Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


09 Mart 2020

Konuşmadan Önce

 KONUŞMADAN ÖNCE
“Sizin için en kötü şey, bir başkasını o yokken yermek olsun”
Rehber Varlık
Bir gün bir tanıdığı büyük filozof Sokrates’e rastladı ve dedi ki, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”
“Bir dakika bekle” diye cevap verdi Sokrates. “Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna ‘Üçlü Filtre Testi’ deniyor…”
“Üçlü Filtre?”
“Doğru,” diye devam etti Sokrates. “Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir.
Birinci filtre ‘Gerçek Filtresi’: Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçeği yansıttığından emin misin?”
“Hayır,” dedi bir süre duraklayan adam… “Aslında bunu sadece duydum ve…”
“Tamam,” dedi Sokrates. “Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.
Şimdi ikinci filtreyi deneyelim; ‘İyilik Filtresi’. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?”
“Hayır, tam tersi…”
“Öyleyse,” diye devam etti Sokrates. “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı. ‘İşe Yararlılık Filtresi’. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?”
“Hayır, gerçekten pek işine yaramayabilir…”
“İyi,” dedi Sokrates derin bir nefesin ardından. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı bir şey de değilse bana niye söyleyesin ki?”
Bu Sokrates’in iyi bir filozof sayılmasından önce, aklı ile büyük itibar, saygı görmesinin sebebiydi. Aklı ile kendini ve dostlarını toplumsal travmalardan korumasını bildiği gibi, bu konuda örnek bir eğitmendi de..
Yakın ve sevdiğiniz herhangi bir arkadaşınız hakkında başıboş konuşmalar duyduğunuz her sefer bu üç filtre testini kullanınız. Hem ilişkinizi, hem saygınlığınızı korumanız için faydalı bir yoldur.
 
 

 
 
 

07 Mart 2020

Ne güzel insanlar vardı eskiden...

 
 
 
Ne güzel insanlar vardı eskiden.
Çocukluğumuzu kaplamışlardı.
Bize masal anlatırlardı
Cinlerden, perilerden.
Büyük anneler, büyük babalar vardı.
O zaman hepsi uzaktı ölümden.
Hem sevdirir hem korkuturlardı.
Acı hikâyeleri bile tatlı başlardı.
Demek bunun için gittiler hikâyelerden.
Ne güzel insanlar vardı eskiden.

Ne güzel şarkılar vardı eskiden.
Gençliğimizi donatırlardı.
Hep iyi şeyler hatırlatırlardı
Geçip gitmiş devirlerden.
Sevgi ve ümid yaratırlardı.
O zaman her şey uzaktı ölümden.
Yanık şarkılar bile neşeli başlardı.
İster istemez saadet taşardı
Gamsız günlerimizden.
Ne güzel zamanlar vardı eskiden.

Ne güzel şarkılar vardı eskiden.
Hayâl içinde yaşatırlardı.
Güldürür ağlatırlardı
Duymadan biz, düşünmeden.
Her an bir asır kadardı.
O zaman herkes uzaktı ölümden.
Candan sevdiklerimiz vardı.
Hepsi başka güzeldi, bizi tanımazlardı.
Bütün yollarımız geçerdi gül bahçelerinden.
Ne güzel zamanlar vardı eskiden.

ÖZDEMİR ASAF
 
 

05 Mart 2020

Fantastik Eserler

MD BY 0183 MD BY 0184 MD BY 0185 MD BY 0186 MD BY 0187 MD BY 0188 MD BY 0189 MD BY 0190 MD BY 0191 MD BY 0192 MD BY 0193 MD BY 0194

Çiçek gibi bir gün olsun ...



Eğer hala KIZIYORSAN, kendin ile olan kavgan bitmemiş demektir.
Eğer hala KIRILIYORSAN, gönül evinin tuğlaları pekişmemiş demektir.
Eğer hala KINIYORSAN, düşüncelerin yeterince berraklaşmamış demektir.
Eğer hala KARŞILIKSIZ SEVMİYOR ve SEVGİNDE AYRIM YAPIYORSAN, hala akıl ve mantığını kullanıyor, içindeki sevginin boyutlanmasına engel oluyorsun demektir.
Eğer hala " BEN " demekten vazgeçmiyorsan, dizginlerin hala nefsinin elinde ve sen bu esarete boyun eğiyorsun demektir. 
VE EĞER HALA " ŞİKAYET " EDİYORSAN, HAKİKATİ GÖREMİYORSUN DEMEKTİR!

*Şems-i Tebrizi*



02 Mart 2020

Abdullah Yüce

Abdullah Yüce (4 Aralık 1920; Eyüpsultan, İstanbul - 27 Kasım 1995), Türk müziği sanatçısı, şair, oyuncu.



Zor ve yoksul bir çocukluk yaşayan sanatçı, eğitimini ortaokulda yarıda bıraktı. Sanata 18 yaşında ilgi duyup beste çalışmalarına başladı. Dört yıl süren askerliğinin ardından ilk çalışmalarını Ali Rıza Beyle yaptı. 1946 yılında en bilinen şarkısı "Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Izdırap" adlı bestesini yaptı. Aynı yıl sahneye çıktı. 1949'da ilk 45'lik plağı basıldı. 50 civarında Taş plağı çıktı.

Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Kemani Hacı Maksut, Kadri Şençalar, İsmail Şençalar, Edip Erten ve Ali Rıza Bey gibi ustalarla sanatını geliştirdi. Çeşitli sinema filmi ve dizilerde rol aldı. Kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirdi.



Taş plaklar
Bu Ne Sevgi Bu Ne Izdırap / Mahpushane Çeşmesi, Odeon Plak 270541(1945) [1]
Bir Sigara İç Oğlan - Türkü / Garip Garip Dolaştım - Şarkı, Odeon Plak 270564 (1945)
Semaverim Fıkırdar - Halk Şarkısı / Yürüyen Davara - Türkü, Odeon Plak 270570 (1945)
Gül Doldurdum Sepete - Şarkı / Leyla mı Sevdim Seveli - Şarkı, Odeon Plak 270607
Yaşamak Mümkün mü / Yanarım Ömrüme, Odeon Plak 270656
Akan Göz Yaşım - Bazı Gece Ay Dogar / Bu Senin Şarkın Olsun - Tren , Yolundan *Geçtim, Odeon Plak 270697
Hiç mi Gülmeyecek Benim Yüzüm / Gurbette Sevdiğim Bir Gonca İdi (1955)
Kader ki Gülmez Yüze / Her Sabah Yollarda Beklerim Seni (1959)
Hıçkırarak Ağlarım / Aman Gönül Canım Gönül (1959)
Aşıkım Ben Selma'ya / Şu Fani Dünya (1959)
Annem Annem Babam Yok mu / Boş Ver (1961)
Seherin Vaktinde / Söyle Bana Doktor (1961)
Ahlarla Geçti Ömrüm / Bence Bayram Ufukta Gün Bitincedir (1962)
Evvelce Hüdayi / Ne Olur Kimseye Bırakma Beni (1963)
45'lik plakları
Yollar Niçin Bitmiyor / Ne Kadar Dolmaz Çilem Var (1962)
Kalbime Girdin / Ah Diye Diye (1962)
Endamı Güzel / Gül Kokulu Saçların (1962)
Ne Yumurcak Şeysin Sen / Viran Dağlar, Viran Dağlar (1962)
Yüce Derdim Büyüktür / Yıllar Boyunca (1962)
Aşkınla Harap Oldum / Bana Ne (1963)
İnme Turnam İnme / Yeter Artık Bunca Çile (1964)
İntizar / Leylasını Arayan (1968)
Bu Ne Sevgi Ah / Hiç mi Gülmeyecek Benim de Yüzüm (1970)
İntizar'ın Devamı / Ne Olurdu Kalsaydım Dizlerinde Bir Akşam (1970)
Izdırabım Bitmiyor - Yaşamak Mümkün mü / Uzayıp Giden O Tren Yolları - Gurbette Sevdiğim (1971)
Yine Sen Bize Arkadaş Oldun / Beni Hatırla (1973)

Longplay'leri
Abdullah Yüce
Türküola LP
01 Yine Bugün Dertli Gönlüm
02 Yaşamak Mümkün Mü
03 Hiç Mi Gülmeyecek
04 Bu Ne Sevgi Ah
05 Söyle Bana Doktor
06 Senden Ayrı Günlerim
07 Yollar Niçin Bitmiyor
08 Kader Ki Gülmez Yüze
09 İntizar
10 Öldügümde
11 Bir Sigara İç Oglan
12 Gazel
Erenler Meclisinde
Çağdaş LP
01. Peşrev
02. Erenler meclisinde
03. Bilemem
04. Tren yolları
05. Ey peri
06. Bir selam vermeden
07. Rast metal
08. Kabe
09. Öldüğümde mezarıma
10. Beni hatırla
11. Ta ezelden
12. Sigarası yaldızlı
Hatıralar
Harika Müzik CD
01. Sunuş Konuşması (Kendi Sesinden)
02. Hiç mi Gülmeyecek Benim de Yüzüm
03. Evvelce Hüda'yi
04. Ne Olur Bırakma
05. Söyle Bana Doktor
06. Seher Vaktinde
07. Yollar Niçin Bitmiyor
08. Ah Annem Annem
09. Bu Ne Sevgi Ah Bu Ne ızdırap
10. Senden Ayrı Günlerim
11. Izdırabım Bitmiyor
12. Yaşamak Mümkün mü
13. Uzayıp Giden O Tren Yolları
14. Semaverim Fıkırdar
Filmografisi
Süper Baba - 1993
Üç Arkadaş
Karasevda
Hicran Yarası
Meyhanecinin Kızı - 1958
Ne Sihirdir Ne Keramet - 1951

Bir Sevgi Hikayesi

1rhsBu akşam eve geldiğimde Eşim Akşam yemeğini servis ediyordu. Elini tuttum ve ona söyleyeceğim şeyler olduğunu söyledim. Masaya oturdu ve sessizce yemeği yemeye başladı. Ve yine Gözlerinde o korkuyu gördüm.

Bir an da kasıldım ağzımı açamıyo...rdum ama düşüncelerimi söylemem lazımdı. Ben boşanmak istiyorum. Sinirlenmedi Sözlerime karşılık vermedi, sadece sebebini sordu.

Bir cevap veremedim ve buna çok sinirlendi elinde ki Çatal Bıçakları fırlattı. Bana bağırdı ve Adam olmadığımı söyledi. Bu akşam tek kelime konuşmadık. Eşim bütün Gece ağladı. Farkındaydım Evliliğimiz ne olacağını merak ediyordu, ama onu tatmin edecek bir şey söyleyemeyecektim. Ben Jane'e aşık oldum, eşimi sevmiyorum artık.

Bu vicdan azabıyla bir Evlilik sözleşmesi hazırladım, Evi, Arabayı ve Şirkettin 30% ona verecektim. Sözleşmeye kısa bir süre baktı ve yırttı. 10 yıl hayatımı paylaştığım bu Kadın bana yabancı olmuştu. Onun harcadığı zamana ve enerjiye üzülüyordum, ama geri dönemezdim, Jane'e çok aşık olmuştum. Sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, bu benim beklediğim bir tepkiydi. Onun ağlaması benim hafiflememe sebep olmuştu. Bir süredir aklımdan geçiriyordum boşanmayı, bu fikir bende saplantı haline gelmişti ve şimdi bu duyguyu daha da güçlü hissediyordum ve doğru karardı.

Bir sonra ki akşam eve geç gelmiştim ve Eşimi Masada yazı yazarken gördüm. Çok uykum vardı ve Akşam yemeğini yemeden uyumaya gittim. Jane ile geçirdiğim o kadar saat beni yormuştu. Bir ara uyandım ve onu hala yazı yazarken gördüm Masa da. Ama bu benim Umurumda değildi ve başımı çevirip uyumaya devam ettim. .

Ertesi sabah bana Şartlarını yazı halinde sundu. Benden hiç bir şey istemiyordu, sadece boşanmamızı ilan etmek için 1 ay müsaade istedi ve bu zamanda normal bir Aile gibi davranmamızı istedi. Bunun sebebi Oğlumuzun 1 ay sonra Sınavların olması ve bu dönemde ona bu yükü bindirmemekti. Bu kabul edilebilinir. Bir şey daha vardı, benden onu Evlilik Gecesinde onu kapıdan içeriye nasıl taşıdığımı hatırlamaktı, ve 1 ay boyunca her sabah onu Yatak odasında Kapıya kadar taşımamı istedi. Kafayı yediğini düşündüm, ama son günlerimizin iyi geçmesi acısından, kabul ettim.

Sonra bu şartlardan Jane bahsettim, yüksek ses ile gülüp bunun çok saçma olduğunu ve eninde sonunda Boşanmayı kabul etmek zorunda kalacağını söyledi.

Eşimle boşanma konusunu açtığımdan beri Fiziksel temasta bulunmadık. Bu sebepten ilk gün onu kucağıma alıp kapıya götürdüğümde tuhaf bir duygu yaşadım. Oğlumuz arkamızda duruyordu ve alkış yapmaya başladı 'Babam Annemi kucağında taşıyor' bu onu çok sevindirmişti, Sözleri canımı acıtmıştı... Yatak odasından Evin Kapısına kadar 10 metre taşıdım. Eşim gözlerini kapattı ve kulağıma' Oğlumuza boşanmamızdan bahsetme' diye fısıldadı. Bende başımı öne eğerek tamam dedim, ve içime bir üzüntü çöktü. Kapı önünde onu bıraktım Eşim Otobüs durağına gitti ve onu İşe götürecek olan Otobüsü bekledi. Bende tek başıma Ofise gittim.

2. Gün bu oyunu oynamak bize daha kolay gelmişti. Eşim başını Göğsüme yasladı, ve onun kokusunu duydum. Birden Eşime uzun süredir bakmadığımı anladım. Ve onun Evlendiğim zaman ki kadar Genç olmadığını fark ettim. Yüzünde hafif çizgiler oluşmuş saclarına ak düşmüştü. Gecen yıllar öylesine yanından geçmemişti, O an kendime ona bununla neler yaptığımı sordum.

4. Gün onu kucağıma aldığımda bir güven duygusu yaşadım. Bu bana Hayatının 10 yılını Hediye eden Kadın.

5. Gün bu güven duygusu daha da büyümüştü. Bundan Jane bahsetmedim. Günler geçtikçe onu taşımak daha da kolaylaşmıştı, belki de bu sayede yaptığım antrenman dan dolayıdır bu.

Bir Sabah onu ne giyeceğini düşünürken izledim. İsyan ederek her gün kıyafetlerin biraz daha bol geldiğini söyledi. Birden onun ne kadar süzüldüğünü ve kilo verdiğini fark ettim. Demek ki onu her sabah daha kolay taşıyabilmemin sebebi buydu. Birden yüzüme yumruk gibi vurdu. Bu kadar Acıyı ve Üzüntüyü Kalbinde taşıyordu. Farkında olmadan başını okşadım. O an Oğlumuz da geldi ve ' Baba Annemi taşıman lazım ' dedi. Bu hayatımızın bir parçası olmuştu, Babasının Annesini odadan Kapıya taşıması. Eşim Oğlumuzu yanına çağırdı ve ona sıkı sıkı sarıldı. Ben başımı cevirdim, son anda kararımdan vazgeçmek istemiyordum. Onu kucağıma aldım ve Yatak odasından Kapıya kadar taşıdım. Elini enseme koymuştu ve ben onu sıkı sıkı tutmuştum. Tıpkı Evlendiğimiz gün gibi.

Artık Huzursuzlaşmıştım bu kadar kilo vermesinden. Son Gün onu kucağım da taşıdığımda hareket etmedim. Oğlumuz okuldaydı ve Eşime Hayatımızda ki yakınlığın ne kadar eksildiğini söyledim. Ofise gittim arabadan fırladım kapıyı kilitlemeden bunun için zaman yoktu. Her anın kararımı değiştirmesinden korkuyordum ve Merdiven den yukarı koştum, yukarı varınca Jane kapıyı actı. Ona Karımdan boşanmayacağımı söyledim.

Şaşkın bir ifadeyle elini anlıma koydu ve ' Senin ateşin mi var' diye sordu. Üzgünüm Jane ama ben artık boşanmak istemiyorum dedim. Evliliğimizin renksiz kalması sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdan dı. Şimdi aklıma geldi ki, ona Evlendiğimiz Gün kapıdan içeri taşıyınca ömrümün sonuna kadar Sadakat yemini verdiğimi........ Jane olayı anlayınca yüzüme bir tokat attı ve kapıyı kapatarak ağlamaya başladı. Hemen aşağı koşup ilk Çiçekçiye gidip Eşime bir Buket çiçek aldım, üzerinde ki Karta da'''seni her Sabah hayatımın sonuna kadar taşıyacağım'''' .

Eve vardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı, elimde Çiçeklerle yatak odasına gittim ve Eşimi yatağın üstünde Ölü buldum. Eşim aylardır Kanser ile savaşıyordu ve ben Jane ile ilgilenmekten bunu fark etmemiştim. Fazla yaşamayacağını bildiği için, beni Oğlumun bana negatif tutumundan korumaya çalışmıştı . En azından Oğlumun gözünde iyi bir Eş olarak kalmamı istemişti.

İlişkide ki küçük şeylerdir önemli olan. Villalar, arabalar çok paralar değil . Bunlar hayatı kolaylaştırır ama asla Mutluluğun temeli olamazlar.

İlişkine zaman ayır ve ilişkinin güven ve huzur anlamına gelecek şeylere meşgul ol.

Mutlu bir beraberlik yaşa.

01 Mart 2020

Şelaler

 













27 Şubat 2020

Bir Anneden Öğütler

*Bundan 20 yıl sonra, yaptıkların değil, yapamadıkların için üzüleceksin. Dolayısıyla halatları çöz. Güvenli limandan uzaklara yelken aç. Rüzgarı yakala, araştır, düşle, keşfet. * Düşün, onları seyredecek birileri olmasaydı, kaç kişi Mercedes otomobil alırdı. * Bilimde ve güzel sanatlarda en üstün başarılar, tek başlarına çalışan kişiler tarafından elde edilmiştir. Hiçbir parkta bir kurul için dikilmiş bir anıt yoktur. * Yapabileceğin kadar söz ver. Sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap. ...* Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur. * Dertlerini gözyaşlarında boğmak isteyenlere dertlerin yüzme bildiğini söyle. * Dalın ucuna gitmekten korkma. Meyve oradadır. * Büyük adam büyüklüğünü küçük adama davranışıyla gösterir. * Şans bukelamun gibidir. Biraz zaman tanı, mutlaka değişecektir. * "Tarihte en etkili 100 kişi" adlı kitabı okudum. Onların hepsiyle ortak olduğumuz tek şeyin zaman olduğunu hayretle gördüm. * Günün sonunda kendini bir sokak köpeği kadar yorgun hissediyorsan, bu belki bütün gün hırladığın içindir. * Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. Şimdi başla! Şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla. * Gülümsediğinde güzelleşmeyen bir yüz hiç görmedim. * Kimi zaman içindeki o sessiz sese uzmanlardan daha fazla güven. * Aerodinamik yasalarına göre o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu. Herhalde bunu ona hiçkimse söylemedi ki, uçuyor. * Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar, sonunda, en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar. * Öteki insanlardan daha akıllı ol. Yalnız bunu onlara söyleme! * Mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir. * Hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın. * İyi çalışan, sık gülen ve çok seven başarıyı elde eder. İnsanin tum evrende kesin olarak duzeltebilecegi tek bir sey vardir: kendisi. Aldous Huxley

25 Şubat 2020

İZMİR DE BİR ÖĞRETMEN


Çok Güzel, Mutlaka Okuyun ve Paylaşın :
Bugün İzmir'de turladım. Yaşlı bir amca simit satıyordu. Tabi biz gevrek deriz. Simit tezgahının yanında asılı olan tabela dikkatimi çekti...  'Okuma-Yazma öğretilir.' Yazan buydu. Yaşlı amcaya yaklaşıp bir gevrek istedim. Gülen yüzüyle bana bir simit sarıp verdi. Sonra ona 'Gerçekten okuma-yazma öğretiyor musunuz?' Dedim. Hiç düşünmeden cevap verdi. 'Elbette, senin de aklında bulunsun. Eğer çevrende varsa onlara da öğretirim. Hiç sıkılmam.' Dedi. 'Aklımda bulunsun.' Dedim ve. 'Neden simitçilik yapıyorsunuz?' Diye sordum. 'Ben emekli öğretmenim. Aynı gün doğan bir kız bir de erkek çocuğum var. Geçen yıl ikisi de üniversiteyi kazandı.' Dedi. 'İkiz çocuklarınız var. Allah bağışlasın hocam.' 'Sağ ol Evladım. Gel gelelim, ikisinin birden eğitim masraflarını karşılamak zor haliyle. Kızım Tıp okuyor. Bilirsin kitapları pahalı. Oğlanda tutturdu tiyatro sanatçısı olacağım diye. Gerçi geçenlerde onu sahnede izledim. Çok duygulandım. Onlarda çalışıyor boş zamanlarında.' Dedi. Şunu belirteyim bunları söylerken hiç sıkılmadan, isyan etmeden konuşuyordu. Gülen gözler ve tebessümle bakıyordu. ' Siz çok fedakar bir babasınız.' Dedim. 'Öğretmen kimliğinizin hakkını veriyorsunuz. Keşke sizin için bir şeyler yapabilsem.' Dedim. O an bana doğru bakışı aslında içinde bulunan ve sürekli gizlediği çığlığın bir göstergesiydi. Konuştu. 'Gerçekten benim için bir şeyler yapmak ister misin?' Diye sordu. 'Kesinlikle isterim.' Dedim. 'Tek nasihatim evladım. Susma!' Dedi. Başka hiçbir kelime etmedi. O andan sonra bende kendime bir söz verdim. Bu anımı insanlarla paylaşacağım diye. İşte bu yazı benim o emekli öğretmen, dirençli, dimdik ayakta olan hocama saygımı emanet edişimdir. Bir zamanlar onun öğrencilerine yaptığı gibi. Şunu unutmayalım... Bir ülkede emekli öğretmenler, simitçilik, gece bekçiliği ve taksicilik yapıyorsa, o ülkenin vicdanı yok demektir. 

Tuncay Ünaydın 11.06.2012


19 Şubat 2020

Münir Nurettin Selçuk


1900'de İstanbul, Sarıyer'de doğdu. Doğum yılı farklı kaynaklarda 1899, 1901 ya da 1902 olarak da gösterilmiştir. Mülgâ Dâire-î Sâadet Âmiri, Divân-ı Hümâyun muavini ve Dârülfünûn ilâhiyat şubesi muallimlerinden Mehmed Nuri Bey ile Fatma Hanife Hanım'ın oğludur.

Anne tarafından Germiyanoğulları Beyliği'ni kuran âileye mensuptur. Münir Nurettin Selçuk, 1928 senesinde Enise Selçuk ile evlenmiş ve eşinin vefatına kadar (1966) evli kalmıştır. Bu evliliğinden kızı Meral Selçuk; Şehime Erton'la olan ilişkisinden ise Timur Selçuk ve Selim Selçuk dünyaya gelmiştir. Roksan Selçuk, Mercan Selçuk ve Hazal Selçuk'un ise dedesidir

Sanat eğitimi
On beş yaşında Dâr-ül Feyz-î Musikî Cemiyeti'ne öğrenci olarak girdi. 1907'de Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi'ni bitirip Kadıköy Sultanîsi'ne yazıldı. Aynı yıl Darülelhan'a da girdi, Zekaizade Ahmed Efendi'den dört yıl ders aldı.

Ailesinin ısrarı ile ziraat öğrenimi için gittiği Macaristan’dan 1917 yılında geri döndü. Dâr-ül Feyz-î Mûsikî Cemiyeti'ne devam etti. Ahmet Irsoy ve Bestenigâr Ziya Bey'den müzik dersleri aldı. Münir Nurettin, bestekârlığa 1920 yılında Tevfik Fikret’in “Bu bir terânedir” şiirine yaptığı bir besteyle başladı. İkinci olarak “Sensiz ey şûh gözlerim avâre kalbim ağlıyor” güfteli şarkısını besteledi ve bu iki eserden sonra yirmi yıl süreyle beste yapmadı.

1923 yılında askerliği sırasında Mızıka-î Hümâyûn’da, sonradan da Riyâset-î Cumhur Mûsikî Heyeti’nde çalışan Münir Nurettin Bey, eski okuyuşla yeni anlayışı birleştirerek alışılagelenden çok farklı bir üslupla, 1928’de Sahibinin Sesi firmasında ilk plaklarını yaparak dikkatleri üzerine çekti. Aynı yıl Paris’e giderek ses tekniği konusunda öğrenim gördü. Aynı zamanda özgün bir ses tekniği eğitimi görmüş ilk Türk müziği ses sanatçısı olan Münir Nurettin, 19'uncu yüzyıl İtalyan opera şarkıcılığının izlerini taşıyan icrâ üslûbu Bel Canto'dan etkilendi.

Türk müziği tarihinde ilk kez solist olarak konser veren Münir Nurettin Bey, ilk solo konserini 1930 yılında, şimdiki Dormen Tiyatrosu’nda vererek büyük ilgi topladı ve hayranlık uyandırdı. Konserlerde frak giyen ve ayakta şarkı söyleyen, aynı zamanda koro eşliğinde solo okuma geleneğini de ilk kez uygulayan sanatçı oldu. Batıdan gelen opera, tango gibi etkileri, kendi Türk müziği okuyuş üslûbuna dahil etti.

Beste çalışmalarına asıl 1940-1941 yıllarından sonra başlayan Münir Nurettin, İstanbul’a döndükten sonra otuz yılı aşkın bir süreyle İstanbul Belediye Konservatuvarı icrâ heyetinde görev yaptı. Birçok genç kuşak sanatçısının yetişmesine katkıda bulunan Selçuk’un özel olarak ders verdiği kişiler arasında Türk müziği ses sanatçısı olan Alâeddin Yavaşça da vardır.

Yeşilçam'a da giren Selçuk, Muhsin Ertuğrul'un ilk müzikal film denemesi olan "Allah'ın Cenneti" filminde rol aldı.

Ölümü
Münir Nurettin Selçuk, 27 Nisan 1981'de evinde vefât etti. İstanbul Âşiyan Mezarlığı'na defnedildi.

Bazı Eserleri
Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın
Kalamış
Aziz İstanbul (Güfte: Yahya Kemal Beyatlı)
Söyle Sevgili
Gül Yüzünde Göreli Zülf-i Semen-say Gönül
Safa-yı Metle Parıldasın Camımız
Hülyama Doğan Son Güneşim
Son Hevesimde
Varalım Kuy-ı Dilaraya Gönül Hu Diyerek
Bir Söz Dedi Canan ki Keramet Var İçinde
Rindlerin Akşamı (Dönülmez Akşamın Ufkundayız) (Güfte: Yahya Kemal Beyatlı)
Ne Doğan Güne Hükmüm Geçer Ne Halden Anlayan Bulunur
Endülüs’te Raks
Sessiz Gemi
Rindlerin Ölümü
Sen Şarkı Söylediğin Zaman
Dumanlı Başları Göklere Ermiş
Yedi Renk Üstüne Hareli Dağlar

17 Şubat 2020

''Bildiklerini unut" diyor DOST

 İsteklerinizin gerçekleşeceği mutlu, mesut  bir hafta geçirmeniz dileğiyle...:) 
 
 
 
 
 
 Işığı daha net görebilmek için karanlığa ihtiyaç duyulur.
 Düşünen insan bilir ki, karanlıkta ya da sıkıntı ve keder içinde olmak bir şeyleri daha net görmeye vesiledir... 
 
''Bildiklerini unut" diyor, DOST...
 
''Bildiklerini unut" diyor DOST.
Gel al eline bir silgi, şu yeni başlayan güne, bilgilerini silmekle başla.
 
" Zanlarını, yargılarını, önyargılarını ve dahi bütün genellemelerini koy bir çuvala ve hepten terk et.
Gıybet etme sakın, bil ki dedikodu denilen şey mıknatıs gibi kötü enerji çeker.

 Kimsenin aleyhine konuşma, uzaktan atıp tutma, insanları kem dille yargılama, bil ki yanılırsın.
Birini ne kadar çok aşağılar yahut dışlarsan, onun durumuna düşme ihtimalin o kadar artar. 

Kainatın matemetiğidir. Bir koyar, bir alır insan. Bilmeden kendi hesabını dürer" diyor DOST...
"Hiçbir konuda emin olma . Kendini ayrıcalıklı sayma ... " 
Konumuna ya da mevkine, ismine veya şöhretine güvenme.
Şu hayatta tüm zahiri kisveler sabun köpüğünden ibarettir. 
Nazlı nazlı yükselir köpük, derken pat diye sönüverir.
 
Herzaman başkalarından öğrenmeye açık ol.
En iyi bildiğin konularda bile köşeli düşünme, büyük konuşma.
Cümlenin sonuna nokta değil, ünlem değil, virgül yahut üç nokta koy. 

Açık bir kapı bırak daima.
 
Ne kadar bilsen de hiçbir zaman yeterince bilemeyeceğini unutma.
Tevazudan şaşma. Ancak ozaman kurtulabilirsin bilginin cehaletinden. " diyor DOST...
Şems-i Tebrizi
 
 
 
 


14 Şubat 2020

Hayırlı cumalar , iyi hafta sonları olsun...

 


   
Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,
bir lokma bile tatmadan yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,
ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle,
...
hürsün!

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün
vicdan hürriyetiyle,
hürsün!

Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle,
hürsün!

En yakın insanınmış gibi seversin memleketini,
günün birinde, meselâ, Amerika'ya ciro ederler onu
seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle,
hürsün!

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in,
günün birinde, diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin,
büyük hürriyetinle bir çukuru doldurabilirsin,
meçhul asker olmak hürriyetiyle,
hürsün!

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil
insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hattâ asılmak hürriyetiyle,
hürsün!

Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında,
hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.
Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.

(1951)
Nazım Hikmet Ran
 

08 Şubat 2020

MUTLU -HUZURLU-KEYİFLİ HAFTALAR OLSUN :)

YAŞAMIN YANKISI

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve canı yanıp 'AHHHHH' diye bağırıyor. İleride bir dağın tepesinden 'AHHHHH' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve - ''Sen kimsin?'' diye bağırıyor. Aldığı cevap 'Sen kimsin?' oluyor. Aldığı cevaba kızıp - ''Sen bir korkaksın!'' diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın!' diye cevap veriyor. Çocuk babasına dönüp - ''Baba ne oluyor böyle?'' diye soruyor. - ''Oğlum'' der babası, ''Dinle ve öğren!'' ve dağa dönüp ''Sana hayranım!'' diye bağırıyor. Gelen cevap ''Sana hayranım!'' oluyor. Baba tekrar bağırıyor, ''Sen muhteşemsin!'' Gelen cevap; ''Sen muhteşemsin!'. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor. Babası açıklamasını yapıyor: - ''İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.'' Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.

huzur

03 Şubat 2020

Ömrün...

 

Ömrün altın kesesine benzer!
Zaman;  hepimizin en değerli hazinesidir. Halbuki çoğumuz en değerli hazinemizin para olduğunu zannederiz. Ama paramızı boşa harcasak bile, onu geri kazanmanın yolunu bulabilirsiniz. Halbuki, söz konusu olan zaman olunca giden gider. Hayatımızın bir kısmı da boşa gitmiş olur. Bakın Mevlânâ zamanın değerini bilme konusunda bizi nasıl uyarır: “Ömrün, altın kesesine benzer, geceyle gündüz de para sayan adamdır. Bilmeden, anlamadan sayar durur, nihayet kese boşalır, ay tutulur”  Dolayısıyla Mevlânâ’ya göre; “En büyük israf, ömrün boş yere harcanmasıdır. Çünkü bir saatlik ömür, yüz bin dinarla geri çevrilemez.”Gerçekten, bugün, her birimize 24 saat veya 1440 dakika veya 86 400 saniye sunar. Zenginlere de fakirlere de 24 saatlik fırsat verilir ve zaman, hiç kimseye ayrıcalıklı davranmaz. Yalnızca şunu sorar, ben buradayım benimle ne yapmayı düşünüyorsun?Bir batılı yazar da şöyle der; “ İnsanlar bana:  Bu kadar şeyi nasıl başarabiliyorsun?” diye sorduklarında, kaba olmak istemeyerek, onlara genellikle şöyle cevap veriyorum: “Siz nasıl bu kadar az şey yapabiliyorsunuz?” Bence insanların sınırsız bir potansiyeli var. Eğer kendilerine inansalar ve harekete geçseler, çoğu insan olağanüstü şeyler yapabilir. Ancak çoğumuz bunu yapmıyor. Televizyonun karşısına geçiyor ve yaşam sonsuza dek sürecekmiş gibi davranıyoruz.”Oysa, Mevlânâ aynı gerçeği çağlar ötesinden,“Zamanın değerini bil! Onu boş yere harcama! Yerinde ve güzel harca!”  diyerek çarpıcı bir şekilde dile getirir.
Anın oğlu ol!
Mevlânâ Mesnevi’de “Sufî, bulunduğu ânın oğludur. Dostum bu iş yarına kalsın demek, yolunun anlayışına uymaz” der. Ânın oğlu olmak, çocuğun babasına hizmet etmesi gibi, sizin de âna hizmet etmeniz anlamına gelir. Çünkü her ânın size yüklediği görevler vardır. Elinizdeki biricik zaman dilimi, içinde bulunduğunuz ândır. Her ne yapacaksanız şimdi yapmalısınız. Anın oğlu olmanın bir anlamı da, insanın tüm enerjisini bir âna toplaması, yoğunlaşması diğer bir ifadeyle konsantrasyon gücünü kullanmasıdır. Mevlânâ, bu gücü kullanmayı engelleyen zihni dağınıklığa karşı ise şöyle uyarır, “Aklını sen her tarafa dağıttın. Akıl suyunla her dikenin kökünü sularsan mana fidanı nasıl meyve verebilir.”
Ömrünü şu içinde bulunduğun bugün say !
Bilgece yaşamayı öğrenmek ve farkındalığımızı geliştirmek için en önemli ipucu, Mevlânâ’nın “Dün bitti, cancağızım yarın henüz gelmedi, bugünü yaşa!” ve “Dün geçti, evvelki gün de geçti.  Biz bugüne bakalım. Çünkü, gün, bugündür…”  tavsiyelerine uyarak, mümkün olduğunca bugünü yaşamaktır. Bunun için yapacağımız en önemli alıştırma, düşüncelerimizin müfettişi olup onu sık sık kontrol ederek, geçmişi irdelediğinde, ya da geleceğe kaygılandığında bunu farkedip tekrar âna odaklanmaktır.Mevlânâ bakın hepimizi nasıl şimdinin değerini bilmeye teşvik etmekte ; “sen aklını başına al da, ömrünü şu içinde bulunduğun bugün say. Bak bakalım, bugünü hangi sevdalarla harcıyorsun”“Zavallı insan, senin bütün ömrün ancak bugünkü yaşadığın ömürdür, başka gün değil! Geçip giden dünü, gelecek olan yarını düşünme! Bugününü iyi kullan. ”“Ömrünü, şu içinde bulunduğun bugün say”Ânı yaşayan ve şimdi önemli olan şeyler üzerinde yoğunlaşan insan, ufak şeyleri dert etmez. Psikolojisini ve moralini bozmaz. Mevlânânın şu sözüne kulak verir: “Bir pire için yepyeni kilimi yakma. Sineğin verdiği baş ağrısı yüzünden gününü zayi etme.”
Bir yepyeni sayfa aç da kurtul dünden!
Sizin geçmiş olarak düşündüğünüz şey eski bir şimdi’nin zihinde depolanmış halidir. Siz geçmişi hatırladığınızda, bir anıyı yeniden canlandırırsınız ve bunu şimdide tekrar yaşarsınız.Sadece iki şey, ânı yaşamanın keyfini çalabilir; geçmişe ilişkin olumsuz düşünceler ve geleceğe ilişkin gereksiz ve olumsuz kaygılar ya da düşünceler. Onun için Mevlânâ “Şu, içinde bulunduğun tek anlık ömrünü fırsat bil ve onunla meşgul ol. Ne geçmişle üzül, ne gelecekten kork” diye seslenir.Ayrıca, o; “Geçene acınmak hatadır…..Gitti mi gitti gider ! Gayri onu anmanın hiç bir faydası yoktur!“,“Geçmiş gitmiş şeye üzülme. Fırsatı kaçırdın mı hayıflanma artık.”ve“Geçmişi bırak da, eldekini ara” diyerek geçmişin zihinsel ve psikololojjik yüklerinden kurtulmaya çağırır.Geçmişi değiştiremezsiniz. Ancak geçmişten dersler çıkarabilirsiniz. Benzer bir durum ortaya çıktığında, benzer şeyleri farklı yapabilirsiniz. Geçmişten ne kadar çok şey öğrenirseniz, yaşadığınız pişmanlıkların sayısı o kadar az olur. Böylece yaşadığınız ânın tadını daha fazla çıkarabilirsiniz. Mevlânâ’ya kulak verelim; « Pişman olmayı adet edinirsen boyuna pişman olur durur, nihayet bu pişmanlığa da daha fazla pişman olursun! Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider. Bu fikri, bu pişmanlığı terk et de, daha iyi bir hal, daha iyi bir dost, daha iyi bir iş ara! »
Geleceği düşünme, geleceğe bakma da, az sızlan, az kederlen!
Gelecek dediğimiz hayal edilen bir şimdidir, o zihnin bir projeksiyonudur. Gelecek geldiğinde, şimdi olarak gelir.Mevlânâ’nın “değersiz şeyleri altın yapan bir simya“ olarak gördüğü hayal gücünüzün ve düşüncelerinizin kontrolünü kaybetmek, sizin bu anı değerlendirmenizi engeller. Örneğin, misafirlerin ne düşündüğünü, amirinizin size ne kadar kızdığını, yarınki sınavdan kalacağınızı, söylediğiniz yanlış bir sözü, davranışı, hoşlanmadığınız bir hareketi ve daha pek çok olayı düşünmek şu anı kaçırmanıza yol açar. “Anı yaşa”, hayatı eğlenerek, çılgınlık yaparak, sorumsuzluk içinde ya da umursamazca yaşamak anlamına gelmez. Anı yaşamak, zihninizin içinde, gelecek korkusu ve geçmişin izleri arasında kaybolmadan şimdiki zamanı yaşamak, geçirdiğiniz zamanın farkına varabilmektir. Sadece geleceği düşünüp gelecekte yaşamak doğru değildir; çünkü o zaman endişe ve gerginliklere kapılıp gidersiniz. Mevlânâ’nın tavsiyesine kulak verelim, “Geleceği düşünme, geleceğe bakma da, az sızlan, az kederlen. ”Ancak, gelecek için plan yapmak önemlidir. Bu korkuları ve belirsizlikleri azaltır. Geleceğe hazır olursanız, bugün daha az endişe ve gerilim yaşar, içinde bulunduğunuz ânın tadını çıkarırsınız. Bugün yapmanız gereken şeyler üzerine yoğunlaşırsanız, geleceğinizi istediğiniz gibi kurma olasılığınız artar. Mevlâna’nın uyarısına kulak verelim: “Sakın yarın deme. Nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin, uyanık ol!”
Sonuç
Mevlânâ’nın mesajına kulak vererek  ânın oğlu olur da, eğer kendinizi tamamen yaptığınız işe verirseniz, daha üretken, daha yaratıcı, daha kalıcı olursunuz. Bu da başarı ve huzuru getirir. En zor koşullarda bile, bütün bunlar insana gerekli enerjiyi, güveni ve motivasyonu sağlar. Vaktin oğlu olduğunuzda, patoloji (hastalık), depresyon ve evham, güneş altındaki buz gibi eriyip gider.
Mevlânâ’ya göre; “Geçmiş ve gelecek insana göredir. Yoksa hakikat âlemi birdir.” Dolayısıyla, gelecekte ve geçmişte yaşamamak, sadece içinde bulunduğumuz dakikaları iyi değerlendirmek gerekir.
Dostlar, sonuç olarak, şu içinde yaşadığımız anın ne kadar önemli olduğunun farkına varalım, her şey şu yaşadığımız dakikalarda oluyor ve  bu ânı ne kadar iyi değerlendirirsek, geçmişten elde ettiğimiz deneyimler o derece değerli ve geleceğimiz de o ölçüde iyi olacaktır.
Yüce milletimizin yaşadığımız son depremde üzüntüsü büyüktür. Ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Hepimizin başı sağolsun...

 
 

01 Şubat 2020

Afife Jale



3 Nisan 1919'da, Hüseyin Suat'ın Yamalar adlı oyununda Emel rolü ile ilk kez sahneye çıkarak Türk tiyatrosunda sahneye çıkan ilk Müslüman kadın oyuncu oldu. Asıl ismi Afife olan sanatçı, bu oyunda «Jale» takma ismini kullanmış ve daha sonraları Afife Jale adıyla anılmaya başlanmıştır.
Yaşamı
Erken yaşamı ve ilk yılları
1902 yılında İstanbul'un Kadıköy semtinde dünyaya geldi. Babası Hidayet Bey, annesi Methiye Hanım, kardeşleri Behiye Hanım ve Salâh Bey'dir. İstanbul Kız Sanayi Mektebi'nde eğitim görmüş, Darülbedayi'nin 10 Kasım 1918'de tiyatro kursları için açtığı sınavı kazandı. Müslüman kadınların sahneye çıkmasının halen geleneksel olarak yasaktı ancak Darülbedayi, Müslüman kadınların sadece kadınlara özel gösterilerde oynayacakları gerekçesiyle Müslüman kadınları bünyesine almıştı. Afife Hanım, kabul edilen beş Müslüman kadından biri idi. Diğer hanımlardan üçü kursu bıraktı; Refika Hanım suflör olarak Darülbedayi kadrosunda yer aldı. Afife Hanım ise mülazim artistlik (stajyer oyuncu) kadrosuna girdi. 1920 yılına kadar oyunların provalarına katıldı, fakat sahneye çıkamadı.

1919 yılının 13 Nisan gecesi Kadıköy'deki Apollon Sineması'nda ilk gösterimi yapılacak olan, Hüseyin Suat'ın Yamalar adlı oyununda, Emel rolünü oynayan Eliza Binemeciyan'ın Paris'e gidişi üzerine onun yerine “Jale„ takma adı ile sahneye çıktı. Böylece sahneye çıkan ilk Türk kadını olarak tarihe geçti. O günden sonra “Afife Jale” olarak anılan Afife Hanım, ertesi hafta Tatlı Sır oyunu ile sahneye çıktı ve o gece polis tarafından tutuklanmak istendi. Kınar Hanım'ın yardımıyla kaçtı. Üçüncü piyesi olan Odalık oynanırken tiyatro polis tarafından basıldı ve tutuklanmamak için kaçmak zorunda kaldı. Babası Hidayet Bey, tiyatro oyuncusu olmasına karşı idi. Afife Hanım, ayrılmak zorunda kaldı. Dahiliye nezaretinin Müslüman kadınların kesinlikle sahneye çıkamayacaklarına dair bildirisi Darülbedayi Yönetim Kurulu’na ulaştırılınca işten çıkarıldı.

Yaşadığı sıkıntılar nedeniyle şiddetli baş ağrıları çeken Afife Hanım, doktorunun morfinle tedavi yoluna gitmesi üzerine morfin bağımlısı oldu. Birkaç yıl sonra Burhanettin Tepsi Kumpanyası ile Anadolu'da turneye çıktı; daha sonra da Fikret Şadi'nin Milli Sahne'siyle çeşitli kentlerde temsiller verdi. 1923 yılında Türkiye'de cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra yeni rejim Türk kadınlarının sahneye çıkması önündeki yasal engeller kaldırmış, tersine kadınların sahneye çıkmasına destek olmuştu. Ancak morfin bağımlılığı nedeniyle sanatçının sağlığı bozuldu ve tiyatroyu bırakmak zorunda kaldı.

Özel hayatı
1928 yılında gittiği bir Hafız Burhan konserinde ona tamburuyla eşlik eden Selahattin Pınar ile tanıştı ve 1929 yılında evlendi. Selahattin Pınar, Nereden Sevdim O Zalim Kadını, Anladım Sevmeyeceksin Beni Sen Nazlı Çiçek gibi birçok şarkıyı onun için bestelediği düşünülür. Ancak Afife Hanım'ın morfin bağımlılığı evliliklerini olumsuz etkilediği için 1935 yılında boşandılar.

Ölümü
Uyuşturucu bağımlılığından kurtulamayan Afife Jale, son yıllarını Darülbedayi' deki dostlarının yardımıyla yatırıldığı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi' nde geçirdi. Hastanenin morfimanlar koğuşuna 24 Temmuz 1941'de vefat etti. Mezarı Kazlıçeşme Kabristanındadır.

Anısını yaşatan projeler
1997 yılından beri sanatçının anısında Yapı Kredi tarafından Afife Tiyatro Ödülleri düzenlenmektedir. Hayatı Şahin Kaygun'un yönettiği 1987 yapımı Afife Jale ve Ceyda Aslı Kılıçkıran'ın yönettği 2008 yapımı Kilit filmine konu olmuştur. Selahattin Pınar ile ilişkisi Can Dündar tarafından çekilen 2003 yapımı Yüzyılın Aşkları: Afife ve Selahattin adlı belgesele konu oldu.

Bestesi Turgay Erdener'e, koreografisi Beyhan Murphy'e ait Afife Jale Bale Süiti (1998) ve Selva Erdener'in Afife adlı müzik albümü sanatçının anısını yaşatan eserlerdendir.

Afife Jale'yi bir kez daha onurlandırmak adına 2016 yılında 20. Afife Tiyatro Ödülleri töreninde o güne kadar Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü ve Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu ödüllerini almış yirmi oyuncunun Afife Jale olarak poz verdiği fotoğraflardan oluşan Afife Jale'ye Saygı adlı fotoğraf sergisi sergilenmiştir.

Bu adamın adı Farid Farjad

 


Bu adamın adı Farid Farjad. Iranlı. Dunyaca ünlü bir keman virtüözü. 1979'da İran'da Humeyni yönetimi ele geçirince müziği haram saydı. Farid Farjad ABD'ye gitmek zorunda kaldı. Müzik yaptığı için günahkar sayıldı ve İran'a girişi yasaklandı.

Türkiye’ye geldiğinde ODTÜ’de verdiği konser esnasında seyircilere şöyle seslenmişti: “Türkiye ülkem kokuyor” Ardından da “Ama ülkem burası kadar şanslı değil. Sizin Atatürk’ünüz var. Umarım bir gün benim ülkem de bu kadar şanslı olur.”
Aslında bu cümle o kadar büyük bir mesaj veriyor ki... Atatürk'ün kıymetini anlamak için yaptıklarını biraz okumak bile yeterli değil mi...

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!