Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Yer Bilimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yer Bilimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2020

Dağların Oluşumu

Plaka tektoniği teorisine göre, iki plakanın birbiriyle çarpışması sonucu, karadaki dağlar oluşur.


Bu hareketler okyanus tabanlarında başlar. Dış kuvvetlerin etkisiyle aşındırılarak okyanus tabanlarında biriken tortul tabakalar birbirine doğru hareket eden levhalar arasında kalarak sıkışırlar. Sıkışma sonucunda kıvrılma ve yükselme olur. Böylece kıvrım dağları oluşur. Kıvrılma ile yükselen yere Antiklinal, çukurlaşan yere de Senklinal denir.

Orojenezle (Dağ Oluşumu) kıvrılma özelliği taşımayan sert tabakalar da kırılır. Bu kırılma yerlerine Fay (kırık hattı) hattı denir. Fay hattı boyunca yükselen yerlere horst, çöken yere de graben denir.


Dünyanın en uzun graben çukurluğu Doğu Afrika`da Mozambik sınırlarından başlar, Yurdumuzda Hatay çukurluğuna kadar uzanır (5000 km).

Türkiye`de Horst ve Graben oluşumu en fazla Ege Bölgesinde görülür.
Grabenler: Bakırçay , Gediz, B. Menderes, K. Menderes ve Amik ovasıdır.
Horstlar: Kaz dağı, Madra dağı, Yunt dağı Bozdağlar, Aydın dağları ve Menteşe dağlarıdır. Dünya üzerindeki başlıca kıvrım dağları III. Zamanda oluşmuş Alp-Himalaya kıvrımları ile Amerika kıtasının batısındaki Kayalık ve And dağlarıdır.

Türkiye`deki dağların büyük bir kısmı III. zamanda Alp-Himalaya kıvrımları ile oluşmuştur. Bunlar kuzeyde Kuzey Anadolu Dağları ve güneyde Toros Dağlarıdır.
Kısacası Orojenez sonucunda; 
Kıvrım dağları , Horst-Grabenler ve fay hatları oluşmuştur.


Dağlar, genel olarak üç ana sınıfa ayrılır:

1-Volkanik dağlar
2-Kırık dağlar
3-Kıvrım dağlar

Volkanik dağlar, bir volkanik püskürme sonucunda oluşmaktadır. Bunlar karada veya okyanus tabanında, oluşabilir. And Dağları, bunun bir örneğidir.



Kırık dağlar, Büyük bir iç gerilim, yerkabuğunun dev parçalarını kırar ve büker. Böyle dağlar, bir yanda keskin olarak yükselir ve diğer yanda merdiven benzeri bir yapıya sahiptir.


Kıvrım dağlar, iki plakanın karşı karşıya geldiği zaman oluşur. Plaka kırıklarının, çarpışma olmayan türüdür. Böyle dağların tepeleri eğridir. Alp ve Himalaya dağları, kıvrım dağlardır. Kıvrılan tabakaların, aşağı doğru çanaklaşan kısımlarına senklinal, kubbeleşen kısımlarına antiklinal denir. Kıvrılmayla yükselen yerlerde, sıradağlar oluşur.





Volkan, yerkabuğundaki bir açıklıktan, magmanın yüzeye ulaşmasıdır. Sıcak magmanın geçtiği yola, volkanik baca denir. Magmaya yüzeye ulaştığında lav denir. Volkanın tepesindeki açıklığa krater denir.

Bazı volkanlar, tepede çok büyük bir çukura sahiptir. Buna kaldera denir. Kaldera, bir volkanın tepesinden fışkıran lavların çökmesinin bir sonucudur. Bazen bir kaldera, bir çökmeden çok, şiddetli patlama ile oluşur. Bir volkanın lavı, dışarı aktığında, sıcaklığı 10000 °C' dir. Hızla soğur ve katılaşır. Lav, soğuduktan sonra, etrafındaki açıklığa toplanan malzemelere, volkanın konisi denir.

Türkiye'deki Dağların Oluşumu


Bu hareketler dar zamanda, dar olaylar olarak belirir ve tabakaların duruşunu bozarlar. Hareketler yatay ve dikey olmak üzere iki yönde gelişir. Genellikle, yatay (tanjansiyal) hareketler kıvrılma ve kıvrım dağlarına, dikey hareketler de (radial) kıvrılma ve kırık dağlarına yer verirler. Bununla birlikte, bu iki gurup arasında kesin bir sınır çizmek olanaksızdır. Çünkü, sert tabakalarda kırılma olurken, hemen yanındaki yumuşak tortullar kıvrılabilir. Bu nedenle kıvrım ve kırık dağları birbirinin içine girmiş olarak da uzanırlar. Diğer bir özellik de, yatay ve dikey hareketlerin aynı anda oluşmaları ya da birbiri ardınca gelmeleridir.



Yatay ve dikey hareketler sonucunda oluşan, kıvrılma ve kırık dağları yeryüzünün “Öz Yapı” yüzeyini oluştururlar. Aşağıda işleyeceğimiz yerkabuğu yaylanmaları (epirojenik hareketler) ile dağ oluşumu (orojenik) hareketinin ikisine birden yer kabuğunun yer sanatı (tektonik) öz yapı yüzeyini (strüktür) oluşturur. Dış güçler bu yüzeyi işler, değiştirir ve kendine özgü yer şekilleri doğururlar. Dağ oluşumu hareketleri iki yapı biçimi oluştururlar: Kıvrılma ve Kırılma.

1.Kıvrılma Ve Kırılma Dağları


Jeolojik devirler boyunca iç güçlerin oluşturdukları kabarıklar, yine jeolojik devirler boyunca yine dış güçler boyunca aşındırılırlar. Kabarıklıklar aşındırıla aşındırıla dalgalı bir düzlük durumuna gelir. Bu dalgalı düzlüğe, “Yontukdüz (Peneplen)” adı verilir. Yontula yontula düzleşmiş arazi demektir. Tortullar derin deniz diplerindeki tortulanma alanlarına (jeosenklinallerde) biriktirilirler. Bazen de yeryüzündeki çukurluklarda ve Göl çanaklarında tortulanırlar. Yeniden aşındırma, taşıma ve biriktirmelerle çanaklar dolar.Yer yüzü çukurluğu düzleşir, deniz ya da gölün derinliği
azalır. Kimi zaman deniz ya da gölün o bölümü, bütünü ile dolarak karalaşır.



Tortullarla dolu olan bir tortulanma çanağı, dengesini yitirmiş ve birbirine yaklaşan iki yer kabuğu bölümü (şole) arasında kalacak olursa; sıkışır. Başka bir sözle, yan Basınçlara uğrayınca Hacmi daralır. İçindeki yumuşak tortullar daralan bu yere sığmayarak kıvrılır ve Su yüzüne çıkar. Bu olaya kıvrılma, oluşan dağlara da kıvrım dağları denir.
Tortulanma çanaklarının su altında ya da yer yüzünde olma özelliğine göre, kıvrılma iki biçimde gerçekleşir. Gerçek kıvrılma ve bükülme. Su altı tortulanma çanaklarında da yan Basınçların özelliğine göre, çeşitli kıvrılma biçimleri oluşur. Bunlar da genel olarak düzgün kıvrılma ve düzensiz kıvrılma diye iki grupta toplanır.

a-Düzgün Kıvrılma: Tortulanma çanağının kenarlarına yapılan Basınç eşit değerlerde ise, tabakalar düzgün olarak kıvrılır. Tabaka ya da kıvrım dağı kabarıklığı ve çukurluğu oluşur. 

b-Düzensiz Kıvrılmalar: Tortulanma çanağının kenarlarına yapılan Basınçlar eşit değerlerde değil ise, “Düzesiz” kıvrılma olur. Basıncın çok olduğu yandaki tortullar, basıncın az olduğu yandaki tortulların üzerine eğilir, devrilir, biner ya da o tabakaların üzerine aşar. Basınç değerleri ayrıcalık çok değilse, basıncın çok geldiği yandaki tabakalar az geldiği yandaki tabakalara doğru eğilir ki, buna “Eğri Kıvrım” denir. Basınç ayrıcalığı çoğaldıkça, tabalar devrilir “Devrik Kıvrım”, birbiri üzerine biner “Binmiş Kıvrım”, biri diğeri üzerine aşar “Aşmış Kıvrım (Şaryajlı Kıvrılma)” biçimleri oluşur.


c-Bükülme (Fleksür): Katı yer kabuğunun çukurluklarında birikmiş olan tortullar yan basınçlarla etkilenirse, Herhangi bir yerinden bükülür. Bu olaya bükülme, oluşan şekle bükülmüş tabakalar (fleksür) ve bükülme sonucu oluşan basamağa bükülme basmağı denir. Bükülmede tabakalar süreklidir. Tabakalarda kırılma yırtılma olmamıştır. Basınç etkisi ile tabakaların bir bölümü aşağıda kalmış ve aralarındaki bir bölüm bükülmüştür. Bir yörede büküklü yapı çok yer tutarsa, buraya büküklü yöre adı verilir.

Kıvrım bölgelerinde ve kıvrım dağlarında kıvrılma biçimlerinin hepsi bir arada ve birbirinin içine girmiş olarak bulunur. l. Jeolojik Devirde oluşan Kaledoniyen, Hersiniyen ve lll. Jeolojik Devirde oluşan Alp-Himalaya sistemlerine bağlı dağlar, kıvrım dağları olarak oluşmuşlardır. Ancak, zamanımız kıvrım dağları yalnız Alpin (Alp-Himalaya) oluşumlarına bağlıdır. İleride görülebileceği gibi, Kaledoniyen ve Hersiniyen oluşumları kıvrım dağları özelliğini yitirerek, zamanımızın kırık dağları özelliğini kazanmışlardır. Genç kıvrım dağları olan Alpin sistem oluşumları, yeryüzünde Büyük Okyanus’u çevreleyecek biçimde ve büyük bir “H” harfi çizerek uzanır.

2.Kırılma Ve Kırık Dağları


Kıvrılma olayı yatay yönde yerkabuğu hareketleri sonucu oluşurken, kırılma olayı dikey yönlü hareketler sonucu oluşur. Ancak, kırılmanın olabilmesi için dikey yöndeki hareket yeterli değildir. Bu hareketle etkilenen tabakaların kıvrılamayacak kadar sert (berk, rijit) olması gereklidir. Eski yerkabuğu oluşumları bir yandan dış güçlerle aşındırılıp yontukdüz durumuna getirilirken, bir yandan da tabakaları oluşturan taşlar, başkalaşma gibi etkenlerle, sertleşir. İşte, yontukdüz durumuna gelmiş ve sertleşmiş tabakalar dikey yönlü basınçların etkisinde kalınca, daha önce kıvrılıp sertleşerek kıvrılma özelliğini yitirdiği için, yer yer kırılır, çöker ve yükselir. Bu kırılma sonucu oluşan dağlara da “Kırık Dağları” denir. Kırılmalarla oluşan yeryüzü çatlaklarına da “Fay” adı verilir.

Kırılmalarla kırık basamaklarında oluşur. Kırık basamakları da tabakaların bir bölümü kırık çizgisi boyunca yüksekte kalırken bir bölümü alçakta kalır. Kırk çizgisi boyunca kayan tabaka bölümlerinin her birine “kırığın kanadı” denir. Yüksekte kalana “yukarı giden”, alçakta kalana “alta giden” kanat adı verilir. Kırığın kanatları arasındaki basamak, “kırık basamağıdır”. İki kanat arasındaki yükseklik ayrıcalığı bir kaç olaya kırılma ve metreden, binlerce metreye kadar olabilir. Kırılmalara uğramış bir bölgede, kırık çizgileri ya birbirlerine paralel olarak ya da birbirlerini belirli açılarla kesecek biçimde uzanırlar ve kırık ağları oluştururlar. Kırık basamaklarında, tabakalar süreksizdir. Kırılma ve yırtılmalara uğramışlardır. Basamağın yukarı giden yüzeyi, sürtünme etkisi ile, parlar. Buraya fay aynası denir.


Sertleşmiş yontukdüzler basınçlarla etkilenince, yeryüzü çatlakları boyunca üç durum oluşur:
a-Basınç etkisinde kalan tabakalar bütünü ile yükselir. Ancak, kimi yari çok, kimi yeri az yükselir. Kırılma ve kırık basamakları oluşur.
b-Basınç etkisi ile sert tabakalar bütünü ile alçalır. Ancak, kimi yeri çok, kimi yeri az çöker. Kırılma ve kırık basamakları oluşur.
c-Basınç etkisinde kalan sert tabakaların kimi teri yükselirken, kimi yeri çöker. Kırılma ve kırık basamakları oluşur.
Her üç durumda da kırıklarla çevrili yükseklikler ve çukurluklar doğar. Yerkabuğu çatlakları ile çevrili yüksekliklere “Horst”, çukurluklara “Graben (Çöküntü Hendeği)” adı verilir. Bir kırık bölgesinde ya da kırık dağlarında horst ve gabenler birbirini izler. Ancak, horst ve grabenler birbirine eşit genişlikte olabileceği gibi, geniş horstlar dar grabenler ve dar horstlar geniş grabenler de oluşabilir.
Kırılma olayları genellikle sertleşmiş eski kütleler basınçlara uğrayınca oluşur. Zamanımızda, yeryüzünün ilk karaları olan kıta çekirdekleri l. Jeolojik Devrin kaledoniyen ve hersiniyen oluşumları kırılmalara ve kırık dağlarına yer verirler. Çünkü bu oluşumlar önce kıvrılmışlar, aşınmışlar ve sertleşmişlerdir. Alpin hareketleri ve tektonik hareketler sırasında yeniden basınç etkisinde kalınca, yer yer kırılmışlar, yükselmişler ve çökmüşlerdir. Kırk bölgeleri ve kırılma dağları günümüzde Atlas Okyanusu’nu çevreleyecek biçimde uzanırlar. Basınç etkisinin çok yeğin olması durumunda genç ve serleşmemiş oluşumlar da kırılmalara yer verilebilir. Türkiye’nin batısındaki kırık bölgeleri ve Kuzey Anadolu Çöküntü Hendeği gibi.

14 Eylül 2020

Garip Yer Yüzü Şekilleri

Arizona ve Utah arasında bulunan Dalga/The Wave
MD FHJ 008 Arizona ve Utah sınırında bulunan kırmızı kayalıklar dalga şeklindeki yapısıyla 190 milyon yıldır burada bulunmaktadır. Bu süre içerisinde doğanın elinin dokunduğu bu yer görkemli bir hale gelmiştir.
Antelope Kanyonu (Arizona)
MD FHJ 009
Güneybatı Amerika'da en çok ziyaret edilen ve fotoğraflanan kanyon olarak bilinen Antelope Kanyonu 2 ayrı bölümden oluşur.
Büyük Mavi Delik / Great Blue Hole(Belize)
MD FHK 001Belize şehrinden 60 mil uzakta bulunan bu bölge Lighthouse Resif Sistemi'nin bir parçasıdır. Büyük ve tam daire şeklindeki bu delik dalış tutkunlarının hayalini süslemektedir. Deliğin olduğu bölgede suyun derinliği 145 meredir. Bu nedenle koyu bir renk görülmektedir.
Giants Causeway/ Devler Geçidi(İrlanda)
MD FHK 002 
40.000 birbirine kenetlenmiş bazalt sütunlardan oluşan bu bölge tarihi volkanik patlama sonucu oluşmuştur. En uzunu 12 metre yüksekliğindedir. Gidip görenlerin doğal bir oluşum olduğuna inanamadığı yerler arasındadır.
Chocolate Hills/Çikolata Tepeleri(Filipinler)
MD FHK 003 1268 civarında huni şeklindeki tepeciklerden oluşan bölgede 50 kilometrekarelik bir alan kaplamaktadır. Bu şekillerin nasıl oluştuğuna dair volkanik açıklamalardan hava olaylarına kadar pek çok hipotez vardır.

16 Ağustos 2020

Son 100 yılın Büyük Depremleri

1. 18 Nisan 1906, San Francisco, ABD

MD BDV 001 (1906 S.Fransisco)

3000 kişinin öldüğü 300.000 evin %80 nin kullanılmaz hale geldiği San Fransisco depremi sabaha karşı 5:12 de meydana geldi. Richter ölçeğine göre 7.8  şiddetindeki deprem Nevada nın orta kesimlerinden bile hissedilmişti. 

2. 28 Aralık 1908, Messina, İtalya

MD BDV 002 (1908 Messina-Italy)

7.5 şiddetinde, Sicilya ile Penincula arasında meyda gelen deprem o güne kadar Avrupa'da yaşanmış en şiddetli deprem olarak tarihe geçti. Messine v e reggio Calabria kentlerinin hemen hemen tamamanı haritan silmiş, evlerin yarısı yok olmuş gerisi kullanılmaz hale gelmişti. Toplamda 70 ila 100.000 bin kişi hayatını kaybetmişti. Hatta resmi olmayan bazı kaynaklar bu sayıyı 200.000 olarak vermişlerdi.

3. 1 Eylül 1923, Tokyo-Yokohama, Japonya

MD BDV 003 (1923 Yokahama)

Tarihe Great Kanto depremi olarak geçen Japonya'nın Kanto Eyaletinde meydana gelen depremin şiddeti 8.3 idi. Takip eden iki günde 356 artçı sarsıntıya sahne olan eyalette, Sagami körfezinde meydana gelen Tsunamide dalga boyları 12 metreye ulaştı. 142.800 kişinin hayatını kaybettiği kayıtlara geçti.

 
4. Quetta, Pakistan, in 1936.

MD BDV 004 (1936 Quetta-Pakistan)

40.000 kişinin ölüp 25 milyon $ lık zararın olduğu bu depremde şehir haritadan silindi.

5. Concepcion, Sili, 1939.

MD BDV 005 (1939 Concepcion Şili)

8.3 şiddetindeki depremde 28.000 kişi öldü. Zararın yaklaşık 1000 Milyon dolar olduğu açıklanmıştı.

6. 26 Aralık 1939 Erzincan, Türkiye

MD BDV 006 (1939 Erzincan)

36 ila 39 bin kişinin öldüğü depremde Erzincan yerle bir oldu.  


7. 29 Şubat 1960, Agadir, Fas.

MD BDV 007 (1960 Agadir Fas)

5.9 şiddetindeki deprem 15 saniye sürdü. Sonuçta 15.000 kişi öldü, 12.000 kişi yaralandı. 35.000 kişi evsiz kaldı.

8. Chimbote, Peru, 1970.

MD BDV 008 (1970 Chimbote Peru)

Blık endüstrisinin yok olduğu yaklaşık 550 milyon dolarlık zararın meydana geldiği 7.7 şiddetindeki depremde 67.000 kişi hayatını kaybetti.


9. 27 Temmuz, 1976, Tien Shan, Çin.

MD BDY 001 (1976 Tien Shan Çin)

Tarihin en büyük ölü sayısının gerçekleştiği depremin şiddeti 8.2 olarak ölçülmüştü. Deprem 650.000 den fazla cana mal oldu..

 
10. 4 Şubat 1976, Guatemala.

MD BDV 009 (1976 Guatemala)

Depremin şiddeti 7.5 ölüm 22.000 den fazla ve yaralana syısı 70.000 civarında idi. Zarar 1.1 Milyar dolar olmuştu.


11. 19 Eylül 1985 Mexico City, Meksika.

MD BDY 002 (1985 Mexico city Meksika)

9.000 kişinin ölümüne 30.000 kişinin yaralanmasına ve 100.000 kişinin evsiz kaldığı 8.1 şiddetindeki deprem Kuzey Amerika'nın en büyüğü idi.

 
12. 7 Aralık 1988, Spitak, Ermenistan.

MD BDY 003 (1988 Spitak Ermenistan)

Ölü sayısının 25.000 e ulaştığı Spitak şehri 58 villaların tamamen yok olduğu depremin şiddeti 7.2 olarak kayıtlara geçti Zarar 14 Milyar dolardı ve 514.000 kişi evsiz kaldı.

13. 17 Ekim 1989, San Francisco, California, ABD.

MD BDY 004 (1989 S.Fransisco)

World Series basebol oyunları öncesi 7.1 şiddetinden meydana gelen bu deprem oyunların adıyla anılır. 68 kişi ölmüş ana alter yollar çökmüştü. Zararın 6 Milyar dolar olduğu açıklandı.


14. 17 Ocak 1995,  Kobe -  Japonya. (Japonya da meydana gelmiş en büyük deprem)


MD BDY 005 (1995 Kobe Japan)

6434 kişinin öldüğü 200 Milyon dolar zarar veren Kobe Depreminin şiddeti 7.3 idi


15. 17 Ağustos 1999, Izmit  Turkiye

MD BDY 006 (1999 Marmara)

Bilinen 17.217 kişinin hayatını kaybedip, 43.000 den fazla kişinin yaralandığı Marmara depremi diye adlandırılan depremin şiddeti 7.6 olarak ölçülmüş ve 45 saniye sürmüştür. Deprem neticesi yanmaya başlayan Rafineride yangın günlerce sürmüş toplamda 25 milyar dolarlık zarar meydana gelmiştir.


16. 26 Aralık 2004, Hint Okyanusu.

MD BDY 007 (2004 Hint Okyanusu)

Tarihin en ölümcül Tsunamilerini oluşturan depremim şiddeti 9.1 di. Yaklaşık 300.000 kişinin ölümüne sebep olan deprem dünyanın dönme değerini 2.68 microsaniye azaltmıştır.


17. 12 Mayıs 2008, Sichuan Depremi, Çin.

MD BDY 008 (2008 Sichuan Çin)

Şiddeti 8 olan deprem Rusya'dan dahi hissedilmiştir. Ölü sayısı 68.000 e ulaşmış, Zarar 20 milyar dolar olarak açıklanmştır.


18. 27 Şubat 2010, Maule Region, Şili.

MD BDY 009 (2010 Maule Region Şili)

800 kişinin öldüğü depremin şiddeti 8.8. idi. Deprem sonrası oluşan Tsunami Avusturalya kıyılarına kadar ulaştı.

 
19. 11 Mart 2011, Honshu Adası, Japonya.

MD BDZ 001 (2011 Honshu Adası Japan)

Japonya şiddeti 9.1 olan bu depremde rekor şiddete ulaştı. Japonya da bu tarihe kadar olmuş depremlerin en şiddetlisi idi. Resmi kaynaklara göre ölü sayısı 5000 e yaklaşmıştı.

20. En Büyük Tsunami.

Bugüne kadar kaydedilmiş en büyük Tsunami dalgaları Güneydoğu Alaska'nın Fordoobraznom Lita körfezinde meydana geldi.

9 Temmuz 1958 akşamı depremle başlayıp kara kayması ile devam eden felaket neticesi 524 m yi aşan dalgalar oluştu.Kayma ve çökümelerle 300 milyom metreküp hacminde 910 metre yüksekliğinde yerinden sökülerek körfezin kuzeydoğu kıyısına taşınan kaya grubu oluştu. Dalgaların hızı 160 km/saate ulaştı.Herşey o kadar kuvvetli idi ki asıl şiddet güneybatıdaki Hilbert koyu kıyılarında ortaya çıktı. Dalgalar deprem şiddetinde idi, kolayca La Cosa açıklığının ağzına toprak kütlelerini taşıdı ve Gilbert Körfezinden burayı doldurarak ayırdı.Köklerinden sökülen binlerce ağaç Okyanusa taşındı. Düzelen günlerde kaymanın ve Tsunaminin sonucu çok acıklı herşeyi harap etmiş olarak ortaya çıktı. O anda denizde bulunan balıkçıların bir kısmı kurtulsa da bir kısmının cansız bedenine ulaşıldıysa da birçoğu kayıp olarak kayıtlara geçti.

MD BDU 009

09 Ağustos 2020

Dünyanın Yapısı

Dünya'nın iç yapısı: bir dış silikat katı kabuk, oldukça viskoz bir astenosfer ve manto, mantodan çok daha az viskoz olan sıvı bir dış çekirdek ve katı bir iç çekirdek olmak üzere küresel kabuklarda katmanlıdır. Dünya'nın iç yapısının bilimsel olarak anlaşılması, topografya ve batimetri gözlemlerine, dışa doğru kaya gözlemlerine, volkanlar veya volkanik aktiviteyle yüzeye getirilen örneklere, Dünya'dan geçen sismik dalgaların analizine, Dünya'nın yerçekimi ve manyetik alanlarına, Dünya'nın derin iç kısmının karakteristiği basınç ve sıcaklıklardaki kristal katılarla deneyler.


Kütlesi
Dünya'nın yerçekimi tarafından uygulanan kuvvet kütlesini hesaplamak için kullanılabilir. Gökbilimciler, yörüngedeki uyduların hareketini gözlemleyerek Dünya'nın kütlesini de hesaplayabilirler. Dünya'nın ortalama yoğunluğu, tarihsel olarak sarkaçları içeren gravimetrik deneylerle belirlenebilir.



Yapısı
Dünya'nın yapısı iki şekilde tanımlanabilir: reoloji gibi mekanik özelliklerle veya kimyasal olarak. Mekanik olarak litosfer, astenosfer, mezosferik manto, dış çekirdek ve iç çekirdeğe ayrılabilir. Kimyasal olarak, Dünya kabuk, üst manto, alt manto, dış çekirdek ve iç çekirdeğe ayrılabilir. Dünya'nın jeolojik bileşen katmanları yüzeyin aşağıdaki derinliklerinde bulunur: 

Dünya'nın katmanlanması dolaylı olarak depremlerin yarattığı kırılmış ve yansıtılmış sismik dalgaların yolculuk süresi kullanılarak çıkarılmıştır. Çekirdek, kesme dalgalarının içinden geçmesine izin vermezken, seyahat hızı (sismik hız) diğer katmanlarda farklıdır. Farklı katmanlar arasındaki sismik hızdaki değişiklikler Snell yasası nedeniyle bir prizmadan geçerken hafif bükülme gibi kırılmaya neden olur. Benzer şekilde, yansımalara sismik hızda büyük bir artış neden olur ve bir aynadan yansıyan ışığa benzer.



Kabuk
Yerkabuğunun derinliği 5-70 kilometre (3.1-43.5 mi) [4] arasındadır ve en dıştaki tabakadır.  İnce kısımlar, okyanus havzalarının (5-10 km) altında yatan ve bazalt gibi yoğun (mafik) demir magnezyum silikat magmatik kayalardan oluşan okyanus kabuğudır. Daha kalın kabuk, daha az yoğun olan ve granit gibi (felsik) sodyum potasyum alüminyum silikat kayalarından oluşan kıtasal kabuktur. Kabuğun kayaları iki ana kategoriye ayrılır - sial ve sima (Suess, 1831-1914). Sima'nın Conrad süreksizliğinin (ikinci dereceden süreksizlik) yaklaşık 11 km altında başladığı tahmin edilmektedir. Kabuk ile birlikte en üstteki manto litosferi oluşturur. Kabuk-manto sınırı, fiziksel olarak farklı iki olay olarak ortaya çıkar. Birincisi, en yaygın olarak Mohorovicic süreksizliği veya Moho olarak bilinen sismik hızda bir süreksizlik vardır. Moho'nun nedeninin, plajiyoklaz feldspat (yukarıda) içeren kayalardan feldspat içermeyen kayalara (aşağıda) kaya bileşiminde bir değişiklik olduğu düşünülmektedir. İkincisi, okyanus kabuğunda, kıtasal kabuğa konulmuş ve ofiyolit dizileri olarak korunmuş, ultrasifik kümülatlar ile tektonize harzburgitler arasında kimyasal bir süreksizlik vardır.

Şu anda Dünya'nın kabuğunu oluşturan birçok kaya 100 yıl (1 × 108) yıl önce oluştu; bununla birlikte, bilinen en eski mineral taneleri yaklaşık 4.4 milyar (4.4 × 109) yaşında olup, Dünya'nın en az 4.4 milyar yıldır sağlam bir kabuğa sahip olduğunu göstermektedir. 

Dünya'nın iç şematik görünümü.
1. kıta kabuğu -
2. okyanus kabuğu -
3. üst manto -
4. alt manto -
5. dış çekirdek -
6. iç çekirdek -
A: Mohorovicic süreksizliği -
B: Gutenberg Süreksizliği -
C: Lehmann – Bullen süreksizliği

.
Manto

Dünya'nın mantosu 2.890 km derinliğe kadar uzanır ve onu dünyanın en kalın tabakası yapar.  Manto, geçiş bölgesi ile ayrılan üst ve alt mantoya bölünmüştür  Mantonun çekirdek-manto sınırının yanındaki en alt kısmı, D (belirgin dee-double-prime) katmanı olarak bilinir.  Mantonun altındaki basınç 140 GPa'dır (1,4 Matm).  Manto, üstteki kabuğa göre demir ve magnezyum açısından zengin silikat kayalarından oluşur.  Katı olmasına rağmen, manto içindeki yüksek sıcaklıklar silikat malzemenin çok uzun zaman aralıklarında akabileceği kadar yumuşak olmasına neden olur. Mantonun konveksiyonu, yüzeyde tektonik plakaların hareketleri ile ifade edilir. Mantoya daha derine inerken yoğun ve artan basınç olduğundan, mantonun alt kısmı üst mantodan daha az akar (mantodaki kimyasal değişiklikler de önemli olabilir). Mantonun viskozitesi, derinliğe bağlı olarak 1021 ila 1024 Pa · s arasında değişmektedir.  Buna karşılık, suyun viskozitesi yaklaşık 10-3 Pa · s ve ziftin viskozitesi 107 Pa · s'dir. Plaka tektoniğini yönlendiren ısı kaynağı, gezegenin oluşumundan kalan ilkel ısı ve ayrıca Dünya'nın kabuğundaki ve mantosundaki uranyum, toryum ve potasyumun radyoaktif bozunmasıdır.

Çekirdek
Dünya'nın ortalama yoğunluğu 5.515 g / cm3'tür.  Yüzey malzemesinin ortalama yoğunluğu sadece 3.0 g / cm3 olduğu için, Dünya'nın çekirdeğinde daha yoğun malzemelerin bulunduğu sonucuna varmalıyız. Bu sonuç, 1770'lerde yapılan Schiehallion deneyinden beri bilinmektedir. Charles Hutton, 1778 raporunda, Dünya'nın ortalama yoğunluğunun, iç kayaya göre {\ displaystyle {\ tfrac {9} {5}}} {\ tfrac {9} {5}} olması gerektiği sonucuna vardı. Dünya'nın metalik olması gerekir. Hutton bu metalik kısmın Dünya çapının yaklaşık% 65'ini işgal ettiğini tahmin ediyordu.  Hutton'un Dünya'nın ortalama yoğunluğuna ilişkin tahmini, 4.5 g / cm3'te hala yaklaşık% 20 çok düşüktü. Henry Cavendish, 1798 burulma dengesi deneyinde, modern değerin% 1'i içinde 5.45 g / cm3 değerinde bir değer buldu. Sismik ölçümler, çekirdeğin iki parçaya ayrıldığını, yarıçapı ?1,220 km ve bunun ötesinde ,43,400 km'lik bir yarıçapa uzanan sıvı bir dış çekirdek olduğunu göstermektedir. Yoğunluklar dış çekirdekte 9.900-12.200 kg / m3 ve iç çekirdekte 12.600-13.000 kg / m3 arasındadır. 

İç çekirdek 1936'da Inge Lehmann tarafından keşfedildi ve genellikle esas olarak demir ve bir miktar nikelden oluştuğuna inanılıyor. Bu katman, kesme dalgalarını (enine sismik dalgalar) iletebildiğinden, katı olmalıdır. Deneysel kanıtlar bazen çekirdeğin kristal modellerini eleştirdi.  Diğer deneysel çalışmalar yüksek basınç altında tutarsızlık göstermektedir: çekirdek basınçlardaki elmas örs (statik) çalışmaları şok lazer (dinamik) çalışmalarından yaklaşık 2000 K daha düşük erime sıcaklıkları vermektedir.Lazer çalışmaları plazma yaratır  ve sonuçlar, iç çekirdek koşullarının sınırlandırılmasının, iç çekirdeğin katı mı yoksa katı yoğunluğuna sahip bir plazma mı olduğuna bağlı olacağını düşündürmektedir. Bu aktif bir araştırma alanıdır.

Yaklaşık 4.6 milyar yıl önce Dünya'nın oluşumunun ilk aşamalarında erime, yoğun maddelerin gezegensel farklılaşma (bkz. Demir felaketi) adı verilen bir süreçte merkeze doğru batmasına neden olurken, daha az yoğun malzemeler kabuğa göç ederdi. Bu nedenle çekirdeğin büyük ölçüde demirden (% 80), nikel ve bir veya daha fazla ışık elementinden oluştuğuna inanılırken, kurşun ve uranyum gibi diğer yoğun elementler önemli olmak için çok nadirdir veya daha hafif olana bağlanma eğilimindedir böylece kabukta kalır (felsik maddelere bakınız). Bazıları iç çekirdeğin tek bir demir kristali şeklinde olabileceğini öne sürdü. 

Laboratuvar koşulları altında bir demir-nikel alaşımı numunesi, 2 elmas ucu (elmas örs hücresi) arasında bir mengene içinde tutup daha sonra yaklaşık 4000 K'ye ısıtılarak corelike basınçlara maruz bırakıldı. Dünya'nın iç çekirdeğinin kuzeyden güneye doğru uzanan dev kristallerden yapıldığı teorisini güçlü bir şekilde destekledi. 



Sıvı dış çekirdek, iç çekirdeği çevreler ve nikel ile karıştırılmış demir ve eser miktarda daha hafif elementlerden oluştuğuna inanılır.

Son spekülasyonlar çekirdeğin en iç kısmının altın, platin ve diğer siderofil elementlerle zenginleştirildiğini göstermektedir. 

Dünya'yı içeren madde, bazı kondrit göktaşları ve Güneş'in dış kısmı ile temel yollarla bağlantılıdır.  Dünya'nın temelde bir kondrit göktaşı gibi olduğuna inanmak için iyi bir neden var. 1940'tan başlayarak, Francis Birch de dahil olmak üzere bilim adamları, Dünya'yı etkileyen en yaygın göktaşı türü olan sıradan kondritler gibi öncül olarak jeofizik inşa ettiler, ancak en az bol miktarda da olsa, entatit kondritler olarak da göz ardı ettiler. İki göktaşı tipi arasındaki temel fark, son derece sınırlı mevcut oksijen koşulları altında oluşan enstatit kondritlerin Dünya'nın çekirdeğine karşılık gelen alaşım kısmında kısmen veya tamamen mevcut olan bazı normal oksifil elementlere yol açmasıdır.

Dinamo teorisi, dış çekirdekteki konveksiyonun Coriolis etkisi ile birleştiğinde Dünya'nın manyetik alanına yol açtığını öne sürüyor. Katı iç çekirdek, kalıcı bir manyetik alanı tutamayacak kadar sıcaktır (bkz. Curie sıcaklığı), ancak muhtemelen sıvı dış çekirdek tarafından üretilen manyetik alanı stabilize etmek için hareket eder. Dünya'nın dış çekirdeğindeki ortalama manyetik alan gücünün, yüzeydeki manyetik alandan 50 kat daha güçlü olan 25 Gauss (2.5 mT) olduğu tahmin edilmektedir. 

Son kanıtlar, Dünya'nın iç çekirdeğinin gezegenin geri kalanından biraz daha hızlı dönebileceğini düşündürmektedir; Bununla birlikte, 2011 yılında yapılan daha yeni çalışmalar bu hipotezin sonuçsuz olduğunu bulmuştur. Doğada salınımlı veya kaotik bir sistem olabilen çekirdek için seçenekler kalır. [Alıntı gerekli] Ağustos 2005'te Science dergisinde bir jeofizik ekibi ekibi, tahminlerine göre Dünya'nın iç çekirdeğinin yılda yaklaşık 0.3 ila 0.5 derece döndüğünü açıkladı yüzeyin dönüşüne göre daha hızlıdır. 

Dünya'nın sıcaklık gradyanı için mevcut bilimsel açıklama, gezegenin ilk oluşumundan kalan ısının, radyoaktif elementlerin bozulmasının ve iç çekirdeğin donmasının bir kombinasyonudur.

04 Ağustos 2020

Dünya

Dünya, Yer veya Yerküre, Güneş Sistemi'nde Güneş'e en yakın üçüncü gezegen olup şu an için üzerinde yaşam ve sıvı su barındırdığı bilinen tek astronomik cisimdir. Radyometrik tarihleme ve diğer kanıtlara göre 4,5 milyar yıldan fazla süre önce oluşmuştur. Dünya'nın yerçekimi, uzaydaki diğer nesnelerle, özellikle Güneş'le ve tek doğal uydusu Ay'la etkileşime girer. Dünya'nın Güneş'in etrafındaki yörüngesi, 365,256 güneş gün, yani bir yıldız yılı sürer. Bu süre içerisinde Dünya, kendi ekseni etrafında 366,265 kez döner.



Dünya'nın dönme ekseni, yörünge düzlemine göre eğik olup bu eğiklik mevsimlerin oluşmasına yol açmaktadır. Dünya ile Ay arasındaki kütleçekimi etkileşimi; Dünya'nın eksenindeki yönelimi sabitler, gelgitlere neden olur ve dönmesini kademeli olarak yavaşlatır. Katı ya da kaya ağırlıklı yapısı nedeniyle üyesi bulunduğu yer benzeri gezegenler grubuna adını veren Dünya, bu gezegen grubunun kütlece ve hacimce en büyük üyesi olmasının yanı sıra Güneş Sistemi'ndeki en yoğun gezegendir.

Litosfer olarak adlandırılan Dünya'nın en dış katmanı, milyonlarca yıldır hareket halindeki rijit tektonik levhalardan oluşmaktadır. Dünya yüzeyinin yaklaşık %29'u, kıtalar ve adaların meydana getirdiği kara iken; suyla kaplı olan kalan %71'lik kısım ise okyanuslar, göller, akarsular ve diğer tatlı suların oluşturduğu hidrosfer olarak adlandırılır. Gezegenin kutup bölgelerinin çoğu buzla kaplıdır. Dünya'nın iç kısmı ise merkezde yer alan katı demirden meydana gelen hâlâ etkin durumundaki iç çekirdek, gezegenin manyetik alanını oluşturan sıvı hâldeki dış çekirdek ve tektonik levhaların hareket etmelerine yol açan mantodan meydana gelmektedir.

Tarihinin ilk birkaç milyar yılı içerisinde okyanuslarda başlayan hayat, atmosferi ve yeryüzünü etkileyerek, anaerobik canlıların çoğalmasına, ardından da aerobik canlıların ortaya çıkmasına yol açtı. Bazı jeolojik kanıtlara göre Dünya'da hayat, yaklaşık 4,1 milyar yıl önce başladı. O zamandan beri, Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığı, fiziksel özellikleri ve jeolojik tarihi, canlıların evrimleşmelerini ve gelişmelerini sağladı. Dünya'daki hayatın tarihi süresince biyoçeşitlilik zamanla artarken zaman zaman kitlesel yok oluşlar da yaşandı. Gezegende yaşamış olan türlerin %99'undan fazlasının soyu tükendi. Günümüzde varlığını sürdüren türlerin sayısı için farklı tahminler bulunmaktayken bazı türler ise tanımlanmamıştır. Dünya'da yaşayan 7,8 milyarın üzerindeki insanın hayatta kalması, gezegenin biyosferi ve doğal kaynaklarına bağlıdır. Siyasi bakımdan dünyada, 200'ün üzerinde bağımsız devlet bulunmaktadır.

Etimoloji
Dünya, Arapçada yeryüzü anlamına gelen ve dnw köküne dayanan dunyāˀ (دُنْياء) sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük  "daha aşağıda veya beride olan" manasındaki Arapça adnā (أدنَى) kelimesinin fuˁlāˀ vezninde sıfat dişilidir. Bu sözcük ise danī "aşağı, beride" sözcüğünün kıyas hali olup, “öte taraf” ile bir karşıtlığı ima etmesi bakımından İslam dini kökenli bir kavramdır. Kelimenin bir Türki dilde kaydedilmiş en eski kullanımı 11. yüzyıla tarihlenen Kutadgu Bilig'e dayanmaktadır.



Yer, Eski Türkçe yeryüzü, dünya, zemin anlamına gelmiş yér kelimesi kökenlidir. Sözcüğün en eski kullanımı, 8. yüzyıla tarihlenen Orhun Yazıtları'nda "üze kök teŋri asra yagız yir kılındukda" (üstte mavi gök altta kara yer yaratıldığında) söz öbeği içerisinde kaydedilmiştir. Yeryüzü kelimesinin yazılı ilk kullanımı ise 1330 senesinde, Âşık Paşa'nın Garibnâme eserinde geçmektedir.

Arz, yerküre anlamına gelen başka bir sözcüktür. Kelime Arapçada yeryüzü, ülke veya genişlik anlamlarına gelebilen arḍ (أرض) sözcüğünden alıntı olmaktadır. Âlem ve cihan, biri Arapça diğeri İrani kökenli sözcükler olup, hem yerküreyi, hem de evreni tanımlamak için kullanılabilirler.

Tarihi-Oluşumu

Güneş Sistemi'nde bulunan en eski malzeme, 4.5672±0.0006 milyar yıl öncesine aittir. İlkel Dünya'nın oluşumu, 4.54±0.04 milyar yıl önce başladı. Güneş Sistemi'ndeki yapılar ile Güneş oluştu ve evrime uğradı. Teoride, karmaşık bileşik yapılar ve içerdiği elementler göze alındığında, Güneş, Dünya ve diğer gezegenler dahil Güneş Sistemi'ndeki yapıları oluşturan moleküler bulutsunun kaynağı, ömrünü önceden tamamlamış bir genç tip yıldızın dağılmış artıklarının ve yıldızlar arası maddenin bir merkez etrafında dönerek gittikçe yoğunlaşmasıyla oluşmuştur. Merkezde yoğunlaşan hidrojen ve helyum molekülleri yeni bir G2 türü yıldızı, yani Güneş'i oluşturmaya başlamış, çevre disklerdeki yoğunluklu bölgelerde ise gezegenler oluşmaya başlamıştır. Dünya ise Güneş'e 3. sırada yakınlıkta bulunan karasal bir iç gezegendir.



Oluşum diskleri süreci veya sonrasında bu karasal gezegenler, ağır göktaşı çarpışmalarına sahne olmuştur. Göktaşları yapısında bulunan donmuş buzlar, silikat ve metal yapılar, karaların ve okyanuslarının oluşmasını sağlamış, merkezde yoğunlaşan ağır demir ve nikel elementleri ise gezegenin çekirdeğini oluşturmuştur. Ağır göktaşı bombardımanı, asteroid kuşağının Jüpiter'in güçlü çekim etkisi sonucu daha kararlı hale gelmesiyle gittikçe azalmıştır. Uygun koşullar oluştuğunda gelişmeye başlayan canlı hayat sonrasında özellikle bitkiler ve yaptıkları fotosentez ile atmosfer'in yapısal bileşimi önemli oranda değişmiş ve oksijen oranının yükselmesine neden olmuştur.

Yaşı
Dünya'nın yaşı doğrudan doğruya kayaçların yaşıyla ölçülemez. Çünkü bilinen en yaşlı kayaçlar bile bugün artık yeryüzünde var olmayan daha yaşlı kayaçlardan oluşmuştur. Bugüne kadar saptanabilen en yaşlı kayaçlar Grönland'ın batısında bulunmuştur ve 4,1 milyar yaşındadır.

Bugün Dünya'nın yaşını hesaplamak için elde edilen en iyi yöntem radyoaktif elementlerin yarılanmaları sonucu başka elementlere dönüşümleridir. Örneğin radyoaktif uranyum elementinin uranyum-238 ve uranyum-235 gibi iki ayrı tipte atomu (izotop) vardır. Bu atomların ikisi de çok yavaş bir süreçle kurşun atomlarına dönüşür. Öbür uranyum izotopundan biraz daha ağır olan uranyum-238'in dönüşümüyle daha hafif bir kurşun izotopu olan kurşun-206, uranyum-234'in dönüşümüyle de biraz daha ağır bir izotop olan kurşun-207 atomları oluşur. Uranyum-235'in kurşuna dönüşme hızı uranyum-238'in dönüşme hızından altı kat daha fazladır. Bu nedenler, incelenen bir kayaçtaki kurşun-206 ve kurşun-207 atomlarının oranı kayacın yaşına bağlı olarak değişir. En yaşlı olduğu düşünülen bir kurşun minerali ile bugün okyanuslarda oluşan kurşunun izotop yapısı arasındaki fark, ancak bu iki örneğin oluşumları arasında 4,55 milyar yıllık bir zaman dilimi olmasıyla açıklanır. Bu süre de Dünya'nın yaşı olarak kabul edilir.

Fiziksel özellikleri
Şekli

Dünya'nın üzerindeki topografik oluşumlar ve kendi ekseni etrafındaki eksantrik hareketi nedeniyle düzgün bir geometrisi yoktur. Geoibs bir biçimdedir, fakat ekvatordaki yarıçapı kutuplardaki yarıçapından fazladır. Bu kutuplarından basık, ekvatordan şişik özel küresel geometrik şekil geoit (Latince, Eski Yunanca Geo "dünya") yani "Dünya şekli" diye adlandırılır. Referans küremsinin ortalama çapı 12.742 km'dir (~40.000 km/π). Yer'in ekseni etrafında dönmesi ekvatorun dışarı doğru biraz fırlamasına neden olduğu için ekvatorun çapı, kutupları birleştiren çaptan 43 km daha uzundur. Ortalamadan en büyük sapmalar, Everest Dağı (denizden 8.848 m yüksekte) ve Mariana Çukuru dur (deniz seviyesinin 10.924 m altı). Dolayısıyla ideal bir elipsoide kıyasla Yer'in %0,17'lik toleransı vardır. Ekvatorun şişkinliği yüzünden Yer'in merkezinden en yüksek nokta aslında ekvatordadır.

Katmanları
Dünyamız 5 farklı katmandan oluşur :

* Su küre         Dünya zemininin %75'ini kapsar.  Büyük bölümü okyanuslardan oluşur.

* Taş küre Dünya zemininin %25'ini kapsar. Büyük bölümü yeşilliklerden oluşur.

Hava küre Dünyanın büyük bir bölümünü oluşturur. Çoğu azottan oluşur

Ateş küre         Depremlerin çoğu onun yüzünden gerçekleşir. Lavlı bir yapısı vardır, çekirdeğin yakınlarındadır

İç Çekirdek-Dış Çekirdek Dünyanın merkezidir.

İç yapısı

Yerin içi, diğer gezegenler gibi, kimyasal olarak tabakalardan oluşur. Yerin silikattan oluşmuş bir kabuğu, yüksek viskoziteli bir mantosu, akışkan bir dış çekirdeği ve katı halde bir iç çekirdeği vardır.

Yerin tabakaları aşağıda belirtilen derinliklerdedir:

Derinlik (Km)                         Tabaka
0–60                      Litosfer (5 ila 200 km arası değişir)
0–35                      Kabuk (5 ila 70 km arası değişir)
35–60                      Manto|Üst Manto
35–2890                      Manto 
100–700                      Astenosfer
2890–5100              Dış çekirdek
5100–6378              İç çekirdek

Dünya'nın dış kabuğu ile bu kabuğun üzerindeki atmosfer (hava) ve hidrosfer (okyanuslar ve denizler) katmanları doğrudan gözlemle incelenebilir. Oysa Dünya'nın iç bölümlerine ulaşarak yapısını doğrudan inceleme olanağı yoktur. Dünya'nın iç yapısına ilişkin bütün bilgiler depremlerin incelenmesinden ve Dünya'nın içinde var olduğu düşünülen maddeler üzerindeki deneylerden elde edilmiştir. Yanardağların varlığına ve yer kabuğunun yüzeyindeki ısı akışı ölçümlerine dayanarak Dünya'nın iç bölümlerinin çok sıcak olduğunu biliyoruz. Yer kabuğunun derinliklerine doğru indikçe kayaçların sıcaklığı her kilometrede 30 °C kadar yükselir. Böylece; kabuğun en alt katmanlarının çok daha üstünde yer alan kayaçlar kızıl kor haline dönüşür. Aslında Dünya'nın büyüklüğüne oranla yer kabuğu çok incedir. Eğer Dünya'yı bir futbol topu büyüklüğünde düşünürsek kabuğu da ancak topun üzerine yapıştırılmış bir posta pulu kalınlığındadır. Kabuğun altında kalan kayaçlar ise akkor sıcaklığına kadar ulaşır.

Depremlerin nedeni, yer kabuğundaki bir kırıkla birbirinden ayrılan iki büyük kütlenin (levhanın) birdenbire harekete geçerek üst üste binmesi ya da uzaklaşması sonucunda yer kabuğunun şiddetle ileri geri sarsılmasıdır. Büyük bir depremde bazı titreşimler Dünya'nın öbür yüzündeki dairesel bir alanda "odaklanır". Buna karşılık bazı titreşimler çekirdeği aşıp öbür yana geçmez. Böylece Dünya'nın öbür yüzünde hiçbir titreşimin duyulmadığı halka biçiminde bir "gölge" belirir. Bu gölgenin boyutları ölçülerek çekirdeğin büyüklüğü hesaplanabilir. Ayrıca deprem titreşimlerinin yayılma hızı saptanarak içinden geçtikleri maddelerin yoğunluğu, dolayısıyla bileşimi belirlenebilir. Eritilmiş kayaçlarla yapılan laboratuvar deneyleri bu çalışmalara büyük ölçüde ışık tutar. Dünya'nın yüzeyi, kalınlığı 6 ile 70 km arasında değişen bir "kabuk" katmanıyla örtülüdür. Yerkabuğu denen bu katman daha ağır maddelerden oluşan ve 2.865 km derine inen çok kalın "manto" katmanının üzerine oturur. Mantonun bittiği yerde Dünya'nın merkezine kadar 3.473 km boyunca uzanan "çekirdek" başlar. Jeologlara göre, içteki manto katmanı çok büyük kabarma hareketleri sonucunda yerkabuğunu iterek birçok yerde yüzeye çıkmıştır. Ayrıca normal olarak yerkabuğunun yapısında bulunmayan bazı kayaçlar da yanardağı hareketleri nedeniyle Dünya'nın yüzeyine ulaşmıştır. Jeologlar bu verilere dayanarak mantonun üst kesimlerinin "ültrabazik" korkayaçlardan oluştuğunu ileri sürerler. Bir yanda asit kayaç olarak nitelenen granitin yer aldığı kayaç sınıflandırmasının öbür ucunda bulunan bu ültrabazik kayaçlar ağır demir ve magnezyum silikatlardan oluşur. Mantonun alt bölümlerinin de aynı yapıda, ama daha ağır ve yoğun olduğu sanılmaktadır. Çekirdeğin yapısındaki maddeler ise hem mantodakilerden daha ağır, hem de hiç değilse çekirdeğin dış bölümünde sıvı haldedir. Buna karşılık çekirdeğin içinin manto ve kabuk gibi katı olduğu sanılıyor. Yer çekirdeğinde olağanüstü bir basınç vardır. Bilinen elementlerin çoğu böylesine büyük bir basınç altında çok yoğunlaşmış olarak bulunabilir; ama jeologların genel kanısı, bazı demirli göktaşları (meteoritler) gibi çekirdeğin de metal halindeki nikel ve demirden oluştuğudur.


Yer kabuğu
Yer kabuğu mantoya oranla daha hafif maddelerden oluşmuştur ve bu iki katman arasındaki geçiş bölgesi neredeyse kesadamin bir sınır çizer. Bu geçiş bölgesi, böyle bir sınırın varlığını ilk kez saptayan Yugoslav bilim adamı Andrija Mohoroviçiç'in (1857-1936) adıyla "Mohoroviçiç süreksizliği" kısaca "M-süreksizliği" ya da "moho" olarak anılır. Bu sınırın varlığını gösteren en önemli kanıt yer kabuğundaki deprem titreşimlerinin süreksizlik bölgesinden geçip mantoya ulaştığında birdenbire hızlanmasıdır.

Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman "okyanus kabuğu"; kıtaları oluşturduğu zaman da "kıta kabuğu" olarak adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6–8 km arasındadır. Oysa ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yüksek sıradağların altında 60-70 kilometreye ulaşır.

Okyanus kabuğu üç katmandan oluşur. En alt katman, yerin derinlerindeki erimiş maddelerin (magmanın) katılaşmasıyla oluşan korkayaçlardır. Orta katman yanardağ lavlarından, üst katman ise temel olarak kum ve çamur gibi tortullardan oluşur. Okyanus kabuğu sürekli hareket halindedir. Bu nedenle kabukta okyanus sırtları boyunca çatlaklar oluşur ve bu çatlakların arasından yüzeye çıkan erişmiş maddelerin sertleşmesiyle okyanus kabuğuna yeni katmanlar eklenir. Bu yeni kabuk sertleştikten sonra yılda 1 ile 10 cm kadar ilerleyerek yavaş yavaş okyanus sırtından iki yana doğru yayılır. Böylece okyanus sırtları suyun altında yüksek sıradağlar oluşturur.

Yerkabuğu çok sayıda eğri levhanın yan yana dizilmesiyle oluşan bir bütün olarak düşünebilir. Bu levhalar mantonun oldukça yumuşak üst katmanına oturduğu için sağa sola hareket edebilir. Okyanus sırtları, okyanus çukurları ve bazı uzun kırıklar yalnızca levhaların kenarlarında oluşur; bu kırıkların olduğu yerlerde de levhalar kayarak birbirinin üstüne binebilir. Levhalardan çoğunun üzerinde bu levhalarla birlikte hareket eden bir ya da birkaç kıta bulunur. Nitekim, bir zamanlar iki kıtaya ayıran okyanus kabuğunun çökmesiyle kıtalar bazı yerde birbirine iyice yaklaşmış, hatta üst üste binmiştir. Örneğin aralarındaki okyanus kabuğu çökmesi sonucunda Hindistan ile Asya kıtası çarpışmış ve iki karanın kenarları yükselerek Himalaya Dağları'nı oluşturmuştur. Büyük ve şiddetli depremlerin hemen hepsi bu levhaların kenarlarında, bir levhanın öbürünün altına girmesiyle olur. Aynı biçimde, en etkin yanardağlar da okyanus kabuğunun ya İzlanda'da olduğu gibi yükselerek sırta dönüştüğü ya da Andlar'da olduğu gibi çökerek kıtaların altına girdiği yerlerde bulunur.

Okyanus tabanının yanlara doğru yayılarak genişlemesi çok çarpıcı bir biçimde kanıtlanmıştır. Bu kanıtlamanın en önemli dayanak noktası da Dünya'nın magnetik alanının yukarıda anlatıldığı gibi zaman zaman yön değiştirmesidir. Yerkabuğunun derinliklerindeki erimiş magma yüzeye çıkarak kristalleşirken bazı mineral parçacıkları mıknatıslanır. Böylece her biri Dünya'nın magnetik kutuplarını gösteren küçük birer mıknatısa dönüşür. Jeologlar yaşları bilinen lav katmanlarının, yapılarındaki mıknatıslanmış parçacıklar bazen kuzey, bazen güney magnetik kutbuna yönelecek biçiminde yan yana yerleştiğini saptamışlardır. Bunun nedeni, bir katmandaki mıknatıslanmış parçacıkların kuzey ve güney kutuplarının Dünya'nın magnetik kutuplarına uygun olarak dizilmesi, sonra magnetik kutuplar yön değiştirdiğinde üstteki yeni katmanda bulunan parçacıkların bir önceki katmandakilere ters yönde yerleşmesidir. Kısacası okyanus kabuğu magnetik bantlı dev bir kayıt aleti, yani bir teyp gibi Dünya'nın magnetik alanındaki bütün değişiklikleri bir bir kaydetmiştir.

Tektonik levhalar
Ana maddeler: Levha tektoniği ve Tektonik levhalar listesi
Levha hareket teorisi'ne (tektonik levha teorisi olarak da bilinir) göre Yer'in en dış kısmı iki tabakadan oluşur: kabuğu da kapsayan litosfer ve mantonun katılaşmış dış kısmı. Litosferin altında astenosfer bulunur, bu mantonun yüksek viskoziteli olan iç kısmıdır.

Litosfer, astenosferin üzerinde, tektonik levhalara ayrılmış bir halde yüzmektedir. Bu plakalar belli temas noktalarında üç tür hareketten birini gösterirler: yaklaşma, uzaklaşma veya yan yana kayma. Bu temas noktalarında depremler, volkanik faaliyetler, dağ oluşumları ve okyanus dibi hendekler oluşur.

Ana lehvalar şunlardır:

Afrika levhası, Afrika'yı kapsar.
Antarktika levhası, Antarktika'yı kapsar
Hint-Avustralya levhası, Avustralya'yı kapsar. (Hint plakası ile 53 milyon yıl önce birleşmiştir)
Avrasya levhası, Asya ve Avrupa'yı kapsar.
Kuzey Amerika levhası, Kuzey Amerika ve kuzey-doğu Sibirya'yı kapsar
Güney Amerika levhası, Güney Amerika'yı kapsar.
Pasifik levhası, Büyük Okyanus'unu kapsar

Yüzeyi
Dünya'nın yüzölçümü 509.200.000 km²dir. Bunun %70'i 360.600.000 km² ile denizleri; %30'u 148.600.000 km² ile karaları oluşturur. Kuzey kutup çevresinde karalarla çevrilmiş bir deniz, Güney Kutup çevresinde denizlerle kuşatılmış bir kara parçası vardır.

İsim                               Uzaklık                                        Dönüşü
Ay                   386.694 km(238,700 mil)          27 gün, 7 saat, 43.7 dakika

Aşınma
Kıtaları oluşturan güç, levha hareketlerinin motoru olan Yer'in iç enerji kaynağıysa, çok daha büyük bir dış enerji kaynağı, kıtaları aşındırarak yok etme sürecinde etkili olur: Güneş enerjisi. Atmosfer hareketlerini ve su döngüsünü sürdürmek için gerekli enerjiyi sağlayan güneş ışınları, su ve rüzgâr aşındırması ile kıta yüzeylerinden koparılan minerallerin yine bu iki araç yardımıyla okyanus tabanlarına taşınarak çökmesine yardımcı olur. Bu mekanizma ile okyanus kabuğu üzerinde gittikçe kalınlaşarak biriken tortul kaya katmanı, dalma-batma mekanizması sırasında yerküre içlerine taşınarak yeniden erir.

Aşınma mekanizması, suyun yerçekimi etkisi altındaki hareketlerini izler, yüksek dağların aşınarak alçalmasına, okyanus derinliklerinin dolarak yükselmesine yol açar, sonuçta yer yuvarlağının girinti ve çıkıntılarının törpülenerek çekim etkisi ile belirlenmiş ideal jeoit biçimine yaklaşması yönünde çalışır.

Yörünge ve dönme
Sürekli olarak hareket eden Dünya'nın iki çeşit hareketi vardır. Bu hareketlerden birisi kendi ekseni etrafında olur ve batıdan doğuya doğrudur. Bu dönmesini 23 saat, 56 dakika, 4.098903691 saniyede tamamlar. Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki bu dönmesi ile birlikte olan ikinci hareketi güneş etrafındadır. Güneş etrafında Dünya, elips şeklinde çok geniş bir yörünge üzerindeki hareketini de 365 gün, 5 saat, 48 dakika, 9 saniye, 763.545,6 mikro saniyede, yani bir yılda tamamlar. Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki ve güneş etrafındaki bu iki hareketi, iki önemli olaya sebep verir. Kendi ekseni etrafında dönmesi ile gece ve gündüz, güneş çevresinde 23 derece 27 dakika eğiklikle dönmesi mevsimleri oluşturur ve mevsimlerin ardalanmasını sağlar.

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!