Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Dinler Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dinler Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Haziran 2021

Antik Mezopotamya Dini

Mezopotamya dini, Antik Mezopotamya medeniyetlerinin, özellikle yaklaşık MÖ 3500 ve 400 yılları arasında SümerAkadAsur ve Babil medeniyetlerinin dini inançlarına ve uygulamalarına atıfta bulunur. Antik Mezopotamya dininin temelleri Erken Sümer Hanedanları tarafından atılmış, daha sonra oluşan uygarlıklar ve bölgeye yerleşen kavimler bu dini yapıyı benimsemiştirler. Her ne kadar bölgenin bölümleri arasında farklılık gözlense de temel dini figürler, destanlar ve inanışlar aynı kalmıştır. Politeistik bir din olan Mezopotamya dininin tanrı ve tanrıçaları zaman içinde isim değiştirse de özellikleri genelde aynı kalmıştır fakat dinler tinsel olarak nitelik kazanmıştır.



Tarihi

Sümerler

Mezopotamya panteonunu ilk oluşturanlar Sümerlerdir. Tanrıları için zigguratlar inşa eden Sümerler, din konusu ve meselelerine de hayat meseleleri kadar önem vermişlerdir ki çeşitli kurbanlar sunup, dualar ederek, âyin ve törenler düzenleyerek maddi ve manevi olarak tanrılarını tatmin etmeyi en önemli vazifeleri saymışlardır. Sümerlerin yarattığı bu din anlayışı ve panteon sistemi uzun zaman sürecinde Mezopotamya'da bütünüyle veya kısmen yayılmış ve yerleşmiştir. Sümerler tarafından icat edilen çivi yazısı, komşu bölge halkları tarafından tanınmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Bu yazı sisteminin komşu bölgelere geçmesi ile birlikte Mezopotamya'nın edebi, dini ve mitolojik metinleri de komşu halklar tarafından benimsenmiş kendi din ve inanışlarına uygun olarak dillerine çevrilmiştir.

Sümerler; gök, yer, deniz ve havanın denetimini ellerinde bulunduran tanrıların yaratıcı tanrılar olduğu ve bütün diğer kozmik varlıkları bu dört tanrıdan birinin yarattığı düşüncesine sahiptiler. Sümerlerin düşüncesine göre AnEnlilEnki ve tanrıça Ninhursag panteonun dört büyük tanrısıdır. Bunların dışında Ay tanrısı Nanna, Güneş tanrısı Utu ile aşk ve savaş tanrıçası İnanna diğer önemli üç tanrıdır. Baş tanrı olarak kabul edilen An, başlangıçta Sümerler tarafından panteondaki en yüce hükümdar olarak kabul edilirken Uruk'ta İnanna'ya tapınma An'a tapınmanın önüne geçmiştir. An, zamanla gücünden çok şey kaybetmiş ve panteonun önderi olarak onun yerini hava tanrısı Enlil almıştır. En erken kayıtlarda Enlil, "tanrıların babası", "göğün ve yerin kralı" ve "bütün ülkelerin kralı" olarak tanıtılmıştır. Sümerlerin dinsel merkezi olan Nippur'da tanrı için dağ şeklinde bir makam inşa edilmiştir. Ekur (Ev-dağ) denilen bu makam tuğladan yapılmış bir mabettir. Tanrı Enki bilgelik tanrısıydı ve genel planları hazırlayan Enlil'in kararlarını yeryüzünde düzenlerdi. Enki, Sümer inanışında ilk insanı yaratan ve ilahi nefesi ile ona can veren tanrı olarak daima insanların hamisi olmuştur. "Ulu hanım" olarak da bilinen Ana tanrıça Ninhursag, An'ın eşi ve bütün yaşayanların anası, seçkin ana-tanrıça olarak kabul edilmiş ve ilk Sümer hükümdarları kendilerini "Ninhursag'ın sürekli sütle beslediği" diye betimlemeleri yaygın olarak kullanılmıştır.


Sümer dininde dişi tanrılar her zaman üstün bir rol oynamışlardır. Bu tanrıların en meşhuru göklerin sahibi ve Uruk şehrinin baş tanrıçası olarak kabul edilen aşk ve savaş tanrıçası İnanna'dır. İnanna genellikle eşi tanrı Dumuzi ile kaynaklarda anılmakta ve İnanna ile Dumuzi çifti bereket kültü ile alakalıdır. Bunların dışında çoğunlukla "dönüşü olmayan ülke" olarak adlandırılan Ölüler Diyarı'nın başında, korkunç tanrıça Ereškigal vardır. Sonraları çok korkulan salgın hastalıklar tanrısı olan Nergal de ona katılmıştır.

Sami toplumları

Sümerlerdeki büyük tanrılar, Sami toplumlarının yoğun bir şekilde Sümer kültürü ve özellikle inancı etkisinde kalmasıyla birlikte, genellikle Sami adlar almaya başlamışlardır. Akad devletinin hükümdarlarının hükümdarlığı altında Sümerlerin tanrıça İnanna'sı olan tanrıça İštar tüm tanrıların başına geçmiştir. An (Akadca: Anu), Akkad kralları zamanında mevki ve rol itibarıyla önem kazanmıştır.

Babilliler, Sümer kültünün ana temalarına ve tanrıların çoğuna bağlı kalmakla beraber, tanrı Marduk'u merkeze alan bir imparatorluk kültü olarak yeniden örgütlemişlerdir. Gökyüzü tanrısı An (Anu), hava tanrısı Enlil ve yeryüzü tanrısı Enki (Ea), Babil ilahları arasında da yer alırken Marduk, Ea'nın oğlu olarak panteona eklenmiş ve böylece hem doğuştan gelen haklara hem de onun olağanüstü yeteneklerine sahip olarak yaratılmıştır. Marduk kültü yalnızca Babil etrafındaki bölgede baskın olmakla birlikte birkaç yüzyıl sonra Babil'in başlıca kültü haline gelmiştir. İkinci binyılın sonuna gelindiğinde ise I. Nebukadnezar döneminde, Sümer asıllı tanrılar grubunun en önemli tanrılarının özelliklerini kendinde topladıktan sonra Marduk en yüce tanrı haline gelmiştir. Enuma eliš (Yaratılış Şiiri) Babil ve Marduk'un yükselişini mitolojik olarak anlatmaktadır. Marduk'la yakından ilişkili bir diğer tanrı da oğlu Nabu'dur. Borsippa tanrısı olan Nabu, aynı zamanda yazıcıların koruyucusu ve Ea ile Marduk gibi bilgelik tanrısıdır. MÖ 1. binyılda Nabu öyle popüler hale getirilmiştir ki bazen Marduk'a rakip gibi görünür ve mitolojide babasının yerini alma noktasına kadar gelmiştir. Bunların dışında Ay tanrısı Sin (Nanna), Güneş-tanrı Šamaš, hava tanrısı Adad (veya Hadad) diğer önemli tanrılardır. Çoğunlukla "dönüşü olmayan ülke" olarak adlandırılan Ölüler Diyarı'nın başında olan, korkunç tanrıça Ereškigal ve sonradan ona katılan Nergal'in varlığı da devam etmiştir.

Tıpkı Marduk gibi çeşitli tanrıların özelliklerini kendisinde toplayan bir diğer tanrı da tanrıça İštar'dır. Sümer ve Sami tanrılarının bir karışımı olarak ortaya çıkan İštar, hem erkek hem de dişi özellikleri taşımıştır. Marduk gibi millileştirilen tanrılardan bir başkası da Asur'un baş tanrısı olan ve şehirle aynı adı taşıyan tanrı Asur'dur.

Tapınaklar


Mezopotamyalıların görüşüne göre insanoğlu tanrılarına hizmet etmek amacıyla yaratılmıştır. Bu sebeple de insanoğlunun en önemli görevini, efendilerini hoşnut ve tatmin edecek bir şekilde yerine getirmesi ve mükemmel olarak gerçekleştirmesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Tanrılar için devlet güvencesine aldıkları tapınaklar inşa etmişler ve Mezopotamya hükümdarları M.Ö. III. binyılın sonundan itibaren ithaflı ve anma yazıtlarında çok sayıda tapınak inşa ettikleri ve var olanları tamir ettikleri ile övünmüşlerdir. Hammurabi Kanunları'nın 6. maddesi şöyledir:

"Eğer bir adam tanrıya (mabede) veya saraya ait bir şey (bir eşya) çalarsa, o adam öldürülecektir. Ve çalınmış malı kabul eden öldürülecektir."

Genellikle yedi kattan oluşan ziggurat adındaki tapınaklar ayrıca rasathane olarak da kullanılmıştır. Her şehrin tanrısı için ayrı bir tapınak inşa edilmiştir. Mezopotamya'da tanrının heykelde vücut bulduğuna inanıldığı için heykel tapınaklarda bir kaide üzerinde tapınağın cellasına (merkezi oda) yerleştirilmiştir. Tapınaklarda yaşadığı düşünülen tanrılara tapınak görevlileri tarafından bakılmış, düzenli olarak yemek verilmiş ve bu tanrılar özenli bir şekilde giydirilmişlerdir. Tanrılara hizmet eden tapınak personeli arasında hem rahip hem de idareci olan başrahip, çeşitli kötü ruh kovucular, şarkıcılar, görevleri arasında tanrıları müzikle yatıştırmak da olan kalular, yazıcılar ve tapınak işlerine bakan çeşitli idareciler yer almışlardır.

Kurbanlar

Mezopotamya'da kurbanlar, kansız (yiyecek ve içecek gibi besinlerle tütsü vs.) ve kanlı (tanrılar adına kesilen bir takım hayvanlar) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Tapınakta ikâmet ettiğine inanılan yüce tanrıların her gün beslenmesi gerektiği düşünülmüştür.

Dini bayramlar

Mezopotamya'da "Ningursu'nun Arpasını Yeme Ayı", "Ceylan Yeme Ayı" ve "Šulgi Bayramı Ayı" gibi her yıl tekrarlanan birçok bayram vardır. Ayrıca Mezopotamya toplumlarınca kutlanan, yeni ayın doğduğu günle her ayın yedisinde, on beşinde ve son gününde düzenli aylık bayramlar da vardır. Mezopotamya'da kutlanan bayramlardan en meşhuru Sümercede yılın başlangıcı anlamına gelen "zagmuk", Akadcada ise "akitu" adı verilen "Yeni Yıl Bayramı"dır. Bu ritüellerin hepsi akitu tapınaklarında gerçekleşmiştir

02 Mayıs 2021

Unutulmaya Yüz Tutmuş Dünyanın En Eski Dinleri

Eski zamanlarda dünyada bir çok farklı din ve inanç sistemi vardı. Çoğu yok olup gitti. Tapınakları ve heykelleri silindi veya çöllerde kumların altında kaldı. Tanrıları unutuldu. Bu listede yer alan dinler, günümüz dinlerinden (Hristiyanlık, İslam, Yahudilik, Hinduizm) çok önceleri varlığını sürdürüyordu. Şimdilerde yeni müritleri tarafından inanç sistemleri sürdürülmeye çalışılsa da, çoğunun ismi bile hatırlanmıyor artık.

Olmec Dini

Meksika ve Orta Amerika'daki Olmeclerin dini, MÖ 1400'lü yıllardan, yıkımı olan MÖ 400'lü yıllara kadar yaygın bir dindi. (neden kaybolduklarına dair ortada kesin bilgi olmamakla beraber, volkanik bir patlama veya çevresel değişiklikler ihitmaller arasında). Kesin bir kanıt olmadığı için, arkeologlar Maya ve Aztek kalıntılarını bir benzerlik olup olmadığı konusunda araştırmışlardır. Şamanizm'le yakından bağlantılı olan dinde, baş tanrı Olmec yağmur ve bereket tanrısıydı. ( bazı teoriler ise ana tanrı olmadığını, birbirine eş sekiz tanrı olduğunu savunuyor. )

Birçok ritüel maskesi ve dansının yanı sıra, kan ve yeşim taşları figürlerinin tanrılara adak adandığı tahmin ediliyor. Olmec papazlarının, ruhlarla iletişime geçmek için evham verici ilaçlar aldığına inanılır. Bu zamana kadar Olmec dininin yalnızca 10 ilahi gücü arkeologlar tarafından tanımlanabildi. Erken ortaya çıkmasından ötürü, Meksika ve Orta Amerika'da sonradan türeyecek olan dinlerin annesi olarak kabul edilir. Birçok ortak özelliklere sahiptirler.


Veda Dini

"Veda" sözcüğü "'bilgi" anlamına gelir, insanlığın en eski kutsal kitabı olan Veda ilahileri tahminen M.Ö. 1500 yıllarında yazılmıştır. Vedalarda, ayinlerde okunacak ilahiler ile dualar ve büyücülük formülleri, "büyü çözme usulleri, sevgiyi uyandırma çareleri, ayrıca felsefi şiirler ve manzumeler vardır. İstilacı Arilerin getirdikleri bu eserde, öteden beri Hindu düşüncesinin en belirgin fikirlerden biri sayılan ruhgöçü inancı yer almamaktadır. Vedalarda adı en sık geçen tanrı tabiat ve savaş tanrısı İndra'dır. Diğerleri gök tanrısı Varuna, ışığın ve adaletin tanrısı Mitra, ateş tanrısı Agni, ve kutsal içki tanrısı Soma'dır. Vedalarda ana tema kurban ve kurbanın gerekliliği üzerinedir. Kurban tanrıların nafakasıdır ve insanlar ancak kurban sunmak yoluyla selamete erebilirler. Kurban törenleri din adamları olan brahmanlar tarafindan yaptırılmaktadır. Bunun için hizmet ettikleri kişilerden belirli bir ücret alırlar. Rg Veda'nın X. kitabının l0. kasidesinde şöyle der: "insan bir brahmana bir inek verirse bütün alemleri elde etmiş olur."


Asurizm (Asur Dini)

Asurlu insanların ulusal bir tarikatı olan Asurizm, büyük bir farklılık haricinde eski Babil dinleriyle eş değerdi: Asurlular, yüce güç olarak Marduk yerine Asur'a tapındılar. Binlerce tanrısı olan çok tanrılı din Asurizm, içlerinde Ishtar ve Marduk'un da bulunduğu yaklaşık 20 önemli ilahi güce inanır. Eski Babil Dini'ne çok benzer olduğu için, Yahudilik ve Hristiyanlıkla yaradılış miti, büyük sel ve Babil Kulesi gibi hikayelerde ortak noktaları vardır. Ayrıca Asurlular, kesinliği tartışılır Adem'in Havva'dan önceki karısı, dişi iblis görünümündeki Lilith'ten de bahsederler. 

Akitu olarak da bilinen Yeni Yıl Festivali, Asurizmde en önemli tarihlerden biriydi ve 11 gün sürerdi. Bu festival süresince tanrı Asur'a tapılırdı. Din, MÖ 18. yüzyılda ortaya çıktı ve MÖ 5. yüzyıla Asur ülkesinin işgal edilmesine kadar dayanabildi.


Tengricilik

Dünyadaki en eski dinlerden biri olan Tengriciliğin, MÖ 12000 ile 3600 arasında Bronz Çağı'nda ortaya çıktığı söylenir. Orta Asya'daki Altay Dağları'nda yaşayan insanlar tarafından kurulan din, atalarına bağlılığıyla bilinen tek tanrılı bir dindi. Diğer dinlerde olduğu gibi kutsal bir kitabı yok. Ancak Kuzey Kafkasya'daki Hunların atlarını kurban ettiği Tengri adındaki bir tanrıya taptıklarına inanılır. 

Hristiyan gelenekleriyle yakın benzerlikleri vardır. En önemli tatil günü Tengrinin Tezahür Edişi (Görülmesi) olarak kutlanan 23 Aralık'tır. Bu geleneğin önemli kısmı MS 5.yüzyıla Yul adını verdikleri ağaç ve onun süslenmesidir. Moğol döneminde yaygınlığını yitirse de, günümüzde de hala Tengriciliğe inanan insanlar vardır. Hatta Kırgızistan'da Tengriciliği resmi din yapmaya çalışan politikacılar bile vardır.


Maniheizm

MS 3. yüzyılda Mani adında İranlı birisi tarafından kurulan Maniheizme başlarda Hristiyanlığa ters düşen bir mezhep olarak bakılmış, sonraları kendi başına bir din olmuştur. Dinin kurucusu, Zerdüştlük-Budizm-Hristiyanlık gibi dünyanın bütün dinlerini bir araya getireceğini iddia etmiştir. Aslına bakılırsa, Maniheistler olmasa, doğruluğu kesin olmayan Hristiyanlık metinleri çoktan sırra kadem basardı. İyi ve kötü arasındaki farka odaklanan Maniheizm, kurtuluşa giden yolda bilgiyle donanılması gerektiğini savunuyordu. Dinin sıkı taraftarlarına "Seçilmiş' ya da 'Muhteşem' deniyor, göçebe olmaları gerekirken Budist rahiplere benzetiliyorlardı. 

Maniheizmin müritleri, Orta Çağ'a kadar dinini bütün dünyaya yaymaya çalışan sağlam misyonerlerden oluşuyordu. Sonlarını getiren olaylar Çin Hükümeti, eski Roma Hükümeti ve Katolik Kilisesi'nden gördükleri baskılarla ilişkilendiriliyor. Maniheizmin belki de en büyük miti, Aydınlık ve Karanlık adında iki dünyanın birbiriyle olan savaşıyla başlayan yaradılış mitidir. Adem ile Havva'nın kötüler tarafından yaratıldığı, İsa ve Mani'nin ise iyiler tarafından tüm insanlığı hidayete erdirmek için yaratıldığı söylenir. Mani metinlerinin çoğu kaybolmuşsa da, son kazılarla az bir kısmı bulunmuştur.


Mitra Dini

Mitra Dini, Avrupa'ya kaynağı olan Farslılardan Büyük İskender'in seferleriyle birlikte gelmiştir. Romalı askerler arasında popüler olan din, yasaklanmasına rağmen gizemli bir mezhep olarak gelişimini sürdürdü. Romalılara göre, Mitra güneş tanrısıydı ya da Dünya ve Cennet arasındaki bir ışık hüzmesiydi. Mitra Dini hakkında yazılı kaynak hiç yok. Bildiklerimizin çoğu tapınakların kalıntılarından geliyor. Bu tapınaklar yer altına yapılırdı ve müritleri istedikleri zaman yenisini yapabilsinler diye, ucuz malzemeden yaparlardı.

Romalıların Mitra'ya tapınmalarını Fars Tanrısı'ndan ayıran bir detay, Mitra'nın boğayı öldürürken resmedilmesidir. Ki bu da, arkeologlar arasında bir kafa karışıklığına yol açmıştır. Takvimlerindeki en önemli günlerden birisi, Mitra'nın doğumgünü sayılan 25 Aralık günüdür. Bu ve benzeri ayrıntılardan dolayı, kimi insan Hristiyanlığın bu dinden evrilmiş olabileceğini düşünmektedir ama kanıtlaması neredeyse imkansızdır.


Minoan (Girit) Dini

Bir diğer isimsiz çok-tanrılı din olan Minoan dini, Girit'te yaşayan Minoanlıların diniydi. Çeşitli kazılarda bulunan boğa maskesi ve boynuzları, doğayla ilişkili bir din olduğunu gösteriyordu. Hatta, Minoanlıların günümüzdeki Rodeo yarışlarına benzer bir şekilde kaçan bir boğayı yakalayıp üzerine binmeye dair yarışmalar düzenlemiş olabilecekleri düşünülen ihtimaller arasında. Çoğu eski din gibi, hakkında bilgi edinebileceğimiz bir kitap mevcut değil, tüm bildiklerimiz mağaradaki resimler ve kazılardan elde edilen tabler ışığında ilerliyor.

Minoan dininin baş tanrısının, doğayla ilişkilendirilen kadın bir tanrıça olduğu tahmin ediliyor. Bu da bu dini çok az sayıdaki ana-erkil dinlerden biri yapıyor. Boğalara ilaveten, yılanlar ve çift başlı baltalar ayinlerde önemli rol oynamıştır. Son yapılan kazılarda, Theseus ve Minatour'un mitine öncülük edebilecek, insan kurban etme ritüelinde bulunabilecekleri kanıtı mevcuttur.


Atenizm

MÖ 14. yüzyılda Firavun IV. Amenhotep tarafından başlatılan Atenizm, Mısır'ın resmi dini olması planlanan tek tanrılı bir dindi. (Firavun IV. Amenhotep öldükten sonra eski inançlar sürdürüldü.) Aten sıradan bir Mısır tanrısı ve güneş kursunun da geleneksel ismiydi. Başlarda, Atenizm diğer Mısır tanrılarını kabul etse de, sonradan hepsini reddetti.

Katı yapısı nedeniyle (sadece Firavun IV. Amenhotep, tanrı Aten'le konuşabiliyordu) çoğu Mısırlı insan eski inanışlarına bağlı kalmayı sürdürdü ve Firavunun ölümünden sonra işler daha da kolaylaştı. 20. yüzyılın başlarında bulunan tabletler, Firavun IV. Amenhotep'in karısı Kraliçe Nefertiti öldükten sonra yeni diniyle daha da takıntılı olduğunu gösteriyor. IV. Amenhotep, aynı zamanda ismini rahiplerin baskısıyla Tutankhamun'a çeviren Tutankhaten'in de babasıdır. IV. Amenhotep hükümdarlığı süresince çok sayıda ilahi üretilmiş olup, bunlardan birisi bir Musevi ilahisi olan Psalm 104'e biraz benzerlik göstermektedir.


Kenani Dini

Yine spesifik bir isme sahip olmayan bu din, Akdeniz ile Ürdün Nehri arasında yaşayan Kenani halkının diniydi. Binlerce yıldır, bu dine dair tek kanıt onların ezeli düşmanları olan İsrailoğulları'nın Tevrat ve İncil'inden gelmektedir. Ancak, 1927 ve 1937 yılları arasında Kuzey Suriye taraflarında Kenanilere ait bazı tabletler keşfedilmiştir. Kenani Dini, aralarında en öne çıkan baş tanrı El ve onun oğlu yağmur ve gök gürültüsü tanrısı Baal gibi tanrılar olan çok-tanrılı bir dindi. 

En popüler mitlerden birisi ise Baal ile ölüm tanrısı Mot'un arasında geçen kavgadır. Baal, Mot'a meydan okur ve kolayca yenilir. El'in liderliğinde diğer tanrılar Baal'ı serbest bırakmak için bir araya gelirler. Bakire savaş tanrıçası Anat, Mot'u öldürmek için yeraltı dünyasına gider ve Baal'ı serbest bırakır. Komşu coğrafyadaki dinlerden etkilenen Kenani Dini, İsrailoğullarının fetihleriyle ve dini baskılar sonucu kademe kademe silinir. Ta ki tamamen yok oluncaya kadar.


Fin Paganizmi

İsimsiz ve çok tanrılı bir din olan Fin Paganizmi, Finlandiya Hristiyanlığı benimseden önce yerel din olarak kabul edilirdi. Şamanizm'e çok benzeyen Fin Paganizmi, komşu dinlerle "atalara saygı" gibi bir çok ortak özellik paylaşır. Finlandiyalılar da, kelimelerin gücüne büyük önem vermişlerdir ve canlı cansız ayırmadan nesnelerin ruhlarının olduğunu düşünmüşlerdir. Finlandiyalı Paganlar da doğayla oldukça ilgili olmuşlar, dünyanın bir ördeğin yumurtasından yaratıldığını düşünmüşlerdir.

Bu dinin baş tanrısı gök ve gök gürültüsü tanrısı olan Ukko'dur ve 4 Nisan'da onun onuruna düzenlenen festival onların takviminde en önemli tarihlerden birisidir. İskandinav tanrılarından Thor ile birçok ortak özellik paylaşır. Böylesine önemli ve yüce bir tanrı olmasına karşın, kutsal hayvanının uğur böceği olduğu söylenir ve "Ukko'nun İneği" olarak bilinir.

07 Nisan 2021

Şamanizm

Şamanizm, varlığı tüm insanların tarihinde Erken Taş Devri'ne ve daha da geriye kadar kanıtlanabilen, inisiyasyon içeren bir vecd ve trans tekniği.



Günümüzde yenilenerek tekrar uygulanmaya başlanan şekline ise Neo-Şamanizm denir.

Bilim insanlarının farklı görüşleri

Şamanizmin başlangıçta Batılılarca çok tanrılı bir din olarak kabul edilmesi, Şamanizm hakkında yeterince bilgisi olmayan ilk Batılı gezginlerin Şamanizm hakkında Batı'ya aktardıkları yüzeysel bilgilerden kaynaklanmıştır.

Şamanizmin tanımında bilim insanları fikir birliğine varmış değildir. Bu hem şamanizmin içinde barındırdığı farklı yön ve ögelerden hem de Şamanizmin çok farklı coğrafyalarda, aynı temelde ama çok farklı şekillerde var olmasından kaynaklanmaktadır.

Büyük çoğunluğu eski Sovyet bilim insanları olan bir kesim (Mikaylovskiy, Haruzin, Potapov, Alekseev gibi) Şamanlığı Türklerin orijinal dini kabul ederken, aralarında Mircea Elide, Jean Paul Roux, V. Jochelson, V. Bogoras, Hikmet Tanyu, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu'nun da bulunduğu bilim insanı ve yazarlar ise şamanlığı bir din değil Kuzey Asya topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki alem varlıklarına hükmeden bir tür kült olarak görmektedirler.

“...Şaman, Anglosakson terminolojisinde anlatılmak istendiği gibi hekim, büyücü olmadığı gibi, şüphesiz tek şifa verici kişi de değildir. Kelimenin günlük anlamında bir büyücü değildir ve bu kelimeyle tanımlanması Şamanizme hiçbir zaman sahip olmadığı bir nitelik vermek pahasına onu bulunmaması gereken bir yere oturtmuştur…”

“Zaten Şaman, tamamen hayata dönük ve olumlu eylemler gerçekleştirmek isteyen kişiliğiyle hiçbir zaman kara büyüye alet olmaz ve hiçbir zaman kötülük yapmaz; sahip olduğu yetkilerini kendi kişisel hizmetinde ve kendi savunması amacıyla bile kullanmaz. Kabile reisi veya hükümdarlarla anlaşmazlığa düştüğünde kendi etkisinden yararlanabilir, ancak hiçbir şekilde görünmez gücüne başvurmaz; ona karşı koyacak herhangi bir gücü yokmuş gibi ve hayatını kaybetmek pahasına maddi gücün kendisini yenmesine seyirci kalır.”

“Şaman, gücünün kökeni ister kalıtım ister görünmeyenin armağanı olan bir yetenek veya uzun bir acemilik dönemi ya da ‘yetki sağlama isteği’ olsun, amacına, genellikle inzivada veya diğer büyük ustaların yanında gerçekleştirilen sabırlı bir yetişme dönemi geçirmeden ulaşmayı umamaz. Ne olursa olsun, güçten düşürücü şekilde gerçekleşen ve sonuçta kendisini bitkin halde yere düşürecek olan bir deneyim için bütün olanaklarını toplamaya çalışmalıdır. Evrenin yollarını katetmeye çağrılan şaman, yolunu kaybetmemek için bu yolları mümkün olan en iyi şekilde tanımalıdır; kendisini izleyen varlıklarla devamlı olarak karşı karşıya gelme olasılığı nedeniyle onların geleneklerini, dillerini ve âdetlerini öğrenmiş olması gerekir; belirli hedeflere yönelmesi nedeniyle bu hedeflere nasıl varacağını bilmelidir. Gerek geçtiği yollarda, gerek karşılaştığı varlıklarla elde etmek istediği sonuçlara erişebilmesi için şamanın kendisine yararlı olacak araçları tanımaya ihtiyacı vardır. Bunlar, yeryüzünün herhangi bir seyyahı için söz konusu olduğu gibi, gerçekleştirilecek işe, öngörülen zorluklara ve her kişinin kendine özgü olanaklarına bağlı olarak son derece çeşitli olabilirler.”

Tarih

Antik ve Orta Çağ’daki çok yaygın olan sihirlerden farkı, onların kişisel olmalarına karşılık, şamanlığın başta Orta Asya ve Kuzey Asya halkları olmak üzere, Hunlar, Göktürkler, Oğuzlarda Türkiye de Anadolu da, Alevi ve Bektaşilerde Altay ve Tuva Türkleri'da, Tunguzlar’da, Moğollar’da, Mançular’da, Laponlar’da, Eskimolar’da, Vogullar’da, Ontiyaklar’da, Samoyedler’de, Kafkaslar’da, Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da, Endonezya’da, Malezya’da, Polinezya’da, Avustralya’da, Büyük Okyanus’un diğer adalarında, Alaska’da, Grönland ve İzlanda’da, Kuzey Amerika’da, Guyana’da, Amazon bölgesinde ve Afrika’nın birçok yerinde (ufak tefek ayrılıklar bir yana) temel ilkeler değişmemek koşuluyla az ya da çok kalabalık cemaatin bulunmasıdır. Şamanlığın ne zaman ortaya çıktığı, ne gibi değişiklikler geçirdiği kesin olarak bilinmemektedir.

Şamanizm'in köken olarak anaerkil dönemde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir, şaman sözcüğü için dört farklı görüş öne sürülmektedir ;

  1. Şaman kavramı, Hindistan’daki Pali dilinde ruhlardan esinlenen kişi anlamına gelen "samana" sözcüğünden türemiştir,
  2. Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe’de budacı rahip anlamına gelen samana sözcüğüdür,
  3. Şaman kavramı, Mançu dilinde oynayan zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden anlamındaki saman kavramından gelir.
  4. Tunguz kökenlidir. Yuçen dilinde "şan-man" büyücü demektir.
  5. Sözcüğün Ön Türklerde aslı Kam, kaman diğer dillerde verilen adı Şaman'dır.
  6. 4 çeşit şaman vardır, Ak, kara, şifacı ve kartal.
  7. Türklerin göçlerle tüm kıtalara yayılması nedeniyle çeşitli topluluklarda ortak törenler ve geleneklerle şamanlar karşımıza çıkar.
  8. Eski Mısırda, Mu ve Atlantis kıtalarında, Sümer tabletlerinde anlatılan birçok ergenlenmeyi şamanlar yaparlar, Türklerin kadim kültürü ve kayıp tarihlerin göksel bilgeleridirler.
  9. Şamanların öğretileri diğer mistik ve ezoterik inanç ve oklit cemiyetlerden çok farklıdır. Ses ve dalga olarak titreşime girip rezonansa erdiğinde kartal, kurt, ayı vb birçok hayvan donu yani şekline girebilirler.
  10. Şamanları tanımak için geçmişte Sovyetlerde araştırmalar ünlü Japon yönetmen Akira Kurosowa, Dersula Uzala filminden yolculuk sırasında Şamanları da konu etmiştir.

Bölgesel şamanlık farkları

Son araştırmalar şamanlığın Türkler’e özgü olmayıp bütün Asya’ya yayıldığını göstermektedir ki, araştırmacılar, artık Amerika Kızılderililerini de Şamanizm kapsamında ele almaktadırlar. Nitekim Mircea Eliade Şamanizm adlı kitabında Asya’nın şaman topluluklarında, Amerika Kızılderililerinde ve Okyanusya yerlilerinde sayısız unsurun ortak olduğunu ortaya koymuştur.

Avrupa

Şamanlık Avrupa'da ilk çağ devirlerinden beri yaygındı ve farklı Töton kabileleri ve Fin-Baltık halkları arasında Demir Çağı boyunca uygulanmıştı. Hristiyanlığın doğuşuyla birlikte şamanlık yok olmaya yüz tutmuş, özellikle şehirlerde oldukça kaybolmuş fakat kırsal kesimlerde şamanlıktan kalma adetler Hristiyan olan halklar arasında yaşamaya devam etmiştir.

Sibirya

Sibirya klasik şamanizmin anavatanı kabul edilmektedir. Bölgedeki Ural, Altay, Paleosibiryalı halklar özellikle de avcı-toplayıcı gruplar modern dönemlere kadar şamanistik uygulamalarda bulunmaya devam etmişlerdir.

Eskimo

Doğu Sibirya'dan Kuzey Kanada'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşayan Eskimo gruplarının Şamanist uygulama ve inançlara sahip oldukları kaydedilmiştir.

Amazon Bölgesi

Amazon Yağmur ormanlarında bazı yerli grupları şaman eylemlerinde bulunmaktadırlar. 20.yüzyılda Tukano Şamanlığı'nın zengin sembolizmi üzerine alan araştırmaları yapılmıştır.

Amerika kıtaları

Kuzey ve Güney Amerika kıtalarında yaşayan Yerlilerin tek bir evrensel Yerli Amerikan Dini veya manevi sisteminden bahsedilemeyecek denli çeşitli inançlara sahip oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte yerel kültürlerin geleneksel şifacıları, mistikleri, otacıları bulunmakta; ancak onlar halkları arasında şaman terimi yerine kendi yerel dillerindeki kelimelerle anılmaktadırlar.

Şamanizm’de inisiyasyon

Şamanist inisiyasyonda her şaman adayı rüyalar, trans, ruhların isim ve fonksiyonları, şaman teknikleri, ‘gizli dil’ gibi bazı konularda bir eğitimden geçirildikten sonra şaman olabilir. Asya Şamanist inisiyasyonlarında sırra (mister) erme denilen “inisiyatik ölüm” ya da “cehenneme iniş” deneyimi Sibirya ve Orta Asya’daki Şamanist Türkler’in (Yakutlar, Altaylılar vs.) geleneklerine göre, hami-rehber ruhlarca, yeraltı denilen öte-alemde veya spiritüel gök katlarında gerçekleştirilir. Bu deneyim, fiziksel olarak, genellikle, orman, kır, mağara gibi toplumdan uzak ve kutsal sayılan bir yerde gerçekleştirilir. Şaman (Kam) adayı önceden hazırlık eğitimini almış olsa da, sırra (mister) erme denilen bu deneyimi yaşamadan adayın şamanlığı resmîleşmez. Bu deneyimi ancak gereken hazırlık eğitimini almış şaman adayları geçirebilir. (Hazırlık eğitimi, ancak, dalgınlık, olup bitene ilgisizlik, birtakım nöbetlere tutulma gibi ön belirtiler gösteren adaylar arasından, bir iç çağrısı alma ve mağaralarda haberci rüyalar görüp hami-rehber varlıklarıyla irtibata geçme gibi ilâhî “seçilme” belirtileri göstermiş olana verilir.) Davulu transa girmeyi kolaylaştıracak bir şekilde kullanmayı öğrenmiş aday, birtakım acı verici sınavlara tâbi tutulduktan sonra, ölüm deneyimini yaşamak üzere, transa girer. Şaman adayı birkaç gün süren bu deneyim boyunca, ruh ve beden bağları gevşemiş halde yatar. İnisiyasyonlardaki cehenneme iniş ya da ikinci doğuş denilen bu olgular Şamanizm’de şaman adayının vücudunun sembolik olarak parçalanması suretiyle organlarına ayrılması ve sonra bu parçaların birleştirilmesi veya etlerinden sıyrılmış kemiklerinin etlenmesiyle vücuduna yeniden kavuşması olarak simgelenir. Sırra erme denilen bu süre zarfında, hami-rehber varlıkları şamanın ruhuna şamanlığı için gerekli her şeyi öğretirler. Öğrettikleri arasında meslek sırları, “gizli dil”, hastalıkların özellikleri, iyileştirilme yolları da bulunur. Bu işlemler bittiğinde ve hipnotik uykudan çıktığında, aday kendini birtakım güçlerle donanmış ve bir hayli değişmiş halde bulur. Artık yalnızca bedensel gözleriyle değil, ruhani gözüyle (kalp gözüyle) de görebilmektedir.

Şamanın trans deneyimi ve psişik yetenekleri

Şamanın davul ve dans unsurlarıyla gerçekleşen, uçuş denilen transında posesyon hali söz konusu değildir. Yani trans halindeki şamanın hiçbir hal ve hareketi idrak ve iradesi dışında değildir. Şamanın transında, kendi başına yaptığı bir şuur deneyimi söz konusudur. Bununla birlikte şaman, gerekirse bir ruh ile –posede olmadan– bağlantı kurabilir. Bu, kimilerine göre, şuur ve kişiliğin kaybolmadığı gözlemlenen bir medyumluktur. Şamanın ruhsal yolculuğu, teozofik terimlerle, astral seyahat, akaşik okumalar, ruhlar âleminin yüksek bölgelerine nüfuz etme ve diğer ruhlarla posede olmadan bağlantı kurma gibi çeşitli yönlerde gelişir. Usta şamanların Demir-Kazık yıldızına kadar yükselebildikleri söylenir. Şifacılık, geleceği bilme, obsesyona uğramış insanları obsedörü kovarak obsesyondan kurtarma, çift bedenlenme (dedublüman), fasinatörlük ve büyü (maji) yapabilme şamanlarda sıkça rastlanan yeteneklerdir.

Şamanizm’de üç âlem

Asya Şamanizm’inde üç âlem söz konusudur: Yer, Yeraltı ve Gök fakat bunlar sembolik ifadelerdir. Yeraltı terimi Asya’nın kimi Şamanist geleneklerinde öte-alem anlamında kullanılır, kimi Şamanist geleneklerinde ise ölüm olayının akabinde yaşanılan kargaşa ve vicdani hesaplaşma dönemini ifade etmek üzere kullanılır. Dolayısıyla, bazı Şamanist geleneklerde yeraltı denildiğinde, genellikle öte-alemin titreşim düzeyi kaba ve yoğun ortamları söz konusudur. Yeraltı deyiminin bu anlamda kullanıldığı şamanist geleneklerde öte-alemin huzurlu ortamları ise “gölgeler diyarı” gibi başka ifadelerle belirtilmektedir. Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğunu kabul ederler. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “gölgeler diyarı”na iner, üçüncüsü ise Göğe çıkar. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler.

Asya Şamanizm’ine, özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Kutsal Gök’ten oluşan üç ortam, merkezlerinden geçen, direk ya da kazık denilen bir eksenle birbirine bağlanırlar. Bu eksen “Göğün göbeği” ile “Yer’in göbeği” arasında yer alır.

Bu kavram Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerinde şöyle açıklanır: İnsanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Gök’ten oluşan üç alem ya da ortam, merkezlerinden geçen bir eksenle birbirine bağlıdır. “Yer’in göbeği” ile “Göğün göbeği” arasındaki bu eksenin geçtiği, bu ortamların ortasındaki delikler ya da açıklıklar bir tür geçittir. Şamanlar, “uçuş” (trans deneyimi) sırasında bir ortamdan diğerine geçerken bu irtibat geçitlerinden yararlanırlar. Aynı şekilde, ölenler de öte-âleme bu yolla göçerler. Öte-âleme giden şamanlar oraya “Yer’in deliği” geçidinden geçerek gider, yine bu delikten ya da kapıdan dönerler. “Yer’in ekseni” kavramı Altay, Yakut ve Uygur geleneklerinin yanı sıra, Başkurt, Kırgız, Kalmuk, Çukçi, Buryat, Samoyet, Koryak, Moğol, Tibet, Fin, Lapon ve Estonya geleneklerinde da bulunur.

Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, şamanın “Yeraltı”na inebilmesi veya “gökler”e çıkabilmesi için önce “Yer’in Ekseni”ne çıkması gerekir. “Yeraltı”na inmesi gereken Altay şamanı “uçuş” yolculuğunda önce “demir dağ”a (Temir taikşa) tırmanır. Yer’in Ekseni”ne çıkması işte bu sembolik “dağ”ı aşıp “Yerin Göbeği” denilen delikten girmesiyle mümkün olur.

Şaman gölgeler diyarı’na giderken öncelikle “Yerin göbeği”ndeki bu delikten “Yer’in Ekseni”ne ulaşmak, sonra da “Yeraltı”nın cehennemi kısmından geçmek zorundadır. Ölen kimseler de bu yolculuğu yaparlar ki, bu yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin söz konusu olduğu bir köprü’yle karşılaşılır.

Kuzey ve Orta Asya Şamanizm’inde yeraltı âlemi 7 veya 9 katlıdır. Ölüm olayı ile beden terk edildikten sonra kimileri yeraltı katlarındaki ortamlara, kimileri ise Gök katlarındaki ortamlara giderler. Şaman da, trans deneyimi sırasında, yapacağı uygulamanın amacı ve türüne göre, ya yeraltı âlemine iner ya da Göğe çıkar. Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için Göğe çıkması fakat bir ölünün ruhuna eşlik etmek, hastanın ruhunu geri getirmek (ölmemesini sağlamak) veya yeryüzünü terk etmek istemeyen ölüleri ‘gölgeler diyarı’na götürmek için Yeraltı’na iner fakat herhangi bir nedenle Göğe çıkacak bir şamanın önce yeraltı denilen âleme inmesi gerekir. Yani hiç kimse “Yeraltı”na (öte-âlem) inmeden Göğe çıkamaz.

11 Mart 2021

Dinler Tarihi

Dinler tarihi, dinleri benzer ve farklı yönleri ile karşılaştırmalı olarak inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalının temelinde karşılaştırma, tarih ve din olmak üzere üç olgu bulunmaktadır. Bunlardan karşılaştırma kelimesi bu bilim dalının genel metodunu belirtir. Tarih kelimesi bu bilimin bir tarih bilimi olduğunu, din ise bu bilimin konusunun din olduğunu ifade eder. İnsan hayatında özel bir yere sahip olan dinleri konu edinen tarih branşına da karşılaştırmalı dinler tarihi veya sadece dinler tarihi denir.

Din bilimleri, dinlere inceleme konusu bir nesne olarak yaklaşan bilim dallarından oluşan gruba verilen bir isimdir. Dinlerin savunmasını yapan bilimlereyse ilahiyat bilimleri denir. Bu bakımdan din bilimleri ile ilahiyat bilimlerini birbirine karıştırılmamalıdır. Din bilimleri, yeryüzünde var olmuş bütün dinleri doğuşundan gelişmesine ve yok olmasına kadar her yönüyle inceleme konusu yapar. Dinlerin kaynakları, inanç, ibadet ve ahlak sistemleri, kurumlarının oluşum süreçleri gibi bütün şekil ve tezahürler din bilimlerinin ilgi alanına girer. Ayrıca dinî değerler, tecrübeler, idealler, beklentiler, hisler, tavırlar, hayat ile din arasındaki bütün kompleks münasebetler, din ile bilim, edebiyat, felsefe, sanat, siyaset ve ahlak arasındaki ilişkiler, dinler arası karşılıklı tesirler hatta ateizm gibi bütün hususlar din bilimlerinin inceleme alanına girmektedir. Bu kadar geniş bir inceleme alanını, din bilimleri içinde yer alan alt bilim dalları kendi aralarında paylaşmış bulunmaktadır. Dinler tarihi de bu bilim dallarından biridir.

Tarihin ilk Tapınaklarından Göbeklitepe


Konusu ve metodu

Dinler tarihi, tarih boyunca yeryüzünde var olmuş bütün dinleri tarafsız olarak karşılaştırmalı bir şekilde inceleme konusu yapan bir bilim dalıdır. Bu bakımdan, herhangi bir dinin savunmasını yapan ilahiyat bilimlerinden ayrılır. Bu bilim dalı, bütün dinleri aynı kategoride değerlendirir; dinleri üstünlük, gelişmişlik, doğruluk ve yanlışlık bakımından değerlendirmeye tabi tutmaz. Onları belli bir kalıba sokmaya çalışmadan oldukları gibi inceler. Birden fazla dini inceleme konusu yaptığı için bu bilim dalı İslam tarihi, Hristiyanlık tarihi gibi sadece bir dinin tarihini inceleme konusu yapan bilim dallarından da ayrılır.

Her disiplinin belli bir özel konusu vardır. Dinler tarihinin konusu da yeryüzünde var olmuş bütün dinlerdir. Beşeri kültürün çeşitli halkalarında uzun zaman yaşamış ve daha sonra çeşitli nedenlerle ortadan kalkmış dinler de dahil olmak üzere bugün yeryüzünde yaşamakta olan bütün dinleri inceleme konusu yapar. Bu incelemede dinlerin doğuşlarını, gelişmelerini, birbirleriyle etkileşimlerini, karşılaştırmalı tarihlerini, inanç, ibadet ve ahlak sistemlerini, dinî kurumlarını, kültlerini ve mezheplerini ele alır.

Dinler tarihinin temel metodu, tarihî-karşılaştırmalı metottur. Dinler tarihi dinlerin doğuşu, gelişmesi, yok olması gibi konularda tarihî-karşılaştırmalı metoda baş vurur. Bu bilim dalı, felsefe gibi zihinsel kurgularla dinî olguları yorumlamaya kalkışmaz. Malzemesini daima tarihten, yaşanan, tecrübe edilen hayattan alır. Tarihî-karşılaştırmalı metodu kullanarak bir dinin veya dinlerdeki bir fenomenin nasıl ortaya çıkıp şekillendiğini ortaya koyar. Örneğin Hristiyanlıktaki teslis inancının oluşumunun tarihî sürecini Hristiyanlığın irtibatta bulunduğu diğer dinlerdeki tanrı anlayışıyla karşılaştırarak ortaya koyar. Bu tarihî-karşılaştırma metodunun dışında fenomenoloji ve yorumsamacılık metotlarını da kullanır. Tarihî-karşılaştırmalı metotla derleyip yapısını oluşturduğu olguları fenomenolojik metotla tasnif edip sınıflandırır. Daha sonra yorumsamacı metoda başvurarak bu fenomenlerin yapısını anlayıp yorumlamaya çalışır. Dinler tarihi, bu işlemler esnasında başka bilimlerin metotlarını da kullanır. Filoloji, antropoloji, etnoloji, arkeoloji, mitoloji, sosyoloji ve psikoloji bilimlerinin verilerinden faydalanır. Özellikle filoloji, dinî metinlerin analizinde, anlaşılmasında ve sınıflandırılmasında dinler tarihine önemli katkılarda bulunur.

İlkel Dinler

İlk insanlar doğayı açıklayamadıkları için doğayı ve hayvanları Tanrı olarak kabul etmiştir. Ayrıca doğa şartların korunmak için şamanizmin temellerini atmışlardır. MÖ 10.000 yılında tarihin ilk tapınağı olan Göbekli Tepe inşa edildi. Göbekli Tepe’de ilk kez ölüleri gömme gelenekleri uygulanmıştır. Sonraları yerleşik hayata geçmeye başlamasıyla insanlık karmaşık din sistemlerini benimsedi. Yerleşik hayata geçilmesi ile boş zamana erişim olduğundan Ruhban sınıfı ortaya çıktı.

Antik Mezopotamya ve Mısır Dinleri

Antik Mezopotamya

Mezopotamya birçok dinin ortaya çıktığı bölgedir. Bugün modern dinlerde bile olan Tufan ve Cenneten kovulma hikâyeleri ilk defa Sümer metinlerinde geçmektedir. Sümer medeniyeti Ziggurat denen tapınakları yapmışlardır. Ayrıca Sümer medeniyetinden tanrılar ve insanlar arasında gidip gelen bir denge değişimi vardır. Sümer mitleri sonraki birçok uygarlığı etkilemiştiler. Babil medeniyeti tarafından anlatın Babil kulesi efsanesi dillerin oluşumunu açıklayan bir mittir. Asurluların dinlerine göre, bir savaş kaybedince dünyanın çökçeği ile ilgilidir. Mezopotamya İbrahimî dinler için önemli olan İbrahim peygamberin yaşadığı coğrafyadır.

Musevilik

Musevilik inancına göre Musevilik dini peygamber Musa tarafından Yehova aracılığı ile aktarılan on emir ile bildirilmiştir. Musevilik, etrafta pagan dinleri doluyken nadir rastlanan bir tek tanrılı dindi. Museviliğin kutsal kitabı Eski Ahitt’tir. Hristiyanlar da Eski Ahit'i kutsal sayarken Müslümanlar sadece Tevrat ve Zebur'u kutsal sayar. Musevilik birçok tek tanrılı dinde dekutsal sayılan bir dindir. Museviler antik çağlarda Antik İsrail gibi devletlerin resmî dini olmuştur. Roma döneminde imparatorları tanrı saymadıkları için katliamlara uğramışlardır ve Avrupa’nın dört bir yanına dağıtılmışlardır. Orta Çağda bir Türk devleti olan Hazar Kağanlığı varlığını sürdürebilmek için Museviliği resmî dini yapmıştır. 20. yüzyılda kurulan İsrail devletinin de resmî dini olmuştur.

Antik Mısır

Antik Mısır’ın dinlerini bulunduğu coğrafya etkilemiştir. Antik Mısır izole bir coğrafyada olduğu için dinleri ne dışarıdan çok fazla etkilenmiştir ne de çok fazla etkilemiştir. Eski Krallık döneminde baş tanrı olarak Ra seçilmiştir. Orta Krallık döneminde Ra rahiplerinin güçlenmesi ile birlikte Amon baş tanrı yapılıp Ra rahiplerinin gücü kırılmıştır. Yeni Krallık döneminde Amon ve Ra birleşerek Amon-Ra’yı oluşturmuştur ayrıca Amon rahiplerinin güçlenmesi üzerine Amon rahiplerinin gücünü kırmak için Akhenaton, Aten’i tek tanrı olarak benimsenmiştir ama bu benimseme sadece Akhenaton Dönemi ile sınırlı kalmıştır. Antik Mısır’da kediler ,hamam böcekleri ve firavunlar tanrı sayılmıştır. Firavunlar Tanrı Horus’un yeniden dünyaya gelişi olarak tanımlanmıştır. Yine Amon rahiplerinin güçlenmesi üzerine II. Ramses, kendisi Tanrı olduğundan, kendisinin en iyi kararı vereceğini söylemiş ve Amon rahiplerinin gücünü kırmıştır. Mısırlılar ölümden sonrasını çok kafaya takmışlardı. Mısır’da öldükten sonra batıya gideceğini düşünürlerdi. Firavunlar öldükten sonra Tanrı olacağından dolayı insanlarda firavun öldükten sonra doğalarını kabul etsin diye Piramitleri inşa ettiler. Helenistik dönemde Mısır dini Yunan mitolojisinin etkisinde kaldı.

Hint Yarımadası Kökenli Dinler

Hinduizm

Hinduizmin nasıl ve kim tarafından ortaya çıktığı bilinmemektedir. Kutsal kitapları Veda metinleridir. Reankarnasyon inancının bulunduğu bir din olan Hinduizme göre insan öldükten sonra günahları ve iyiliklerine göre yeni bir bedende tekrar doğar. Bu dinde inekler kutsaldır. Hinduizmde kast sistemi vardır. İslam’ın Hindistan’a gelmesi ile İslam’ın etkisinde kalmıştır. Günümüzde en çok inanılan üçüncü dindir.

Budizm

Budizm esasında Buda’nın oluşturduğu bir felsefe olup amacı uyanışa ermektir. Buda, acıları anlamak için yola çıkıp ustalardan ders almış, en sonunda ise aydınlanmanın denge ile olacağına karar vermiştir. Budizm sonraları İpek yolu ile yayılmıştır. Bir Türk devleti olan Uygurlar tarafından benimsenip yapılan seferler sonucu Çin’e yayılmıştır. Japonlar ise Budizmi Çin aracılığıyla öğrenmiştir.

Sihizm

Sihizm Guru Nanak Dev tarafından oluşturulmuş tek tanrılı bir dindir. Kutsal kitabı Guru Grand Sabi’dir. 16. yüzyılda ortaya çıkmış olan bu inancın günümüzde 23 milyon inananı vardır.

Mezoamerikan Dinleri

Mezoamerikan inançları çok tanrılı dinlerdi. Mezoamerikan inançlarının törenleri genellikle kanlı olurdu. Özellikle Aztek törenlerinde tanrıları yatıştırmak için insan kurban törenleri gerçekleştirerek tanrıları memnun ettiklerine inanırlardı. Maya medeniyeti ise futbolun ilkel bir versiyonunu oynayarak kazanan takımı ödül olarak öldürürlerdi. Maya inançların takvim döngüleri olurdu bu döngüler bitince bir tanrının yer yüzüne geldiğine inanırlardı. Aztek medeniyetinin sonu inançlarından dolayı olmuştur. Aztek kralı Muntezama, Cortez adında bir İspanyol’un mitlerinde geçen barış getirecek tanrı olduğunu iddia etti ama tam tersine ölüm getirdi.

Uzakdoğu Dinleri

Taozm ve Konfüçyusluk Çin kökenli dinlerdir. Bu iki dinde Zhou hanedanlığı döneminde çıkmıştır. Taoizm sonraları japonları etkilemiştir. Çin kökenli dinlere göre İmparatorlar gökler tarafından seçilirmiş. Çin kökenli dinler reenkarnasyona inanırlardı. Japonya kökenli din olan Şintoizm, animizime benzer. Şintoizm doğaya saygıyı emreder ve her şeyin ruhu olduğuna inanılır. Baş tanrısı Amateresu’dur. Ayrıca bu dinde bol keseden şeytan bulunurdu. 2. Dünya savaşı sırasında milliyetçiliğin artması ile birlikte Japonya’da Şintoizm’e inan sayısı arttı. 2. Dünya savaşından sonra bu din düşüş yaşadı ama buna rağmen günümüzde en çok inanılan 10. Din.

Hristiyanlık Öncesi Avrupa’daki Dinler

Keltler Avrupa’nın çoğunu kaplıyorlardı tabiki kendileri ile birlikte dinleride yayılıyordu. Keltlerin dini inançları hakkında pekte fazla bilgimiz yok çünkü uzun süre boyunca yazıyı kullanmayıp sözlü bir şekilde aktarmışlardır. Dinleri ile ilgili yazılı kaynakları Roma gibi diğer medeniyetler tutmuştur. Avrupa’nın kuzeyinde ise cermen dinleri yaygındı. Pelaponezya bölgesinde çıkan Helenzm Yunan şehirlerinin resmî dini olmuştur. Sonraları Helenizm, Roma’nın resmî dini olup değişime uğramıştır. Roma sayesinde Helenizm çok geniş bir coğrafyaya yayıldı.

Hristiyanlık Tarihi

Hristiyanlık İsa Mesih tarafından bildirilmiştir. İsa Mesih ile ilgili dinlerin ve tarihçilerin görüşü farklıdır.

İsa Mesih, Hristiyanlığa göre Tanrı’nın oğlu, İslam’a göre bir peygamber, Musevilere göre zındık ve tarihçilere göre ise bir filozof. İsa Mesih çarmıha gerildikten sonra Aziz Petrus İncili mektuplar ile tamamladı. Hristiyanlar, Museviler gibi imparatorları Tanrı olarak benimsemedikleri için işkenceye uğradılar. Tarihçiler Hristiyanlık yayılırken Ortadoks mezhebine yakın olduğunu söylerler. I. Konstantin döneminde Milano fermanı ile birlikte Hristiyanlar dinlerini özgürce yaşama hakkı elde ettiler. I. Konstantin tarafından toplanan İznik konsülü ile İncil tamamlandı. Kavimler göçü ile birlikte Cermen kavimleri Avrupa’nın dört bir yanına yayıldı. Cermen kavimleri sonraları Hristiyanlığa benimsedi. Doğu ve Batı kiliseleri ise kültürel farklılıklardan oluştu. Bu farklılık 13. Yüzyılda IV. Haçlı seferi ile birlikte en zirveyi tırmanmıştır. Batı Kilisesi Katolik krallar üzerinde çok büyük bir güç kurmuştu. Krallar, Papalık izin vermediği sürece taç giyemez ya da Papalık

isterse kralı tahtan indire bilir. Ayrıca Papalık bilimi, sanat, gündelik hayatı kısacası her şeyi tekelinde bulunduruyordu. Doğu Kilisesi ise Bizans İmparatorluğu ile birlikte hareket ediyordu. Sonraları Papalık, Fransa’ya taşındı ardından Hizdipçilik dönemi yaşandı sonunda yeniden tek bir Papa seçildi. 1453 yılında Konstantininapolis’in Türklerin eline geçince Ortadoks Kilisesi Osmanlı kontrolünde girdi. 16. Yüzyılda Reform hareketleri ile Hristiyanlık’ı düzeltmeye çalıştı. Coğrafi keşifler sayesinde Hristiyanlık yayıldı. Günümüzde 2 milyar inananı ile en çok inanılan dindir.

İslam Tarihi

İslam dini peygamber Hz.Muhammet tarafından bildirilmiştir. İslam inancına göre Allah tarafından Cebrail aracılığı ile Kuran-ı Kerim indirilmiştir. Kutsal kenti Mekke’dir. Hz.Muhammet öldükten sonra Halife seçimi yaptılar. Seçim ile Halifelerin seçildiği döneme Dört Halife dönemi dendi. Bu dönemde İslam Orta Asya’dan Libya’ya kadar genişlemişti. Halife Ali döneminde Muaviye halifelik iddiasında bulunmuş ve bunun sonucunda iç savaş çıkmıştır, Ali’yi destekleyenler Şii Muaviye’yi destekleyenler Sünni kimseyi desteklemeyenler ise Harici olmuştur. Ali’nin Hariciler tarafından öldürülmesinden sonra Muaviye Halife olup Emmevi hanedanlığını kurdu. Emmeviler döneminde İslam Çin’den İber yarımadasına kadar yayıldı. Abbasi hanedanlığının isyanı ile Emmeviler yıkılıp Abbasiler halifeliği eline aldı. Emmevi hanedanlığı çoluk çocuk demeden katledildi. Hanedanlıktan tek bir kişi kurtuldu ve bu kurtulan kişi Endülüs Emevi Devletini kurdu. Abbasiler döneminde İslam dünyası bölündü ayrıca bu dönemde İslam’ın altın çağı yaşandı. Hindistan’dandan Endülüs’e kadar bilimsel çalışmalar yapılıp tıp, felsefe, teoloji, matematik, astronomi, İslam hukuku gibi geniş bir yelpazede çalışmalar yapılıyordu. Türklerin Kudüs’ü alması ile birlikte Haçlı seferleri başladı. Hülagu Han’nın Bağdat seferi ile Abbasi hanedanlığı yıkılıp halifelik Memlükler’in eline geçmiştir. Yavuz Sultan Selim ile birlikte halifelik Osmanlı’ya geçti. Osmanlı döneminde İslam bilimsel çalışmalarda geri kaldı. 1. Dünya savaşından sonra İslam ülkeleri sömürgeleştirildi. 2. Dünya savaşından sonra bağımsızlıklarını kazandılar. Günümüzde 1,5 milyar ile en çok inanılan 2. Din.

16.-21. Yüzyıllar Arası Dinler

16. Yüzyılda başlayan Bilimsel hareketler bilimin ve felsefenin kilisenin tekelinden çıkmasını sağladı. Yeni keşfedilen kıtalar ve astronomik gözlemler sonucunda kilisenin her şeyi bildiği iddiası boşa çıktı. İslam, Batı’nın bilimsel hareketlerine ayak uyduramadığı için geri kaldı. Hristiyanlık misyonerlikleri sonucunda Mezoamerikan dinleri yok oldu. Hindistan sömürge dönemde bazı tarikatların gerçekleştirdiği vahşi törenlere son verildi. 20. Yüzyılda Papalık bilimin haklı olduğunu kabul etti. Günümüzde dini inançlar Avrupa’da düşüş yaşamakta. Afrika’da ise yükselişte. Uzakdoğu dinlere karşı sert bir yaptırım uygulamakta. İslam en hızlı yükselen din.

Masonların Tarihi

Masonlar’ın amacı dini saygı oluşturup Tanrıyı anlamaktır. İlk başta sadece taş ustalarının bir organizasyonuydu. Papalık için kilise inşa ettiklerinden Papalık gizli toplantı yapmalarına izin verdi. İlk Mason locası İngiltere’de kuruldu. Sonrasında tüm Dünya’ya yayıldılar. Reform hareketleri ve Amerikan bağımsızlık savaşı gibi olaylara yardım ettiler.

Kudüs Tarihi

Kudüs 3 tane dinin kutsal kenti. Bu dinler Musevilik, Hristiyanlık ve İslam. Kudüs Kral Davud tarafından alınıp İsrail Krallığına katılmıştır. Kral Süleyman tarafından Kudüs’te ilk Musevi tapınağı olan Süleyman mabedi inşa edildi. Sonraları bu kent Asurlular, Babiller, Persler, Makedon İmparatorluğu kontrolüne geçmiştir. En son Roma kontrolüne geçtiğinde. Roma döneminde Helenizm’in kutsal kenti oldu. İsa Mesih Kudüs’te Doğuş Kilisesinde doğdu. İsa Mesih Kudüs’te çarmıha gerildiği Hristiyanlar için kutsaldır. Roma ikiye bölündükten sonra Kudüs Bizans kontrolüne geçti. Muhammet peygamber Kudüs’te Allah’ın yanına çıktığı için Kudüs, İslam için kutsaldır. Halife Ömer döneminde Kudüs Arapların kontrolüne geçti. Kudüs Türk kontrolüne geçtikten sonra Haçlı seferleri başlatıldı. Sonrasında yeniden Türk kontrolüne geçti. 1. Dünya savaşından sonra Birleşik Krallık kontrolüne geçti. Birleşik Krallık çekildikten sonra Araplar ve Yahudiler arasında bir soruna neden oldu.

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!