Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Türkiye Coğrafyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye Coğrafyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2021

Hasan Dağı

Hasandağı ya da Hasan Dağı deniz seviyesinden 3268 metre yüksek olan tepesiyle bir volkanik dağdır.


Büyük Hasan ve Küçük Hasan Dağı olmak üzere iki büyük krateri vardır. Melendiz dağının büyük kısmı, bu iki kraterden çıkan lavlardan meydana gelmiştir. Büyük Hasan dağında iyi muhafaza edilmiş bir ana krater ile onun etrafında parazit koniler bulunur. Küçük Hasan dağının zirvesi bir Somma durumundadır. Yani eski kalderanın sınırlarını teşkil eden dikliklerin artıkları vardır. Bunlar sayesinde ilk kraterin şeklini çıkarmak mümkündür. Adı geçen kraterden çıkan andezit ve bazalt lavları kuzeye doğru akarak geniş bir alana yayılmış, tüfler ise Kızılırmak’a kadar ulaşmıştır. Bu dağ Aksaray ve Niğde il sınırları içerisinde yer almaktadır. 1750 metresine kadar meşe ormanlarıyla kaplıdır. Dağın eteklerinde ve çevresinde çeşitli Türk boyları ve özellikle de Yörükler yaşarlar. Özellikle ana volkan konisini oluşturan Büyük Hasan Dağı (3268 m); kuzeybatısındaki Aksaray Ovası batısındaki Obruk Platosu ve güneyindeki Bor Ovası düzlüklerinden aniden yükselerek kasvetli bir doğal Abide görüntüsü sunmaktadır. 

Bu ana volkan konisinin doruğu tipik bir kraterden oluşmakta ve kraterin tabanında bir krater gölü bulunmaktadır. Ana koninin hemen güneydoğusundaki daha küçük boyutlu ve yükseltisi daha az olan ikiz koni ise Küçük Hasan Dağı (2844 m) olarak anılmaktadır. Bu volkan konisinin de doruğu tipik bir krater halindedir. Oldukça taze ve karakteristik volkan şekilleriyle ülkemizin en genç volkan dağları arasında bulunan Hasan Dağı volkanik ünitesi tarihi çağlardan bu yana daldığı uykusuna devam etmektedir. Dağın eteklerinde Antik Roma şehri Nora bulunmaktadır. Erciyes Dağı'ndan sonra İç Anadolu Bölgesi'nin en yüksek dağıdır.

Dağ, çeşitli safhalarda püskürmüş olan materyallerden oluşmuş tipik bir volkan konisi görünümündedir. Temelde, koninin iskeletini oluşturan andezitler, onun üzerinde ise bazalt akıntıları bulunmaktadır. Son dönemde ise, eski lav akıntılarındaki yarıklardan çıkan genç bazalt akıntıları ve bazalt koniler (kül konileri) meydana gelmiştir. Dağın doruğunda ana baca üzerinde bir krater, doğu yamaçlarda ise parazit koniler bulunmaktadır. Dağın yamaçlarında, dördüncü zamanda meydana gelen aşınmalarla vadi biçimindeki yarıntılar meydana gelmiş durumdadır. Hasan dağlarının hemen yakınında Melendiz Dağı bulunur. Bu dağ da, oluşum zamanı, yapı ve şekil bakımından Hasan dağına benzer özellikler gösterir. Tuz Gölü'nün güneyinde bulunan Karacadağ, Meke Dağı ve Karadağ da Erciyes Dağı ve Hasandağı ile aynı hat üzerinde bulunan diğer volkan konileridir.

20 Eylül 2020'de Hasandağ'ın güneybatısında meydana gelen 5.3 şiddetindeki depremin ardından dağda basınçlı gaz çıkışları (fümerol) oluştu.

Tarihi

Antik yerleşim olan Çatalhöyük’teki insanlar Hasan Dağı’nın etrafından obsidyen toplarlardı ve muhtemelen diğer yerleşim yerlerindeki insanlarla lüks eşyalar için takas yaparlardı. Obsidyen aynalar ve pullar da bulunmuştur. Bazen sanat tarihçileri tarafından ilk manzara olarak tanımlanan ve kimi insanlara  göre tasviri yerleşim yerindeki evlerin üzerinden yükselen Hasan Dağı’nın Çatalhöyük halkı için önemi bir duvar resmi olarak da görülebilir.

Arap-Bizans savaşları sırasında Bizans’ın başkenti İstanbul’u akınlara karşı uyarmak için Bizans İşaret Sisteminde güneyden kullanılan ikinci dağdır.

Ulaşım

Ankara'dan Aksaray'a 3 saatte gidilebilir. Aksaray'ı geçtikten sonra Hasan Dağı'na iki yoldan ulaşabilirsiniz. Hasan Dağı'na Batı yönünden yaklaşmak için Yukarı Dikmen Köyü'nü, Kuzey yönünden yaklaşmak için ise Helvadere'yi tercih edebilirsiniz.

Yukarı Dikmen Köyü

Aksaray'ı geçince sağda Taşpınar kasabası sapağını geçtikten 3–5 km sonra Taşpınar köprüsünden sola dönülüyor. İlk olarak karşınıza Aşağı Dikmen Köyü çıkıyor. Köyü geçince yol ikiye ayrılıyor. Sağ yol Yukarı Dikmen Köyü'ne (tabela mevcut) sol yol ise Gözlükuyu Köyü'ne gidiyor. Etkinliğe Yukarı Dikmen'den başlayıp önce patikayı sonra dere yatağını takip ederek, uygun kamp yerlerine ulaşılabilir.

Helvadere

Eski ismi Harlıdere, târihte ise Nora olarak isimlendirilmiş olan Helvadere'den dağ evine giden yol, veya inşaat hâlindeki astım hastanesine ve yaylaya gidilen toprak yoldan dağa doğru sapılarak taşlıklı geniş bir patika ile vâdi içindeki kamp alanına varılabilir. Vâdinin her iki yanı da kuraktır ve gri rengiyle çok uzak mesâfelerden bile seçilebilir. Kamp alanının bulunduğu vâdinin devamında, bacalar olarak isimlendirilen mevkiinin 150 m kadar ilerisinde vâdi tabanı seviyesinde en kurak mevsimlerde dâhi su bulmak mümkündür.

Rota

Zirvesine ulaşmak için pek çok yol vardır. Herhangi bir teknik tırmanış zorluğuyla karşılaşılmaksızın iyi bir tempo ile rahat bir rotadan günübirlik olarak dâhi zirveye ulaşmak mümkündür. En kolay yol, dağın doğu yamacındaki çarşak saha tarafından gerçekleştirilir. Karsız mevsimlerde iniş, zaman zaman tehlikeli olabilir. Dağ sâdece Yılankar rotası ile, bugüne kadar bilinen 4 kişinin hayâtını kaybetmesine sebep olmuştur. Dik kayalık kısımlardan günün belirli saatlerinde taş düşmeleri de görülebilir. Kış mevsiminde zeminin karla örtülmesi ile birlikte dik ve uzun yamaçların rüzgâra açık olan kısımları kimi zaman buz hâlini alabilir. Bu ihtimâller göz önünde bulundurarak krampon ve buz kazması alınmalıdır. Karşılaşılabilecek bir diğer sorun ise yükseklikten meydana gelebilecek muhtemel dağ hastalıkları olabilir. Ancak bunlar baş ağrısı ve mîde bulantısından farklı şeyler olmayacaktır. Zirve çanağı (veya krater ağzı olarak da isimlendirilir) çok eski tarihlerde bir göle sahip olsa da günümüzde kurak bir çukurdur. Zirve, krater çukurunun güney yönünde yükselir ve birkaç adım kenarında 5 çadır sığabilecek büyüklükte kamp alanları vardır. Açık havalarda; zirveden Melendiz, Erciyes, Aladağlar, Bolkarlar ve Karacadağ rahat bir şekilde görülebilir.

Büyük Hasan Dağı'nda dağcılık

Büyük Hasan Dağı dağcılık ve doğa sporları açısından da önemli bir potansiyele sahiptir. Gerek yerli ve gerekse yabancı doğa sporcuları yılın her mevsimi tırmanışlar gerçekleştirmektedir. Daha ziyade kış mevsiminde kış tırmanışlarına sahne olan Büyük Hasan Dağı'na yaz mevsiminde su kaynaklarının yetersizliği nedeniyle daha seyrek tırmanış yapılmaktadır. Günümüzde herhangi bir planlı koruma uygulamasının olmadığı Hasan Dağı'nda koruma-kullanma dengelerinin oluşturulup doğal potansiyelinin geliştirileceği projelere gereksinim vardır.

Hasan Dağı iklimi

Hasan Dağı eteklerinde alt ve üst kısım hâlinde meşe, orta kısım ise bir kuşak dağ kavağı ağaçları görülür. Çevrenin tabi bitki örtüsü bozkır bitkileridir. İklim; kışları soğuk ve sert, yazları ise yağış azlığı sebebiyle kuraktır.

Hasan Dağı kül formasyonu

Bu formasyon Melendiz ve Hasan dağları silsilesinin kuzey, batı ve güneyinde geniş sahalar kaplamaktadır. Başlıca indifa noktaları Hasan dağı volkanları ile oradaki birçok lâv menfezi (ve üzerlerindeki koniler) dir. Ayrıca, Gollü dağ indifa noktaları ile Çınarlı mıntakasındaki koniler büyük miktarda kül ve lapilli tahassulüne yol açmış, bunlar da etüd sahası sınırlarının çok dışarılarına kadar gitmişlerdir. Üç nevi depozit mevcuttur:

  1. Homojen depozit
  2. Tabakalı depozit
  3. Karma karışık depozit.

Hasan dağının (Leskeri tepe - Tarık tepe mıntakası) güney ve güneybatısında homojen kül ve lapilli çökeltileri bulunmaktadır. Mukavemetsiz (yekdiğerine iyi kaynamamış) beyaz vitrik kül matriksinin içinde muntazam bir şekilde dağılmış ufak ve orta boy beyaz ponza taşı çakılları yer almıştır. Daha seyrek olarak siyah obsidien parçaları ile bir miktar lâv çakılı da vardır. Altunhisar'ın batısında birçok aflörman görülmüştür.

Göllü Dağ bölgesinde tabakalanmış ve boy sırası ayrıtlanmış ponza taşı aflörmanları bu kesimin karakteristik bir özelliğini teşkil eder. Buralarda siyah obsidienler ponza taşı yataklarında önemli bir yekûn tutmaktadırlar. İnce ve kalın taneli lapilli tabakaları burada katkı halinde bulunurlar. Çiftlik'in kuzeyinde yol malzemesi çıkartılan bir taş ocağı halen işletilmektedir. Altunhisar civarında ufak bir aflörmanda tabakalanmış lapilli volkanik kül ve lapilli içinde sayısız andezitik lâv çakılı görülmüştür. Bu formasyon Yakacık vitrik tüfleriyle uygunsuzluk göstermektedir. Yine burada yumuşak malzeme tipik bir dendritik drenaj şekli gelişmiş bulunmaktadır.

Ovada yer almış bulunan bir sürü kül ve cüruf konisi (tümseği) nin örtüsü üstünde sık sık tabakalanmış ve Periklinal yatımlı kül ve ponza taşı lâpillisine raslanmaktadır.Üçüncü tip depozitler Hasan dağının kuzeyi ile kuzeydoğusunda bulunurlar. Çeltek'in güneyinde ve İlhara mıntakasındaki tabakalanmamış küller irili ufaklı lâv ve tüf blokları ihtiva etmekte olup, bunlar tabiî olayların etkisiyle mukavemetsiz matrikslerden kolayca sıyrılmakta ve açığa çıkmaktadırlar. Çeltek'in güneyinde Göstük tüfitleri doğrudan doğruya bu karmakarışık kül çökeltisiyle örtülüdür. Küllerin vücuda getirdiği dik duvarlar içinde andezit-bazalt ve tüf blokları kolayca görülmektedir. Bazen bunlar dimdik kül sütunlarının üzerinde koruyucu bir kapak gibi bulunurlar. Küller ve lapilliler gerek Melendiz ve Keçiboydoran dağlarının andezit-bazaitlarım ve gerekse Kızılkaya ignimbritlerini örtmektedir. Bunların üzerinde de dağ silsilesinin bazaltları ve ovanın konileri bulunur.

Hasan Dağında Işıklı Çığ Çökeltisi

Bu mahallî sayılabilen depozit, Büyük Hasan dağının batı yamacındadır ve açık renkli küller, cüruf, lapilli ve tüfler ile andezit bloklarından meydana gelmiş muazzam bir yığıntı teşkil eder. Burada volkanik kül, kum ve çakıl matriks vazifesini görmektedir. Bu topluluk Hasan dağının kuzeybatı yamaçlarındaki dik inişli dere yataklarında aflörman vermektedir. Stratigrafik açıdan bu çökelti iki bazalt akıntısı arasında bulunur. Bir taraftan sahanın batı sınırının çok ötelerine kadar giden bazalt akıntısını örterken, diğer taraftan kuzeye akan bazaltların altında kalmıştır. Bunun çok yaygın kül indifaları çökeltileriyle ilgili bulunduğu zannedilmektedir; zira bu da Hasan dağının kuzeyinde ve kuzeydoğusunda karmakarışık durumda görülen küllere birçok yönden benzemektedir. Bu çökelti volkanın yamaçlarından ışık vererek inen bir çığdan, yani gaz içinde süspansiyon halinde (asılı olarak) akan bir kül, cüruf, lapilli ve parçalar selinden hâsıl olmuştur.

Hasan dağı kül akıntısı tüfleri

Bu tüfler Küçük Hasan dağının güneybatı sathı mailinde bulunurlar. Hasan dağı kül formasyonunun üzerinde ve Küçük Hasan dağı bazalt akıntılarıyla örtülüdürler. Bu formasyonun pek de fazla sayılmayan cesameti ile yapılışı bu tüflerin kül ve lapilli indıfaım takiben, Küçük Hasan dağında vâkı bir kül akımı indıfaının neticesi olması muhtemel görünüyor. Tüflerin sınırı alçak yarlarla belirlidir ve bu yarlar batıda volkandan gelen ve çok uzaklara kadar uzanan bazalt akıntılarının altına dalıp kaybolmaktadır. Bandlı, kaba ve birbirine kaynak olmamış tüflerin plâstik akım yapısı bu alçak yarlarda çok açık gözükmektedir. Plâjioklaz (andezin), kuars, biotit halinde mineral tanecikleri başka başka renkler gösteren bandlarla ve değişik konsantrasyonlarda zuhur eder. Bu farkı konsantrasyonlarda bulunan selektif erozyona (yani, bir tarafın diğerine nazaran daha fazla aşınmasına) yol açmıştır. Tüflerin bazen kırmızı veya beyaz kumtaşlarına çok benzedikleri vâkıdır. Bu tüflerle altlarında bulunan küller arasında ve bir breş tabakası halinde kaba bir şekilde harman olmuş cama benzer ponza taşı yumruları vardır.

09 Şubat 2021

Türkiye’nin Çok Bilinmeyen Ama Güzellikleriyle Dikkat Çeken Gölleri

Ülkemizde, doğal güzellikleri ve sundukları büyüleyici manzaralar ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakan birçok göl var. Bulundukları bölge dışında çok fazla bilinmeyen ama her mevsimi ayrı güzellikler sunan bu göllerden birkaçını sizin için derledik.

Meke Krater Gölü / Konya

Konya’da bulunan Meke Krater Gölü, adını çevredeki Meke kuşlarından almıştır. 5 milyon yıl önce volkanik patlama ile oluşan krater zaman içinde suyla dolarak göl halini almıştır. Zamanla gölde oluşan ikinci patlama ile yeni bir çukur daha meydana gelmiştir. Deniz seviyesinden 981 metre yükseklikte olan Meke Krater Gölü, ülkemize uğrayan göçmen kuşların dinlendiği doğa harikası bir yerdir. 

Kovada Gölü Milli Parkı, Isparta

Kovada Gölü, Isparta’nın Eğirdir ve Sütçüler ilçeleri arasında bulunuyor. 7 metre derinliğe sahip Kovada Gölü, çevresinde yer alan antik kentlerle ve arkeolojik değere sahip kalıntılarıyla dikkat çekiyor. Yaban keçisi, porsuk, tavşan, tilki, pullu sazan gibi pek çok canlıya ev sahipliği yapan Kovada Gölü, yerli ve yabancı turistlerin severek geldiği yerler arasında. Şehirden uzaklaşmak isteyenlerin kendilerini doğanın huzur dolu kollarına bırakabilecekleri milli park; myrtus, kızılçam, meşe, defne ve daha birçok ağaç türüne ev sahipliği yapıyor. 

Seyfe Gölü, Kırşehir

Seyfe Gölü, Kırşehir’de bulunan tuzlu bir göldür. Gölün doğu kısmında pek çok küçük adacık yer alıyor. Göl çevresinde 187 farklı kuş türü bulunuyor. Aynı zamanda Seyfe Gölü’nde büyük bir flamingo topluluğu barınıyor. Sonbahar mevsiminde diğer kuş türleri gibi ördekler de göle gelerek yaşamlarını sürdürüyorlar. İlkbahar mevsiminde gölün doğusunda çamurcunlar, pelikanlar, kazlar, kılıç gagalar gibi pek çok canlı türüne rastlamak mümkün. Flamingoların göle akın ettiği zamanlarda Badıllı mahallesinden göl kenarına gelerek oluşan muhteşem görüntüyü izleyebilirsiniz. 

Eymir Gölü, Ankara

Başkent sınırları içerisinde bulunan Eymir Gölü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi yerleşkesinin içerisinde yer alıyor. Ortalama derinliği 3.80 metre olan olan gölün çevresinde sakarmeke, yeşilbaşlı ördek gibi kuş türlerine rastlamak mümkün. Gölün çevresinde piknik alanları, çeşitli kafe ve restoranlar bulunuyor. Kış aylarında soğuğun etkisiyle donan göl, ziyaretçilere oldukça etkileyici manzaralar sunuyor. 

07 Ocak 2021

Türkiye'nin Tarım Alanları

Türkiye'nin karasal büyüklüğünün yaklaşık yüzde 31,1'ini tarım alanları oluşturuyor. Tarım alanlarının yaklaşık yüzde 66'sında tahıl ve diğer bitkisel ürünler yetiştiriliyor, bu alanların da her yıl yaklaşık yüzde 26'sı nadasa bırakılıyor.

81_kentin_tarimsal_yatirim_haritasi_h2486

Türkiye'nin karasal büyüklüğünün yaklaşık yüzde 31,1'ini tarım alanları oluşturuyor. 81 il içinde en büyük tarım alanına sahip kent yaklaşık 19,1 milyon dekarla Konya olurken, en küçük tarım alanına sahip il ise 132,6 bin dekarla Yalova.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan derlemeye göre, Türkiye'nin karasal büyüklüğünün (769 milyon 632 bin dekar) yüzde 31,1'i tarım alanlarından oluşuyor. 239 milyon 430 bin 535 dekarla Türkiye'nin tarım alanı, neredeyse Birleşik Krallık'ın toplam karasal alanına (241 milyon 930 bin dekar) yakın bulunuyor.

Tarım alanlarının 198 milyon 962 bin 54 dekarını tahıllar ve diğer bitkisel ürünler, 8 milyon 41 bin 439 dekarını sebze bahçeleri, 32 milyon 378 bin 133 dekarını meyveler, içecekler ve baharat bitkileri alanı, 48 bin 909 dekarını da süs bitkileri ekili alanlar oluşturuyor.

Toplam tarım alanı varlığının yaklaşık yüzde 66'sında tahıl ve diğer bitkisel ürünler yetiştirilirken, bu alanların her yıl yaklaşık yüzde 26'sı nadasa bırakılıyor.

En büyük tarım alanına sahip kent Konya

Türkiye'nin en büyük tarım alanına sahip kentleri sırasıyla Konya, Ankara ve Şanlıurfa.

19 milyon 106 bin 386 dekar büyüklüğünde tarım alanına sahip Konya, ülkenin toplam tarım alanının yüzde 8'ine sahip. Konya'da tarım alanlarının yüzde 96,9'unda tahıllar ve diğer bitkisel ürünler ekiliyor. Tahıl alanlarının her yıl 5,5 milyon dekarından fazlası nadasa bırakılıyor.

Tek başına Konya'nın sahip olduğu tarım alanı, İsrail'in toplam karasal alanına yakın (20 milyon 330 bin dekar) bir alanı oluşturuyor.

12 milyon 202 bin 65 dekarla ikinci sırada bulunan başkent Ankara'nın da tarım alanlarının yaklaşık yüzde 94'ünde tahıl ve diğer bitkisel ürünler yetiştiriliyor. Başkent'in tarım alanlarının 435 bin 285 dekarını sebze bahçeleri, 299 bin 799 dekarını meyve, içecek ve baharat bitkileri, 368 dekarını da süs bitkileri alanı oluşturuyor.

11 milyon 811 bin 864 dekarla tarımsal alan büyüklüğünde üçüncü sırada yer alan Şanlıurfa'da da tarımsal alanların yüzde 88,5'un da tahıl ve diğer bitkisel ürünler yetiştiriliyor. Kentin tarım alanlarının 203 bin 148 dekarında sebze bahçeleri, 1 milyon 146 bin 839 dekarında meyveler, içecek ve baharat bitkileri, 20 dekarında süs bitkileri üretiliyor.

Sivas (8,1 milyon dekar), Yozgat (6,3 milyon dekar), Diyarbakır (6,1 milyon dekar), Kayseri (6 milyon dekar), Eskişehir (5,8 milyon dekar), Çorum (5,4 milyon dekar) ve Manisa (5 milyon dekar) tarım alanı büyük iller arasında yer alıyor.

En az tarım alanına sahip iller

Türkiye'nin en az tarım alanına sahip ili 132 bin 599 dekar ile Yalova. Yalova'yı 329 bin 525 dekarla Ardahan, 334 bin 462 dekarla Artvin, 338 bin 285 dekarla Hakkari, 359 bin 658 dekarla Bingöl, 445 bin 185 dekarla Bartın, 478 bin 368 dekarla Karabük, 545 bin 898 dekarla Rize ve 548 bin 911 dekarla Zonguldak takip ediyor.

İstanbul da 718 bin 641 dekarlık tarım alanı varlığı ile Tunceli, Gümüşhane ve Iğdır'ın ardından en küçük tarım alanına sahip 13'üncü il durumunda bulunuyor.

Tahılda Konya, sebzede Antalya, meyvede Ordu

Ekilen ürün gruplarına göre göre bakıldığında, tahıl ve diğer bitkisel ürünlerde en büyük ekim alanı Konya'da bulunurken, sebze bahçelerinde Antalya (479 bin 866 dekar), meyveler, içecek ve baharat bitkileri alanında Ordu (2 milyon 277 bin 326 dekar) ve süs bitkilerinde de (13 bin 899 dekar) İzmir lider durumda bulunuyor.

kaynak : Yeni Şafak

27 Aralık 2020

DENİZLERİMİZ VE TATLISULARIMIZDAKİ BALIKLAR..









29 Temmuz 2020

Van Gölü

Van Gölü 


Sularını çevre denizlere gönderemeyen Van Gölü Kapalı Havzası, 16096 km2 'lik alanıyla İç Anadolu Kapalı Havzası'ndan sonra Türkiye'nin 2. büyük içe akışlı havzasıdır. Bu sahanın 12500 km2,sini, sularını topladığı akarsuların kabul havzaları oluştururken, 3790 km2,sini de bizzat gölün kendisi işgal eder. Alansal genişlik bakamından Türkiye'nin en büyüğü olan Van Gölü, dünyadaki kapalı göller içerisinde 13. sırada yer alır. Buna karşılık derinliğinin fazla olması yüzünden 607 km3'lük toplam su hacmiyle Hazar Denizi, Aral ve Issık Kul Göllerinden sonra kapalı göller içinde 4. sırada gelir. Sularının tuz içeriğinde sodanın görece fazla olmasından hareketle sodalı olarak değerlendirilen Van Gölü, aynı zamanda dünyanın en büyük sodalı gölüdür.
Gölün, güneybatıdaki Tatvan koyu ile kuzeydoğudaki Bend-i Mahi Irmağı ağzı arasındaki uzunluğu 128 km, Gevaş kıyıları ile Arin Gölü yakınındaki kuzey kıyılan arasındaki genişliği 54 km. , Tatvan ve Van iskeleleri arasındaki doğu-batı uzunluğu ise 89 km. dir. Göl yüzeyinin deniz seviyesinden yükseltisi, son seviye yükselmelerinden sonra 1650 m.ye yaklaşmaktadır. En derin yerinde derinliği 451 m.yi bulan gölün doğu ve kuzeydoğu kısımları nispeten sığdır. Çarpanak Adası ile Arin Gölü yakınındaki kuzey kıyı arasına çekilecek bir hattın kuzeydoğusunda kalan Erciş körfezi ile yine Çarpanak Adası ile Edremit Sırtının batı ucu arasındaki Van Koyu'nda derinlikler 100 m.nin altında iken bu sahalardan batı ve güneybatıya doğru gidildikçe derinlikler artar. Nihayet Adilcevaz ve Ahlat açıklan ile Reşadiye ve Deveboynu Yarımadası arasında kabaca dairesel bir şekil arz eden ve Tatvan Baseni olarak adlandırılan alanda derinlikler 400 m.'nin üzerine çıkar. Maksimum derinlik, bu basenin kuzey kenarında, Adilcevaz'ın 18 km. kadar güneybatısındaki bir sahada 451 rn. olarak ölçülmüştür.
Üçüncü jeolojik zaman sonu ve dördüncü zaman başına doğru aşındırılarak bir yontuk düz (pe¬noplan) haline getirilen Van Gölü çevresi, deniz seviyesine yakın bir yükseltide bulunuyor ve yer yer dışa akışı olan tatlı su gölleri tarafından işgal ediliyordu. Fakat dördüncü zamanın ilk devresi (Pleistosen) esnasında meydana gelen epirojenik hareketler sonucuna bölge bütünüyle yükselirken Van Gölü'nün bulunduğu saha çökerek (gerçekte daha az yükselerek) bugünkü Muş ovasıyla birlikte doğu-batı uzanışlı uzun bir depresyon oluşturrnuşlardır. Tabanı sularla kaplı bir göl durumunda olan bu depresyon, zamanla Murat Nehri tarafından açılarak boşaltılmıştır. Daha sonra Nemrut Volkanı'nın püskürmeleri sonucunda oluşan Rahla lav seddi ile birleşik Van-Muş Depresyonu birbirinden ayılmış ve bu volkanik seddin gerisinde suların birikmesiyle Van Gölü oluşmuştur. Ancak başlangıçta Van Gölü'nün suları Bitlis Çayı vasıtasıyla Dicle'ye akarken, Nemrud'un devam eden püskürmeleriyle oluşan lavların Bitlis Vadisini doldurmasıyla bu akış sona ermiş ve Van Gölü kapalı havzaya dönüşmüştür.
Oluşumundan sonra Van Gölü, buzul devirleri sırasında soğuk ve nemli iklim koşulları altında önemli seviye ve hacim değişikliklerine uğramıştır. Halen göl çevresinde bugünkü seviyenin(1650 m.ye yakın) üzerinde 12, 30, 55 ve 70 rn. yükseltilerde 4 farklı göl sekisi (taraçası) mevcuttur. Göl seviyesinin bugünküne göre yüksek olduğu devrede göl içerisinde istiflenmiş erezyon mateıyalinden başka bir şey olmayan göl sekilerinin en yüksekte yer alanı 1720 m.'de bulunmakta ve yaşı 18 bin yıl olarak saptanmaktadır. Buna göre gölün en yüksek olduğu devredeki seviyesinin 1720 m.'ye kadar yükselmiş olduğu anlaşılmaktadır. Diger taraftan ne bu seviye değişmeleri, ne de Dicle'nin kollarının şiddetli geriye aşındırması, jeolojik geçmişteki en uygun iklim şartları altında bile bir orografik endoreizm (morfolojik yapıya bağlı kapalılık) sahası olan bu havzayı dış drenaja bağlayamamıştır. Daha sonra göl seviyesi buzul devrinin son bulmasıyla kademeli olarak alçalmış ve günümüzdeki seviyesine erişmiştir. Ancak Van Gölü'nün tarihi devirler içerisinde devamlı bir yükselme eğilimi içerisinde olduğu anlaşılmaktadır.
Tabanını Türkiye-İran sınırının oluşturduğu bir dik üçgeni andıran havzasının batı köşesine yerleşmiş olduğu için Van Gölü 'nün batı, kuzeybatı ve özellikle güneyinde, büyük akarsular oluşamamıştır. Buna karşılık gölü besleyen ılıca (Zilan). Deliçay , Bend-i Mahi, Karasu ve Güzelsu (Hoşab) gibi nispeten büyük akarsular hep doğu bölümünden kaynaklanırlar. Bu akarsular içerisinde en fazla su taşıyanı, yıllık toplam 328 milyon m3'lük akımıyla Bend-i Ma¬hi çayıdır. Bunu, yakın değerleriyle Ilıca çayı izler. Diğer üç akarsu ise 150 milyon m3 civarında su taşırlar. Akarsuların akımları, yağışların kar şeklinde düşmesi ve sıcaklıkların sıfırın altında seyretmesi nedeniyle eriyerek göle ulaşamamaları yüzünden kış boyunca düşüktür. İlkbaharla birlikte artan yağışlar ve kar erimeleri nedeniyle akarsuların akımları yükselir ve Nisan-Mayıs aylarında en yüksek değerine ulaşır. Akımlardaki yükseklik, gittikçe azalmakla birlikte Temmuz ayına kadar devam eder. Yaz sonu ve sonbahar ayları boyunca bir yandan yağışların iyice azalması, diğer taraftan kar erimelerinin de tamamlanması nedeniyle akımlar düşük kalır ve bu durum kış ayları boyunca da devam eder.
Kendisini besleyen tüm bu akarsulara karşın bir gidegene sahip olmayan Van Gölü!nün su bilançosunun gelirlerini, bizzat göl yüzeyine düşen yağışlarla, su toplama havzasına düşen yagışlar sonucu oluşan akarsu boşalımı ve göl yüzeyi altından göle karışan kaynaklar oluşturur. Giderlerini ise göl yüzeyinden olan buharlaşma teşkil eder. Böylece gölün bilançosunu oluşturan iklimsel belirleyicilerin hiçbir zaman durağan olmaması yüzünden sürekli değişiklik göstermektedir.
Zamansal boyut dikkate alındığında Van Gölü'nde üç tür seviye değişmesinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunlar; mevsimsel seviye değişmeleri, yıllar arasında görülen seviye değişmeleri ve uzun yıllık seviye değişmeleri olarak belirtilebilir. Mevsimsel seviye değişmeleri, bütünüyle yağış ve sıcaklığın yıl içerisindeki gidişinin kontrolünde gelişmektedir. Kış ayları boyunca yağışların büyük ölçüde kar şeklinde düşmesi ve hemen akışa geçerek göle ulaşamaması nedeniyle göl seviyesi fazla değişmez. Bahar ayları ve yaz başları da, bir yandan yıllık yağışların büyük bir kısmının bu aylarda düşmesi, diğer taraftan artan sıcaklıkla birlikte kar erimelerinin de buna katılmasıyla göl seviyesi hızla yükselmekte ve haziran ayı ortalarında yıllık en yüksek seviyeye erişilmektedir. Yaz ayları boy'unca yağışların iyice azalması, diğer yandan artan sıcaklıkla birlikte buharlaşmanın da şiddetlenmesi, göl seviyesinin bütün yaz ve sonbahar aylarında savaş fakat sürekli olarak düşmesine yol açmaktadır. Böylece yılın en düşük seviyesi ekim-kasım ay'larında görülmektedir. Mevsimsel seviye değişmelerinin genişliği, uzun yıllık ortalamalara göre yılda 50 cm. kadardır. Yani göl seviyesi kış aylarından yaz başına kadar 50 cm. yükselmekte, yaz başından sonbahar sonuna kadar da yine 50 cm. düşmektedir.
Yıllar arasında görülen seviye değişmeleri ise, diğer bazı önemsiz etkenler yanında buharlaşma ve özellikle yağışların kontrolündedir. Yağışlar ile seviye değişmeleri arasında tam bir paralellik gözlenmiştir. Göl seviyesi 3-5 yıllık periyotlar boyunca bazan yükselmiş, bazan değişmemiş veya çok hafif de olsa alçalmıştır. Örneğin 1955-59 yılları arasında yükselmiş, 1960-66 )yılları arasında alçalmış, 1967 yılından 1974 yılına kadar yeniden yükselmiş, 1975'ten 1986 yılına kadar ise yeniden düşmüştür. 1987 yılından itibaren tekrar yükselmeye başlayan göl seviyesi, 1990-91 yıllarında hafif bir düşme egilimi göstermişse de yükselme 1995 yılına kadar sürmüştür.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere göl seviyesi 3-5 yıllık periyotlar halinde zaman zaman yükselip alçalmakta ancak. uzun yıllar dikkate alındığında yavaş fakat sürekli yükselmektedir. Zira bir düşük periyod daha önceki düşük periyodun üzerinde gerçekleşmekte veya bir yüksek dönem daha önceki yüksek dönemden daha yüksek olmaktadır. Böylece gerek 1943 yılından beri yapılmakta olan günlük seviye ölçümlerinden, gerekse jeomorfolojik ve tarihi bulgulardan hareketle gölün, bazı yıllar alçalıp diğer bazı yıllarda yükselmekle birlikte, uzun vadede sürekli olarak yükseldiği ortaya çıkmaktadır.
Örnegin Çarpanak Adası, 1900.1ü yılların başında şimdiki gibi bir ada olmayıp, Çarpanak Yarımadasının bir parçası iken, zamanla göl seviyesinin yükselmesi sonucu, yarımadanın alçak olan orta bölümü sular altında kalmış ve yüksek olan uç kısmı ada halini almıştır. Eski Erciş'in bulunduğu kısım 1943 yılında meydana gelen bir yükselmeyle sular altında kalmış ve şehir şimdiki yerine taşınmıştır. Aynı şekilde Tatvan'ın çarşısının bulunduğu Kumpalas mahallesi 1968-69 yükselmesinde sular altında kalmıştır. Sonuç olarak uzun vadede göl seviyesi, bir yandan göle dökülen akarsuların taşıdığı erozyon materyali, diğer taraftan kıyıların büyük bir kısmını teşkil eden aşınmaya karşı dirençsiz eski göl depolarının dalga erezyonuyla aşındırılarak gölü doldurması sonucu sürekli olarak yükselmektedir. Başka bir deyişle göl, tedricen sürekli siltasyona uğrayarak dolmakta ve seviyesi yükselmektedir. Bunun hızı ise uzun yıllık ortalamalara göre yılda 4-5 cm. kadardır.
Van Gölünün bir gideğeni bulunmadığından sular ancak buharlaşma yoluyla kaybedilmekte ve bu olay da tuz birikmesine sebep olmaktadır. Zira kapalı bir gölde tuzluluk oranı zamanla orantılı olarak artmaktadır. Tuzlulugu %21. 6 olan Van Gölü 'nün suyunda en fazla bulunan tuzlar sırsıyla: N aCl (%38.2) , Na2CO3 (%25.4) , Na2S04 (% ı 6.1 ) , NaH¬co3 (%14.0), KCL (%4.5), MgCO3(%1.5), CaCO3 (%0.008) , LiC1(%0.04) , SrCO3 (%0.005) , Ca3 (PO4)2 (%0.003) dür .Görüldüğü gibi suyun bileşiminde sodyum klorür oranı en fazla olmakla birlikte sodyum karbonat oranı da yüksektir. Van Gölü suyunda çözülmüş karbonat türleri, deniz suyuna oranla 100 kat daha fazla bulunur. Bunun başlıca nedeni dışa akışı olmaması yanında özellikle volkanik CO2 aktivitesidir. Bünyesinde başlıca anyon olarak bikarbonat bulunan çok sayıda kaynağın varlığı, Van Gölü ve çevresinin volkanizmadan sonra da hidrotermal olarak aktif olduğunu gösterir. Van gölünü besleyen birçok akarsu kaynağını volkanik araziden almakta veya volkanik araziden geçmektedir. Göle dökülen bü¬tün akarsularda en önemli katyon sodyumdur. Bu sodyum katyonu bikarbonatla dengelenerek Van Gölü 'nü sodalı bir göl durumuna getirmiştir .
Termik özellikleri yönünden Van Gölü ılıman bölge gölleri gurubuna dahildir. Yazın 25 m. derinliğe kadar sular ısınır ve sıcaklık 20c'i biraz geçer. 25 c derinlikten itibaren 5°'nin altına düşer. 50 rn. derinlikten göl tabanına kadar sıcaklık 4 o civarındadır ve yaz kış sabit kalır. Kışın yüzey sularının sıcaklığı 0° , nin altına düşer. Hatta bazı yıllar sığ kesimler donar. Böylece bu mevsimde dikey yönde bir sıcaklık terselmesi oldugu anlaşılmaktadır.
Van Gölü suyunun sodalı oluşu organik hayatı büyük ölçüde sınırlandırmıştır. Sodalı suya kısmen uyum sağlamış olan inci kefali (Albumus Tarikhi) balığı bir tarafa bırakılacak olursa Van Gölü'nde diğer balık türleri yaşamaz. İçme ve sulama suyu olarak kullanıma uygun olmayan Van Gölü, ulaşım, su sporları, rekreasyon ve turistik yönden büyük bir po¬tansiyele sahip bulunmasına ragmen, bu potansiyel bugün çok düşük bir düzeyde değerlendirilebilmektedir.

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!