Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Türk Edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ağustos 2020

Fuzuli (1480-1556)

Divan edebiyatının en büyük şairidir (1480-1556). Fuzuli'nin asıl adı Mehmet'tir. Irak'ta Kerbelâ'da doğdu, öğrenimini Bağdat'ta gördü. Gençliği, Safevi Türk İmparatorluğu'nun parlak dönemine rastlar. Bağdat'a yerleşti ve ömrü boyunca Irak'tan hiç ayrılmadı.. Kanuni Süleyman 1534'te Bağdat'ı fethettiği zaman padişaha kaside yazıp sunduğu gibi, veziriazam Damat İbrahim Paşa, vezir Rüstem Paşa, nişancı Celâlzade Mustafa Çelebi gibi devlet ileri gelenlerine de kasideler yazdı. Kanuni, şaire günde 9 akçe aylık bağladı. Fuzuli'nin bu aylığı alamaması üzerine nişancı Celâlzade Çelebi'ye yazdığı mektup Şikâyetname adıyla ün kazandı.Fuzuli'nin divan edebiyatı üzerindeki etkisi büyüktür. Şiirlerini Azeri şivesiyle yazmasına karşın bütün Türk milletince sevilen ve benimsenen bir şairdir. Üslûbu, edası ve temaları gerek klasik divan şairlerince, gerek halk şairlerince günümüze kadar taklit edilmiştir. Dili sade olan şiirleri halk arasında da yayılmıştır.Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç divanı vardır. O zamanın sanat ve bilim dili Arapça ve Farsça olmasına rağmen Türkçe ile de mükemmel şiir söylenebileceğini öne sürmüş ve bunu kanıtlamıştır.
Eserleri
Fuzuli sadece şairliğiyle değil, yapıtlarının çokluğuyla da meşhurdur. Üç divanından başka başta Leylâ ve Mecnun olmak üzere birçok eseri vardır. Başlıca eserleri şunlardır: Leylâ ve Mecnun
(ünlü bir mesnevidir); Hadikat-üs-Süeda (Kerbelâ Olayı'nı konu alan bu düzyazı ve şiir karışımı eser, şairin en önemli kitaplarından ve Türk edebiyatının şaheserlerinden biridir, sonraki şairleri büyük ölçüde etkilemiş, birçok defa basılmıştır); Beng ü Bade (500 beyitlik Türkçe mesnevi); Heft-Cam (327 beyitlik bir sakiname); Rind ü Zahid (Farsça düzyazı); Hüsn ü Aşk (Farsça düzyazı); Şikâyetname (Türk mizah ve hiciv edebiyatının şaheserlerindendir) v.d.Leylâ ve MecnunTürkçe divanı kadar ünlüdür. Bir Arap emirinin kızı Leylâ ile ona âşık olan bir Arap gencinin başından geçenleri anlatır. Mesnevi tarzında yazılmıştır. Zamanımıza kadar 30 defadan fazla basılmış, bütün önemli dünya dillerine çevrilmiştir. Rusya'da opera olarak da bestelenmiştir.
Artıran söz kadrini sıdk ile kadrin artırır Kim ne mikdâr olsa ehlin eyler ol mikdâr söz.

11 Temmuz 2020

Ali Şir Nevai ( Türk Şairi)

9 Şubat 1441'de Özbek Türk'ü şairi Ali Şîr Nevaî Herat'ta dünya'ya geldi. 

Nevai, Türk Bilge Kağan ve Kaşgarlı Mahmut’dan sonra tarih içinde tanıdığımız en şuurlu Türk milliyetçisidir. Milliyetçiliği hamasi değil; dönemin koşullarında dil istiklalinin gereklerini ortaya koyan bir yapıdadır. Milliyetçilik anlayışı öncekilerden daha derin ve geniştir. Bu milliyetçiliğin amacı: Bir kültür ve edebiyat dili vasıtasıyla bütün Türklüğü birleştirmek, tek bir ruh bayrağı altında toplamak, diye özetlenebilir. Bunu sağlamak için Türklerin tek bir dil ile konuşmasını, Türk’ün dile sahip olmak şuuru ile, birlik halinde tek ve büyük millet olmasını ister. Türklük “tabii” ve “fiili” olarak vardır ama Nevai, bunun “sosyal bir öz” kazanmasını dilemektedir. Nevai, kendi şiiriyle bu Türk dili birliğini kurduğuna inanır ve bununla öğünür. Onun türlü eserlerinde şu sözleri görürüz: “Cihanda Türk edebiyatı bayrağını kaldırmak suretiyle Türkleri tek millet haline soktum. Hiç ordum olmadığı halde Çin sınırına ve Tebriz’e kadar bütün Türk ve Türkmen illerini sırf divanımı göndermek suretiyle fethettim. Hatiften gelen bir ses bana: -Sen kılıçsız olarak ve yalnız kalemin ile Türk milletinin kalbini fethedeceksin. Onları tek bir millet yapacaksın. Türk ülkesi sana aittir! dedi.” Bunları söyleyen Nevai’nin sırf bir Çağatay Türkçesi şairi değil, emel ve ülkü sahibi bir kültür milliyetçisi olduğu açıktır. (ö. 3 Ocak 1501)

02 Temmuz 2020

Türk Edebiyatından beyazperdeye uyarlanmış 17 film

Edebi bir eseri sinemaya aktarmak bir yönetmeni tanımamızda başlı başına bir unsur olabilir. Çok usta kalemlerin ellerinden çıkmış romanların beyazperdeye uyarlanmış halleri sinemamızın en nadide eserleri olageldi yıllar boyunca. İşte onlardan bazıları...



Susuz Yaz

Necati Cumalı'nın 1962'de yazdığı aynı adlı hikâyesinden uyarlayıp yazmıştır. Filmin başlıca rollerinde Erol Taş, Hülya Koçyiğit ve aynı zamanda filmin yapımcısı da olan Ulvi Doğan oynamışlardır. Susuz Yaz, içerisinde barındırdığı kuvvetli siyasi taşlamaları ile politik sinemamızın az sayıdaki örneğinden biridir. Ülkemizde uzunca süre gösterimi yasaklanan yapıt Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülünü kazanarak olağanüstü bir başarı göstermiştir.



Yılanların Öcü

Fakir Baykurt'un 1954 yılında yazdığı, köy hayatını anlatan ilk romanı. Kara Bayram karısı, annesi ve çocuklarıyla beraber sakin bir hayat süren, toprak işleriyle uğraşan bir çiftçidir. Komşuları Haceli, Bayram'ın evinin önüne ev yapmak için temel atar. Aslında temel iki aile arasındaki büyük düşmanlığın başlangıcına atılmıştır. Oysa ki en büyük hata Kara Bayram'ın evinin önünü satılığa çıkaran ve Haceli'yle bu toprağı satan muhtardır. Ancak Bayram ve Haceli gerçek suçluları aramaktansa,aralarında ezeli bir rekabete girmeyi seçerler. Irazca ve Bayram'ın Haceli'yle ait kerpiçleri yok etmesiyle aralarındaki anlaşmazlık bir savaşa dönüşecektir.



Hababam Sınıfı

Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz'ın Dolmuş dergisinde yazmaya başladığı öykülerden bir bölümünü birleştirerek 1957 yılında kitaplaştırdığı eseridir. Daha sonra, 1970'li yıllarda Ertem Eğilmez tarafından sinemaya uyarlanmıştır.
 
Özel Çamlıca Lisesi'ne yeni atanan müdür muavini ve tarih öğretmeni olan Mahmut Hoca (nam-ı diğer Kel Mahmut); kopya çeken, okuldan kaçıp maçlara giden, hocalarla sürekli kafa bulan öğrencilerle dolu okulun 6 Edebiyat A [1] sınıfını (nam-ı diğer Hababam Sınıfı) ilginç ceza yöntemleriyle disiplin altına almaya çalışır. Fakat aynı zamanda öğrencilerin haylazlığı dışında ciddi olaylar da yaşanmaktadır



Bereketli Topraklar Üzerinde

Erden Kıral tarafından yönetilen 1979 yapımı drama filmi. Orhan Kemal'in aynı adlı romanından uyarlanan filmin senaryosunu en başta Mahmut Tali Öngören yazmış, ancak Erden Kıral senaryoyu beğenmemesi üzerine oyuncu Tuncel Kurtiz senaryoyu yeniden kaleme almıştır. Hikâyede Çukurova'ya gelip ağır şartlar altında çalışan Köse Hasan, Pehlivan Ali ve Yusuf adlı üç arkadaşın başından geçenler konu edilmektedir.
 
1979 yılında çekimleri tamamlanan film, sıkıyönetim tarafından yasaklandı, daha sonra ise kimliği belirsiz kişi veya kişilerce çalındı. Negatiflerin bulunmasından hemen sonra film, Türkiye'de 28 yıl sonra gösterime girdi. Bereketli Topraklar Üzerinde, 1981 yılında Strasbourg'da yapılan oylama sonucu "Avrupa'nın En İyi Filmi" seçildi. Ancak yurtdışı yasağı nedeniyle Erden Kıral'ın ödülü alması engellendi. Darbe günlerinde Kıral negatiflerin izini kaybetti. Yapımcılardan Nurettin Sezer negatifleri korumak için İsveç'e götürdü. Filmin negatiflerinin bulunmasının ardından 12 dakika kısaltılarak 2 Mayıs 2008 tarihinde tekrar gösterime sokuldu.


Zübük

Aziz Nesin'in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış, yönetmenliğini Kartal Tibet'in, senaristliğini Atıf Yılmaz'ın yaptığı 1980 yapımı film. Türkiye siyasi yapısındaki çarpık karakterleri hicveder. Zübük, Zeybek sözcüğünden ses benzeşimiyle, Aziz Nesin tarafından yaratılmış bir sözcüktür.
 
İbrahim Zübükzade (Kemal Sunal) mesleğinden ihraç edilmiş bir siyasetçidir. Sözünde durmayan, ahlaksız bir adamdır. Gazeteci Yaşar (Metin Serezli) gazetede yayınlamak istediği yazı dizisi için Zübükzade’nin yaşam öyküsünü öğrenmek ister. Gittiği köyü Gülören’de karşılaştığı köylüleri Zübükzade’yi nefretle anarlar. Yaşar’ın köylüden aldığı bilgiye göre Zübük iş hayatına bir dairede katip olarak başlamış, kısa sürede aldığı rüşvetlerle zengin olup çıkmıştır. Foyası ortaya çıkınca kovulan Zübük, Destek Partisi’ne girip yağcılıkla ocak başkanlığına yükselir.



Karılar Koğuşu

1989 yapımı Türk filmi. Başrollerini Kadir İnanır ve Hülya Koçyiğit paylaşmıştır. Kemal Tahir'in Malatya Cezaevi'nde yattığı 3 aylık bir dönemin öyküsü. 1943 Türkiye'sini sergileyen Kemal Tahir'in (Kadir İnanır) hapishane anılarıyla iç-içe geliştiği Malatya genelevinin ünlü sermayesi Tözey'in (Hülya Koçyiğit), çocuk yaştaki sevgilisiyle birlikte kocasını zehirleyen idam mahkumu Hanım Kuzu'nun (Perihan Savaş) dramı.



Uçurtmayı Vurmasınlar

Yönetmenliğini Tunç Başaran'ın yaptığı 1989 yapımı uzun metrajlı Türk sinema filmi. Çekimleri Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde gerçekleşti. Film, 62. Akademi Ödülleri'nde Türkiye'nin yabancı dilde en iyi film dalında Oscar aday adayı olarak seçilmiştir.
 
Beş yaşındaki bir çocuğun gözüyle kadınlar hapishanesinin ve sevginin öyküsüdür anlatılan. Küçük Barış'ın (Ozan Bilen) bu dört duvar arasında ne suçu vardır ki? Oysa esrardan tutuklanan annesi değil midir? Barış henüz algılayamadığı bir garip dünyanın içinde, her yanı soğuk ve sağır duvarlarla çevrili bir hapishane avlusunda gökyüzünü ve özgürlük uçurtmalarını gözlemektedir. İnci Abla’sı (Nur Sürer), Özgürlüğüne kavuştuktan sonra bir gün uçurtma olup geri döneceğine söz vermemiş midir? Film Feride Çiçekoğlu'nun romanından uyarlandı.



Kadının Adı Yok

Duygu Asena'nın yazdığı, 1987 yılında basılan kitabın uyarlanması.
 
Kadınların sorunlarına eğilen ve kadın-erkek eşitsizliği gibi konulara değinen kitap, mahkeme kararıyla 1988'de yasaklanmış; sonrasında ise yasak kaldırılarak Atıf Yılmaz tarafından filme çekilmiştir. Hale Soygazi'nin filmin finalinde çırılçıplak soyunduğu sahne büyük sansasyon yaratmıştı.



Anayurt Oteli

Yönetmenliğini Ömer Kavur'un yaptığı, başrollerinde Macit Koper, Şahika Tekand, Orhan Çağman ve Serra Yılmaz'ın rol aldığı 1986 yapımı bir film'dir. Film Yusuf Atılgan'ın aynı adlı eserine dayanılarak Ömer Kavur tarafından senaryolaştırılmıştır. Küçük bir Anadolu kasabasındaki Anayurt Oteli'nin yalnızlıktan kurtulamayan otel müdürü katibi Zebercet'in (Macit Koper) oldukça kasvetli hikayesi resmediliyor. 



Murtaza

Orhan Kemal'in 1952’de yayımlanan ünlü romanından uyarlanan filmde Balkan savaşının kahramanlarından Kolağası Hasan Bey’in torunu olan Murtaza, yaşamını bir fabrikada bekçilik yaparak kazanır. İşine bağlıdır. Ancak despotça ve acımasız bir baskı biçimiyle fabrika işçilerini yıldırmaktadır. Herkesin alay konusu olduğu bu  ‘vazife tutkusu’  Bekçi Murtaza’yı giderek hasta ve çekilmez bir hale getirirken çevresinden koparacaktır.


Sarı Mercedes

Adalet Ağaoğlu'nun Fikrimin İnce Gülü romanından sinemaya aktarılan Sarı Mercedes'in çekimleri 1987 yılından 1992 yılına dek sürdü.Filmin yönetmenliği ve senaristiliği ise Tunç Okan'a ait.Almanya'da azimle çalışıp Mercedesini alan Bayram'ın Almanya'dan Türkiye'ye gelirken yaşadıklarının anlatıldığı film. 



Hakkari'de Bir Mevsim

Ferit Edgü'nün 1977'de yayımlanan romanından beyazperdeye uyarlandı.  Filmde, sürgün olarak Hakkâri'ye giden bir öğretmenin (Genco Erkal), orada güçlükler içinde geçirdiği bir kış mevsimi anlatılmaktadır. Filmin başlıca oyuncuları arasında Genco Erkal, Rana Cabbar, Erol Demiröz, Berrin Koper, Şerif Sezer, Macit Koper ve Erkan Yücel sayılabilir. Bununla beraber, 5 yıl Türkiye'de yasaklı kalmıştır.



Ağır Roman

Film Metin Kaçan'ın aynı adlı romanından uyarlanmıştır ve dönemin en çok ses getiren filmlerinden biri olmuştur. Eser adını ağır bir Roman oyun havasından alır.Film, 70'li yıllarda, İstanbul'da, yoğun olarak Romanların yaşadığı Kolera Sokağı'nda geçer.
 
Salih (Okan Bayülgen), mahallenin saygı duyulan berberi Ali'nin (Savaş Dinçel) en küçük oğludur ve araba tamirciliği yapmaktadır. Mahallenin sevilen kabadayısı ve koruyucusu Arap Sado (Burak Sergen) mahalledeki kötü niyetli kabadayılarla hakimiyet mücadelesi esnasında öldürülünce Salih mahallenin yeni koruyucusu rolüne soyunur, ancak bu zor görev için henüz hazır ya da uygun değildir.
 
Arka planda Kolera Canavarı denen bir katil rastgele cinayetler işlemekte ve mahalleye dehşet salmaktadır. Salih'in en yakın arkadaşı Orhan (Küçük İskender) eşcinseldir ve Salih'e aşıktır. 
Bu karmaşada Salih, babasının evine kiracı olarak taşınan Hıristiyan kızı Tina'ya (Müjde Ar) aşık olur.



Salkım Hanımın Taneleri

Yılmaz Karakoyunlu'nun aynı adlı kitabından uyarlanmış 1999 yapımı Tomris Giritlioğlu filmi.Filmde olay akışı gayrimüslimlere Varlık Vergisi'nin konmasının az evvelinde başlıyor. Durmuş (Zafer Algöz) ve karısı Nimet (Derya Alabora) Niğde'den İstanbul'a "tutunmaya" göç ediyorlar. Durmuş'un hemşehrisi Bekir (Güven Kıraç), İstanbul'un varlıklı beyefendilerinden olan Halit Bey'in (Kamuran Usluer) yanında çalışmaktadır. Durmuş, Bekir'i bulur, ondan yardım ister ve böylece Bekir'in de yardımıyla bir iş sahibi olur. Ancak bu durum hırslı ve paragöz Durmuş için yeterli değildir. Halit Bey'in karısı Nora (Hülya Avşar), kocasına bir çocuk vere memenin ezikliğiyle akıl sağlığını yitirmiştir. 
 
Halit Bey'in konağının en üst katında yaşamaktadır. Halit Bey ise cilveli ve gözü yükseklerde olan Nefise (Zuhal Olcay) ile bir ilişkiye başlamıştır. Durmuş'un konağa gelişi, Varlık Vergisi'nin gündeme gelişi ve sürgünlerin başlaması filmin tüm kahramanlarını olumsuz yönde etkileyecektir.



Abdülhamit Düşerken

Nahid Sırrı Örik'in Sultan Hamid Düşerken adlı kitabından uyarlanmış 2002 yapımı Ziya Öztan filmi. 18 Nisan 2003 tarihinde gösterime girmiştir. 1 milyon doları aşan bütçesiyle Türk sinema tarihinin o zamana kadar en pahalıyla mal olan yapımı unvanını elinde tutan film, Yıldız Sarayı, Maslak Kasrı gibi gerçek mekânların yanı sıra, Marmara Üniversitesi’nin bahçesine inşa edilen, Beyoğlu ve İstiklal Caddesi’nin eski hallerinin yeniden yaratıldığı dev setlerde çekildi.Merkezde yer alan bir aşk macerası çerçevesinde, İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesi, Abdülhamid’in tahttan indirilmesi, 31 Mart olayları ve Harekât Ordusu’nun İstanbul’a gelişi gibi tarihi gerçekleri ele alan film; mesleğinde başarı kazanmış, Osmanlı İmparatorluğu’nun demokratikleşme mücadelesinde ön saflarda yer almış, İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticilerinden Binbaşı Şefik’in bir nazır kızına aşık olması ve iktidar sevdasına kapılmasını konu alıyor.



Sis ve Gece

Başrollerini Selma Ergeç ve Uğur Polat'ın paylaştığı Ahmet Ümit’in beğenilen romanı Sis ve Gece’nin beyazperde uyarlaması olan film 2007 yapımı Turgut Yasalar'ın senaryolaştırıp yönettiği bir filmdir.
Gizli servis elemanı olan Sedat, iş ve özel hayat sorunları arasında sıkışıp kalmış, oldukça sıkıntılı günler geçirmektedir. Bir süre evvel, amiri olan yürekten bağlı olduğu Yıldırım’ın öldürülmesinin yıkımını üzerinden atamamışken sevdiği kadın Mine’nin de ortadan gizemli bir şekilde kaybolması, hayatını kabusa çevirir.
 
Sedat, Yıldırım’ın kendi teşkilatı tarafından öldürüldüğüne inanmakta ve Yıldırım’a olan bağlılığının kendisinin de teşkilat içinde pasifize edilmesine neden olduğunu düşünmektedir. Bütün bu buhranlı dönemlerde, içinde olduğu ve ailesinin de dolduramadığı boşluğu tek bir insanla kapatabilir. Resim öğrencisi olan Mine, Sedat’ın hayata tutunmasının tek dayanağı olmuştur. Ama artık o da yoktur ve bütün sevdikleri, hayatından teker teker çıkıp gitmektedir.



Mutluluk

Zülfü Livaneli'nin aynı isimli romanından uyarlanan film, Meryem’in perişan ve baygın halde, bir göl kenarında bulunmasıyla başlar. Ailesi kızlarının bir namussuzluk yaptığını düşünerek töre gereği öldürülmesine karar verir. Öldürme görevi ise yakın akrabası Cemal’e verilir. Çıktıkları ölüm yolculuğunda, Meryem ve Cemal’in yolları, Profesör İrfan Kurudal’la kesişir. Bu karşılaşma üçünün de kaderlerini değiştirecek mutluluğa doğru bir yolculuğun başlangıcı olur.

18 Haziran 2020

Reşat Nuri Güntekin (1889 - 1956)

25 Kasım 1889 yılında İstanbul'da doğdu.
resat-nuri-guntekinÖğrenim hayatı boyunca birçok il gezen Güntekin, ilköğrenimine Çanakkale'de başlamıştır. Daha sonra İzmir'deki Frerler okulunda bir süre öğrenim görüp sınavla girdiği Darülfünun Edebiyat Şubesi'ni 1912'de bitirdi. Böylece öğrenim hayatını yirmi üç yaşında bitirmiş oldu.
Güntekin, 1927'e kadar Fransızca ve Türkçe öğretmenlikleriyle müdürlük görevlerini üstlenmiştir. Bazı görev aldığı okullar Bursa Sultanisi, İstanbul Beşiktaş İttihat ve Terakki Mektebi, Fatih Vakf-ı Kebir Mektebi, Akşemseddin Mektebi, Feneryolu Murad-ı Hâmis Mektebi, Osman Gazi Paşa Mektebi, Vefa Sultanisi, İstanbul Erkek Lisesi, Çamlıca Kız Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi ve Erenköy Kız Lisesi'dir.
Güntekin, 1927'de maarif müfettişi oldu ve bu arada Dil Heyeti'yle birlikte bazı çalışmalarda bulundu. 1939'da ise Çanakkale milletvekili olarak TBMM'de bulundu. Bu görevini 1946'ya kadar sürdürdü.
1947'de, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ankara'da yayımlanan Ulus gazetesinin İstanbul kolu olan Memleket gazetesini çıkardı. Güntekin daha sonra müfettişlik görevine geri döndü ve 1950'de UNESCO Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği görevleriyle Paris'e gitti.
1954'te ise yaşından dolayı bu görevden ayrılmak zorunda kaldı. Emekliliğinden sonra bir süre İstanbul Şehir Tiyatroları edebi heyeti üyeliği yapmıştır.
Güntekin'e Akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavisi için Londra'ya gitti ve orda hastalığına yenik düşerek öldü. 13 Aralık 1956 günü, Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü.
Romanları
Çalıkuşu (1923)
Gizli El (1924)
Damga (1924)
Dudaktan Kalbe (1924)
Akşam Güneşi (1926)
Bir Kadın Düşmanı (1927)

Yeşil Gece (1928)
Acımak (1928)
Yaprak Dökümü (1939)
Değirmen (1944)
Kızılcık Dalları (1944)
Miskinler Tekkesi (1946)
Harabelerin Çiçeği (1953)
Avrupa Yakası (1961)
Son Sığınak (1961)
Kan Davası (1962)
Ateş Gecesi (1953)
Gökyüzü (1935)
Eski Hastalık (1938)

Tiyatroları
Hançer (1920)
Eski Rüya (1922)
Ümidin Güneşi (1924)
Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, İhtiyar Serseri (1925, üç oyun)
Taş Parçası (1926)
Yeşil gece (1928)
İstiklâl (1933)
Hülleci (1933)
Yaprak Dökümü (1971)
Eski Şarkı(1971)
Balıkesir Muhasebecisi (1971)
Tanrıdağı Ziyafeti (1971)
Bir Köy Öğretmeni
Çalıkuşu (h.orhanlı)

Gezi Yazıları
Anadolu Notları (1936 iki cilt)

12 Haziran 2020

Muzaffer İzgü’nün Edebiyatımıza Kazandırdığı Unutulmaz 15 Eser

2017 yılında, 81 yaşında iken aramızdan ayrılan, Edebiyatımızın usta yazarlarından Muzaffer İzgü Türk edebiyatına birbirinden değerli birçok eser armağan etti.

Onun eserlerinden okuduğumuz dünya, yaşamın en güzel ve gizli köşelerine yapılan seyahatleri müjdeliyordu. Özellikle gülmece ve çocuk kitapları üzerine yaptığı çalışmalar, her dönemin kalbine dokunan, yeniden okunası metinlerden oluşuyordu.

Yaşamı yaratan ve yarattığı yaşamın gerçekliğiyle yan yana bir hayat yaşayan Muzaffer İzgü, iyi ki yaşadı ve iyi ki yazdı…

1. Zıkkımın Kökü, 1988 


2. Donumdaki Para, 1977 


3. Gecekondu, 1970 









4. Dayak Birincisi, 1979 









5. Bando Takımı, 1975 














6. Uçtu Uçtu Ali Uçtu, 2000 













7. Kaçak Kız, 1998






8. Çapulcu musun? Vay Vay, 2013 









9. Kiraz Kız, 1991 


















10. Anamı da Aldım Geldim, 2009 


















11. İt Adası, 1992 


















12. Bizim Ayılar Amerikalıları Çok Sever, 1991 



13. Devletin Malı Deniz, 1986 





















14. Lütfen Kızımla Evlenir misiniz?, 1997 












15. Çıngıraklı Çoban, 2007 




26 Mayıs 2020

Orhan Veli (Turkish Poet)

Orhan Veli Kanık (13 Nisan 1914 – 14 Kasım 1950), Türk şair. Melih Cevdet ve Oktay Rifat'la birlikte Garip Akımı'nın kurucularındandır. Şiirde ölçü, uyak ve sanatlı söyleyişlere karşıydı. Orhan Veli, her şeyin şiire konu olabileceğini savunmuştur.
Hayatı Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914'te Beykoz'a bağlı Yalıköyü'nde bulunan İshak Ağa Yokuşu'ndaki Çayır Sokağı'nda 9 numaralı konakta dünyaya geldi. Babası İzmirli tüccar Fehmi Bey'in oğlu Mehmet Veli, annesi ise Beykozlu Hacı Ahmet Bey'in kızı Fatma Nigar Hanım'dır. Nüfus tezkeresi sûretine göre asıl ismi Ahmet Orhan olan şairin babasının adı Veli olduğu için, sanatçı Soyadı Kanunu'ndan önce Orhan Veli olarak tanındı. Orhan Veli'nin babası evlendiği sırada Mızıka-yı Hümayun'da klarnist idi. Cumhuriyet'in ilanından sonra ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şefi oldu. Veli Kanık, hem bu yeni görevi hem de Musiki Muallim Mektebi'nde (Ankara Konservatuvarı) armoni profesörü olması dolayısıyla 1923-1948 yılları arasında Ankara'da yaşadı. Bu dönemde bir süre Ankara Radyosu'nda müdürlük de yapan Veli Bey, daha sonraki yıllarda İstanbul Konservatuvarı'nda ilmi kurul üyesi ve İstanbul Radyosu'nda ses uzmanı olarak çalıştı. Orhan Veli'nin kendisinden küçük iki kardeşi vardı. Bunlar Vatan Gazetesi muhabirlerinden Adnan Veli Kanık ve Füruzan Yolyapan'dır. Şairin, ayrıca, bir yaşında iken Ankara'da ölen Ayşe Zerrin isminde bir kız kardeşi de olduğu söylenmektedir.
Orhan Veli'nin çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir'de geçti. Mütareke sırasında Akaretler'de bulunan Anafartalar İlkokulu'nun ana sınıfına devam etti. Bir sene sonra ise bu okuldan alınarak Galatasaray Lisesi'ne yatılı olarak verildi. Yedi yaşındayken Halife Abdülmecit'in Yıldız Sarayı'nda düzenlediği bir düğünde sünnet edildi. 1925'te dördüncü sınıfı tamamladığında babasının isteği ile Galatasaray Lisesi'nden ayrılarak annesiyle birlikte Ankara'ya taşındı. Orada, Gazi İlkokulu'na yazıldı. Bir yıl sonra Ankara Erkek Lisesi'ne yatılı girdi. Kanık, çocukluğunda bazı hastalıklar ve tehlikeler de yaşadı. Örneğin, beş yaşında yanma tehlikesi geçirdi ve uzun süre tedavi gördü. Şair dokuz yaşında kızamık, on yedi yaşında ise kızıl hastalığına tutuldu.
Kanık'ın edebiyata olan merakı ilkokul sıralarında başladı. Bu dönemde Çocuk Dünyası isimli dergide bir hikâyesi basıldı. Ortaokulun yedinci sınıfındayken Oktay Rifat Horozcu ile tanıştı. Birkaç yıl sonra ise bir müsamere sırasında Halkevi'nde Melih Cevdet Anday ile arkadaş oldu. Lisenin ilk yılında edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar'dı. Tanpınar, öğretmeni olduğu sürece Kanık'a öğütler verdi ve onu yönlendirdi. Şair, lise döneminde arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le birlikte Sesimiz isimli bir dergi çıkardı. Sanatçının yaşamının bu evresi aruz vezni kurallarını ve ahengini kavradığı ve ilk şiirlerini yazdığı dönem oldu. Gene lisede oyun çalışmalarına katıldı. Örneğin, Raşit Rıza'nın oynadığı Aktör Kin oyununda rol aldı. Ankara Halkevi'nde Ercüment Behzat Lav'ın sahnelediği Ahmet Vefik Paşa'nın Molière'den uyarladığı Zor Nikah'ta Üstâd-ı Sanî'yi, Maurice Maeterlinck'in Monna Vanno'sunda ise baba rolünü üstlendi. Kanık, sonraki yıllarda tiyatro alanındaki çalışmalarına çevirmen olarak devam etti ve pek çok oyunu Türkçe'ye çevirdi.
1932 yılında, liseden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe bölümüne kaydını yaptırdı. 1933 yılında Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti başkanı seçildi. 1935 yılına kadar devam ettiği üniversiteyi bitirmeden okuldan ayrıldı. İstanbul Üniversitesi'ne giderken bir yandan sürdürdüğü Galatasaray Lisesi'ndeki öğretmen yardımcılığı görevine okuldan ayrıldıktan sonra bir sene daha devam etti.
Sonraki yaşamı ve sanat hayatıKanık, daha sonra, Ankara'ya giderek P.T.T. Umum Müdürlüğü, Telgraf İşleri Reisliği, Milletlerarası Nizamlar bürosuna girdi. Şair, Ankara'ya döndükten sonra eski arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le tekrar bir araya geldi ve üçlü benzer tarzda şiirler yazmaya başladı. 1936 yılında, Nahid Sırrı Örik'in şiirlerini yayınlatmaları önerisinin ardından, Varlık Dergisi'nde Orhan Veli'nin, Oaristys, Ebabil, Eldorado, Düşüncelerimin Başucunda isimli şiirleri yayınlandı.Dergide, Orhan Veli ve arkadaşlarını edebiyat dünyası ile tanıştıran "Varlık'ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayılarımızda onun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Mehmet Ali Sel'in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir." satırları da yer aldı. Bu ilk şiirlerini, bir kısmı Mehmet Ali Sel mahlasını taşıyan diğer şiirleri takip etti. 1936 - 1942 yılları arasında Varlık'ın yanı sıra İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik dergilerinde şiirleri ve yazıları basıldı. Orhan Veli, bu dönemin ilk yıllarında yazdığı şiirlerin şekli, yapısı ve içeriği dolayısıyla hece şairi olarak kabul edildi. 1937 yılından sonra ise hem Kanık hem de Anday ve Horozcu yeni tarzda şiirlerini yayınlamaya başladılar.
1939 yılında, arkadaşı Melih Cevdet Anday'la birlikte araba kazası geçirdi. Bu olayın sonucunda yirmi gün komada kaldı. Kazanın sebebi, Anday'ın sürdüğü arabanın Çubuk Barajı tepesinden aşağı yuvarlanmasıydı. 1941 yılının Mayıs ayında Garip seçkisi yayınlandı. Bu kitapta şairin yirmi dört şiirinin yanı sıra Melih Cevdet'in on altı, Oktay Rifat'ın ise yirmi bir şiiri yer aldı. Kitabın içindeki şiirler kadar ses getiren önsözünü ise Orhan Veli yazdı. Bu kitap sonradan Birinci Yeni olarak da anılacak Garip Akımı'nın başlangıcı oldu.Garip Akımı'nın kurucuları olan Kanık, Horozcu ve Anday, radikal bir tutumla kendilerinden önce gelen hececilerin ve Ahmet Haşim'in şiirleriyle, Nazım Hikmet'in toplumcu-gerçekçi şiirlerini reddettiler. Kitaptaki şiirler ve önsöz edebiyat dünyasında büyük tartışmalara sebep oldu. Özellikle Orhan Veli'nin yazdığı "Yazık Oldu Süleyman Efendi'ye" mısrası üzerinde duruldu. Bu mısrayı kimileri tenkit ederken, kimileri çalıntı olduğunu iddia etti. Bir diğer grup ise Türkçe'de yazılmış en güzel dizelerden biri olduğunu söyledi. Bu münakaşalar sonucunda mısra çok popüler oldu ve Nurullah Ataç'ın deyişi ile "vapurlara, tramvaylara, kahvehanelere kadar" girdi ve bir deyim niteliği kazandı.
Şair, P.T.T.'deki görevinden askerlik sebebiyle 1942 senesinde ayrıldı. 1945 yılına kadar Gelibolu'nun Kavak Köyü'nde askerliğini yaptı. Bu dönemde sadece altı şiiri yayımlandı. 1945 yılında teğmen rütbesiyle terhis oldu ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın Tercüme Bürosu'nda çalışmaya başladı. Fransızca'dan yaptığı çeviriler bakanlığın klasikler serisinden yayınlandı.Şair Şubat 1945'te Vazgeçemediğim isimli şiir kitabını, Nisan 1945'te ise Garip'in sadece kendi şiirlerini içeren ikinci baskısını çıkardı. Bu kitapları 1946 yılında yayımlanan Destan Gibi ve 1947'de basılan Yenisi takip etti. 1946 seçimlerinden sonra Hasan Âli Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığı görevinden ayrılması sonucunda Yücel'in kurduğu Tercüme Bürosu da önemini yitirdi. Kısa bir süre sonra Kanık istifa etti. İleriki yıllarda ayrılışına neden olarak Reşat Şemsettin Sirer'in bakan olmasından sonra oluşan baskıcı havadan rahatsız olmasını gösterdi. Bu istifanın sebebini Orhan Veli'nin memuriyete uyum sağlayamaması olarak yorumlayanlar da oldu. Ayrılmasının ardından Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde denemeler ve eleştiriler yazdı. 1948'de La Fontaine'nin masallarını Türkçe'ye çevirdi, Ulus gazetesinde Yolcu Notları'nı yayınladı. Bakanlıktaki değişimin ardından kendisiyle benzer durumda kalan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Abidin Dino, Necati Cumalı, Sabahattin Eyüboğlu, Oktay Rifat ve Melih Cevdet gibi arkadaşlarıyla buluşmaları sonucunda 1948 yılı sonunda bir dergi çıkartmaya karar verdiler. Masraflarını Mahmut Dikerdem'in karşıladığı Yaprak on beş günde bir yayınlanıyordu. Dikerdem'in yardımlarına rağmen derginin sahibi ve yazı işleri müdürü Orhan Veli'ydi. Bu yüzden zaman zaman ortaya çıkan para problemleriyle kendisi ilgilendi ve dergiye devam edebilmek için paltosunu satmak zorunda bile kaldı. Son sayıyı yayınlayabilmek için ise Abidin Dino'nun kendine hediye ettiği resimleri elden çıkardı. İlk sayısı 1 Ocak 1949'da çıkan, Cahit Sıtkı Tarancı, Sait Faik Abasıyanık, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi gibi yazar ve şairlerin eserleri yayınlanan Yaprak, 1 Haziran 1950'ye kadar 28 sayı yayınlandı. Yaprak'la birlikte Orhan Veli'nin şairliğinin yanı sıra fikir adamlığı yönü de ortaya çıktı. Şairin yaklaşan seçimlerle ilgili fikirleri bu dergide yayınlandı. Ayrıca, Melih Cevdet ve Oktay Rifat'ın toplumsal şiirleri de Yaprak'ta yer buldu. Aynı günlerde Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet, Nazım Hikmet'in hapishaneden çıkartılması için açılan kampanyaya katılarak üç gün açlık grevi de yaptılar. Orhan Veli, Yaprak'ın yayınlandığı 1949 yılı boyunca Nasreddin Hoca hikâyelerini şiirleştirdi, Karşı isimli son şiir kitabını yayınladı ve Charles Lamb'ın uyarladığı Shakespeare'in Hamlet ve Venedik Taciri isimli eserlerini Şehbal Erdeniz'le birlikte Türkçe'ye çevirdi.
ÖlümüOrhan Veli, Yaprak'ın kapanmasının ardından İstanbul'a geri döndü. Aynı yılın Kasım ayında bir haftalığına geldiği Ankara'da belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve başından hafifçe yaralandı. İki gün sonra İstanbul'a döndü. 14 Kasım günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçiren şair hastaneye kaldırıldı. Beyinde damar çatlaması yüzünden başlayan rahatsızlığın sebebi doktor tarafından anlaşılamadı ve Kanık'a alkol zehirlenmesine karşı tedavi uygulandı. Aynı akşam sekizde komaya giren şair gece 23:20'de komadan çıkamayarak Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayata veda etti.
Lisedeki edebiyat hocası Ahmet Hamdi Tanpınar, Kanık'ı hastanede ziyaret etme fırsatı buldu ve bu olayı şöyle anlattı:
Daha orta mektebin birinci sınıfında talebem olan Orhan'ı Cerrahpaşa Hastanesi'nde son defa oksijen çadırının altında yarı çıplak, güçlükle nefes alır ve o kadar güzel hayallerin yakaladığı dünyamızı yalnız akı görünen gözlerinden boşanırken gördüğüm günü hiçbir zaman unutamam. Şiirimize tatlı anlaşmazlığı ve lezzeti getiren zeka, kendisi olmaktan çıkmıştı.”
16 Kasım günü morgda yapılan otopsiden önce Sanat Dostları Cemiyeti tarafından Orhan Veli'nin yüzünün mülâjı alındı. 36 yaşında ölen şairin cenazesi 17 Kasım 1950'de, Beyazıt Camii'nden kaldırıldı. Cenaze, akademisyenler, yazar ve sanatçılardan oluşan kalabalık tarafından Sirkeci'ye kadar taşındı, oradan bir otomobil ile Aşiyan Mezarlığı'na götürülerek defnedildi. Rahatsızlandığı sırada üstünde bulunan ceketin cebinden bir diş fırçasının sarılı olduğu kağıda yazılmış Aşk Resmi Geçidi isimli şiiri çıktı. 1 Şubat 1951'de arkadaşları tarafından anısına Son Yaprak çıkarıldı. Tek sayı olarak basılan bu dergide Orhan Veli'nin daha önce yayınlanmamış Aşk Resmi Geçidi şiiri de yer buldu.
Ölümünden sonra
Abidin Dino, Orhan Veli için bir mezar projesi hazırladı. Nevzat Kemâl ise bu mezarı inşa etti. Ölümünün ardından, şair için, dostlarından Halim Şefik Güzelson Otopsi, Ercüment Behzat Lav Çilelim, Oktay Rifat ise Ağıt isimli şiirler yazdılar. Yüksel Pazarkaya ve Helmut Vader tarafından Almanca'ya çevrilmiş olan seçilmiş 49 şiiri 1965 yılında Frankfurt'taki Suhrkamp Verlag yayınevi tarafından Poesie ismiyle yayınlandı. Şairin hakkında Almanca bir kitap da bulunmaktadır. Orhan Veli'nin şiirleri İngilizce ve Özbekçe'ye de çevrildi.
Orhan Veli'nin çevirdiği Jean Anouihl'den Antigone ve Jean-Paul Sartre'dan Saygılı Yosma ölümünden önce yayınlanamamıştı. Bu eserlerden Antigone şairin vefatından sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu'nca sergilendi. Saygılı Yosma ise 1950 sonunda "Saat 6 Tiyatrosu" tarafından bir kez temsil edildi.
Kişiliği ve fiziksel özellikleriOrhan Veli'nin kişiliği ve fiziki özelliklerinin şiirleri ve sanat anlayışı ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Cemal Süreya, Kanık'la ilgili olarak "Yeni şiirimizin, işlev olarak kurucusu olan bu adam kuramını yazılarıyla değil, başka iki şeyiyle yaptı: Hayatıyla (yaşam biçimiyle) ve şiirleriyle" açıklamasını yaptı. Orhan Veli, Garip Akımı'nı sadece şiirleriyle değil, günlük hayatıyla, gönül ilişkileriyle, çevresinde kendisi ile ilgili çıkan dedikodularla, fiziği ile yeni bir şair tipi yaratarak oluşturdu.
Kardeşi Adnan Veli'nin "Vücudu oldukça kemikli, kollarıyla bacakları epey uzundu. Göğsünü öne doğru eğerek hafifçe yaylanarak yürürdü. Elleri gayet ince, beyazdı. Parmakları adam akıllı uzun, tırnakları pembe, uzun ve yuvarlaktı. Geniş bir alnı, sivri bir çenesi vardı. Dudakları eni konu etliydi. Burnu tümsekliydi. Yüzü gençlikte çıkardığı ergenlik sivilceleri sebebiyle pürtüklüydü." olarak anlattığı Orhan Veli'yi, yazar arkadaşı Sait Faik ise bir röportajında şöyle betimledi:
İki incecik bacak, kısaca bir trençkot, kanarya sarısı bir kaşkol, müselles bir yüz, şişirilmiş bir göğüse benzeyen bir sırt, -denebilirse- ergenlik bozuğu bir yüz: İşte görünüşte Orhan Veli."

Herkesle iyi geçinen, kimsenin kalbini kırmayan, çevresindeki insanlara saygı gösteren Orhan Veli'nin yakın arkadaşları arasında Oktay Rifat, Melih Cevdet, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sait Faik, Suat Taşer, Fikret Adil, Agop Arad gibi isimler yer alıyordu. Son günlerinde en yakın olduğu isim ise Sabahattin Eyüboğlu'ydu. Garip Akımı'nı yalnız yazdıklarıyla değil, hayata karşı duruşuyla açıklayan şair fiziğini bile bu uğurda kullanmaktan çekinmedi. Bu yüzden şiirinin hayatının sonucu olduğuna değil, aksine hayatını şiirine göre yaşadığına inanılır.
ŞairliğiOrhan Veli Kanık'ın 1936 yılında başladığı şiir hayatı üç dönemde incelenebilir:


Garip öncesi (1936-1941), Garip dönemi (1941) ve Garip sonrası.
Garip öncesi
Bu devredeki şiirleri eski ve yeni şiirleri olmak üzere iki devrede incelenebilir.
Eski şiirleri
Orhan Veli'nin ilk şiirleri 1 Aralık 1936 tarihinde Varlık Dergisi'nde yayınlandı. O günlerde Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Kutsi Tecer, Necip Fazıl Kısakürek gibi şairler Ahmet Haşim'in Fransız sembolistlerinden ilham alarak oluşturduğu simgelerin gücünden yararlanan şiirlerinin takipçisiydi. Ahmet Haşim'in saf şiir anlayışını benimseyen bir diğer şair olan Cahit Sıtkı Tarancı ise diğer dönemdaşlarından aksine gündelik yaşamı da şiirlerinin içine almaya çalışıyordu. Nazım Hikmet Ran ve Ercüment Behzat Lav ise biçim ve özde yenilik yaparak vezinsiz, serbest ve toplumcu şiirler yazıyorlardı.
Kanık'ın ilk şiirleri, Necip Fazıl, Ahmet Muhip, Ahmet Hamdi ve Cahit Sıtkı kuşağına bağlıdır.


Bu eserler, içerik, biçim, dil ve tarz olarak klasik ve geleneğe bağlı olarak yazıldılar. Daha sonraki çalışmalarının aksine şiirlerinde uyak da kullanan Orhan Veli ayrıca benzetmelere ve sıfatlara geleneksel bir şekilde yer verdi. Ölüm, doğa, rüya, zaman, aşk gibi temaların işlendiği eserlerinde hiç ironiye rastlanmaz. Şair henüz kendine ait bir dil geliştiremediği için şiir anlayışı ve mısra yapısında Baudelaire'in konu, işleyiş, dil ve üslupta ise Necip Fazıl'ın etkisi altındaydı.
Gün Doğuyor, Oaristys, Ebabil, Eldorado, Kurt, Zeval gibi eserlerini içeren ilk dönem şiirlerinde şair, yalnız ve mutsuz bir kişinin yaşamını anlattı, acılarını, isteklerini, aşklarını dile getirdi. Orhan Veli eski şiirlerinde akıldan çok duyguya, gerçeklikten çok romantikliğe, toplumsallıktan çok bireyselliğe önem verdi. Bu açıdan da Kanık'ın edebiyat dünyasına girişi okuduğu ve sevdiği yabancı şairlerin etkilenerek ve Türkiye'de onları takip eden şairlerin arasına katılarak oldu.
Yeni şiirleri
Şair, 1937 yılından sonra eski şiir anlayışından uzaklaşarak Garip akımının habercisi olan yeni bir tarz benimsedi. Kanık'ın bu yeni şiirleri 1937 - 1941 yılları arasında Varlık, İnsan, İnkılâpçı Gençlik gibi dergilerde ve ölümünün ardından Vatan (1952) ve Papirüs'te (1967) yayınlandı. Sayıları 51'i bulan Garip'in ilk örnekleri olan bu eserler, abartılı bir dille yazılmıştır.
Dönemin şiirlerinden farklı yapıtlar ortaya koymaya karar veren Orhan Veli, ilk olarak ölçü ve uyağı daha sonra ise tasviri, şairaneliği, hayali, süsü ve zeka oyunlarını şiirinden çıkarttı. Sadelik ve basitliği önemseyen sanatçı, duygudan çok akla önem vermeye başladı. Halkın kullandığı kelimeleri tercih etmeye başlayan Kanık hayat karşısında kötümser, ironik, ümitsiz, inançsız görünmektedir. Yeni şiirlerinin temaları ise çoğunlukla tabiat, insan, aşk, çocukluk, savaş, hayat, sarhoşluk ve seyahat oldu. Şair bu dönemde, çoğunlukla kısa şiirler yazmayan başladı. Nurullah Ataç bu çalışmaların Fransız sürrealistlerin yazılarını ve Japon haikularını anımsattığını söyledi. Orhan Veli de o yıllarda arkadaşlarıyla birlikte Fransız gerçeküstücüleri sık sık okuduklarını açıklamıştır. Yine de sanatçı, noktalama işaretleri kullanması, imgeyle simgeden kaçınması, şiiri insanın duyularına değil aklına hitap eden bir sanat haline getirmeye çalışması gibi özellikleriyle sürrealistlerden ayrılır.
Kanık'ın bazı şiirlerinde oluşturmaya çalıştığı yeni tarzla ilgili acemiliği ortaya çıkar. Bu şiirlerde mısralar yan yana yazılınca bir nesir oluşur. Şairin bu dönemine ait eserleri arasında Fena Çocuk, Ağaç, Kuş ve Bulut, Tereyağı, Gangster, Pazar Akşamları gelir.
Seçme bibliyografi
Şiir kitapları
Garip (1941, Resimli Ay Matbaası)
Vazgeçemediğim (1945, Marmara Yayınevi)
Destan Gibi (1946, Ölmez Eserler Yayını)
Yenisi (1947, İnkılâp Yayınevi)
Karşı (1949, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik)
Bütün Şiirleri (1951, Varlık Yayınları)
Hikâye/Şiir
Nasreddin Hoca Hikâyeleri (1949, Doğan Kardeş Yayınları)
Yazılar
Nesir Yazıları (1953, Varlık Yayınları)
Edebiyat Dünyamız (1975, Bilgi Yayınları. Hazırlayan: Asım Bezirci)
Bütün Yazıları (1982, Can Yayınları)
ÇeviriBir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı, Alfred de Musset (1943, Maarif Basımevi)
Barbarine, Alfred de Musset (1944, Maarif Basımevi)
Scapin'in Dolapları, Molière (1944, Maarif Basımevi)
Versailles Tûluatı, Molière (1944, Maarif Basımevi, Azra Erhat'la birlikte)
Sicilyalı Yahut Resimli Muhabbet, Molière (1944, Maarif Basımevi)
Tartuffe, Molière (1944, Maarif Basımevi)
Üç Hikâye, Nikolay Gogol (1945, Alaaddin Kıral Basımevi, Erol Güney'le birlikte)
Turcaret, Alain Rene Lesage (1946, Milli Eğitim Basımevi)
Fransız Şiir Antolojisi, (1947, Varlık Yayınevi)
La Fontaine'in Masalları, La Fontaine (1948, Doğan Kardeş Yayınları)
Hamlet, William Shakespeare (1949, Charles Lamb uyarlaması, Doğan Kardeş Yayınları)
Venedik Taciri, William Shakespeare (1949, Charles Lamb uyarlaması, Doğan Kardeş Yayınları)
Saygılı Yosma. Jean-Paul Sartre (1961, Ataç Yayınevi)
Batıdan Şiirler (1963, Yeditepe Yayınları)
Bütün Çeviri Şiirleri (1982, Can Yayınları)


Orhan Veli'den Bir Şiir


ALTINDAĞ

Biri bir koca görür rüyasında:
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
Şen Yuva Apartmanı, bodrum katı.
Kutu gibi bir dairede otururlar.
Ne çamaşıra gidilir artık, ne cam silmeye;
Bulaşıksa kendi bulaşıkları.
Çocukları olur, nur topu gibi;
Elden düşme bir araba satın alınır.
Kızılay Bahçesi’ne gidilir sabahları;
Kumda oynasın diye küçük Yılmaz,
Kibar çocukları gibi.

22 Mayıs 2020

Namık Kemal (Türk Edebiyatcısı)

225px-Kemalbey21 Aralık 1840’ta Tekirdağ’da doğdu, 2 Aralık 1888’de Sakız Adası’nda öldü. Asıl adı Mehmed Kemal. Namık adını ona şair Eşref Paşa verdi. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey. Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa’nın yanında, Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşında İstanbul’a babasının yanına döndü. 1863’te Babıali Tercüme Odası’na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865’te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın nedeniyle 1867’de kapatıldı.
Sürgünler dönemi
Namık Kemal, İstanbul’dan uzak olması için Erzurum’a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e kaçtı. Bir süre sonra Londra’ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Ali Suavi’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı “Muhbir” gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi’yle anlaşamadı, Muhbir’den ayrıldı. 1868’de gene Fazıl Paşa’nın desteğiyle “Hürriyet” gazetesini çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden, Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870’te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısıyla İstanbul’a döndü. Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872’de “İbret” gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete 4 ay kapatıldı. İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı “Vatan Yahut Silistre” oyunu, 1873’te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi. Oyunu izleyenler galeyana gelip olay çıkardı. Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa’ya sürgüne gönderildi.
Türk Edebiyatı’nda İlkleri
1876’da I. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi’yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca Meclis-i Mebusan kapatıldı, Namık Kemal tutuklandı. Midilli Adası’na sürüldü. 1879’da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884’te Rodos, 1887’de Sakız Adası’na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu’da Bolayır’da gömüldü. Şiirlerini küçük yaşlardan itibaren yazdı. Şinasi’yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilendi. En önemli özelliklerinden biri, Türk şiirini Divan şiirinin etkisinden kurtarmaya çalışması. “Vatan Şairi” diye de isimlendirildi. Tiyatroya özel bir önem verdi, altı oyun yazdı. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre, Avrupa’da da ilgi uyandırdı ve beş dile çevrildi. İlk romanı “İntibah” 1876’da yayınladı. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılır. Romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye’ye ilk getiren kişilerden biri oldu. En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip. Gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yeri var. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazıları yayınlandı. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadar.

</DIV>
ESERLERİ
OYUN:
Vatan Yahut Silistre (1873, yeni harflerle 1940)
Zavallı Çocuk (1873, yeni harflerle 1940)
Akif Bey (1874, yeni harflerle 1958)
Celaleddin Harzemşah (1885, yeni harflerle 1977)
Kara Bela (1908)
ROMAN: 
İntibah (1876, yeni harflerle 1944)
Cezmi (1880, yeni harflerle 1963)
ELEŞTİRİ: 
Tahrib-i Harâbât (1885)
Takip (1885)
Renan Müdafaanamesi (1908, yeni harflerle 1962)
İrfan Paşa’ya Mektup (1887)
Mukaddeme-i Celal (1888)
TARİHİ KİTAPLAR:
Devr-i İstila (1871)
Barika-i Zafer (1872)
Evrak-ı Perişan (1872, yeni harflerle 1973)
Kanije (1874)
Silistre Muhasarası (1874, yeni harflerle 1946)
Osmanlı Tarihi (1889, ölümünden sonra, yeni harflerle 3 cilt, 1971-1974)
Büyük İslam Tarihi, (1975, ölümünden sonra)

30 Nisan 2020

Tevfik Fikret

26 Aralık 1867'de İstanbul Kadırga'da dünyaya geldi. Asıl ismi Mehmed Tevfik. 12 yaşında öksüz kaldı. Mahmudiye Rüşdiyesi'nde okudu. 1888'de Galatasaray Lisesi'ni (Mekteb-i Sultani) birincilikle bitirdi. Çeşitli görevlerde memurluk yaptı. Kuzeniyle evlendi. Ticaret Mekteb-i Âlisi'nde hat ve Fransızca dersleri verdi. 1891'de "Mirsad" dergisinin açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanınca edebiyat çevrelerinde adını duyurdu. 1892'de Mekteb-i Sultani'ye Türkçe öğretmeni olarak atandı. 1894'te "Malumat" dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. 1895'te hükümetin memur maaşlarında kesinti yapmasını protesto için görevinden ayrıldı. 1896'da Servet-i Fünun Dergisi'nin Yazıişleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dergi onun döneminde Edebiyat-ı Cedide'nin yayın organı kimliği kazandı. Aynı yıl Türkçe öğretmeni olarak Robert Kolej'e girdi. Aydınlar üzerinde süren yoğun baskılar nedeniyle birkaç kez gözaltına alındı. Bir süre sonra dergideki görevinden ayrıldı. 1906'da Robert Kolej'in hemen yanında bir ev yaptırarak "Aşiyan" adını verdi. Eşi ve oğlu Halûk'la birlikte buraya yerleşti. 1908'de 2'nci Meşrutiyet'in ateşli savunucularından biri oldu. Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit Yalçın'la birlikte "Tanin" gazetesini kurdu. Gazete İttihat ve Terakki'nin yayın organı haline getirilmek istenince karşı çıktı ve Tanin'den ayrıldı.
Mekteb-i Sultani Müdürlüğü'ne getirildi. 31 Mart Olayları'nı protesto için bu görevden de ayrıldı. Ama öğrencileri ve Maarif Nazırı Naili Bey'in ısrarlarıyla göreve döndü. 8 ay sonra yeni Maarif Nazırı Emrullah Efendi ile anlaşamayınca bir daha dönmemek üzere bu görevi bırakttı. İttihat ve Terakki iktidarına da karşı çıkarak Aşiyan'a çekildi. Ağır bir şeker hastalığına yakalanmıştı. Kolundan olduğu bir ameliyatın ardından 48 yaşında yaşamını yitirdi. Eyüp'teki aile mezarlığına defnedildi.


Küçük yaşlarda şiir yazmaya başladı. Başlangıçta Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem şiirleri arasında uzunca bir arayış dönemi geçirdi. Daha sonra Fransız şiiriyle tanıştı. Özellikle François Coppe'den etkilenerek kendi şiirini yaratmaya koyuldu. Aşırı titiz tutumu, en küçük ayrıntılar üzerinde dikkatle durmasıyla kendine özgü bir üslup yarattı, döneminin tüm edebiyat ve şiiri üzerinde etkili oldu. Biçimsel kaygıları gözardı etmedi, sürekli yenilik aradı. 1900'de yayınlanan "Rübab-ı Şikeste"de toplumsal sorunlara ağırlık veren şiirlerin yanısıra, günlük konuşma diline yakın dille yazılmış şiirlerde vardı. Betimlemelerindeki ayrıntılı ustalığının ressamlığına bağlanır. Doğa şiirlerindeki doğayla uyumluluk da dikkat çeker. Oğlu Halûk'un şiirlerinde büyük etkisi oldu. 1911'de yayınlanan ikinci şiir kitabı "Halûk'un Defteri"ndeki şiirler, en umutlu ve iyimser şiirleridir. Bu şiirlerde oğluna ve Osmanlı gençliğine çalışkanlık, yurt sevgisi, hak ve hukuktan yana olma gibi erdemleri öğütledi.
1911'de basılan "Rübabın Cevabı"ndaki şiirlerde halkın acılarını, zorbalıkları, baskı ve haksızlıkları anlattı. Bu kitapta yer alan "Tarih-i Kadim'e Zeyl" başlıklı şiirde, kendisini eleştiren Mehmet Akif Ersoy'a yanıt verdi Din ve doğa konusundaki görüşlerini açıkladı. Kendisinin doğanın bir izleyicisi olduğunu söyledi. 1914'te yayınlanan "Şermin"de yalın bir dille yazılmış, kısa dizelerden kurulu, dolaysız bir anlatımın egemen olduğu şiirler yer alır. 30'lu yaşlarından sonra çevresindeki olumsuzluklardan oldukça etkilendi. Dünya görüşü, çağının koşullarını aştı. Özgürlük ve eşitliğe inandı. Sınıfsal çıkarlara dayalı yönetim biçimini eleştirdi, belli egemen sınıfların yönettiği devlete ve bu devletin koyduğu yasalara karşı çıktı. Özel yaşamında da katı bir ahlak anlayışı sürdürdü. İnsana büyük değer verdi. Ona göre tüm soruların üstesinden gelecek, mutlu yarınları hazırlayacak olan insandır. İnsanın üstünlüğünü sağlayan ise duyarlılığı ve sezgi gücünden çok düşünme gücü ve aklıdır.
Tevfik Fikret, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tanzimat ruhuyla yetişen ve o ruhun edebiyatımıza kazandırmaya çalıştığı yeni değer yargılarıyla beslenen yenilikçi ve değişimci zihniyetin bir devamı olarak yüzyılın sonlarına doğru Türk edebiyatında adını duyurmaya başlamış bir sanatçıdır.
Servet-i Fünûn dergisi ile yeni bir edebi hareketin başlatılmasında gösterdiği liderlik vasfı, sanatı ile de aynı düzeyde bir seyir gösteren şairin bu dönemde kaleme aldığı şiirler, hem konu dağarcığı ile karşımıza çıkar hem de şiirinin kompozisyonu ile kendinden önce üstâdlarının çizdiği yolda yeni ve farklı bir oluşum göstermiştir.
Hocası Recaizade Mahmut Ekrem "Zerratdan şumûsa kadar her güzel şey şiirdir" demişti, Tevfik Fikret ise bu hükmü bir sanat ilkesi olarak aldı ve buradaki güzel kavramını kaldırarak "her şey" şiire konu olabilir ilkesini getirdi.
Bu dönemde Tevfik Fikret'in kaleme aldığı nesirleri de ayrıca dikkat çekici niteliktedir. Bu yazılar hem kendi sanat anlayışını yansıtması bakımından hem de Serve-i Fünûn hareketinin edebiyat ve sanat anlayışını dile getirmesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır.


Tevfik Fikret'in 1901 sonrası kaleme aldığı şiirlerinde büyük bir değişim gözlenir. Servet-i Fünûn yıllarında daha ılımlı, daha yumuşak bir üslûpla şiirler yazan sanatçı topluluğun dağılması ve ilk inziva günlerinin yarattığı ruh hali ile daha sert ve daha yüksek bir perdeden siyasi şiirler ile karşımıza çıkmaktadır. Bunun ilk örneğini "Sis" ile veren şair ölümüne kadar yazdığı şiirlerde hep bu üslubu korumuştur. (Şermin hariç)
Tevfik Fikret, nazım biçimi, nazım tekniği gibi konularda üstün bir hassasiyet duygusu taşırken dil konusunda böyle bir tutum sergilememiştir. Araştırmacılar Tevfik Fikret'in şiirini canlı kılacak hatta yaşatacak bir Türkçenin kaygısının hiç çekmediğini sık sık dile getirmişlerdir. Bunun sonucu olarak da dildekieski söyleyişe ve kendilerinin yarattığı yeni terkiplere aşırı yönelme ve bağlanma şiirinde ortaya koymaya çalıştığı tüm yeni değerleri ve yargıları ikinci plana atmıştır.
Ferda, Millet Şarkısı, Hân-ı Yağma, Halûk'un Vedâ'ı Tevfik Fikrenin yalın ve anlaşılır bir Türkçeye yöneldiği meşhur şiirleridir.
Yarattığı konu zenginliği ile Türk şiirinin ufkunu açan, boyutlarını genişleten ve yeni bir şekil ve söyleyiş kurgusu oluşturmaya özen gösteren çabalarıyla kendinden sonra gelen kuşaklara başta Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'e şiir sanatı bakımından, Cumhuriyet kuşağına ise fikri yönden büyük ölçüde örneklik etmiş bir sanatçıdır (Servet-i Fünûn Edebiyat, Akçağ Yayınları)
Tevfik Fikret'in Şiir Dünyasına ve Eserlerine İlişkin Önemli Hususlar
  • Hasta Çocuk adlı manzum öyküsü kulağa göre kafiye tartışmalarının yaşandığı dönemde kaleme alınmıştır ve Servet-i Fünûn kuşağının kafiye tercihinin ne olduğu yönündeki ilk önemli örnekti.
  • Hasta Çocuk şiirinde bahsedilen çocuk, oğlu Halûk'tur.
  • Servet-i Fünûn dergisi 256. sayıdan itibaren edebiyat ürünlerine yer vermeye başlamıştır, Hasta Çocuk ise 257. sayıda çıkmıştır. Yani bu şiir hem edebi hareketin hem de Fikret'in dergide yayımlanan İlk şiiri oluyordu.
  • 1896- 1901 yılları arasında yayımlanan şiirler Rübâb-ı Şikeste adlı eserinde bir araya getirilmiştir. Bu eserin ilk baskısı 1899'da yapılmıştır. İlk baskı acemice ve eksik olduğu için eser ikinci kez genişletilmiş olarak basılmıştır.
  • Hemşirem İçin, Uzletgeh-i Mader-i Ziyaret, Halûk'un Bayramı, Halûk İçin, Yine Halûk, Halûk'un Sesi, Yarın; aile temasını işlediği şiirlerdir.
  • Hasta Çocuk, Balıkçılar, Nesrin, Ramazan Sadakası adlı eserleri günlük hayatı yansıtmaktadır.
  • Tevfik Fikret'in aşk şiiri oldukça azdır. En meşhur aşk şiiri olarak "Tesadüf" kabul edilir genellikle.
  • Tabiat şiirlerinde ressamlığının etkisi hissedilmektedir.
  • Yapma Çiçek Yapan Kıza, Resmini Yaparken, Aveng-i Şuhûr, Bir Yaz Levhası, Yağmur önemli tabiat şiirleridir. Tevfik Fikret'in en meşhur tabiat şiiri: Yağmur'dur.
  • Aveng-i Şuhûr önemli bir eserdir. Bu eser aslında bir seri olarak kaleme alınmıştır. Yılın her bir ayı için şiirler yazmıştır. Bu şiirler dergide yayımlanırken aynı zamanda şiirin yanına o ayı temsilen bir resim de konulmuştur. Aveng-i Şuhûr serisi, eski edebiyat geleneğindeki melhame ile ilişkilendirilebilir. Aveng-i Şuhûr serisi François Coppee'nin "Aylar" adlı şiirinden etkilenilerek kaleme alınmıştır.
  • Aveng-i Tesâvîr portre şiir türünün yeni Türk edebiyatındaki ilk başarılı örneğidir. Bu şiirlerde Tevfik Fikret'in önemli olarak gördüğü 12 edebiyatçı ele alınmıştır. Fuzûlî, Cenap, Nedim, Hamit, Üstad Ekrem, Rıza Tevfik, İsmail Safa, Ahmet Mithat ele alınan sanatçılardan bazılarıdır. Ahmet Mithat bu şiirlerde "Timsâl-i Cehalet" başlığı altında ele alınmıştır.
  • Tefekkür, Gayya-ı Vücud Ukde-i Hayat, Per-de-i Teselli Fikret'in önemli felsefi şiirleridir.
  • Tevfik Fikret 'in "Tevhid" adlı eseri Şinasi'nin akılcı yaklaşımına uygun dinî bir şiirdir. Eserin adının Tevhid olması eski edebiyat geleneğini akla getirmemelidir.
  • Tevfik Fikret şiire eski gelenekle başlamıştır bu dönemde kaleme aldığı şiirlerinde "Nazmî" mahlasını kullanmıştır.
Meşrutiyet Öncesi Yazılan Önemli Şiirler
Sis:
  • Sis önce Tanin gazetesinin ilk sayısında daha sonra Rübâb-ı Şikeste'nin yeni baskısında yayımlanmıştır.
  • Sis, II. Abdülhamit rejimi dönemi İstanbul'una duyulan nefretin şiiridir.
  • Sis; İstanbul'dan hareketle dönemin çürümüşlüklerini vb. vs. hicveden/eleştiren ilk örnektir.
  • Sis adlı şiir büyük tepki görünce Tevfik Fikret bir anlamda özür niteliğinde "Rücû" adlı şiirini kaleme almıştır.
  • Yahya Kemal, Sis şiirine karşı Siste Söylenişler adlı bir şiir kaleme almıştır.
Sabah Olursa: Hürriyet temasına dayanan bir şiirdir.
Bir Lahza-i Taahhûr: Fikret'in en çok yankı uyandıran ve eleştirilen şiiridir. Bu şiirin aynı zamanda siyasi bir hikayesi vardır. Bu şiir, 21 Temmuz 1905 tarihinde Ermeni lobisinin Abdülhamid'e düzenlediği fakat padişahın Cuma selamlığında devlet erkanı ile sohbetinin uzaması üzerine başarısızlıkla sonuçlanan suikast üzerine kaleme alınmıştır.
Tarih-i Kâdim:
  • Bu dönemde çokça tepki toplayan şiirler arasındadır.
  • Tarih-i Kâdim'de tarihin derinliklerinden gelen değerlere dair olumsuz bir benzetme yapılmak suretiyle Türk tarihinin ve kültürünün değerleri bir "hortlak" metaforu ile anlatılmıştır. Bu şiirde Tevfik Fikret'in inançsızlık temine saplanıp kaldığını görüyoruz.
  • Tarih-i Kâdim, Tevfik Fikret ile Mehmet Akif Ersoy'un edebiyatımızdaki o meşhur tartışmayı alevleyen şiiridir.
  • Bu şiirden sonra Tevfik Fikret Mehmet Akif'i "Molla Sırat"; Mehmet Akif de Tevfik Fikret'i "Zangoç" olarak eleştirmiştir.
  • Mehmet Akif'in eleştirileri üzerine Tevfik Fikret "Tarih-i Kadim'e Zeyl" adlı eserini yazmıştır.
Meşrutiyet Sonrası Yazılan Önemli Şiirler
  • Millet Şarkısı: Bu dönemin en önemli şiiri Millet Şarkısı'dır.
  • Meşrutiyet sonrasının ilk kitabı Halûk'un Defteri'dir.
  • Halûk 'un Defteri yayımlanmadan önce yayımlanan en meşhur şiirleri; Vatan Şarkısı, Bir Güfte, Kitabe, Darü'l Muallimin Marşı.
  • Halûk'un Defteri adlı eser üç bölümden oluşur. Bu eser bütünüyle Halûk'un kişiliğinde Türk gençliğine yol göstermek için kaleme alınmıştır. Kitabın ikinci bölümünün adı "Hayata Karşı Beşer"; üçüncü bölümünün adı ise Hitabeler'dir. Haluk'un Defteri'ndeki Doğan Güneşe adlı eser "meşrutiyet" için yazılmıştır.
  • Haluk'un Vedâ'ı ise Halûk'un Avrupa'ya tahsil görmek üzere gidişini anlatır.
  • Haluk'un Amentüsü, adlı şiirinde bilimin önemi vurgulanmıştır.
  • Meşrutiyet sonrasında çocuklar için kaleme aldığı Şermin dışındaki şiirler genellikle ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıların neticesinde şairde uyanan karamsarlık duygularının ürünüdür.
  • İttihat ve Terakki'nin Meclis-i Mebûsan'ı kapatması üzerine Fikret "Doksan Beşe Doğru" adlı şiirini kaleme almıştır. Bu kapanma olayını, Abdülhamid'in ilk meclisi kapattığı hicrî 1295 yılındaki olaya benzetir ve bundan dolayı da şiirine 95 tarihini isim olarak verir.
Şermin
Tevfik Fikret'in hece ölçüsüyle ve sade bir dille çocuklar için yazdığı şiirlerini bir araya getirdiği eseridir. Tevfik Fikret eğitimci dostu Satı Bey'in ısrarına dayanamayarak onun açtığı bir okulda dersler vermiştir. Bu dersler sırasında çocukların duygularına uyum sağlamak için bazı çocuk şiirleri kaleme almıştır. Daha sonra bu şiirler Şermin adlı kitabı olarak yayımlanmıştır.
Tevfik Fikret'in Sanat Anlayışı
  • Rübâb-ı Şikeste - "sanat için sanat"
  • Halûk'un Defteri - geçiş süreci eseridir. Bu eseriyle birlikte toplumcu şiire "yönelimi" söz konusudur. Ferda Promete, gibi meşhur şiirleri bu kitaptadır.
  • Rübâbın Cevabı - "Toplum için sanat"
Tevfik Fikret'in Eserleri
  • Rübab-ı Şikeste (1900-1984)
  • Haluk'un Defteri (1911-1984)
  • Rübabın Cevabı (1911-1945)
  • Şermin (1914-1983)
  • Tarih-i Kadim (1905)
  • Son Şiirler (1952. Yay. Haz. Cevdet Kudret)

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!