Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Hayvanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayvanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Eylül 2021

Timsahlar

Timsahlar (Latince: Crocodilia), sıcak bölgelerde bataklıklar ve su kenarlarında yaşayan vücudu kemiksi pullarla örtülü sürüngenleri içeren bir grup. Bu takımın familyaları Alligatoridae (Aligatorgiller), Crocodylidae (Timsahgiller) ve Gavialidae (Gavyaller)'dir.


Kuşların yaşayan en yakın akrabalarıdır. Kuşlar ve timsahlar, Archosauria grubunun yaşayan son üyeleridir. Crocodilia takımı, 220 milyon yıl önce Trias Döneminde ortaya çıkmış olan ve Mezozoik dönemde çok çeşitli şekillere ayrılan Crurotarsi grubunun üyelerindendir.

Kökenleri

Timsah sözcüğü köken olarak Arapça bir sözcüktür. Peçenekler, Kumanlar, Kıpçaklar, Basmıllar, Oğuzlar, Karluklar, Türgeşler, Hazarlar, Göktürkler, Uygurlar, Tuna Bulgarları, Kimekler timsaha Alavan demişlerdir. Kâşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072 - 1074 yılları arasında yazılan Türkçe - Arapça sözlük olan Divânu Lügati't-Türk'te timsahın Türkçe karşılığı Alavan olarak geçer.



Fizyoloji ve Biyolojisi

Timsah, sıcak bölgelerdeki akarsularda yaşayan, Timsahgiller takımından iri yapılı, kalın ve kabuksu derili sürüngen türlerinin genel adıdır. Uzaktan bakıldığında kertenkeleye benzerler. Vücutlarının üzeri, sert kemiksi plakalarla örtülüdür. Ön ayaklarında beşer, arka ayaklarında dörder parmak bulunur. Parmak araları tamamen veya kısmen perdelidir. Uzun, yandan basık kuyrukları suda kürek vazifesi görür. Güçlü dişlerle bezenmiş, çok kuvvetli çeneleri vardır. Yalnız üst çene açılır. Etli dil, alt damağa yapışıktır. Gözleri, burunları ve kulakları başlarının üst kısmında bulunur. Suda yüzerken rahatça etraflarını görür, işitir ve solunum yaparlar. Karada vücutlarını zor taşımalarına rağmen, suda çok iyi yüzerler. Gündüzleri dinlenir, çoğunlukla gece avlanırlar. Gözbebekleri dikey olduğundan gece de iyi görürler. Timsahlar renk körüdür ve dillerini dışarı çıkaramazlar.

Avlanma ve beslenme

Balık, kuş ve suya gelen memelilerle beslenirler. İnsanlara da saldıranları vardır. Timsahlar avına saldırmadan önce yaklaşık 2 metrelik bir alana girmesini beklerler. Avı saldırabileceği kadar yakına gelen timsah, yaklaşık 12 m/s bir hız ile avını yakalar. Bu hıza; vücutlarının yapısı, arka bacakları ve de en önemlisi kaslı kuyrukları sayesinde ulaşırlar. Avlarını güçlü çeneleri arasına sıkıştırıp suya çekerek boğarlar. Kendilerinden büyük olan avlarını 200 kg bir kuvvet uygulayabildikleri ve avını ağzı ile kavrayıp kendi etrafında birkaç kez dönerek gerçekleştirdikleri ölüm dönüşü adı verilen yöntemle daha küçük parçalara ayırırlar. Çeneleri sağa sola hareket etmediği için besinleri çiğneyemeden büyük parçalar halinde yutarlar. Sindirim için çakıl ve taş da yutarlar. Sonra dişlerinin arasındaki artıkları dışarı çıkarırlar. Dişlerinin arasında sıkışan atıkları atamadıklarında ağızlarını açık tutarlar. Bu sayede bazı kuş türleri ağza konar ve atıkları yer ve buna Protokooperasyon denir. Taze etin sindirimi zor olduğu için bazı türler avlarını gömerek çürümelerini bekler.



Gözleri üç perdelidir. Suya daldıkları zaman burun ve kulak delikleri birer kapakla örtülür. Ağız gerisinde bulunan bir kıvrımı damaklarına yapıştırarak soluk ve yemek borularını birbirinden ayırabildiklerinden su altında bile ısırıp yiyebilirler. Konik yapılı dişler aşındıkça yenileri sürer. Derilerinden bavul, ayakkabı, çanta iskarpin yapılır. Bu bakımdan bol miktarda avlanılırlar.

Yürekleri dört gözlüdür. Aort kökleri Panizza kanalı vasıtasıyla birleştiklerinden vücutlarında kirli kan dolaşır. Diğer sürüngenler gibi soğukkanlı hayvanlardır. Vücut ısıları çevre ısısına göre değişir.

Üreme

Yumurtayla çoğalırlar. Çiftleşmeden sonra dişi, kıyıdaki bir kumlukta açtığı çukur içine kaz yumurtası iriliğinde 50 kadar yumurta yumurtlar. Yumurtaların üzerini kumla örterek yakınlarında nöbet bekler. Bazen bu süre üç ayı bulur. Dişi bu sürede hiçbir şey yemediğinden kilo kaybeder. Zaman zaman erkek de dişinin yakınına gelir. Ama dişisini beslemeyi akıl edemez. Yavrular, yumurta kabuğunu kırmaya hazır olunca 20 metre kadar uzaklıktan duyulan sesler çıkararak annelerini yardıma çağırırlar. Dişi, kumları açarak yumurtalardan yavruların çıkmasına yardım eder. İnce derili yavrular büyük bir titizlikle tek tek annenin ağzında su kıyısına taşınır. Bakıma muhtaç yavrular altı ile sekiz haftalık bir süre içinde anne ve baba tarafından dış tehlikelerden büyük bir dikkatle korunur. Yırtıcı kuşlar ve vahşi memeliler timsah yavrularına düşkündür.

Nil Timsahı

Yavrular kendilerine bakacak duruma gelince anne ve babalarından uzaklaşarak kendilerine av sahaları ararlar. Büyük timsahlardan uzak olmak zorundadırlar. Hatta bazen sonraki karşılaşmalarda anne ve babalar yavrularını tanıyamamakta, onlara av gözüyle bakmaktadır. Yavrular, balık yumurtaları, salyangoz ve su böcekleriyle beslenirler.

Coğrafi dağılım

Timsahlara çoğunlukla Amerika, Afrika, Madagaskar, Güney ve Doğu Asya ile Orta Avustralya'da rastlanmaktadır. Tuzlu sularda yaşayanları da vardır. Nil timsahının anayurdu Nil Nehri olduğundan bu adla anılır. Eski Mısırlılar bunlardan korkar ve mukaddes sayarlardı. Bugün Nil kıyılarında bu timsahlar kalmamıştır. Madagaskar'da mevcuttur. Uzunluğu 7 metreye ulaşabilir. Bu timsahlar 1500 kg ye kadar ulaşabilirler. Bunların eskiden yaşamış onlarından bir tanesinin fosilinin boyu 15 metre civarında tahminen de 4000 kg kadardı.

Yaşam

Timsahlar insanlara da saldırabilir. Amerikan timsahının (Crocodylus acutus) boyu 50 cm - 3.8 m arasında değişir. 4 metre olanları da bulunmuştur. Ağırlık olarak da 2000 kg a kadar ulaşabilirler. Denizde de yaşayabilir ve insan için tehlikelidir. Hindistan ve Sri Lanka'da yaygın olan Hint timsahı tatlı suda yaşar. Uzunluğu 5 metre kadar olabilir. Çoğunlukla balıkla beslenir. İnsana nadir saldırır. ABD'nin güneydoğusundaki bataklık, göl ve ırmaklarda yaşayan Amerika aligatorunun (Alligator misisipiensis) derileri ayakkabı ve valiz yapımında değerli sayılır. En çok Florida bataklıklarında yaşar. Üreme dönemlerinde avlanmaları yasaklanmıştır. Boyları 3-4 metreye ulaşabilir. Timsahlar yok edilmediği takdirde uzun süre yaşayabilmektedir. Hayvanat bahçelerinde 80 yaşını aşanlar vardır. Bazı kuşlar timsahların açık ağızlarının arasına çekinmeden girerek artık etleri ve damağa yapışmış sülükleri yerler. Timsahlarla bu kuşlar arasında adeta ortak bir yaşam göze çarpar. Tehlike anında timsahları çığlıklarıyla uyarırlar.

05 Eylül 2021

Donarak Tarih Öncesinden Günümüze Ulaşan 8 Hayvan

İşte karşınızda dünyanın farklı yerlerinin buz kesen derinliklerinde donmuş olarak bulunan en ünlü tarih öncesi 8 hayvan!

Bu donmuş tarih öncesi hayvanlar, günümüze kadar çok iyi şekilde korunmuş ve şimdi ise dünya çapında ünlüler.

1- Sasha Adında Tüylü Yavru Gergedan  

Tüylü gergedan Sasha’nın korunmuş bedeni.
C: Yakutian Academy of Sciences

Bulan kişi tarafından şefkatle Sasha olarak adlandırılan bu tüylü bebek gergedan, türünün bulunan ilk genç üyesiydi. Erkek mi dişi mi olduğu belli değil ama boynuz büyüklüğü öldüğü zaman sütten kesilmiş olduğunu gösteriyor. Ölmeden önce İspanya’dan Sibirya’ya kadar uzanan kuru ve soğuk bir bölge olan mamut bozkırında geziniyordu.

2- Aslan ya da Vaşak

Sırt üstü yatan mumyalanmış gizemli bir yavru kedi.
C: Courtesy of Anastasia Koryakina

Bilim insanları, 2017 yılında Doğu Sibirya’da bedeni ezilmiş ve mumyalanmış bir kedi buldu. Bir vaşak yavrusu ya da bir mağara aslanı yavrusu olabilir. Postu güzel durumda olmasına rağmen bir mağara aslanının neye benzediğini tam olarak bilmediğimiz için türünden emin olamıyoruz.

3- Mamut Yavrusu

Lyuba, çok iyi korunmuş ve donmuş bebek mamutlarından biri.
C: University of Michigan Museum of Paleontology

Gezginler, Sibirya’nın iki farklı bölgesinde yaklaşık 40.000 yıl öncesine dayanan iki mamut yavrusu ortaya çıkardı. Araştırmacılar, BT taramalarını kullanarak numunelere daha yakından bakınca her iki bebek mamutunun da çamurda boğulduğunu ortaya çıkardı. Yavru mamutlar, ölmeden önce oldukça tombul ve sağlıklı görünüyorlardı.

4- Antik Bizon

Neredeyse mükemmel bir şekilde korunmuş bizon mumyası,
Kuzey Sibirya’daki bir gölün kıyısında bulundu.
C: Dr. Gennady Boeskorov

Şimdiye kadar bulunan en eksiksiz bozkır bizon örneği 9.000 yıllık. Bizonun kan damarları, kalp, beyin ve sindirim sistemi neredeyse eksiksiz. Bazı organları zamanla küçülse de bulunan bulgular kayda değer.

5- Donmuş At Yavrusu 

Binlerce yıldır buzda donmuş olan bu Sibirya mumyası,
şimdiye kadar bulunan en iyi korunmuş antik at.
C: Michil Yakovlev/SVFU/The Siberian Times

30.000-40.000 yıl önce ölen iki aylık bir at, Sibirya kraterinin derinliklerine, yüzeyin yaklaşık 100 metre altına girmişti. Genç at yaşarken neredeyse 1 metre boyundaydı, yavru atın burun deliklerindeki minik tüylerin yanı sıra toynakları da hala bozulmamış bir şekilde duruyor.

6- Kurt Yavrusu

Mumyalaşmış kurt yavrusu çok iyi korunmuş olarak günümüze ulaştı.
C: Government of Yukon

Yaklaşık 57.000 yıl önce yaşadığı düşünülen ve Kanada’daki donmuş toprakta mükemmel bir şekilde korunmuş olarak bulunan bir kurt yavrusu, araştırmacılara yaşamı ve türlerin ekolojisi hakkında zengin bilgiler sağladı. Mumyanın kürkü, organları ve kemikleri iyi korunmuştu. Araştırmacılar, yavrunun dişi olduğunu ve 700 gramın biraz altında olduğunu buldular. Öldüğünde yedi haftalık olduğunu tahmin ediyorlar, aynı yaşta çoğu modern kurt, annelerinden bağımsız hale geliyor. Yavruya, yerel bir dil olan Hän dilinde “kurt” anlamına gelen Zhùr adı verildi.

7- Kulaklı toygar

46.000 yıllık bu tür, kulaklı toygar olarak tanımlandı.

Sibirya’daki donmuş toprakta bu kuşu ilk bulan insanlar, yaratığın sadece bir gün önce öldüğünü düşünmüş olabilirlerdi. Ancak daha sonra radyokarbon tarihleme ve genetik analizler, donmuş numunenin aslında 46.000 yıllık kulaklı toygar olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmacılara göre bulgu, son Buzul Çağı’nın sonunda meydana gelen iklim değişikliklerinin yeni alt türlerin oluşmasına yol açtığını ima ediyor. Bu durum, donmuş kuş cesedinin, kuzey Rusya’da ve diğeri Moğol bozkırında bulunan bir türü de dahil olmak üzere, bugünün toygar türlerinden ikisinin atası olabileceğini düşündürüyor.

8- Mağara ayısı

39.000 yıl sonra dişlerini gösteren, mükemmel şekilde korunmuş,
soyu tükenmiş mağara ayısı.
C: NEFU

Kuzey Kutbu adasında bilim insanlarının DNA’sını elde etmeyi umduğu tamamen korunmuş, bir yetişkin ve bir yavru mağara ayısı bulundu. Söz konusu mağara ayısının burnu dahil tüm iç organları yerinde ve tamamen korunmuş olarak bulundu. Mağara ayısı (Ursus spelaeus), Avrasya’da Orta ve Geç Pleistosen döneminde yaşamış ve yaklaşık 15.000 yıl önce soyu tükenmiş tarih öncesi bir tür veya alttür. İlk önerilere göre bu ayı, Karginsky Buzullar Arası dönemde yaşamış olabilirdi (bu 22.000 ila 39.500 yılları arasındaki dönem). 

Yazar: Elifnur Bingöl 

24 Mayıs 2021

Sincap

Sincap, sincapgiller (Latince: Sciuridae) familyasından uzun kuyruk tüyleri ile dikkat çeken kemirici memeli hayvan türlerinin ortak adıdır. Anadolu'nun çeşitli yörelerinde "çekelez" olarak da bilinir.


Özellikleri


Vücudunun üst kısmı açık sarıdan kırmızımsı kahverengine ve siyaha kadar değişir. Alt tarafı tamamen beyazdır. Omurgalı hayvanlardandır. Kışın, kıl uçlarında siyah pigment miktarı artar. Bu nedenle kırmızı renkte olanlar, kışın daha koyu görünür. Kuyruktaki tüyler uzundur ve kuyruklarını kıvırıp sırtlarına değdirebilirler. Gözleri iri ve parlaktır. Kulakların ucunda (kışın daha fazla) tüy demeti bulunur. Arka ayakları daha uzun ve daha güçlüdür. Boyları 18-25 cm, kuyrukları 14–20 santimetredir. Ağırlığı 15-51 gramdır. Gebelik süresi 30-40 gün olmakla birlikte yavru sayısı 3 ile 7 arasında değişir. Yaşam süresi yaklaşık 10 yıl olan bu memeliler, çoğunlukla ağaçlarda yaşar ve otoburdur.

Yaşam alanı

Ormanlık ve ağaçlık bölgeler, parklar ve korularda yaşarlar. Kış uykusuna yatmazlar ancak soğuk havalarda birkaç gün süren uyuşukluk dönemleri olur. Çiftleşme dönemi dışında yalnız yaşarlar. Çok iyi tırmanır ve sıçrarlar, hemen hemen bütün zamanlarını ağaçların üzerinde geçirirler. Ağaç gövdesinde baş aşağı ve baş yukarı hızla inip çıkabilirler. Gündüzleri sabah ve ikindi vaktinde daha hareketlidir. 0-3 aylıkken eve alınan sincaplar evcilleştirilebilir. Evcilleştiklerinde oldukça hareketli ev arkadaşları olabilmektedirler.

Yaşadıkları Yerler

Akdeniz adaları ve İzlanda hariç tüm Avrupa’dan, Japonya’ya kadar dağılmıştır. Türkiye’de Marmara bölgesinde İstanbul daki ormanlık alanlarda Balıkesir, Ören‘de, Batı Karadeniz bölgesinde, Trakya'da, Doğu Karadeniz bölgesi'nde Trabzon, Kuzeydoğu Anadolu’da (Kars civarı), Toros Dağları'nda yaşar. Ceviz ve meşe ağaçlarını çoğaltabilmek amacı ile son yıllarda Kayseri civarında dağıtılan sincaplar yaşama alanı bulmakta ve ağaçlandırma ya katkı sağlamaktadır.

Üreme

Çürümekte olan dallardan 30–40 cm çapında, ağaçların tepe kısmında ya da köke yakın büyük dalların ayrıldığı çatallarda ya da ağaçkakanların açtıkları deliklerdeki oyuklarda, küre şeklinde yuva yaparlar. Yuva ağzının altta olması nedeniyle kuş yuvalarından rahatlıkla ayırdedilebilir. Yuvanın içini yosun ve otla döşerler. Bir yerleşim bölgesinde aynı hayvan birden çok yuva yapar ve kullanır. Yılda 1-2 kere, 2-7 yavru doğururlar. (Ancak bir yılda 40 yavru doğuranları da görülmüştür.) Anne yuvadan ayrılırken yuvanın ağzını ve yavrularını otlarla örter. Ortalama ömrü 7 yıldır.

Beslenme

İğne yapraklı ağaçların tohumlarını dişleri ile kozalakları ısırarak serbest bırakırlar. Meşe palamutları, ceviz, badem, fındık, tomurcuklar, mantarlar, taze ağaç kabukları, böcekler, salyangozlar ve kuş yavruları ile beslenirler. Tohumları ve kabuklu yemişleri tek tek toprağa gömerek saklarlar veya kovuklarda depolarlar. porsuk ağacının tohumları insanlar için zehirli olmasına karşın sincaplarca çok sevilir.

Sincaplar sakladıkları tohumların bir kısmını bulamazlar. Toprak altında unutulan bu tohumlar, yeni ağaç fidanlarının yetişebilmesine yardımcı olur.


Diğer

Sincaplar, postları için avlanırlar ve (yasak olmasına karşın) avlanma nedeniyle Türkiye’de sayıları hızla azalmaktadır. Kırmızı listede soyları tehlikede olmayan hayvanların yer aldığı nt statüsündedir. Ancak Türkiye’deki durumları daha hassastır. Gündüz yırtıcıları tarafından da avlanmaları sayılarındaki azalmayı desteklemektedir. Kızıl sincaplar, yayılmacı türlerle rekabet edemeyebilir. Örneğin İngiltere’de yerli tür olmasına karşın sonradan Büyük Britanya adasına getirilen boz sincap tarafından yaşama alanının işgali nedeniyle rekabet edememiş ve sayıları giderek azalmıştır.

Sınıflandırma

Sincapgiller familyası 5 alt familya, 51 cins ve 278 türe ayrılır.

Familya Sciuridae

Alt familya Ratufinae

Ratufa (dev sincaplar)

Alt familya Sciurillinae

Sciurillus

Alt familya Sciurinae

Oymak Sciurini

Microsciurus

Rheithrosciurus

Sciurus

Syntheosciurus

Tamiasciurus (Amerika kızıl sincapları)

Oymak Pteromyini

Aeretes

Aeromys

Belomys

Biswamoyopterus

Eoglaucomys

Eupetaurus

Glaucomys

Hylopetes

Iomys

Petaurillus

Petaurista

Petinomys

Pteromys

Pteromyscus

Trogopterus

Alt familya Callosciurinae

Callosciurus (Doğu ağaç sincapları)

Dremomys

Exilisciurus

Funambulus (Asya palmiye sincapları)

Glyphotes

Hyosciurus

Lariscus

Menetes

Nannosciurus

Prosciurillus

Rubrisciurus

Sundasciurus

Tamiops

Alt familya Xerinae

Oymak Xerini

Atlantoxerus

Spermophilopsis

Xerus

Oymak Protoxerini

Epixerus

Funisciurus

Heliosciurus

Myosciurus

Paraxerus

Protoxerus

Oymak Marmotini (Marmotlar)

Ammospermophilus

Cynomys

Marmota

Sciurotamias

Spermophilus

Tamias

11 Nisan 2021

Panda

Pandakordalılar şubesinden, memeliler sınıfından ve etçiller takımından bir hayvandır.

Özellikler

Panda yavruları yetişkin pandalara göre çok küçüktür. Doğduklarında ortalama 100 gram ağırlığında olurlar. Başka hiçbir memeli hayvanın yavrusu yetişkininden bu kadar küçük olarak dünyaya gelmez (kangurular hariç). Yeni doğan pandalar her iki saatte bir emzirilme ihtiyacı duyarlar. Beslenme aralarında da anne genelde yavrularını bırakmaz, ön ayaklarının üstünde onları taşımaya devam eder. Hareket halindeyken de yavrularını nazikçe ağzında taşır. Yavrular üç aylık olduğunda yürümeye başlarlar.

Panda yavrusu 1.5 yaşına geldiğinde 50 kg ağırlığına ulaşır ve bambu yiyebilecek kadar güçlü ve sert dişlere sahip olur. Artık onun için annesinin yanından ayrılma vakti gelmiştir.

Yetişkin pandalar çoğu yalnız yaşamayı tercih eder. Doğrusu pek de bir araya gelecek zaman bulamazlar, çünkü bu yavaş hareket eden hayvanlar günün 14 saatini bambu yiyerek geçirirler. Vahşi hayatta 1000, hayvanat bahçelerinde ise 100 kadar panda kaldığı sanılmaktadır. Artık nesli tükenmekte olan pandaların çoğu bambu ormanlarının yoğun olduğu Çin'in güneybatısındaki sisli, yağmurlu dağ eteklerinde yaşamayı tercih eder.

Pandalar bambu filizleri ve yapraklarından başka neredeyse hiçbir şey yemezler. Bazen balık ve diğer küçük hayvanlarla beslenebilirler, ama bambu, pandaların menüsünün %99'unu oluşturur. Pandalar çok yerler, hızlı yerler ve günlerinin 12 saatini yemeğe ayırırlar. Bunun sebebi şudur: yediklerinin yalnızca beşte birini sindirebilirler. Ayrıca bambu da pek besleyici sayılmaz. Bambunun sadece filizleri ve yaprakları değerli kısımlarıdır, bu yüzden yetişkin pandalar da sadece bu bölümlerle ilgilenir. Sağlıklı kalabilmeleri için bu 12 saat içinde kendi ağırlıklarının %15'i kadar yemeleri gerekir, bu yüzden de hızlı yerler. Pandaların azıdişleri çok geniş ve düzdür. Bu dişlerin şekli sayesinde bambu filizlerini, köklerini ve yapraklarını parçalayabilirler. Ön ayak bileklerinin kemikleri çok güçlüdür. Yiyeceklerini düzgün bir şekilde parçalayabilmek için önce bitkiyi ön ayaklarıyla sıkıca tutarlar.

Bazen pandaların bulunduğu alandaki tüm bambular doğal nedenlerle öldüğü zaman pandalar da açlıktan ölüyor, çünkü bambuların büyüyüp geliştiği diğer alanları bulamıyorlar. Çin hükümetinin yetkilileri ve bilim adamları pandaların hayatına devam edebilmesi için çalışmaya ve fikir üretmeye devam ediyor.

Pandalar biraz utangaç yaratıklardır, insanların bulunduğu bölgelere pek girmek istemezler. Bu da onların yaşam alanını oldukça kısıtlar. Ne yazık ki insanlar dağlarda daha yüksek yerlere yerleşmeye devam ettikçe pandaların yaşam alanı da küçülmeye devam ediyor.

4 Şubat'ta nesli tükenmekte olan pandalar için Dünya Pandalar Günü etkinliği düzenlenmektedir.

Dev Panda

Dev panda (Ailuropoda Melanoleuca) veya sadece pandaayıgiller familyasından, beyaz postu üzerinde bölge bölge siyah büyük benekleri olan, iri, nesli tehlikede olan bir ayı türü. Küçük pandadan ayrıt edebilinmesi için büyük panda veya sadece bambu ile beslendiğine dikkati çekmek için bambu ayısı da denilir. Çin'in dev pandaları dünyada en çok soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan hayvan türlerinden birisidir.

Özellikler

Dev pandalar siyah beyaz çok özel bir kürke sahiptirler. Yetişkin pandalar yaklaşık 1,5 m uzunluğundadır. Erkek pandalar 115 kg ağırlığına ulaşabilirler. Dişi pandalar genellikle erkek pandalardan daha küçük olup, arada sırada 100 kg'a ulaştıkları olur. Dev pandalar Sichuan, Gansu, Shaanxi ve Tibet gibi dağlık bölgelerde yaşarlar. Çin Ejderhaları, Çin’in tarihsel bir sembolüyken, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dev pandalar da Çin’in resmi olmayan ulusal bir sembolü olmuşlardır.

Bir dev panda bir başparmak ve beş parmak olmak üzere alışılmadık bir pençeye sahiptir. Bu başparmak aslında sesamoid kemiğinin (anatomide bir kemiğin bir kiriş içine iyice yerleşmesi ile oluşan kemik) değişmesiyle oluşmuştur ve pandanın bambuları rahatça yemesine yardımcı olur. Dev pandanın yaklaşık olarak 25 cm uzunluğunda bir kuyruğu vardır. Dev pandalar 20-30 yaşlarına kadar esir hayatı yaşarlar. Pandalar eski çin ve japon uygarlıklarına göre kutsal hayvanlardır.

Dev pandalar, bilimsel sınıflandırmada bir etçil olarak sayılmasına rağmen, pandanın günlük besini hemen hemen sadece bambudan oluştuğu için aslında bir otçuldur. Bununla birlikte, pandalar hareketsiz bir etçilin sindirim sistemleri varken, selülozu sindirmeye çalışan enzimlere sahip değillerdir. Böylece bambunun tüketiminden, az miktarda enerji ve az miktarda protein alırlar. Dev panda bir günde 12-14 saatini beslenmeye ayırır ve 12 ila 38 kg. kadar bambu filizi ve yaprağı yer. Pandalar, bir günlük besinlerinde bu kadar az miktarda enerji ve protein aldıkları için, dopdolu sindirim sistemlerini korumaları pandalar için son derece önemlidir.

Pandalar çok yüksek dağlık alanlarda yaşadığından mevcut alanlar sınırlı ve sıkışıktır. Ayrıca yaşadıkları bölgelerin ortalama sıcaklıkları da artmıştır. Tüm bunların başlangıcı bambu hasatından kazanılan kereste kazancının atması ve buna bağlı olarak da yabani pandaların yiyeceği olan mevcut bambuların yok olmasıdır. 1973'ten 1984 yılına kadarki süreçte Asya’nın 6 bölgesindeki yabani pandaların nüfusu %50 civarında azalmıştır. Dev pandalar bir otçulun günlük besini ile idare ettikleri halde, bir etçilin basit sindirim özelliklerini yitirmemişlerdir. Dev pandanın yuvarlak yüzü dev pandanın günlük besini bambuya olan adaptasyonu ile oluşmuştur. Dev pandaların güçlü pençe kasları kafasından pençesine bitişir. Büyük azı dişleri lifli bitki parçalarını ezmeye ve öğütmeye yarar.

Yabani pandalar bambunun varolan 25 türüyle beslenirken, engebeli kırlarda ölü bitkilerle ve ormanın artıklarıyla beslenmek zorundalar. Yalnız yaygın birkaç bambu türü sayesinde şimdi pandalar yüksek dağlık alanlarda yaşıyor. Bambu yaprakları en yüksek derecede protein içerir, ancak gövdesi içermez.

Eş zamanlı çiçekçiliğin ve bazı bambu türlerinin neslinin yok olması nedeni ile ortaya çıkan pandaların şiddetli açlığı, pandaların bölgelerindeki mevcut en az iki farklı tür bambuyla önlenmelidir. Aslında otçul olan dev panda, mevcut olan et, balık ve yumurtayla beslenmesine rağmen kesinlikle bir ayıya özgü dişlerini yitirmeyecektir.

Hayvanat bahçeleri, pandaların esaretlerinde, pandaların günlük besini olan bambunun tipik bakımını yapsalar bile, pandalara özellikle ek besin olarak bisküvi vb. yiyeceklerde vereceklerini açık ve kesin bir biçimde belirtmişlerdir.

Yavru Panda

Erkek panda dişi pandanın kalbini kazanır ve çiftleşme başarılı olursa yaklaşık 120 ila 160 gün sonra bir veya iki panda bebeği dünyaya gelir. Yeni doğan panda ancak bir fare büyüklüğünde ve 100-150 gr ağırlığındadır. Bebek panda küçük ve savunmasız olur. Doğduğunda gözleri kapalıdır. Birkaç hafta sonra gözleri açılır, fakat bebek panda hala göremez. Bununla birlikte, yetişkin pandalardan daha iyi işitir. Gözleri açıldıktan sonra bu durum değişir ve dengelenir. Bu dönemle ilgili en önemli ayrıntı pandanın çok şefkatli ve sevecen bir anne olmasıdır. Anne panda bebeğine çok düşkündür, onu kollarının arasında insanların bebeklerini salladıkları gibi sallar ve sabırla emzirir. Hayvanlar aleminde yavrularına karşı en sevecen hayvan pandalardır. Ama bazen iki yavrudan zayıf olanı ölüme terkettiği görülür.

Bebek pandanın gözlerinin görmeye başlaması 6 hafta sürer. 3 aylık olduğunda tek başına yürümeye, 5 aylık olduğunda ise koşmaya ve bambunun tadına bakmaya başlar. Bebek panda bir buçuk seneden uzun bir süre annesinin yanında kalır. Ancak bu uzun dönemin sonunda tek başına yaşamaya hazırdır. Bir buçuk yaşına gelen panda 50 kg ağırlığa erişir.

Korunma

Pandalar üzerinde araştırma yapmak çok zor olduğundan onlar hakkında çok az bilgi vardır. Nesilleri tükenmek üzere olduğundan bu değerli hayvanlar koruma altındadır ve bu yüzden kış uykusuna yatıp yatmadıkları bile bugün kesin olarak bilinmemektedir. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) pandaların nesillerinin tükenmesini engellemek için çalışmalarına devam ediyor. Dev pandalar, Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) için ayrı bir anlam taşır, çünkü bu sevimli hayvan 1961 yılından beri vakfın sembolüdür.

Dev panda Çin’in Yangtze Havzası'ndaki bambu ormanlarında yaşar. Bu havza, bioçeşitlilik açısından dünyanın en zengin bölgelerinden biridir. Burada nesli tehlike altında olan pek çok hayvan ve bitki türü barınır. Bu açıdan Yangtze Havzası’nın mutlaka korunması gerekmektedir. Çin’de doğal ortamda yaşayan pandaların sayıları sadece 1000 civarındadır. Çin’deki bambu ormanlarının giderek yok olması, pandaların hayatını da tehdit etmektedir. Özellikle Çin hükümetinden yardım çağrısı alan WWF, 1980 yılından bu yana pandaların korunması için önemli çalışmalara imza atıyor. Pandalar bugüne kadar 50 doğal rezerv kurularak korumaya alınmıştır.

Çin dağlarında dünyadaki dev pandaların üçte birini barındıran panda sığınağı Birleşmiş Milletler’ in kültürel konularla ilgili örgütü UNESCO tarafından tıpkı piramitler ya da Çin Seddi gibi Dünya Mirası Alanları listesine alındı. Çin'deki Şiçuan eyaletinde dağlık arazide, 9 bin kilometre kareyi aşkın bir alan üzerinde kurulu dev panda sığınağı artık kazandığı yeni statü sayesinde uluslararası yardıma da hak kazanmış oluyor.

Koruma altındaki hayvanat bahçelerinde de 100 kadar Dev panda yaşamaktadır.

UNESCO, Litvanya’nın başkenti Vilnius'da yaptığı son toplantıda Dünya Mirası listesine katılması önerilen yerleri değerlendirdi. Listede hazır durumda 800 yer bulunuyor.

Küçük Panda

Küçük panda veya diğer bir adıyla kızıl panda (Ailurus fulgens), etçiller (Carnivora) takımından çok ürkek ve tehlike altında olan bir tür. Üstünü yalayarak temizlerken bir kediyi andırdığı için "Kedi ayısı" da denilir. Zoolojik sınıflandırılmasının ayrıntıları hala tartışılmaktadır.

Özellikleri

Küçük pandanın uzunluğu 120 cm ve ağırlığı 4,5 kg'a varır. Ömrü doğal ortamında 9-10 yıla, hayvanat bahçesinde ise 14 yıla varabilir.

Dış görünüşü ile ilk bakışta bir rakuna benzer ama rakundan daha zariftir. Üstü kızıl kahverengi veya bakırımsı kahverengi, altı ise parlak siyah renktedir. yüzü genelde beyaz renktir ve kızıl kahverengi gözyaşı damlalarını andıran işaretler vardır. Burnu kısa ve siyah renk, kafası yuvarlağımsı ve kulakları orta büyüklükte ve sivri olur. Kuyruğu siyah-beyaz halkalıdır.

Küçük panda pek ses çıkarmaz. Kendi aralarında iletişim kurmak için ötermiş ya da gıcırdarmış gibi sesler çıkarırlar.

Yayılımı

Küçük panda Himalaya'nın doğusunda Nepal'den Çin'in Yunnan iline kadar uzanan bir coğrafyada yaygındır. Bu bölge içerisinde ılıman alanlarda 10-25 °C, dev ormangülü rhododendron, büyük bambu ya da meşe ormanlarını ve 2000–4600 m yüksekliği tercih eder.

Davranış

Küçük panda çok yetenekli bir tırmanıcıdır. Geceleri yiyecek arayışına çıkar, gündüzleri ise ağaçların dallarında uyuyarak geçirir. Sıcak havaya hiç katlanamaz; 25 dereceden daha sıcak havalarda sorun yaşayabilir. Zaten bu yüzden bütün gününü yüksek ağaç dallarında ya da mağaralarda uyuyarak geçirir.

Tehlike sezdiklerinde ulaşılamayan ağaç dallarına ya da kayalık aralıklarına kaçarlar. Kaçmaya imkânları olmadığı takdirde iki ayak üstünde durarak olduklarından daha büyük görünmeye çalışır ve sivri tırnaklı ön ayakları ile kendilerini savunurlar, ve düşmanlarının üzerinde böylece bayağı derin yaralar bırakabilirler. Küçük panda tehlikeli bir hayvan değildir, ama köşeye sıkıştırıldığında kendini savunmasını iyi bilir.

Beslenme

En fazla yediği madde bambu filizleridir. Ayrıca kökler, otlar, meyveler, tohumlar, fındıklar yer ve ara sıra böcek, küçük kemiriciler, kuş yavruları avlar ve yumurta yer.

Üreme

Küçük panda genelde yalnız yaşar ve ancak aralık ile şubat aylarındaki üreme zamanında bir eş arayışına çıkar. 120-140 gün süren bir gebeliğin sonunda 1-4 arasında yavru dünyaya getirirler. Yavrular 12 hafta yuvaya bağlı kalır ve en erken 18 ay sonra kendileri üreyebilir olgunluğa ulaşırlar. Erkek, yavruların bakımında çok nadir yardımcı olur.

Çin'in güneybatısında çok fazla avlanılmıştır. Küçük pandanın postu ile halk tarafından çok tutulan şapkalar, kuyruğu ile de toz almak için küçük süpürgeler üretilmiştir. Küçük pandanın yaşadığı bölgenin insanları onun postunun kullanımını hatta geleneklerinin kaçınılmaz bir parçası haline getirmişlerdir; evlenen bir damat düğün eğlencesinde küçük panda postu taşımaktadır. Ayrıca yasa dışı avlanıp yurt dışındaki hayvanat bahçelerine cüz'i bir fiyat karşılığı satılmakta ve yaşadığı ormanlar hızla daraltılmaktadır

Küçük panda UICN tarafından 1996 yılında tehlike altında türler listesine eklenmiş, ve bugün bulunduğu tüm ülkelerde koruma altına alınmıştır.

Sınıflandırma

Küçük pandanın zoolojik sınıflandırılması kolay değildir ve bu yüzden sınıflandırılması çok kez değiştirilmiştir. Frédéric Georges Cuvier adlı bilimcinin 1825 yılında bu türü bilim dünyasına ilk kez tanıştırdığından bu yana, sınıflandırılmasının her noktası çok kez tartışılmıştır. Hatta küçük pandanın etçiller takımına ait olduğundan şüphelenenler bile vardır. İlk başta sırf dış görünüşleri dikkate alınarak rakungiller familyasına yerleştirilmiştir. Daha yeni zamanlarda DNA analizleri yapılmış ve ayıgiller familyasına uygun görülmüştür. En yeni moleküler biyolojik araştırmalar yapıldıktan sonra tek başına Ailiridae adında bir familyaya konulmuştur. Ama tartışmalar hala devam etmektedir.

06 Nisan 2021

Flamingolar neden tek ayak üstünde duruyor?

ABD'li bilim insanları, flamingoların neden tek ayak üstünde durduğuna açıklık getirdi. İşte o gerçek...
image
Flamingolarla özdeşleştirilen bu duruşun nedeni bir süredir merak konusuydu.
ABD'de bir grup araştırmacı, flamingoların tek ayaklı duruşları sayesinde aktif olarak kaslarını çalıştırmalarına gerek olmadan, enerjilerini kendilerine saklayabildiklerini ortaya çıkardı.
Bu pasif mekanizma, flamingoların 'gururlu' bir görüntü sergilemelerini sağlıyor. Elbette ayakta yorulmadan kestirmelerini de...
Kadavralar bile tek ayak üstünde durabildi
ABD'nin Georgia Teknoloji Enstitüsü'nden araştırmacılar, hem yaşayan hem de ölü kuşlar üzerinde deneyler yaparak flamingo kadavralarının bile hiçbir destek almadan bu şekilde ayakta durabildiğini gördü. Buna, "pasif yerçekimsel duruş mekanizması" adı verildi.
BBC'ye konuşan araştırma ekibinden Prof. Young-Hui Chang, "Kuşa önden baktığınızda, tek ayakları üzerinde durduklarında diğer ayağın doğrudan bedeninin altında, yatay ve içe dönük durduğunu görürsünüz. Bu, ayakta durma mekanizması için ihtiyaç duyduğunuz duruş" dedi.
Ancak ölü flamingolar aktif kas kuvveti gerektiren iki ayak üzerinde duruşu sağlayamıyor. Diğer ayak da dikey olduğu an, denge bozuluyor.
Öte yandan, bu kuşların sabit kalması ve başka hareketler yapmaması, duruşun devamı için önemli. Örneğin flamingolar eğildiğinde ya da bağırdığında, tek ayakla yerlerinde durmakta zorlanıyorlar.
Bazı araştırmacılarsa, flamingoların vücut ısılarını ayarlamak için bu duruşu tercih ettiğini söylüyor.

20 Mart 2021

Zürafa

Zürafa (Giraffa camelopardalis), soyu tükenmemiş canlılar arasında karada yaşayan en uzun ve gevişgetirenler arasında da en büyük; Afrika’da yaşayan çift toynaklı memelidir. Bilimsel tür adı deveye benzer şekline ve leoparda benzeyen beneklerine ithafen verilmiştir. Ana ayırt edici özelikleri oldukça uzun boynu ve bacakları, tüylü deriyle kaplı boynuzları ve beyaz-krem bir ten üstünde siyah ve kahverengi arasında değişen benekleridir. En yakın yaşayan akrabası okapi ile birlikte zürafagiller (Giraffidae) familyasında sınıflandırılır ve derileri ile beneklerinin renk ve şekillerinden ayırt edilen dokuz alt türü vardır.


Zürafalar
 Afrika'da kuzeyde Çad ile güneyde Güney Afrika; batıda Nijer ile doğuda Somali arasındaki bölgede yaşarlar. Güney Afrika ve Kuzey Afrika en çok bulundukları bölgelerdir. Genelde savanlarda otlaklarda ve açık ormanlarda yaşamlarını sürdürürler. Ana besin kaynakları, diğer memelilerin erişemeyeceği yüksekliklerde yedikleri Akasya ağacının yapraklarıdır. Zürafalar aslanlar tarafından avlanırlar, ayrıca yavru zürafalar da leoparlara, benekli sırtlanlara ve Afrika yaban köpeklerine yem olurlar. Zürafalar toplu olarak yaşayan hayvanlardır ve büyük sürüler oluştururlar. Erkekler boyunlarını kullanarak yaptıkları dövüşler yoluyla sosyal hiyerarşiyi sağlarlar. Baskın erkekler dişilerle çiftleşmeye hak kazanırlar. Yavrulara bakımdan yalnızca dişiler sorumludur.

Zürafalar, tuhaf görünüşleri nedeniyle hem eski hem de modern birçok kültürün ilgisini çekmiş, çok sayıda resim, kitap ve çizgiromana konu olmuştur. Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği tarafından asgari endişe altındaki türler arasında sınıflandırılmış olsa da eski dağılım bölgesine yerel olarak bazı yerlerde soyu tükenmiş ve üç alt türü de tehlikedeki türler listesinde yer almaktadır. Yine de zürafalara çok sayıda ulusal parklarda ve av alanlarında sıklıkla rastlanmaktadır.

Kökenbilim

Türün bilimsel ismi olan Camelopardalis kelimesinin kökeni Grekçeye dayanmakta olup, bu dildeki deve ve leopar sözcüklerinin birleşimi ile oluşturulmuştur. Camelopard, İngilizcede ilk 14. yüzyılda gözükmüş, ancak kullanımı günümüzde arkaik bir hale gelmiştir. Birkaç Avrupa dilinde bu şekil kayıtlara geçmiştir.

Zürafa sözcüğünün dayandığı bilinen en eski kökeni Arapçada yer alan zarāfah (زرافة) kelimesidir ve bu sözcük "hızlı-yürüyen" manasına gelmektedir. Bu sözcüğün Arapçaya Somaliceden alıntılanmış olabileceği öne sürülmüştür. Bu kelimenin türevleri, İtalyancada giraffa olarak 1590'larda, Orta İngilizcede jarrafziraph ve gerfauntz, Fransızcada giraffe olarak geçmektedir. Türkçeye ise 15. ve 16. yüzyılda girmiştir.

Sınıflandırma ve evrimi

Zürafa Gevişgetirenler alt takımında sınıflandırılmaktadır. Gevişgetirenlerden çok sayıda tür Orta Asya, Güneydoğu Asya ve Kuzey Amerika'da Eosen döneminin ortalarından kalma fosillerle tanımlanmıştır. Bu dönemdeki ekolojik koşullar bu türlerin hızlı dağılımını kolaylaştırmış olabilir. Zürafa, okapi ile birlikte Giraffidae familyasının yaşayan son iki bireyidir. Bu familyada 10'dan fazla fosille tanımlanan soyu tükenmiş cins bulunmaktadır. Bilinen en yakın akrabaları Climacoceratidae familyasına ait soyu tükenmiş geyik benzeri hayvanlardır. Yaşayan tek üyesi Amerika antilobu olan Antilocapridae familyası ile birlikte diğer iki familya Giraffoidea üst familyasında sınıflandırılır. Bu hayvanların, aynı zamanda geyiğin de atası olan soyu tükenmiş Palaeomerycidae familyasından evrimleşmiş olmaları büyük ihtimaldir.


Boynun uzaması zürafa soyunda erken dönemlerde başlamış olarak görünmektedir. Zürafalar ve eski ataları arasında yapılan karşılaştırmalarda ilk olarak kafatasına yakın olan omurların uzadığı sonraları uzamanın daha aşağıdaki omurlarda olduğu görülmektedir. Zürafa benzeri hayvanlardan biri çeşitli araştırmalara göre 25 ila 20 milyon yıl, 17 ila 15 milyon yıl ya da 18 ila 14,3 milyon yıl önce yaşadığı zannedilen ve kalıntıları Libya'da bulunan Canthumeryx cinsidir. Bu orta boyutlu hayvan ince ve antilop benzeri bir yapıya sahiptir. Hint altkıtasında 15 milyon yıl önce ortaya çıkan Giraffokeryx cinsi okapi ya da küçük bir zürafaya benzer, boynu uzamış ve zürafalarda görülen boynuzlara sahiptir. Giraffokeryx, daha büyük boyutlu Sivatherium ve Bramatherium cinsi zürafa benzeri hayvanlarla aynı klâd içinde yer almış olabilir.

PalaeotragusShansitherium ve Samotherium gibi zürafa benzeri hayvanlar yaklaşık 14 milyon yıl önce ortaya çıkmış ve Afrika ile Avrasya boyunca yaşamışlardır. Bu hayvanların kafatasları daha geniş, boyunları daha uzun, kafatasındaki sinüs boşlukları küçük ve boynuzları belli belirsizdir. Paleotragus okapiye benzer ve atası olabilir. Bazı biliminsanlarına göre ise okapi soyu daha öneleri, Giraffokeryx cinsinden önce ayrılmıştır. Boyun omurları boy ve yapı olarak okapi ile modern zürafanın arasında olan Samotherium özellikle ara geçiş dönemi fosili olarak önemlidir. İlk olarak Avrupa'nın güneydoğusunda ortaya çıkan ve 9 ila 7 milyon yıl önce yaşamış olan Bohlinia cinsi muhtemelen zürafanın doğrudan atasıdır. Uzun boynu ve bacakları olan ve benzer diş ile boynuz yapısına sahip Bohlinia cinsi modern zürafalara çok benzemektedir.


İklim değişikliği nedeniyle Bohlinia Çin'e ve Hindistan'ın kuzeyine girmiştir. Burada Giraffa cinsi evrimleşmiş ve yaklaşık 7 milyon yıl önce Afrika'ya girmiştir. Sonraki iklim değişiklikleri Asya zürafalarının soyunun tükenmesine neden olurken Afrika'da bulunanlar yaşamaya devam etmiş ve yeni türlere ayrılmıştır. G. camelopardalis yaklaşık 1 milyon yıl önce Buzul Çağı sırasında Afrika'nın doğusunda ortaya çıkmıştır. Bazı biyologlar modern zürafanın G. jumae türünden geldiğini önerirken; diğerleri G. gracilis türünün daha muhtemel doğrudan ata olduğunu savunmaktadır. G. jumae daha büyük boyutlu ve hantal bir yapıya sahipken G. gracilis daha küçük boyutlu ve daha zariftir. Zürafaların evrimindeki ana itici gücün yaklaşık 8 milyon yıl önce başlayan yoğun ormanlardan daha açık habitatlara geçişin olduğuna inanılmaktadır. Bazı araştırmacılar bu yeni habitat değişikliği ile birlikte akasya türleri de dahil olmak üzere farklı besinlerin zürafanın atalarının yeni toksinlere maruz kalmasıyla birlikte daha hızlı mutasyona ve hızlı bir evrimleşmeye girdiği varsayımını öne sürmüşlerdir. Modern zürafalarda görülen farklı deri desenlerinin ortaya çıkışı da bu habitat değişiklikleri ile çakışması mümkündür. Asya zürafalarının daha çok okapi benzeri renk ve desenlere sahip olduğu varsayılmaktadır.

Alt Türleri

Zürafanın dokuz alt türü tanınmaktadır.

Zürafa alt türleri
Alt türTanımResim
G. c. camelopardalisGüney Sudan'ın doğusu ile Etiyopya'nın güneybatısında bulunur. Çoğunlukla keskin hatlı beyaz öizgilerle çevrili kestane rengi beneklere sahiptir ama alt kısımlarında benek yoktur. Orta hörgüç özellikle erkeklerde belirgindir. Doğal yaşam alanlarında 250'den az sayıda kaldığı tahnin edilse de bu rakam kesin değildir. Nadiren esaret altında bulunur; Birleşik Arap Emirlikleri'nde El Ayn Hayvanat Bahçesi'nde bir grup bulunmaktadır. .Al Ain Zoo Giraffe.JPG
G. c. reticulata,Kenya'nın kuzeydoğusu, Etiyopya'nın güneyi ve Somali'de yaşar. Keskin kenarlı kızıl kahverengi poligonal benekleri ince beyaz çizgilerle ayrılmıştır. Benekler ayağın orta ekleminin altında bulunur da bulunmayabilir de. Erkeklerde orta hörgüç bulunur. Doğal yaşam ortamında 5.000 civarında kaldığı tahmin edilmektedir. Hayvanat bahçelerinde de 450'den fazla sayıda bulunduğu bilinmektedir.Two Giraffes.PNG
G. c. angolensisNamibya'nın kuzeyi, Zambiya'nın güneybatısı, Botsvana ve Zimbabve'nin batısında yaşarlar. 2009 yılında yapılan bir genetik araştırma Namib Çölü'nün kuzeyinde yaşayan popülasyon ile Etosha Ulusal Parkı'nda yaşayan popülasyonun ayrı alt türler olduğunu önermektedir. Bu alt türün benekleri, kenarları kertikli ve açılı olarak uzanan büyük kahverengi beneklerdir. Benekler bacaklar boyunca mevcuttur ancak yüzde benek bulunmaz. Boyun ve kıç benekleri daha küçük olur. Ayrıca kulak civarında beyaz leke vardır. Doğal yaşam ortamında 20.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Hayvanat bahçelerinde 20 civarında zürafa bulunur.Giraffa camelopardalis -Zambia-8.jpg
G. c. antiquorumÇad'ın güneyi, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun'un kuzeyi ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin kuzeydoğusunda yaşarlar. Kamerun popülasyonu daha önceleri yanlış olarak G. c. peralta alt türüne dahil sayılmaktaydı. G. c. camelopardalis ile kıyaslandığında daha küçük ve düzensiz beneklere sahiptir. Ayakların orta ekleminin altında ve bacakların iç kısmında da beneklere rastlanır. Erkeklerde orta hörgüç bulunur. Doğal yaşam ortamlarında 3.000 civarında oldukları sanılmaktadır. Hayvanat bahçelerinde bu alt tür ile G. c. peralta alt türü karıştırılmaktadır. 2007 yılında Avrupa'daki hayvanat bahçelerinde G. c. peralta alt türüne ait olduğu sanılan zürafaların aslında G. c. antiquorum alt türünden olduğu ortaya çıkarılmıştır. Hayvanat bahçelerinde 65 kadar oldukları bilinmektedir. Daha önceden tanınan G. c. congoesis alt türü artık bu alt türün içinde yer almaktadır.Giraffa camelopardalis antiquorum (Vincennes Zoo) 2.jpg
G. c. tippelskirchiKenya'nın ortası ile güneyi ve Tanzanya'da yaşarlar. Toynaklara kadar uzanan, düzensiz, zikzaklı yıldız şeklinde benekleri vardır. Erkeklerde genellikle orta hörgüç bulunur. Doğal yaşam ortamında 40.000 civarında olduğu düşünülmektedir. Yaklaşık 100 kadarı hayvanat bahçelerinde bulunur.GiraffaCamelopardalisTippelskirchi-Masaai-Mara.JPG
G. c. rothschildi,Uganda ile Kenya'nın azı bölgelerinde yaşarlar. Güney Sudan'da yaşayaıp yaşamadığı kesin değildir. Benekleri büyük, keskin kenarlı belirgin koyu renklidir. Koyu renkli beneklerin içinde daha soluk çizgiler bulunabilir. Ayakların orta ekleminin altında benekler nadiren görülür ve toynaklara kadar inmez. Beş adet boynuza sahip oldukları görülebilir. Doğal yaşam ortamlarında 700'den az olduğuna inanılmaktadır. Hayvanat bahçelerinde 450'den fazlası tutulmaktadır.Giraffa camelopardalis rothschildi 1.jpg
G. c. giraffaGüney Afrika'nın kuzeyinde, Botsvana'nın güneyinde, Zimbabwe'nin güneyinde ve Mozambik'in güneybatısında yaşarlar. Koyu renkli ve görece yuvarlak benekleri vardır. Benekler bacaklara kadar küçülerek uzanır. Erkeklerin orta hörgücü çok belirgin değildir. Doğal yaşam ortamlarında en fazla 12.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Hayvanat bahçelerinde 45 kadarı bulunmaktadır.Giraffe standing.jpg
G. c. thornicrofti,Zambiya'nın doğusunda Luanga Vadisi'nde yaşarlar. Benekler çentikli ve bazen de yıldız şeklindedir. Ayaklar boyunca bazne görülür bazen de görülmez. Erkeklerin hörgücü çok gelişmemiştir. Doğal yaşam ortamında 1.500'den fazla sayıda değildir Hayvanat bahçelerinde bulunmamaktadır.Giraffa camelopardalis thornicrofti.jpg
G. c. peralta,Nijer'in güneybatısına endemiktir. Tüyleri diğer alt türlerden daha açık renklidir. Ayakların orta ekleminin altına kadar inen yuvarlak şekilli kırmızı benekleri vardır. Boynuzları diğer alt türlere göre daha belirgindir ve erkeklerin hörgüçleri daha gelişmiştir. Doğal yaşam alanlarında 220'den daha az bulunur ve en tehlike altındaki zürafa alt türüdür. Kamerun'da bulunan zürafaların bu alt türden olduğu sanılsa da aslında G. c. antiquorum alt türünden olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu hata nedeniyle hayvanat bahçelerinde de yanlış olarak adlandırılmışlardır ve 2007 yılında Avrupa'daki hayvanat bahçelerinde bulunan G. c. peralta alt türü zürafaların tamamının aslındaG. c. antiquorum alt türünden olduğu anlaşılmıştır.Giraffe koure niger 2006.jpg

Özellikleri


Erkeklerinin boyu 4.4 ve 5.5 metre olup 1.5 ton ağırlığındadır. Bugüne kadar kayıt edilmiş en uzun zürafa 5.92 m. olup 2 ton ağırlığındadır. Dilleri boynuzumsu yapıya sahiptir. Dişileri ise 4.0 ve 5.0 metre civarı yüksekliğe sahiptir ve erkeklere göre daha hafiftir. Dişiler genellikle erkeklerine göre hafif ve daha kısa olurlar. Her iki cinsin de boynuzları vardır, dişilerin boynuzu daha kısadır. Boynuzları kemikleşmiş kıkırdaktan oluşmuştur. Erkekler yaşlandıkça kafasındaki boynuzları da kalsiyumun etkisiyle gelişir.

Zürafaların ses telleri olmadığı bilinmesinin aksine zayıf bir ses teli yapısına sahiptirler. 35–40 cm uzunluğunda siyah bir dile sahiptirler. Boyunlarının uzun olması bakımından kafa kısmınada kan gitmesi için çok büyük kalplere sahiplerdir. Bu büyük hayvanlar günlerinin ortalama 1 saatini (en az 10 dakika, en fazla 2 saat) uyuyarak geçirirler.


Dağılımı

Zürafa soyu, dünya üzerinde tükenmekte olan ve koruma altına alınması gereken bir türdür. Dünyada yaklaşık olarak 100,000 ila 150,000 civarı zürafa bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunların tamamı Afrika'da yaşamaktadır. Kenya (45,000), Tanzanya (30,000) ve Botsvana (12,000) ile en fazla Zürafa popülasyonu bulunan yerlerdir.

Zürafalar genellikle Afrika'nın savanlarında yaşarlar. Bu topraklar onlar için yaşamaya elverişlidir. Çok uzun olmayan ağaçlar ve uzun boyları sayesinde, Zürafalar tehlikeleri uzaktan fark edebilirler. Özellikle besin kaynakları olan Akasya ağaçları bu bölgelerde bulunur. Otlaklarda da yaşarlar.

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!