakacak şekilde; biri başa, biri ise kıça doğru açılı olmak üzere monte edilmişti. Üst güvertede ayrıca ikisi ileriye, biri kıça doğru konumlandırılmış üç RML 7 inçlik top bulunmaktaydı. 1891'de altı 76 mm ve altı 25,4 mm seri ateşli top daha monte edildi.

Zırh koruması demir plakalardan oluşuyordu. Kemer zırhının makine ve mühimmatın yer aldığı orta kısımda maksimum 305 mm kalınlıktaydı, uçlara doğru ise önce 127 mm, sonra 76 mm kalınlığa düşmekteydi. Kemerin en kalın kısmı su hattının 1,5 m altına ve 1,2 m üstüne dek devam etmekte ve üç zırhlı plakadan oluşmaktaydı. Ortadaki en kalın plaka 254 mm kalınlığındaydı, alt plaka ise 230 mm'den 150 mm'ye incelmekteydi. Alttaki 254 mm, üstteki 178 mm kalınlığında olmak üzere topçu bataryası iki zırh plakasıyla korunuyordu.

Hizmet geçmişi

Sipariş ve faaliyetsiz dönem

Rus filosunun Sinop'ta tüm Osmanlı filosunu tahrip ettiği Kırım Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu, bir donanma inşa programına başladı. Program, Osmanlı ekonomisinin kronik zayıflığı nedeniyle sınırlı büyüklükteydi. 1860'larda ve 1870'lerde başta Birleşik Krallık ve Fransız tersanelerinden olmak üzere çeşitli zırhlı savaş gemileri sipariş edildi. Fon sıkıntısına rağmen 1870'lerin sonlarına doğru Osmanlılar, on üç büyük zırhlı ve dokuz küçük zırhlı savaş gemisinden oluşan bir filo satın almıştı. Mesudiye Edward Reed tarafından yakın zamanda inşa edilen Birleşik Krallık zırhlısı HMS Hercules temel alınarak tasarlanmıştı.



1871 yılında sipariş edilen Mesudiye'nin inşasına ertesi yıl Londra'daki Thames Ironworks tersanesinde başlandı. 28 Ekim 1874'te denize indirilmesinin ardından Aralık 1875'te deniz denemelerine çıktı. Kardeş gemi olarak planlanan Mahmudiye, yapım aşamasındayken Hamidiye olarak yeniden adlandırıldı;; ancak gemi tamamlanmadan önce Birleşik Krallık tarafından satın alınarak Kraliyet Donanması'nda HMS Superb adıyla hizmete girdi. Mesudiye ve Superb,inşa edilmiş en büyük kazamatlı zırhlı korvetlerdir. Eylül 1876'da Mesudiye, Osmanlı Karadeniz Filosunun amiral gemisi oldu; ancak Nisan 1877'de patlak veren 93 Harbi'nde bir çatışmaya girmedi.

93 Harbi'ndeki Osmanlı yenilgisinden sonra filo Haliç'e çekildi ve sonraki yirmi yıl boyunca büyük ölçüde gözetimsiz bırakıldı. Bu hareketsizlik döneminde Mesudiye, Haliç'teki Tersâne-i Âmire'de bir modernizasyon geçirdi. Şubat 1897'de Osmanlı-Yunan Savaşı'nın başlangıcında Mesudiye'nin, filodaki diğer büyük savaş gemilerinin çoğu gibi savaşa hazır olmadığı görüldü. 15 Mayıs'ta Mesudiye ve diğer birkaç savaş gemisi daha çok mürettebat moralini arttırmayı amaçlayan bir eğitim tatbikatı düzenledi.

Yeniden inşa

Savaşın sona ermesinin ardından hükûmet, bir donanma yeniden yapılanma programı başlatmaya karar verdi. Programın ilk aşaması Mesudiye de dahil olmak üzere eski zırhlı savaş gemilerinin modernizasyonu için teklif toplamaktı. Teklif istekleri yabancı tersanelere gönderildi. Ekim 1898'de Cenova'daki Gio. Ansaldo & C. tersanesi Mesudiye ve Asar-ı Tevfik gemilerini inceleme izni istedi. Her iki gemi de Ocak 1899'da Cenova'ya gönderildi ve 28 Ocak'ta vardılar; ancak Ansaldo sadece Mesudiye'nin modernizasyon ihalesini aldı. Mesudiye, burada ön dretnot tipte bir gemi olacak şekilde yeniden inşa edildi.

Gövdenin radikal bir şekilde yeniden inşasını içeren modernleştirme çalışmaları kapsamında, gövdenin burun ve kıç kısımları kesilerek birer adet 230 mm 40 kalibre Vickers top taşıyan iki taret monte edildi. Taretlerin ön yüzleri 230 mm kalınlığında zırh sahipti; ancak topları hiçbir zaman monte edilmedi ve bunun yerine taretlere tahtadan sahte toplar yerleştirildi. Eski namludan dolma topların yerine on iki adet 150 mm QF toptan oluşan bir ana batarya takıldı ve ayrıca on altı 76 mm QF top üst bataryaya monte edildi. Bunların yanı sıra on adet 57 mm ve iki adet 47 mm top da eklenmişti.

Geminin ortasına büyük bir üstyapı ve 200 mm zırha sahip yeni bir kumanda kulesi inşa edildi. Geminin deplasmanı normal yükte 9.120 metrik ton, tam yükte ise 9.710 metrik tona yükseldi. On altı kömür yakıtlı Niclausse kazan tarafından beslenen iki adet üçlü genleşme motoru kurularak güç sistemi tamamen değiştirildi. Geminin iki pervanesi birbiriyle örtüşecek şekilde, iskele pervanesi sancak pervanesinin biraz önünde kalacak şekilde yerleştirildi. Motor gücünün 11.000 indike beygir gücü (8.200 kW) seviyesine yükseltilmesiyle geminin son hızı 17 knot (31 km/sa; 20 mph) seviyesine ulaştı. Modifikasyonlar sonucunda mürettebatı 800 kişiye yükseldi. Mesudiye, 15 Mart 1904'te deniz denemelerini tamamladı ve ardından İstanbul'a döndü.

Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları

1909'da Mesudiye, yirmi yıldır Osmanlı donanması tarafından yürütülen ilk filo manevrasına katıldı. Temmuz 1911'den başlayarak Mesudiye, Beyrut'a yapılan rutin yaz gezisinde doruğa çıkan bir dizi egzersiz için dört muhrip, ön dretnotlar Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis ile bir torpido botuna katıldı. Filo, 29 Eylül 1911'de İtalya Trablusgarp Savaşı'nı ilan ettiğinde İstanbul'a dönüyordu. Mesudiye ve filonun geri kalanı 2 Ekim'de Nara Burnu'nda demirledi ve ertesi gün İstanbul'a döndü. Daha sonra Mesudiye, yeniden inşa edilen zırhlı korvet Asar-ı Tevfik ve torpido kruvazörü Berk-i Satvet ile beraber yedek tümene atandı. Osmanlı donanması savaşı limanda geçirdiğinden herhangi bir çatışmaya girmedi. Bu kısmen Balkan Savaşları öncesinde Balkanlarda artan gerilimlerden kaynaklanıyordu; Osmanlılar filolarını limanda tutarak olası bir çatışmaya hazırlık yapıyorlardı.

Ekim 1912'de Balkan Birliği, Trablusgarp Savaşı'nın sona ermesinden bir ay önce Osmanlılara savaş ilan etti. Savaş ilan edildiği esnada Mesudiye, Büyükdere'de torpido botlar Hamidâbad ve Kütahya ile beraber bekçi gemisi olarak görevlendirilmişti. Aralık'ta Osmanlı filosu yeniden düzenlendi ve Mesudiye, Ramiz Naman Bey komutasında yeni kurulan Savaş Gemisi Tümeni'ne katıldı. Bölümde ayrıca Barbaros Hayreddin, Turgut Reis ve Asar-ı Tevfik de vardı. Gemi, 15 Kasım'da Büyükçekmece'ye giderek filonun geri kalanına katıldı. İki gün sonra Mesudiye ve Barbaros Hayreddin, Çatalca Hattı'nı tutan Osmanlı birliklerini desteklemek için kıyı bombardımanları düzenledi. Bombardımanlar, saldıran Bulgaristan'a önemli bir maddi zarar vermedi; ancak Osmanlı moralini artırdı.

İmroz Deniz Muharebesi

Gemiler, 16 Aralık 1912'de 93 Harbi'nden bu yana büyük savaş gemilerini içeren ilk Osmanlı deniz çatışması olan İmroz Deniz Muharebesi'ne katıldı. Osmanlı donanması saat 09.30'da Çanakkale Boğazı'ndan ayrıldı; küçük gemiler Boğaz çıkışında kaldı, zırhlılar ise kıyıyı takip ederek kuzeye doğru yola çıktı. Limni adasından kalkan zırhlı kruvazör Georgios Averof ve üç Hydra sınıfı zırhlı korvet içeren Yunan filosu, Osmanlı savaş gemilerinin ilerlemesini engellemek için kuzeydoğuya doğru yön değiştirdi. Osmanlı gemileri 09.40'ta 14.000 metre mesafeden Yunanlar ateş açtı. Beş dakika sonra, Georgios Averof Osmanlı filosunun diğer tarafına geçti ve Osmanlıları her iki taraftan da ateş altında kaldıkları elverişsiz bir pozisyonuna düşürdü.

Saat 09.50'de Yunan filosunun yoğun baskısı altında, Osmanlı gemileri rotalarını tersine çeviren 16 noktalık bir dönüşü tamamladı ve boğazların güvenliğine yöneldi. Dönüş başarısız bir şekilde yürütülmüştü, gemiler formasyonu kaybederek birbirlerinin ateş alanlarını engelleyen pozisyonlarda kaldılar. Barbaros Hayreddin, Turgut Reis ve Mesudiye çatışma sırasında birkaç isabet aldı; ancak sadece Barbaros Hayreddin önemli ölçüde hasar gördü. 10.17'de her iki taraf ateş etmeyi bıraktı ve Osmanlı donanması Çanakkale Boğazı'na çekildi. Boğazlara yaklaştıklarında, Mesudiye ve Asar-ı Tevfik, hasar gören ön dretnotların geri çekilmesini koruyacak şekilde pozisyon aldı. Gemiler saat 13.00'te limana ulaştı ve yaralılarını hastane gemisi Reşit Paşa'ya nakletti.

Mondros Deniz Muharebesi

Aralık ayı sonlarında Osmanlılar, son zamanlarda Yunanlar tarafından ele geçirilen adalara karşı Ege Denizi'nde baskın ve devriye operasyonları başlattı. Osmanlı ordusu, Aralık sonunda Yunanistan'ın savaşta daha önce ele geçirdiği Bozcaada'ya çıkartma yapmayı planlamaya başladı. Mesudiye ve Savaş Gemisi Tümeni'nin geri kalanı 4 Ocak 1913 sabahı Çanakkale Boğazı'ndan ayrıldı; ancak Yunan filosunun gözlemlenmesinin ardından operasyon durduruldu. 10 Ocak'ta filo başka bir saldırı operasyonu başlattı, bu sefer Gökçeada'ya bir baskın düzenledi. Yunan muhripleriyle kısa ve sonuçsuz bir çatışmadan sonra filo tekrar Çanakkale Boğazı'nın güvenliğine çekildi. Sekiz gün sonra, savaşın ikinci büyük deniz çatışması olan Mondros Deniz Muharebesi'ne yol açan başka bir filo operasyonu başladı. Osmanlıların planı, hızlı Georgios Averof'u Çanakkale Boğazı'ndan uzağa çekmeyi içeriyordu. Bu amaçla Hamidiye kruvazörü, Yunan ablukasını atlatarak Ege Denizi'ne çıktı ve Yunan kruvazörünü kendisini takip etmeye zorlamaya çalıştı. Kruvazörün tehdidine rağmen, Yunan komutanı Georgios Averof'u filodan ayırmayı reddetti.

Osmanlı donanması 18 Ocak sabahı saat 08.20'de Çanakkale Boğazı'ndan ayrıldı ve 11 knot (20 km/sa; 13 mph) hızda Limni adasına doğru yola çıktı. Barbaros Hayreddin, formasyonun her iki tarafında bir torpido botu filosuyla savaş gemilerine liderlik etti. 11:55 civarında Osmanlı filosunun 8.000 metre menzilde ateş açması ile iki saat sürecek uzun menzilli topçu düellosu başladı. Osmanlı filosu atışlarını Georgios Averof'a yoğunlaştırırken Yunan gemisi 12.00'de karşı ateş açtı. 12.50'de Yunanlar, Osmanlı filosuna karşı T geçişi manevrası yapmaya çalıştı; ancak Barbaros Hayreddin Yunan manevrasını engellemek için kuzeye döndü. O sırada Mesudiye, 15 cm'lik toplarından üçünü hizmet dışı bırakan bir isabet aldı. Bu hasar, kazan sıkıntısıyla birleşince Osmanlı komutanının gemiyi filodan ayırmasına ve limana geri göndermesine yol açtı.

5 Şubat'ta Mesudiye, Marmara Denizi'ndeki Şarköy operasyonlarını destekleyerek şehri işgal eden Bulgar birliklerini bombaladı. Bu, gemi tarafından yapılan son savaş zamanı operasyonuydu. Üç gün sonra Şarköy'e yapılan amfibi saldırıya katılmadı. Osmanlı donanması, savaşın kalan aylarını limanda geçirdi. Nisan'da ilan edilen ateşkes ile çatışmalar sona erdi.

I. Dünya Savaşı

Temmuz 1914'ün sonlarında Avrupa'da I. Dünya Savaşı patlak verdi. Osmanlılar savaşın ilk döneminde tarafsız kaldı. 6 Eylül 1914'te Mesudiye, Çanakkale Boğazı'nın girişinde yer alan mayın tarlalarını korumak üzere mayın gemisi Nusret ve römorkör İntibah desteğinde Nara Burnu'na gönderildi. Osmanlılar ve Çanakkale Boğazı'na girişte devriye gezen bir Birleşik Krallık filosu arasındaki gerilim, İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan ettiği 5 Kasım'a kadar giderek arttı.

13 Aralık sabahı Teğmen Norman Holbrook komutasındaki Birleşik Krallık denizaltısı B11, Çanakkale Boğazı'na girdi. 11.30 civarında demirlemiş halde olan Mesudiye'yi gözlemledi ve 750 metre mesafeden tek bir torpido ateşledi. Torpido geminin kıç tarafına çarparak gemiye hasar verdi. Mesudiye'nin topları bir süre B11'in periskopuna ateş açtı. Mesudiye, aldığı yara sonucu alabora olarak sığ suda battı. Bu arada B11, Çanakkale Boğazı'ndan başarıyla çıkarak limana döndü. Mürettebatta kayıplar görece hafifti, 10 subay ve 27 bahriyeli öldü. Bir kurtarma çabası ile 150 mm ve 76 mm toplar sökülerek Çanakkale'nin savunmasını güçlendirmek için kullanıldı. B11'in kaptanı Holbrook, Mesudiye'yi batırdığı için Victoria Haçı ile ödüllendirildi.

Mesudiye'den kurtarılan 150 mm toplar, Çanakkale'de kıyıya yerleştirilerek "Mesudiye Tabyası" kuruldu. Bu silahlar, 18 Mart 1915'te Çanakkale Deniz Savaşı'nda kullanıldı. Tabya, Fransız savaş Bouvet'ye sekiz kez isabet sağladı, bu isabetlerden biri geminin ön taretini devre dışı bıraktı.[30] Bouvet daha sonra bir mayına çarparak battı, mürettebatının büyük kısmı öldü

04 Kasım 2021

II. Dünya Savaşı'nın Acımasız Savaş Uçakları

Birincisinde pek etkin olmasalar da İkinci Dünya Savaşı'nın neredeyse kaderini belirleyen savaş uçakları dünyanın gidişatını değiştirdi desek yanlış olmaz. Akrobatlıkları, hızları, öldürüşleri ve yardımlarıyla II. Dünya Savaşı'nın en efsanevi uçaklarını sizler için derledik!

P-38 Lightning


ABD envanterindeki en hızlı uçaklardan biri olan P-38 Lightning, Lockheed tarafından üretilen ve savaş boyunca başarılı bir şekilde kullanılan tek çift motorlu yüksek irtifa avcı uçağı olarak tarihe geçti. 

Burun kısmında pervane olmadığı için o bölmelere bile silah yerleştirilen uçak genelde casusluk ve ani baskınlar için kullanıldı. En önemli görevi ise Pearl Harbor saldırısını planlayan Japon Amiral Yamamoto'yu öldürmek oldu. Savaşın sonunda görev başarıyla tamamlanmıştı.

Hawker Hurricane

Semalarda efsanevi performanslar serileyen Hawker Hurricane uçaklarının namını tüm dünya biliyor. Bazı modelleri Kanada'da üretilen ve II. Dünya Savaşı'ndan aktif rol oynayan bu modeller özellikle büyük cephelerde iş yaptı. İngiltere semalarında uçan nazi uçaklarının yaklaşık yüzde 60'nı indiren Hawker Hurricane, efsanevi model olarak tarihe geçti.

Curtiss P-40 Warhawk


1938'de savaş sahnesine çıkan Curtiss P-40 Warhawk model uçaklar, ABD yapımı olmasına rağmen birçok müttefik devlet tarafından kullanıldı. İlk uçuşunu İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri'nin yürütmüş olduğu Kuzey Afrika ve Ortadoğu operasyonlarında gerçekleştiren Curtiss P-40 Warhawk, ilerleyen yıllarda Çin'de de kullanıldı. 

A6M Zero


Japonların en büyük silahlarından olan tam adıyla Mitsubishi A6M Zero, 1940'da sahneye çıkarak çok canlar yaktı. Hafif ve aerodinamik yapısı, uzun menzili ve seri manevra özellikleriyle savaşın seyrini değiştireceğine inanılan bu uçaklar, 'İt Dalaşı' denilen manevra kabiliyeti yüksek uçakların girmiş olduğu mücadeleden sağlam ayrılıyorlardı.

Ancak daha sonraları bu modeller, ABD'nin yeni modellerine karşı tutunamadı.

F4U Corsair


Tam adı Vought F4U Corsair olan bu model 1940'da yapılsa da savaşta 1942 yılında kullanıldı. Katlanabilir kanatları ve deniz üzerinde durabilsin diye tasarlanana bu uçak pek fazla başarılı olamasa da piyadelerin pasifik boyunca gerçekleştirdikleri operasyonlarda etkin olarak kullanıldı. 

Ancak Hellcat modeli çıkınca bu uçaklar popülaritesini tamamen kaybetti.

Focke-Wulf Fw 109


Ünlü Alman uçağı Messerschmitt'in 'abisi' olarak gösterilen Focke-Wulf Fw 109 model uçaklar nazilerin özellikle alçak uçuşlarda büyük başarılar sağlamasına yardımcı oldu. 1941'de savaşa giren bu modeller neredeyse tüm cephelerde kendisini gösterdi ve büyük başarılara imza attı.

Ilyushin Il-2


Diğer ülkeler çatır çatır savaş uçaklarını uçururken Sovyetler de boş durmamış ve savaşta en çok kullandıkları Ilyushin Il-2 modelini 1941'de 'Aha bu da bizim uçaklar' diyerek salmış semalara 

Toplamda 35.000 adet üretilen bu uçakları Kızıl Ordu tam tamına 15 yıl kullandı. Hatta Stalin bu uçaklar için "Ordumuz için en az hava ve su kadar önemli" açıklamasını yaparak uçakların önemine değindi.

P-51 Mustang


P-51 Mustang, Kuzey Amerika Hava Kuvvetleri tarafından 1941'de üretildi ancak 1942'de ilk kez İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri tarafından kullanıldı. 

İlk kullanılmaya başlandığı yıllarda pek randıman alınamayan uçaklara İngiliz Mühendisliği el attı ve işe Rolls Royce motorları takmakla başladılar. Bunun yanı sıra 6 adet 50 kalibrede Browning makineli tüfeğiyle 5000 düşman öldürdüğü tahmin edilen uçaklar kısa zamanda nazilere kök söktürmeye başladı.

F6F Hellcat


Tam adıyla Grumman F6F Hellcat olarak anılan bu model 1942'de seri üretime geçti. Hellcat'lerin en büyük özelliği kuşkusuz 2000 beygir motor gücünde olmasıydı. 

Hızı kalkışı yüksek manevra kabiliyeti ve başarılı silahlarıyla savaş boyunca düşmana kök söktüren bu model ABD'nin özellikle Japonların Zero uçaklarına karşı büyük üstünlük kurmasına sebep oldu. Bu uçakların Pasifik cephesi boyunca 5000 düşman uçağını düşürdüğü söyleniyor.

Messerschmitt 262

Yine bir ilkte imzaları olan naziler tam adıyla The Messerschmitt Me 262 Schwalbe modeliyle dünyada kullanılan ilk jet uçağını ürettiler. Nazi Ordusu bu güzide uçağı 1944'de kullanmaya başladı. 

Kullanılmaya ilk başlandığı sıralarda müttefiklere kan kusturan bu modeller hem hızı hem de savaş kabiliyetiyle teknolojinin oldukça ilerisindeydi. Hatta bir ara savaşı kaybetmeye başlayan Nazi ordusunun bu uçak sayesinde geri dönebileceği konuşuldu. Ancak nazilerin endüstriyel alanlarının bombalanması ve jet yakıtı sıkıntıları yüzünden jet uçağının etkisi kısa zamanda kayboldu.

http://img7.mynet.com/1x1a.gif

Kawasaki Ki-100

Kawasaki Ki-100, Japonların göz bebeği Mitsubishi Zero'dan daha iyi olan tek modeliydi. Bu uçaklar belki daha önceden geliştirilse savaş Japonya için çok farklı olabilirdi ancak 1945'de ancak çıkarılan uçağın çok büyük etkisi olmasa da büyük kayıplar yaşattığını söyleyebiliriz. 

Yine bir alt modelindeki gibi 'İt Dalaşında' yüksek irtifalara çıkarak ABD'nin B-29 bombardıman uçaklarının kabusu olmuştu. Tabii Atom bombalarının ardından her şey sona erecekti...

22 Aralık 2020

Tank

Tank, ana görevi doğrudan ateş gücü kullanımıyla düşman kuvvetlerine saldırmak olan, paletli ve zırhlı bir savaş aracıdır. Tankı diğer savaş araçlarından ayıran özellikleri ağır bir zırha, yüksek ateş gücüne ve her türlü arazide hızlı gidecek şekilde tasarlanmış sürüş takımlarına sahip olmasıdır. Her ne kadar masraflı ve lojistik açıdan çaba gerektiren araçlar olsa da, yer hedeflerine saldırma yeteneği ve piyadelerin moralini çökertmesi nedeniyle modern orduların vazgeçilmez unsurlarındandır.
II. Dünya Savaşında M4 Sherman tankının içinin neye benzediğini ve nasıl çalıştığını gösteren bir tür resim.

Tanklar güçlü savaş makineleri olsalar da, nadiren tek başlarına hareket ederler. Zırhlarına ve hareket yeteneklerine rağmen omuz üstünden ateşlenen anti-tank füzelerine, mayınlara, topçu ateşine ve hava saldırısına karşı zayıftırlar. Bu nedenle genellikle diğer birliklerle bir arada hareket ederler. Aynı zamanda ormanlık arazide ve kentsel bölgelerde uzun mesafeli atış imkânının ortadan kalkması, görüş açısının darlığından tank mürettebatının tehditleri fark etmekte zorlanması ve hatta taretin hareket yeteneğinin kısıtlanması nedeniyle dezavantajlı duruma düşerler.
Tanklar ilk defa I. Dünya Savaşı'nda, siper harbi çıkmazını yok etmek için kullanılmış ve zamanla savaş alanında klasik süvari görevlerini üstlenmişlerdir. Tank ismi ilk kez İngiltere'de tank fabrikalarında kullanılmaya başlanmıştır. Bir savaş aracı yapıldığını saklayabilmek için işçilere İngiliz Ordusu için paletli su depoları üretildiği izlenimi verilmiştir.[2] Bir başka rivayete göre, Winston Churchill'a İngiliz Ordusu'nda görevli Subay Ernest Swinton tarafından sunulan gizli raporda yeni motorize silahtan bahsedilmekte ve üç adet olası isim önerilmektedir. Bunlar "cistern" (sarnıç, su deposu), "motor-war car" (motorlu savaş aracı) ve tanktır. Ancak tank söylenmesi kolay olduğu için tercih edilmiştir.[3] Ancak en zorlama senaryo Winston Churchill'un resmi biyografisinde geçmektedir. Bu yeni silahları saklamak için, çizimlerde ve projelerin üzerinde "Rusya'ya su taşıyıcı" (Water Carriers for Russia) diye yazılmıştır. Ancak yazarken kısaltma olarak "Rusya'ya WC" yazılabileceği düşünülmüş ve çizimlerde "Rusya'ya su tankları" olarak değiştirilmiştir. Bunun üzerine bu silahların adı tank kalmıştır.[4]
II. Dünya Savaşı'na kadar tanklar piyadelerin yüksek ateş yüzünden aşamadığı yerlerde kullanılıyordu. Bunun için her piyade bölüğünün belli sayıda tankı vardı. Tankı ana silah olarak kullanan ilk ülke Nazi Almanyası'dır.
Yaklaşık olarak yüz yıldır tanklar ve zırh taktikleri birçok gelişimden geçmiştir. Silah sistemleri ve zırhlar geliştirilmeye devam etmekle birlikte, birçok ulus konvansiyonel olmayan savaş döneminde bu kadar ağır silahların gerekliliğini tekrar gözden geçirmektedir
Tarihçe
I. Dünya Savaşı: İlk tanklar


Batı Cephesi'ndeki savaş koşulları Birleşik Krallık Ordusu'nu, siperleri geçebilecek, dikenli telleri aşabilecek ve makineli tüfek ateşinden etkilenmeyecek kendinden tahrikli bir araç geliştirmek için araştırmaya itmiştir. 1914 yılında Kraliyet Deniz Hava Kuvvetleri tarafından bir Rolls-Royce zırhlı aracın kullanıldığını gören ve Binbaşı Ernest Swinton'ın paletli bir savaş aracı üretme fikrinden haberdar olan, zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Winston Churchill bu yeni silahın geliştirilmesini izlemek için Landships Committee (Karagemileri Komitesi)'nin kurulmasına önayak oldu. Karagemileri Komitesi, Little Willie adı verilen ve Birleşik Krallık Ordusu tarafından 6 Eylül 1915 'te test edilen ilk başarılı tank prototipini ortaya çıkardı.[2] Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından karagemisi diye adlandırılsalar da, gizliliği sağlamak açısından ilk araçlar su depoları ya da kısaca "tank" olarak adlandırılmıştır[6]. İşçilere paletli su taşıyıcıları ürettikleri izlenimi vermek için kullanılan tank kelimesi 24 Aralık 1915 'te resmi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
İlk operasyonel tank olan Mark I, Kraliyet Donanması'ndan Yüzbaşı H.W. Mortimore tarafından 15 Eylül 1916 'da Somme Çarpışması[6] esnasında Delville Korusu'nda kullanılmıştır. Fransızlar Holt traktörlerinden geliştirdikleri Schneider CA1 tankını ilk defa 16 Nisan 1917 'de kullanmışlardır. Tankların yoğun olarak kullanılıp başarılı oldukları ilk çarpışma 20 Kasım 1917 'deki Cambrai Çarpışması olmuştur. Daha sonraki Amiens Çarpışması'nda da tanklar, zırhlı destekleriyle Alman siperlerini yarıp geçme konusunda etkili olmuşlardır. Tank sayesinde siper savaşı demode olmuştur. Birleşik Krallık ve Fransız kuvvetleri tarafından savaş alanlarında kullanılan binlerce tank savaşın kazanılmasında önemli katkılarda bulunmuştur.
Tanklarla ilgili ilk sonuçlar biraz ikilemliydi, güvenilirlik sorunlarının karşısında komuta heyetinin sabırsızlığı sürtüşmelere yol açıyordu. İlk anda ürkütücü bir etki yaratıyor olsa da küçük gruplar halinde yayılan tankların taktik değerleri ve vuruş güçleri azalıyordu.[2] Alman kuvvetleri şoktan ve antitank silahlarının eksikliğinden etkilendi ama rastlantıyla da olsa som antitank gülleri buldular ve Birleşik Krallık tanklarının hareketliliğini kısıtlamak için daha geniş siperler kazdılar.
Değişen savaş alanı koşulları ve güvenilirlik sorunları Müttefik Kuvvetler tanklarının sürekli geliştirilmesine ve çok uzun olan Mark V gibi modellerin üretilmesine neden olmuştur. Mark V özellikle geniş siperler gibi büyük engelleri günümüzün birçok zırhlı savaş aracından daha kolay aşabiliyordu.
Almanya, I. Dünya Savaşı sırasında genellikle ele geçirdiği az sayıda tankı kullanmıştır. Kendi tasarımları olan A7V'den yalnızca yirmi kadar üretmişlerdir
            

          İlk Birleşik Krallık tankı Mark I                    İlk Fransız tankı Schneider CA1
1920'lerden II. Dünya Savaşı'na kadar

Modern tankların atası olarak kabul edilen bir Alman Tiger II
(King Tiger) (Alm. Königtiger) tankı.
Birçok ülke iki büyük savaş arasında tank tasarımları yapıp bunları hayata geçirdi. 1920'lerde zırhlı birlikler konusuna büyük ilgi olduğu için Birleşik Krallık tasarımları bunların en ilerileriydi. Fransa ve Almanya, I. Dünya Savaşı sonrasının ilk yıllarında hem ekonomik durumları hem de Versailles Antlaşması nedeniyle çok fazla geliştirme yapmadılar.[2] ABD de bu yıllarda çok fazla geliştirme çalışması yapmadı, çünkü ordu içinde en kıdemli sınıflardan olan Süvari sınıfı tank geliştirmeye ayrılan fonların büyük çoğunluğunu devralmayı başarmıştı. Hatta I. Dünya Savaşı'nda tank deneyimi kazanan George S. Patton bile bu dönemde Zırhlı Birlik sınıfından tekrar Süvari sınıfına dönmüştür.
Bu dönem boyunca çoğu Birleşik Krallık'ta geliştirilen birkaç tank sınıfı yaygındı. Hafif tanklar, genellikle onlarca ton ağırlığında idi ve keşif için kullanılıyorlardı. Genellikle diğer hafif tanklar üzerinde etkisi olan hafif bir silah ile donatılıyorlardı. Orta sınıf tanklar ya da Birleşik Krallık'ta bilindiği adıyla kruvazörler biraz daha ağırdı ve uzun menzilli hızlı ilerlemek için kullanılıyorlardı. Son olarak, ağır tanklar ya da piyade tankları çok ağır zırhla donatılmıştı ve çok yavaş hareket ediyorlardı. Genel düşünce, ağır zırhlar düşmanın antitank silahlarına dayanıklı olduğu için piyade tanklarını piyade ile koordineli kullanıp düşman hatlarını yarmaktı. Birleşik birlik düşman hattını yardığında, kruvazör tank grupları bu boşluktan düşman hattının gerisine sarkarak tedarik zincirine ve komuta merkezlerine saldıracaktı. Bu bir-ikilik vuruş Birleşik Krallık tank birliklerinin temel çarpışma felsefesiydi ve Almanlar tarafından Blitzkrieg (Yıldırım Harekâtı) doktrininin önemli bir parçası olarak uyarlanmıştır. J.F.C. Fuller'ın I. Dünya Savaşı doktrini bu konudaki her öncü için temel kaynak olmuştur: Birleşik Krallık'ta Hobart, Almanya'da Guderian, ABD'de Chaffee Fransa'da de Gaulle ve SSCB'de Tuhaçevski. Hemen hemen hepsi aynı sonuçlara varmışlardır, ancak en gelişmişi, Tukhachevsky'nin havadan yön bulmayı da içeren doktrini sayılır.
Tank tanka çarpışma hakkında düşünceler üretildiyse de antitank silahlara ve antitank araçlara ilgi daha güçlüydü. Bu görüşün en ileriye götürüldüğü ABD'de tankların diğer zırhlı araçlardan kaçınması ve düşman tanklarıyla tanksavar birliklerin ilgilenmesi beklenirdi. Birleşik Krallık da aynı yolu seçti ve hafif tankları üretmeye devam etti, tankları ördeklere benzeterek yeterince hızlı olabilirlerse vurulmaktan kurtulabilecekleri düşünülüyordu. Pratikte bu düşüncelerin tehlikeli olduğu kanıtlandı. Savaş alanındaki tank sayısı arttıkça, tankların karşılaşması kaçınılmaz oluyordu, tanklar aynı zamanda etkili tanksavar araçları olmak zorundaydı. Hâlbuki yalnızca diğer tanklarla başedebilmek için tasarlanmış tanklar diğer tehditler karşısında çaresiz kalıyor ve piyadeye yeterli destek veremiyorlardı. Tank ve tanksavar ateşine karşı olan zayıflık hemen hemen tüm tank tasarımlarında hızlı savunma pozisyonu ve hızlı atış yapabilme yönlerine ağırlık verilmesini gerektirdi. Önceleri sadece hedef geçmeye yönelik olarak tasarlanan tank şekli, gizlilik ve denge unsurları arasında uzlaştırılan alçakgönüllü tasarımlara dönüştü.
II. Dünya Savaşı
Amerika Birleşik Devletleri Kara Kuvvetleri'ne ait orta
sınıf tankı M3 Lee (Fort-Knox Kentucky, 1942)
II. Dünya Savaşı'nda tank tasarımlarında bazı ilerlemeler kaydedildi. Örneğin Almanya, sadece eğitim amaçlı kullanılan Panzer I gibi hafif zırhlı ve hafif silahlı tankları ortaya çıkardı. Bu hızlı ilerleyen tanklar ve diğer zırhlı araçlar Blitzkrieg'ın kritik unsurları olmuşlardır.[8] Hâlbuki bu tanklar Birleşik Krallık tankları ile karşı karşıya kaldıklarında pek etkili olamıyor, silahları ve zırhı daha üstün olan Sovyet T-34'ler karşısında ise kayba uğruyorlardı. Savaşın sonuna doğru hemen hemen tüm ülkeler tanklarının ateşgücünü ve zırhlarını artırmışlardır. Örneğin, Panzer I tankının sadece iki makineli tüfeği olmasına karşın, Almanların savaşın başında en ağır tank tasarımı olan Panzer IV'ün savaşın sonunda düşük hızlı 75 mm. topu (zırh delici özelliği yoktu ancak mermisi, piyadelere karşı etkili, yüksek patlayıcı ihtiva ediyordu) bulunuyordu ve tankın ağırlığı 20 tondan azdı. Savaş sonundaki Alman standart orta sınıf tankı Panther'de yüksek hızlı, güçlü bir 75 mm.lik top taşıyan ve ağırlığı kırk beş ton olan bir tanktı. 2. Dünya Savaşı 'nda Alman tanklarının Rusyada savaşamadan donması üzerine Hitler'in emriyle ilk susuz motor yapılmıştır.
Savaş zamanındaki başka bir önemli gelişme de baştan sona yenilenmiş süspansiyon sistemlerinin ortaya çıkmasıydı. Önemli görünmese de, süspansiyon sistemlerinin kalitesi bir tankın arazi geçiş performansını belirleyen en önemli etmendir. Kısıtlı bir süspansiyon sistemine sahip tanklar hareket halinde iken personeli aşırı derecede sallayarak işleri zorlaştırır, hızı sınırlar ve neredeyse hareket halinde iken ateş etmeyi imkânsız hale getirir. Christie süspansiyon sistemi ya da torsion- bar süspansiyon sistemi gibi yeni sistemler performansı hatırı sayılır derecede artırmış ve savaş sonu tasarımı olan Panther'lerin daha önce üretilen tankların yol üzerinde ulaşamadığı hızlara arazi üzerinde çıkmasına olanak vermiştir.
Aynı zamanda tankların çoğu telsizle donatılmış (tüm Amerikan ve Alman tankları[8], bazı Sovyet tankları, Birleşik Krallık telsizleri yaygındı ama çok kaliteli değildi) ve tankların sevk ve idaresi önemli derecede artırılmıştır. Tank gövdeleri mayın temizleme ya da istihkâm hizmetleri gibi işlerde kullanılmak üzere uyarlanmıştır. Savaşan ana güçlerin hepsi aynı zamanda kendinden tahrikli özelleşmiş silahlar da üretmişlerdir: Toplar, tanksavarlar ve tank avcıları (büyük kalibre silahlar taşıyan zırhlı araçlar). Tanklardan daha basit ve ucuz olan Alman ve Sovyet tank avcıları savaş esnasında kullanılan araçlar içinde en ağır silahlara sahiptiler. ABD ve Birleşik Krallık tarafından kullanılan tank avcıları ise doktrinleri dışında tanklardan ayırt edilemiyorlardı.
Taretler başlarda tanklarda genel olarak kullanılmamakla birlikte, tasarımda yol alındıkça ayrılmaz bir parça olmuştur. Eğer tankın silahıyla zırhlı hedeflere saldırılacaksa bu silahın mümkün olduğunca güçlü ve büyük olmasının önemi anlaşılmış ve tek bir büyük silah ile ateş alanının tamamına hâkim olunması hayati bir özellik sayılmıştır. II. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Sovyet T-35 gibi çok taretli tank tasarımlarından vazgeçilmiştir. Tankların büyük çoğunluğunda en azından bir gövde makineli tüfeği bırakılmıştır. Hatta savaştan sonra bile, M60 Patton tanklarında tank komutanı için küçük bir ikincil taret bırakılmıştır.

  
           Büyük Britanya Churchill Mk.V  tankı.     ABD M24 Chaffee tankı.


  
                    Alman Panther (Panzer V) tankı.                    Sovyet T-34 tankı.

Soğuk Savaş ve sonrası
Birleşik Krallık Centurion tankı
II. Dünya Savaşı'ndan sonra tank geliştirme çalışmaları genel olarak daha önce olduğu gibi ilerlemiş ve daha çok orta ve ağır sınıf tanklarda ilerlemeler kaydedilmiştir. Hafif tanklar artık sadece keşif ile görevlendirilmiş, ancak ABD'de hava indirme desteği için de kullanılmıştır. Ancak hava taşımacılığının ağırlık kısıtlamaları nedeniyle böyle bir tankın üretilmesi mümkün olmadığından zaman içinde giderek bu sınıf kullanımdan kalkmıştır.
Ama gerçek bir dönüşümün temelleri varolan tasarımlar üzerinde atılmaya başlanmıştı. Daha iyi süspansiyon sistemleri ile büyük oranda gelişmiş motorların birlikte kullanıldığı savaş sonu orta sınıf tanklar savaş başındaki ağır sınıf tanklardan daha üstündüler. Daha az zırh ilavesi ve bunu karşılayacak biraz daha büyük motorlarla, orta sınıf tanklar neredeyse tüm antitank silahlara karşı koyacak hale gelmişti. Orta sınıf bir tankın hareketliliğine sahip iken ağır tankların silahlarına bile karşı koyabiliyorlardı. Birçok araştırmacı dönüm noktasının Panther (Panzer) olduğunu düşünür. Panzer kendisinden sonra gelen hemen her tank tasarımı için temel teşkil etmiştir. Hâlbuki Panther'in zırhı çok iyi değildi ve ağır tanklarla eşit olarak mücadele edemiyordu.
Her noktası ile mükemmel olarak değerlendirilen ilk tankın Birleşik Krallık'ın Centurion tankı olduğu düşünülür. En son versiyonlarıyla Almanların ünlü 88 mm. toplarının ateşine dayanabiliyor, savaş alanındaki her silahtan üstün olan ölümcül 105 mm. Royal Ordnance L7 topunu taşıyor ve 650 hp'lik mükemmel Rolls-Royce Meteor motoruyla 56 km/s hıza ulaşabiliyordu. Centurion tankları Birleşik Krallık Ordusunun tüm orta sınıf tanklarının yerine geçti ve ağır tank sınıfını tamamen ortadan kaldırdı. Evrensel tank olarak nitelendirilen bu tank daha sonra ana muharebe tankı olarak adlandırılmıştır.
Güdümlü antitank füze tehdidine karşı, geliştirme çalışmaları zırh kalınlığından çok zırh teknolojisine kaydı. Top teknolojisi hatırı sayılır şekilde I. Dünya Savaşı teknolojisine benzer kaldı. Hizmette olan tankların büyük çoğunluğunda top hâlâ elle doldurulmaktadır ancak mermi etkinliğinde büyük aşamalar katedilmiştir.
Tankların temel rolleri ve özelliklerinin tamamına yakını I. Dünya Savaşı sonunda geliştirilmiş olsa da, o zamanki tankların 21. yüzyıl kopyaları, performans seviyelerini on kat artırmıştır. Özellikle diğer tankların yarattığı sürekli değişen tehditlere ve gereksinimlere cevap verebilmek için büyük oranda düzeltmeye uğramışlardır. Tankların artan yeteneklerinin karşısında dengeyi sağlamak için diğer tanklar ve antitank silahlar sürekli geliştirilmiştir.
Tasarım
Ana muharebe tankı bölümleri.
1. Paletler
2. Ana silah olan Topun namlusu
3. Palet koruyucusu
4. Sis Havanları
5.Kule (Taret)
6. Motor platformu
7. Komutan kulesi
8. İkincil silah makineli tüfek
9. Gövde, ana zırh
10. Sürücü penceresi, makineli tüfek
Bir tankın etkisini belirleyen üç geleneksel etmen vardır: Tankın ateş gücü, hareketliliği ve korunması. Bir tankın savaş meydanındaki heybetli varlığının düşman askeri üzerindeki psikolojik etkisine şok etmeni denir.
Ateş gücü, bir hedefi bozguna uğratma, yenme yeteneğidir. Bununla söylenmek istenen şudur: Bir tankın hedefe saldırabileceği maksimum uzaklık, hareket eden hedeflere saldırı yeteneği, birden çok hedefe arka arkaya saldırabilme hızı ve diğer zırhlı araçlar ile sipere girmiş piyadeyi yenebilme yeteneği.
Hareketlilik ise şu noktaları içerir: Arazi üzerinde hız ve çeviklik, aşılabilen arazi çeşitliliği, geçilebilen engellerin, siperlerin ve suyun boyutları, küçük köprüleri geçme yeteneği, yakıt ikmali yapılmadan aşılabilen mesafe. Stratejik hareketlilik aynı zamanda yollarda yüksek hız ile seyredebilme yeteneği ve demiryolu ya da kamyon ile taşınabilme özelliğini de içermektedir. Geleneksel olarak zırhlı savaş araçlarının hareketliliği aşağıdaki ölçütlerle belirlenir:
• Motor gücü
• motor torku
• güç-ağırlık oranı
• yol hızı
• arazi hızı (olası değişkenlik göz önüne alındığında geniş aralıkta bir değer)
• yol menzili
• arazi menzili
• ağırlık (köprü sınıflandırması)
• zemin basıncı
• geçilebilen siper genişliği
• tırmanılan dik basamak
• tırmanılabilen eğim açısı
• rahatça geçilebilen yan eğim açısı
• yerden yükseklik
• hazırlıksız geçilebilen su derinliği
• hazırlıklı geçilebilen su derinliği (eğer farklıysa)
Korunma; hangi tür ve ne kadar zırh kullanıldığı, bu zırhın nasıl düzenlendiği (eğik ya da değil), hangi alanlara daha çok zırh (örn. taret ve paletler) ve hangi alanlara daha az zırh (örn. gövdenin arkası) konulduğu demektir. Aynı zamanda, alçak profili, düşük ses ve termal izi, düşman ateşinden kaçınabilmek için aktif önlemleri ya da diğer yöntemleri ve zarar gördükten sonra da savaşa devam edebilme yeteneğini içerir.
Tank tasarımı, geleneksel olarak bu üç etmeni maksimize etmek olası olmadığı için, değişik oranlarda seçim yapılmasıyla oluşturulur. Örneğin, zırh eklenerek korunmanın artırılması aynı zamanda ağırlığı da artıracağından hareketlilik yeteneğini azaltmaktadır; daha büyük bir silah kullanarak ateş gücünü artırmak, taretin önündeki zırhın azalması nedeniyle hem hareketliliği hem de korunmayı azaltacaktır.
Bu üç etmen, askerî stratejiler, bütçe, coğrafya, siyasi irade ve diğer ülkelere tankın satılması gerekliliğinden etkilenerek uzlaştırılmaktadır.
Değişik ülkelerin bu kararları alırken nasıl etkilendikleri aşağıdaki örneklerde açıklanmaktadır:
• Birleşik Krallık tarihsel olarak hareketlilikten taviz vererek daha iyi atış gücü ve yüksek korunmayı seçmiştir. Birleşik Krallık ordusu küçük fakat yüksek eğitime sahip bir ordudur ve bu nedenle tank personelinin hayatta kalması önemlidir. Tankların bakımı kısıtlı kaynaklarla sahada yapılabilmelidir.
• ABD gelişmiş silahlara ve önemli hareketli destek hizmetlerine sahip geniş bir orduya sahiptir. Tankların, destek ve tamir birliklerinden uzakta olması nadiren gerçekleştiğinden, personelin tankın bakımını yapmasına ve zarar gördükten sonra savaşa devam edebilmesine daha az önem verilmiştir.
• Sovyet ve Rus tankları geleneksel olarak ve Sovyet dönemindeki "niceliğin kendi kalitesi vardır" deyiminin tipik bir özeliği olarak kaba ama sağlam, üretim ve bakım yönünden basittir. T-34 buna örnek gösterilebilir. Devlet güdümlü tasarım küçük değişikliklerle ilerlemiştir. Özel depolarda yoğun olarak bakım yapılması öngörülmüştür. Sovyet ve Rus tank doktrini NATO doktrinininden çok farklıdır. NATO tanklarında, Soğuk Savaş döneminde olası bir toplu Sovyet tank saldırısına önlem olarak savunma yönüne ağırlık verilmiştir. Tanklar daha ağır bir zırhla korunur ayrıca hull-down pozisyonuna girebilmeleri için namluları geniş açıda eğilebilecek şekilde tasarlanmıştır. Sovyet doktrini ise küçük tanklarla büyük gruplar halinde hızlı ve ani baskın yapma üzerine kuruludur. Sovyet ve Rus tanklarının iç hacmi çok küçük (T-90'nda 11 m3) olduğundan tank mürettebatı küçük ve ince olmalıdır. Küçük olduklarından maliyetleri batılı tanklara göre daha düşüktür. Önceleri NATO tankları ile karşılaştırıldığında düşük seviyelerde zırhlara sahip olsalar da, SSCB ve Rusya tarafından geliştirilen aktif koruma sistemleri ve tepkimeli zırhlar NATO tankları ile aynı derecede korumaya sahip olmasını sağlamıştır. Bu sınıf tanklar, en iyi ateş gücü, hareketlilik ve korunma üçlüsüne sahip olmak için seçilmiştir.
• İsrail'in küçük ama yüksek teknolojiye sahip bir ordusu vardır. Tehlikeli coğrafi ve siyasi konumu nedeniyle az sayıdaki personelini korumaya yönelik tanklar geliştirir. Bunun için, İsrail tanklarında motor önde ve yakıt deposu personelin etrafında bulunur. Bu tasarımı kullanan tek ülke İsraildir.
  
                 ABD M1A1 Abrams tankı.                 İsrail Merkava Mk IV tankı.
Tankın Bölümleri
                                                           Tank gövdesi.

Tank paleti.

Tank top kulesi.

Tank topu
Silahlar
Amerikan M4 Sherman tankı Kore Savaşı sırasında
müstahkem pozisyonda atış esnasında.

Fransız AMX-30 ana muharebe tankı.

ABD M48 Patton tankı gece atışı yaparken.
Modern tankların ana silahı tek büyük toptur. Tank topları karada kullanılan yüksek kalibreli silahlardandır. II. Dünya Savaşı'ndan beri kalibrelerde değişiklik olmasa da modern tank topları teknolojik olarak daha üstündür. Güncel yaygın boyutlar, Batı tankları için 120 mm, Doğu tankları (Eski Sovyet ve Çin) için ise 125 mm dir. Tank topları değişik tipte mermilerle atış yeteneğine sahip olsalar da yaygın olarak zırh delici ve patlayıcı mermiler kullanılmaktadır. Bazı tanklar top namlusundan füze de ateşleyebilmektedir. Günümüzde yaygın tank topu namlusu yiv-set içermez. Yalnızca Birleşik Krallık Ordusu ve Hint Ordusu yivli-setli top namlusu olan ana muharebe tanklarını barındırmaktadır.
Modern tank topları değişken sıcaklığın namlu üzerindeki etkisini azaltan termik koruma ile donatılmıştır. Tank namlusuna yağmur yağdığında namlunun üstü altından daha hızlı soğuyacaktır ya da soldan esen rüzgâr namlunun solunun sağından daha hızlı soğumasını sağlayacaktır. Bu değişken soğuma namluyu bir parça eğecek ve uzun mesafede atış isabetini etkileyecektir.
Tanklar piyadeye ve ana silahın etkisiz ve savurganlık olacağı hedeflere karşı kısa menzilli savunma için başka silahlar da taşırlar. Bu çoğunlukla, ana silah ile aynı eksende takılmış olan küçük kalibreli (7,62'den 12,7 mm ye) bir makineli tüfektir. Yine de AMX-30 and AMX-40 gibi bazı Fransız tankları daha yüksek atış hızına sahip ve hafif zırhlı araçları yok edebilen eşeksenli 20 mm lik otomatik top taşırlar. Birçok tank ek olarak yakın çatışma ve sınırlı hava savunması için tavana ya da komutan kubbesine takılı makineli tüfek de taşırlar. ABD, Rusya ve Fransız Leclerc tanklarında çoğunlukla bulunan 12,7 mm lik ve 14,5 mm lik makineli tüfekler de yakın mesafeden hafif zırhlı araçları yok etme yeteneğine sahiptir.
Özel görevler nedeniyle bazı tanklara alev silahı gibi az görülen silahlar da takılmaktadır. Bu özel silahlar şimdilerde genellikle zırhlı personel taşıyıcıların gövdelerine takılmaktadır.
Atış Kontrolü
Tarihsel olarak tank silahları basit optik nişangâhlarla nişan alınarak hedefe doğrultulur, rüzgârın etkisi tahmin edilir ve bir retikülden yararlanılarak ateş edilirdi. Hedefe olan mesafe de retikül (topun nişangâhındaki, bilinen büyüklükteki bir nesneyi -bu durumda bir tankı- çerçeveleyecek şekilde dizilmiş işaretler) yardımıyla tahmin edilirdi. Sonuç olarak uzun mesafede atış isabeti sınırlıydı ve hareket halindeyken atış büyük oranda imkânsızdı. Zamanla bu nişangâhlar stereoskopik mesafe ölçerlerle değiştirilmiştir.
Sanayileşmiş ülkelerin ordularındaki çoğu modern ana muharebe tankları lazer mesafe ölçerler kullansalar bile eski ve az gelişmiş araçlarda hâlâ optik retiküllü mesafe ölçerler kullanılmaktadır. Modern tankları daha doğru atış yapar hale getiren bir dizi gelişmiş atış kontrol sistemi vardır. Ana silahı dengede tutmak için jiroskoplar kullanılır. Bilgisayar uygun yükselik ve hedef noktasını, rüzgâr hızını, hava sıcaklığını, nemi, namlu sıcaklığını, sapma ve aşınmayı, hedefin hızını (mesafe ölçer ile hedefin en az iki pozisyonunun karşılaştırılmasıyla hesaplanır), ve tankın hareketini ilgili sensörlerden gelen bilgilerle hesaplar. Kızılötesi, gece görüş ya da termik gece görüş ekipmanları da genellikle kullanılır. Lazer hedef bulucular da hedefleri aydınlatmak için kullanılabilir. Sonuç olarak günümüz tankları hareket halinde iken oldukça isabetli atış yapabilirler.
Cephane
Bazı tank tiplerinde top namlusu yivsetli olur. Bazılarında ise "smoothbore" olarak nitelendirilen yivsetsiz namlular bulunmaktadır. Mermiler de namlu çeşidine göre, diğer bir deyişle tankın tarzına göre farklılık gösterir. Bununla beraber, farklı olsa da aynı amaca hizmet ederler. Her modelde çeşitli mühimmat kullanabilen tanklarda en önemli cephane çeşidi, anti-tank tipi (SABOT) olarak nitelendirilen mermilerdir. Yivsetli namlularda kullanılan anti-tank mermilerini, kinetik ve kimyasal etkili mühimmat şeklinde ikiye ayırmak gerekir. Kinetik enerjili yivsetli mühimmatlarda da iki tip bulunmaktadır. Birisi, tungsten çekirdekli ve yivli spin alan hızlı tip mermidir (APDS). Diğeri ise yiv döngüsünü mühimmat üzerindeki bir çembere aktararak, bu formasyonun içinden (bir kozadan çıkar gibi) açılarak, yoluna (daha da hızlı) yivsiz devam eden kuyruk dengekli tungsten çekirdeklerdir (APDSFS). Kinetik etkili mermilerin tamamı, çok hızlı biçimde, kütle enerjisi ile zırh delmeyi amaçlar. Çekirdeğin saniyede yol aldığı mesafe 900 km üzerine çıkabilir. Kimsayal etkili mühimmatlar (HEAT) ise ince zırhlara yöneliktir; mesela ZMA veya ZPT tarzı araçlar hedef alınır. Bu mermiler çok daha yavaş gider ve zırhın tam üzerinde meydana gelen kimyasal reaksiyon sonucu zırhı bertaraf edip, içerideki personeli etkisiz kılmaya yöneliktir. Bunların zırhı bertaraf etme detayları incelenecek olursa 4 çeşit ortaya çıkar. Bunlar noktadan içeri nüfuz eden ısıl, kapak şeklinde zırhı sökerek içeri nüfuz eden ısıl vs şeklinde sıralanabilir. Sonuçta hepsi, saniye içerisinde, zırh içindeki mürettabatı yakarak öldürecektir.
Diğer tank mühimmatları arasında sayılabilecek mermi çeşitleri yüksek inflaklı mermiler (tnt temelli, klasik top mermileri mantığıyla çalışır) yangın mermileri ve anti personel mermileri (APERS) olarak sıralanabilir. APERS tip mermiler, namludan çıktıktan yaklaşık 30- 40 metre sonra açılarak, ortalama 100 metre boyunca piyadeyi darmadağın eden, misket bombası mantığındaki mühimmattır. Zırhlı araçlara karşı etkisiz olup, tankçı kendi piyadesine de zarar verebilir.
M551 Sheridan, T-72, T-64, T-80, T-90, T-84, ve PT-91 gibi bazı tanklar anti-tank güdümlü füzelerini top namlularından ya da haricî füze rampalarından ateşleyebilirler. Bu işlevsellik, tankın etken çarpışma mesafesini, konvansiyonel mermilerin sağladığının ötesine taşıyabilir. Aynı zamanda helikopter gibi yavaş ve alçak uçan hava hedeflerine karşı da kullanılabilirler. ABD bu yöntemi kullanmaktan vazgeçerek uzun mesafe antitank görevlerini helikopter ve savaş uçaklarına vererek M551 ve M60A2'leri kullanımdan kaldırmaktadır. Ancak BDT ülkeleri ana muharebe tanklarında bu top-füze sistemlerini kullanmaya devam etmektedir.
Korunma
İlk tank Leonardo da vincinin Tam korumalı tank tasarımı.


Ana muharebe tankı, modern ordulardaki en ağır zırhlı araçtır. Bu zırh, aracı ve personelini çeşitli tehditlerden korumak için tasarlanmıştır. Genellikle, diğer tanklardan ateşlenen zırh delici mermilere karşı korunmak en önemli neden olarak görülmektedir. Tanklar aynı zamanda güdümlü anti-tank füzeleri, anti-tank kara mayınları, büyük bombalar ve direk topçu atışı ile de etkisiz hale getirilebilir ya da yokedilebilir. Tanklar özellikle hava tehditlerine karşı çok savunmasızdır. Çoğu modern ana muharebe tankı top şarapneli ve füze tahrikli el bombası gibi hafif anti-tank silahlara karşı tamama yakın bir korunma sağlar. Her açıdan ve olası her türlü tehdite karşı koruma sağlanması için gerekli zırh çok ağırdır ve pratik olmaktan uzaktır. Bu nedenle, bir ana muharebe tankı tasarımı yapılırken korunma ile ağırlık arasındaki dengeyi bulmak için çok çaba harcanmaktadır.

Zırh
Zırhlar, aktif ve reaktif tip zırh olarak iki gruba ayrılır. Aktif zırh asıl zırha denir ve savaş araçlarının çoğu, alaşım esaslı, sıkıştırma esaslı ve seramik plakalı sertleştirilmiş metallerden oluşmakta ve zırhında, kendi iç yapısında farklı mimari ve dizaynlar ile zırhın dayanıklılık ve koruması arttırılmaktadır. Zırhlardaki sertleştirilmiş çelik plakalar çok şeşitli metallerin alaşımı ile üretilir. Çelik, alüminyum, titanyum gibi belli başlı malzemelerin gizli tutulan oranları sayılabilir. Zırhın göreceli sertliği RHA (rolled homogeneous armour) ile karşılaştırılarak gösterilir. Reaktif zırh ise, aktif zırh üzerindeki, patlayıcı malzeme peteklerinden oluşan, dışarıdan gelecek zırh deliciyi, çarpma sonucu zırhın biraz üzerinde karşıt kinetik enerji ile tutarak, aktif zırhın direncini mümkün kılan tipteki zırh örtmesidir.
Zırhlı araçlar genellikle en iyi önden korunmalıdır ve personel her zaman aracı düşmanın bulunduğu varsayılan yöne doğru tutmaya çalışır. En kalın ve en iyi eğimli zırh ön üst kısımda ve taretin önündedir. Yanlarda daha nispeten ince zırh bulunur, arka, alt ve tavan bölgeleri de az korunaklı kısımlardır. II. Dünya Savaşı ABD M4 Sherman orta sınıf tank personeli Alman Tiger tanklarının önden yara almadığını görünce yandan saldırı yapmak zorunda kalmıştır. Günümüzde tanklar uzmanlaştırılmış yukarıdan saldıran füze silahlarına ve hava saldırısına karşı savunmasız durumdadır. II. Dünya Savaşı sırasında, özellikle Normandiya Çıkarması'ndan sonra Fransa'da uçak füzeleri korkunç bir ün kazanmıştır. Savaş sonrası yapılan incelemeler, birçok ölümün hedefi kılpayı kaçıran atışlardan olduğunu ortaya çıkarmıştır. Hawker Hurricane uçaklarının 40 mm. ya da Stuka uçaklarının 37 mm.lik zırh delici cephane kullanan topları etkili olmuştur. Motor bölmesine atılan basit bir molotof kokteyli bile birçok tankı hizmet dışı bırakabilir.
II. Dünya Savaşı'ndan önce birçok tank tasarımcısı deneysel tanklarda eğik zırh yerleşimini denemiştir. Zamanın bu konudaki en ünlü ve başarılı örneği T-34 tankıydı. Zırh plakalarının belli bir açıyla yerleştirilmesi hem zırhın etken dik kalınlığını hem de sekme şansını arttırarak mermilere karşı korunmayı büyük oranda arttırmaktadır. Alman tank personelinin T-34'lerin açılı zırhlarına yapılan bazı atışların sadece sekip zarar vermemesi üzerine dehşete düştükleri söylenir.
Hafif piyade antitank silahları bile bir tankı süspansiyon sistemine ya da paletlerine zarar vererek yürümez hale getirebilir. Çoğu paletli askeri aracın süspansiyon sistemini koruyan yan etekleri vardır.



Bazuka gibi yüksek patlayıcılı antitank silahları II. Dünya Savaşı'ndaki yeni tehditlerdi. Bu silahlar, patlamanın kuvvetini dar delici bir akışa yönlendirecek şekilde biçim verilmiş savaş başlığı taşırlar. İnce boşluklu zırh, çelik örgü zincir roketatar kalkanı veya kauçuk eteklerin yüksek patlayıcılı mermilerin ana zırhtan çok uzakta patlamasına neden olduğu, dolayısıyla da delicilik güçlerinin oldukça azaldığı görülmüştür.
Yüksek patlayıcılı plastik gibi bazı antitank cephanesi, bir aracın zırhına yapışan ve patladığında tankın içinde tehlikeli şekilde küçük metal parçacıkların yayılmasını sağlayan esnek patlayıcı malzeme kullanır. Zırhı delmeden içindeki personeli öldürerek tankı etkisiz hale getirir. Buna karşı koruma olarak bazı araçların içinde parçacık oluşmasını engelleyen malzeme tabakası döşelidir.
1970'lerden beri bazı tanklar çeşitli alaşım ve seramikten yapılan daha karmaşık kompozit zırhlarla korunmaktadır. Pasif zırhların içinde en iyi olarak nitelendirilebileceklerden biri Birleşik Krallık tarafından geliştirilen Chobham zırhıdır. Chobham zırhı, konvansiyonel zırh tabakaları arasında reçineli bez matrisi içinde bulunan boşluklu seramik bloklardan oluşan bir zırh çeşididir. Çok iyi korunan M1A1 Abrams ana muharebe tankında da tükenmiş uranyum ile kaplanmış bir çeşit Chobham zırhı bulunmaktadır.
İsrail Merkava tankları korunmaya yönelik tasarımı en ileriye götürerek motor ve yakıt deposunu ikincil zırh olarak kullanmaktadır. Türkiye de modernizasyon kapsamında İsraille birlikte yapılan M60T tanklarına da ikincil zırh olarak Hibrit reaktif zırh kullanılmıştır. Tankların gelişimiyle birlikte homojen döküm zırhın kullanıldığı M48 ve M60 serisi amerikan tankları ve birleştirilmiş döküm zırhın kullanıldığı Leopard 1 serisi alman tanklarının zırhlarının Zırh Koruma Değerlernin 300mm (RHA) nın altında kalması sebebiyle kullanılmamaktadır. Bu tip zırh koruma değeri düşük tankların hepsine tüm dünyada yeni zırh eklemeleri yapılarak zırh koruma değerleri yükseltilmektedir. Dünyada gelişen yeni konsepte zırh kalınlığı yerine Zırh Koruma Değeri ön plana çıkmıştır. Zırh koruma değeri (RHA) bir zırhın haddelenmiş çelik zırh olarak bir tankın üzerine gelen zırh delici mühimmatlara karşı koruma sağladığı değeri göstermektedir. 120 mm lik (M48 ve M60 serisi tanklar) homojen döküm zırhın kalitesi, yaptığı açı gibi sebeplerle zırh koruma değeri 200- 300mm(RHA) arasında iken 70 mm Birleşik döküm zırhın (Leopard 1) koruma değeri 300–400 mm (RHA) arasında 70 mm Boşluklu kompozit zırhın (Leopard 2) koruma değeri 500 –600 mm (RHA)arasına çıkmaktadır. Özellikle Reaktif zırhlarda bu koruma değerleri 900–1000 mm (RHA) arasına çıkarılmıştır. Reaktif zırhlı tanklara baktığımızda önümüze Rus ve İsrail menseili tanklar çıkmaktadır. Lepard 2A6 ve Leopard 2 Hell tanklarının zırh koruma değerlerinin 500– 800 mm arasındadır. M1A2 Abrams tanklarını zırh koruma değerleri 800– 1000 mm arasındadır. T72 tanklarının ise zırh koruma değeri 400– 600 mm arasındadır. Körfez krizinde bu iki tank karşı karşıya gelmiştir. İmha edilen M1A2 Abrams tankı 14 iken 370 adet T72 tankı 665 adet T62- 64 tankı ve 800 adet T55 tankı amerikalılar tarafından imha edilmiştir.
Sis bombası rampaları ve pasif savunmalar


Çoğu zırhlı araçta kısa sürede düşman pususundan veya saldırısından geri çekilmeyi maskeleyecek bir sis perdesi oluşturabilen sis bombası rampaları mevcuttur. Saldırı esnasında düşmana saldırının erken uyarısını yaptığı ve saldıranın görüşünü engellediği için çok nadiren kullanılmaktadır. Modern sis bombaları ışığın görünür spektrumunda olduğu kadar kızılötesinde de etkilidir.
Bazı sis bombaları düşmanın hedef bulucuları ve mesafe ölçerlerinin lazer ışınlarını da engelleyecek kadar yoğun duman oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Bu şekilde görerek atış yapan ve kullanıcının göreceli olarak uzun sürede tanka nişan almasını gerektiren antitank füzeler gibi yavaş hızlı silahlardan alınacak isabet olasılığını azaltmaktadır. Fransız Leclerc tankı gibi birçok ana muharebe tankında, sis bombası rampaları aynı zamanda gözyaşartıcı gaz bombaları ve antipersonel el bombaları atacak şekilde de tasarlanmıştır. Birçok İsrail tankında, içeriden kullanılabilinen ve engellerin arkasındaki hedeflere de saldırmaya olanak vererek antipersonel özellikleri arttıran küçük bir dik havan topu da bulunmaktadır. Diğer tankları da içeriden doldurulabilen sis/el bombası rampalarıyla donatmak için teklifler yapılmıştır.
Termik görüntülemenin kullanılmaya başlanmasından önce hızlı sis perdesi oluşturmasının yanı sıra, patlama bölgesindeki piyadeler üzerinde (örneğin mayın ya da patlayıcılarla yaklaşmaya çalışan düşman piyadesi) çok yararlı yakıcı etkisi de bulunan beyaz fosfor gazı, zırhlı savaş araçlarında en çok kullanılan sis bombası tipiydi.
Termal okuyuculardan beri çoğu tank, içinde plastik veya kauçuk bulunduran sis bombaları taşımaktadır. Plastik ya da kauçuğun küçük parçaları, yanarak termal okuyucuların çalışmasını zorlaştırmaktadır.
Bazı tanklarda ise kısa süreli sis oluşturan sis bombaları yerine, sürekli sis üreten cihazlar bulunmaktadır. Genellikle sis üretmek için egzoz gazına yakıt püskürtülerek, yanmamış ya da kısmen yanmış parçacıkların yoğun sis perdesi üretmesi sağlanmaktadır.
Modern tanklar giderek, lazerli hedef bulucu veya mesafe ölçerlerle hedef gösterildiğinde uyaran lazer uyarı cihazları gibi pasif savunma sistemleri ile donatılmaktadır.
Diğer pasif savunma cihazları arasında, çoğunlukla antitank silahlarını yönlendirmek için kullanılan çok kısa dalga kullanan radar cihazları ile hedefe alındığında uyarı yapan radyo uyarı cihazları sayılabilir.
Karşı önlemler
Rus Shtora sistemi (ayrıca bakınız: tank savunma sistemleri) gibi pasif karşı önlemler, güdümlü füzelerin sevk sistemlerini engellemeye çalışırlar.
Patlayıcı tepkisel zırh ise yüksek patlayıcılı antitank silahlara karşı ayrı bir koruma önlemidir. Şekilli savaş başlığının yarattığı patlamayı yaymak için zırh parçaları kendiliğinden patlar. Tepkisel zırh ana muharebe tankının dışına küçük ve değiştirilebilir bloklar halinde yerleştirilir.
Aktif korunma sistemleri tepkisel zırhtan bir adım daha öteye gitmektedir. Bu sistemler gelen mermilere otomatik olarak karşı koymak için radar ya da başka bir tespit teknolojisi kullanırlar. Sistem düşman ateşi tespit ettiğinde, atışın yönünü hesaplayarak hedefe birkaç metre kala gelen mermiyi durdurmak için patlayıcı ile fırlatılan karşı mermiyi yönlendirir.
Korunmasız personel
Paradoksal olarak bir tankın genellikle en güvenli konumu tank komutanının kişisel olarak korunmasız olduğu durumdur. Yani tank komutanının miğferi ve kurşun geçirmez yeleği dışında kişisel korumasının olmadığı, taretin üzerinde başı dışarıda olarak (çok ağır ateş altında olunması haricinde) tank ile birlikte ilerlediği konumdur. Bu yüksek konumdayken komutan etrafını herhangi bir sınırlama olmaksızın görebilir ve gerek düşmanın antitank eylemlerini gerekse tankı durdurabilecek ya da yavaşlatabilecek doğal ya da yapay engelleri görme şansını büyük oranda arttırır. Optik bilimi ve elektronikteki ilerlemelere rağmen, tank periskopu ya da diğer görüş cihazları, görüş alanını çok kısıtlar. Dolayısıyla kapaklar kapalı olarak düşman arazisinde yol alırken komutan ve personeli kişisel olarak güvende olabilir ama aşırı derecede azalmış görüş alanı nedeniyle tankın bütünü risk altındadır. Bu problemi aşmak için optik sistemlerdeki çalışmalar devam etmektedir.
Hareketlilik
Hareketliliğin dikkat edilmesi gereken üç yönü vardır; tankın temel hareketlilik unsuru olan arazi üzerindeki hız, engelleri aşma yeteneği ve hangi köprüleri geçebileceği, hangi araçlarla taşınabileceği, dönüşler gibi toplam savaş alanı hareketliliği. Hareketlilik, tankçılar ve tank tasarımcıları tarafından 'çeviklik' olarak nitelendirilir. Bir tankın çevikliği üç kategoride değerlendirilir: Savaş alanı hareketliliği, taktik hareketlilik ve stratejik hareketlilik. Bunların ilki, motor performansı ve hareket yeteneği ile belirlenir ve hızlanma, hız, dik engel aşabilme yeteneği vb. gibi faktörlerle değerlendirilir. İkincisi, bir tankın operasyon bölgesine kolayca ve çabucak taşınabilmesi yeteneğidir. Üçüncüsü de ağırlığın ve havayolu ile taşınabilme özelliklerinin değerlendirildiği, bir operasyon bölgesinden diğerine taşınabilme yeteneğidir.
Bir ana muharebe tankı birçok arazide kullanılabilecek şekilde çok hareketli olmak için tasarlanır. Geniş paletleri aracın yüksek ağırlığını daha geniş alana yayarak yere uygulanan basıncı çok azaltmaya yaramaktadır. Sorun yaratan arazi tipleri daha çok, ya bataklık gibi yumuşak zemine sahip araziler ya da büyük kayalı taşlıklı arazilerdir. Normal sayılan arazi tiplerinde bir tankın 30 ila 50 km/saat hızla hareket etmesi beklenir. Yol üzerindeki hızı 70 km/saat'e kadar çıkabilir.
A noktasından B noktasına gitmek için gerekli lojistik göründüğü kadar basit değildir. Teorik olarak ya da birkaç saatlik bir test sürüşü esnasında tanklar herhangi bir tekerlekli savaş aracından daha iyi arazi performansı gösterir. Yol üzerinde, en hızlı tanklar ortalama zırhlı tekerlekli araçlardan daha yavaş değildirler. Ancak pratikte, tankın çok büyük ağırlığına nazaran zayıf sayılabilecek palet donanımı, onun maksimum hızda herhangi bir arızaya sebep olmadan yol almasını sadece çok kısa bir zaman dilimi için olası kılar. Her ne kadar, tankın maksimum arazi hızı yoldaki maksimum hızına nazaran daha az olsa da düzlükler ve çölller dışında arazinin çeşitliliği gözönüne alındığında tüm gün boyunca maksimum hızda kullanılmaları olası değildir.
Hareketsiz kalan bir tank düşmanın havan ve topçu ateşiyle özel tank avcı birliklerine kolay hedef olduğundan, genelde hız minimumda tutulur ve tankları kendi güçleriyle hareket ettirmek yerine demiryolu ya da tekerlekli taşıyıcılarla karayolu üzerinden taşımak için her olanak değerlendirilir. Tanklar demiryolu altyapısı olan ülkelerde eninde sonunda demiryoluyla taşınır çünkü dünyanın hiçbir ordusunda tüm tankları taşıyabilecek sayıda tekerlekli taşıyıcı yoktur. Demiryolu aracının yükleme ve boşaltma planlaması çok önemli kurmay görevleridir. Demiryolu köprüleri ve istasyonları tankların ilerleyişini yavaşlatmak isteyen düşman kuvvetlerinin başlıca hedefleridir.
Demiryolu altyapısı olmayan, çok az iyi karayolu olan ya da yolları mayın döşeli ve sürekli pusu tehditi olan yerlerde tankın ortalama günlük hızı bir atlı ya da bisikletlinin hızına eşdeğerdir. Çarpışma esnasında arızaları önlemek için yapılması gerekli önleyici bakım ve kontroller için sık sık mola verilmelidir. Bunun yanı sıra piyade veya hava birlikleri tarafından düşman antitank mevcudiyetini kontrol etmek için yapılan izcilik faaliyetleri esnasında taktiksel duraklamalar da olur.
Başka bir hareketlilik konusu da tankı operasyon bölgesine intikal ettirmektir. Tanklar, özellikle ana muharebe tankları çok ağır olduklarından havayolu ile taşınabilmeleri çok zor olmaktadır. Deniz ve kara taşımacılığı da yavaş olduğundan tankların hızlı müdahale kuvvetlerinde kullanılması problem haline gelmektedir.
Tanka benzer bazı araçlar hem yol hızını arttırmak hem de bakım gereksinimini azaltmak için palet yerine tekerlek kullanmaktadır. Bu araçlar paletli araçların arazi hareketliliğine sahip olmamakla birlikte ABD'li analistler tarafından hızlı müdahale kuvvetleri için daha uygun olarak görülmektedir.
Su operasyonları



Tankların çoğunluğu için su operasyonları su geçişi ile kısıtlıdır. Su geçiş derinliği genellikle motorun hava alma yolu yüksekliği ve az olsa da sürücünün konumuna bağlıdır. Ana muharebe tankları için tipik su geçiş derinliği 90 ila 120 cm. arasındadır.
Derin su geçişi
Yine de, önceden hazırlık yapıldığı takdirde bazı tanklar daha derin suları aşabilirler. Alman Leopard 1 ve Leopard 2 tankları uygun hazırlandıklarında ve bir şnorkel ile donatıldıklarında 4 metrelik derinlikleri aşabilirler. Leopard şnorkeli aslında uzun bir tüp yaratacak şekilde birbirine geçirilen halkalardan ibarettir. Bu tüp daha sonra komutan bölmesi kapağına takılarak hem hava sağlar hem de personel için kaçış yolu olur. Bu tüpün yüksekliği yaklaşık 3 metre ile sınırlıdır.
Bazı Rus/Sovyet tankları da derin su geçişi yapabilirler ancak Rus şnorkeli birkaç inç genişliğinde olduğundan Leopard tankları gibi personele kaçış yolu sağlamaz. Rus şnorkelleri de uzunluk olarak sınırlıdır ve taret yüksekliğinin üzerinden birkaç metre daha yükseklik sağlarlar.
Bu tarz su geçişleri hem tankın hem de su engelinin iki yakasında giriş ve çıkış bölgelerinin çok iyi hazırlanmasını gerektirir. Tank personeli genellikle derin su geçişlerine olumsuz tepki verir. Bu durum, personelin psikolojik sağlığı ve isyana yakınlığının dikkate alındığı ülkelerdeki taktikleri etkilemiştir. Yine de, eğer uygun şekilde planlanır ve uygulanırsa bu tarz operasyonlar su geçişlerinde önemli derecede sürpriz etkisi ve esneklik sağlar.
Amfibi tanklar
PT-76 gibi bazı hafif tanklar, su içinde ya paletleriyle ya da hidrojetlerle ilerleyen amfibi araçlardır.
Tankın başından su sıçramasını durdurmak için aşağıya katlanan düzenleme kanadı genellikle sürücünün penceresinden su girişini engellemek için kullanılır.
II. Dünya Savaşında ek yüzme özelliği sağlayan kauçuklaştırılmış kanvas eklemesiyle Amerikan M4 Medium (Sherman) tankı amfibi hale getirilmiştir. Ana motor tarafından tahrik edilen pervanelerle hareket etmekteydi. Bu tanklara Sherman DD (Duplex Drive/Çift Tahrik) adı verilmekteydi ve Normandiya Çıkarması'nda ilk karaya çıkışlarda sahillerde yakın destek ateşi sağlamak için kullanılmışlardı. Sherman DD tankı yüzerken atış yapamıyordu çünkü yüzme perdesi, ana silahtan daha yüksekti. Manş Kanalı'ndaki kötü hava ve kıyıdan çok uzakta denize indirilmeleri nedeniyle bu DD tankların birkaçı batmıştır. Yine de karaya çıkmayı başarabilenler, ilk kritik saatlerde sahilde tutunabilmek için kaçınılmaz destek ateşini sağlamıştır.
Enerji santralleri
Tankın enerji santrali tankı hareket ettirmek ve taretin döndürülmesi ya da telsiz için elektrik enerjisi gibi diğer tank sistemlerini beslemek için gerekli enerjiyi sağlar. I. Dünya Savaşı 'nda hizmet veren tankların çoğunluğu enerji santrali olarak benzinli motorları kullanmışlardır, ancak Amerikan Holt Benzinli-Elektrikli tankı hem benzin hem de elektrik motoru kullanmıştır. II. Dünya Savaşı 'nda ise kullanılan enerji santralleri çeşitlilik arzediyordu ve birçok tank motoru uçak motorlarından uyarlanmıştı. Soğuk Savaş başladığında hemen hemen tüm tanklar dizel yakıtı kullanmaya başlamışlardı. Hâlâ kullanılan geliştirilmiş çok yakıtlı versiyonları dahi vardır. 1970'lerin sonundan başlayarak türbinli motorlar ortaya çıkmıştır.
Bir enerji santralinin tipi ve ağırlığı güç aktarım organlarının etkisini de hesaba katarak, çoğunlukla tankın ne kadar hızlı ve çevik olduğunu belirler. Ama asıl olarak arazi süspansiyon sistemine ve personele ilettiği gerilim ile tüm tankların maksimum hızını sınırlar.
Çok yakıtlı dizel motorlar
Türbin kullanmayan tüm modern tanklar bir dizel motoru kullanır çünkü dizel yakıtı benzine göre hem daha az alev alıcı hem de daha ekonomiktir. Bazı Sovyet tankları yanan dizel yakıtının koyu dumanını kendi yararlarına kullanmışlar ve hatta egzoz gazında bilerek yakıt yakmış ve saklanmak için duman oluşturmuşlardır. Yakıt tankları genellikle tankın arkasına yerleştirilir, ancak İsrail Merkava tankları gibi bazı tasarımlarda, dizel yakıt tankları fazladan bir zırh tabakası oluşturmak için personelin etrafındaki alana yerleştirilmiştir. Yakıt sıklıkla dışarıdaki yedek depolarda ya da çarpışırken kolaylıkla ayrılabilmesi için tankın arkasından çekilen küçük römorklarda depolanmaktadır.
Modern tank motorları bazen dizel, benzin ya da benzeri yakıtlarla çalışabilen çok yakıtlı motorlardır.
Gaz türbinleri
Gaz türbinleri bazı tanklarda yedek güç birimi, Sovyet/Rus T-80 ve ABD'nin M1 Abrams gibi tanklarındaysa ana enerji santralı olarak kullanılmıştır. Sağladıkları motor gücüne göre, dizel motorlardan görece daha küçük ve hafiftirler. T-80 yüksek hızından ötürü Uçan tank diye anılmıştır.
Hâlbuki özellikle düşük motor devrinde daha az yakıt verimliliğine sahiptirler ve aynı çarpışma menziline sahip olmak için daha büyük yakıt depolarına ihtiyaç duyarlar. M1'lerin yeni modelleri tank dururken ana türbini rölantide tutmayıp yakıt tüketimini azaltmak için tankın diğer sistemlerini besleyen yedek güç birimi olarak küçük bir türbin motoru daha bulunmaktadır. T-80 tankları genellikle menzillerini uzatmak için büyük haricî yakıt depolarıyla görülürler. Rusya, T-80 üretiminin yerine daha az güçlü ve T-72'lerin baz alındığı T-90 üretimine geçmiştir. Ukrayna ise türbin motorlu versiyonu ile hemen hemen aynı güce sahip olan dizel motorlu T-80UD ve T-84 leri geliştirmiştir.
Düşük verimliliklerinden ötürü, aynı güç çıktısında bir gaz türbini motorunun termik izi dizel motorunun termik izinden daha önemlidir. Öte yandan susturuculu bir gaz türbini, pistonlu bir motordan daha sessiz olabilir. M1A2 tankı sessiz çalışmasından ötürü Fısıltılı Ölüm olarak adlandırılmıştır.
Basit bir yapıya ve daha az çalışan parçaya sahip olmasından ötürü bir gaz türbini pistonlu bir motordan daha güvenilirdir ve daha kolay bakım yapılabilir. Hâlbuki pratik yaşamda bu parçalar, çalışma hızlarının yüksekliğinden ötürü daha çok ve çabuk aşınmaktadır. Türbinin pervaneleri toza ve ince kuma karşı çok hassas olduğundan, çöl operasyonlarında özel filtreler dikkatle kullanılmalı ve günde birkaç kere değiştirilmelidir. Uygun takılmamış bir filtre ya da bir tek mermi veya şarapnelle zarar gören bir filtre, motoru bozabilir. Pistonlu motorlarda iyi bakım gerektiren filtreler kullanılır ancak filtrenin bozulmasına daha çok tolerans gösterirler.
Tanklarda kullanılan dizel motorlar gibi gaz türbinleri de çok yakıtlı sistemlerdir.
Ses, sismik ve ısı izleri
Sabit duran tanklar, hava saldırısını ve keşfini zorlaştıracak şekilde, ağaçlıklı ve ormanlık bölgelerde iyi kamufle edilebilirler. Buna karşın, açık alanda bir tankı gizlemek çok zordur. Her iki durumda da, bir tank motorlarını çalıştırıp hareket ettiğinde, ses ve ısı nedeniyle kolayca farkedilir. Arazi üzerindeki palet izleri havadan tespit edilebilir, çölde tankın birkaç katı büyüklükte toz bulutları oluşabilir.
Kısa süre önce durmuş bir tankın önemli bir ısı izi vardır. Gerçekten de, tank bir tepeciğin arkasında saklanmış dahi olsa, becerikli bir operatör, tankın üstündeki sıcak hava sütunundan tankın yerini tespit edebilir. Bu risk, motor ve paletler soğurken ısı saçımını azaltan termik koruyucularla bir ölçüde azaltılabilir. Bazı kamuflaj ağları, değişik ısıl özeliklere sahip malzemelerin değişken bir şekilde karıştırılmasıyla üretilerek tankın ısı izinin düzenliliğini azaltmaya ve gelişigüzel hale getirmeye çalışmaktadır.
Tank motorları, lokomotif motorları ile kıyaslanabilecek büyüklükte dizel ya da türbinli motorlardır. Dizel motorlu bir tank bir lokomotif gibi kokar, ses çıkarır ve hissedilir. Sessiz bir günde, bir tek tankın bile çıkardığı derin gürleme sesi çok uzaktan duyulabilir. Aynı şekilde, keskin dizel yakıt kokusu rüzgârla ötelere taşınabilir. Tank dururken motoru çalıştığında çevresindeki yeri titretir. Hareket halindeyken salınımlar daha da büyüktür. Çok yakıtlı motorların akustik ve sismik izleri birbiriyle kıyaslanabilecek ölçüdedir. Bir türbin motorunun akustik izi sismik izinden daha büyüktür. Yüksek perdeden zırıltı sesi yakın veya uzaktaki tüm sesler arasından çok rahat bir şekilde tanımlanabilmektedir.
Modern tank motorlarının genellikle 750 kW veya 1.000 hp'yi aşan çok büyük güçleri tankların belirgin bir ısıl ize sahip olmalarını sağlar. Tank gövdesinin aşırı yoğun metal kütlesinin yaydığı ısı, tankın arazideki diğer nesnelerden rahatça ayırt edilmesini sağlar. Dolayısıyla hareket eden bir tank, iyi bir kara ya da havadan kızılötesi tarayıcıyla rahatlıkla tespit edilebilir. Körfez Savaşı esnasındaki tek taraflı çarpışmanın sebeplerinden birisi de, M1 Abrams gibi tankların Irak Ordusu tarafından kullanılan T-72'lerin gece kızılötesi tarama menzilinin yaklaşık dört katı bir menzile sahip olmasıydı. Körfez Savaşı'ndaki diğer bir faktör de, kamuflajlı ve hareketsiz bile olsalar, geceleri etraflarından farklı hızda soğudukları için Irak tanklarının ısı ile tespitini kolaylaştırıyordu.
Bir tankı harekete geçirmenin çok önemli olduğu, 1999'daki Kosova Savaşı'nda kanıtlandı. İlk birkaç hafta yapılan NATO hava sortileri Sırp tanklarını yok etmekte çok etkisiz kalmıştı. Bu savaşın son haftasında Kosova Kurtuluş Ordusu'nun tanklara saldırmaya başlamasıyla değişti. Her ne kadar KKO'nun tankları yok etmek için çok küçük bir şansları olsa da, amaçları daha çok tankların NATO havagücü tarafından kolaylıkla tespit edilebilecek ve yok edilebilecek yerlere hareket etmesini sağlamaktı.
Komuta, kontrol ve haberleşme
Sahadaki tank harekâtını komuta etmek her zaman bazı özel problemler içerir. Küçük birimlerin, her bir aracın ve tank personelinin yalnız kalmasından ötürü bazı özel düzenlemeler yapılmak zorunda kalınmıştır. Zırhlı bölmeler, motor sesi, arazi koşulları, toz ve duman ve tüm kapaklar kapalı hareket etme zorunluluğu haberleşmeye zarar veren unsurlardır.
Bir tank personelinin hareket ve atış dahil tüm eylemleri tank komutanı tarafından emredilir. Bazı erken dönem tanklarında, ana silahı doldurmak ve ateşlemek zorunluluğu nedeniyle tank komutanının görevi büyük oranda zorlaşırdı. Birçok küçük zırhlı savaş aracında komutan hareket emirlerini şoförün omuzlarını ve sırtını tekmeleyerek iletmekteydi, bu durum 20. yüzyılın son dönemlerine kadar böyle sürmüştür. Birçok modern zırhlı savaş aracı, personelin kendi aralarında konuşmasına ve telsizi kullanmasına olanak veren dahili telefon tertibatıyla donatılmıştır. Hatta bazı tanklarda, birlikte çalışılan piyade ile haberleşebilmek için haricî telefon hatları da bulunmaktadır.
Erken dönemdeki tank manevralarında, zırhlı birliğin üyeleri arasındaki haberleşme el işaretleri ya da semafor ile sağlanmakta ve bazı durumlarda tank personeli tanktan inerek diğer tanka yürümekteydi. I. Dünya Savaşı'nda durum raporları, gözlem deliklerinden çıkarılarak karargâha gönderilen posta güvercinleri ile sağlanmaktaydı. İşaret fişekleri, duman, hareket ve silah atışı tecrübeli personel tarafından taktiklerini koordine etmek için kullanılıyordu.
1930'lardan 1950'lere kadar tüm ülkelerin orduları telsizle donatıldı, ancak telsiz trafiğini azaltmak için görünür işaretler hâlâ kullanılmaktadır. Modern bir tank genellikle bölük ya da tabur telsiz ağına bağlı çalışan telsizlerle donatılmıştır. Aynı zamanda daha üst seviye ağları da dinleyip diğer hizmet sınıfları ile hareketler koordine edilmektedir. Bölük ve tabur komutanlarının tanklarında genellikle ek bir telsiz vardır. Kalabalık bir telsiz ağında haberleşme yapmak telsizle konuşma prosedürü adı verilen bir dizi biçimsel kurala tabidir.
Çoğu zırhlı kuvvetlerde, olabilecek en iyi durumsal farkındalığa sahip olmak için tank komutanı ve bazen diğer tank personeli de tank kapakları açık olarak dışarıda görev yapar. Tank personeli, ateş altında iken ya da potansiyel NBC (nükleer, biyolojik ve kimyasal) tehdit karşısındayken tank kapakları kapalı pozisyona geçer ve tehlikeleri farkedip hedefleri bulmayı önemli derecede azaltacak şekilde, savaş alanını sadece periskop ve gözleme deliklerinden izlerler. 1960'lardan beri tank komutanı hedefleri bulmak için gittikçe daha karmaşıklaşan sistemlere sahip olmuştur. Bir ana muharebe tankında, komutanın kendi panoramik nişangâhları vardır. Gecegörüş cihazlarını da içeren bu nişangîâhlar sayesinde, topçu hedefe saldırırken komutan başka hedefler saptayabilir. Daha da ilerlemiş sistemler, acil durumlarda komutanın hem taretin hem de ana silahın idaresini almasına izin vermektedir.
Zırhlı savaş araçlarında bulunan cihazlardaki en son gelişme, atış kontrolü, lazer mesafeölçer, GPS datası ve dijital haberleşme arasındaki artırılmış bütünleşmedir. Amerikan tankları savaşalanı ağlarına bağlı dijital bilgisayarlarla donatılmıştır. Düşman hedefleri ve dost birlikler hakkında bilinen bilgilerin iletildiği bu sistemler tank komutanının durumsal farkındalığını oldukça artırmıştır. Raporlamada yarattıkları kolaylığın yanı sıra bu sistemler ağ kanalıyla, verilen emirlerin grafikler ve yardımcı bilgilerle verilmesini sağlamaktadır.
Zayıflıklar
Anti-tank engelleri
Olağanüstü güçlü bir silah olmasına ve kara savaş alanının tartışmasız kralı sayılmasına rağmen tanklar yenilmez değildirler. Aslında birçok antitank silahın geliştirilmesinin sebebi de tankın bu üstünlüğüdür. Genellikle daha az zırha sahip üst kısıma saldırabilen antitank helikopterlerinin geliştirilmesiyle birlikte tankların zamanının geçtiği de söylenmiştir. Bu iddia henüz doğrulanmamıştır ve değişik açık noktaları ortaya çıkarabilecek eşit güçler arasında tank ve helikopter savaşı olmamıştır.
Piyade
Alman piyade silahı - Panzerfaust tanksavar roketi.
Tanklar, özellikle şehirlerde ve yakın bölgelerinde hâlâ piyade tarafından zarar görmeye açık durumdadırlar. Tankların zırh ve hareketliliği her ne kadar dikkate değer noktalar olsa da aynı zamanda tankları büyük ve gürültülü yapar. Bu da piyadeye uygun an geldiğinde karşı atağa geçene kadar tankları farketme, izleme ve kaçma olanakları vermektedir. II. Dünya Savaşı'ndaki bazı savaş meydanlarında alınan ağır tank kayıpları nedeniyle, tank taktiği tankların dost piyade birlikleri tarafından yakından desteklenmesini içerir.
Deneyimli birliklerde, piyadenin bir tanka yaklaşması göreceli olarak kolaydır. Tank kapakları kapalı olduğunda tank personeli önlerinde olmayan hiçbir şeyi çok yakında değilse göremez. Eğer, tank kapakları açık ve tank personeli başını ya da vücudunun üst kısmını dışarıya çıkarırsa vurulma ihtimali artar.
Piyade tanka yaklaştığında görülse bile tankın ana silahı ve eşeksenli makineli tüfeği ile hedef alınamazlar çünkü bu silahlar yeteri kadar aşağıya eğilemezler. Grup halinde hareket eden tanklar için bu daha az problem yaratır, çünkü bu durumda yandaki diğer tanklardan tanka zarar vermeyecek ama piyadeyi etkileyecek hafif silahlarla saldırmalarını isteyebilirler. Piyade, yaprak ve toprakla kaplı plakalar kullanarak tankları hareketsiz hale getirebilir. Bu plakalar, tank personelinin sınırlı görüş açısından mayın zannedildiğinden, tanklar durarak yeni plan yaparlarken piyadenin saldırmasına izin verirler. Bu II. Dünya Savaşı 'nda Britanya "Home Guard" birliklerine öğretilen bir taktikti çünkü uzun menzilli antitank silahları her zaman bulunamıyordu.
Her ne kadar piyade antitank roketleri, füzeleri ve bombaları bir tankın ön zırhını delemese de, daha az zırhlı olan üst, arka ve bazen de yan kısımlarını delebilirler. Ayrıca hareket organlarına kolayca zarar vererek bir hareketlilik ölümüne yol açabilirler. Tanklar aynı zamanda elle yerleştirilen antitank mayınlara karşı da savunmasızdır.
Bunlara ek olarak, şehirlerde en az zırhlı yüzeyleri olan yukarıdan ve bazen de aşağıdan saldırıya maruz kalabilirler.
Topçu
Tank zırhları yeteri kadar güçlü bir top mermisi ile doğrudan vurulmadığı sürece topçu ateşine dayanabildiğinden konvansiyonel topçu mermileri tanklara karşı çok etkili sayılmaz. Top ateşi mermilerle zırhı delmese de dinamik şok, dahili zırh parçalanması ya da daha basitçe tankın ters çevrilmesi gibi sonuçlarla tankları yine de etkisiz hale getirebilir.
Yine de son otuz yıldır tanklara saldırıyı da düşünerek bir dizi topçu mermisi geliştirilmiştir. Bunların arasında Amerikan Copperhead CLGP (Toptan atılan güdümlü mermi) gibi lazer güdümlü mermiler vardır ki neredeyse zayıf üst zırha isabeti garanti eder. Bunlara ek olarak bu mermilerde sıradan yüksek patlayıcılı savaşbaşlığı yerine yüksek patlayıcılı antitank başlığı kullanılır.
Güdümlü mermilerle isabetli atış yapmanın yanı sıra, güdümlü ya da güdümsüz serpme mermileri ve mermicikleri da geliştirilmiştir. Serpme tesirli mermiler, içlerinde bir tanka saldırmak için kullanılan küçük mermiciklerden oluşan mermilerdir. Altı toplu bir batarya bir-iki dakika içerisinde yüzlerce mermicik ateşleyebilir.
Bunların bir çeşidinde, top mermisi tankın üzerinde havada iken patlar ve aşağıya belli sayıda antitank mermisi ya da bombacığı yağmur gibi yağar. Küçük olmalarına rağmen isabet eden mermiciklerin zarar verme şansı yüksektir çünkü tankın zayıf üst zırhına saldırmaktadırlar.
Yine diğer bir çeşit, tankın yolu üzerine küçük antitank mayınları serper. Bu mayınlar zırhı delmeyecek bile olsa tankın paletlerine zarar vererek tankı hareketsizleştirir ve zarar görmesini kolaylaştırır.
En gelişmişleri ise özgüdüm yeteneğine sahip mermiciklerdir. Yine tankın üzerinde havada patlayan mermi daha küçük belli sayıda mermiciği serper. Mermiciklerde kızılötesi ya da radar gibi tankları tanımaya yönelik elektronik devreler bulunmaktadır. Tank tanımlandıktan sonra mermiciği tanka doğru yönlendirmek için füze yakıtı ateşlenir. Bu mermicikler, hedef bulma ve saldırmaya zaman ayırabilmek için genellikle serpildikten sonra paraşütle inerler.
Toptan atılan güdümlü mermi CLGP dışında yukarıdakilerin hepsi orta çaplı (152/155-mm) toplardan atılabilir.
Tanklara saldırmak için hem güdümlü (lazer) hem de özgüdümlü (kızılötesi veya radar) büyük kalibre (81 mm.) havan mermileri geliştirme çalışmaları yapılmaktadır.
Helikopter
Günümüzde tanka yönelik en büyük tehdit güdümlü antitank silahları ya da anti zırh özellikli topları ile silahlandırılmış saldırı helikopterleridir.
Helikopter tanktan kolayca görülemeyecek bir yere kendini konumlandırıp her yandan saldırı yapabilir. Tüm kapakları kapatılmış bir tankın kısıtlı görme kapasitesi helikopterleri tespiti zorlaştırır.
Helikopterden atılan çoğu antitank güdümlü silah daha uzun menzili olduğundan tanklar kendi silahlarıyla karşılık veremezler. Bu yakın gelecekte değişebilir, çünkü bazı ülkelerin tank topundan atılabilecek antihelikopter silahları geliştirdiğine inanılmaktadır. Ayrıca, bazı tank silah sistemleri, yeterli mesafeden sabit duran ya da yavaş ilerleyen helikopterleri vurabilecek yetenektedirler.
Tankın zayıf üst zırhına saldırdıkları için helikopterlerin hafif topları bile yeterli gelmektedir.
Mayın
Tanklar hâlâ mayınlardan zarar görmeye karşı açıktırlar. Mayınların avantajı hem tankın en zayıf zırhına saldırabilme hem de iyi saklanabilmeleridir. Aynı zamanda en kötü donanımlı rakipler tarafından bile elde edilebilirler. Birkaç kilogram patlayıcıya, bir fünyeye ulaşabilen ve az bir bilgisi olan herkesin çok ciddi bir tanksavar kapasitesi var demektir.
Modern serpme mayınlarla ve de özellikle topçu serpme mayınlarıyla hareket eden tank kıtalarının etrafına mayın döşemek mümkündür.
Geleneksel alttan saldırı mayınları, serpme mayınlar, topçu ya da hava yoluyla yayılan mayınlar dışında, ayrıca yol harici ve yandan saldıran mayınlar da vardır. Bu mayınlar duvar, ağaç ya da özel hazırlanmış direk gibi dik yüzeylere takılır ve bir tankın geçmesi muhtemel yerlere konurlar. Köprüler, su geçişleri, kapılar, alt geçitler gibi yolun daraldığı yerler bu gibi noktalardır. Bu mayınlar tank geçerken yanına ateş ederler. En yaygın iki çeşit savaşbaşlığı yüksek patlayıcılı antitank ve platter patlayıcısıdır. Bu mayınlar insan tarafından, tuzak ipi veya baskı plakası gibi basit mekanik tetikleme mekanizmalarıyla ya da sismik, kızılötesi veya diğer elektronik fünye gibi daha karmaşık sistemlerle ateşlenebilirler. Bazı fünye sistemleri yeteri kadar geliştiğinden hedeflerin tipi arasında seçim yapabilir ve sadece istenen hedef tiplerine saldırabilir. Yol dışı mayınlar tankın yanına ya da mümkünse arkasına saldıracak şekilde yerleştirilirler. Bazı piyade antitank silahları da yol dışı mayın gibi kullanılabilir.
Uçak
A-10 Thunderbolt II ve SU-25 Frogfoot'un da aralarında bulunduğu birçok uçak özellikle yakın hava desteği için yapılmıştır, çoğu durumda görevleri özellikle tankları yok etmektir. Helikopterlere benzer silahların yanı sıra güdümlü veya güdümsüz, mermicikli veya normal bombalar da kullanırlar.
Tankların geleceği: Araştırma ve geliştirme
Günümüzde tankların nasıl gelişeceği konusunda bir sürü tahmin bulunmaktadır. Güncel araştırmalar arasında uçaklar için geliştirilen gizlilik teknolojisinin uyarlanmasıyla, tankları radarda görünmez kılma projelerinin yanı sıra bir dizi parlaklık ve renklendirme teknolojisi de vardır. Yeni itici güç ve zırh üzerine araştırmalar da devam etmektedir.
Günümüzdeki belirgin eğilim tankta bulunan termik nişangâhlar ve yüksek güçlü telsizler gibi elektronik ve haberleşme sistemlerinin sayısının artırılmasıdır.
Eğer diğer bazı ağır iş makineleri gibi tank tasarımları da elektrik motorları kullanmaya ya da gemiler için tasarlandığı gibi elektromanyetik silahlarla donatılmaya başlasa bile hâlâ iyi bir enerji santraline ihtiyaç vardır. Türbin motoru ve dizel motorlar güncel enerji gereksinimini karşılasa bile yakıt hücreleri gibi diğer seçenekler denenmiş ve uygulanabilir çözümler içermektedir. Örneğin M113 zırhlı personel taşıyıcının hibrid elektrik versiyonu birçok alanda konvansiyonel versiyonundan daha üstün bulunmuştur, ancak menzil oldukça azalmaktadır. Tank izlerinin azaltılması ve çoklu yakıt yeteneği Stirling motoruna avantaj sağlamakta ve bu konu da incelenmektedir.

.      

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!