Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Dünya Kültürü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya Kültürü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2021

Tarkhan Elbisesi (Tarihin Bilinen En Eski Elbisesi)

 ‘Tarkhan Elbisesi’ 5500 Yıllık



Mısır’da bulunan Tarkhan Elbisesi’nin dünyanın bilinen en eski elbisesi, ve en eski dokuma kumaşı olduğu kesinleşti. Radyokarbon testleri elbisenin 5,500 yaşında olduğunu ortaya koydu. Bu hafta yayınlanan makalede keten elbisenin %95 ihtimalle MÖ 3482-3102 yıllarına tarihlendiği açıklandı.
Kıyafetin Mısır’ın en eski kıyafeti ve dünyada bilinen en eski dokuma kıyafet olduğu önceden de düşünülüyordu, fakat kıyafetin tam yaşı belli değildi. Yeni radyokarbon testi sonuçları, elbisenin İlk Hanedanlıktan da daha geriye tarihlenerek, sanılandan da daha eski olabileceğini düşündürüyor
Elbise, Kahire’nin 50 km güneyindeki modern ismi Tarkhan olan Antik Mısır mezarlığında bulundu. Elbise üç parça dayanıklı el dokuması keten kumaştan yapılmıştı. Keten kumaşın doğal açık gri renkli çizgileri bulunuyordu. Elbisenin kolları ve üst kısmı da pililiydi.
Elbisenin etek kısmı korunmadığı için kesin uzunluğunu bilmek mümkün değil, fakat boyutları bir genç kıza ya da ince bir kadına uygun olacağını gösteriyor.
Araştırmacılar National Geographic’e yaptığı açıklamada “Şu anda bir gömlek gibi görünmesine rağmen, daha sonraki dönemlere tarihlenen yere kadar uzanan elbiseler, Tarkhan Elbisesi’nin de bir zamanlar çok daha uzun olduğunu düşündürüyor” dedi.
Elbisenin hangi bağlamda kulanıldığı hala bilinmese de, dirsek ve koltuk altlarındaki kırışıklıklar birinin elbiseyi hayattayken giydiğini gösteriyor: yani sadece törensel bir elbise değildi.
Pilili kolları ve korsaj kısmıyla Tarkhan elbisesi kişiye özel olarak hazırlanmış en erken kıyafet örneği oluyor. Arkeologlar tarafından ortaya çıkarılan diğer eski kıyafetler ya kumaşla vücudun üstünü örterek dökümlü şekilde, ya da kumaşla vücudu sararak yapılıyordu. Fakat bu elbise vücuda uygun olarak ayarlanmış ve kesilmiş.

Elbisedeki bu ince ayrıntılar sadece uzmanlaşmış bir zanaatkar tarafından yapılabilmiş olmalıydı. Uzmanlaşmış bir zanaatkar zümresi ise ancak, 5,000 yıl önceki Mısır toplumu gibi, zengin ve hiyerarşik bir toplumda ortaya çıkmış olabilirdi. 5,000 yıl önce Antik Mısır krallığı, ilk defa tek bir kral altında birleşmişti. Bu yüzden elbisenin de büyük ihtimalle zengin bir kişiye ait olduğu düşünülüyor.
Elbise çok iyi korunmuş durumda olduğu için araştırmacılar, elbisedeki materyellerin büyük ihtimalle ilk defa ve sadece bu elbise için kullanıldığını kararlaştırdı.
Oxford Üniversitesi’nden bir ekip, elbisenin 2.24 miligramlık bir örneğini ölçerek, ketenin karbon izotopu kaldığını hesapladı. Bu verilerden, ketenin ne zaman dokunduğuna belirten bir tarih elde etttiler. Keten kumaşı, oldukça kısa bir sürede büyüyen keten bitkisi liflerinden oluştuğu için radyokarbon tarihlemesi tekniği için özellikle uygun bir materyel.
Petrie Müzesi’nin küratörü Dr Alice Stevenson “Elbisenin daha erken bir döneme, İlk Hanedanlık dönemine tarihlendiğinden hep şüphelenmiştik. Fakat daha önce testler için gereken örnek miktarı, elbiseye çok fazla zarar vereceği için bu şüpheyi kanıtlama şansımız olmamıştı” dedi.
1913 yılında Tarkhan mezarlığındaki bir İlk Hanedanlık mezarından, Mısırbilimci Flinders Petrie tarafından çıkarılan elbise, 1977 yılına kadar başka tekstil ve kumaşların yanında, keşfedilmemiş olarak kaldı. Elbise, kumaşlar 1977 yılında konservasyon için Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi’ne gönderildiğinde keşfedildi.
Elbise İngiltere’deki Petrie Müzesi’nde sergileniyor.
UCL Petrie Museum Website, 15 Şubat 2016
National Geographic, Daily Mail, 18 Şubat 201
6

01 Mayıs 2021

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı


1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı
işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen 5892 sayılı yasanın, 27 Nisan 2009'da Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile, 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.

Tarihçe

İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesinden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.

1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı.

Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı.

Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü" olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs'ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

20 Nisan 2021

Tekfur Sarayı (Yeryüzünde ayakta kalmış tek Bizans Sarayı)

 

Asırlarca, neredeyse insanlık tarihinin önemli bir bölümüne sahne olmuş ve üzerindeki zamanın tozunu, toprağını geçirdiği dönüşümlerle ara ara silkelemiş olan Tekfur Sarayı, küllerinden doğan Zümrüd-ü Anka misali bugün, bütün heybetiyle karşımızda yükseliyor.

Bilenler bilir Fatih’in Edirnekapısı, şehre kuzeyden girecek olanların destur alıp girdikleri ve “Dur ey yolcu girmekte olduğun şehir, üç imparatorluğun varisi, Doğu’nun ve Batı’nın incisi, iki kıtanın birleştiği yerde Allah’ın bir mucizesi olan Şehr-i İstanbul’dur.” dedirten görkemli Theodosius Surlarıyla çepeçevre sarılı olmasıyla dikkatleri celb eder. İşte bu surlara bitişik olarak inşa edilmiş Tekfur Sarayı, Blakhernai Sarayı kompleksinin parçalarından biridir ve klasik Roma saray yapısının İstanbul’daki tek örneği olarak çağlar ötesinden taşıdığı tarihi mesajın ağırlığıyla yükselir.


Sarayın Bizanslı geçmişi hakkında fazlaca malumatımız olmasa da sevgili paleologlar tarafından XIII. ve XIV. yüzyıllarda yaptırıldığı tahmin edilmiştir ve Haçlı seferleri sırasında el izleri çoktan silinmiş olsa da Bizans imparatorlarının ikametgâhı olmasından mütevellit saray ahalisinin bir küçük sevdiceği olarak çeşitli mimari özelliklerinden dolayı X. veya XI. yüzyılda inşa edildiği yönünde tevatürler de mevcuttur. Öyle ya da böyle burası özellikle Doğu Roma’nın son ihtişamlı devrinde imparatorlar tarafından kullanılan saraylar arasında “biricik” olma hususiyetini korumaktadır.

Tarihçesi…
Romalılar, buraya önceleri Konstantin Sarayı, sonraları “Porfirogennetos Evi” demişler. Esasında “porfirogennetos”, prenslere verilen bir ünvandır ve bu ünvanla anılan VII. Konstantin oğlu Romanos için muhteşem bir saray yaptırmak için kolları sıvar. Roma dönemine dair dillendirilen diğer tezler ise şunlardır:
• Mihael, oğlu Konstantinos için yaptırmış olabilir.
• Manuel Kommenos eşi İrene için yaptırmış olabilir.

Kimin, neden ve hangi tarihte yaptırmış olduğunu tam olarak bilemediğimiz yapının geç dönem bir Roma eseri olduğunda bütün tarihçiler hemfikirdir. Sultanahmet Meydanı’nda yer alan Büyük Saray ve civarındaki yapılar, Roma hanedanları tarafından zamanla terk edilince ve Haliç surları ile bitişik olan bu yapıda ikamet başlamıştır.

İstanbul’daki tüm diğer eserler gibi Latin istilası esnasında ciddi zararlar görmüş ve çatı kaplamasındaki kurşunlar dahi eritilerek Venedikli tüccarlara satılmıştır. Elli yedi yıl süren istilanın sonunda yaklaşık 1261 dolaylarında, önemli bir bakım – onarım sürecine girmiştir.

Bizans tarihçileri tarafından nakledildiği üzere imparatorların taç giyme törenlerinin yapıldığı yer olarak “Taç Sarayı” olarak da anılmış ve son demlerinde Konstantinopolis, buradan yönetilmiştir. Bu cihetle İstanbul’un fethi için yapılan stratejik hazırlıklar açısından da kritik bir önemi olduğu tartışılmaz. Dolayısıyla Tekfur Sarayı, fetih taarruzunda şehre giren müfrezelerin aldığı ilk imparatorluk binası olarak tarihe geçmiş ve Edirnekapı ve Eğrikapı arasındaki sahada, fethin en sıcak muharebelerine şahit olmuştur.

Piri Reis’in İstanbul haritası çizimlerinde üstünde çatısıyla birlikte resmedilen Tekfur Sarayı’nın geçirdiği onarımlar sonucunda çeşitli amaçlarla kullanıldıktan sonra bir dönem fillere ve zürafalara bir barınak olarak tahsis edildiği yönünde rivayetlere rastlanmaktadır.

Hatta Fynes Morrison adlı bir gezginin 1579 tarihinde, kendisini yalamaya çalışan bir zürafadan söz ettiği güncesindeki detaylarda İstanbul’un fantastik yönleriyle de son derece cezbedici olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonraları yapılan eklerle cam ve çini atölyesine dönüştürülen saray, bir çini imalathanesi hâline getirilmiş ve letafeti ile nam salmış bir çini salgınına mahal vermiştir.

Nitekim birçok cami inşaatında “Tekfur Sarayı çinileri” tercih edilmiş, kendi adıyla marka değerine ulaşan bu çiniler, Sultan III. Ahmed Çeşmesi’nden Hekimoğlu Ali Paşa Cami’sine, Haliç'teki Ferruh Kethüda Camisi'nden Silivrikapı'daki İbrahim Paşa Cami’sine kadar pek çok tarihi yapının bezemelerinde kullanılmıştır.

XX. yüzyılın başlarında dört duvardan ibaret olan saray, 1955-1970 yılları arasında geçirdiği tamiratlarla ayakta kalmayı başardı. Bir dönem şişehane olarak da kullanılan yapı, kentte bulunan en önemli cam üretim merkezlerinden biri oldu. Bu dönemdeki kâgir yapının çevresinde, mumhane, bakır kap kacak, fişek ve barut ile ilgili imalathaneler bulunuyordu.

Mimarisi…
Üç imparatorluğun birinin yegâne emaneti olan bu yapının en etkileyici bölümü, sur hatları arasında avluya bakan kuzey cephesinde yer alıyor. Avluya kemerlerle açılan tonozlu ve dikdörtgen bir planda inşa edilmiş zemin katı, payeler arasında ikişerli gri granit sütunla desteklenen açıklıklarla avluya bağlanıyor. Yüzeyi, geçme motifi ile süslenen sütunların üzerindeki impost başlıklardan bir parçası günümüze kadar ulaşmış, taşıyıcılığını kaybeden sütun ve başlıklar, 1955 ve 2012’deki son restorasyonlarda yenilenmiştir.

Zeminin üzerindeki birinci kat, avluya bakan yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlanıyor ve bu katın kuzey bölümünde bulunan bir koridorla, doksan yedi numaralı kuleye geçiliyor. Mevcut izlerden buranın ahşap bir döşemeye sahip olduğu anlaşılıyor. İkinci katın hem avluya bakan kuzey cephesinde hem de güney ve doğu cephesinde konsollar üzerine dayanan localarla dışarı açıldığı görülüyor.

Sarayın alt bölümlerinde taş, üst bölümlerinde taş ve tuğla karışık olarak kullanılmış; kuzey cephesinde revak ve pencere kemerleri, alınlıklar ve kemer aralarındaki üçgen yüzeyler Küfeki taşı ve tuğla parçaları ile yapılan geometrik motiflerle bezenmiştir. Üst kattaki iki kademeli kemerin üzerindeki iki sıra, yeşil sırlı süs çömlekleri göze çarpıyor.

Cephedeki bu renkli ve hareketli görünüm, renkli taş ve cam gibi öğeler katılarak zenginleştirilmiştir. Öte yandan orta kat ve üst kat cephesinde, üç sıra tuğla bir sıra taş ile inşa edilen kemerin altında pencereler bulunuyor, buradaki bir numuneden bir özgün söve örnek alınarak diğer pencerelerin mermer söveleri tamamlanabilmiştir.

Güney cephede, yapının içine bakan kısımda kazamatlar yer alırken dış cephenin ortasında, mermer konsollara oturan çıkmanın içerisinde ise küçük bir şapel bulunuyor. Bir kişinin ibadet edebileceği boyutlara sahip şapelin, sarayın bu bölümünü kullanan hükümdar ya da ailesine ait olduğu sanılıyor.
Sarayın kısa kenarlı cephesinde, üstte taş konsollarla taşınan büyük ve geniş bir balkon kente bakıyor. Yapının çatısı, son restorasyonda (2005-2014) yeniden üretilerek alaturka kiremit ile kaplanmış olup sarayın kemerli, tonozlu alt katı ile üstteki ahşap katlara ulaşan merdiven, eski yerinde modern bir tasarımla yeniden hazırlanmış bulunuyor.

Günümüze gelindiğinde…
Bugün tarihi şâhitliğinin ve kimliğinin yanı sıra İstanbul’dan dünyaya gönderilen nadide çömlek, çini ve cam üretim sanatlarının eşsiz numunelerinin sergilendiği bir müze olarak işlev kazanmış olan Tekfur Sarayı’nda hologram teknolojisiyle çömlek yapımının detaylarını öğrenebiliyoruz. Sultan III. Murad’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın düğün merasimi için düzenlediği şenliklerdeki (1582) Surname-i Hümayun eserlerinin cam ve çömlek geçişlerinin animasyon tekniğiyle anlatıldığı tasvirleri de görme imkânımız bulunuyor.


XX. yüzyılın başlarında, dört duvardan ibaret olan ve bugün Topkapı Sarayı’ndaki ziyaretçileri kendine hayran bırakan eşsiz Kaşıkçı Elması’nın bu sarayın çöplüklerinde hasbelkader bulunduğuna kim inanır? Asırlarca, neredeyse insanlık tarihinin önemli bir bölümüne sahne olmuş ve üzerindeki zamanın tozunu, toprağını geçirdiği dönüşümlerle ara ara silkelemiş olan Tekfur Sarayı, küllerinden doğan Zümrüd-ü Anka misâli bugün, bütün heybetiyle karşımızda yükseliyor.

Yazan :  Hacer Yeğin 

05 Nisan 2021

Mimarisine Hayran Kalacağınız 9 Saat Kulesi

Görenleri kendine hayran bırakan saat kuleleri, bulundukları şehirlerin de en çok dikkat çeken mimari eserleri arasında yer alırlar. Dünyaca ünlü saat kulelerini sizin için derledik. 

Londra, İngiltere / Big Ben

İngiltere’nin başkenti Londra’da yer alan Big Ben ya da resmi adıyla Elizabeth Tower, İngiltere’nin en özel simgelerinden biridir. Boyu 96 metre olan ve yapımı 1859 yılında tamamlanan kulenin, her açıdan görülebilmesi için dört kenarında da saatler bulunmaktadır. Neogotik mimari tarzda tasarlanan kulede saat çanı çaldığında 15 kilometre uzaklıktan duyulabilmektedir. 

Prag, Çek Cumhuriyeti / Astronomik Saat Kulesi

Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da, Old Town Meydanı’nda yer alan Astronomik Saat Kulesi 1410 yılında açılmıştır. Saatin bu denli ünlü olmasının en önemli nedeni, günümüzde hala çalışıyor olan dünyanın en eski astronomik saati olmasıdır. Saat üzerinde, Güneş ile Ay’ın konumlarını gösteren bir mekanizma ve astronomik sembolleri içeren bir kadran da yer alıyor. 

Münih, Almanya / Münih Glockenspiel

Almanya’nın Münih şehrinde, Marienplatz Meydanı’nda yer alan ve sembolleşmiş turistlik mekânlarından biri olan bu saat kulesi, 19. yüzyıl mimarisinin esintilerini taşıyor. Saat üzerinde toplamda 32 farklı kukla figürü bulunuyor ve bu kuklalar belirli dönemler içerisinde çeşitli oyunlar canlandırıyor. Ayrıca saat kulesinde Mart ve Ekim aylarında çeşitli müzikal etkinlikler de yapılıyor. 

Moskova, Rusya / Spasskaya Kulesi

İtalyan Mimar Pietro Antonio Solori’nin eseri olan ve Moskova’da bulunan Spasskaya (İşçi) Kulesi’nin yapımı 1491 yılında tamamlanmıştır. Kızıl Meydan’ın yanı başında yer alan kule 71 metre yüksekliğindedir.15 dakikada bir farklı melodilerin yankılandığı kule, günümüzde geçit törenleri ve yılbaşı kutlamalarının vazgeçilmez lokasyonlarından biri haline gelmiştir.

Bern, İsviçre / Zytglogge Kulesi

İsviçre’nin dördüncü büyük şehri Bern’de yer alan Zytglogge Kulesi, 13. yüzyılın başlarında inşa edilmiş ve yapıldığı dönemden günümüze kadar nöbetçi kulesi, hapishane, anıt ve saat kulesi olarak farklı kullanım amaçlarıyla faaliyet göstermiştir. 1527 yılında restore edilen kuleye astronomik bir saat eklenmiş olup günleri ve ayları da gösteren mekanizmalar ile süslenmiştir. 

İzmir, Türkiye / İzmir Saat Kulesi

Ülkemizin en güzel şehirlerinden biri olan İzmir’in Konak Meydanı’nda bulunan ve mimarisiyle göz kamaştıran İzmir Saat Kulesi, Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından Sultan II. Abdülhamid’e hediye edilmiştir. 1901 yılında inşa edilen kule, Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılına özel olarak hazırlatılmıştır. Yüksekliği 25 metre olan İzmir Saat Kulesi, Osmanlı Dönemi mimari anlayışının en estetik eserleri arasında yer alıyor. 

Chiang Rai, Tayland / Chiang Rai Saat Kulesi

Tayland’ın Chiang Rai’de bölgesinde yer alan Chiang Rai Saat Kulesi’nin yapımı 2008 yılında tamamlanmıştır. Yüksekliği 14 metre olan kulenin, en ilgi çekici özelliği altın sarısı rengi ve akşam saatlerinde kulenin rengini değiştiren ışık gösterileridir. 

Montreal, Kanada / Montreal Old Port Saat Kulesi

Kanada’nın ikinci en büyük kenti olan Montreal’de bulunan Montreal Old Port Saat Kulesi, 1922’de ziyarete açılmıştır. I. Dünya Savaşı’nda ölen Kanadalı denizcileri anmak amacıyla yapılan kulenin yüksekliği 45 metredir. 

Kuala Lumpur, Malezya / Sultan Abdul Samad Binası Saat Kulesi

Malezya’nın başkenti ve en kalabalık şehri Kuala Lumpur’da bulunan bu saat kulesi, 1897 yılında yapımı tamamlanan bir eserdir. İngiliz sömürgesi döneminde yapımına başlanan ve mimarisinde İngiliz esintilerini barındıran kule, 41 metre yüksekliğindedir. Sultan Abdul Samad Binası Saat Kulesi’nin en dikkat çeken ve ilgi toplayan bölümü ise altın kırmızısı kubbesidir. 

18 Şubat 2021

Dünyaca Ünlü 4 Yemek Müzesi

Çoğu insan yeni yerler görmenin yanında yeni tatlar keşfetmeyi de ister. Bir ülkenin kültürünü yakından tanımanın en kolay yollarından biri de müzelerini gezmek ve yemek kültürünü tanımaktır. Merak edenler için dünyanın en ünlü 5 yemek müzesini sizler için sıraladık.

Berlin, Almanya / Sosis Müzesi (Currywurst)

Almanlar, tüm dünyada sosise olan düşkünlükleriyle tanınıyor. Berlin’de 2009 yılında kapıları açılan Sosis Müzesi 650 metrekarelik alanı ve çeşitli etkinlikleriyle ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. Müzede en fazla ilgi gören etkinlik ise kırmızı bir sos izi tarafından yönlendirilen ziyaretçilerin, 1940’lı yılların sonunda körili sosisi icat ettiği söylenen Herta Heuwer’le tanışıyor olması. 

Brugge, Belçika / Patates Kızartması Müzesi (Frietmuseum)

Patates kızartmasının Belçika menşei olduğunu düşündüğümüzde bu müzenin varlığı daha da anlamlı oluyor. Tarihi obje ve hikayeleştirilmiş senaryolarla patates kızartmasının geçmişine çıktığınız yolculuğun sonunda, hayır diyemeyeceğiniz büyük boy patates kızartması da sizleri bekliyor. Müzede toprağa ekilen patateslerin, sofralara inen öyküsüne dair birçok bilgilendirici ve eğlenceli içerikler ile görseller de bulunuyor. 


Alkmaar, Hollanda / Hollanda Peynir Müzesi

Dünyada peynir denilince akla gelen ülkelerin başında yer alan Hollanda’da bulunan Peynir Müzesi, dünyanın en ilginç müzelerinden biri. Müze içerisinde eski zamanlara ait ilkel peynir yapım metotları ve dijital yöntemler ile üretim metotları karşılaştırılarak ziyaretçilere sunuluyor. 2005 yılında kurulan Peynir Müzesi’nde meşhur Edammer ve Gouda peynirleri hakkında da detaylı bilgiler ziyaretçilere sunuluyor. 


Yokohama, Japonya / Noodle Müzesi

Hızlı ve pratik yemeklerin başında gelen noodle, artık birçok kişi için vazgeçilmez bir tat haline geldi. Japonya’da çok popüler olan noodle’ın müzesinin olmaması düşünülemezdi. Yokohama’da bulunan noodle müzesini gezerken çok çeşitli aroma ve çeşnili noodle’ları görünce çok şaşıracaksınız. 

14 Şubat 2021

Dünyaca Ünlü 5 Saray

Bir ülkenin kültürü ve tarihi hakkında bilgi edinmemizi sağlayan saraylar, her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyorlar. Dünyaca ünlü 5 sarayı sizin için kaleme aldık.

Versailles Sarayı/Fransa

Kral 14. Louis döneminde kullanılmaya başlanan Versailles Sarayı, 1682 yılından 1789 yılına kadar Fransa kralının rezidansı olarak kullanılmıştır. Aynalar Galerisi, Grand Trianon ve Petit Trianon şatolarıyla dikkat çeken sarayın 2300 adet odası bulunuyor. Paris yakınlarında bulunan, Fransız Devrimi’nden sonra müze olarak kullanılmaya başlanan saray, SFransız tarihini anlatan birçok eseri de bünyesinde barındırıyor. 

Schönbrunn Sarayı/Avusturya

Habsburg Hanedanı tarafından yaptırılan Schönbrunn Sarayı, Avusturya’nın en dikkat çeken mimari yapısı olarak öne çıkıyor. İmparator I. Leopold’ın isteğiyle mimar Johann Bernhard Fischer von Erlach tarafından inşa edilen sarayın 1441 odası bulunuyor. Barok mimarisi ve simetrik yapısıyla dikkat çeken saray, büyük bahçeleriyle de adından sıkça söz ettiriyor. 

Alhambra Sarayı/İspanya

889 yılında Roma döneminden kalan surlar üzerine küçük bir kale olarak inşa edilen Alhambra Sarayı, İslam mimarisinin de en büyük eserlerinden biri sayılıyor. 1333 yılında I. Yusuf döneminde saray olarak kullanılmaya başlanan saray, İspanya ve Portekiz’de yaşamış olan Moro kültürünün en önemli eserleri arasında yer alıyor.


Topkapı Sarayı/Türkiye

Osmanlı tarihinin en önemli mimari eserleri arasında yer alan Topkapı Sarayı, yaklaşık 400 yıl boyunca devletin idari merkezi olarak konumlandırılmıştır. Bab-ı Hümayun (Saltanat Kapısı), 1. Avlu (Alay Meydanı), Babüsselam, Saray-ı Hümayun ve İç Saray bölümlerinden oluşan saray, Fatih Sultan Mehmet döneminden Sultan Abdülmecit dönemine kadar kullanıldı. Dönem dönem eklemeler yapılan saray 1924 yılından bu yana müze olarak kullanılıyor. 

Buckingham Sarayı/İngiltere

Birleşik Krallık Monarşisi’nin merkezi olarak bilinen Buckingham Sarayı, İngiltere’nin başkenti Londra’da bulunuyor. 1761 yılında Kral III. George’un Buckingham Dükü’nden aldığı yapı, 1837 yılında kraliyetin rezidansı olarak kullanılmaya başlandı. Sarayın bazı bölümleri dönem dönem halkın ziyaretine açılıyor. 

12 Şubat 2021

Dünyada Çay Kültürü ile Bilinen 7 Ülke

Çay yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın farklı birçok coğrafyasında da önemli bir kültürel değer. Kimi ülkelerde süt, kimi ülkelerde limon, kimi ülkelerde ise bal ile servis edilen çay, ilginç ritüelleriyle de dikkat çekiyor. 

Hindistan / “Masala” Çeşnili Çay

Dünyada çay üretiminin en çok yapıldığı ülkelerden biri olan Hindistan’da çay genellikle süt ile birlikte servis ediliyor. Bunun yanı sıra çay içerisine süt ve şeker gibi geleneksel yöntemlerin yanında “masala” adı verilen bir çeşni de karıştırılıyor. Ayrıca sadece Hindistan’da yetişen “Darjeeling” bitkisinin çayı da, Hintliler tarafından en çok tercih edilen çaylar arasında yer alıyor. 


Fas / Nane Aromalı Çay

Yeşil çay ve nanenin karıştırılmasıyla servis edilen Fas Çayı hem Fas’ta hem de Kuzey Afrika’da oldukça popüler olan bir meşrubat türü olarak karşımıza çıkıyor. Çay servisi öncesinde bardağa nane konuluyor sonrasında sıcak su eklenerek nanenin sinmesi bekleniyor. En sonunda da nane, suyun rengini yeşillendirdikten sonra üzerine demli bir çay ekleniyor. Tüm bu işlemlerden sonra servise hazır olan Fas Çayı, sağlığa olan faydası nedeniyle de çok fazla rağbet görüyor. 


Tayvan / Köpüklü “Sütlü İnci Çayı”

Tüm dünyada popüler olmaya başlayan “sütlü inci çayı”, yıllardır Tayvan gelenekleri arasında yer alan özel bir çaydır. Hem soğuk hem de sıcak servis edilebilen Sütlü İnci Çayı, şeker şurubu ile tapyoka incilerinin pişirilmesiyle hazırlanıyor. İlginç görüntüsüyle dikkat çeken Sütlü İnci Çayı’nın tüketim miktarının da arttığı görülüyor. 



Arjantin / Bol Vitaminli “Yerba Mate”

Yerba Mate, Güney Amerika’da ve Arjantin’de tüketilen en popüler çaylardan biridir. Kurutulmuş yerba yapraklarından hazırlanan bu yeşil çay, yapraklarından arındırılmak için metal bir kâsede metal bir pipetle içilir. Bunun yanı sıra kurutulmuş yerba yaprakları bol miktarda vitamin içerir. 



İngiltere / Sütlü Çay

Dünyada çay denilince akla gelen ilk ülkelerden biri de İngiltere’dir. Siyah çaya olan düşkünlüğü ile bilinen İngiltere’de sütlü çay ritüeli, bir sembol haline gelmiş durumda. Porselen çaydanlıkların ve çeşitli atıştırmaların da yer aldığı “5 çayı” kavramı İngiltere’de ortaya çıkmıştır. 


Çin / Çayların Diyarı

Oldukça köklü bir çay tarihine sahip olan Çin’in 20 farklı bölgesinde çay üretimi yapılıyor. Yörelerine göre renk, koku ve tat konularında farklılık gösteren çaylar; yeşil, siyah, Wulong (bir tür yarı mayalanmış), beyaz, sarı, kırmızı ve yasemin olarak 7 farklı çeşide ayrılıyor. Ruhu dinlendirdiğine ve rahatlattığına inanılan çay, Çin halkı için ulusal içecek konumuna gelmiş durumda.  


Türkiye

En fazla çay tüketen ülkeler arasında bulunan Türkiye, Karadeniz bölgesindeki çay tarlaları ile çay üretimi konusunda da Dünya’da oldukça önemli bir yere sahip. Sıklıkla sabah kahvaltılarında tüketilen siyah çay, aynı zamanda öğle ve akşam yemeklerinin ardından da tercih ediliyor. Misafirlere sunulacak ikramlar arasında da öne çıkan çay, Türk kültüründeki en önemli unsurlardan biri. 

06 Şubat 2021

Davud Yıldızı

 


Davud Yıldızı Yahudilik simgesi olarak ilk kez 1933'te Prag Yahudi Cemaati tarafından kullanılmıştır. 1948 yılında, Dr. David Wolfson tarafından tasarlanan, bulunan Davud Yıldızı israilin bayrağı olarak kabul edilmiştir.

Türk – İslam Tarihiyle ilgisi :

Proto Türkçede kullanılan Ed Tamgası, birbirlerine aksi yönde iç içe geçmiş iki üçgeni (heksagram) içerir ve Kün-Eki (Gün ve Ay) sembolize eder. Sümerce’de Edin-Er “Tanrı”, Pelasg dilinde Ed-is “Yaratma becerisine sahip olan” ve Ön Türkçede heksagrama atfedilen Uçu-Eki “Gök ikilisi” sözcükleri genel anlamda “Tanrı” için kullanılır ve aynı köklere dayanır. Ed Tamgasına İdil-Ural boyları ve İtalyan Alplerindeki Kamunlar vadisinde rastlanmıştır. İsviçre Alpleri ile Kamunlar Vadisi arasında bulunan örnekleri tarih ve coğrafya açısından bize çok ilginç bilgiler sunuyor. Bölgede M.Ö.8-6.yüzyıllar arasında Etrüskler, Ege Adaları ve Kuzey Doğu Yunanistan’da Pelasglar bulunuyordu. Etrüsk ve Pelasgların da Sümerler gibi etnik menşei kesinleşmemiştir. Ancak, dil ve sosyal yaşama dair veriler Proto –Türk olma ihtimallerine işaret etmektedir. Bu konu daha detaylı ele alınması gerektiğinden burada değinmeyeceğiz. Sadece Sümer-Etrüsk-Pelasg ilgisini kurup, buraya not olarak bırakmak istedik.

Türk uluslarının yaşam alanı açısından, Hindistan’dan Adriyatik Denizi’ne kadar geniş sahada, halı, kilim, ahşap gibi farklı eşyalar üzerinde süsleme figürü olarak Hz. Süleyman’ın Mührü (Davud Yıldızı) görülür.

Selçuklu ve Osmanlı sanatında ise çok daha bariz örneklerine rastlanır. Dönemin çinilerinde, tabak, sahan, sini gibi metal ev eşyalarında, cam, taş, ahşap, dokuma, kağıt ve tavan süslemelerinde çok sık kullanılmıştır. Büyük Selçuklu, Türkiye Selçuklu, Karamanoğulları, Artukoğulları ve İlhanlı yapılarının kemer ve kubbe kilit taşlarında, özellikle mezar taşlarında çok sık görülür. Maalesef bilgi eksikliği sebebiyle bu eserlerin çoğuna zarar verilmiştir. Yahudi simgesi olduğu gerekçesiyle cami süslemeleri, mezar taşları ve kitabelerindeki örnekleri tahrip edilmiştir. Rize mezarlıklarında 2011 yılı içinde tahrip edilen mezar taşlarının üzerindeki örnekler, Trabzon Rum İmparatorluğuna gazaya giden Türk boyları ile Türkiye Selçuklu örnekleriydi. Tarihi anlamda büyük ayıbımız, aynı zamanda kaybımız olarak görülmesi gereken bu olaydan sonra, halkı bilinçlendirmek için bir çalışma yapılmamış olması, bir iki haber kanalında yayınlandığıyla kalmış olması çok üzücüdür.

Osmanlı dönemi dikkate alındığında; Mimar Sinan tarafından Gebze’de yapılan Çoban Mustafa Paşa Camii, Üsküdar Gülnuş Emetullah Valide Sultan Camii gibi tarihi ve dini yapılarımızın tavan, duvar ve cam süslemeleri, hamam kubbelerindeki havalandırma delikleri, mezar taşları, padişahların sırlı (kutsal) denilen iç gömlekleri, anıtsal yapı ve kemerlerin kilit taşları, çeşme, sebil, kıyafet, takı ve hat sanatında Mühr-ü Süleyman (Davud Yıldızı) deseni kullanılmıştır.

Türkiye Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavüs 1216 da Antalya’yı tekrar fethettiğinde bölgeye Teke Türkmenlerini yerleştirmişti. Türkiye Selçuklu Devletinin yıkılışı üzerine Kıbrıs Kralı fırsattan yararlanıp Antalya’yı ele geçirdi (1361) Tekeoğullarından Mehmet Bey 1373’te Antalya’yı tekrar fethederek Kale burçlarına beyaz zemin üzerine kırmızıyla Hz.Süleyman Mührü çizilmiş, uçlarına İslam’ı simgeleyen hilal eklenmiş, altına ise Türklerde göksel ışık ve kutu simgeleyen mavi dalgalı şeritler eklenmiş Sancağı asmıştır.

Teke Beyliği Sancağı Candaroğulları Sancağı Karamanoğulları Sancağı

Mühr-ü Süleyman’ın, 1100 ile 1400 tarihleri arasında, Anadolu’da yerleşik, denize kıyısı olan Teke Beyliği, Candaroğulları (İsfendiyaroğulları) ve Karamanoğulları gibi Türk unsurlar için çok değerli olduğu görülmektedir.

06 Ocak 2021

Dünyanın en Eski KÖPRÜSÜ

Dünyanin bilinen en eski köprülerinden olan yapi günümüzde de kullaniliyor ve Unesco'nun dünya Kültür Miraslariarasinda yer alan Nemrut Dagi Milli Parki bölgesinde bulunuyor.

image

Adiyaman'da cendere çayi üzerinde MS 200 baslarinda,yaklasik 10 ton agirligindaki 92 iri tas kullanilan,Romalilarin yaptigi ikinci en genis kemer köprü. Uzunlugu 120 metre, genisligi 7 metredir. 9-10 metre yüksekligindeki 4 sütundan 3'ü hala durmaktadir.

image

Roma Imparatoru SeptimusSeverus (M.S. 193 - 211) zamaninda XVI. Lejyon tarafindanyaptirilmistir. Köprünün baslangiçta dört sütunlu oldugu, sütunlarinSeptimiusSeverius, karisi Julia Donna, ogullariCaracallave,Getta'yaadandigi ancak Getta’nin sütununun kardesiCaracallatarafindan öldürülmesinden sonra kaldirildigi bilinmektedir.

image

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!