Katkıda bulunanlar
İcatlar-Keşifler
FUTBOL |
BLOGLARIMIZ
12 Mayıs 2021
Tarkhan Elbisesi (Tarihin Bilinen En Eski Elbisesi)
Elbisedeki bu ince ayrıntılar sadece uzmanlaşmış bir zanaatkar tarafından yapılabilmiş olmalıydı. Uzmanlaşmış bir zanaatkar zümresi ise ancak, 5,000 yıl önceki Mısır toplumu gibi, zengin ve hiyerarşik bir toplumda ortaya çıkmış olabilirdi. 5,000 yıl önce Antik Mısır krallığı, ilk defa tek bir kral altında birleşmişti. Bu yüzden elbisenin de büyük ihtimalle zengin bir kişiye ait olduğu düşünülüyor.
01 Mayıs 2021
1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı
1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen 5892 sayılı yasanın, 27 Nisan 2009'da Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile, 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.
Tarihçe
İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesinden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı.
Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı.
Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü" olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.
Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs'ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.
20 Nisan 2021
Tekfur Sarayı (Yeryüzünde ayakta kalmış tek Bizans Sarayı)
Asırlarca,
neredeyse insanlık tarihinin önemli bir bölümüne sahne olmuş ve üzerindeki
zamanın tozunu, toprağını geçirdiği dönüşümlerle ara ara silkelemiş olan Tekfur
Sarayı, küllerinden doğan Zümrüd-ü Anka misali bugün, bütün heybetiyle karşımızda
yükseliyor.
Bilenler
bilir Fatih’in Edirnekapısı, şehre kuzeyden girecek olanların destur alıp
girdikleri ve “Dur ey yolcu girmekte olduğun şehir, üç imparatorluğun varisi,
Doğu’nun ve Batı’nın incisi, iki kıtanın birleştiği yerde Allah’ın bir mucizesi
olan Şehr-i İstanbul’dur.” dedirten görkemli Theodosius Surlarıyla çepeçevre
sarılı olmasıyla dikkatleri celb eder. İşte bu surlara bitişik olarak inşa
edilmiş Tekfur Sarayı, Blakhernai Sarayı kompleksinin parçalarından biridir ve
klasik Roma saray yapısının İstanbul’daki tek örneği olarak çağlar ötesinden
taşıdığı tarihi mesajın ağırlığıyla yükselir.
Sarayın
Bizanslı geçmişi hakkında fazlaca malumatımız olmasa da sevgili paleologlar
tarafından XIII. ve XIV. yüzyıllarda yaptırıldığı tahmin edilmiştir ve Haçlı
seferleri sırasında el izleri çoktan silinmiş olsa da Bizans imparatorlarının
ikametgâhı olmasından mütevellit saray ahalisinin bir küçük sevdiceği olarak
çeşitli mimari özelliklerinden dolayı X. veya XI. yüzyılda inşa edildiği
yönünde tevatürler de mevcuttur. Öyle ya da böyle burası özellikle Doğu
Roma’nın son ihtişamlı devrinde imparatorlar tarafından kullanılan saraylar
arasında “biricik” olma hususiyetini korumaktadır.
Tarihçesi…
Romalılar, buraya önceleri Konstantin Sarayı, sonraları “Porfirogennetos Evi”
demişler. Esasında “porfirogennetos”, prenslere verilen bir ünvandır ve bu
ünvanla anılan VII. Konstantin oğlu Romanos için muhteşem bir saray yaptırmak
için kolları sıvar. Roma dönemine dair dillendirilen diğer tezler ise
şunlardır:
• Mihael, oğlu Konstantinos için yaptırmış olabilir.
• Manuel Kommenos eşi İrene için yaptırmış olabilir.
Kimin,
neden ve hangi tarihte yaptırmış olduğunu tam olarak bilemediğimiz yapının geç
dönem bir Roma eseri olduğunda bütün tarihçiler hemfikirdir. Sultanahmet
Meydanı’nda yer alan Büyük Saray ve civarındaki yapılar, Roma hanedanları
tarafından zamanla terk edilince ve Haliç surları ile bitişik olan bu yapıda
ikamet başlamıştır.
İstanbul’daki
tüm diğer eserler gibi Latin istilası esnasında ciddi zararlar görmüş ve çatı
kaplamasındaki kurşunlar dahi eritilerek Venedikli tüccarlara satılmıştır. Elli
yedi yıl süren istilanın sonunda yaklaşık 1261 dolaylarında, önemli bir bakım –
onarım sürecine girmiştir.
Bizans
tarihçileri tarafından nakledildiği üzere imparatorların taç giyme törenlerinin
yapıldığı yer olarak “Taç Sarayı” olarak da anılmış ve son demlerinde
Konstantinopolis, buradan yönetilmiştir. Bu cihetle İstanbul’un fethi için
yapılan stratejik hazırlıklar açısından da kritik bir önemi olduğu tartışılmaz.
Dolayısıyla Tekfur Sarayı, fetih taarruzunda şehre giren müfrezelerin aldığı
ilk imparatorluk binası olarak tarihe geçmiş ve Edirnekapı ve Eğrikapı
arasındaki sahada, fethin en sıcak muharebelerine şahit olmuştur.
Piri
Reis’in İstanbul haritası çizimlerinde üstünde çatısıyla birlikte resmedilen
Tekfur Sarayı’nın geçirdiği onarımlar sonucunda çeşitli amaçlarla
kullanıldıktan sonra bir dönem fillere ve zürafalara bir barınak olarak tahsis
edildiği yönünde rivayetlere rastlanmaktadır.
Hatta
Fynes Morrison adlı bir gezginin 1579 tarihinde, kendisini yalamaya çalışan bir
zürafadan söz ettiği güncesindeki detaylarda İstanbul’un fantastik yönleriyle
de son derece cezbedici olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonraları yapılan eklerle
cam ve çini atölyesine dönüştürülen saray, bir çini imalathanesi hâline
getirilmiş ve letafeti ile nam salmış bir çini salgınına mahal vermiştir.
Nitekim
birçok cami inşaatında “Tekfur Sarayı çinileri” tercih edilmiş, kendi adıyla
marka değerine ulaşan bu çiniler, Sultan III. Ahmed Çeşmesi’nden Hekimoğlu Ali
Paşa Cami’sine, Haliç'teki Ferruh Kethüda Camisi'nden Silivrikapı'daki İbrahim
Paşa Cami’sine kadar pek çok tarihi yapının bezemelerinde kullanılmıştır.
XX.
yüzyılın başlarında dört duvardan ibaret olan saray, 1955-1970 yılları arasında
geçirdiği tamiratlarla ayakta kalmayı başardı. Bir dönem şişehane olarak da
kullanılan yapı, kentte bulunan en önemli cam üretim merkezlerinden biri oldu.
Bu dönemdeki kâgir yapının çevresinde, mumhane, bakır kap kacak, fişek ve barut
ile ilgili imalathaneler bulunuyordu.
Mimarisi…
Üç imparatorluğun birinin yegâne emaneti olan bu yapının en etkileyici bölümü,
sur hatları arasında avluya bakan kuzey cephesinde yer alıyor. Avluya
kemerlerle açılan tonozlu ve dikdörtgen bir planda inşa edilmiş zemin katı,
payeler arasında ikişerli gri granit sütunla desteklenen açıklıklarla avluya
bağlanıyor. Yüzeyi, geçme motifi ile süslenen sütunların üzerindeki impost
başlıklardan bir parçası günümüze kadar ulaşmış, taşıyıcılığını kaybeden sütun
ve başlıklar, 1955 ve 2012’deki son restorasyonlarda yenilenmiştir.
Zeminin
üzerindeki birinci kat, avluya bakan yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlanıyor
ve bu katın kuzey bölümünde bulunan bir koridorla, doksan yedi numaralı kuleye
geçiliyor. Mevcut izlerden buranın ahşap bir döşemeye sahip olduğu anlaşılıyor.
İkinci katın hem avluya bakan kuzey cephesinde hem de güney ve doğu cephesinde
konsollar üzerine dayanan localarla dışarı açıldığı görülüyor.
Sarayın alt bölümlerinde taş, üst bölümlerinde taş ve tuğla karışık olarak kullanılmış; kuzey cephesinde revak ve pencere kemerleri, alınlıklar ve kemer aralarındaki üçgen yüzeyler Küfeki taşı ve tuğla parçaları ile yapılan geometrik motiflerle bezenmiştir. Üst kattaki iki kademeli kemerin üzerindeki iki sıra, yeşil sırlı süs çömlekleri göze çarpıyor.
Güney
cephede, yapının içine bakan kısımda kazamatlar yer alırken dış cephenin
ortasında, mermer konsollara oturan çıkmanın içerisinde ise küçük bir şapel
bulunuyor. Bir kişinin ibadet edebileceği boyutlara sahip şapelin, sarayın bu
bölümünü kullanan hükümdar ya da ailesine ait olduğu sanılıyor.
Sarayın kısa kenarlı cephesinde, üstte taş konsollarla taşınan büyük ve geniş
bir balkon kente bakıyor. Yapının çatısı, son restorasyonda (2005-2014) yeniden
üretilerek alaturka kiremit ile kaplanmış olup sarayın kemerli, tonozlu alt
katı ile üstteki ahşap katlara ulaşan merdiven, eski yerinde modern bir
tasarımla yeniden hazırlanmış bulunuyor.
Günümüze
gelindiğinde…
Bugün tarihi şâhitliğinin ve kimliğinin yanı sıra İstanbul’dan dünyaya
gönderilen nadide çömlek, çini ve cam üretim sanatlarının eşsiz numunelerinin
sergilendiği bir müze olarak işlev kazanmış olan Tekfur Sarayı’nda hologram
teknolojisiyle çömlek yapımının detaylarını öğrenebiliyoruz. Sultan III.
Murad’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın düğün merasimi için düzenlediği şenliklerdeki
(1582) Surname-i Hümayun eserlerinin cam ve çömlek geçişlerinin animasyon
tekniğiyle anlatıldığı tasvirleri de görme imkânımız bulunuyor.
XX.
yüzyılın başlarında, dört duvardan ibaret olan ve bugün Topkapı Sarayı’ndaki
ziyaretçileri kendine hayran bırakan eşsiz Kaşıkçı Elması’nın bu sarayın
çöplüklerinde hasbelkader bulunduğuna kim inanır? Asırlarca, neredeyse insanlık
tarihinin önemli bir bölümüne sahne olmuş ve üzerindeki zamanın tozunu,
toprağını geçirdiği dönüşümlerle ara ara silkelemiş olan Tekfur Sarayı,
küllerinden doğan Zümrüd-ü Anka misâli bugün, bütün heybetiyle karşımızda
yükseliyor.
Yazan : Hacer Yeğin
05 Nisan 2021
Mimarisine Hayran Kalacağınız 9 Saat Kulesi
Görenleri kendine hayran bırakan saat kuleleri, bulundukları şehirlerin de en çok dikkat çeken mimari eserleri arasında yer alırlar. Dünyaca ünlü saat kulelerini sizin için derledik.
Londra, İngiltere / Big Ben
İngiltere’nin başkenti Londra’da yer alan Big Ben ya da resmi adıyla
Elizabeth Tower, İngiltere’nin en özel simgelerinden biridir. Boyu 96 metre
olan ve yapımı 1859 yılında tamamlanan kulenin, her açıdan görülebilmesi için
dört kenarında da saatler bulunmaktadır. Neogotik mimari tarzda tasarlanan
kulede saat çanı çaldığında 15 kilometre uzaklıktan duyulabilmektedir.
Prag, Çek Cumhuriyeti / Astronomik
Saat Kulesi
Münih, Almanya / Münih Glockenspiel
Moskova, Rusya / Spasskaya Kulesi
Bern, İsviçre / Zytglogge Kulesi
İzmir, Türkiye / İzmir Saat Kulesi
Chiang Rai, Tayland / Chiang Rai
Saat Kulesi
Montreal, Kanada / Montreal Old
Port Saat Kulesi
Kuala Lumpur, Malezya / Sultan
Abdul Samad Binası Saat Kulesi
18 Şubat 2021
Dünyaca Ünlü 4 Yemek Müzesi
Çoğu insan yeni yerler görmenin yanında yeni tatlar keşfetmeyi de ister. Bir ülkenin kültürünü yakından tanımanın en kolay yollarından biri de müzelerini gezmek ve yemek kültürünü tanımaktır. Merak edenler için dünyanın en ünlü 5 yemek müzesini sizler için sıraladık.
Berlin, Almanya / Sosis Müzesi (Currywurst)
Almanlar, tüm dünyada sosise olan
düşkünlükleriyle tanınıyor. Berlin’de 2009 yılında kapıları açılan Sosis Müzesi
650 metrekarelik alanı ve çeşitli etkinlikleriyle ziyaretçilerin dikkatini
çekiyor. Müzede en fazla ilgi gören etkinlik ise kırmızı bir sos izi tarafından
yönlendirilen ziyaretçilerin, 1940’lı yılların sonunda körili sosisi icat
ettiği söylenen Herta Heuwer’le tanışıyor olması.
Brugge,
Belçika / Patates Kızartması Müzesi (Frietmuseum)
Patates kızartmasının Belçika menşei
olduğunu düşündüğümüzde bu müzenin varlığı daha da anlamlı oluyor. Tarihi obje
ve hikayeleştirilmiş senaryolarla patates kızartmasının geçmişine çıktığınız
yolculuğun sonunda, hayır diyemeyeceğiniz büyük boy patates kızartması da
sizleri bekliyor. Müzede toprağa ekilen patateslerin, sofralara inen öyküsüne
dair birçok bilgilendirici ve eğlenceli içerikler ile görseller de
bulunuyor.
Alkmaar,
Hollanda / Hollanda Peynir Müzesi
Dünyada peynir denilince akla gelen ülkelerin
başında yer alan Hollanda’da bulunan Peynir Müzesi, dünyanın en ilginç
müzelerinden biri. Müze içerisinde eski zamanlara ait ilkel peynir yapım
metotları ve dijital yöntemler ile üretim metotları karşılaştırılarak
ziyaretçilere sunuluyor. 2005 yılında kurulan Peynir Müzesi’nde meşhur Edammer
ve Gouda peynirleri hakkında da detaylı bilgiler ziyaretçilere sunuluyor.
Yokohama,
Japonya / Noodle Müzesi
14 Şubat 2021
Dünyaca Ünlü 5 Saray
Bir ülkenin kültürü ve tarihi hakkında bilgi edinmemizi sağlayan
saraylar, her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyorlar. Dünyaca ünlü 5
sarayı sizin için kaleme aldık.
Versailles Sarayı/Fransa
Schönbrunn Sarayı/Avusturya
Habsburg Hanedanı tarafından yaptırılan Schönbrunn Sarayı, Avusturya’nın
en dikkat çeken mimari yapısı olarak öne çıkıyor. İmparator I. Leopold’ın
isteğiyle mimar Johann Bernhard Fischer von Erlach tarafından inşa edilen
sarayın 1441 odası bulunuyor. Barok mimarisi ve simetrik yapısıyla dikkat çeken
saray, büyük bahçeleriyle de adından sıkça söz ettiriyor.
Alhambra Sarayı/İspanya
889 yılında Roma döneminden kalan surlar üzerine küçük bir kale olarak inşa edilen Alhambra Sarayı, İslam mimarisinin de en büyük eserlerinden biri sayılıyor. 1333 yılında I. Yusuf döneminde saray olarak kullanılmaya başlanan saray, İspanya ve Portekiz’de yaşamış olan Moro kültürünün en önemli eserleri arasında yer alıyor.
Topkapı Sarayı/Türkiye
Osmanlı tarihinin en önemli mimari eserleri arasında yer alan Topkapı
Sarayı, yaklaşık 400 yıl boyunca devletin idari merkezi olarak
konumlandırılmıştır. Bab-ı Hümayun (Saltanat Kapısı), 1. Avlu (Alay Meydanı),
Babüsselam, Saray-ı Hümayun ve İç Saray bölümlerinden oluşan saray, Fatih
Sultan Mehmet döneminden Sultan Abdülmecit dönemine kadar kullanıldı. Dönem
dönem eklemeler yapılan saray 1924 yılından bu yana müze olarak
kullanılıyor.
Buckingham Sarayı/İngiltere
Birleşik Krallık Monarşisi’nin merkezi olarak bilinen Buckingham Sarayı,
İngiltere’nin başkenti Londra’da bulunuyor. 1761 yılında Kral III. George’un
Buckingham Dükü’nden aldığı yapı, 1837 yılında kraliyetin rezidansı olarak
kullanılmaya başlandı. Sarayın bazı bölümleri dönem dönem halkın ziyaretine
açılıyor.
12 Şubat 2021
Dünyada Çay Kültürü ile Bilinen 7 Ülke
Çay yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın farklı birçok coğrafyasında da önemli bir kültürel değer. Kimi ülkelerde süt, kimi ülkelerde limon, kimi ülkelerde ise bal ile servis edilen çay, ilginç ritüelleriyle de dikkat çekiyor.
Hindistan / “Masala” Çeşnili Çay
Dünyada çay üretiminin en çok yapıldığı
ülkelerden biri olan Hindistan’da çay genellikle süt ile birlikte servis
ediliyor. Bunun yanı sıra çay içerisine süt ve şeker gibi geleneksel
yöntemlerin yanında “masala” adı verilen bir çeşni de karıştırılıyor. Ayrıca
sadece Hindistan’da yetişen “Darjeeling” bitkisinin çayı da, Hintliler
tarafından en çok tercih edilen çaylar arasında yer alıyor.
Fas
/ Nane Aromalı Çay
Yeşil çay ve nanenin karıştırılmasıyla servis edilen Fas Çayı hem Fas’ta hem de Kuzey Afrika’da oldukça popüler olan bir meşrubat türü olarak karşımıza çıkıyor. Çay servisi öncesinde bardağa nane konuluyor sonrasında sıcak su eklenerek nanenin sinmesi bekleniyor. En sonunda da nane, suyun rengini yeşillendirdikten sonra üzerine demli bir çay ekleniyor. Tüm bu işlemlerden sonra servise hazır olan Fas Çayı, sağlığa olan faydası nedeniyle de çok fazla rağbet görüyor.
Tüm dünyada popüler olmaya başlayan
“sütlü inci çayı”, yıllardır Tayvan gelenekleri arasında yer alan özel bir
çaydır. Hem soğuk hem de sıcak servis edilebilen Sütlü İnci Çayı, şeker şurubu
ile tapyoka incilerinin pişirilmesiyle hazırlanıyor. İlginç görüntüsüyle dikkat
çeken Sütlü İnci Çayı’nın tüketim miktarının da arttığı görülüyor.
Arjantin
/ Bol Vitaminli “Yerba Mate”
Yerba Mate, Güney Amerika’da ve
Arjantin’de tüketilen en popüler çaylardan biridir. Kurutulmuş yerba
yapraklarından hazırlanan bu yeşil çay, yapraklarından arındırılmak için metal
bir kâsede metal bir pipetle içilir. Bunun yanı sıra kurutulmuş yerba
yaprakları bol miktarda vitamin içerir.
İngiltere
/ Sütlü Çay
Dünyada çay denilince akla gelen ilk
ülkelerden biri de İngiltere’dir. Siyah çaya olan düşkünlüğü ile bilinen
İngiltere’de sütlü çay ritüeli, bir sembol haline gelmiş durumda. Porselen
çaydanlıkların ve çeşitli atıştırmaların da yer aldığı “5 çayı” kavramı
İngiltere’de ortaya çıkmıştır.
Çin
/ Çayların Diyarı
Oldukça köklü bir çay tarihine sahip
olan Çin’in 20 farklı bölgesinde çay üretimi yapılıyor. Yörelerine göre renk,
koku ve tat konularında farklılık gösteren çaylar; yeşil, siyah, Wulong (bir
tür yarı mayalanmış), beyaz, sarı, kırmızı ve yasemin olarak 7 farklı çeşide
ayrılıyor. Ruhu dinlendirdiğine ve rahatlattığına inanılan çay, Çin halkı için
ulusal içecek konumuna gelmiş durumda.
Türkiye
En fazla çay tüketen ülkeler arasında bulunan Türkiye, Karadeniz bölgesindeki çay tarlaları ile çay üretimi konusunda da Dünya’da oldukça önemli bir yere sahip. Sıklıkla sabah kahvaltılarında tüketilen siyah çay, aynı zamanda öğle ve akşam yemeklerinin ardından da tercih ediliyor. Misafirlere sunulacak ikramlar arasında da öne çıkan çay, Türk kültüründeki en önemli unsurlardan biri.
06 Şubat 2021
Davud Yıldızı
Davud Yıldızı Yahudilik simgesi olarak
ilk kez 1933'te Prag Yahudi Cemaati tarafından kullanılmıştır. 1948 yılında,
Dr. David Wolfson tarafından tasarlanan, bulunan Davud Yıldızı israilin bayrağı
olarak kabul edilmiştir.
Türk – İslam Tarihiyle ilgisi :
Proto Türkçede kullanılan Ed Tamgası,
birbirlerine aksi yönde iç içe geçmiş iki üçgeni (heksagram) içerir ve Kün-Eki
(Gün ve Ay) sembolize eder. Sümerce’de Edin-Er “Tanrı”, Pelasg dilinde Ed-is
“Yaratma becerisine sahip olan” ve Ön Türkçede heksagrama atfedilen Uçu-Eki
“Gök ikilisi” sözcükleri genel anlamda “Tanrı” için kullanılır ve aynı köklere
dayanır. Ed Tamgasına İdil-Ural boyları ve İtalyan Alplerindeki Kamunlar
vadisinde rastlanmıştır. İsviçre Alpleri ile Kamunlar Vadisi arasında bulunan
örnekleri tarih ve coğrafya açısından bize çok ilginç bilgiler sunuyor. Bölgede
M.Ö.8-6.yüzyıllar arasında Etrüskler, Ege Adaları ve Kuzey Doğu Yunanistan’da
Pelasglar bulunuyordu. Etrüsk ve Pelasgların da Sümerler gibi etnik menşei
kesinleşmemiştir. Ancak, dil ve sosyal yaşama dair veriler Proto –Türk olma
ihtimallerine işaret etmektedir. Bu konu daha detaylı ele alınması
gerektiğinden burada değinmeyeceğiz. Sadece Sümer-Etrüsk-Pelasg ilgisini kurup,
buraya not olarak bırakmak istedik.
Türk uluslarının yaşam alanı açısından,
Hindistan’dan Adriyatik Denizi’ne kadar geniş sahada, halı, kilim, ahşap gibi
farklı eşyalar üzerinde süsleme figürü olarak Hz. Süleyman’ın Mührü (Davud
Yıldızı) görülür.
Selçuklu ve Osmanlı sanatında ise çok
daha bariz örneklerine rastlanır. Dönemin çinilerinde, tabak, sahan, sini gibi
metal ev eşyalarında, cam, taş, ahşap, dokuma, kağıt ve tavan süslemelerinde
çok sık kullanılmıştır. Büyük Selçuklu, Türkiye Selçuklu, Karamanoğulları,
Artukoğulları ve İlhanlı yapılarının kemer ve kubbe kilit taşlarında, özellikle
mezar taşlarında çok sık görülür. Maalesef bilgi eksikliği sebebiyle bu
eserlerin çoğuna zarar verilmiştir. Yahudi simgesi olduğu gerekçesiyle cami
süslemeleri, mezar taşları ve kitabelerindeki örnekleri tahrip edilmiştir. Rize
mezarlıklarında 2011 yılı içinde tahrip edilen mezar taşlarının üzerindeki
örnekler, Trabzon Rum İmparatorluğuna gazaya giden Türk boyları ile Türkiye
Selçuklu örnekleriydi. Tarihi anlamda büyük ayıbımız, aynı zamanda kaybımız
olarak görülmesi gereken bu olaydan sonra, halkı bilinçlendirmek için bir
çalışma yapılmamış olması, bir iki haber kanalında yayınlandığıyla kalmış
olması çok üzücüdür.
Osmanlı dönemi dikkate alındığında;
Mimar Sinan tarafından Gebze’de yapılan Çoban Mustafa Paşa Camii, Üsküdar
Gülnuş Emetullah Valide Sultan Camii gibi tarihi ve dini yapılarımızın tavan,
duvar ve cam süslemeleri, hamam kubbelerindeki havalandırma delikleri, mezar
taşları, padişahların sırlı (kutsal) denilen iç gömlekleri, anıtsal yapı ve
kemerlerin kilit taşları, çeşme, sebil, kıyafet, takı ve hat sanatında Mühr-ü
Süleyman (Davud Yıldızı) deseni kullanılmıştır.
Türkiye Selçuklu Sultanı I. İzzettin
Keykavüs 1216 da Antalya’yı tekrar fethettiğinde bölgeye Teke Türkmenlerini
yerleştirmişti. Türkiye Selçuklu Devletinin yıkılışı üzerine Kıbrıs Kralı
fırsattan yararlanıp Antalya’yı ele geçirdi (1361) Tekeoğullarından Mehmet Bey
1373’te Antalya’yı tekrar fethederek Kale burçlarına beyaz zemin üzerine
kırmızıyla Hz.Süleyman Mührü çizilmiş, uçlarına İslam’ı simgeleyen hilal
eklenmiş, altına ise Türklerde göksel ışık ve kutu simgeleyen mavi dalgalı
şeritler eklenmiş Sancağı asmıştır.
Teke Beyliği Sancağı Candaroğulları
Sancağı Karamanoğulları Sancağı
Mühr-ü Süleyman’ın, 1100 ile 1400 tarihleri arasında,
Anadolu’da yerleşik, denize kıyısı olan Teke Beyliği, Candaroğulları
(İsfendiyaroğulları) ve Karamanoğulları gibi Türk unsurlar için çok değerli
olduğu görülmektedir.
06 Ocak 2021
Dünyanın en Eski KÖPRÜSÜ
Dünyanin bilinen en eski köprülerinden olan yapi günümüzde de kullaniliyor ve Unesco'nun dünya Kültür Miraslariarasinda yer alan Nemrut Dagi Milli Parki bölgesinde bulunuyor.
Adiyaman'da cendere çayi üzerinde MS 200 baslarinda,yaklasik 10 ton agirligindaki 92 iri tas kullanilan,Romalilarin yaptigi ikinci en genis kemer köprü. Uzunlugu 120 metre, genisligi 7 metredir. 9-10 metre yüksekligindeki 4 sütundan 3'ü hala durmaktadir.
Roma Imparatoru SeptimusSeverus (M.S. 193 - 211) zamaninda XVI. Lejyon tarafindanyaptirilmistir. Köprünün baslangiçta dört sütunlu oldugu, sütunlarinSeptimiusSeverius, karisi Julia Donna, ogullariCaracallave,Getta'yaadandigi ancak Getta’nin sütununun kardesiCaracallatarafindan öldürülmesinden sonra kaldirildigi bilinmektedir.