Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Türk Edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Haziran 2021

Ahmet Hamdi Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar (23 Haziran 1901, İstanbul - 24 Ocak 1962, İstanbul), Türk şair, romancı, deneme yazarı, edebiyat tarihçisi, siyasetçi ve akademisyendir.


Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar; "Bursa'da Zaman" şiiri ile geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tanınmış bir şairdir. Şiir, hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi gibi birçok türe yönelen Tanpınar, "Yirmi Beş Senenin Mısraları" adı altında beş yazılık bir deneme serisi de yayımlamıştır.

Hayatı

23 Haziran 1901'de Şehzadebaşı'nda doğdu. Babası Gürcü asıllı Hüseyin Fikri Efendi, annesi Nesime Bahriye Hanım'dır. Tanpınar, ailenin üç çocuğundan en küçüğüdür. Çocukluğu, kadı olan babasının görev yaptığı Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya'da geçti. Annesini Kerkük'ten yaptıkları bir yolculuk sırasında 1915'te tifüsten kaybetti. Lise öğrenimini Antalya'da tamamladıktan sonra yükseköğrenim için 1918'de İstanbul'a gitti.

Halkalı Ziraat Mektebinde bir yıl yatılı olarak okuduktan sonra lise öğrencisiyken şiirlerinden tanıdığı Yahya Kemal Beyatlı'nın etkisiyle 1919 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girdi. Burada başta Yahya Kemal olmak üzere Mehmed Fuad Köprülü, Cenab Şahabeddin, Ömer Ferit Kam, Babanzâde Ahmed Naim gibi hocaların derslerine devam etti. 1923 yılında Şeyhî'nin "Hüsrev ü Şirin" başlıklı mesnevîsi üzerine yazdığı lisans teziyle edebiyat fakültesinden mezun oldu.

1923'te Erzurum Lisesinde edebiyat öğretmenliğine başlayan Tanpınar 1926'da Konya Lisesinde, 1927'de Ankara Lisesinde, 1930'da Ankara Gazi Terbiye Enstitüsünde ve 1932'de İstanbul'daki Kadıköy Lisesinde öğretmenlik yaptı. Gazi Orta Muallim Mektebine bağlı Mûsiki Muallim Mektebinin diskoteğinde yer alan plaklar ve okulda görevli Alman hocalar sayesinde klasik batı müziği ile tanıştı. Güzel Sanatlar Akademisindeki dersleri de batı plastik sanatlarına karşı ilgisini uyandırdı.

Bu dönemde yeniden şiir yayımlamaya başladı. 1926'da Millî Mecmua'da yayımlanan “Ölü” şiirinden sonra 1927 ve 1928 yıllarında (“Leylâ” şiiri hariç) hepsi Hayat dergisinde olmak üzere toplam yedi şiir yayımladı. İlk yazısı ise 20 Aralık 1928'de yine Hayat dergisinde çıktı.

Şiir dışında ikinci bir çalışma alanı olarak çeviriye başlayan Ahmet Hamdi'nin 1929 yılında biri E.T.A. Hoffmann'’dan (“Kremon Kemanı”), diğeri ise Anatole France'tan (“Kaz Ayaklı Kraliçe Kebapçısı”) olmak üzere iki çevirisi yine aynı dergide yayımlandı.

1930 yılında Ankara'da toplanan Türkçe ve Edebiyat Muallimleri Kongresinde, Osmanlı edebiyatının tedrisattan kaldırılması ve okullarda edebiyat tarihinin, Tanzimat'ı başlangıç kabul ederek okutulması gerektiğini söyleyen Tanpınar, kongrede önemli tartışmaların doğmasına sebep oldu Aynı yıl Ahmet Kutsi Tecer ile beraber Ankara'da Görüş dergisini çıkarmaya başladı.


1932 yılında Kadıköy Lisesine atanması üzerine İstanbul'a döndü. Ahmed Hâşim'in vefâtıyla boşalan "estetik mitoloji" derslerini vermek üzere 1933'te Sanayi-i Nefise'ye tâyin edildi. Tanzimat'ın 100. yıldönümü dolayısıyla 1939'da eğitim bakanı Hasan Âli Yücel'in emriyle edebiyat fakültesi bünyesinde kurulan "19'uncu asır Türk edebiyatı" kürsüsüne, doktorası olmadığı hâlde, "yeni Türk edebiyatı profesörü" olarak atandı ve Tanzimat'tan sonraki Türk edebiyatının tarihini yazmakla görevlendirildi. Hazırladığı edebiyat tarihinin de etkisiyle 1940'lı yıllarda yazı faaliyetlerini yeni Türk edebiyatı etrafında şekillendirdi. Kitap tanıtım yazıları ve İslam Ansiklopedisi'ne maddeler yazdı. 1940 yılında 39 yaşındayken Kırklareli'nde topçu teğmeni olarak askerliğini yaptı.

1943-1946 yılları arasında Maraş milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. 1946 seçimlerinde parti tarafından aday gösterilmeyince bir süre Millî Eğitim Bakanlığı'nda müfettişlik yaptı. 1948'de akademideki estetik hocalığına ve 1949'da Edebiyat Fakültesindeki kürsüsüne döndü.

1953'te edebiyat fakültesi, Tanpınar'ı altı aylığına Avrupa'ya gönderdi. 1955'te Paris Filmoloji Kongresi'ne katılmak üzere üç haftalığına, 1955'te Venedik Sanat Tarihi Kongresi'ne katılmak üzere bir aylığına, 1957'de Münih Müsteşrikler Kongresi'ne katılmak üzere yine bir haftalığına, 1958'de Venedik'te gerçekleşen felsefe kongresine katılmak üzere bir haftalığına yurt dışına çıktı. 1959'da edebiyat tarihinin ikinci cildi için kaynak toplamak üzere Rockefeller bursuyla bir yıllığına yeniden Avrupa'ya gitti. Yurtdışı seyahaterinde İngiltere, Belçika, Hollanda, İspanya, İtalya, Almanya ve Avusturya'yı gezerek görme imkânı buldu.

Sağlığı gittikçe bozulan Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Ocak 1962 tarihinde geçirdiği kalp krizi neticesinde İstanbul'da 60 yaşında vefât etti. Cenaze namazı Süleymaniye Camii'nde kılındı ve Rumelihisarı Âşiyân Mezarlığı'nda Yahya Kemal'in mezarının yanı başına defnedildi. Mezartaşına meşhûr "Ne İçindeyim Zamanın" şiirinin ilk iki mısrası yazılmıştır:

"Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında..."

Ahmet Hamdi Tanpınar Gayri Menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu, Yahya Kemal'i Sevenler Derneği ve Fransa'daki Marcel Proust Dostları Derneği üyesiydi.

Edebî hayatı

Yahya Kemal, onun şiir zevkinin, millet ve tarih hakkında görüşlerinin oluşmasında önemli rol oynadı. Celâl Sahir Erozan'ın bir şiir ve hikâye toplamı şeklinde yayımladığı seriden “Altıncı Kitap”'taki “Musul Akşamları”, yayımladığı ilk şiir oldu (Temmuz 1920). Daha sonraki şiirleri Dergâh, Millî Mecmua, Anadolu Mecmuası, Hayat, Görüş, Yeni Türk Mecmuası, Varlık, Kültür Haftası, Ağaç, Oluş, Ülkü, İstanbul, Aile, Yeditepe gibi kültür ve edebiyat dergilerinde yayımlandı. Yahya Kemal'in çıkardığı Dergâh'ta 1921-1923 arasında 11 şiiri yayımlandı. En tanınmış şiiri olan “Bursa'da Zaman”ın ilk hâli “Bursa'da Hülya Saatleri” başlığıyla 1941'de Ülkü mecmuasında yayımlandı. Vefâtına yakın zamanda yaptığı bir seçimle "Şiirler" adıyla basılan kitabına otuz yedi şiirini aldı. Bu eser, Tanpınar'ın ilk ve tek şiir kitabıdır. Bu esere alınmasını uygun bulduğu şiirlerin hepsi hece vezniyledir. Vefâtından sonra İnci Enginün tarafından bir araya getirilen ve "Bütün Şiirleri" başlıklı antolojide 74 şiir bulunmaktadır.

1930'da ilk makalesi "Şiir hakkında" yayımlandı.

Bir bilim adamı olarak “XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eseriyle edebiyat tarihçiliğine yeni bir görüş ve bakış açısı getirmiştir. Hem bu eserde, hem de diğer edebiyat yazılarında ayrıntılara büyük önem vermiş, edebî şahsiyetler ile metinler hakkındaki şâirâne üslubunu belgelere dayanan bilimsel bir tarih anlayışıyla harmanlamıştır. Bu eser iki cilt hâlinde düşünülmüş, fakat tamamlanamamıştır. Yayımlanan birinci cilt, Tanzimat'tan başlayıp 1885'e kadar olan dönemi ele almaktadır.

İkinci kitabı olan “Namık Kemal Antolojisi”ni 1942 yılında yayımladı. 1943'te öykülerini içeren “Abdullah Efendinin Rüyaları”'nı yayımladı. Bu, onun basılı ilk edebiyat yapıtıdır. Aynı yıl “Yağmur”, “Güller ve Kadehler” ve “Raks” gibi ünlü şiirleri yayımlandı; “Bursa'da Hülya Saatleri” şiiri, “Bursa'da Zaman” adıyla tekrar basıldı.

İlk romanı Mahur Beste 1944'te Ülkü dergisinde tefrika edildi. Tanpınar'ın önemli çalışması Beş Şehir, 1946'da kitaplaştı. Huzur romanı 1948'de Cumhuriyet'te tefrika edildikten sonra büyük değişikliklerle kitap haline getirilip 1949'da yayımlandı. Aynı yıl Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in ısmarladığı XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinin 600 sayfalık ilk cildini yayımladı. İki cilt olarak tasarladığı bu eserin ikinci cildi yarım kalmıştır. Sahnenin Dışındakiler adlı romanı 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edildi.

1954 yılında Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının Yeni İstanbul gazetesinde tefrikası yapıldı; 1955 yılında ise ikinci hikâye kitabı olan Yaz Yağmuru yayımlandı. 1957 ve 1958 yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazılarına ağırlık verdi.

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Euripides'ten "Alkestis" (Ankara 1943), "Elektra" (Ankara 1943) ve "Medeia" (Ankara 1943), Henry Lechat'tan da "Yunan Heykeli" (İstanbul 1945) tercümeleri de bulunmaktadır.


Ölümünden sonra

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın sağlığında yayımlatamadığı birçok çalışması ölümünü takip eden yıllarda teker teker yayımlanmıştır.

1970'li yıllardan sonra Tanpınar'a artan ilgiyle onun hayatı, hâtıraları, şahsiyeti ve eserlerindeki başlıca tema ve fikirleri üzerine çok sayıda eser ve makale yazılmış, tezler hazırlanmıştır. Abdullah Uçman ile Handan İnci'nin hazırladığı "Bir Gül Bu Karanlıklarda: Tanpınar Üzerine Yazılar" başlıklı derleme, Ahmet Hamdi Tanpınar hakkında 2007'ye kadar yayımlanmış 855 yazı ile 27 kitabın ayrıntılı bibliyografyasını ve aralarından seçilmiş 110 yazının metnini bir araya getirmektedir.

Enis Batur 1992 yılında "Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Seçmeler" adlı bir kitap hazırladı. 1998 yılında da Canan Yücel Eronat tarafından hazırlanan “Tanpınar'dan Hasan Âli Yücel'e Mektuplar” kitaplaştı.

Tanpınar'ın önceki kitaplara girmemiş yazıları ve söyleşileri ise "Mücevherlerin Sırrı" adı altında toplanarak yayımlandı. 1953 yılında yazmaya başladığı ve 1962 yılında vefatına kadar tuttuğu notlar, 2007'de "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Baş başa" başlığıyla neşredildi.

Bunların dışında Zeynep Kerman tarafından derlenen 111 mektup "Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektupları" başlığıyla yayımlandı. Canan Yücel Eronat, "Tanpınar’dan Hasan Âli Yücel'e Mektuplar"ı hazırladı. Alpay Kabacalı, "Bedrettin Tuncel'e Mektuplar" başlığıyla 7 mektubu derledi. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın günlükleri de İnci Enginün ile Zeynep Kerman tarafından gerekli notlar ve açıklamalarla birlikte "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Baş başa" adı altında toplandı. Öğrencilerinin tuttuğu ders notları "Edebiyat Dersleri" ve "Tanpınar'dan Yeni Ders Notları" ismiyle basıldı.

Eleştiriler

Tanpınar, özellikle roman alanında çok sayıda eser vermemesine rağmen, ölümünden sonra yapıtlarının yayımlanmasının yanı sıra, hakkında kırka yakın inceleme kitabı çıkmış ve yeni Türk edebiyatının başlıca inceleme alanlarından biri haline gelmiştir.

Tanpınar, çağdaşlaşma sürecinde bireyin, geleneksel kültürle modern kültür arasında sıkışması, yaşadığı çatışma, bunun toplum hayatına yansıması, bireyin iç dünyasındaki yansımalarını romanlarında işlemiştir.

Eserleri

Roman

  • Huzur (1949)
  • Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962)
  • Sahnenin Dışındakiler (1973)
  • Mahur Beste (1975)
  • Aydaki Kadın (1987)
  • Suat'ın Mektubu (2018, haz. Handan İnci)

Şiir

  • Şiirler (1961)

İnceleme

  • XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1949, 1966, 1967)
  • Tevfik Fikret (1937)

Deneme

  • Beş Şehir (1946)
  • Yahya Kemal (1962)
  • Edebiyat Üzerine Makaleler (1969) (ölümünden sonra derlenmiştir)
  • Yaşadığım Gibi (1970) (ölümünden sonra derlenmiştir)

Hikâye

  • Abdullah Efendinin Rüyaları (1943)
  • Yaz Yağmuru (1955)
  • Hikâyeler (yazarın ölümünden sonra derlenmiş olan bu kitap, iki kitabındaki hiikâyelerin yanı sıra daha önce kitaplaşmamış hikâyeleri de içermektedir)

Hakkında yayımlanmış eserlerden bazıları
  • Tanpınar'ın Şiir Dünyası, Mehmet Kaplan (İÜ Edebiyat Fak. Yay.,1964; ikinci basım, Dergâh Yay.,1983)
  • Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektupları, Zeynep Kerman (1974; genişletilmiş ikinci basım, 1992)
  • Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Seçmeler, Enis Batur (YKY, 1992)
  • Boşluğa Açılan Kapı, Haluk Sunat (Bağlam, 2004)
  • "Bir Gül Bu Karanlıklarda" Tanpınar Üzerine Yazılar. Hazırlayanlar: Abdullah Uçman, Handan İnci. Kitabevi, 2002.
  • Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa Hazırlayanlar: Zeynep Kerman, İnci Enginün. Dergâh Yay., 2007.
  • Ahmet Hamdi Tanpınar Hazırlayan: Ümit Meriç. Ufuk Kitapları, 2002.
  • Bir Hülya Adamının Romanı - Ahmet Hamdi Tanpınar Hazırlayan: Orhan Okay. Dergâh Yay., 2010.
  • Kutup Noktası: Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine Eleştirel Deneme, Oğuz Demiralp, İstanbul: YKY,1993
  • Yer Değiştiren Gölge, Nurdan Gürbilek, İstanbul: Metis, 1995
  • Zamana Vuran Dalgalar: Virginia Woolf ve Ahmet Hamdi Tanpınar, Elmas Şahin, İstanbul: Yitik Ülke, 2015
  • Talih, Tesadüf ve İrade Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Romancılığı Üzerine Düşünceler, Seval Şahin, İletişim Yayınları, 2019.
  • Tanpınar'ın Saklı Dünyası, Hazırlayanlar: Julian Rentzsch - İbrahim Şahin, Doğu Batı Yayınları, 2018.
  • Haz ve Günah Bir Tanpınar Yorumu, Hazırlayan: İbrahim Şahin, Kapı Yayınları, 2012.

24 Nisan 2021

Yunus Emre

Yûnus Emre (1240 - 1321), Anadolu'da  Türkçe şiirin öncüsü olan mutasavvıf bir halk şairi


Yunus_Emre    4

Yunus EMRE'nin Hayatı

150px-Yunus_Emre

180px-Yunus-Emre-Brunnen_Wien-01
Yunus-Emre-Çeşmesi Viyana´nin
Türkenschanzpark parkında
bulunmaktadır

Tarihî hayatı ve şahsiyeti hakkında pek az şey bilinen Yûnus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde küçük-büyük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başladığı 13. yy ortalarından Osmanlı Beyliği'nin filizlenmeye başladığı 14. yy'ın ilk çeyreğinde Orta Anadolu havzasında doğup yaşamış bir Türkmen hocası, şair bir erendir.Yunus Emre uzun bir süre Hacı Bektaş-ı Velî Dergahında çile doldurmuş ve dergaha hizmet etmiştir.

yunus-emre-heykeli1

Yûnus'un yaşadığı yıllar, Anadolu Türklüğünün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasî otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır.13. yy'ın ikinci yarısı, sadece siyasî çekişmelerin değil, çeşitli mezhep ve inançların, batınî ve mutezilî görüşlerin de yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir zamandır. İşte böyle bir ortamda, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahî Evrân-ı Velî, gibi ilim ve irfan kutuplarıyla birlikte Yûnus Emre, Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini, her türlü batıl inanca karşı, gerçek İslam tasavvufunu işleyerek Türk-İslam birliğinin oluşmasında önemli vazifeler yapmıştır. Yûnus Emre, "Risalet-ün Nushiyye" adlı mesnevîsinin sonunda verdiği;

Söze târîh yedi yüz yediydi

Yûnus cânı bu yolda fidîyidi

beytinden anlaşıldığı kadarıyla H. 707 (M. 1307-8) tarihlerinde hayattadır. Yine, Adnan Erzi tarafından Bayezıd Devlet Kütüphanesi'nde bulunan 7912 numaralı yazmada şu ifadelere rastlanmaktadır:

Vefât-ı Yûnus Emre
Müddet-i 'Ömr 82
Sene 720

yunus_emre 2

Bu belgeden anlaşılacağı üzere, Yûnus Emre, H. 648 (M. 1240-1) yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra H. 720 (M. 1320-1) yılında ölmüştür.

Doğduğu yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman üzerinde yoğunlaşmaktadır. Menakıpnâmelerle şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan Taptuk Emre'nin dervişidir. Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgisi Vilayetname'den kaynaklanmaktadır. Yine şiirlerinden tasavvuf yolunu seçtiği, iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gittiği, Mevlana'yla görüştüğü de bu bilgiler arasındadır.

Okur yazarlığı yoktur net bir bilgi yoktur..

Ayrıca 1991 yılı UNESCO tarafından Yunus Emre yılı ilan edilmiştir.

Düşünceleri, işlediği konularla Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının en büyük adlarından sayılan Yûnus Emre, yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkiledi, yaşarlığını çağlar boyu sürdürdü. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerinde sevgiyi temel aldı. Tasavvufla, İslam düşüncesiyle beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah'la ilişkilerini işledi, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, İlahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele aldı. Çağına hâkim olan düşünüş biçimini ve kültürü konuşulan dille, yalın akıcı bir söyleyişle dile getirdi; kendinden önce yetişmiş İran ozanlarının, çağdaşlarının yapıtlarında geçen kavramlara yeni bir öz, yeni bir deyiş kattı. Bu yanıyla tasavvuf düşüncesini, Alevi-Bektaşi inançlarını zenginleştirdi, kendi adına bağlanan tekke şiirinin Anadolu'daki ilk temsilcilerindendir.

Yûnus Emre'nin mezarı olduğu iddia edilen pek çok mezar ve türbe vardır. Bunlar; Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy; Karaman'da Yunus Emre Camii avlusu; Bursa; Aksaray ile Kırşehir arası; Ünye; Kula ile Salihli arasında Emre Sultan köyü; Erzurum, Duzcu köyü; Isparta'nın Gönen ilçesi; Afyon'un Sandıklı ilçesi; Sivas yakınında bir yol üstü. Ayrıca Tokat'ın Niksar ilçesinde de bulunmaktadır.

Ayrıca, mutasavvıf Niyazi Mısri de Yunus Emre'nin mezarının (veya makamının) Limni Adası'nda bulunduğunu ifade etmiştir. Bunlar arasında bilim adamlarınca tartışma, Karaman ve Eskişehir'deki türbeler üzerine yoğunlaşmışsa da, Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgili menkıbe düşünüldüğünde Aksaray - Kırşehir arasındaki türbenin asıl Yunus Emre türbesi olduğu düşünülebilir...

1038

Divanı

Yunus Emre'nin şiirleri bu Divanda toplanmıştır. Şiirler aruz ölçüsüyle ve hece ölçüsüyle yazılmıştır.Ayrıca fatih nüsnası,nuruosmaniye nüsnası yahya efendi nüsnası,kahraman nüsnası,balıkesir nüsnası,niyazi mısri nüsnası,bursa nüsnası diye 7 ye ayrılır.

Risaletü'n - Nushiyye

1307'de yazıldığı sanılmaktadır. Eser, mesnevi tarzında yazılmıştır ve 573 beyitten oluşmaktadır. Eser; dinî, tasavvufî, ahlakî bir kitaptır. "Öğütler kitabı" anlamına gelmektedir.





 

.

  



  

17 Mart 2021

Çanakkale Şehitlerine...


Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "bu: bir Avrupalı! "
Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. (1)
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, (2)
Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metîn istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.


10 Şubat 2021

İbrahim Şinasi


İbrahim Şinasi (D:  5 Ağustos 1826, İstanbul – Ö: 13 Eylül 1871, İstanbul), Türk gazeteci, yayımcı, şair ve oyun yazarı.

Türk toplumunda Tanzimat’ın ilanı ile başlayan batılılaşma sürecinin ilk ve en önemli yazarlarındandır. Türk toplumunu batı tarzındaki şiirle tanıştıran ve tiyatro, makale gibi Batılı edebi türlerin ilk örneklerini veren Şinasi yenilikçi fikirleri ve edebiyat sahasındaki çalışmalarıyla kendi döneminin aydınlarını etkilemiş önemli bir isimdir.

Geniş halk kitlelerini eğitmek için gazeteyi bir araç olarak gören Şinasi, ilk Türkçe özel gazete olan Tercüman-ı Ahval'i Agâh Efendi ile birlikte çıkardıktan sonra matbaa kurup Tasvir-i Efkâr adlı gazeteyi çıkarmış; tefrika, abone gibi kavramları ülkenin gazetecilik yaşamına getirmiştir. Sanatçı tiyatroyu da eğitime katkı sağlamak üzere bir araç olarak değerlendirdi ve ilk Türkçe tiyatro olan Şair Evlenmesi'ni kaleme aldı ancak bu tiyatro sahnelenemedi. Tasvir-i Efkâr Matbaası'nda kendi ekonomik sermayesiyle matbaacılık, yayımcılık yaptı; bastığı eserlerle kültür hayatına katkı sağladı. Hayatının son yıllarını Osmanlıca lügat hazırlamaya adamıştır.

Hayatı

İstanbul’un Cihangir semtinde dünyaya geldi. Doğum tarihi tam olarak bilinmez. Farklı kaynaklarda 1824, 1826 veya 1827 yıllarında doğduğuna ilişkin bilgi vardır. Bazı araştırmacılar doğum yılı bile belli olmayan Şinasi için 5 Ağustos 1826 tarihini verseler de belgeyle sabit olmadığından bu tarihin doğruluğu kesin olmaktan uzaktır. Bununla birlikte bugün sahip olunan belge niteliğindeki iki kaynağa göre doğum yılının 1826 olduğu tahmin edilmektedir.

Babası, topçu yüzbaşı Mehmet Ağa, annesi ise Esma Hanım'dı. 1828'te babası Yüzbaşı Mehmet Bey'in Rusya ile yapılan savaşta Şumnu'da şehit düşmesiyle henüz iki yaşındayken yetim kaldı.

Çocukluğu yokluk içinde geçti. 1832'de Mahalle Mektebi'ne girdi. İlköğretimini Mahalle Sıbyan Mektebi'nde ve Feyziye Okulu'nda tamamladı.

Memuriyet hayatı

Memuriyet hayatının on beş yaşından önce başladığı tahmin edilir. Annesi Tophane Müşirliği’nde binbaşı rütbesiyle görevli bir kişiyle evlenince üvey babası tarafından Tophane Müşiriyeti Mektubî Kalemi'ne kâtip adayı olarak girmesi sağlandı. Burada görevli memurlardan İbrahim Efendi'den Arapça ve Farsça öğrendi. Aynı kalemde görevli eski adı Chateauneuf olan Reşat Bey'den Fransızca dersi aldı. Bu görevindeki çalışkanlığı ve başarısı nedeniyle, önce memurluk sonra hulefalık derecesine yükseltildi.

Tophane Müşiriyeti’ne verdiği bir dilekçe üzerine 1849'da maliye alanında eğitim alması için devlet tarafından Paris'e gönderildi. Mustafa Reşid Paşa tarafından maliye eğitimine yönlendirildi. ancak edebiyat ve dil konularındaki çalışmalarını sürdürdü. Oryantalist De Sacy Ailesi ile dostluk kurdu. Ernest Renan'la tanıştı, Alphonse de Lamartine'in toplantılarını izledi. Oryantalist Pavet de Courteille'e çalışmalarında yardım etti. Ünlü dilbilimci Paul Emile Littré ile tanıştı. Durûb-ı Emsâl-i Osmâniyye (Osmanlı darb-ı meselleri-atasözleri) adlı eseri hazırladı (1863’te basılmıştır). Bu eserde Türkçe atasözlerini Farsça ve Arapça karşılıkları ile karşılaştırdı; varsa Fransızca benzerlerini ilave etti. 1851'de Société Asiatique'e üye seçildi. Buraya Kemal Efendi’den (Mart 1850) sonra üye olan ikinci Türk’tür.

1854'te Paris dönüşünde bir süre Tophane Kalemi'nde çalıştı. Daha sonra Meclis-i Maarif Üyeliği'ne atandı. Kimi kaynaklara göre Encümen-i Daniş'te de görev yapmıştır. Koruyucusu Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın görevinden ayrılması üzerine Meclis-i Maarif üyeliğinden çıkarıldı. Görevinden uzaklaştırılmasına sebep olarak memuriyete ve rütbesine yakışmayacak davranışlarda bulunması ve hatta sakalını tıraş etmesi gösterilmektedir.Reşit Paşa, 1857'de yeniden sadrazam olunca, Şinasi de eski görevine döndü. 1858’de Mustafa Reşit Paşa’nın ölümünden sonra Yusuf Kamil Paşa’nın koruyuculuğunu kazandı .

1858-1859 yılları içinde Şinâsi’nin Tiryal Sultan’ın sarayından Nâvekter Hanım’la evlendiği, ilk kitabı "Tercüme-i Manzûme"’yi yayınladığı ve Kuleli Olayı diye bilinen Sultan Abdülmecid’e karşı düzenlenmiş bir suikast olayına adının karıştığı bilinmektedir.

1862’den itibaren çıkardığı Tasvir-i Efkâr adlı gazetesinde siyasî otoriteyi rahatsız edecek bazı hicivleri ve genellikle eleştirici tutumu yüzünden doğrudan Sultan Abdülaziz’in iradesiyle 4 Temmuz 1863’te Meclis-i Maârif’teki işine son verilerek memuriyetten ihraç edilmiştir.

Gazeteciliği

Tercüman-i Ahval

1860'ta Agah Efendi ile birlikte Tercüman-ı Ahvâl Gazetesi'ni çıkararak gazeteciliğe başladı. Bu gazete ile birlikte ilk özel Türk gazetesi yayın hayatına girmiş oldu. Şinasi’nin Türk edebiyatında batılı tarzda ilk tiyatro eseri olan Şair Evlenmesi adlı piyesi bu gazetede imzasız olarak yayımlandı. Kostaki Efendi’nin “Heyet-i Sabıka -i Kostaniye” adlı eserini de Rumcadan çevirerek gene tefrika tarzında bu gazetede yayımladı. “Tefrika”, “abone” gibi gazetecilik terimleri de ilk defa onun tarafından dile kazandırıldı.


Tasvir-i Efkâr

Altı ay Tercüman-i Ahval’i Agâh Efendi ile çıkardıktan sonra ayrılıp kendi matbaasını ve gazetesini kurmak için tek başına çalışmaya başladı. Tasvir-i Efkâr adlı gazetesinin ilk sayısı 27 Haziran 1862’de yayımlandı. büzziya Mehmed Tevfik’e göre gazetenin ilk sayısı Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa tarafından Abdülaziz’e sunulunca padişah gazeteyi çok beğenmiş, mükâfat olarak Şinâsi’ye 500 altın göndermiştir. Tasvir-i Efkârın kuruluşundan dört ay sonra Namık Kemal, ardından Ebuzziya Tevfik gazetede çalışmaya başladı.

Şinasi, 1863'te Meclis-i Maarif'teki görevine son verilmesinden sonra 30 Ocak 1865’e kadar Tasvîr-i Efkâr’ın başında kalmaya devam etti. Tasvîr-i Efkâr’da yayımladığı Cerîde-i Askeriyye hakkındaki yazısı üzerine Sadrazam Fuad Paşa kendisine bir mektup göndererek bu dergiyle ilgilenmesini istediyse de Şinasi’nin bu vazifeyi kabul veya reddettiğine dair bir kayıt bulunamamıştır.

Bu dönemde Ruzname-i Ceride-i Havadis gazetesinde bir dil meselesi ile ilgili olarak Şinasi’ye karşı yazılan imzasız yazılar önemli bir kalem savaşı başlattı. Başkalarının da katılımıyla büyüyen ve edebiyat tarihine “Mesele-i Mebhusetü Anha” olarak geçen bu tartışmada Ruznamedeki yazıların dil konusunda muhafazakâr bir tutumu olan Küçük Sait Paşa’ya ait olduğu bilinir. Tartışma, Şinâsi’nin tutumu ve eleştiri için ortaya koyduğu özlü kurallar bakımından önem taşır. Şinasi, Tasvir-i Efkar’ın tirajını, o güne kadar hiçbir gazeteye nasip olmamış bir şekilde yükseltip 20.000 üzerine çıkaran tartışmayı 4 ay sonra 27 Aralık 1864’te birden kesmiş ve bir süre sonra Paris’e kaçmıştır.

Yayımcılık hayatı

Şinasi, Tasvir-i Efkar gazetesini kurduktan sonra Bahçekapı’da Tasvîr-i Efkâr Matbaası’nda matbaa, yayım ve editörlük işleriyle de ilgilenmiştir. Şinasi’den önce bu faaliyetler devlet eliyle resmî ve yabancı tebaa tarafından yarı resmî olarak sürdürülmekteydi. Şinasi, kendi ekonomik sermayesiyle bu faaliyetleri yürüten ilk kişi oldu.

Şair, kendi şiirlerinden yaptığı seçkiyi Müntahabat-ı Eş'ar adıyla 1862’de bu matbaada yayımladı . Şiirlerini “Divan” adı dışında bir adla, kendine ait bir matbaada basıp okuyucusuna sunması “divân tertip etme geleneğini kırma ve yıkma yolunda somut bir adım” olarak değerlendirilir.

Şinasi, gazetede tefrika halinde yayımlanan yazıları Tasvir-i Efkâr Matbaası’nda kitap olarak bastı. Bu eserlerin başında Ahmed Vefik Paşa’nın Ebülgazi Bahadır Han’dan tercüme ettiği Uşal Şecere-i Türkî’si ve Hikmet-i Târîh’i, Kâtib Çelebi’nin Düstûrü’l-amel li-ıslâhi’l-halel ve Mîzânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ehak adlı kitapları, Behcet Molla’nın Bufon’dan yaptığı Târîh-i Tabîî tercümesi gelir.

Paris’e kaçışı

1865’te Tasvir-i Efkar’ı Namık Kemal’e bırakıp Fransa’ya gitti. Şinasi’nin bu gidişinin arkasında 1 Ocak 1865’te yürürlüğe konacak olan Matbuat Nizamnâmesi’nin ağır şartlarının bulunduğu tahmin edilmektedir. Paris’te sözlük çalışmalarına yöneldi. Masrafları Mustafa Fazıl Paşa tarafından karşılandı, Jean Pietri vasıtasıyla Nâmık Kemal’le haberleşti. Ancak Namık Kemal ve diğer Yeni Osmanlılar Paris’e geldiklerinde onlardan uzak durarak çalışmalarına devam etti. Société Asiatique Üyeliği'nden ayrıldı.

1867’de Sultan Abdülaziz Paris’e gelince Padişaha refakat eden Fuad Paşa ile görüşüp İstanbul’a dönmesi konusunda söz veren Şinasi, padişahın maiyetiyle beraber Peşte’ye gitti. Padişahın ayrılmasının ardından orada bir süre daha kalıp Macar dil bilginleri ve şarkiyatçılarla görüştü. 24 Eylül 1867’de Köstence yoluyla İstanbul’a dönen Mustafa Fazıl Paşa’nın Peşte’den onu da alıp İstanbul’a getirdiği düşünülür. Sadece birkaç ay İstanbul’da kalan Şinâsi bu arada, Fuad Paşa’ya bir dilekçeyle başvurup İstanbul’a dönmesi yolunda yardım ricasında bulunan karısını bu davranışından dolayı boşadı.

Paris'e kısa bir süre sonra tekrar döndü. Burada kaldığı iki yıla yakın sürede, Fransa Millî Kütüphanesi’nde Osmanlı Lügati için çalıştı. Neredeyse hayatının tek amacı haline gelen bu eser “tı” harfine kadar hazırlanmıştır. Ancak bu çalışmaların günümüze kadar hiçbir parçası ele geçmemiştir.

Son yılları

Şinasi, 1869'da İstanbul'a dönüp bir matbaa açtı ve eserlerinin basımıyla uğraşmaya başladı. Önce Bâbıâli’deki matbaasına yerleşip dizgi işlerini kolaylaştırıcı bir sistem arayışına girdi, ilâveleriyle beraber 500-600 çeşidi bulan harf sayısını 112’ye indirdi ve bu yeni teknikle eserlerini bastı.

13 Eylül 1871'de beyin tümöründen vefat etti. Ayaspaşa Mezarlığı’na defnedildi. Mezarının yeri kaybolmuştur. Ancak 3 Ocak 2021'de Beyoğlu'ndaki Ayaspaşa Palas binasının altında tespic edildi.

Ölümünden sonra yapılanlar

Şinasi’nin ölümünden sonra Ebüzziya Tevfik, “Müntahabat-ı Tasvir-i Efkâr” (1885–1886) adlı kitabı hazırladı.

Yine Ebuzziya Tevfik tarafından aynı isimle 1894 yılında çıkarılan başka bir kitapta ise Şinasi’nin Tasvir-i Efkâr’da çıkan bazı makaleleri bir araya toplanmıştır.

Fatîn Efendi’nin Hâtimetü’l-eş‘âr adlı tezkiresinin, Şinâsi tarafından yeni bir tertip ve ifadeyle hazırlanan baskısının ilk elli iki sayfasını (17-21 arası eksik) Ömer Faruk Akün formalar halinde ele geçirip 1961’de yayımlandı.

Eserleri

Şiir

Tercüme-i Manzume (1859)

Müntehabât-ı Eş‘âr (Dîvân-ı Şinâsî) (1862)

Müntehabat-ı Tasvîr-i Efkâr (1885–1886)

Tiyatro

Şair Evlenmesi (1859)

Derleme

Durub-ı Emsal-i Osmaniyye (1851, Paris)

Fabllar (Tenasüh, Eşek ile Tilki, Karakuş Yavrusu ile Karga, Arı ile Sivrisinek...)

Eleştiri

Mesele-i Mebhusatu'n Anha

Teşrüfatu'ş-Şuara:Fatîn Tezkiresi Hakkında (İlk 52 sayfası mevcut)

Makale

Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi

Gazete

Tercüman-ı Ahval (1860)

Tasvir-i Efkâr (1862)

Yayımlanmayan Eserleri

Sarf ü Nahv-i Türkî

Kāmûs-ı Osmânî (Sözlük)

26 Ocak 2021

Ziya Paşa


Ziya Paşa, doğum adıyla Abdülhamid Ziyâeddin (D: 1829, İstanbul - Ö: 17 Mayıs 1880, Adana), Tanzimat devri devlet ve fikir adamı, gazeteci ve şair. Osmanlı İmparatorluğu'nda 19'uncu yüzyılın en önemli devlet adamlarından birisidir ve Tanzimat edebiyatının en fazla eser veren yazarlarındandır. Şinasi ve Namık Kemal ile birlikte “Batılılaşma” kavramını ilk defa ortaya atan Osmanlı aydınları arasında yer alır.

Sultan Abdülaziz döneminde Avrupa'ya kaçarak Jön Türkler'e katıldı. Çıkardığı gazete aracılığıyla devrin hükûmetini eleştirdi. Yurda döndükten sonra vali olarak hizmet verdi ve görev yeri olan Adana'da vefat etti.

"Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" ve "Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" gibi kimi beyitleri darb-ı mesel olmuştur.

Adana'da 1950'li yıllarda ana cadde işlevi kazanan işlek yol, adını Ziya Paşa'dan alır.

Hayatı

1829 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Babası, Galata Gümrüğü'nde kâtiplik yapan Erzurum'un İspir ilçesinin Kerab köyünden Feridüddin Efendi, annesi Itır Hanım'dır. Asıl adı "Abdülhamid Ziyâeddin'"dir.

Öğrenimine İstanbul Kandilli başladı. Süleymaniye yakınlarındaki "Mekteb-i Ulum-i Edebiyye"ye devam etti. Arapça ve Farsça öğrendi.

Bir süre Sadaret Mektub-i Kalemi'nde katip olarak çalıştı. Bu sırada devam ettiği Arapça ve Farsça dersler ile klasik edebiyatta ustalığını ilerletti; devrin şair ve alimlerinin bir araya geldiği Lebib Efendi Konağı’ndaki toplantılara katıldı.

Şairlikte ve Sadaret Kalemi’ndeki başarılarını takdir eden Sadrazam Mustafa Reşit Paşa'nın aracılığıyla 1855'te sarayda Mâbeyn-i Hümâyun Katipliği'ne atandı. Bu sırada Fransızca öğrendi. Molière'in Tartuffe adlı eserini “Tartüf yahut Riyanın Encamı” adı ile çevirerek Türk edebiyatının ilk manzum tercüme piyesini ortaya koydu Louis Viardot’un “Endülüs Tarihi”, Cheruel ve Lavelle adlı yazarların “Engizisyon Tarihi” adlı eserlerini Fransızcadan Türkçeye çevirdi. Bir yandan da Hersekli Arif Hikmet Bey’in Laleli’deki evinde düzenlenen Encümen-i Şuara Topluluğu toplantılarına katıldı.

1859’da Mustafa Reşit Paşa'nın vefatından sonra sadrazam olan Mehmet Emin Ali Paşa ile anlaşamadığından yeni görevlere atanarak saraydan uzaklaştırıldı. Bu sırada yazdığı “Terci-i Bend” şiiri ile ilk defa edebiyat alanında ün sağladı. 132 beyit uzunluğunda, divan tarzında bir eser olan bu şiirde kainat ve dünyayı yeni bir bakışla kavrama çabası görülür ve devrin hükümeti üstü örtük olarak eleştirilir.

Saraydan uzaklaştırıldıktan sonra önce Atina elçiliğinde görevlendirilen Ziya Paşa, 1861'de Kıbrıs Mutasarrıfı oldu ve "Paşa" unvanını aldı; Kıbrıs’ta sıtmaya yakalandığı gibi bir çocuğunu ve babasını orada kaybetti; 1863'te Amasya, 1865’te Canik Mutasarrıfı oldu; 1866’da İstanbul'a dönebildi; Kıbrıs dönüşü hasta olan eşini de kaybetti.

Yönetime muhalif olan İttihak-ı Hamiyet Cemiyeti'nin (sonraki adıyla Yeni Osmanlılar) üyesi olan Ziya Paşa, Diyarbekirli Filip Efendi’nin çıkardığı "Muhbir" gazetesindeki hükûmeti eleştiren yazılar yayımlaması yüzünden Nisan 1867’de yeniden Kıbrıs'a atandı.

Avrupa’ya kaçışı

Kısa bir süre önce saraya küskün olarak Paris’e yerleşen Osmanlı devlet adamı ve Mısır prensi Mustafa Fazıl Paşa, İstanbul'a gönderdiği bir adamı vasıtasıyla Ziya Paşa’yı ve birkaç ay önce Erzurum’a vali muavini olarak atanan ancak gitmeyen Namık Kemal’i Paris’e davet etti; onlara geçimlerini sağlayacak kadar para tahsis edeceğini bildirdi. İki şair, Avrupa’ya gidip Mustafa Fazıl Paşa’nın koruyuculuğunda kalemleri ile hükümete muhalefet etme teklifini kabul ettiler. Kendilerine gerekli gördükleri kimseleri de beraberinde getirebilecekleri bildirilmişti. Ali Suavi ile Agah Efendi’yi de davete karar verdiler. Mithat Paşa’yı gidişlerinden haberdar ettikten sonra birlikte Fransız Büyükelçiliğinin yardımı ile ülkeden kaçarak İtalya’nın Messina Limanına gittiler.

Avrupa yılları

Ziya Paşa, Namık Kemal ve Messina’da buluştukları Suavi Efendi, 30 Mayıs 1867’de Paris’e vardı. Mustafa Fazıl Paşa’yı konağında ziyaret ettiler. Yaşça büyüklüğü nedeniyle Ziya Paşa grubun lideri durumundaydı.

Avrupa hayatı Paris’te başlayan Ziya Paşa, kısa bir süre sonra Paris sergisi için şehre Osmanlı Sultanı Abdülaziz’in gelecek olması nedeniyle geçici olarak ülkeden ayrılmayı uygun buldu. 30 Haziran 1867’de Namık Kemal, Âgah Bey ve Suavi Bey birlikte Londra’ya gitti. Ziya Paşa, Abdülaziz’in Avrupa seyahatinin devamında Londra’ya gelmesi üzerine Brighton’a çekildi ancak Sultan’a “Ziya Paşa’nın Arzuhali” adlı dilekçe şeklinde yazılmış eserini sundu. Eser, sadrazam Ali Paşa aleyhine yazılmış siyasi tenkit ve hicivdir.

Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Abdülaziz’in seyahatinden sonra çalışma programını oluşturdular; bu programa göre Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın "Hürriyet" adlı bir gazete çıkarması kararlaştırıldı. Hürriyet'in ilk sayısı, 29 Ağustos 1868’de çıktı. Bu ilk sayıda Ziya Bey’in Osmanlı kabinesini yeren bir yazısı yayımlandı. Yazı, Abdülaziz ile barışıp İstanbul’a dönmüş olan Mustafa Fazıl Paşa’nın istediğinden çok daha ağır bir makale idi; Mustafa Fazıl Paşa bu nedenle Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin tahsisatlarını kesmekle tehdit etti. Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin eleştirilerine engel olmak için Hariciye Nazırı Fuat Paşa da daha önce Londra elçisine bir yazı göndererek bu yayınların İngiliz hükümeti ile anlaşarak durdurulmasını istemişti. Bu nedenle Ziya Paşa İngiltere’de soruşturmaya uğradı ve kefaletle serbest kalabildi.

Mustafa Fazıl Paşa’nın yardımlarının gittikçe azalması üzerine Mısır Hidivi İsmail’in desteğini kabul eden Yeni Osmanlılar, bu destek ile gazeteyi çıkarmayı sürdürdüler. Namık Kemal’in yönetiminde çıkarılan gazetede zaman zaman Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın birbirine zıt fikirler içeren makaleleri yayımlandı. Ziya Paşa’ya göre ülkenin içinde bulunduğu kötü durumun sebebi vezirlerin suistimali, Namık Kemal’e göre ise sistemin bozukluğu idi. Ziya Paşa yazılarında açıkça Ali Paşa hükümetine hücum ediyordu. Bu durum, Ali Paşa ile anlaşamayan Mısır Hıdivi’ni memnun ediyordu. Ancak Namık Kemal Mısır Hidivi aleyhine polemik yürütüyordu.[8] Aralarındaki anlaşmazlık, Namık Kemal’in Mustafa Fazıl Paşa’nın isteğine uyarak 6 Eylül 1869’da gazeteden ayrılmasına yol açtı.

Öfkeye kapılan Ziya Paşa, elindeki toplu parayı Mustafa Fazıl Paşa’ya geri gönderip Cenevre’ye çekildi. Hidiv İsmail’in kendisiyle temas kurup destek sağlaması üzerine 13 Eylül 1869’dan itibaren gazete Cenevre’de Ziya Paşa yönetiminde çıkmaya başladı. Ziya Paşa bir süre sonra Londra’ya geçti ve burada da Hürriyet'i yayımlamayı sürdürdü. Gazetenin 78. sayısında Ali Suavi’nin “Ali Paşa Muhakemesi” başlıklı makalesinde bulunan “Ali Paşa’nın öldürülmesi gerektiği” yolundaki ifadeler nedeniyle İngiliz makamları tarafından tutuklanan Ziya Paşa, kefalet ile serbest kalınca Fransa’ya kaçtı. 1870 yılı Nisan ayında İsviçre’ye geçti ve yeni bir matbaa kuramayınca Hürriyet'i 89. sayıdan itibaren taşbasması olarak çıkardı. Gazete, son sayısını 29 Mayıs 1870'te yayımladıktan sonra kapandı.

Hürriyet'in kapanmasından sonra yeni bir gazete çıkarmak isteyen ancak bunu başaramayan Ziya Paşa'nın İstanbul’a dönmesine sadrazam Ali Paşa’nın ölümünden (8 Ağustos 1871) sonra izin çıktı.

İstanbul yılları

İstanbul’a döndükten sonra 1872-1876 arasında çeşitli memuriyetliklerde görevlendirildi. Bir süre geçim sıkıntısı çekti. Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve yerine II. Abdülhamit’in tahta çıkarılmasından sonra kurulan Anayasa Komisyonunda yer aldı. Bu sırada Maarif Müsteşarlığı görevinde idi ancak müsteşarlığın işlerinden ziyade anayasa hazırlıkları ile uğraştı. Anayasanın 23 Aralık 1876’da ilan edilmesinden sonra Genç Osmanlılar’ı tutuklama ve sürgünlerle çevresinden uzaklaştıran padişah Abdülhamit, Ziya Paşa’yı İstanbul’dan uzaklaştırmak için vezir rütbesi ile Suriye’ye vali olarak gönderdi.

Valilikleri

Üç buçuk ay süren Suriye valiliğinden sonra Konya’da bir yıl valilik yapan ve eğitimle ilgili çalışmalar gerçekleştiren Ziya Paşa, son olarak 1878 yılında Adana’ya vali olarak atandı. Adana’da eğitim ve kültür alanında faaliyet gösterdi. Bursa valisi Ahmet Vefik Paşa’yı örnek alarak bir tiyatro binası inşa ettirdi, temsil vermek üzere İstanbul’dan bir tiyatro heyeti getirtti ve Fransızcadan piyes tercüme etti. İmarla ilgili faaliyetlerde bulundu; Gülek nahiyesinde bir rüştüye açtı.

Ölümü

2 yıla yakın valilik yaptığı Adana’da 17 Mayıs 1880’de sirozdan hayatını kaybetti. Büyük bir cenaze töreninin ardından Adana Ulu Camii yanına defnedildi. 1881 yılında Adana valisi Abidin Paşa tarafından Ziya Paşa için türbe yaptırıldı. Türbenin etrafı 1960'larda park haline gelmiştir.

Çocukları

İki evlilik yapmış olan Ziya Paşa'nın ilk evliliğinden Hayali Bey, Seniha Hanım, Vahid Ziya Bey adlı üç çocuğu olmuştur; ikinci evliliğini Saadet Hanım ile yapmıştır.

Eserlerinin özellikleri

Tanzimat çağı yazarları arasında Namık Kemal ve Abdülhak Hamit Tarhan’dan sonra en çok eser verenlerden birisi Ziya Paşa’dır. Daha çok şiir tarzında eser verdi.

Eserlerinde baskıcı yönetime karşı özgürlükleri ve meşrutiyeti savundu. Batılılaşma yanlısı, yenilikçi Tanzimat Edebiyatı'nın öncüleri arasında yer aldı. Namık Kemal ve Şinasi ile birlikte yeni Türk edebiyatının temellerini attı. Türk edebiyatının kendi geleneğine sahip çıkmasını istedi, şiir ve yazı dilinin halkın dili olması gerektiğini savundu.

Şiirlerinde divan şiir biçimlerini kullandı ama içerikte hak, adalet, uygarlık, hürriyet gibi temaları işledi. "Terci-i Bend" ve "Terkîb-i Bend" isimli iki şiirinde ise insanın yargısı ve gerçeği kavramanın olanaksızlığı, Tanrı'nın mutlak egemenliği gibi metafizik konular üzerinde durdu. Bu iki ünlü manzume, başlıbaşına bir eser olarak pek çok defa basıldı.

1874-1875'te Arap, Fars ve Türk şairlerin şiirlerini “Harâbât” adlı 3 ciltlik ansiklopedide topladı. Antoloji için yazdığı manzum önsöz, “Mukaddeime-i Harabat”, ayrı bir eser olarak da basılmıştır. Bu önsözde divan edebiyatını övmesi, Namık Kemal ile aralarının bozulmasına sebep olmuş; Namık Kemal karşılık olarak "Tahrib-i Harâbât" adlı manzumeyi kaleme almıştır.

Ziya Paşa'nın manzum eserlerleri önce damadı Hamdi Paşa tarafından “Eş’ar-ı Ziya” adıyla, daha sonra Süleyman Nazif tarafından ”Külliyat-ı Ziya Paşa” adı altında birer ciltte toplandı. Ali Paşa’yı hicvetmek için yazdığı “Zafername” adlı bir manzumesi de vardır.

Ziya Paşa, şiir dışında siyasi konular üzerine küçük kitaplar kaleme aldı. “Rüya”, “Veraset-i Saltanat-ı Seniyye”, “Ziya Paşa’nın Arzuhali” bu eserlerdendir.

Gazetelerde yazdığı makaleler arasında Hürriyet’in 7 Eylül 1868 tarihli 11. sayısında yayımladığı “Şiir ve İnşâ” başlıklı makalesi çok meşhur olmuştur. Bu makalesinde şiirde halk şiirinden faydalanmak ve halkın anlayabileceği dili kullanmak gerektiğini söyler.

Engizisyon Tarihi ve Endülüs Tarihi adlı iki Fransızca tarih kitabını Türkçeye kazandırdı; Molière’in Tartüffe eserini Türkçeye çevrirerek Türk edebiyatının ilk manzum piyesini ortaya koydu. Jean-Jacques Rousseau’dan yaptığı "Emile" tercümesi yayınlanmış eserleri arasında yer aldı.

Ziya Paşa,

"Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" şeklindeki deyimleşen beyitin de yazarıdır.

Eserleri

Zafername (1869, düzyazı şiir)

Rüya (1868, Londra)

Veraset Mektupları (1868, Londra))

Eş'ar-ı Ziya (ölümünden sonra şiir, 1880)

Külliyat-ı Ziya Paşa (şiir)

Şiir ve İnşâ (makale, 1868, Londra)

Defter-i Amal (anı niteliğinde)

Terkîb-i bend (Ziya Paşa)

Tercî-i bend (1859)

Harâbât

Arz-ı Hal (1862, Londra)

Fihristi Ali Osman Zeyli (Osmanlı tarihi)

Tercümeleri

Endülüs Tarihi (Louis Viardot'tan)

Engizisyon Târihi (Lavalle ile Cheruel'den)

Emile (J.J. Rousseau'den)

Tartuffe (Moliere'den)

14 Aralık 2020

İslamiyet Öncesi Türk Halk Edebiyatı

 İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, M.Ö. 4000'li 3000'li yıllardan başlayarak Türklerin İslamiyeti kabul ettiği XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer. Bu uzun dönemin Köktürkler'e ait yazılı anıtların ortaya konduğu M.S. VI. yüzyıla kadar olan bölümü sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılır.

Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir. Böyle olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden önce, sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu ortadadır. Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere dayanır. Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel törenlerde üretilmeye başlanmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır.

Edebiyat türleri içinde ilk doğan tür olan şiir, sözlü edebiyatın anlatımında önemli bir rol oynar. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında da şiirin önemli bir yeri vardır.

İslâmiyet öncesindeki şiir, türüne göre; koşug, kojan, koşma, takşut, takmak, küg, şlok, padak, kavi, baş, başik, sagu adlarını alır.

Sözlü Dönemin Özellikleri

1. Şiirler, "Kopuz" adı verilen sazla dile getirilmiştir.
2. Ölçü olarak ulusal ölçümüz olan "hece ölçüsü" kullanılmıştır.
3. Nazım birimi "dörtlük"tür.
4. Dönemine göre arı bir dili vardır.
5. Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir.
6. Daha çok doğa,aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
7. Bu döneme yönelik elimizdeki en eski kaynak Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lügat-it Türk" adlı eseridir.

Sözlü Dönemin Ürünleri

1. Koşuk: Sığır denilen sürek avlarında söylenen şirlerdir.Konusu daha çok doğa, aşk, şavaş ve yiğitliktir. Bu tür daha sonra halk edebiyatında koşma adıyla anılmıştır.
2. Sav: Dönemin özlü sözleridir.Bugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir.
3. Sagu: "Yuğ" adı verilen ölüm törenlerinde ölen kişinin erdemlerini ve onun ölümünden duyulan hüznü dile getiren şiirlerdir.
4. Destan: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonucunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.

  • Eski Türk Şiiri

İslamiyet öncesi Türk şiiri hece ölçüsüyle yazılmıştır. Yedili, sekizli, onikili ölçülere çok rastlanır. Kafiye önemlidir, dize başlarında da kafiye yapılır. Nazım birimi dörtlüktür. İslamiyet öncesi Türk şiirinin dili Öz Türkçedir. Şiirler, Türklerin o çağdaki dünya görüşlerini, yaşantılarını, duygularını, düşüncelerini doğal bir dille anlatırlar. Şiirlerde doğa, aşk, kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, ölüm en çok işlenen konulardır.

Çin kaynaklarında M.Ö. II. yüzyıla ait eski Türk şiir çevirilerine rastlanmaktadır.

  • İlk Türk Şairleri

İslamiyet öncesindeki Türklerde şairlere baksı, kam, ozan gibi adlar verilirdi. Kaşgarlı Mahmud'un Divânü Lûgati't Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarında ele geçirilen metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk şairleri Aprın Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung'dur.

  • İlk Türk Şiiri

İslamiyet öncesi Türk şiirinin, şairi bilinen ilk örneklerini Uygurlar'da bulmaktayız. Aprın Çor Tigin'in yazdığı "Bir Aşk Şiiri" adlı ilk Türk şiirinin son parçasının aslı ve çevirisi şöyledir: 

Eski Türkçe İle

Türkiye Türkçesi İle
Yaruk tengriler yarlıkazun
Yavaşım birle
Yakışıpan adrılmalım
Küçlüg biriştiler küç birzün
Közi karam birle
Külüşügin oluralım.
Nurlu tanrılar buyursun
Yumuşak huylum ile
Birleşip bir daha ayrılmayalım
Güçlü peygamberler güç versin
Kara gözlüm ile
Gülüşerek yaşayalım.
  • Destan (Epope)

Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş olağanüstü olaylarla, doğaüstü kahramanlarla ve kahramanlıklarla yüklü, öyküleyici özellikler taşıyan uzun şiirlerdir. Destanlar, eski çağlarda ezgiye eşlik etmeye en uygun biçimde, çoğunlukla nazımla düzenlenmiştir. Epik şiirin en güzel örnekleri olan destanlarda olağanüstü olayların, doğaüstü kahramanların, tanrıların savaşlarının yanı sıra; eski çağ insanlarının inanışları, yaratılış ve varoluş konusundaki düşünceleri; ulusların özlemleri ve düşleri de dile getirilir. Destanlar insanların olayları dinleme ve anlatma gereksiniminden dolayı kuşaktan kuşağa yayılmıştır.

  • Destanların Doğuşu

İnsanlar ilk çağlarda toplum ve doğa olaylarını anlamakta güçlük çektiler. Her olay onlara önce Tanrıyı düşündürdü: Gök gürlemesi Tanrının hiddetiydi. Yıldırımlar, kasırgalar, susuzluklar Tanrının insanlara verdiği cezalardı. İnsanlar her doğa olayını korkuyla karışık bir hayranlıkla izledi.

Zengin bir hayal dünyası olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayı, olağanüstü olay ve hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattılar. Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, halk arasında yayılarak ortak bir eser haline geldi. Destanları anlatan her yeni ağız destanlara yalnız bir olay değil, dil ve söyleyiş güzelliği de kattı. Destanlar, başlangıçta manzum oldukları, ezgiyle söylendikleri için halk dilinde uzun süre yaşayabildi.

Atilla Özkırımlı'nın (1995) Tarih İçinde Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: "Denilebilir ki, doğayla savaşımın ve toplum biçiminin, yine toplumun ortak düş gücüyle insanın zihninde sanatsal bir biçimde yoğrulması destanları doğurmuş; insanlar toplumun oluşumuna, doğanın gizlerine destan kahramanlarının serüvenleriyle yanıt vermişlerdir."

Destanlar, birçok doğa olayının çözüme ulaştığı dönemlerde bile yer yer önemini koruyarak köklü bir destan geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Zamanla, destan gelenekleri zenginleşen ulusların, destan şairleri yetişmiştir.

Sözlü dönem destanlarının özellikleri

  • 1. Toplumun ortak görüşleri yansıtılmıştır.
  • 2. Olağanüstü özellikler bulunmaktadır.
  • 3. Önemli kişiler han, kral gibi seçkin kişilerden veya toplumun kabullendiği bir kahramandan ibarettir.
  • 4. Söyleyiş milli dil tarzındadır.
  • 5. Oldukça uzun yazılardır.
  • 6. Milli nazım ölçüsü kullanılmıştır.
  • 7. Konuları bakımından savaş,deprem,yangın,mizah,ünlü kişilerin yaşamları şeklinde gruplandırma yapmak mümkündür.

Türk Destanları

Bir ulusun destan sahibi olabilmesi için:

  • O ulusun halkının hayal gücünün en eski çağlarda bile, efsaneler, destanlar yaratmaya elverişli olması,
  • O ulusun tarihinde unutulmaz doğa olayları, büyük savaşlar, güçler, baskınlar, değişik coğrafi çevrelere dağılmalar gibi halkının gönlünde ve kafasında nesiller boyu yaşayacak önemli olayların yaşanmış olması gerekir.

Destanların oluşumu için gerekli olan bu şartlar, Türk tarihinde fazlasıyla görülür. Seyit Kemal Karaalioğlu Türk Edebiyat Tarihi adlı yapıtında: "Türk tarihine, Türk destanları ile girebiliriz, Türk tarihinin kökenine ilk Türk destanları ile inebiliriz" derken, Türk tarihinin destanlarla, destanlaşmış kahramanlarla dolu olduğunu da vurgular. Ne yazık ki, Türk destanlarının asıl metinleri elimizde değildir. Çok zengin olduğu bilinen Türk destanları ile ilgili bilgiler Arap, İran ve Çin kaynaklarından elde edilmektedir.

Türk destanlarının bir kısmı Türk ve yabancı araştırmacılar tarafından halk ağzından derlenmiştir. Bir kısmına Arap, İran ve Çin kaynaklarında rastlanmaktadır. Bir kısmına Batılı kaynaklarda rastlanırken bir kısmı da Türk aydın ve yazarları tarafından çeşitli dönemlerde, çeşitli nedenlerle, çeşitli dil ve yazılarla kaleme alınmıştır.

Destanlarımızın büyük bir kısmı yazıya oldukça geç geçirilmiş, sözlü edebiyattaki şekliyle de tamamen yazıya aktarılamamışlardır. Ancak yüzyıllar içinde yaşayıp yeni olaylarla zenginleşmiş Türkün duygu, düşünce ve anılarıyla değer kazanmışlardır. Araştırmacılar Eski İran ve Yunan destanları ile Türk destanları arasındaki benzerliklere dikkat çekerler. Destan devri yaşayan uluslar arasındaki bu tür alışverişler doğaldır.

Destan Kültürünün Önemi

Destanlar; tarih, düşünce ve sanat bakımından büyük değer taşırlar. Tarihi aydınlatır, düşünce ve sanata kaynak oluştururlar. Bilimsel tarih araştırmaları yanında, tarihi olaylar karşısında halkın duygu ve düşüncelerini yansıtırlar. Nihat Sami Banarlı'nın (1971) Resimli Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: "Destanlar halk gözüyle görülen, halk ruhuyla duyulan ve halk hayalinde masallaştırılan tarihlerdir." Destan kahramanlarının doğaüstü özellikler göstermesi, olayların olağanüstülüklerle anlatılması destanların gerçeklerden uzak olduğunu göstermez. Destanlar, anlatımlarındaki olağanüstü özellikler ayıklandığında ulusların tarihini aydınlatan en önemli kaynaklardır.

Yüzyıllar boyunca Türklerin duyuş, düşünüş, inanış ve hayallerini; güzel sanatlarını; aşk, aile, vatan, ulus ve devlet anlayışlarını Türk destanlarında görebiliriz.

İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ürünleri olan destanların, savların, saguların ve koşukların kimileri zaman içinde yitip gitmiştir. Bu ürünler kuşkusuz eski çağlarda Türkler arasında toplumsal bilinci yaratan ve birliği, beraberliği, barışı sağlayan en önemli etmenlerdi.

Eski Türklerde kam, kaman, baksı, şaman yerini tutan ozanlar; raks ve müzik ustalıkları gibi büyücü ve doktor görevini de üstlenmişlerdir. Törenlerde raks ederken sazlarıyla da destan parçaları, sav, sagu, koşuk okuyarak kötü ruhları da büyüleriyle engellemeye çalışır, hastaları sağaltma(tedavi) görevi de üstlenirlerdi.

23 Eylül 2020

CUMHURİYET DÖNEMİNDE ROMAN VE HİKAYE

e

1) MİLLİ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN YAZARLAR

*I. Dünya Savaşı, Milli Mücadele, halkın ve Anadolu halkının yaşama biçimi, ahlak bozuklukları, yanlış batılılaşma, hurafeler, halk - aydın ilişkisi, Atatürk ilke ve inkilapları işlenmiştir.

* Kahramanlar Anadolu’dan seçilmiştir.

*Realist roman anlayışı  benimsenmiştir.  Hikâyede Maupassant tarzı benimsenmiştir.

*Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Memduh Şevket Esendal, Mithat Cemal Kuntay, Halikarnas Balıkçısı

MİTHAT CEMAL KUNTAY

*II. Meşrutiyetin ilanından sonra yayımladığı kahramanlık, yurtseverlik, tarihe bağlılık gibi duyguları dile getirmiştir.

*Atatürk 30 Ağustos Zaferi'nden önce bir şiirinden bir bölümü okuyunca ünü daha da artmıştır.

*Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır. dizeleri dikkat çekicidir.

Şiir: Türk'ün Şehnamesinden   Roman: Üç İstanbul     Biyografi: Sarıklı İhtilalcı Ali Süavi

HALİKARNAS BALIKÇISI

*Konularını deniz ve deniz insanlarının oluşturduğu hikaye ve romanlarıyla tanınmıştır.

*Gemiciler, balıkçılar, dalgıçlar gibi yaşamını denize bağlamış kişileri anlatmıştır.

*Eserlerinde özellikle Ege ve Akdeniz'i işlemiştir.Eski Yuna kültürünün Anadolu’da ve Ege kıyılarında doğduğunu düşünerek bu kültürün kendi kültürümüz olarak benimsenmesini savunmuş ve bunu için Mavi Hümanizma diye bir hareket başlatmıştır.

* Eserleri: Ege Kıyıları, Aganta- Burina- Burinata, Merhaba Akdeniz, Turgut Reis, Mavi Sürgün (Deneme), Anadolu’nun Sesi, Hey Koca Yurt, Deniz Gurbetçileri…

MEMDUH ŞEVKET ESENDAL (1883-1952)

*Öykücülüğe ilk başladığında Ömer Seyfettin'in izinden gitmiştir. Daha sonraları ise Çehov tarzının en önemli ismi olmuştur.

*Her gün gördüğümüz ancak önemsemediğimiz kişileri hikâyelerinde işlemiştir.

* Kahramanlarını daha çok İstanbul Aksaray’daki orta tabakadan seçilmiştir.

*Hikâyelerinin konusunu genellikle gündelik hayattan seçer. Toplumun aksayan yanlarını, insanların sorunlarını, psikolojik sorunlarına, ruhsal durumlara değinmiştir.

*Günlük konuşmaları içtenlikle yansıtmıştır. Dili sade, temiz ve pürüzsüzdür.

*Hikâyelerinde olağanüstü varlıklar ve olaylar yoktur. Öykülerinde derin bir insan sevgisi vardır.

* Eserleri: Ayaşlı ve Kiracıları ( roman), Vassaf Bey, Miras, Otlakçı, Mendil Altında, Veysel Çavuş, Bir Kucak Çiçek, Hava Parası, Kelepir, Gödeli Mehmet

AKA GÜNDÜZ

* Sade dil görüşüne bağlı olup Milli Edebiyat akımı içinde yer almıştır.  Milli mücadele, Atatürk gibi konuları da işlemiştir.

* Eserlerinde millet sevgisinin neticesi olarak geniş halk zümreleri ile bunların ızdırabları işlenmiştir. Cümleleri ateşli ve kısadır. Eserleri hayat tecrübesini verir. Yetmişe yakın eseri vardır.

Hikaye: Türk Kalbi, Türk'ün Kitabı, Kurbağacık
Roman: Dikmen Yıldızı, Odun Kokusu, Tank-Tango, Hayattan Hikayeler, İki Süngü Arasında, Yaldız, Çapkın Kız , Aysel, Ben Öldürmedim, Onların Romanı, Kokain, Üvey Ana,Üç Kızın Hikayesi, Aşkın Temizi, Çapraz Delikanlı, Zekeriya Sofrası, Mezar Kazıcılar, Giderayak, Yayla Kızı, Bebek, Bir Şoförün Gizli Defteri, Eğer Aşk, Sansaros, Bir Kızın Masalı

EMİNE IŞINSU

Küçük Dünya adlı romanıyla adını duyurmuş, Azap Toprakları, Tutsak, Çiçekler Büyür adlı romanlarıyla dış Türklere yönelmiştir. Azap Toprakları'nda Batı Trakya'da yaşayan Türklerin, Tutsaklar'da Kerkük Türklerinin, Çiçekler Büyür'de de Deliorman-Rodop Türkleri'nin çektikleri sıkıntılar dile getirilir. Sancı ve Canbaz romanlarıyla Türkiye'ye dönen yazar, Sancı'da 1970 yıllarındaki öğrenci olaylarını, Cambaz'da toplumsal ve ekonomik değişimler geçiren Türkiye'nin sorunlarla dolu bir dönemini kendi siyasal görüşleri açısından değerlendirir

2)TOPLUMCU GERÇEKÇİ YAZARLAR

*1930’lardan itibaren köylüden, işçiden söz edilmiştir.

* Yazarların bir kısmı köy enstitülerinde yetişmiştir.

* Realizm akımının etkisi vardır. Gözlem önemli bir yer tutar.

*Köylü ve işçi, toplumdaki düzensizlikler ve çatışmalar, ağa - köylü karşıtlığı, imam - öğretmen karşıtlığı, halk - yönetici karşıtlığı, güçlü - güçsüz, aydın - cahil karşıtlıkları, köy sorunları, Anadolu ve insan, büyük şehirlere göç  ve sorunlar işlenir.

* Eserler, okuryazarlığı olan halkın kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir dil ve an­latım özelliğine sahiptir.

* Yazarlar, okuyucuyu kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirmek isterler. Sanat eseri, belli görüşleri ifade etmek için araç olarak kullanılır.

*Tezli roman örnekleri verilmiştir. Siyasi ideolojiler ön plandadır.

* Gözleme önem vermiştir.

* Olaylara neden sonuç ilişkisi içinde bilimsel bir açıklama getirilimiştir.

*Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin

YAŞAR KEMAL (1923- )

*Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli’dir.

*Romanlarında yer olarak Çukurova, Toroslar ve Anadolu’nun kırsal yörelerini seçmiştir.

*Köy romanlarına alışılmışın dışında bir bakış açısı getirir.

*Romanlarında kahramanlarını anlatırken, aldığı toplumsal kültürü göz ardı etmez.

*Halka önem verdiği oranda doğaya da aynı anlayış ve sorumlulukla yaklaşır.

*Roman kahramanlarını şiirsel ve yöresel bir dille konuştururken toplumun nabzını tutar.

*Destanlardan, efsanelerden, ağıtlardan, türkülerden ve halk öykülerinden faydalanmıştır.

*Şiirsel üslubu, olağanüstü düş gücü, modern romanla epik anlatım biçimlerini başarıyla bağdaştırması onu özgün kılmıştır.

* Bazı romanlarında röportaj tekniğinden faydalanmıştır.

*Romanları birçok dile çevrilmiş ve senaryolaştırılmıştır. Dışarıda çokça ödül almıştır.

*Şiir türünde eseri yoktur.
Roman: İnce Memed, Teneke, Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Deniz Küstü, Kale Kapısı, Ölmez Otu, Çakırcalı Efe, Yılanı Öldürseler, Baldaki Tuz, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf, Al Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar da Gitti, Yağmurcuk Kuşu, Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları, Yağmur Kuşu, Kanın Sesi

Efsane: Üç Anadolu Efsanesi, Ağrı Dağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi, Yanan Ormanlarda Elli Gün, Peri Bacaları.

Hikâye: Sarı Sıcak, Çukurova Yana Yana, Bir Bulut Kaynıyor.

Fıkra: Taş Çatlasa.

Röportaj: Bu Diyar Baştan Başa, Bir Bulut Kaynar, Allah'ın Askerleri, Çukurova Yana Yana, Peribacaları

Makale: Ağacın Çürüğü.

Deneme: Taş Çatlasa, Baldaki Tuz, Ağacın Çürüğü

SABAHATTİN ALİ

*Toplumsal Gerçekçi romanın öncülerindendir.

*Yazın hayatına şiirle başlamış, hece vezniyle halk şiiri etkisinde ürünler vermiştir; ancak asıl ününü romanla yapmıştır.

*Konularını toplumsal eşitsizlikten ezilen, ömürülen insanların acılarından alır.

*Türk edebiyatında köye ve köylüye büyük önem göstermiştir.

*Birçok şiiri bestelenmiştir. (Aldırma Gönül Aldırma, Leylim Ley, Dağlardır Dağlar)

Şiir: Dağlar ve Rüzgar

Hikaye: Değirmen, Kağnı, Yeni Dünya, Sırça Köşk, Son Hikayeler, Esirler, Kanal, Kırlangıçlar, Arap Hayri, Pazarcı, Hanende Melek

Roman: Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna

Oyun: Esirler

KEMAL TAHİR (1910-1973)

*Köy edebiyatının en ünlü romancısıdır. Köyü ve köy gerçeğini bilimsel yöntemle dile getirir.

*Konularını Anadolu’dan, köy hayatından, Kurtuluş Savaşı yıllarından, Cumhuriyet’in ilk yıllarından, Osmanlı tarihinden seçerek töre romancısı özelliği göstermiştir.

*Eserlerinde yakın tarihimizin siyasî olaylarını, eşkıya öykülerini, cezaevi yaşantılarını, tarihî, iktisadî ve sosyal olaylarını anlatmıştır.

* Bazı romanlarında belgelerden yararlanarak tarihi konulardan bahseder.

*Devlet Ana'da kuruluş aşamasındaki Osmanlı toplumu ve yönetim şeklini işlemiştir.

*Kurt Kanunu adlı eserde ise Atatürk'e karşı yapılan İzmir suikastını anlatmıştır.

* Yorgun Savaşçı romanında Cehennem Yüzbaşı Cemil yer alır ve Kurtuluş Savaşı’nı anlatır.

Roman: Sağırdere, Kör Duman, Esir Şehrin İnsanları, Rahmet Yolları Kesti, Köyün Kamburu, Yediçınar Yaylası, Yorgun Savaşçı,  Devlet Ana, Kurt Kanunu, Yol Ayrımı, Kelleci Memet, Hür Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Bozkırdaki Çekirdek, Büyük Mal, Namusçular, Karılar Koğuşu, Dam Ağası, Bir Mülkiyet Kalesi

Öykü: Göl İnsanları.

Mektup: Kemal Tahir’den Fatma İlhan’a Mektuplar.

ORHAN KEMAL (1914-1970)

*Asıl adı Mehmet Reşit Öğütçü’dür. Birçok eseri filme dönüştürülmüştür.

*Çukurovalı emekçileri, kırsal yöre insanının töresel sıkıntılarını, İstanbul'a gelmesiyle kenar semtlerin acılarını, yoksul çocukları, ekmek kavgası veren küçük çocukları ve işçi ailelerini kısa, çarpıcı, etkileyici bir dille anlatır.

* Eserlerinde diyaloglara ağırlı vermesi eserlerine akıcılık katmıştır.

*Hayatın içinden yetişmiş; bir yazar olarak dünyasını okuduklarından çok yaşadıklarıyla, gözlemleriyle kurmuştur.

*Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile ve Dünya Evi daha çok kendi hayatını anlattığı otobiyografik romanlarıdır.

*Şiir türünde eseri yoktur.

Hikâye: Ekmek Kavgası, Sarhoşlar, Çamaşırcının Kızı, 72. Koğuş, Mahalle Kavgası

Romanları: Grev, Babil Kulesi, Dünyada Harp Vardı, İşsiz, Önce Ekmek, Baba Evi, Avare Yıllar, Murtaza, Cemile, Bereketli Topraklar Üzerinde, Suçlu, Devlet Kuşu, Vukuat Var, Gavurun Kızı, Küçücük Dünya Evi, El Kızı, Hanımın Çiftliği, Eskici ve Oğulları, Gurbet Kuşları,  Sokakların Çocuğu, Mahalle Kavgası, Kanlı Topraklar, Bir Filiz Vardı, Müfettişler Müfettişi, Yalan Dünya, Evlerden Biri, Arkadaş Islıkları, Sokaklardan Bir Kız, Üç Kağıtçı, Kötü Yol, Tersine Dünya.

Oyun: 72. Koğuş, İspinozlar, Eskici Dükkanı

Anı: Nazım Hikmetle Üç Buçuk Yıl.

SAMİM KOCAGÖZ

*1950'de Yeni İstanbul gazetesi ve New York Herald Tribune gazetesinin ortaklaşa düzenlediği Dünya Hikâye Yarışması'nda "Sam Amca" öyküsüyle birincilik kazandı.

*Güçlü gözlemlerine dayanarak köy ve kasaba insanlarının sorunlarını, günlük yaşamlarını ve duygularını yalın bir dil ve gerçekçi tutumla yansıttı.

* İkinci Dünya, Yılan Hikayesi, Bir Çift Öküz  romanları konularını doğup büyüdüğü yörelerden alır.

* Kalpaklılar ve Doludizgin romanlarında Kurtuluş Savaşı’nı işler.

*Ölümünden sonra adına bir öykü ödülü kondu.
Roman: İkinci Dünya, Bir Şehrin İki Kapısı, Yılan Hikayesi, Onbinlerin Dönüşü, Kalpaklılar,  Doludizgin, Bir Karış Toprak, Bir Çift Öküz, İzmir'in İçinde, Tartışma, Eski Toprak

Öykü: Telli Kavak, Sığınak, Cihan Şoförü, Ahmet'in Kuzuları, Yolun Üstündeki Kaya, Yağmurdaki Kız, Sam Amca, Alandaki Delikanlı

Deneme:Roman ve Yazarlık Onuru

SADRİ ERTEM

*Atatürk ilkelerini toplumculukla bağdaştırmaya çalışmıştır.

*Roman ve hikayelerinde sanayinin köylü üzerindeki olumsuz etkisini, ağa - tüccar sömürüsünü, fabrika-işçi ilişkisini, bürokrasinin halk üzerindeki etkisini anlatmıştır.

*Sanat kaygısı taşımadığı için anlatım ve biçime önem vermemiştir.

*İnsan ruhuna inme amacı gütmemiştir.

* Çıkrıklar Durunca, Bir Varmış Bir Yokmuş’ta kapitülasonlardan; Düşkünler’da Tanzimatla başlayan memur bürorasisini; Yol Arkadaşları’nda Batı Anadolu’daki kasaba ve şehirleri anlatır.

Roman: Çıkrıklar Durunca, Bir Varmış Bir Yokmuş, Düşkünler, Yol Arkadaşları, Step

Hikaye: Silindir Şapka Giyen Köylü, Bacayı İndir, Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül, Bir Şehrin Ruhu

Gezi: Bir Vagon Penceresinden, Ankara-Bükreş

ABBAS SAYAR

*Yazmaya şiir ile başladı. Toplam 6 şiir kitabı yayımladı. Bu kitaplar çok dar bir çevrenin dışına çıkmadığından bugün bilinmemektedir. Ancak daha önce yayımladığı tüm şiirleri 1992 yılında derlenip Boşluğa Takılan Ses adıyla kitaplaştırılmıştır. 1999’da ölümünden sonra derlenebilen şiirleri ise Şiirler adıyla yayımlanmıştır.

*1950’lerde roman türüne geçti. İlk romanı Yılkı Atı’nı yazdıktan yaklaşık on - on beş yıl sonra 1970’de yayımladı. Yılkıya bırakılan bir atın doğadaki yaşam savaşını anlatan ve arka planda köy halkının yoksulluğu ve çaresizliğini sergileyen roman daha sonra filme uyarlanmıştır.

*Yılkı Atı’nı yayımladıktan sonra ikişer yıl arayla romanlarını yayımlamayı sürdürdü. 1972’de yayımladığı Çelo, radyo oyununa (Nebahat Abla’yı Yitirdik adıyla)uyarlanmış; 1974’te yayımladığı Can Şenliği ise TV1'de dört bölümlük bir dizi film olarak gösterime sunulmuştur.

*Yazarın tek öykü kitabı Yorganımı Sıkı Sar 1976’da, Dik Bayır adlı romanı 1997’de yayımlandı. Takip eden yıllarda Tarlabaşı Salkım Saçak (1987, roman), Anılarda Yumak Yumak (1990, anı-roman), Boşluğa Takılan Ses(1991, şiir), Noktalar (1991, vecizeler) adlı kitaplarını yayımladı.

*Abbas Sayar’ın yapıtları köy edebiyatı kategorisinde değerlendirilir. Yapıtlarında genellikle Orta Anadolu’yu anlatır. Romanlarında Türk köylüsünün nasıl yaşadığını bilmek, öğrenmek ve yaşam koşullarını değiştirmek gerektiğini aydınlara ve politikacılara haykırır. *El Eli Yur El de Yüzü adlı romanında ise politika ile uğraştığı dönemdeki anılarından yola çıkarak; 1954-1957 seçimlerinde Zağcıoğlu köyünün genel durumu, köylünün politikacılara bakışı; politikacılarla köy halkının birbirlerinden beklentileri nibir kara mizah örneği olarak gözler önüne serer.

TALİP APAYDIN (1926)

*İlk şiir ve hikâyelerini Köy Enstitüleri Dergisi'nde yayınladı

*Eserlerinin hemen hemen hepsinde vaktiyle Köy Enstitüleri'nde benimsetilmiş köy anlayışına uygun klişe anlayışı işler.

*Bu kitaplarda köy daima sefil ve sömürülmüştür. Köylü cahildir, hurafelere inanır. Müspet hiçbir davranışları yoktur. Bu toplumda tek iyi insan köy öğretmenidir.

*Öğretmen, köylüyü eğiterek modern ve laik hâle getirmeye uğraşır. Eserlerinde Yaşar Kemal, Kemal Tahir ve Orhan Kemal’in etkisi görülür.

* İlk romanı Sarı Traktör ile tarımda makineleşme konusuna bir umut olarak yaklaştı. Yarbükü'nde ise köylüler arasında toprak ve su paylaşımı ile ilgili çekişmelerin olduğu zorlu yaşam koşullarını anlattı. Kente İndi İdris’te makineleşme sonucunda işsiz kalan köylüleri, Yoz Duvar’da hayvancılığı, Tütün Yorgunun’nda tütün ekicilerini anlatır.
* Öykü ve romanlarında doğa betimlemeleri ve insan ilişkilerini tüm doğallığı ile yansıttı. Anı, oyun, çocuk edebiyatı türlerinde de eserler verdi.

* Vatan Dediler, Toz Duman İçinde romanlarında milli mücadelei işler.

Şiir: Susuzluk

Hikâye: Ateş Dü­şünce, Öte Yandaki Cennet, Koca Taş, Güzel İnsanlar, Yolun Kıyısındaki Adam, Duvar Yazılan, Kökten Ankaralı, Yangın

Roman: Sarı Traktör, Yarbükü, Emmioğlu, Ortakçılar, Ferhat ile Şiirin,Toprağa Basınca, Define, Yol Duvar, Toz Duman İçinde, Tütün Yorgunu, Vatan Dediler

Hatırat: Bozkırdaki Günler, Karanlığın Kuvveti

Tiyatro: Bir Yol

Radyo oyunu: Yapılar Yapılırken, Otobüs Yarışı (Basılmadı

FAKİR BAYKURT

*Romanlarında Türkiye'deki köylü yaşamını halkçı ve devrimci bir bakış açısıyla ele aldı.

*Köylünün bilinci ve bilinçaltındaki istekleri, tepkilerini ve çelişkilerini yansıttı.

* Eserlerinde erel söyleişlere er vermiştir.

* Tırpan ve Kaplumbağalar romanlarında imgesel öğelerden faydalanır.

* Yılanların Öcü, Burdur’un bir köyünde geçer. Bayram, Haceli, Iraz Ana, Muhtar ve kaymakam kahramanlarıdır.

Roman: Yılanların Öcü, Irazcan'ın Dirliği, Tırpan, Kaplumbağalar, Onuncu Köy, Amerikan Sargısı, Köygöçüren, Keklik, Kara Ahmet Destanı, Yayla, Yüksek Fırınlar, Koca Ren, Yarım Ekmek

Öykü: Çilli, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı, Anadolu Garajı, Sınırdaki Ölü, Gece Vardiyası, Dikenli Tel, Barış Çiçeği

Şiir: Bir Uzun Yol

Anı: Eşekli Kütüphaneci

KEMAL BİLBAŞAR (1910-1983)

*Tek parti döneminin sorunları, eşraf, tüccar, memur arasındaki çatışmalar bu ilk öykülerinin ana temasını oluşturdu.

*2'nci Dünya Savaşı'nın ardından çok partili sisteme geçildiği yıllarda demokratik ortamın yarattığı çelişkiler üzerinde durdu.

*Öyküyle başlamış sonradan romancılığa geçmiştir.

*Ekonomik ve teknolojik gelişmelerden payını alamayan, çağa ayak uyduramayan köylülerin sorunlarını işledi.

*18'inci Yüzyıl sonlarında Osmanlılarla birlikte Ruslara karşı mücadele eden Abhaz ve Adige çerkezlerinin sert yaşam koşullarını geleneksel renklerini ortaya çıkararak anlattı.

* “Bilbaşar Anadolu Hikâyeleri ve Cevizli Bahçe adlı ilk iki kitabında taşra yaşamından kesitler vermiş, küçük esnafın ve küçük memurun gündelik sorunlarını yansıtmaya çalışmıştır.”

* “Bilbaşar’ın ilk romanından başlayarak romanlarındaki gelişme gözden geçirildiği zaman Denizin Çağırısı’ndaki bireyin ruhsal bunalımından sonra, toplumsal konuya geçtiği ve toplumsal konunun büyük bir hızla geliştiği görülür.

* Eserlerinde genellikle Kuzey Anadolu ve Batı Anadolu kasabalarını anlatır. Genelde ezenlerle, ezilenleri isler. Konusu Doğu Anadolu’da geçen Cemo ve Memo romanlarında ise; ağa-devlet-köylü üçlüsü arasında geçen olayları ele alır.

* “Cemo’yu daha çok Doğu Anadolu’nun yalnız İmparatorluk döneminde değil, Cumhuriyet çağında da horlanmış, ezilmiş, feodal toplum düzeninde bırakılmış halkına seslenmek, onları silkelemek, uyarmak amacı ile yazdım.” der.

Öykü: Anadolu'dan Hikayeler, Cevizli Bahçe, Pembe Kurt, Üç Boyutlu Hikayeler, Irgatların Öfkesi

Roman: Denizin Çağırışı, Ay Tutulduğu Gece, Cemo, Memo, Yeşil Gölge, Yonca Kız, Başka Olur Ağaların Düğünü, Kölelik Dönemeci, Bedoş, Zühre Ninem

MAHMUT MAKAL (1930 )

*1947-1949 arasında öğretmenlik yaptığı köylerdeki gözlemlerini gerçekçi ve yalın bir dille anlattığı "Bizim Köy" adlı kitap 1950'de yayınlanınca büyük yankı uyandırdı.

*Köy edebiyatı akımının çıkış noktası oldu ve yabancı dillere çevrildi. Bu kitap nedeniyle tutuklanıp kısa süre cezaevinde kaldı.

*Makal 1967'de Unesco tarafından dünya gençliğine örnek insan olarak seçildi.

Eserleri: Bizim Köy, Köylümden, Hayal ve Gerçek, Memleketin Sahipleri, Kuru Sevda, 17 Nisan, Köye Gidenler, Kalkınma Masalı, Eğitimde Yolumuz Nereye, İplik Pazarı, Kamçı Teslimi, Ötelerin Havası, Yer Altında Bir Anadolu, Bu Ne Biçim Ülke, Zulüm Makinesi, Kokmuş Bir Düzende, Karanlığı Zorlayanlar, Köy Enstitüleri ve Ötesi, Bir İşçinin Günlüğünden

DURSUN AKÇAM

*Toplumcu sanat anlayışıyla yazan öykü yazarlarından biridir..

*Öyküyle romanı birlikte düşünen yazar, halkımızın köklü öykü geleneği nedeniyle kısa öyküye büyük görevler düştüğü düşüncesindedir.

*Köylüyle yapılan söyleşilere dayanan öykülerinde Doğu Anadolu'yu yansıtmıştır. Maral ve Ölü Ekmeği adlı kitapları bu konudaki öykülerini içerir.

*Daha sonra köyden kente göç ve nedenleri üzerinde durmaya başlayan Akçam bu öykülerini de Taş Çantası ve Köyden İndim Şehire'de bir araya toplamıştır. Öykü tekniğinden çok, anlatmak, söylemek istediklerin aktarmaya önem veren yazarın son öykü kitabı Sevdam Ürktü'dür.

AZİZ NESİN

*Türk gülmece edebiyatının en usta yazarıdır.

*En sıradan olaylardan bile öykü konusu çıkarabilen gözlem gücüyle toplumsal düzenin çarpıklığının günlük yaşayışa yansımalarını ve gülünç yanlarını yalın, abartılı bir anlatımla ortaya koymuştur.

*Hikaye, roman, oyun, masal, şiir, fıkra, gezi, anı türünde yüzün üzerinde eseri vardır.

Şiir: Sondan Başa, Sevgiye On Ölüme Beş Kala, Kendini Yakalamak, Hoşça kalın, Sivas Acısı

Konuşmalar: İnsanlar Konuşa Konuşa, Çuvala Doldurulmuş Kediler

Hikaye: Geriye Kalan, İt Kuyruğu, Yedek Parça, Fil Hamdi, Damda Deli Var, Koltuk, Kazan Töreni, Toros Canavarı, Deliler Boşandı, Mahallenin Kısmeti, Ölmüş Eşek, Hangi Parti Kazanacak, Havadan Sudan, Bay Düdük, Nazik Alet, Gıdıgıdı, Aferin, Kördöğüşü, Mahmut ile Nigar, Gözüne Gözlük, Ah Biz Eşekler, Yüz Liraya Bir Deli, Bir Koltuk Nasıl Devrilir, Biz Adam Olmayız, Sosyalizm Geliyor Savulun, İhtilali Nasıl Yaptık, Rıfat Bey Neden Kaşınıyor, Yeşil Renkli Namus gazı, Bülbül Yuvası Evler, Vatan Sağolsun, Yaşasın Memleket, Büyük Grev, Hayvan Deyip Geçme, 70 Yaşım Merhaba, Kalpazanlık Bile Yapılamıyor, Maçinli Kız İçin Ev, Nah Kalkınırsın

Roman: Kadın Olan Erkek, Gol Kralı Sait Hopsait, Erkek Sabahat, Saçkıran, Zübük, Şimdiki Çocuklar Harika, Tatlı Betüş, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Surname

Anılar: Bir Sürgünün Hatıraları, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez, Poliste, Yokuşun Başı, Salkım Salkım Asılacak Adamlar, Rüyalarım Ziyan Olmasın

Masallar: Memleketin Birinde, Hoptirinam, Uyusana Tosunum, Aziz Dededen Masallar

Taşlama: Azizname

Fıkralar: Nutuk Makinası, Az Gittik Uz Gittik, Merhaba, Suçlanan ve Aklanan Yazılar, Ah Biz Ödlek Aydınlar, Korkudan Korkmak

Gezi: Duyduk Duymadık Demeyin, Dünya Kazan Ben Kepçe

Oyunlar: Biraz Gelir misiniz, Bir Şey Yap Met, Toros Canavarı, Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı, Çiçu, Tut Elimden Rovni, Hadi Öldürsene Canikom , Beş Kısa Oyun, Bütün Oyunları

RIFAT ILGAZ (d. 1911 - ö. 1993)

*Türk şiir, roman ve öykü yazarı. Özellikle Hababam Sınıfı romanıyla tanındı.

*Yazara edebiyat dünyasında Koca Çınar, ya da Edebiyatın Koca Çınarı denmektedir.

* II. Dünya Savaşı döneminde öğretmenlik yaparken hayatında ve çevresinde gördükleriyle toplumcu bir anlayışa yöneldi.

*Köyden kente göçten, işçinin durumuna, yoksullara kadar toplumsal gerçekleri irdeler.

*Öyküleri Markopaşa dönemlerine gitmektedir.

*Toplumsal değişimleri ve çarpıklıkları hicveden bu mizah öykülerine örnek olarak Sosyal Kadınlar Partisi'ndeki kentleşme ve toplumda kadının yeri üzerine eleştiriler verilebilir.

*Yaşamını son dönemlerinde yazar özellikle anı ile çocuk edebiyatı türüne ağırlık verdi.

Şiir kitapları: Yarenlik, Sınıf , Yaşadıkça, Devam, Üsküdarda Sabah Oldu, Soluk Soluğa, Karakılçık, Uzak Değil, Güvercinim Uyur mu, Kulağımız Kirişte, Ocak Katırı Alagöz, Çocuk Bahçesi, Bütün Şiirleri, Bütün Şiirleri

Romanları: Hababam Sınıfı, Pijamalılar, Bizim Koğuş, Karadenizin Kıyıcığında, Halime Kaptan, Meşrutiyet Kırathanesi, Karartma Geceleri, Sarı Yazma, Yıldız Karayel, Apartıman Çocukları, Hoca Nasrettin ve Çömezleri, )Hababam Sınıfı İcraatın İçinde

Anı kitapları:Yokuş Yukarı, Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra, Dördüncü Bölük

Köşe Yazarlığı: Nerde Kalmıştık, Cart Curt

Öykü kitapları: Radarın Anahtarı, Don Kişot İstanbul'da, Kesmeli Bunları, Nerde O Eski Usturalar, Saksağanın Kuyruğu, Şevket Ustanın Kedisi, Garibin Horozu, Altın Ekicisi, Palavra, Önceden Don Kişot İstanbul'da, Tuh Sana, Çatal Matal Kaç Çatal, Bunadı Bu Adam, Keş, Al Atını, Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Rüşvetin Alamancası, Sosyal Kadınlar Partisi, Çalış Osman Çiftlik Senin, Şeker Kutusu

Çocuk edebiyatı: Bacaksız Kamyon Sürücüsü, Bacaksız Okulda, Bacaksız Paralı Atlet, Bacaksız Tatil Köyünde, Bacaksız Sigara Kaçakcısı, Öksüz Civciv, Küçük Cekmece Okyanusu, Cankurtaran Yılmaz, Kumdan Betona, Çocuk Bahçesi(Şiir),

Tiyatro Oyunları: Hababam Sınıfı, Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı,Türk Çocukları, Çatal Matal Kaç Çatal, Uzun Eşek Oyunu

İLHAN TARUS

* İlhan Tarus, toplumcu görüşleriyle II. Dünya Savaşı yazarları arasında yer alır.

* Öykülerinin konularını daha çok, kendisinin aralarında yaşadığı, yakından tanıdığı insanların yaşayışından almıştır.

* Öykülerinin bir özelliği olayların ve kalabalık kentleri, kenar semti insanlarının, gecekonduların, yer almasıdır.

* Ayrıca gözlemlerine dayanarak, memur aristokrasisini, bürokrat yönetimin eleştirmeyi de öykülerine konu yapmıştır.

* Savcılık ve hakimlik yaptığı sıradaki gözlemlerine dayanarak da cezaevlerine ve mahkemelere eğilmiştir.

* Gittikçe eleştirel gerçekçiliğe dönen yazar, ilk öykülerini yazdığı yıllarda halkın çoğunluğunun okuma yazma bilmediğini göz önüne alarak geniş halk kitlelerine yayılmıştır.

* Var Olmak, Hükümet Meydanı, Vatan Tutkusu romanlarında Kurtuluş Savaşı’nı işler.

Roman: Doktor Moro’nun Mektububu, Ceza Hakimi, Bir Gemi, AhilerYeşilkaya Savcısı, Var Olmak, Duru Göl, Hükümet Meydanı, Vatan Tutkusu
Öykü: Apartman, Karınca Yuvası, , Ekin İti, Köle Hanı, Suavi Efendi

Tiyatro: Ceza Hakimi, Bir Gemi, Suavi Efendi

FAİK BAYSAL

* Edebiyata şiirle adım attı; ama asıl öykü ve romanlarıyla adını duyurdu.

*1944'te yayımladığı ilk romanı Sarduvan, yazarımızın edebiyat alanındaki yönelimini de ortaya koyan bir yapıt oldu.

* Yazar, içinden çıktığı toplumun sorunlarına ilgi duyan, yaşanılan düzensizlik ve yoksulluklardan rahatsız olan ve eserlerine yansıtan biridir.

* Duyduğu rahatsızlık toplumdaki değişimle gelen çarpıklık, yozlaşmadan kaynaklanır. Yazarı harekete geçiren de toplumun vicdanı olma duygusudur diyebiliriz.

* Bir yanı “Garip Şiiri”nin getirdiği açılımla dışa/sokağa/toplum yaşamına, ötedeki ‘küçük insan’a nasıl bakılması gerektiğini; diğer yanı da toplumcu gerçekçi bakışla insan-toplum gerçekliğinin nasıl yansıtılması gerektiğini gösterir.

* Gelenekselle modern arasındaki çizginin önünü açan, düzyazıda yeni bir dil kurup biçim geliştirerek, farklı bakış açılarının edebiyatı nasıl zenginleştirebileceğini gösterirler.

* İnandırıcı, içten, insanı ve toplumu seven, yerellikten çok yöre/kasaba-kent gerçekliğini önceleyen; giderek de öykü ve romanlarında bunun daha derişik yanlarını irdelemeyi amaçlayan bir tavır geliştirdiğini söyleyebiliriz. Elleri Sesinin Rengindeydi kitabındaki öyküleri bunun güzel örneğini sergiler.

Eserleri: Güller Kanıyordu, Ilgaz Teyze Öldü, Rezil Dünya, Sarduvan, Voli, Drina'da Son Gün, Ateşi Yakanlar, Perşembe Adası, Sancı Meydanı, Nuni, Militan, Tota, Terlikler, Ayın Ucunda, Elleri Sesinin Rengindeydi, Kırmızı Sardunya, Madam Bambu
Şiir: Ayın Uçunda

ORHAN HANÇERLİOĞLU

* Romanlarında genellikle büyük şe­hirlerde yaşayan insanların hayatını ve acılarını anlatır. Ha­cimce büyük olmayan bu romanlardan sonra yazar tama­men felsefe ile ilgili çalışmalara yönelmiştir.

*Edebiyata şiirle başladı. Bir süre öykü ile ilgilendi.

*Şadırvan dergisinin öykü yarışmasında birincilik kazandı.

*1950'lerde romana yöneldi. 1951'den 1957'ye kadar her yıl bir roman yayınladı.

*Bu romanları birer büyük hikaye ölçüsünde dar tuttu. Ve her birinde yeni bir biçim denemesine girişti.

*Daha sonra felsefe ve ekonomi konularındaki çalışmalara ağırlık verdi.

*Temel başvuru niteliğinde birçok kitap hazırladı. Ruhbilim, felsefe, ekonomi, ticaret ve inanç sözlükleri de bunların arasındadır.
Şiir: Kıvılcım

Roman: Karanlık Dünya, Büyük Balıklar, Oyun, Ekilmemiş Topraklar, Ali, Kutu Kutu İçinde, Yedinci Gün, Bordamıza Vuran Deniz, Başka Dünyalar

Öykü: İnsansız Şehir

İnceleme: Erdem Açısından Düşünce Tarihi, Mutluluk Düşüncesi, Başlangıcından Bugüne Kadar Özgürlük Düşüncesi, Felsefe Sözlüğü 

MUZAFFER İZGÜ ( 1933)

*Mizah öğelerinden faydalanarak, toplumun aksayan yönlerini okuyuculara aktardı.

*Donumdaki Para adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Öykü ödülü'nü, Dayak Birincisi adlı çocuk romanıyla da Bulgaristan Altın Kirpi Ödülü'nü kazandı.

*Milliyet Sanat Dergisinin açtığı bir yarışmada ikincilik ödülü, Çocuk Kitapları Fuarı'nda Uçtu Uçtu Ali Uçtu masalıyla birincilik ödülleri sahibi olan yazar

Öykü, Mizah: Bando Takımı, Donumdaki Para, Deliye Her Gün Bayram, Sen Kim Hovardalık Kim, Her Eve Bir Karakol, Devlet Babanın Tonton Çocuğu, Lüplüp Makinesi, Kasabanın Yarısı, Demokrasimiz Kaç Para Eder

Roman: Gecekondu, İlyas Efendi, Halo Dayı, Korkak Kahraman

Oyun: Karadüzen, İnsaniyettin, Reçetesi Peçete, Utanmıyorum Üşüyorum, Lütfen Kızımla Evlenir Misiniz?

Çocuk Kitapları: Bülbül Düdük, Ekmek Parası, Çizmeli Osman, Pazar Kuşları, Uctu Uçtu Ali Uçtu, Ökkeş dizisi. Konuşan BalonKarlı Yollarda, Bandocu Çocuk

3) BİREYİN İÇ DÜNYASINA ESAS ALAN YAZARLAR

*Psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanmışlardır.

* Bireyin iç sıkıntıları, bilinçaltı, toplumla çatışma, tedirginlik, yabancılaşma ve yalnızlık gibi konular işlenir.

*Çağrışımlara açık sanatsal, şiirsel bir anlatımla yazmışlardır.

*İç konuşma ve bilinç akımı gibi anlatım tekniklerini kullanmışlardır.

*İnsan gerçekliliğini farklı yönlerden anlatmışlardır.

*Ruh çözümlemelerine önem vermişlerdir.

*Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar, Mustafa Kutlu, Semiha Ayverdi, Tarık Buğra

PEYAMİ SAFA (1899-1961)

*1899’da İstanbul’da doğdu, 15 Haziran 1961’de İstanbul’da yaşamını yitirdi.

*Psikolojik romanlarıyla tanınır.

*Para kaygısıyla yazdığı sıradan yazılarda annesi Server Bedia'nın adından esinlenerek yarattığı "Server Bedii" takma adını kullandı.

*Bu isimle kaleme aldığı "Cingöz Recai" isimli polisiye dizi romanları büyük ilgi gördü.

*Kültür Haftası ve Türk Düşüncesi adlarında iki dergi çıkardı.

*Sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi değişik alanlarda yazdığı yazılarla çok yönlü bir yazar oldu.

*43 yıl hiç durmadan yazdı.

*İlk döneminde değişik ilgi alanları içinde sol eğilimli siyasal akımlara ilgi gösterdi.

*Romanlarında Doğu-Batı sorunlarını romanlarında somutlaştırarak işlemiştir.

*1930'da basılan ve genç bir hastanın psikolojisini yansıtan otobiyografik romanı "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" kendi hayatından izler taşır.

*1949'da yayınlanan son eserlerinden "Matmazel Noraliya'nın Koltuğunda"da tıp öğrenimi yaparken bunalıma girerek felsefeye yönelen ve sonuçta mistik dünya görüşünde karar kılan bir gencin öyküsünü anlattı.

*Edebiyat ve siyaset tartışmalarının hep içinde bulundu.

*Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin’le polemiklere girdi.

*Ayrıca ders kitapları da yazdı.

Roman: Gençliğimiz, Şimşek, Sözde Kızlar, Mahşer, Bir Akşamdı, Süngülerin Gölgesinde, Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Canan, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Atilla, Bir Tereddüdün Romanı, Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Yalnızız, Biz İnsanlar

Öykü: Siyah Beyaz Hikayeler, Gençliğimiz,  İstanbul Hikayeleri, Aşk Oyunları, Süngülerin Gölgesinde, Ateşböcekleri

Oyun: Gün Doğuyor

ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR (1888-1963)

*Yazmaya milli edebiyat döneminde başlamıştır.
*Romanlarında Rumelihisarı, Büyükada, Çamlıca üçgeninde varlıklı, gününü gün eden, sorunsuz insanların yaşamını işler.

*Kahramanlarının hepsi dengesiz, gariplikleri olan, içine kapanık, başarısız ve hayalleriyle avunan kişilerdir.

*Geçmişi özellikle çocukluk anılarını yazan sanatçı aristokrat bir ailedir.

*Boğaziçi yalılarında geçen hayatı, Osmanlı soylu ailelerinin değer yargılarını işler.

*Geçmiş zamanı işleyişi ona özel bir üslup kazandırdı.

*Eserlrinde şiirsel bir dil ve özgün bir teknik kullandı.
Romanları:  Fahim Bey ve Biz, Çamlıca'daki Eneştemiz, Ali Nizami Bey'in Alafrangalığı ve Şeyhliği,

Anı-Deneme: Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri

İnceleme: İstanbul ve Pierre Loti, Yahya Kemal'e Veda, Ahmet Haşim'in Şiiri ve Hayatı

Antoloji: Aşk İmiş Her Ne Var Alemde, Geçmiş Zaman Fıkraları

AHMET HAMDİ TANPINAR

*Adını ilk kez "Altın Kitap" dergisinde yayınlanan "Musul Akşamları" şiiriyle duyurdu.

*İçe dönük bir bakışla doğa ile iletişim kurmaya çalışır.

*Şiirinin bir başka yönü Bergson felsefesinden kaynaklanan zaman kavramıdır.

*Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır. "Ne İçindeyim Zamanın", "Bursa'da Zaman" şiirleri bu olgunun örnekleridir.

*İlk romanı "Mahur Beste" 1944'te Ülkü Dergisi'nde yayınlandı. Osmanlı Devleti'nin son döneminde seçkin bir çevrenin yaşayışını sergileyen bu romanın ardından, kendi yaşamından da izler taşıyan "Huzur" 1949'da basıldı. Huzur, hem bir aşk hem de Tanpınar'ın İstanbul'a olan derin sevgisinin romanıdır. Estetik anlayışının, kültür birikiminin ve geçmiş kültürlere yaslanan yaşam felsefesini yansıttığı bu kitabı Tanpınar'ın en yetkin romanı sayılır. Romanda, Mümtaz ile Nuran'ın aşkı çerçevesinde Doğu ile Batı, eski ile yeni, geçmişin değerleriyle var olan değerler, aşk ile toplumsal sorumluluk arasındaki çatışmayı ve bu çatışmanın doğurduğu bireysel bunalımları irdeler.

*1950'de Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan ancak ölümünden sonra 1973'te basılan "Sahnenin Dışındakiler" ile 1961'de basılan "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nde de iki uygarlık, iki değerler sistemi arasında bocalayan Türk toplumunun ironik tablosu çizilir.

*Ölümünden sonra plan ve notlarına dayanılarak bir araya getirilen ve 1987'de yayınlanan "Aydaki Kadın" da da aynı irdeleme vardır. Şiir, roman ve yazılarının yanı sıra İstanbul, Bursa, Ankara, Erzurum ve Konya kentlerini doğal, tarihsel ve kültürel yapılarıyla anlattığı 1946'da basılan "Beş Şehir" önemli eserleri arasındadır.
Şiir: Bütün Şiirleri (1976-1981)

Roman: Mahur Beste, Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Aydaki Kadın (ölümünden sonra 1987)

Öykü: Abdullah Efendi'nin Rüyaları, Yaz Yağmuru
Gezi: Kerkük Anıları

Deneme: Edebiyat Üzerine Denemeler, Beş Şehir

19. Asır Türk Edebiyatı

*TARIK BUĞRA

*Tarık Buğra Akşehir’de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu.

*Adı, bir iddia üzerine üç saatte yazdığı “Oğlumuz” adlı hikâyesinin 1948’de Cumhuriyet Gazetesi'nin açtığı yarışmada ikincilik kazanmasıyla duyuldu.

*Kasaba yaşantısından, orta sınıf insanların ev ve aile ortamlarından kesitler verdiği hikâyelerinde, yoğun, şiirli bir dille aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi temaları işledi.

*Olay örgüsünden çok iç gerçekliğe ağırlık verdi.

*Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı Küçük Ağa’da (1963) yakın tarihe resmi tarih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirdi.

Hikâye: Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İki Uyku Arasında, Hikâyeler

Tiyatro: Ayakta Durmak İstiyorum,  Akümülatörlü Radyo, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı
Gezi Yazıları: Gagaringrad (Moskova Notları)

Fıkra ve Deneme:Gençlik Türküsü, Düşman Kazanmak Sanatı, Politika Dışı

Roman: Siyah Kehribar, Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, İbişin Rüyası, Firavun İmanı, Gençliğim Eyvah, Dönemeçte, Yalnızlar, Yağmur Beklerken, Osmancık

SEMİHA AYVERDİ

*Dilinin kudretli kalemi olarak eserlerinde imparatorluk dilinin bütün haşmetini ve güzelliğini sergiledi.

*İstanbul Türkçesinin bugüne kadar ulaştığı en mükemmel bir dille yazdığı ve üslûp sahibidir.

*Eski Türk terbiyesinin canlı bir örneği, Osmanlı medeniyetinin temsilcisi, Türk-İslam kültürünün mirasçısı ve Türk tasavvuf edebiyatının son devir mümessilidir.

* Mistik bir yazardır.

*Hakkında basında çıkan yazılarda kendisi için kullanılan sıfatlar, hizmetlerinin bir özeti gibidir"Semiha Ana", "Vatan Ana", "Yaman Bir Türk Akıncısı", "Alperen", "Millî Hafıza", "Millî Vicdan", Vakıf Ana", "İstanbul Hanımefendisi", "Son Osmanlı" gibi isimler verilmiştir.

*Onun hayatı bir edepli aksiyonlar manzumesidir. Ömrünü, çok sevdiği milletinin kültür ve imanına hizmetle geçirmiş olması, Türk milleti ve kültür kuruluşları tarafından şükranla karşılanır.

*Mekan olarak genellikle İstanbul'u seçtiği romanlarında tarih ve tasavvuftan faydalanmıştır.

Eserleri:Aşk Budur, Batmayan Gün, Mabette Bir Gece, Ateş Ağacı, Yaşayan Ölü, Son Menzil, Yolcu Nereye Gidiyorsun, Yusufçuk, Mesihpaşa İmamı, Ken'an Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık, İstanbul Geceleri, Edebî ve Mânevî Dünyası İçinde Fatih, İbrahim Efendi Konağı, Boğaziçi'nde Tarih, Misyonerlik Karşısında Türkiye, Türk-Rus Münasebetleri ve Muharebeleri, Bir Dünyadan Bir Dünyaya, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, Millî Kültür Meseleleri ve Maarif Davamız, Abide Şahsiyetler, Türkiye'nin Ermeni Meselesi, Hatıralarla Başbaşa, Kölelikten Efendiliğe, Dost, Yeryüzünde Birkaç Adım, Rahmet Kapısı, Mektuplardan Gelen Ses, Ne İdik Ne Olduk, Hancı, Bağ Bozumu, Hey Gidi Günler Hey, Küplüce'deki Köşk, Ah Tuna Vah Tuna, Dile Gelen Taş, Râtibe, İki Aşina, Ezelî Dostlar, Mülâkatlar, Dünden Bugüne Ne Kalmıştır

MUSTAFA KUTLU ( 1947)

*İnsanlığın derinliğine yönelen; yarı rüya yarı gerçek, sırlarla dolu bir geçmişi arayan; hayal, gölge, ayrıntı, anı peşine düşerek zamanı sorgulayan bireyi anlatmıştır.

*Geleneğe dayanan hikayelerinde içten bir anlatım ve sağlam bir bütünlük görülür.

*Canlı diyaloglar, iç konuşmalr, yerel sözcükler ve geleneksel anlatı unsurları yazarın üslubunu ilgi çekici hale getirir.

* Hikayelerinde iç konuşmalar, diyaloglar canlıdır ve hikayeleri farklı metinlerden alınmış parçalarla zenginleştirilmiştir. İlk eseri olan Ortadaki Adam eserini Gönül İşi, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül ya Sefer, Bu Böyledir, Hüzün ve Tesadüf gibi eserleri izlemiştir.

Ya Tahammül Ya Sefer insanoğlu içindeki tatminsizliği nasıl aşar sorusunu araştırır. Kişinin kendinden, tanıdıklarından ve toplumdan bir şeyler bulduğu bir kitaptır.

Hikaye: Ortadaki Adam, Gönül İşi, Yokuşa Akan Sular, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Bu Böyledir, Sır,  Hüzün ve Tesadüf, Uzun Hikâye, Beyhude Ömrüm, Mavi Kuş, Tufandan Önce, Rüzgarlı Pınar, Yıldız Tozu, Chef

Deneme:Arkakapak Yazıları, Şehir Mektupları, Yoksulluk Kitabı, Akasya ve Mandolin

İnceleme: Sabahattin Ali, Sait Faik’in Hikaye Dünyası

OKTAY AKBAL

Sait Faik’in devamı olmakla birlikte hem hikayede hem de romanda şimdiki zamanla geçmiş arasında gidip gelir ve hatıralarına dayanır.

Yazar aynı mekan ve kişileri değişik kitaplarında tekrar tekrar ele almıştır.

Yapıtlarının sevilmesinde deneme tarzına yakın şiirsel üslubu ile okurda biyografik roman izlenimini andıran “ben merkezli” anlatımı etkili olmuştur.

Önce Ekmekler Bozuldu, Aşksız İnsanlar, Yalnızlık Bana Yasak, Lunapark gibi hikayeleri ve Garipler Sokağı, Suçumuz İnsan Olmak,  İnsan Bir Ormandır, Düş Ekmeği adlı romanları bulunan yazarın çok sayıda deneme ve hatıra kitapları bulunmaktadır.

4) MODERNİZMİ ESAS ALAN YAZARLAR

* Modernizm, geleneksel olanı, yeni olana tabî kılma tavrı; yerleşik ve alışılmış olanı, yeni ortaya çıkana uydurma eğilimi ve düşünce tarzıdır.

* Modernizm, nesnelerin, varlıkların, durumların göründükleri gibi olmadıkları dü­şüncesine dayalıdır.

* Modern romancı gerçeğin dış dünyada değil, insanın iç dünyasında sak­lı olduğuna inanır ve toplumsal olana değil psikolojik olana yönelir.

* Olay örgüsü, estetik kaygıyla ve insana özgü bir gerçekliği ifade etmek üzere düzenlenir.

* Somut dünya gerçekliği yerine soyut gerçeklik önem kazanır.

*İnsanın karmaşık bir varlık olduğu düşüncesi işlenir.

*Anlatımda çağrışımdan ve şiirsel söyleyişten yararlanılmıştır.

*Alegorik anlatıma önem verilmiştir.

*Geleneksel anlatımın dışına çıkılmıştır.

* Öykülemede diyalog ve hikâye etme yerine bilinç akışını kullanır. Dolaşık ve karmaşık anlatım yöntemlerini dener. Simgelere, mitolojiye, efsanelere, misti­sizme, nihilizme, fanteziye yönelir.

* Sait Faik, Haldun Taner, Yusuf Atılgan, Vüsat O. Bener, Bilge Karasu, Nezihe Meriç, Attila İlhan, Adalet Ağaoğlu, Ferit Edgü, Rasim Özdenören, Füruzan

POSTMODERNİZM AKIMI

* Postmodernizm öncelikle bilinç akışı yöntemine tepki olarak doğar; fakat aynı zamanda klasik( geleneksel) roman anlayışına da karşıdır.

* Sorgulanmadan, herkes tarafından kabul edil­mesi gereken evrensel değerler olduğu görüşünü reddederek ortaya çıkar. Postmodernizmde gerçeklik unsurundan çok kurmaca ön plandadır.

*Yazar, bir topluluk üyesi olmaya karşıdır; kendi bireyselliğini egemen kılmaya yönelir.

* Bu tür romanda son genellikle belirsizdir. Alışılagelmiş sonlar bulunmaz.

* Tek bir konu, tek bir bakış açısından verilmez; çok yönlü, çok kültürlü, değişik bakış açılı romanlar yazılır.

* Somut gerçeklikle soyut gerçeklik iç içe verilir.

* Tarihi, edebiyatın malzemesi olarak görüp onu yeniden üretmeye çalışır.

* Ciddi duruşa karşı alaycı tutumu benimser. Saçma bulunan durumlar alaycı bir üslupla anlatılır.

* Postmodern yazara göre hayat bir oyundur. Yaşamı kurmacaya dönüştüren ro­man da oyun içinde oyundur.

* Gerçek yaşamda karşılaşılan kişilerle hayal dünyasının kişileri, masal kişileri, çizgi film kahramanları birlikte verilebilir.

* Roman içinde farklı edebi türlerden yararlanılır.

* Zaman ve mekân geleneksel (klasik) ve modern romandaki kadar belirgin de­ğildir.

* Dille oy­nama, dilin olanaklarını sonuna kadar kullanma, gerek kültür dilinin gerekse so­kak dili ve yerel dillerin anlatım olanaklarından yararlanma bu anlayışın en be­lirgin özelliğidir.

* Merak unsuru yoktur.

*  Oğuz Atay, Orhan Pamuk, Pınar Kür, Yusuf Atılgan, Adalet Ağaoğlu, Latife Tekin, Bilge Karasu, Nedim Gürsel ise "postmodern (modernötesi) romanlar"

VÜS'AT O BENER (1922-2005)

* Çehov tarzının temsilcisidir.

*“Dost” adlı öyküsüyle dikkat çekti.

* Dost’ta, küçük kentlerdeki sıradan insanların iç ve dış dünyasını anlatan yapıtlar ortaya koymuştur.

*Öykülerinden “Dost” Fransızcaya, “Batak” Almancaya, “İlki” İngilizceye çevrildi.

Öykü: Dost, Yaşamasız, Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş, Kara Tren, Kapan

Oyun: Ihlamur Ağacı, İpin Ucu

Roman: Buzul Çağının Virüsü, Bay Muannit Sahtegi’nin Notları

SAİT FAİK ABASIYANIK (1906-1954)

*Gerçeküstücü öğelerle kişinin yalnızlığı ve bunun yarattığı acıları irdeledi.

*Sürekli kullandığı ana tema yaşama sevinci oldu.

*Sıradan insanlar, işsizler, hamallar, balıkçılar, sokak kadınları, kimsesiz çocuklar, emekçiler ve küçük burjuvalar onun insanlarıdır. O bu insanlarda evrensel insanı yakaladı.

*Öykülemeyi ruhsal değişiklikler yoluyla yaptı.

*Durum (Çehov) hikayesinin önemli ismidir.

* Sade, yalın  ve akıcı bir anlatımı vardır.

* Ona göre “ Her şey insanı sevmekle başalar.”

*Aynı zamanda bir İstanbul öykücüsüdür.

* Şiirsel bir anlatımı vardır.

* İyi bir gözlemcidir.

*Toplumsal sorunlar onu bireysel planda bir hayıflanmaya sürükler. Toplumsal çelişkiler karşısındaki tavrı öfke, yenilgi ve kaçış olur.

*Ölümünden sonra Burgaz Ada’daki evi müze haline getirildi. Annesi "Sait Faik Hikaye Ödülü" oluşturdu.

*Çağdaş edebiyata katkılarından dolayı Amerika’daki Uluslararası Mark Twain Derneği’nin onur üyeliğine seçildi.

Öykü: Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya, Havuz Başı, Son Kuşlar, Alemdağ’da Var Bir Yılan, Az Şekerli (ölümünden sonra, 1954) Tüneldeki Çocuk, Mahkeme Kapısı, Balıkçının Ölümü-Yaşasın Edebiyat, Açık Hava Oteli, Konuşmalar-Mektuplar,  Müthiş Bir Tren

Şiir: Şimdi Sevişme Vakti

Roman: Medar-ı Maişet Motoru, II. Baskı "Birtakım İnsanlar" adıyla,  Kayıp Aranıyor, Yaşamak Hırsı

YUSUF ATILGAN (1921-1989)

*Asıl adı Yusuf Ziya Atılgan. Yazılarında "Nevzat Çorum" ve "Ziya Atılgan" imzalarını da kullandı.

* Psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını başarıyla işleyen bir yazar olarak tanındı.

*Modern anlatım tekniklerini, bilinçaltı ve psikanalitik öğeleri başarıyla kullanmış; varoluşçu felsefeden etkilenmiştir.

* Bazı eserlerinde kırsal kesimin yaşantısından bahseder; şehri anlatan eserlerinde ise bıkkınlık ve düzene uyumsuzluk anlatılır.

*Üzerinde çalıştığı "Canistan" adlı romanını tamamlayamadan kalp krizi sonucu öldü.

* Anayurt Oteli’nde Cebercet adlı kişinin ruhsal durumlarını anlatır.

*Hakkında yazılan yazı ve röportajlar ve kendisine adanan yazılar ölümünün ardından bazı "Perşembeci Dostları" tarafından "Yusuf  Atılgan’a Armağan" adlı kitapta derlendi.
Roman: Aylak Adam, Anayurt Oteli , Canistan

Öykü:Bodur Minareden Öte, Eylemci

Çocuk Kitabı:Ekmek Elden Süt Memeden

Çeviri:Toplumda Sanat

Piyes: Çıkış Gecesi

Şiirleri: Ölü Su

Çeviri Şiirleri: Gözler, (Şiir) Ezra Pound'dan, Yusuf Atılgan'a Armağan, Bir Yerde Hiç Gitmediğim.

Çeviri Yazıları: Kierkegaard'dan, Ayışığında Çalışkur, Onikiye Bir Var, Konçinalar, Sancho’nun Sabah Yürüyüşü, Kızıl Saçlı Amazon, Yalıda Sabah

alıntı

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!