İnsanın en temel haklarından biri olan özgürlük çocuklara da tanınmakta mıdır? Geldiği dünyayı tanıyabilme ve kendisinde güçlü bir şekilde var olan yaşam coşkusunu yaşayabilme, zihinsel ve bilişsel gelişimini kendi deneyimleri ile tamamlaması noktasında ulaşabildikleri özgürlüğün boyutları ne kadardır? Yoksa çocuklarınızın yetişkinin çizdiği sınırların içerisinde yaşama çabaları özgürlük için yeterli midir? Özgürlüğün sözlük anlamı olarak karşımıza şu ifade çıkmaktadır: insanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumu…
Özgürlük tüm insanların farkında olmadan korktuğu bir alandır. Bu hakkı kimseyle paylaşmak istemez. Elde edebilmişse bir kimse özgürlüğünü, sımsıkı sarıldığı etrafını güç duvarlarıyla ördüğü bir metaya dönüştürür. İnsanlık tarihine baktığımızda yönetenlerin özgürlüğü sadece kendi yaşam hakkı olarak gördüğünü, yönetilenler ile bu hakkı asla paylaşmak istemediğini görürsünüz. Günümüze geldiğimizde de durumun çokta değişmediği ortadır. Bu durum sadece devlet yönetiminde değil emri altında çalışanların olduğu ortamlarda ya da güçlünün güçsüz karşısında özgürlüğü paylaşmadığını görürsünüz. Burada kastedilen, yapılan işin hiyerarşisi değil yaşam şartlarındaki haklardır. Özgürlük hakkını daha da daraltarak bir ev içerisinde hayal edelim: Anne ve babanın ev içerisinde sahip olduğu, istediği gibi davranabilme, kararlarını kendi başına alma özgürlüğünün çocuklar için ne kadar mümkün olduğu gerçeğini. Bu cümlelerin hemen itirazlarla karşılanacağına eminim. Gelin hep beraber çocukların toplumdaki yerini daha detaylıca inceleyelim.
ÇOCUKLAR İÇİN (Mİ?)
Maria Montessori bu cümleleri 1972 yılında kurdu. O günden bu güne şehirler daha da modernleşmeye devam ederken sokaklar sadece arabalara terk edildi. O sokaklarda bırakın çocuğun oynamasını kendi başına güven içinde yürümesi bile mümkün olmaktan çıktı. Hız çağındayız artık, zamanla yarışıyoruz. İşlerin bu kadar hızlı halledilmesi gerekiyorsa çocuğa ayrılacak dakikalar zaman kaybı olarak görülmeye başlandı farkına varmadan. Evler kısa sürelerde yeniden tasarlanabilse de sadece annenin ve babanın zevk ve ihtiyaçları ön planda oldu. 95 santimetrelik boyları ile 170 cm’lik bir yetişkinin boyutlarına uygun eve uyum sağlamasını bekledi yetişkin. Yine çocuklardan beklenen kendilerine hiçte uygun olmayan bu ortamda sadece kendileri için biçilen yaşamı "oynamaları” hiçbir şeye zarar vermeden, hiçbir şeyi dökmeden…
Evlerinizin neşe kaynağı olan çocuklarınız ile ilk çatışmanız farkına varamasanız da maddiyat için yaşanmaktadır. Emeklemeye hatta artık yürümeye başlayan çocuğun doğuştan getirdiği merakın daha doğrusu öğrenme amacının bir dışa vurumu olan çevresindeki nesneleri incelemeye başlaması, çocuk ile yetişkin arasındaki ilk çatışmaların başlangıcıdır. Maria Montessori’ye göre çocuk doğduğu andan itibaren öğrenmeye hazır donanım ve istekle dünyaya gelir. Çocuğun bu donanımları duyularıdır. Çocuk çevresinde gördüğü her nesneyi duyuları ile tanımlamaya çalışır. Eline alır, sıkar, kavrar, ağzına götürüp tadını öğrenir. Nesneyi daha yoğun bir şekilde tanımak için nesnenin çıkardığı sesi de merak eder ve nesneyi ya yere vurur ya da fırlatır. Çocuğun öğrenme amacı ile yaptığı bu çalışmalar yetişkin ile ilk çatışmanın fitilini ateşler. Çocuk, annenin değer verdiği beklide camdan yapılmış bir eşyayı incelemek isterken zarar vermiştir. Vitrin dolabındaki o capcanlı renkleri ile ışıl ışıl parlayan eşyalar anne ve baba için ne kadar maddi ve manevi değeri olursa olsun çocuk için dokunmadığı, sesini duymadığı sürece kocaman bir soru işaretidir. Bu soru işaretinin giderilmesi için çocuğun attığı her adım ebeveyn tarafından kendilerince makul sebeplerle engellenir. Bebekliğin ilk yıllarında bu engelleme tatlı bir ses tonu ile yapma, dokunma, cıs gibi kelimelerle yürütülür. Bir sonraki aşama olarak ta çocuktan kaçırma şeklinde cereyan eder. Nesne ya çocuğun ulaşamayacağı bir noktaya kaldırılır veya göremeyeceği başka bir noktaya taşıma şeklinde sonuçlanır. Ya mutfaklarınızda incelenmeyi bekleyen ne kadar da güzel eşyalarınız vardır; ya da kırılmayı bekleyen. Sonra çocuklarınız biraz daha büyümeye başlar ve daha hareketli olmaya. Bu hareketli halleri ile daha çok kendilerine zarar vermeye başlarlar. Dolapların sivri köşeleri, çocuğun boyutlarından daha yüksek yataklardan yuvarlanmaları, yüksek dolaplara tırmanmaları gibi... Çünkü yetişkin evini kendine göre dizayn etmiştir. Çocuk o evde yaşayan ama yaşam alanın kurgulanmasında söz hakkı olmayan bireydir. Kendi ihtiyaçlarına ve zevklerine göre yetişkinin tasarladığı bu evlerde çocuk doğuştan getirdiği yaşama tutkusunu ortaya her koyuşunda ya yetişkinin değerli eşyaları ya da çok sevdiği çocuğu zarar görmektedir. Bu noktadan sonra daha katı olmaya başlar yetişkin. Her iki sebepte çocuğun kısıtlanması için makul nedenler sunar yetişkine! Artık kısıtlayıcı, emredici cümleler ile doğadan kendisine bahşedildiğini düşündüğü bir hakmış gibi çocuğun hayatını yasaklar ile donatır, çocuğu dünyayı tanıma fırsatından yoksun bırakır.
Çocuk koşulsuz bir sevgi ile doludur anne ve babasına. Yaptığı en küçük işi bile paylaşmak ister. Çizdiği resmi, boyadığı kâğıdı, oynadığı oyuncağı anne - baba ile bir temas halinde tamamlamak ister. Koşulsuz bir sevgidir. İsteseniz de uzaklaştıramazsınız onu. Ama yetişkinin ona ayıracak zamanı yoktur. Tamamlanması gereken onca işin arasında çocuğun yaptığı her yakınlaşma çabası yetişkinin işlerine burnunu sokan bir rahatsız edici olarak görülmesinden başka bir şey değildir. Yetişkin tekrar yasaklamaya başlar. "Çalıştığı zaman anne ve babayı rahatsız etme lütfen.” İster dünyadaki en tatlı cümleyi kurarak, isterseniz de en sert ve korkutucu cümle ile olsun yapılan her yasaklamanın birbirinden hiçbir farkı yoktur aslında. Çocuğun gelişimi, ortaya koyduğu bu yoğun emekler sayesinde olacaktır. Ama yasaklar bu yoğun çabanın ve emeğin önünü tıkamıştır bile. Yetişkin için öncelikle çocuğunun güvenliği sonra da çok değerli eşyaların zarar görmemeleri sağlanmıştır artık bu yasaklamalar ile. Hangi çağda Dünya’ya geldi ise çocuk uyum sağlamıştır. En ilkel çağlarda mağarada Dünya’ya gelen çocukta, teknoloji ve bilim çağı diyeceğimiz bu çağdaki çocukta çevresine adapte olmuştur. Çocuk çevresini anlamlandırmak için doğuştan silahları ile yeryüzüne inmiştir. Çocuk çevresi ile etkileşim kurabildiği oranda başarılı bir birey olacaktır. Oysaki fiziksel boyutları ve işlevsellikleri ile çocuğa hiçbir şekilde yardımcı olmayan bu çevre ister istemez yasaklarla donatılacaktır.
KAYNAKÇA
Montessori 1972: Maria Montessori, L’enfant, s.7-8, Gonthier-Denoel, Paris
0 Yorum:
Yorum Gönder