Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

07 Aralık 2021

Mevlana'nın 7 öğüdü ve Mevlana Haftası


Mevlana
 Haftası, bundan tam 748 küsür yıl önce, 17 Aralık 1273'te Konya'da hayata gözlerini yuman Mevlana'yı daha yakından tanımak ve tanıtmak üzere her yıl 7-17 Aralık tarihlerinde düzenleniyor. 

Hoşgörü ve kardeşliğin simgesi 

Mevlana Celaleddin-i Rumi ya da kısaca Mevlana, 30 Eylül 1207'de Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan'daki Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası şehrin ileri gelenlerinden olan ve 'Bilginlerin Sultanı' olarak tanınan Hüseyin Hatibi oğlu Bahaeddin Veled, annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'du. Gerçek adı Muhammed Celaleddin'dir. Mevlana ve Rumi isimleri ona sonradan verilen isimlerdir. Mevlana; hoşgörünün, kardeşliğin ve barışın simgesi olarak kabul edilir. Mevlevilik ve sema, özellikle son yıllarda anlam arayışındaki pek çok Batılının da dikkatini çekmektedir.

Konya'da yaşadı 


Mevlana ismi ona henüz çok gençken Konya'da ders okutmaya başladığı tarihlerde verilmiştir. Rumi ise Anadolu anlamına gelir. Mevlana'nın Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyar-i Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da yaşaması, ömrünün çok önemli bir kısmını burada geçirmesi ve türbesinin de orada olmasından ötürüdür.

18 yaşındayken evlendi 

Mevlana henüz 18 yaşındayken Karaman'da babası tarafından Gevher Hatun'la evlendirilmiş ve bu evlilikten iki oğlu olmuştur. İlk oğlunun adı Sultan Veled, ikinci oğlunun adı Alaeddin'dir. Küçük oğlu Alaeddin'i 1262 yılında kaybeden Mevlana, Gevher Hatun'un vefatından sonra da Konya'da Kerra Hatun'la evlenmiştir. Bu evlilikten de Muzafferüddin Alim Çelebi ile Melike Hatun dünyaya gelmiştir.

Mevlana ve Şems 


Mevlana'nın popüler kültüre damga vuran izlerinden biri de elbette Şems ile olan karşılaşmasıdır. Mevlana ve Şems'in dostluğu çok uzun ömürlü olmasa da pek çok romana ve sanat eserine konu olmuştur. Şems'in nedeni bilinmeyen ölümünden sonra Mevlana inzivaya çekilmiş ve uzun yıllarca bu durum devam etmiştir.

"Hamdım, piştim, yandım" 

Mevlana, ölüm gününü 'yeniden doğuş günü' olarak kabul etmiştir. Ona göre o, öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'a kavuşacaktır. O yüzden Mevlana ölüm gününe 'düğün günü' ya da 'gelin gecesi' anlamına gelen 'Şeb-i Arus' demiş ve dostlarına ölümünün ardından ağlamamalarını vasiyet etmiştir. Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleriyle özetleyen Mevlana, 17 Aralık 1273'te hayatını kaybetmiştir.

Ancak Mevlana, çeşitli anma törenleriyle her daim hayatımızın bir parçası olmaya devam etmektedir. Her yıl Mevlana'nın ölüm yıl dönümü olan 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda Şeb-i Arus olarka bilinen kutlamalar yapılmaktadır. Mevlana'nın vefatının yıl dönümü sebebiyle her yıl Aralık ayında Konya'da Mevlana Haftası adıyla Şebi- Arus törenleri düzenlenir. 7-17 Aralık tarihleri 'Mevlana Haftası' olarak kutlanır. UNESCO da Mevlana'nın 800'üncü doğum yılı olan 2007 yılını 'Mevlana Yılı' olarak ilan etmişti.

Mevlana'nın eserleri 

Mevlana, hepsi birbirinden çok değerli eserler bırakmıştır. Eserleri arasında 'Mesnevi', 'Divan-ı Kebir', 'Fihi Ma-Fih', 'Mecalis-i Seb'a', 'Mektubat'ı sayabiliriz. "Yaratılmışların en değerlisi insandır" felsefesine ve engin bir insan sevgisine sahip olan Mevlana, yüzyıllardır hoşgörünün, kardeşliğin ve barışın simgesi olmuştur.


Mevlana'nın 7 öğüdü 

1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
5- Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
6- Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
7- Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

24 Kasım 2021

Öğretmen ve Öğretmeler Günü


Öğretmen veya eğitmen; eğitim kurumlarında önceden belirlenmiş hedefler doğrultusunda öğretim etkinliklerini planlı ve programlı bir biçimde düzenleyerek yürüten uzman kişidir.

Öğretmenlik geçmişte din insanı veya filozofların, kendi temel uğraşları yanında sürdürdükleri ikincil bir görev iken öğretme işinin belirli bir hazırlığa sahip kişilerce yapılması yaygınlaşmış ve özellikle 19. yüzyıldan itibaren öğretmenler öğretmenlik mesleğine hazırlayan özel kurumlarda yetişmişlerdir.

Tanım ve etimoloji

Eğitim ve Eğitim Bilimleri Sözlüğü'nde öğretmenlik, resmî ya da özel eğitim kurumlarında çocuk, genç ve yetişkinlere öğretim verme işi olarak tanımlanır.  Öğretmenlik mesleği, 1973 tarihli Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 43.maddesinde "devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği olarak" tanımlanmıştır. Öğretmen, bu mesleği icra eden kişidir.

Öğretmen kelimesi Eski Türkçe'deki "öğretmek" fiiliyle ilgili bir köke sahiptir. Türkçe Batı dillerinden geçen ‘adam, insan’ demek olan "-man, men" kelimesinin öğretmek fiiline eklenmesi ile isimleştiği düşünülür. 1930'ların ortasında, o zamana kadar kullanılan Arapça kökenli "muallim" kelimesinin yerine öz Türkçeçilik kampanyası ile öğretmen kelimesi geçerek yaygınlaşmıştır.

Öğretmen yeterlikleri


Lee Shulman'a göre öğretmen yeterlikleri

Öğretmenlerin eğitim faaliyetlerini gerçekleştirmek için hangi yeterliklere ihtiyaçları olduğu, bir alan ile ilgili bilgi sahibi olmanın öğretim yapmak için yeterli olup olmadığı ya da o alanla ilgili bilgi sahibi olmadan da öğretmenlik yapılıp yapılamayacağı öğretmenlikle ilgili çok tartışılan konulardır. Bu sorulara yanıt bulmak için yapılan çalışmalarda en önemli gelişmelerden birinin 1980'lerde ABD'li eğitimci Lee Shulman ve arkadaşları tarafından kaydedildiği kabul edilir. Shulman ve arkadaşları, profesyonel öğretmenliğin gerektirdiği bilgileri kategorilendirmiştir. Bu kategoriler şunlardır:

Alan bilgisi: Bir öğretmenin, öğrettiği alanla ilgili en önemli kavramların ve becerilerin bilgisine sahip olmasını ifade eder.

Müfredat bilgisi: Bir konuyu herhangi bir seviyede öğretmek için geliştirilmiş müfredata ve materyallere dair bilgiye sahip olmaktır.

Pedagojik alan bilgisi (PAB): Konuyu başkalarının anlaması için en kullanışlı şekillerde gösterebilme ve açıklayabilme bilgisidir. Bir konuyu öğrenmeyi neyin zorlaştırıp neyin kolaylaştırdığını anlamayı da içerir.


Öğrenciler ve özellikleri ile ilgili bilgi:
Grup veya sınıf ortamının işleyişinden okul yönetimi ve finansına, toplulukların ve kültürlerin karakterine dek uzanan bir yelpazede eğitsel ortamların bilgisidir.

Eğitsel olarak ulaşılmak istenen sonuçlar, amaçlar, değerler ve tüm bunlara ilişkin felsefik ve tarihsel bilgi

Eğitim alanında çalışanlar Shulman'ın görüşlerini genişleterek Teknolojik Pedagojik Alan Bilgisi (TPAB) kavramını geliştirmiştir. "Konu ile ilgili kavramların teknolojiyle gösterimi; içeriği öğretmek için teknolojilerin yapıcı bir şekilde kullanılması; öğrencilerin anlamakta zorlandıkları konuları anlamaları için teknolojinin ne şekillerde yardımcı olabileceğinin bilgisi gibi yetkinlikler, TPAB kavramı içinde yer alır.

Öğretmen yeterlilikleri ve nitelikleri için ortak Avrupa ilkeleri

2000'li yıllarda Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, kariyerleri boyunca eğitimlerine ve mesleki gelişimlerine rehberlik etmek için öğretmenlerin ihtiyaç duyduğu bilgi ve becerilerin ortak bir tanımını geliştirmenin gerekli olduğunu savundu.  Bazı kanıta dayalı uluslararası tartışmalar böyle bir ortak anlayışa ulaşmaya çalışmıştır. Örneğin, Avrupa Birliği öğretmenlerin ihtiyaç duyduğu üç geniş yeterlilik alanı belirlemiştir:

Başkalarıyla çalışmak

Bilgi, teknoloji ve bilgi ile çalışmak

Toplum içinde ve toplumla birlikte çalışmak.

Dünyada Öğretmenlik

2017 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre dünyada 9.4 milyonu okul öncesi, 30.3 milyonu ilköğretim, 18.1 milyonu ortaokul, 14 milyonu lise ve 12.5 milyonu yükseköğretimde olmak üzere toplam 85 milyon öğretmen bulunmaktadır. Our World In Data projesinin hazırladığı raporda 1993 -2014 yılları arasında farklı eğitim seviyelerinde görev yapan öğretmen sayıları verilmiştir.

Cinsiyete göre dağılım

Our World In Data raporuna göre; 2014 yılı itibariyle dünyadaki öğretmenlerin yaklaşık üçte birini ilkokul öğretmenleri oluşturmaktadır. Cinsiyet dağılımı açısından incelendiğinde, ilköğretimde görev yapan kadın öğretmen oranının bazı ülkelerde %98'e kadar çıktığı kadın öğretmenlerin oranının eğitimin üst kademelerinde düştüğü görülür.

OECD ülkeleri genelinde eğitimin tüm seviyelerinde öğretmenlerin yaklaşık %70'i kadındır. Kadın öğretmenlerin oranının eğitimin ilk kademelerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu pay birbirini izleyen her eğitim seviyesiyle birlikte azalır. Kadınlar, OECD ülkeleri genelinde ortalama olarak okul öncesi düzeyde öğretim kadrosunun %96'sını ve ilköğretim düzeyinde %82'sini temsil ederken, ortaöğretim düzeyinde %63'ünü ve yükseköğretim düzeyinde yalnızca %44'ünü oluşturmaktadır.

Yaş dağılımı


Öğretmenlerin yaş dağılımı ülkeler ve eğitim düzeyleri arasında önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Ülkenin nüfusu, yaş dağılımı, yükseköğretimin süresi, öğretmenlerin maaşları ve çalışma koşulları gibi çeşitli faktörler bir ülkedeki öğretmenlerin yaş ve eğitim düzeyinde etkilidir. Örneğin azalan doğum oranları yeni öğretmenlere olan talebi azaltabilir ve yükseköğretimde daha fazla zaman harcanması, öğretmenlerin işgücü piyasasına girişini geciktirebilir. Rekabetçi maaşlar, iyi çalışma koşulları ve kariyer geliştirme fırsatları bazı ülkelerde gençleri öğretmenliğe çekmiş veya diğer ülkelerde etkili öğretmenlerin elde tutulmasına yardımcı olmuş olabilir.

OECD ülkelerinde genç öğretmenler (30 yaş altı)öğretim nüfusunun yalnızca küçük bir bölümünü oluşturmaktadır: ortalama olarak ilköğretimde %12, ortaöğretimde %11 ve lisede %8. Lise düzeyinde çoğu ülkede genç öğretmenlerin, öğretmenlik nüfusunun %10'undan daha azını oluşturduğu görülür. Genç öğretmenler Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Litvanya, Polonya, Portekiz, Slovenya, İspanya ve İsviçre'deki lise öğretmenlerinin %5 veya daha azını oluşturmaktadır. OECD ülkeleri genelinde ortalama olarak ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenlerinin yarısından fazlası 30- 49 yaşları arasındadır ve öğretmenlerin büyük bir kısmı en az 50 yaşındadır. Yaşlı öğretmenlerin (50 yaş ve üstü) payı, eğitim seviyesiyle birlikte ilköğretimde %33'ten ortaöğretimde %38'e ve yükseköğretimde %40'a yükselmektedir. Çoğu ülkede yükseköğretim düzeyinde her üç öğretmenden en az biri 50 yaş ve üzerindedir. Bununla birlikte yüksek öğretimde 50 yaş ve üzeri öğretmen oranı, %13 (Lüksemburg) ile %56 (İtalya) arası değişkenlik göstermektedir.

Statü

Öğretmenlik Mesleğinin Statüsü Dünya ölçeğinde, öğretmenlerin statüleri arasında önemli farklılıklar olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin dünya ölçeğinde statülerinin karşılaştırılmasına yönelik ilk kapsamlı çalışma, Varkey GEMS Vakfı aracılığı ile Sussex Üniversitesi öğretim üyesi Peter Dolton ve Malaga Üniversitesi öğretim üyesi Oscar Marcenaro-Gutierrez tarafından, 21 ülke ölçeğinde 1000 katılımcı ile halkın öğretmenlere yönelik tutumlarını ortaya çıkarmak amacıyla yapılmış ve "2013 Global Öğretmen Statüsü Endeksi’ adıyla yayımlanmıştır. Bu endekse göre, öğretmenler Çin’de en yüksek, İsrail’de en düşük statüye sahiptir. Söz konusu araştırmaya göre Çin, Güney Kore, Türkiye, Mısır ve Yunanistan’da insanlar öğretmenlere diğer Avrupa ve Anglo Sakson ülkelerinden daha çok saygı göstermektedir. Britanya ve Amerika bu endeksin ortalarında yer almaktadır. Brezilya, Çin, Çek Cumhuriyeti, Mısır, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İsrail, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Portekiz, Türkiye, Singapur, Güney Kore, İspanya, İsviçre, Birleşik Krallık ve Amerika’da yapılan bu çalışmanın sonuçlarına göre, hemen hemen bütün ülkelerde öğretmenlere yeterli veya pozitif güven değerlemeleri verilmekle birlikte, Finlandiya ve Brezilya’da en yüksek değerlemeler ortaya çıkarken, İsrail, Güney Kore, Mısır ve Japonya’da en düşük değerlemeler verilmiştir. Bu bağlamda, Finlandiya ve Brezilya’da toplumun öğretmenlere verdiği değerin en yüksek oranda olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, Fransa, Çin, Türkiye ve ABD’de ilkokul öğretmenlerinin daha fazla itibar gördüğünü de belirtilmiştir.

Ülkelere göre öğretmenlik

Almanya’da öğretmenlik

Almanya'da öğretmenler çoğunlukla Eğitim Çalışmaları Öğretimi adı verilen özel üniversite sınıflarında göreve başlamaktadır. İlkokul (Grundschule ), ortaokul (Hauptschule), orta seviye ortaokul (Realschule) ve daha yüksek seviye ortaokul (Gymnasium) öğretmenleri arasında birçok fark vardır. Öğretmenlerin maaşları, memur maaş endeksi ölçeğine (Bundesbesoldungsordnung) bağlıdır.

Almanya´da öğretmen eğitimi üniversitelerin bünyesindeki yüksek öğretmen okullarında, eğitim enstitülerinde, müzik ve sanat eğitimi okullarında gerçekleşir; öğretmen adayları çok amaçlı üniversitelerde akademik bir eğitim de görebilirler. Lisans eğitimi aşamasında bilim ve alan eğitimi verilir. Lisans eğitimini izleyen öğretmenlik stajı aşamasında mesleğe yönelik eğitim bilimi dersleri verilir. Eğitim bilimleri alanında, okulla ilgili ve eğitim bilim açısından önemli olan konu alanlarına ait bilimler girmektedir (Coşkun, 2000). Bu yüksek okullardaki eğitim-öğretim izlenceleri öğretmen adaylarının görev yapmayı düşündükleri kurumların beklentilerine ve özelliklerine uygun düzenlenmekte ve buna uygun uygulamalı eğitim verilmektedir. Bütün eyaletlerde öğretmen eğitimi çerçevesinde Almanca, matematik, sanat eğitimi, müzik, spor, hayat bilgisi alanlarının eğitimi verilmektedir.

ABD'de öğretmenlik

Varkey Vakfı'nın hazırladığı 2018 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'ne göre Amerika Birleşik Devletleri 35 ülke arasında 16.sırada yer almaktadır. Aralarında doktorların, hemşirelerin, kütüphanecilerin ve sosyal hizmet uzmanlarının bulunduğu 14 farklı meslek grubu arasında yapılan saygınlık sıralamasında orta okul kademesinde görev yapan öğretmenler 12.sırada yer almaktadır. Amerika'da araştırmaya katılanların %37'si öğretmenlerle mesleki karşılaştırma yapılabilecek meslek grubunu kütüphaneciler,%23'ü sosyal hizmet işçileri ve %10'u hemşireler olarak görmektedir.

Amerikalıların %44 ü öğrencilerin öğretmenlere saygı duyduğunu düşünmektedir. Bu başlık Varkey Vakfı'nın 2013 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'nde %37 oranında yer almıştır. Amerikalılar'ın % 42'si çocuklarını öğretmen olmaları konusunda desteklemektedir.

Avustralya’da öğretmenlik

Avustralya’da eğitim, uzun yıllar boyunca merkezi hükümetin değil, ülkede bulunan 6 eyaletin sorumluluğunda bulunuyordu. 1970’li yıllarda öğretmen yetiştiren kurumların finansmanı artık merkezi hükümet tarafından sağlanmaya başlamıştır. 1995 yılı itibariyle Avustralya ve Yeni Zelanda’da öğretmen eğitiminde standart geliştirme çalışmaları başlamıştır. Bu standartlar başta öğretmenlerin sahip olması gereken nitelikler olarak algılanmış, daha sonra standartlar öğrenmenin doğasını belirlemek, karmaşık öğrenmeleri yapılandırmak ve öğrenme etkinliklerini organize etmek amacıyla geliştirilmeye başlanmıştır. 

Avustralya'da öğretmenlik ilk, orta ve lise kademelerinde farklılaşmaktadır. Öğretmen olmak için başvuru yapan adayları seçmek için ölçülebilen akademik başarı esastır. Avustralya’da öğretmenler genellikle üç farklı yol izlenerek yetiştirilir;

Üç veya dört yıllık öğretmen eğitimi lisans derecesi (Eğitim Lisansı),

Dört veya 5 yıl süren ve iki alandan birinin öğretmen eğitimi olduğu çift lisans derecesi programı (Eğitim Lisansı ile birlikte Fen Bilimleri Lisansı veya Sosyal Bilimler Lisansı),

Bir veya iki yıl süren, lisans derecesi eğitim alanı dışında olan kişilerin eğitim alanında yüksek lisans derecesi alması şeklindedir. Altı eyaletin uygulamaları her ne kadar değişiklik gösterse de temel olarak 4 yıllık lisans eğitimi ile öğretmen olunmaktadır. Öğretmen programları,

Mesleki alan: öğretmenlik mesleği için gerekli olan teorik bilgi ve beceriler

Eğitim Programı alanı: konu bilgisi ve pedagojik beceriler

Uygulama eğitimi: 12–20 hafta süren yönlendirilmiş mesleki eğitimdir.

Avusturalya’da öğretmen eğitimi programından mezun olan aday öğretmenler 12-18 aylık bir zaman diliminde aday öğretmen olarak çalışabilirler. Aday öğretmenler bu zaman zarfında, asil öğretmen olarak çalışabilmek için gerekli olan yeterliklere sahip olduklarını kanıtlamak zorundadırlar.

Birleşik Krallık'ta Öğretmenlik

Varkey Vakfı'nın 2018'de yaptığı Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'ne göre Birleşik Krallık, öğretmenlerin statüsü açısından 35 ülke arasında 13.sıradadır. İngiltere'de araştırmaya katılanların %26'sı öğretmenlerle sosyal hizmet uzmanlarının,%26'sı ise hemşirelerin mesleki denklik açısından yakın olduğunu belirtmiştir. Sadece %3'ü öğretmenlerle doktorları mesleki açıdan denk bulmuştur.

İngiliz halkının %46'sı öğrencilerin öğretmenlerine saygı duymadığını; %26'sı öğrencilerin öğretmenlerine saygı duyduğunu düşünmektedir. Araştırma sonuçlarına göre %26'lık bu oranın Almanya gibi diğer büyük Avrupa ülkelerinden daha fazla olduğu tespit edilmiştir.

Araştırmada yer alan diğer ülkelere göre öğretmenlere daha fazla saygı duyulan İngiltere'de ailelerin %23'ü çocuklarının öğretmen olmasını desteklemektedir. Yine de İngiltere'de insanların kendi eğitim sistemlerine güven oranı 2013 ve 2018 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'nde artış göstermiştir.

Brezilya’da Öğretmenlik

Varkey Vakfı'nın 2018'de yaptığı Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'nde 35 ülke arasında en düşük öğretmenlik statüsüne sahip ülke Brezilya olmuştur. Araştırmaya dahil olan Latin Amerika ülkelerinin tümü Brezilya'dan daha üst sıralarda yer almaktadır: Arjantin(31),Kolombiya(26),Peru(25),Şili(22) ve Panama(15). Varkey Vakfı'nın 2013 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'nde Brezilya 21 ülke arasında en alt sıradaki İsrail'in hemen üzerinde yer almıştır.

Brezilya'da insanların %10'undan azı öğrencilerin öğretmenlere saygı duyduğunu düşünmektedir.14 farklı meslek grubu arasında yapılan saygınlık sıralamasında doktorlar, hemşireler, kütüphaneciler ve sosyal hizmet uzmanları ilk sıralamada yer alırken okul müdürleri ve orta kademe öğretmenlerine düşük oy verildiği belirtilmiştir.Brezilya'da araştırmaya katılanların %29 öğretmenlerle mesleki karşılaştırma yapılabilecek meslek grubunu kütüphaneciler olarak görmektedir.Brezilya halkının yalnızca %20'si çocuklarını öğretmen olmaları konusunda desteklemektedir.

Çin’de öğretmenlik

Varkey Vakfı'nın 2018 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'ne göre Çin halkının %50 'sinden fazlası çocuklarını öğretmenlik mesleğini seçmeleri konusunda destklemektedir.İlk okul ve orta okul kademelerinde görev yapan öğretmenlerin saygınlık oranı araştırmada yer alan 35 ülke içinde birinci sırada yer almaktadır.Çin halkının % 37'sinin mesleki yeterlilik ve denklik olarak öğretmenliğe en yakın gördükleri meslek grubu doktorlar. Araştırmaya katılan 35 ülke içinde öğretmenlik mesleği saygınlık statüsü en yüksek ülkenin Çin olduğu belirtilmiştir. 

Hindistan’da öğretmenlik

Hindistan'da devlete ait geniş bir öğretmen yetiştirme ağı bulunmaktadır. Federal düzeyde, Eğitim Araştırmaları ve Eğitimi Ulusal Konseyi (NCERT)bölgesel enstitüleri ile birlikte farklı öğretmen yetiştirme eğitimleri hazırlarlar ve öğretmen adayları, öğretmenler bu eğitimlere tabi olurlar. Ulusal Eğitim Planlama Üniversitesi öğretmenlere kurumsal ve yönetimsel destek sağlar.

Öğretmen Eğitimi Kolejleri (CTE'ler) ve Eğitimde İleri Düzey Öğretmen Yetiştirme Enstitüleri (CTE'ler) ve yine Eğitimde İleri Düzey Öğrenme Enstitüleri (IASE'ler) ortaöğretim ve ikinci kademe orta öğretim öğretmenlerine hizmet içi eğitim vermektedir. Yerel bölgelerde öğretmen eğitimleri Bölge Eğitim ve Öğretim Müdürlükleri tarafından verilmektedir. Öğretmen eğitimleri için devlet ve devlet destekli öğretmen yetiştiren kurumlar eyalet-yerel yönetimler tarafından yine ulusal eğitim politikası çerçevesinde finansal olarak desteklenmektedir. 

Türkiye'de öğretmenlik

Türkiye'de 2019-2020 eğitim öğretim yılı itibarı ile okul yöneticileri de dahil çalışan öğretmen sayısı 1.117.686’dır. 01/11/2021 tarihi itibarıyla Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan kadrolu öğretmen sayısı 774.536, sözleşmeli öğretmen sayısı 114.001’dir.

Türkiye'de öğretmen yetiştirme tarihi

Türkiye'de ilk defa 16 Mart 1848 tarihinde rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere İstanbul'un Fatih ilçesinde bir “Öğretmen Okulu” (Darülmuallimin-i Rüşti) kuruldu. Türkiye de bu tarih öğretmen okullarının kuruluş günü kabul edilir. Bu tarihe kadar öğretmenlik, belli bir birikime sahip olanların yaptığı ikincil bir iş olarak görülmekteydi; kuralları belirlenmiş sistemli bilgi ve beceri isteyen bir iş değildi. Her ne kadar geçmişte Fatih Sultan Mehmed döneminde öğretmen yetiştirme konusunda bir uygulama yapılmış ve sıbyan okullarında öğretmen olmak isteyen medrese öğrencilerinin diğer öğrencilerden farklı olarak tartışma kuralları ve öğretim yöntemi, matematik, edebiyat, coğrafya, tarih mantık gibi dersleri okumaları zorunlu olmuşsa da bu uygulama Fatih'ten sonra devam ettirilememişti. Her okul dilediği kişileri öğretmen yapabilmekteydi.

Tanzimat’ın ilanı ile birlikte devlet, eğitimi bir kamu hizmeti olarak görmüş ve bu işi tekeline almaya girişmiştir. Bu tarihten sonra öğretmen yetiştirmek için şu okullar açıldı:

1848-Ortaöğretmen Okulu (Dârülmuallimin-i Rüşdi),

1868- Erkek İlköğretmen Okulu (Dârülmuallimin-i Sıbyan),

1870- Kız Öğretmen Okulu (Dârülmuallimat),

1891-Yüksek Öğretmen Okulu (Dârülmuallimini liye),

1913- Ana Öğretmen Okulu (Ana Muallime Mektebi)

II. Abdülhamid devrinde bu okulları vilayetlere yayma çabasına rağmen, Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar yeterli öğretmen kadrosu hiçbir zaman sağlanamadı. İsmail Hakkı Tonguç ve Faik Reşit Unat yazdıkları “Muallim Yıllığı” adlı eserlerine göre 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne bağlı illerde 3495 ilkokuldan 682’sinin kapalı; yarısının sadece medrese eğitimi almış, Öğretmen Okulu mezunu olmayan 3316 ilkokul öğretmeni, 422 öğrencisi bulunan 13 Öğretmen Okulu ile 314 öğrencisi bulunan 4 Kız Öğretmen Okulu bulunduğunu belirtmekteydi.

Cumhuriyet’in ilanından sonra bu durum devam etti. 1926 yılında Maarif Teşkilatına Dair Kanun ile birlikte ilkokullara öğretmen yetiştiren okullar İlk Muallim Mektebi ve Köy Muallim Mektebi olarak ikiye ayrıldı. 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri Kanunu’nun getirdiği düzenleme ile köylerde öğrencileri yetiştirecek öğretmenlerin sadece köy işleri, ziraat, hayvancılık konuları dışında bu öğretmenlerin çok yönlü yetiştirilerek köy çocuklarını donanımlı bireyler olarak yetiştirmeyi amaçlandı. 1954'te Köy Enstitüleri'nin kapatılmasıyla 6 yıllık İlköğretmen Okulları'nda öğretmen yetiştirildi.

Öğretmen açığını kapatmak için yedek subay öğretmen yetiştirme, mektupla öğretmen yetiştirme, hızlandırılmış programla öğretmen yetiştirme, fakülte mezunlarının öğretmen yapılması, tezsiz yüksek lisans ile öğretmenlik gibi uygulamalar gerçekleştirildi.

1970'li yıllarda bütün öğretmenlerin yükseköğrenimden geçirilmesi gerekliliği düşünülmüş, 1974- 1975 öğretim yılı başında bütün öğretmenlerin liseden sonra iki sene eğitim verecek olan enstitülerde eğitim görmesi sağlanmıştır. 1982 yılında Yükseköğretim Kurulu'nun kurulmasından sonra öğretmen yetiştiren tüm kurumlar YÖK bünyesinde toplandı. 2014 yılında itibaireyle ortaöğretim seviyesinde öğretmen yetiştiren okullar tamamen kapanmıştır.

Eğitim fakülteleri

Türkiye'de öğretmen yetiştirme, 1997 yılından itibaren bazı istisnaları dışında tamamen eğitim fakültelerine verilmiş; bu fakültelerde, ilköğretime öğretmen yetiştiren bölüm ve programları öne çıkaran yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. Aynı kapsamdaki çalışmanın gereği olarak, eğitim fakültelerine öğretim üyesi yetiştirmek üzere kaynak yaratılmış, ayrıca öğretmen yetiştirme programlarının tamamı, o günün gereksinimlerine göre yenilenmiştir. 2006 yılında öğretmen yetiştirme programları, gelen talepler doğrultusunda ve paydaşların da katkılarıyla güncelleştirilmiş, programlara bazı esneklikler getirilmiştir.

Pedagojik formasyon

Pedagojik formasyon eğitim programı, üniversitelerin fen-edebiyat fakültelerindeki herhangi bir bölümden alınmış eğitimden sonra, o bölüm mezunlarının öğretmenlik yapabilmesi için oluşturulmuş bir sertifika programıdır. Geçmişte Tezsiz Yüksek Lisans adı verilen öğretmenlik eğitimi, 2010-2011 yılından itibaren Pedagojik formasyon eğitimi adıyla verilmektedir. İki dönemlik program, Yükseköğretim Kurulu tarafından izin verilen üniversitelerde uygulanır; diploma not sıralamasına göre öğrenci kabul edilir. Sınıf yönetimi, öğretmenlik mesleğine giriş gibi derslerden oluşmaktadır. 

Aday öğretmenlik

Yönetmelikle belirlenen yükseköğretim kurumlarından mezun olan ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın ve/veya Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin yaptığı sınavlarda başarılı olup öğretmen olarak atananlar, atandıktan sonraki bir yıllık dönemde "aday öğretmen" olarak adlandırılır. Aday öğretmenler, en az bir yıl içinde çalışıp başarılı performans gösterdikten sonra, yapılacak yazılı ya da sözlü sınava girme hakkı kazanırlar. Sınavda başarı gösterenler öğretmen olarak atanır. Sınavda başarısız olan öğretmen adayları, il içinde ya da il dışında başka okullarda görevlendirilir, yılın sonunda tekrar değerlendirmeye alınır.

Öğretmenin iyi olma hali

Hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin kişisel ihtiyaç ve beklentilerini birleştiren olumlu duygusal durumların tamamı "Öğretmenin iyi olma hâli, olarak tanımlanmıştır.  Kimi araştırma ve çalışmalar, bu kavramın 21. yüzyılda öğretmenler için kilit rol oynayacak bir kavram olduğu yapılan ortaya konmuştur. Öğretmenlerin yalnız öğrencilerin bilişsel ve sosyal düzeylerini değil duygusal beklentilerini, teknolojik gelişimlerini, mesleki seçimlerini desteklemesi ve geliştirmesi de beklenmekte ve öğretmenlerin sosyal-ekonomik koşulları birbirinden farklı, duygusal gelişimleri ve hazır bulunuşlukları değişken kalabalık gruplarla aynı anda çalışması gerekmektedir. Bu şartlarda öğretmenlerin iyi olma halinin düşük olması, sık sık işten ayrılma, düşük performans, devamsızlık ve verimlilik nedeniyle eğitim sistemlerinin bir bütün olarak organizasyonunu etkileyebilmektedir. Öğretmenin iyi olma hâline yönelik bazı temel göstergeler OECD tarafından 27 Haziran 2021 yılında yayımlanan raporda şu başlıklar altında ele almıştır:

Bilişsel İyi Oluş: Bilişsel iyi oluş, öğretmenlerin etkili bir şekilde çalışması için ihtiyaç duyduğu beceri ve yetenekler kümesini ifade eder. Bu kavram, öğretmenlerin öz yeterliliği ile de ilgilidir. Mesleki öz yeterlilik, insanların belirli bir konuda başarıyı yakalamaya duydukları inanç ve buna ilişkin geliştirdikleri bilinç düzeyidir. Bu bilinç düzeyi karşılaşılan engeller ya da yaşanan güçlükler karşısında direnç göstermek ve zorlu durumlarla başa çıkabilme gücünü doğrudan etkilemektedir.

Öznel İyi Oluş: Öznel iyi olma hali, öğretmenlerin mesleklerine yönelik bireysel değerlendirmeleri, duygusal durumları ve mesleki tatminleriyle ilişkilidir. Öğretmenin öznel olarak iyi olma halini; yaşamının anlamlı olduğu, yaşam amaçları, inançları ve hedefleri hakkındaki bireysel duyguları oluşturmaktadır.

Fiziksel ve Zihinsel İyi Oluş: Öğretmenlerin çalışma koşulları ve stres düzeyi ile fiziksel-psikolojik sağlıkları arasındaki ilişkiye odaklanan temel göstergedir. Öğretmenlerin meslek hayatı sürecinde ve sonunda yaşadıkları fiziksel-psikolojik rahatsızlıklarla ilgili yapılan araştırmalara göre fiziksel ve duygusal bozukluklar yaratabilecek 50 yaygın stres belirtisi ve semptomu tanımlanmıştır: Sıklıkla tekrar eden baş ağrıları, sırt ağrısı/kas spazmları, uykusuzluk, yalnızlık duyguları, aşırı kaygı, artan öfke veya hayal kırıklığı, iştah artışı veya azalması, yorgunluk veya sosyal geri çekilmeyi içerir.[33]

Sosyal İyi Oluş: Öğretmenlik, bireysel bir meslek değildir. Öğretmenler, mesleklerini kalabalık sayılabilecek bir sosyal ilişki ağında sürdürür. Meslektaş, yönetici, öğrenci, veli bu ilişkinin temel bileşenlerini oluşturur. Karmaşık ve birbiriyle ilgili bu sosyal ağ sistemi öğretmenin mesleki iyi oluşunu olumlu ya da olumsuz etkileyecek bir mekanizma içerir. Örneğin, meslektaşları ve müdürleri tarafından desteklendiğini hisseden öğretmenler genellikle iyi olma halini daha fazla hisseder, gerekli öz-yeterliliği yaşar, kendisini baskı altında daha az hisseder ve daha öğrenci merkezli bir yönelime sahiptir. Ayrıca genellikle dış baskılarla başa çıkmak için daha donanımlıdır.

Öğretmenin özne olma hali

Meslektaşlarıyla işbirliği halinde olarak bilerek ve isteyerek hem kendinin hem de meslektaşlarının öğretmenlik uygulamalarını, tecrübesini, kimliğini dönüştürmek ve değiştirmek için eylemde bulunan öğretmen; "özne olan öğretmen" (İngilizce:teacher agency) olarak adlandırılır. Özne öğretmen öğrenme fırsatlarına aktif bir şekilde yanıt verir. Özne olan öğretmenler, kendi kendilerinin mesleki gelişimlerindeki rollerinin farkındadır ve hedeflerine ulaşmak için bilinçli öğrenme seçimleri yapar.

Eğitimin değişim ve dönüşümünde öğretmenin özne olma halinin önemli rol oynadığında dair araştırma bulguları vardır. Meslektaşlarıyla grup olarak işbirliği yapan öğretmenler yeni bilgiler üretip, ürettikleri bilgileri yaygınlaştırır. Mesleki uygulamalarının ve mesleki kimliklerinin dönüşümü konusunda birbirlerine destek olarak ve mesleki ağlarını örerek okullarda veya genel anlamda eğitim sisteminde öğrenme ve öğretmeyi iyileştirmenin yollarını açarlar. 

Öğretmenler günü

Türkiye'de her yıl 24 Kasım Öğretmenler günü olarak kutlanır. Geleceğimizin mimarı öğretmenlerimize verdiğimiz değeri 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde çeşitli etkinliklerle göstermeye çalışırız. Ülkemizde 24 Kasım tarihinin Öğretmenler Günü olarak seçilmesinin önemli bir nedeni vardır.

Dünyadaki ülkelerin birçoğu öğretmenlere verdiği değeri göstermek için bazı günlerde özel etkinlikler organize ederler.

Öğretmenler günü dünyanın birçok yerinde farklı tarihlerde kutlanır, hatta bazı ülkelerde resmi tatil ilan edilen bir gün olmuştur. 1994 yılından beri çoğu ülkede öğretmenler günü UNESCO tavsiyesiyle 5 Ekim'de kutlamaya başlamıştır.

UNESCO'nun 5 Ekim tarihini önemsemesinin nedeni ise; 1966 yılında Fransa'nın Paris şehrinde yapılan “Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı” sonucunda UNESCO temsilcileri ile ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”ni oybirliği ile kabul edilişinin yıl dönümü olmasından dolayıdır.

Bazı ülkeler de tarihi ve kültürel dönüm noktalarına göre öğretmenler günü için başka özel tarihleri belirlemiştir. Örneğin, 12 Arap ülkesinde öğretmenler günü (Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas, Katar, Libya, Mısır, Suudi Arabistan, Tunus, Umman, Ürdün, Yemen) 28 Şubat, İran'da 2 Mayıs ve Türkiye'de 24 Kasım'da kutlanır.

TÜRKİYE ÖĞRETMENLER GÜNÜ'NÜ NEDEN 24 KASIM'DA KUTLUYOR?

Peki Türkiye Öğretmenler Günü'nü neden 24 Kasım'da kutluyor? 24 Kasım tarihinin ülkemiz için önemi ne?

Öğretmenler günün ülkemizde 1981 yılından beri 24 Kasım'da kutlanır. Öğretmenler gününün Türkiye'de 24 Kasım'da kutlanmasının nedeni; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. 

Bakanlar Kurulu'nın Mustafa Kemal Atatürk’e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" unvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermiştir ve bu unvanın, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayımlanması ile resmileşmiştir.

10 Kasım 2021

Atatürk’ün bugün bile yolumuzu aydınlatan 20 sözü

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bazı sözleri var ki tekrar tekrar okuyup ders çıkarılması gerekiyor. İşte Atatürk'ün bugün bile bize rehber olacak nitelikte 20 sözü...

"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

"Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz."

"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir."

"Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir."

“Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur.”

“Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.”

“Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.”

"Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin."

"Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir."

“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”

"Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür."

"Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız."

"Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir."

“Millî hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Önemli olan, çetin olan o yollar üzerinde çalışmaktır. Denebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Toplumsal hastalıklarımızı incelersek temel olarak bundan başka, bundan önemli bir hastalık keşfedemeyiz; hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı bir şekilde tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır”

"Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur."

 

“Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadi hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için yegane gelişme ve ilerleme yolu budur”

"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."

“Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek, birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hakim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise, ancak bireyin düşündüğünü serbest olarak söylemek, yazmak ve verdiği karara göre her türlü girişimde bulunmak serbestisine sahip olmakla mümkündür.”

“Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.”

"İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!"

09 Kasım 2021

ANITKABİR


Anıtkabir'in Yeri Nasıl Seçildi?

Atatürk ölünce, O’na ululuğuna yakışır bir anıtmezar yaptırılması düşüncesi, bütün ulusumuzun ortak bir isteği olarak ortaya çıktı. Atatürk, ölmeden önce, kendisi için bir mezar yaptırmamıştır. Halbuki, bu gelenek bizde çok yaygındı. Atatürk isteseydi, kendisi için büyük, gösterişli bir anıtmezar yaptırabilirdi. Bunun için yeterli geliri vardı. Fakat o, ölmeden önce bütün malını, mülkünü, parasını ulusuna bağışladı. Atatürk bir başkanın, bir devlet adamının zorlamalarla büyük olamayacağına, saygı göremeyeceğine inanıyordu. Ona göre bir lider, yurduna ve ulusuna büyük hizmetler etmiş ise, ulusu onu unutmazdı. Atatürk yurdunu düşmanlardan kurtarmış, ulusunu çağdaş uluslar arasında hatırı sayılır bir seviyeye çıkaran bir çok inkılaplar yapmıştır. Türk ulusu dünyanın en vefalı ulusu idi. O, büyük kurtarıcısını unutmayacaktı. Ata, kendisine mazar yaptırmadığı gibi, gömüleceği yer içinde vasiyette bulunmamıştı. 1923 yılında, bir akşam yemeğinde, eski Mısırlıların mumya yapmaları konuşulurken söz, Atatürk’ün mumlayanması ihtimaline gelmişti. Atatürk: “Elbet birgün öleceğim, beni Çankayaya gömer, hatıramı yaşatırsınız.” Demiş, biraz sonra da: “Beni milletim nereye isterse oraya gömsün. Fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer, Çankaya olacaktır.” Diye eklemişti. Gene bir akşam, sofrada, Ata’nın ölümlü oluşu söz konusu olmuş, gömüleceği yer üzerinde durulmuştu. Atatürk’ün arkadaşlarından biri, Ulus Meydanı’ndan İstasyon’a giden yol üzerinde, dört yolun kavşağındaki yuvarlak yerin mezar için çok uygun olduğunu ileri sürmüştü. Ata: “İyi ve kalabalık bir yer. Fakat ben böyle bir yeri milletime vasiyet edemem” demişti. O akşam sofrada bulunanlardan Recep Peker, Atatürk’ün yurdumuzun sınır boylarından getirilecek topraklar içine yatırılmasını ileri sürmüştü. Atatürk, Recep Peker’in bu düşüncesinden çok duygulanmış ve Bayan Âfet’e: “Bunu Unutma!…” demişti. Bu hatıralardan anlaşılıyor ki, Atatürk gömüleceği yer konusunda kesin bir düşünce ileri sürmemiş, bir vasiyet yapmamıştı. Atatürk’e yakınlıkları bilinen yazarlar da bu konuda bir şey yazmamış, söylememişlerdi. Atatürk, Çankaya’yı çok severdi. Konuşmaları sırasında hatıralarının Çankaya’da yaşayacağını söylemişti. Üstelik yıllarca Atatürk’le birlikte bulunan Sayın Prof. Âfet İnan, Atatürk’ün “Beni milletim nereye isterse oraya gömsün…” dediğini açıklamakta idi. Büyük önderin gömüleceği yeri milleti seçmeliydi.

Photobucket

ÖZEL BİR KOMİSYON Atatürk’e yüce kişiliği ile oranlı bir anıtmezar yaptırılması düşüncesi, ulusun ortaklaşa bir isteği olarak ortaya çıktığı sırada hükumet bu konuda özel bir komisyon kurdu. ATATÜRK’ÜN YATTIĞI YER TÜRK ULUSU’NUN KALBİDİR Atatürk için büyük bir anıtmezar yaptırılmasına karar verildikten sonra ilk iş, bu anıtın yerinin seçilmesi idi. Bunun için komisyon, yerli ve yabancı ünlü kişilerin, özel ve tüzel kurumların düşncelerini sordu. Bu arada, o sıralarda yurdumuzda çalışan ve Ankara’nın ilk bayındırlık projesini yapan ünlü şehircilik uzmanı Prof. Jansen’e, yeni Büyük Millet Meclisi’nin mimarı Prof. Holzmeister’e, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mimarı Prof. Taut’a ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde Prof. Belling’e de baş vuruldu. Atatürt Anıtkabir’i için şu yerler ileri sürülüyordu: •Çankaya •Etnografya Müzesi •Büyük Millet Meclisi’nin arkasındaki tepe (Kabatepe) •Ankara kalesi •Bakanlıklar (Milli Eğitim Bakanlığı için ayrılan arsa) •Eski Ziraat Mektebi •Gençlik Parkı •Altındağ (Hıdırlıktepe) •Gazi Orman Çiftliği Atatürk’ün yatırılacağı yerin seçilmesi basında, aydınlar ve hatta halk arasında derin ilgi uyandırmıştı. Büyük kurtarıcı için en uygun yerin seçilmesi ve O’nun büyüklüğü ile oranlı bir anıtın ortaya konulması isteniyordu. GAZİ ORMAN ÇİFTLİĞİ Anıtkabir için Gazi Orman Çiftliği’ni ileri sürenler, en çok bu yerin yeşilliğini, gezi yeri oluşunu ve Atatürk’ün, kendisi tarafından kurulan bölgeye gömülürse, yaşadığı zamana ait anılarının içinde mutlu olacağını savunuyorlardı. Buna karşı olanların düşünceleri şöyleydi: Gazi Orman Çiftliği, gazinoları, bahçeleri ve türlü eğlence yerleri ile, Ankara halkının belli başlı bir gezi yeri olmuştu. Atatürk’ü buraya gömmek, burada kaynayan neşeli hayatı söndürebilirdi. Gerçekten bir hayat kaynağı olan ve ölmüş sanılan bir ulusu canlandıran Atatürk’ün ölüsü, daha sessiz bir yere yatırılmalıydı. Çünkü Ata, Orman Çiftliği’ni bir mezarlık değil, bir dinlenme ve eğlence yeri olarak yaptırmıştı. ALTINDAĞ Altındağ gerçekten bu bölgenin en yüksek tepesidir. Tepe, şehrin her yerinden ve çok uzaklardan görünmesi bakımından bir anıt yapmaya elverişlidir. Fakat Altındağ, çok dik bir tepedir. Bu dik yamaçlara halkın çıkması zordur. Bundan başka Atatürk gibi bir büyük devlet adamının şehrin ortasındaki bir tepeye gömülmesi, gelenek dışıdır. Bu mahsurlardan ötürü, Altındağ teklifi fazla itibar görmemiştir.

Photobucket

ZİRAAT MEKTEBİ Buraya yapılacak anıt­, ne kadar büyük olursa olsun, tepeler arasında istenilen gösteriş, ululuk sağlanamayacaktı. Bundan başka, Atatürk’ün Ankara’ya gelişi bir başlangıç sayılsa bile, ölümü, bir “son” değildi. Çünkü Atatürk, yeni Türkiye’yi ölmez değerler, düşünceler üzerine kurmuştu. Ölen, Atatürk’ün sadece “fani vücudu” idi. O’nun ortaya koyduğu ilkeler, ölümsüzdü. Bundan başka, Ziraat Mektebi’nin bulunduğu yer, şehre uzaktı. Bundan ötürü, Anıtkabir’in burada yapılması uygun görülmedi. KABATEPE Anıtkabir için, yeni Büyük Millet Meclisi’nin arkasındaki Kabatepe de teklif edilmişti. Burayı ileri sürenlerin başında Büyük Millet Meclisi’ni yapan ünlü mimar Prof. Holzmeister vardı. Bu ünlü mimar, Atatürk’ün sağlığında Çankaya Köşkü’nü yapan sanatçılardan biriydi. Fakat Kabatepe, komisyonda tutulmadı. BAKANLIKLAR O zamanlar, şimdiki Milli Eğitim Bakanlığı’nın bulunduğu arsa boştu. Komisyon’a, Anıtkabir’in bu arsaya kurulması da teklif edildi. Fakat bu yer, şehrin ortasında ve günlük hayatın en işlek bir alanı olduğu için uygun görülmedi. ANKARA KALESİ Ankara Kalesi, bu bölgenin yüksek yerlerinden biridir. Burada yapılacak anıt, çok uzaklardan görülebilir. Kale, başkentin sembolüdür. Kurtuluş Savaşı’nda Ankara Kalesi, halk türkülerine bile girmiştir. Bundan başka, kale, şehrin tarih bakımından ünlü bir anıtıdır. Atatürk’ü bu tarih hazinesine yatırmak, O’nun yüce kişiliğine çok uygun düşer. Türk Ulusunun kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Atatürk, yeni bir çağ açmış olan bir başkandır. O, Türk Ulusunun geçmişinden çok geleceğini temsil eder. O’nun koyduğu ilkeler, gelecekte daha mutlu olmamız için yapacağımız işlerde bize ışık tutar. Bundan ötürü Atatürk’ü görevini tamamlamış tarihî, eski bir anıtın içine gömmek doğru değildir. O, tek başına bir değerdir. Başka bir tarihî desteğe ihtiyacı yoktur. Anıtkabir Komisyonu, birçok bilim adamlarının ileri sürdükleri bu düşünceleri uygun buldu. Bundan ötürü Anıtkabir’in Ankara Kalesi’nde yapılmasından vazgeçildi. ÇANKAYA Atatürk, uzun yıllar Çankaya’da oturmuştur. Çankaya, o’nun anıları ile doludur. Ata, Çankaya’yı çok severdi. O, “Benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya’dır.” Demiştir. Bu sözler bir vasiyet sayılmalıdır. Türk Ulusunun Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve daha sonraki intılaplarımızın plan ve programları burada hazırlanmıştır. Anıtkabir Çankaya’da yapılmalı; Ata’nın anıları canlı tutulmalıdır. Bu teklifi, birçok fikir adamları ve bu arada birçok yazarlar destekliyorlardı. Anıtkabir’in Çankaya’da yapılmasına karar verilmek üzereydi. BÜYÜK KOMİSYON Anıtkabir’in kurulacağı yerin kesin olarak tespiti için Büyük Millet Meclisi’nde 17 kişilik bir üst komisyon kuruldu. Başbakanlıktaki komisyona, bu konuda gelen teklifler, dosyalar hâlinde düzenlenmiş, Büyük Millet Meclisi’ne gönderilmişti. Komisyon üyeleri, dosyaları incelemişlerdi. Anıtkabir’in ya Çankaya’da ya da Etnografya Müzesi’nin bulunduğu yerde kurulmasına karar verilmek üzereydi. Toplantıda Komisyon Başkanı “Teklif edilen yerleri incelediniz. Üye arkadaşlar başka yerler de arayabilirler” dedi. Anıtkabir Komisyonu üyelerinden Mithat Aydın, ileri sürülen yerlerin hiçbirini uygun bulmuyordu. Ertesi gün Ankara’nın birçok yerlerini bu amaçla gezdi, inceledi. RASATTEPE’NİN BULUNUŞU Aydın Milletvekili olan Yüksek Mühendis Mithat Aydın, otomobili ile çıkamadığı yerlere yayan tırmanıyordu. Etlik’I, Keçiören’I, Cebeci’yi Altındağ’I gezdi. En son, o zamanlar üzerinde birkaç küçük yapı bulunan Rasattepe’ye çıktı. Bu tepe, şehrin ortasındaydı. Çevresi boştu. Burada yapılacak Anıtkabir, çok uzaklardan görülebilirdi. Mithat Aydın, Komisyonun son toplantısında, Anıtkabir yeri olarak Rasattepe’yi ileri sürdü. Tepenin özelliklerini anlattı. Fakat daha önce Çankaya üzerinde düşünce birliğine varmış olan üyeler, kararlarından dönmüyorlardı. Aynı gün yapılan ikinci toplantıda, birçok üyeler söz aldılar. En son Süreyya Özgeevren söz aldı. Rasattepe’nin Anıtkabir için çok elverişli özelliklerini anlattı ve sözlerini şöyle bağladı: “Rasattepe’nin bunlardan başka bir özelliği daha vardır ki, hayali genişçe olan her kişiyi derin bir şekilde ilgilendirir sanırım. Rasattepe, bugünkü ve yarınki Ankara’nın genel görünüşüne göre, bir ucu Dikmen’de, öteki ucu Etlik’te olan bir hilal (yarımay)’in tam ortasında, bir yıldız gibidir. Ankara, hilalin gövdesidir. Anıtkabir’in burada yapılması kabul edilirse, şöyle bir durum ortaya çıkacaktır: Türkiye’nin başkenti olan Ankara şehri, kollarını açmış Atatürk’ü kucaklamış olacaktır. Atatürk’ü böylece bayrağımızdaki yarımayın (hilal) yıldızının ortasına yatırmış olacağız. Atatürk, bayrağımızla sembolik olarak birleşmiş olacaktır! Ben bu açıklamayı, birçok aydın kişilere ve bu arada Hüseyin Cahit Yalçın’a da yaptım. Bu büyük fikir adamı “Atatürk’ün yatacağı yerin böyle açıklanmasında, gelecek nesilleri teşvik etmek bakımından büyük faydalar vardır.” Buyurmuştur. Atatürk Anıtkabir’I için Rasattepe’ye oy verecek olanlar, Atatürk’e olan minnet borçlarını ödeme yolunu tutmuş olurlar!.” Süreyya Özgeevren’den sonra İçel Milletvekili Emin İnankur söz aldı ve bir anısını anlattı. Emin İnankur, eski bir öğretmendi. Atatürk, onu çok severdi. Ata çok defa onu yanına alır, şehri birlikte gezerlerdi. Gene bir gezide yolları Rasattepe’ye düşmüştü. Atatürk, şehrin buradan seyrettikten sonra Emin İnankur’a dönmüş ve: –Bu tepe ne güzel bir anıt yeri!…demişti. Emin İnankur’un ve Süreyya Özgeevren’in bu açıklamalarından sonra, Rasattepe’yi beğenenler çoğunluğu sağladılar. Anıtkabir’in Rasattepe’de yapılması, büyük çoğunlukla kararlaştırıldı. Karar, hükümete bildirildi. Rasattepe 15.6.1939’da bedeli ödenerek kamulaştırıldı.

Tepenin Tarihçesi Anıttepe’nin eski adı “Rasattepe” idi. Anıtkabir yapılmadan önce burada, tepenin doruğunda birkaç küçük yapı vardı. Bu yapılar, rasat (meteoroloji) istasyonu olarak kullanılıyordu. “Rasattepe” adı da bundan ötürü verilmişti. Yerli Ankaralılar buraya “Beştepeler” diyorlardı. Bu ad, buradaki tümülüslerden geliyordu. Anıtkabir’in Rasattepe’de yapılmasına karar verildikten sonra buradaki tümülüslerin kaldırılması gerekiyordu. Bu tümülüsler, Frigler’in, büyükleri için yaptıkları mezarlardı. Başkentimiz Ankara, Frigler zamanında, önemli bir şehir idi. Ankara içinde ve çevresindeki tümülüslerde yapılan arkeoloji kazılarında da birçok eserler bulunmuştur. Bütün bu kalıntılardan anlaşılıyor ki Frigler, ölüleri için oda gibi mezarlar yapıyorlar ölülerin yanlarına, dünyada sağ iken kullandıkları bütün eşya ve silahları koyuyorlardı. Bu gelenek, Frigler’in öldükten sonrada sürüp giden bir öteki dünya (ahiret)’ya inandıklarını göstermektedir. Rasattepe’deki tümülüsler, Anıtkabir yapımı sırasında, toprak düzeltilmeleri yapılırken ortadan kaldırılacaktı. Bunu duyan Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü işe el koydu. Türk Tarih Kurumu’nun da yardımı ile Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi doçentlerinden Arkeolog Dr. Tahsin Özgüç’ün başkanlığında bir kurul kuruldu. Müzeler Genel Müdürlüğü arkeologlarının da katıldıkları bu kurul, Rasattepe’deki tümülüste kazılar yaptı. Bu tümülüslerde ortaya çıkarılan eserler, şimdi Ankara Arkeoloji Müzesi’ndedir. Gordion yöresinde olduğu gibi, Ankara çevresinde ve özellikle Gazi Orman Çiftliği bölgesinde daha birçok tümülüsler vardır. TEPENİN TABİÎ DURUMU Özelliklerini daha sonra anlatacağımız proje yarışması bittikten sonra 9 Eylül 1944 tarihinde Anıtkabir’in temel atma töneri yapıldı. Burada yapılacak anıtın biçimi ve özellikleri belli olduğu için, tepenin, genel ağırlığı 150.000 tona varacak olan yapının basıncına dayanıp dayanamayacağı meselesi, çözülmesi başta gelen bir problemdi. Bunun için temelde modern metotlarla teknik “temel mekaniği” incelemesi yapılacaktı. Bayındırlık Bakanlığı, Anıtkabir temel incelemesi işi ile, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Salih Sayar’I görevlendirdi. Prof Sayar, Rasattepe’nin jeolojik durumunu inceledi. Çalışmalarının sonucu bir rapor ile ilgililere bildirdi. Sayın Prof. Sayar, bu raporunda “907 rakımlı Rasattepe’nin eski bir alüvyon alanı üzerindebir taraça (seki) kalıntısı olduğunu, Dördüncü Zaman’ın ilk devresinde teşekkül ettiğini” tespit etmişti (18Mayıs 1945). Anıtkabir yapımı, böyle teknik ve ilmî araştırmalar ve incelemeler yapılarak yürütülürken, ortaya çok önemli bir problem çıktı. Anıtkabir alanında derinliği 40 metreye kadar inen sondajlar yapılıyordu. Bu sondajlar sırasında, tepenin içinde büyük boşluklar (galeriler) bulundu. Bu galeriler, birkaç oda büyüklüğünde idi ve insan eli ile yapılmış olduğu kanısını veriyordu. Fakat bu galerilerin içinde insanların oturduklarını gösteren hiçbir iz yoktu. Ancak bu boşluklar, yapım işini aksatıyordu. Özellikle, Anıtkabir’in Şeref Holü’nün altında böyle boşlukların bulunması çok korkunç sonuçlar verebilirdi. Durum, yapıyı kontrol eden mimar ve mühendislerce Bayındırlık Bakanlığı’na bildirildi. Ayrıca mozole kısmı temelinin sağlamlaştırılması için yapılan yeni şemada yazıya eklendi. Bayındırlık Bakanlığı bu projeyi beğendi. Bundan başka Anıtkabir temelinin her taraftan demir potrel ve tellerle toprağın içine, bir geminin su altındaki kebili gibi, yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Görülüyor ki, Atatürk Anıtkabiri’nin yeri, bir tesadüfle seçilmemiş, insanların binlerce yıldın beri sürüp gelen ortak değer yargılarının ışığında bulunmuştur. Böylece Atatürk’ün “Bu tepe ne güzel anıt yeri!…” diye açıkladığı isteği de yerine gelmiştir.

Photobucket

Anıtkabir’in depremlere karşı dayanıklı olması gerekiyordu. Bayındırlık Bakanlığı bu durumu, kendi uzanları ile İstanbul Teknik Üniversitesi profesörlerinden kurduğu bir komisyona inceletti. Bu komisyon uzun incelemeler sonunda vardığı sonuçları 11.12.1948 tarihli bir rapor ile adı geçen Bakanlığa bildirdi. “Şimdi yürürlükte olan deprem haritasında Ankara şehri, bütün depremsiz bir bölge olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte, merkezleri bu bölgeye yakın olan yer sarsıntılarının Ankara’da yansımasından ötürü Anıtkabir’in gerek kapladığı alanın genişliği ve gerek mimarlık projesinin sismik bakımdan gösterdiği özellikler ve yeri itibarıyla bir tepe üzerine yapılacağı gözönünde tutularak, bu yapının deprem etkilerine göre hesaplanması, komisyonumuzca uygun görülmüştür. Bu bakımdan: 1.Yapı, mümkün olduğu kadar hafif olmalıdır. Özellikle bu durum, yapının yüksek yerlerinde kesin olarak sağlanmalıdır. 2.Anıtkabir’in yapıldığı toprak, alüvyondan meydana gelen bir tepe olduğundan, deprem yüzünden yer kayması ihtimal içinde görülmektedir. Bundan ötürü, üstyapı ile temel bölümünün yekpare (tek parça) bir kitle teşkil edecek şekilde düzenlenmesi gerekir. 3.Rasattepe’nin yamaç ve eteklerinin ağaçlandırılarak, toprağın aşınmaya karşı korunmasının sağlanması gerekli görülmüştür.” Bütün bu teknik raporlar, Anıtkabir’in dış mimarlığında hiç bir değişiklik yapılmadan, plânın yeniden gözden geçirilmesini ve gereken tedbirlerin alınmasını mecburi kılıyordu. Yapının temeli, demir-beton karışımı ve üst bölüm ile tek parça (yekpare) olacaktı. Bundan ötürü proje yeniden gözden geçirildi. Teknik raporlarda ileri sürülen bütün tedbirler alındı. Biraz önce de söz konusu ettiğimiz gibi Anıtkabir’in temel kısmı, tıpkı bir geminin su altındaki kesimi gibi toprağın içine yerleştirildi. Böylece anıt, türlü tabiî tesirlere dayanıklı bir duruma getirildi.

Proje Yarışması Anıtkabir yerinin seçilmesinden sonra sıra, bu yapının özelliklerinin tespitine ve proje yarışmasının açılmasına gelmişi. Başbakanlıkta, Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında kurulan komisyon, bu konuda ilk çalışmalarını bitirdi ve Anıtkabir genel niteliklerini tespit ederek bir bildiri hâlinde yayınladı. “Büyük Türk Ulusunun kalbinde yaşayan büyük adamın eserlerini ebediyete mal edecek olan Anıtkabir, aşağıdaki esaslara göre hazırlanmalıdır: 1.Anıtkabir, bir ziyaretgâh (ziyaret yeri) olacaktır. Bu ziyaretgâha, büyük bir giriş bölümünden girilecek; ziyaretgâh, binlerce Türk’ün, Ata’sı önünde eğilerek saygılarını sunmasına ve bağlılığını bildirerek geçmesine elverişli olacaktır. 2.Bu anıt, Büyük Ata’nın, asker Mustafa Kemal, devlet başkanı Gazi Mustafa Kemal, büyük politika ve bilim adamı, büyük düşünür ve nihayet yaratıcı büyük dehanın vasıflarının, güç ve yeteneklerinin bir timsali (sembolü) olacaktır ve onun kişiliği ile oranlı bulunacaktır. 3.Anıtkabir’in yakından görüldüğü kadar, uzaktan da görümesi gerekir. Bu bakımdan, ulu bir siluet sağlanmalıdır. 4.Atatürk’ün adı ve kişiliği altında Türk ulusu sembolize edilmiştir. Türk ulusuna saygılarını göstermek isteyenler, Büyük Ata’nın katafalkı önünde eğilerek bu isteklerini yerine getireceklerdir. 5.Anıtkabir’in bir şeref bölümü bulunacaktır. 6.Anıtkabir’de bir Atatürk Müzesi olacaktır. 7.Anıtkabir’de bir Şeref Holü yapılacaktır. Atatürk’ün lahti buraya konulacağı için Şeref Holü, bu anıtın ruhu ve en önemli bölümü olacaktır. Şeref Holü, başta, büyük Ata’nın yarattığı Türk Ulusu olduğu hâlde, ulusumuza saygılarını sunacak yabancı devlet kurumlarının, Ata’nın lahtine yönelecekleri büyük bir salon olacaktır. Bu holde sağlanacak azamet (ululuk) ve güçlülük tesirleri, yarışmacılara bırakılmıştır. Bundan ötürü holün biçimi, boyutu ve yüksekliği için hiçbir ölçü verilmemiştir. 8.Büyük Atatürk’ün lahdinin yeri, Şeref Holü’nün ruhunu teşkil etmektedir. Ancak, lahdin konulacağı yeri de yarışmacılar seçeceklerdir. 9.Bunlardan başka, Anıtkabir’I ziyaret edecek büyüklerimizin ve yabancı devlet kurumlarının duygu ve düşüncelerini yazacakları bir altın kitap bulundurulacaktır. 10.Atatürk’ün Müzesi, Ata’nın hayatının türlü devirlerine ait fotoğrafları ile kıyafetlerini ve elyazıları, imzaları, bazı eşyaları ile okudukları, inceledikleri kitapların sergelenmesine elverişli olacaktır. Anıtkabir Komisyonu’nca hazırlanan bu açıklama, yapılacak anıt hakkında genel bir fikir veriyordu. Fakat ayrıntılara girmiyordu. Bununla birlikte, yapılacak iş konusuna iyi ışık tutuyordu. Hele yarışmaya gerecek olan sanatçıların birçok yönlerden serbestçe çalışmalarına imkân verilmesi, ortaya konulacak anıt projelerinin başarılı olacağının ilk şartlarından biri olarak değerlendirilmiş, memnunlukla karşılanmıştı. TÜRK SANATÇILARIN TEPKİLERİ Başbakanlıkta kurulan komisyonun ortaya koyduğu ilkeler, Anıtkabir proje yarışması şartnamesinin temeli oldu. Bu ilkelere göre bir şartname hazırlanarak hükümetçe bir kaç dilde ilan edildi. Bu konuda alınan Bakanlar kurulu Kararı’na göre, Atatürk Anıtkabir projesi yarışmasına, yalnız Batılı (Avrupalı) mimarlar girebileceklerdi. Türk mimarları yarışmanın dışında bırakılmışlardı. Hükümet, niçin böyle bir karar vermişti? Ortada çok çeşitli söylentiler dolaşıyordu. Hükümetin kararı, basında ve aydınlar arasında sert tepkilerle karşılanmakta idi. Bu kararın, Türk mimarlarını küçük ve yetersiz görmekten doğduğu belli idi. Böyle bir kararın alınmasında, o zamanlar yurdumuz da çalışan yabancı, ünlü birkaç mimarın tesirli olduğu söyleniyordu. Türk aydınlarının “yapılacak anıtın en büyük özelliği bizim olmasıdır. Böyle millî bir konuyu işlemekten Türk sanatçılarını mahrum etmek haksızlıktır!” yolu tenkitler karşısında hükümet, ilk kararından döndü. Atatürk Anıtkabir’I için uluslararası bir yarışma açtı (1.3.1941). TÜRK SANATÇILARININ BÜYÜK BAŞARILARI Hükümet, Anıtkabir proje yarışması şartlarını hazırlatıp dünyaya ilan ederek, son derece önemli bir karar aldı, bunu da türlü dillerde yayınladı. Anıtkabir proje yarışmasına katılan sanatçıların eserleri, uluslararası bir jüride incelenerek kesin karara bağlanacaktı. Bu karar, memnunluk uyandırdı. Hiçbir sanatçının hakkı kaybolmayacaktı. Hükümetçe kurulan tarafsız jüride, o zamanlar Avrupa’nın ünlü sanatçılarından olan Alman Prof. P. Bonatz, İsviçreli Prof. İvan Tenghom ve Macar Prof. Karoly Wickinger ile ünlü Türk sanatçıları Prof. Arif Hikmet Holtay, Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Reisi Yüksek Mimar Muammer Çavuşoğlu ve Ankara İmar Müdürü Yüksek Mimar Muhlis Sertel vardı. Yarışma müddeti bittikten sonra jüri üyeleri, Başbakanlıkta, kendilerine ayrılan salonda toplandılar. Yarışmaya gelen projeleri incelediler. Her üye, üzerlerine rumuz (işaret) olarak rakamlar konulmuş olan projeleri inceliyor ve gizli olarak not veriliyordu. Uzun incelemelerden sonra üyelerin verdikleri notlar açıklandı. Atatürk Anıtkabir Proje Yarışmasına 47 sanatçı katılmıştı. Bunlardan 27’si yabancı sanatçılardı. Türk mimarları da 20 eserle yarışmaya katılmışlardı. Jüri; Anıtkabir proje yarışması’na gönderilen 47 eserden 3 tanesini “ödül verilmeğe değer” bulmuştu. Bunlardan biri ünlü Tannenberg Anıtı’nı yapan Alman Prof. Johannes Kruger’in, biri italyan Prof. Arnoldo Foschini’nin, biri de İstanbul Mimarlık Fakültesi Profesörü Emin Onat ile Doçent Orhan Arda’nın eserleriydi. Jüri, bu üç proje hakkında oybirliği ile karar vermişti. Ancak bu eserlerden hiçbirisini, ötekilere üstün görmemişti. Bundan başka, yüri bu üç eseri ayrı ayrı eleştirmiş, her üçünde de bazı değişiklikler yapılmasını öğütlemişti. Durum oldukça ince, üç projeden en uygun olanını seçebilmek kolay değildi. Jüri bu üç projeyi niçin mükâfata değer gördüğünü bildiren bir rapor vermişti. Hükümet bu konuda, yetkili birçok kişilerin düşüncelerini aldı. Bu düşüncelere de dayanan hükümet, Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda’nın eserini uygulamaya karar verdi. Bu kararın dayanakları arasında, şu düşünceler yer alıyordu: Yarışmayı kazanan üç proje birçok yönlerden aynı değerdedir. Fakat bunlar içinde, iki Türk’ün yaptığı eser bu millî konuyu daha başarılı olarak ifade etmiştir. Bundan başka, jüri raporunda belirtildiği gibi, bu projenin araziye uygunluğu öteki projelerden çok üstündür. Hükümet, jürinin öğütlediği değişiklikleri de gözönünde bulundurarak, Türk sanatçılarının eserlerinin uygulanmasına 7.5.1942’de karar verdi. Emin onat ile Orhan Arda, eserlerinde gerekli değişiklikleri yaptılar. Proje bu yeni komisyonca kesin olarak kabul edildi (7.11.1943). Daha önce ilan edilmiş olan şartnameye göre yarışmayı kazanan projenin uygulanması ve kontrolü hakları, eser sahibine aitti. Bunun için de bir karar alınarak bu haklar Emin Onat’la orhan arda’ya verildi (18.11.1943) Anıtkabir projesinin Başbakanlıktaki komisyonca hazırlanma dönemi sona ermişti. Photobucket SANATÇI ESERİNİ AÇIKLIYOR Anıtkabir projesinin nasıl meydana getirildiğini Prof. Emin Onat şöyle açıklamıştır: Atatürk’ün başardığı devrimlerin en önemlilerinden biri, şüphe yok, bize geçmişin gerçek değerini göstermek olmuştur. Osmanlı devri şereflerle dolu bir devir olmakla beraber, itiraf etmek gerekir ki skolastik ruhun hüküm sürdüğü kapalı bir âlemden ibaretti. Gerçekte ise tarihimiz, bir zamanlar Ziya Gökalp’in “ümmet devri” dediği bir içe kapanmış medeniyetten ibared değildi. Akdeniz milletlerinden bir çoğu gibi, tarihimiz binlerce yıl önceye gidiyor. Sümerler’den ve Hititler’den başlıyor ve Orta Asya’dan Avrupa içlerine kadar birçok kavimlerin hayatlarına karışıyor. Akdeniz medeniyetinin klasik geleneğinin en büyük köklerinden birini teşkil ediyordu. Atatürk, bize bu zengin ve verimli tarih zevkini aşılarken, ufuklarımızı genişletti. Bizi Ortaçağdan kurtarmak için yapılmış hamlelerden en büyüğünü yaptı. Gerçek geçmişimizin Ortaçağ değil, dünya klasiklerinin ortak kaynaklarında olduğunu gösterdi. Gerçek milliyetçiliğin, içe kapanmış bir Ortaçağ gelenekçiliğinden asla kuvvet alamayacağını, onun yalnız ortak ve eski medeniyet köklerine inmekle canlanabileceğini anlattı. Avrupalılaşmakla, medenileşmekle, millîleşmenin aynı şey olduğunu, bundan iyi hangi fikir ifade edebilirdi? Bunun içindir ki biz, Türk milletinin skolastikten uyanma, Ortaçağ’dan kurtulma yolunda yaptığı devrimin Büyük Önder için kurmak istediğimiz anıtın, onun getirdiği yeni ruhu ifade etmesini istedik. Ata’nın Anıtkabiri’ni, bir sultan veya veli türbesi ruhundan tamamen ayrı, yedibin yıllık bir medeniyetin, rasyonel çizgilerine dayanan klasik bir ruh içinde kurmak istedik. Heykel ve Kabartma Yarışması Anıtkabir için yapılacak heykel ve kabartmaların konuları ve genel nitelikleri belli olmuştur. Şimdi sıra, istenilen özellikteki eserlerin ortaya konulmasına, gerçekleştirilmesine gelmişti. Genel kanı, Atatürk’ün adı ve kişiliği altında Türk Ulusunun yüce değerlerini temsil edecek olan heykel ve kabartmaları, dünyanın ünlü sanatçılarına yaptırmanın uygun olacağında toplanıyordu. Bu konuda yetkili ve görevli kişilerin birçokları, bu heykel ve kabartmalar için Avrupalı sanatçılar arasında bir yarışma açmayı uygun buluyorlardı. Anıtkabir projesi yarışmasında olduğu gibi, heykel ve kabartma konusunda da sert tepkiler belirdi. Fakat bu kez, Anıtkabir heykel ve kabartmalarının yalnız Türk sanatçıları arasında yarışmaya konulmasını savunanların başında bir yabancı vardı. Bu zat, o zamanlar İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Profesörü Belling idi. Prof. Belling “Anıtkabir heykel ve kabartmalarının konularının tamamen millî olduğunu, Türk tarihinden alınan bu konuları, en içtenlikle, en iyi duyarak, ancak Türk sanatçılarının dile getirip canlandırabileceklerini savunuyordu. İlgililer, bu ve buna benzer açıklamaları da gözönünde bulundurarak, heykel ve kabartmalar için yalnız Türk sanatçıları arasında yarışma açmağa karar verdiler. Daha önce kurulan komisyonca hızarlanan rapora göre, bir yarışma şartnamesi yaparak ilan ettiler. Heykel ve kabartma yarışı için, yeni bir jüri kuruldu. Bu jüride yerli ve yabancı ünlü sanatçılar vardı. Jürinin başkanı Heykelci Prof. R. Belling idi. Jüri, tamamen tarafsızdı, yetkiliydi. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Atatürk Anıtkabir’I için yapılacak heykel ve kabartmaların konuları, Türk tarihinden, Atatürk’ün hayatından seçilmişti. Heykel ve kabartmalar, olayları bir fotoğraf gibi hikâye etmeyecekti, konuları temsil edecekti. Anıtkabir heykel ve kabartma yarışması, sanatçılarımız arasında büyük ilgi gördü. Yarışmaya birçok sanatçılar katıldılar. Yarışmaya gönerilen eserler birer birer gözden geçirildi. Jüri üyelerinin gizli verdikleri notlara göre değerlendirildi (26.1.1952). Alınan sonuç şöyle idi: 1.Alle’nin başında, soldaki erkek grubunun birinciliğini Hüseyin Özkan kazanmıştır. 2.Alle’nin başında sağdaki kadın grubunun birinciliğini Hüseyin özkan kazanmıştır. 3.Alle’nin arslan heykeli birinciliğini Hüseyin Özkan kazanmıştır. 4.Şeref Holü’ne çıkan merdivenlerin sağındaki kabartma kompozisyonu birinciliğini İlhan Kuman kazanmıştır. 5.Şeref Holü’ne çıkan merdivenlerin solundaki kabartma kompozisyonunun birinciliğini Zühtü Müridoğlu kazanmıştır. 6.Merdivendeki hitabet kürsüsü süsleme birinciliğini Kenan Yontuç kazanmıştır. 7.Bayrak direğinin altındaki sembolik kabartmayı Kenan Yontuç kazanmıştır. 8.İnkılap Kulesi kabartması birinciliğini Nusret Suman kazanmıştır. 9.Barış Kulesi kabartması birinciliğini Nusret Suman kazanmıştır. 10.Zafer Kulesi kabartması (konuyu başarı ile ifade eden eser bulunamamıştır). 11.Cumhuriyet Kulesi kabartması (konuyu başarı ile ifade eden eser bulunamamıştır). 12.Müdafaa-I Hukuk Kulesi kabartması birinciliğini Nusret Suman kazanmıştır. 13.Mehmetçik Kulesi kabartması birinciliğini Zühtü Müridoğlu kazanmıştır. 14.Misak-I Millî Kulesi kabartması birinciliğini Nusret Suman kazanmıştır. 15.23 Nisan Kulesi (birinci yok), ikinci gelen Hakkı Atakulu’nun eseri uygulanmıştır. 16.Hürriyet Kulesi kabartması birinciliğini Zühtü Müridoğlu kazanmıştır. 17.İstiklâl Kulesi kabartması birinciliğini Zühtü Müridoğlu kazanmıştır. Anıtkabir projesi yarışmasında olduğu gibi, heykel ve kabartma konusunda da sert tepkiler belirdi. Fakat bu kez, Anıtkabir heykel ve kabartmalarının yalnız Türk sanatçıları arasında yarışmaya konulmasını savunanların başında bir yabancı vardı. Bu zat, o zamanlar İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Profesörü Belling idi. Prof. Belling “Anıtkabir heykel ve kabartmalarının konularının tamamen millî olduğunu, Türk tarihinden alınan bu konuları, en içtenlikle, en iyi duyarak, ancak Türk sanatçılarının dile getirip canlandırabileceklerini savunuyordu. İlgililer, bu ve buna benzer açıklamaları da gözönünde bulundurarak, heykel ve kabartmalar için yalnız Türk sanatçıları arasında yarışma açmağa karar verdiler. Daha önce kurulan komisyonca hızarlanan rapora göre, bir yarışma şartnamesi yaparak ilan ettiler. Heykel ve kabartma yarışı için, yeni bir jüri kuruldu. Bu jüride yerli ve yabancı ünlü sanatçılar vardı. Jürinin başkanı Heykelci Prof. R. Belling idi. Jüri, tamamen tarafsızdı, yetkiliydi. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Atatürk Anıtkabir’I için yapılacak heykel ve kabartmaların konuları, Türk tarihinden, Atatürk’ün hayatından seçilmişti. Heykel ve kabartmalar, olayları bir fotoğraf gibi hikâye etmeyecekti, konuları temsil edecekti. Anıtkabir heykel ve kabartma yarışması, sanatçılarımız arasında büyük ilgi gördü. Yarışmaya birçok sanatçılar katıldılar. Yarışmaya gönerilen eserler birer birer gözden geçirildi. Jüri üyelerinin gizli verdikleri notlara göre değerlendirildi (26.1.1952). Alınan sonuç şöyle idi: 1.Alle’nin başında, soldaki erkek grubunun birinciliğini Hüseyin Özkan kazanmıştır. 2.Alle’nin başında sağdaki kadın grubunun birinciliğini Hüseyin özkan kazanmıştır. 3.Alle’nin arslan heykeli birinciliğini Hüseyin Özkan kazanmıştır. 4.Şeref Holü’ne çıkan merdivenlerin sağındaki kabartma kompozisyonu birinciliğini İlhan Kuman kazanmıştır. 5.Şeref Holü’ne çıkan merdivenlerin solundaki kabartma kompozisyonunun birinciliğini Zühtü Müridoğlu kazanmıştır. 6.Merdivendeki hitabet kürsüsü süsleme birinciliğini Kenan Yontuç kazanmıştır. 7.Bayrak direğinin altındaki sembolik kabartmayı Kenan Yontuç kazanmıştır. 8.İnkılap Kulesi kabartması birinciliğini Nusret Suman kazanmıştır. 9.Barış Kulesi kabartması birinciliğini Nusret Suman kazanmıştır. 10.Zafer Kulesi kabartması (konuyu başarı ile ifade eden eser bulunamamıştır). 11.Cumhuriyet Kulesi kabartması (konuyu başarı ile ifade eden eser bulunamamıştır). 12.Müdafaa-I Hukuk Kulesi kabartması birinciliğini Nusret Suman kazanmıştır. 13.Mehmetçik Kulesi kabartması birinciliğini Zühtü Müridoğlu kazanmıştır. 14.Misak-I Millî Kulesi kabartması birinciliğini Nusret Suman kazanmıştır. 15.23 Nisan Kulesi (birinci yok), ikinci gelen Hakkı Atakulu’nun eseri uygulanmıştır. 16.Hürriyet Kulesi kabartması birinciliğini Zühtü Müridoğlu kazanmıştır. 17.İstiklâl Kulesi kabartması birinciliğini Zühtü Müridoğlu kazanmıştır. İnşaat Birinci Kısım İnşaat: 1944-1945 Toprak seviyesi ve aslanlı yolun istinat duvarının yapılmasını kapsayan birinci kısım inşaata 9 Ekim 1944 tarihinde başlanmış ve inşaat 1945 yılında tamamlanmıştır. İkinci Kısım İnşaat: 1945-1950 Mozole ve tören meydanını çevreleyen yardımcı binaların yapılmasını kapsayan ikinci kısım inşaat 29 Eylül 1945 tarihinde başlamış, 8 Ağustos 1950 tarihinde tamamlanmıştır. Bu aşamada inşaatın kâgir ve betonarme yapı sistemine göre, temel basıncının azaltılması göz önünde tutularak, anıt kütlesinin 'temel projesinin' hazırlanması kararlaştırılmıştır. 1947 yılı sonuna kadar mozolenin temel kazısı ve izolasyonu tamamlanmış ve her türlü çöküntüleri engelleyecek olan 11 metre yüksekliğinde betonarme temel sisteminin demir montajı bitirilme aşamasına gelmiştir. Giriş kuleleri ile yol düzeninin önemli bir kısmı, fidanlık tesisi, ağaçlandırma çalışmaları ve arazinin sulama sisteminin büyük bir bölümü tamamlanmıştır. Üçüncü Kısım İnşaat: 1950 Anıtkabir üçüncü kısım inşaatı, anıta çıkan yollar, aslanlı yol, tören meydanı ve mozole üst döşemesinin taş kaplaması, merdiven basamaklarının yapılması, lâhit taşının yerine konması ve tesisat işlerinden oluşmuştur. Dördüncü Kısım İnşaat: 1950-1953 Anıtkabir'in 4. kısım inşaatı ise şeref holü döşemesi, tonozlar alt döşemeleri ve şeref holü çevresi taş profilleri ile saçak süslemelerinin yapılmasını kapsıyordu. Dördüncü kısım inşaat 20 Kasım 1950 tarihinde başlamış ve 1 Eylül 1953 tarihinde bitirilmiştir. Mimari Özellikleri Anıtkabir Projesi'nde mozolenin kolonat üstünde yükselen tonoz bir bölüm bulunmaktaydı. 4 Aralık 1951 tarihinde hükümet, projenin mimarlarına Şeref Holü'nün 28 metrelik yüksekliğinin azaltılması ile yapının daha çabuk bitirilmesinin mümkün olup olmadığını sordu. Mimarlar yaptıkları çalışmalar sonucu Şeref Holü'nü taş bir tonoz yerine, betonarme bir tavan ile örtmenin mümkün olduğunu bildirdiler. Böylece tonoz yapının zemine vereceği ağırlık ve bunun doğuracağı teknik sıkıntılar da ortadan kalkıyordu. Anıtkabir'in yapımında, beton üzerine dış kaplama malzemesi olarak kolay işlenebilen gözenekli, çeşitli renklerde traverten, mozole içi kaplamalarında ise mermer kullanılmıştır. Heykel grupları, aslan heykelleri ve mozole kolonlarında kullanılan beyaz travertenler Kayseri Pınarbaşı ilçesi'nden, kulenin iç duvarlarında kullanılan beyaz travertenler ise Polatlı ve Malıköy'den getirilmiştir. Kayseri Boğazköprü mevkiinden getirilen siyah ve kırmızı travertenler tören meydanı ve kulelerin zemin döşemelerinde, Karabük Eskipazar'dan getirilen sarı travertenler zafer kabartmaları, şeref holü dış, duvarları ve tören meydanını çevreleyen kolonların yapımında kullanılmıştır. Şeref holünün zemininde kullanılan krem, kırmızı ve siyah mermerler Çanakkale, Hatay ve Adana'dan, şeref holü iç yan duvarlarında kullanılan kaplan postu Afyon'dan, yeşil renk mermer Bilecik'ten getirilmiştir. 40 ton ağırlığındaki yekpare lâhit taşı Osmaniye'den, lahitin yan duvarlarını kaplayan beyaz mermer ise Afyon'dan getirilmiştir. Anıtkabir'in genel mimarisi Türk mimarlığında 1940-1950 yılları arasındaki "II. Ulusal Mimarlık Dönemi" olarak adlandırılan dönemin özelliklerini yansıtır. Bu dönemde daha çok anıtsal yönü ağır basan, simetriye önem veren, kesme taş malzemenin kullanıldığı binalar yapılmıştır, Anıtkabir de bu özelliklere uymaktadır. İlk projede mozole iki katlı olara tasarlanmış, ancak ekonomik nedenlerle ikinci katın yapımından vazgeçilmiştir. Bu dönem özellikleri ile birlikte Anıtkabir'de Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerine ve süsleme öğelerine sıkça rastlanır, örneğin dış cephelerde, duvarların çatı ile birleştiği yerde kuleleri dört yandan saran Selçuklu taş işçiliğinde testere dişi olarak adlandırılan bordür bulunmaktadır. Ayrıca Anıtkabir'in bazı yerlerinde (Mehmetçik Kulesi, Müze Müdürlüğü) kullanılan çarkıfelek ve rozet denilen taş süslemeler Selçuklu ve Osmanlı sanatında da göze çarpmaktadır. Bütün bu özellikleriyle yapıldığı dönemin en iyi mimari örneklerinden biri olan Anıtkabir yaklaşık 750.000 m² lik bir alanı kaplamakta olup, Barış Parkı ve Anıt Bloku olarak iki kısma ayrılır. Barış Parkı Anıtkabir; Atatürk'ün Yurtta Sulh, Cihanda Sulh özdeyişinden ilham alınarak, çeşitli yabancı ülkelerden ve Türkiye'nin bazı bölgelerinden getirilen fidanlarla oluşturulan yeşil alan içinde yükselmektedir. Bu nedenle de adına Barış Parkı denilmiştir. Afganistan, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avusturya, Belçika, Çin, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hindistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Kıbrıs, Mısır, Norveç, Portekiz, Yugoslavya ve Yunanistan olmak üzere 24 ülkeden çeşitli ağaç ve fidanlar getirilmiştir. Bugün Barış Parkı'nda 104 ayrı türden yaklaşık 48.500 adet süs ağacı, ağaççık ve süs bitkisi bulunmaktadır. Anıt Bloku Çeşitli illerde yapılan Cumhuriyet Mitingleri dizisinin ilki olan 14 Nisan 2007 Cumhuriyet Mitingi'nde Anıtkabir'e giden ziyaretçilerToplam 120.000 m² lik bir alanı kaplayan Anıtkabir Anıt Bloku üç bölümden oluşmaktadır:

Photobucket

Kulenin önünde, ulusal kıyafetler giymiş üç kadından oluşan 'Kadın Heykel Grubu' bulunmaktadır. Bu kadınlardan kenarlardaki ikisi yere kadar uzanan kalın bir çelenk tutmaktadır. Başak demetlerinin meydana getirdiği çelenk Türkiye'nin bereketini temsil etmektedir. Soldaki kadın, ileri uzattığı elindeki kapla Atatürk'e Tanrı'dan rahmet dilemekte, ortadaki kadın eliyle yüzünü kapamış ağlamaktadır. Bu üçlü grup, Türk kadınının Atatürk'ün ölümünün derin acısı içinde bile gururlu, ağır başlı ve azimli oluşunu dile getirmektedir. Heykel grubu Hüseyin Anka Özkan'ın eseridir. Hürriyet Kulesi Aslanlı Yol'un sol başında bulunan Hürriyet Kulesi içindeki kabartmada; elinde kâğıt tutan melek figürü ile meleğin yanında şaha kalkmış bir at tasvir edilmiştir. Melek figürü bağımsızlığın kutsallığını, elindeki kâğıt "Hürriyet Beyannamesi"ni sembolize etmektedir. At figürü ise hürriyet ve bağımsızlık sembolüdür. Kabartma Zühtü Müridoğlu'nun eseridir. Kule duvarlarında Atatürk'ün hürriyet ile ilgili şu sözleri yazılıdır. Esas, Türk ulusunun saygın ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir işleme hak kazanamaz. (1927) Bence, bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın sürekli olarak bulunabilmesi kesinlikle o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olabilmesiyle mümkündür. Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayandığı ulusal egemenliktir. Bütün tarihsel yaşantımızda özgürlük ve bağımsızlığa sembol olmuş bir ulusuz. Kule içinde Anıtkabir'in inşaat çalışmalarını gösteren fotoğraf sergisi ve inşaatta kullanılan taş örnekleri bulunmaktadır.

Photobucket

Kulenin önünde üç erkekten oluşan 'Erkek Heykel Grubu' bulunmaktadır. Sağdaki erkek başında miğferi ve kalın kaputu ile Türk askerin, onun yanındaki elinde kitabı ile Türk gençliğini ve aydın insanını, biraz gerisindeki ise yerel kıyafeti ile Türk köylüsünü temsil etmektedir. Heykellerin yüzünde derin acı ile Türk Milleti'nin kendine özgü ağırbaşlılığı ve yüksek irade gücü dile getirilmiştir. Heykel grubu Hüseyin Özkan'ın eseridir. Aslanlı Yol Aslanlı Yol'da aslan heykelleri Ziyaretçileri Atatürk'ün huzuruna hazırlamak için yapılmış olan 262 metre uzunluğundaki yolun iki yanında oturmuş pozisyonda 24 oğuz boyunu temsil eden 24 tane aslan heykeli bulunmaktadır. Atatürk'ün Türk ve Anadolu tarihine verdiği önem nedeniyle, Anadolu'da uygarlık kuran Hititler'in sanat üslubu ile yapılan aslan heykelleri kuvvet ve sükûneti temsil etmektedir. Yol traverten taşları ile döşelidir. Yolun sonunda Türk bayrağı ve Çankaya görünmektedir. Heykeller Hüseyin Anka Özkan'ın eseridir. Mehmetçik Kulesi Aslanlı yolun bitiminde sağda 'Mehmetçik Kulesi' yer almaktadır. Kulenin dış yüzeyinde yer alan kabartmada; cepheye gitmekte olan Mehmetçik'in evinden ayrılışı ifade edilmektedir. Bu komposizyonda, elini asker oğlunun omuzuna atmış onu vatan için savaşa gönderen hüzünlü, fakat gururlu anne tasvir edilmiştir. Kabartma Zühtü Müridoğlu'nun eseridir. Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Mehmetçik ve Türk kadınları hakkında söylediği özlü sözler yer almaktadır: Kahraman Türk eri Anadolu savaşlarının anlamını kavramış, yeni bir ülke ile savaşmıştır. (1921) Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ulusunda Anadolu köylü kadının üstünde kadın çalışmasından söz etmek imkânı yoktur. (1923) Bu ulusun çocuklarının özverileri, kahramanlıkları için ölçü birimi bulunamaz. Kulenin içinde, 60 kişi kapasiteli 'Sinevizyon Salonu' bulunmaktadır. Burada Atatürk ve Anıtkabir ile ilgili belgesel filmler gösterilmektedir. Müdafaa-i Hukuk Kulesi Aslanlı yolun bitiminde solda yer alan bu kule duvarının dış yüzeyinde yer alan kabartmada, Kurtuluş Savaşı'nda ulusal birliğin temeli olan Müdafaa-i Hukuk dile getirilmektedir. Kabartmada, bir elinde kılıç tutarken diğer elini ileri uzatmış sınırlarımızı geçen düşmana "Dur!" diyen bir erkek figür tasvir edilmiştir. İleri uzatılan elin altında bulunan ulu ağaç Türkiye'yi, onu koruyan erkek figürü ise kurtuluş amacıyla birleşmiş olan milleti temsil etmektedir. Kabartma Nusret Suman'ın eseridir. Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Müdafaa-i Hukuk konusunda söylediği sözler yer almaktadır: Ulusal gücü etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır. (1919) Ulus bundan sonra hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına şahsen kendisi sahip çıkacaktır. (1923) Tarih; bir ulusun kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. (1919) Türk ulusunun kalbinden, vicdanından doğan ve onu esinlendiren en esaslı, en belirgin istek ve iman belli olmuştu: Kurtuluş. (1927) Kulenin içinde Anıtkabir ve Atatürk ile ilgili çeşitli kitaplar ve hediyelik eşyalar ziyaretçilere sunulmaktadır. Tören Meydanı Aslanlı Yol'un sonunda yer alan Tören Meydanı 129 x84,25 m. boyutlarındadır. 15.000 kişi kapasiteli bu alanın zemini; siyah, kırmızı, sarı ve beyaz renkte traverten taşlardan oluşan 373 adet halı ve kilim deseniyle bezenmiştir. Bayrak Direği Anıtkabir'in Çankaya yönündeki 28 basamaklı tören meydanına giriş merdivenlerinin ortasında, tek parçalı yüksek bir direk üzerinde Türk bayrağı dalgalanır. Amerika'da özel olarak yaptırılan 33.53 m yüksekliğindeki bu direk, Avrupa'daki tek parça çelik bayrak direklerinin en yükseğidir. Direğin 4 metresi kaidenin altında kalmaktadır. Amerika'da yaşayan Türk asıllı Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı Nazmi Cemal tarafından, kendi bayrak direği fabrikasında imal edilerek 1946 yılında Anıtkabir'e hediye edilmiştir. Bayrak direğinin kaidesinde yer alan kabartmada; meşale Türk medeniyetini, kılıç taarruz gücünü, miğfer savunma gücünü, meşe dalı zaferi, zeytin dalı ise barışı simgelemektedir. Türk bayrağı, ulusun yurdunu savunma, zafer kazanma, barışı koruma ve uygarlık kurma gibi yüce değerleri üzerinde dalgalanmaktadır. Kabartma Kenan Yontuç'un eseridir. Anıtkabir Kitaplığı Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi Komutanlığı Karargâhı içinde Anıtkabir Kitaplığı bulunmaktadır. Atatürk, Millî Mücadele ve İnkılâplar konulu Türkçe ve yabancı dillerde kitapların bulunduğu bir 'ihtisas kitaplığı' olarak, araştırmacı ve okuyucuya hafta içi 09.00-12.30 / 13.30-17.00 saatleri arasında hizmet vermektedir. Kitaplıkta 3113 cilt kitap bulunmaktadır.[2] Zafer Kulesi Atatürk'ün naaşını taşıyan top arabasıKulenin duvarlarında Atatürk'ün en önemli üç zaferinin tarihi ve zaferle ilgili özlü sözleri yazılıdır. Kule içinde Atatürk'ün naaşını 19 Kasım 1938 tarihinde İstanbul Dolmabahçe Sarayı'ndan alarak Sarayburnu'nda donanmaya teslim eden top arabası sergilenmektedir. İsmet İnönü'nün lahdi Barış ve Zafer Kuleleri arasında yanları açık sütunların oluşturduğu galerinin ortasında 25 Aralık 1973 yılında vefat eden Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı, Kurtuluş Savaşı'nın Batı Cephesi komutanı ve II. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün sembolik lahdi bulunmaktadır.Mezar odası alt kattadır. İsmet İnönü, Anıtkabir'e 28 Aralık 1973'te Bakanlar Kurulu kararı ile defnedilmiştir. Barış Kulesi Kulenin iç duvarında Atatürk'ün Yurtta Barış, Dünyada Barış ilkesini dile getiren bir kabartma kompozisyonu yer almaktadır. Bu kabartmada çiftçilik yapan köylüler ve yanlarında kılıcını uzatarak onları koruyan bir asker figür tasvir edilmiştir. Bu asker barışın sağlam ve güvenli kaynağı olan Türk ordusunu sembolize etmektedir. Yani vatandaşlar Türk ordusunun sağladığı huzur ortamı içinde günlük hayatlarını devam ettirmektedirler. Kabartma, Nusret Suman'ın eseridir. Kule duvarlarında Atatürk'ün barış ile ilgili şu sözleri yer almaktadır. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir. (1935) Yurtta Barış, Cihanda Barış. Ulusun hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir. (1923) Kulenin içinde ise Atatürk'ün 1935-1938 yılları arasında kullandığı Lincoln marka tören ve makam otomobilleri sergilenmektedir. 23 Nisan Kulesi Kulenin iç duvarında 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışını temsil eden bir kabartma yer almaktadır. Bu kabartmada, ayakta duran kadının tuttuğu kağıdın üzerinde 23 Nisan 1920 yazılıdır. Kadının diğer elinde Millet Meclisimizin açılışını simgeleyen bir anahtar bulunmaktadır. Kabartma, Hakkı Atamulu'nun eseridir. Kule duvarlarında meclisin açılışıyla ilgili Atatürk'ün özlü sözleri yer almaktadır: Bir tek karar vardı: O da ulusal egemenliğe dayalı, hiçbir koşula bağlı olmayan bağımsız, yeni bir Türk Devleti kurmak. (1919) Türkiye Devletinin tek ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Bizim bakış açılarımız kuvvetin, gücün, egemenliğin, yönetimin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. Kule içinde Atatürk'ün 1936-1938 yılları arasında kullandığı Cadillac marka özel otomobili sergilenmektedir. Misak-ı Millî Kulesi Müzenin girişindeki bu kulenin içinde bulunan kabartma, ulusun tek vücut olarak kenetlenişini sembolize etmektedir. Kabartma, bir kılıç kabzası üzerinde üst üste konmuş dört elden ibarettir. Bu komposizyon Türk vatanının kurtarılması için içilen millet andını ifade etmektedir. Kabartma Nusret Suman'ın eseridir. Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Misak-ı Milli ile ilgili şu sözleri yazılıdır: Kurtuluşumuzun genel kuralı olan ulusal andı tarih safhasına yazan ulusun demir elidir. (1923) Ulusal sınırlarımız içinde özgür ve bağımsız yaşamak istiyoruz. (1921) Ulusal benliği bulamayan uluslar başka ulusların avıdır. (1923) Kulenin içinde Anıtkabir'de icra edilen törenlerde Anıtkabir Özel Defteri'nin imzalandığı kürsü yer almaktadır. Aynı zamanda müzenin girişi olan bu kulede bulunan aktüalite panolarında Anıtkabir'de yapılan önemli törenlere ait fotoğraflar da sergilenmektedir. İnkılâp Kulesi Müzenin devamı olan bu kulede Atatürk'ün giydiği elbiseler sergilenmektedir. Kulenin iç duvarında yer alan kabartmada zayıf, güçsüz bir elin tuttuğu sönmek üzere olan bir meşale, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu'nu simgelemektedir. Güçlü bir elin göklere doğru kaldırdığı ışıklar saçan diğer bir meşale ise, yeni Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk'ün Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için yaptığı inkılâpları simgelemektedir. Kabartma Nusret Suman'ın eseridir. Kule duvarlarında Atatürk'ün inkılâplarla ilgili şu sözleri yazılıdır: Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse ilerlemesine, uygarlaşmasına teknik imkân ve bilimsel ihtimal yoktur. Biz ilhamlarımızı gökten ve bilinmeyen alemden değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Atatürk'ün kıyafetleri ve kendisine verilen hediyeler de bölümde yer almaktadır. Cumhuriyet Kulesi Anadolu Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in yaptığı Atatürk'ün gerçek boyutlarında balmumu heykeli ve orijinal çalışma masası bulunmaktadır. Bu kulenin duvarlarında Atatürk'ün Cumhuriyet ile ilgili şu özlü sözü bulunmaktadır. En büyük gücümüz, en güvenilir dayanağımız, ulusal egemenliğimizi kavramış ve onu eylemli olarak halkın eline vermiş ve halkın elinde tutabileceğimizi gerçekten kanıtlamış olduğumuzdur. Kulenin içinde, Atatürk'ün öğrenim gördüğü Manastır Askeri İdadisi, Sivas ve Erzurum kongrelerinin binaları, ilk TBMM binasının maketi ve o dönemlere ait fotoğraflar sergilenmektedir. Mozole Anıtkabir'in en önemli bölümü olan mozoleye çıkan 42 basamaklı merdivenlerin ortasında "Hitabet Kürsüsü" yer almaktadır. Mermer kürsünün tören meydanı cephesi dairesel geometrik motiflerle süslü olup, ortasında Atatürk'ün "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" sözü yazılıdır. Kürsü Kenan Yontuç'un eseridir. Mozole'de Atatürk'ün lahdi.Mozole 72x52x17 metre boyutlarında uzunca dikdörtgen bir plan üzerine kurulmuş olup, ön ve arka sekiz, yan cepheler ise 14.40 m yüksekliğinde on dört kolonatla çevrelenmiştir. Mozole cephesinde, solda Atatürk'ün Türk gençliğine hitabesi, sağda ise Cumhuriyet'in kuruluşunun 10. yıldönümünde söylediği Onuncu Yıl Nutku yer almaktadır. Harfler taş kabartma üzerine altın yaldızla yazılmıştır. Şeref Holü Şeref Holü'ne bronz kapılardan girilir. Girişte sağda Atatürk'ün 29 Ekim 1938 tarihli Türk ordusuna son mesajı, solda ise II. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün Atatürk'ün ölümü üzerine yayınladığı 21 Kasım 1938 tarihli Türk milletine söylediği taziye mesajı yer almaktadır. Bu iki yazıt Atatürk'ün doğumunun 100. yılı olan 1981'de yazılmıştır. Girişin tam karşısında büyük pencerenin yer aldığı nişin içinde, Atatürk'ün sembolik lahdi bulunmaktadır. Osmaniye ilinden getirilen lahit taşı tek parça kırmızı mermer olup 40 ton ağırlığındadır. Lahit taşının yer aldığı bölüm ise beyaz Afyon mermeri ile kaplıdır. Şeref holünün zemini Adana ve Hatay'dan, yan duvarları ise Afyon ve Bilecik'ten getirilen kırmızı, siyah, yeşil ve kaplan postu mermerlerle kaplanmıştır. Şeref holünün 27 kirişten oluşan tavanı ile yan galeri tavanları mozaik ile süslenmiştir. Şeref holünün yüksekliği 17 m olup, yan duvarlarında altışardan 12 adet bronz meşale bulunmaktadır. Mozole yapısının üstü, düz kurşun çatı ile örtülüdür. Mezar Odası Atatürk'ün naaşı, mozolenin zemin katında doğrudan doğruya toprağa kazılmış bir mezarda bulunmaktadır. Mozolenin birinci katı olan şeref holündeki sembolik lahit taşının tam altında bulunan mezar odası Selçuklu ve Osmanlı mimari stilinde sekizgen planlı olup, piramidal külahlı, tavanı geometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir. Zemin ve duvarlar siyah, beyaz, kırmızı mermerlerle kaplanmıştır. Mezar odasının ortasında kıble yönünde kırmızı mermer sanduka yer almaktadır. Mermer sandukanın çevresinde Türkiye'deki Bütün İllerden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden ve Azerbaycan'dan gönderilen toprakların konulduğu pirinç vazolar bulunmaktadır. Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi Anıtkabir Proje Yarışması şartlarına uygun olarak, Misak-ı Milli ve İnkılâp kuleleri arasındaki bölüm müze olarak belirlenmiştir. Bu amaçla 21 Haziran 1960'ta Anıtkabir Atatürk Müzesi açılmıştır. Burada Atatürk'ün kullandığı eşyalar ve kendisine hediye edilen armağanlar ve giysileri teşhir edilmektedir. Müzede ayrıca Atatürk'ün madalya ve nişanları ile manevi evlatlarından A. Afet İnan, Rukiye Erkin, Sabiha Gökçen'in müzeye armağan ettikleri Atatürk'e ait eşyalar sergilenmektedir. Genelkurmay Başkanlığı tarafından yenilenen ve yeni bölümler eklenen müze Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi adını almış ve 26 Ağustos 2002 tarihinde (Büyük Taaruz'un 80. yıldönümünde) ziyarete açılmıştır. Yeni düzenleme ile Atatürk mozolesinin altındaki 3000 metrekarelik alan müzeye dahil edilmiştir. Cumhurbaşkanlarının gömülmesi için ayrılan ancak kullanılmayan tonozlu bölüm, Atatürk devrimlerinin anlatıldığı sergi alanlarına dönüştürülmüştür. Yeni bölümler eklenmesi ile müze, Atatürk'e ait eşyaların sergilendiği bir mekân değil, Çanakkale Savaşı ile Kurtuluş Savaşı'nın canlandırıldığı bir müze haline gelmiştir. Sakarya Meydan Muharebesi Konulu Kabartma Kompozisyonun sağında bir genç, iki at, bir kadın ve bir erkek bulunmaktadır.Bunlar, savaşın ilk döneminde düşman saldırıları karşısında evlerini bırakıp yurt savunması için yollara düşmüştür. Sağdaki delikanlı arkaya dönmüş, sol elini kaldırıp yumruğunu sıkarak düşmanlara; "Bir gün döneceğiz ve sizden öcümüzü alacağız" demektedir. Bu üçlü grubun önünde çamura batmış bir araba, çabalayan atlar, tekerleği döndürmeye çalışan bir erkek ve iki kadın ile ayakta bir yiğit ve ona bir kılıç sunan diz çökmüş bir kadın vardır. Bu grup figürleri, Sakarya Muharebesi başlamadan önceki dönemi temsil etmektedir. Bu grubun solunda, yere oturmuş iki kadın ve bir çocuk, düşman istilası altında, Türk ordusunu bekleyen halkı simgelemektedir. Bu halkın üzerinden uçarak Başkomutan Mustafa Kemal'e çelenk sunan bir zafer meleği vardır. Kompozisyonun sonunda yere oturan kadın "Vatan Ana"yı, diz çöken genç Sakarya Meydan Muharebesi'ni kazanan Türk ordusunu, meşe ağacı ise zaferi simgelemektedir. Kabartma İlhan Koman

Photobucket

Başkomutan Meydan Muharebesi Konulu Kabartma Kompozisyonun solunda yer alan ve bir köylü kadın, bir erkek çocuk ve bir attan oluşan grup milletçe savaşa hazırlık dönemini temsil etmektedir. Sonraki bölümde; Atatürk bir elini ileri uzatmış ve "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" diyerek Türk Ordusu'na hedefi göstermektedir. Öndeki melek, Ata'nın emrini, borusu ile uzak ufuklara iletmektedir. Bundan sonraki bölümüde, Atatürk'ün emrini yerine getiren Türk ordusunun fedakarlıklarını ve kahramanlıklarını temsil eden kabartmada, vurulup düşen bir erin elindeki bayrağı kavrayan bir yiğit ile siperde ellerinde kalkan ve kılıçlı bir asker Türk ordusunun taarruzunu sembolize etmektedir. Önde ise elinde Türk bayrağı ile Türk ordusunu çağıran zafer meleği bulunmaktadır. Kabartma Zühtü Müridoğlu'nun eseridir. Anıtkabir'in Mimarları 1. Emin Onat (1908-1961) Photobucket

İstanbul'da doğdu, Beyazıd Nümune Mektebi ve Vefa Sultanisi'nde okudu. 1926'da Yüksek Mühendis Mektebi'ne girdi. Üçüncü sınıftan sonra tahsilini tamamlamak ve dönüşünde kendi okulunda öğretim üyesi olmak üzere seçilerek Zürih Yüksek Teknik Okulu'na gönderildi. 1934 yılında Mimarlık Bölümü'nden birincilikle mezun oldu. 1935'te Yüksek Mühendis Okulu Mimari Bölümü'nde Doçent ve 1938' de de Profesör oldu. 1942'de Uluslararası Anıtkabir Proje Yarışması'nda birinci seçildi. 28 Mayıs 1943'te Ordinaryüs Profesör oldu. 1946'da İngiliz Mimarları Kraliyet Enstitüsü fahri üyesi seçildi. 1938'den itibaren Mimarlık Şubesi Şefi olarak Teknik Üniversite'nin kuruluşuna kadar çalıştı. 1944'te Teknik Üniversite kurulunca Mimarlık Fakültesi'nin ilk dekanı seçildi. İki devre dekanlık ve 1951-1953 yılları arasında da rektörlük hizmetlerinde bulundu. 27 Haziran 1951'de fakültenin gelişmesinde gösterdiği büyük hizmetlerden dolayı Profesörler Kurulu tarafından, rektörlük dönemindeki başarılarından dolayı da Senato tarafından çeşitli takdirnamelerle ödüllendirildi. 1956'da Ordinaryüs Profesör Emin Onat'a, Hannover Technische Hochschule' nin 125 nci yıldönümü münasebetiyle seçtiği 6 yabancı ilim ve sanat adamı arasından fahri doktorluk payesi verildi. 1954'te milletvekili seçildi. 1957 yılına kadar bu hizmeti yaptı. 1957 seçimlerine girmeyerek milletvekilliğinden ayrıldı ve Mimarlık Fakültesi'ndeki görevine döndü. Emin Onat'ın akademik kariyeri dışında, başta Anıtkabir olmak üzere İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Pakülteleri, İstanbul Adalet Sarayı, İTÜ Merkez Binası (Taşkışla), Uludağ Sanatoryumu, Ankara Emniyet Sarayı gibi birçok eserleri vardır. Emin Onat, 17 Temmuz 1961'de geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul'da vefat etmiştir. 2. Orhan Arda (1911- ) Photobucket 19 Mayıs 1911'de Selanik'de doğdu. İlk, orta, lise öğrenimini İstanbul'da yaptı. 1936'da Yüksek Mühendis Mektebi'nden mezun oldu. 1938'de mezun olduğu yüksek okulun İnşaat Şubesi'ne asistan olarak atandı. 1 Mart 1941'de Anıtkabir için açılmış olan uluslararası yarışmaya Profesör Emin Onat ile birlikte katıldı ve birincilik aldı. 1944'te Yüksek Mühendis Mektebi'nin üniversite haline gelmesiyle Mimarlık Fakültesi Bina Bilgisi Doçenti ünvanını aldı. Bu tarihten itibaren 10 Kasım 1953 tarihine kadar geçen zamanda bir taraftan büro mesaisini yürütürken, gerektiğinde üniversitedeki görevinden de izinli olarak şantiye çalışmalarına katıldı. 1960'da İTÜ Mimarlık Fakültesi ikinci Bina Kürsüsü profesörlüğüne atandı. Bir süre sonra aynı kürsünün başkanlığına getirildi. İTÜ Mimarlık Fakültesi Çevre Analizi ve Endüstrileşmiş Bina Tasarımı Kürsüsü profesörlüğü görevinde bulundu.

Anıtkabir (literally, "memorial tomb") is the mausoleum of Mustafa Kemal Atatürk, the leader of the Turkish War of Independence and the founder and first president of the Republic of Turkey.His life full of wars for independence of Turkish country and revolutions to raise the Turkish nation to level of modern civilization, Mustafa Kemal Atatürk, the leader in the Turkish War of Independence and Turkish Revolutions, and founder of Turkish Republic, died on November 10th 1938. Mustafa Kemal Atatürk was a great leader, who turned Turkey into member of modern civilization, with all institutions. To build a mausoleum that would represent his eminence, and thoughts about principles, revolutions and modernization, emerged as a common idea of the Turkish nation, during the great sadness following the death of Atatürk.

Photobucket

RASATTEPE (ANITTEPE) As there was an observation station on the site before building Anıtkabir, the name of Anıttepe was formerly Rasattepe. There were barrows related to the Frig civilization, which lived in Anatolia in the 12th century B.C. on this hill. After the decision to build Anıtkabir to this hill, archeological studies were carried out and the barrows removed. The findings the from barrows are exhibited in Anatolian Civilizations Museum. BUILDING ANITKABİR In the first stage on starting construction, the nationalization procedure was initiated. The construction of Anıtkabir was started in 9th November 1944, with a magnificent ceremony. Construction was completed in 9 years, in 4 stages.

Photobucket

Construction of First Stage: 1944 – 1945 The first stage, including the construction of the supporting wall of the lion road and the ground level, was started on November 9th 1944 and completed in 1945. Construction of Second Stage: 1945 – 1950 The second stage, including the construction of the mausoleum and buildings that surround ceremony area, was started in 29th September 1945, and completed on August 8th 1950. At this stage, the “foundation project” of the monument body was decided to be prepared, in order to reduce the foundation pressure, according to the building’s construction system. By the end of 1947, foundation excavation and isolation were completed, and an iron assembly 11 meters high reinforced the concrete foundation system, which would prevents any kind of subsidence, were just about to completed.

The entrance turrets and most of the road arrangement, nursery facility, forestration work and watering system of the area were mostly completed.

Photobucket

Construction of Third Stage: 1950 The third stage of construction included the roads to the monument, the lion road, the ceremony area, stone plating of the upper part of the mausoleum, steps, placing the sarcophagus and installation work. Construction of Fourth Stage: 1950 – 1953 Preparation of the honor hall, lower parts of vaults, stone profiles of the honor hall, and ornamentation of eaves were completed in the fourth stage of construction. This stage was started on November 20th 1950, and completed on September 1st 1953.

Photobucket

In the “Anıtkabir Project”, there was the vault section that rises over colonade. On December 4th 1951, the government asked architects if it was possible to finish the building earlier, in the case of lowering the height of 28 meter honour hall. After the studies of architects, it was found possible to cover hall of honour with a reinforced concrete ceiling, instead of stone vaults. This would also prevent the technical problems arising from the weight of the vault. In the construction of Anıtkabir, different colors of travertine were used as exterior plating material over concrete and marble for plating inside of the mausoleum.

Photobucket

The white travertine that is used in statues, lion statues and mausoleum columns were from Kayseri / Pınarbaşı, and white travertine used in inside walls of turrets were from Polatlı and Malıköy. Black and red travertines from Kayseri / Boğazköprü were used in plating of floors of ceremony area and turrets, and yellow travertines from Çankırı / Eskipazar were used for the victory reliefs and columns that surround the hall of honour and the ceremony area.

Photobucket

Cream, red and black coloured marbles used in floor of honour hall were from Çanakkale, Hatay and Adana, the tiger skin used in the hall of honour’s inside interior walls was from Afyon, and green coloured marble was from Bilecik. The sarcophagus stone in one piece, which weighed 40 tons, was taken from Adana / Osmaniye, and white marbles that plates the side walls of the sarcophagus were taken from Afyon. ARCHITECTURAL PROPERTIES OF ANITKABİR The period between the years 1940 and 1950 is called “2nd National Architecture Period” in Turkish architecture. In this period, more monumental, symmetrical buildings were erected, with cube shaped stones. Anıtkabir bears the signs of this period. With the properties of this period, Anıtkabir also bears features of Seljuk and Ottoman architecture and ornamental details.

Photobucket

As an example, in the outer surfaces, where ceiling and walls unite, there is a border which is called saw tooth pattern in Seljuk. Also some ornaments such as passionflower and rosette, found in some places in Anıtkabir (Mehmetçik Turret, Museum Management), are from Seljuk and Ottoman art. With all these properties, Anıtkabir is one of the best examples for that period, which covers approximately 750.000 m2. Anıtkabir can be separated into two parts: Peace Park and the Monument Block A – PEACE PARK Anıtkabir is placed in the Peace Park, which is created with saplings from several foreign countries and from several regions of Turkey, that is inspired from the epigram of Atatürk; “Peace at home, peace in the world”.

Photobucket

Several trees and saplings were taken from Afghanistan, United States, Germany, Austria, Belgium, China, Denmark, Finland, France, India, Iraq, England, Spain, Israel, Italy, Japan, Canada, Cyprus, Egypt, Norway, Portugal, Yugoslavia and Greece. Today, the Peace Park contains approximately 48.500 trees and plants, from 104 different species.

Photobucket

B – MONUMENT BLOCK The Monument Block contains three parts. 1. Lion Road 2. Ceremony Area 3. Mausoleum When entered from Tandoğan gate, the road in Peace Park leads to 26 stepped wide stairs to the Lion Road. At the top of the stairs, independence and liberty turrets can be seen facing one another. In the Anıtkabir building complex, there are ten turrets, which are placed symmetrically. These turrets are named with eminent concepts, according to their effects to the foundation of our nation and government. The turrets are similar to each other with their plan and structure. The Turrets are based on a square-shaped 12x14x7.20 meter rectangle, and covered with pyramid-shaped roofs. On the top of the roofs, bronze spear tips from old Turkish tents are visible. Geometrical ornaments from old Turkish kilim (woven carpet) motifs are applied in fresco technique.

Photobucket

Also, Atatürk’s aphorisms related with that turret can be found on the inside of the walls. INDEPENDENCE TURRET The Independence Turret is placed on the right, at the beginning of Lion Road. On the reliefs on the interior walls of Independence Turret, a young man holding a sword with both hands, standing and a eagle figure on a rock beside youth, can be seen. The Eagle is the symbol for power and independence in mythology and Seljuk art. The young man with sword represents Turkish nation as defending independence. Relief are work of Zühtü Müridoğlu.

Photobucket

Also there are aprohisms of Atatürk, related with independence: “When our nation seemed come to an end, her ancestor’s voice called her to revolt, and to our War of Independence.” (1921) “Life means battle, combat. Succes in life will be possible only through succes in battle.” (1927) “We are a nation that wants life and independence, and we will pay with our life.” (1921) “There is no choice such as begging for justice and mercy. The Turkish nation, future Turkish children, should bear this in mind forever.” (1927) “This nation never lived without independence, can’t live, and won’t live without it. Independence or death.” (1919) There is an Anıtkabir scale model, and there are illuminated boards in the turret. LIBERTY TURRET In the relief inside the Liberty Turret, on the left side of the beginning of the Lion Road, there is an angel figure holding a paper and a rearing horse. The angel figure symbolizes the sacredness of independence, with the paper “Independence Declaration”. The horse is the symbol of liberty and independence. The reliefs are the work of Zühtü Müridoğlu.

Photobucket

In the walls of the turret, some words of Atatürk about liberty read as follows: “The issue is the life of the Turkish nation as a respected nation. This is only possible with independence. Despite all riches, without independence, they are nothing more than a manservant before mankind.”

Photobucket

“According to me, maintaining a nation’s honor and humanity is possible with that nation’s liberty and independence. “Freedom, equality, and justice, all depends on national preeminence.” In the turret, a photograph exhibition on the construction of Anıtkabir and stone samples from construction can be seen. WOMAN STATUE GROUP In front of the liberty turret, there is a group of women in national garments. Women on the edge are carrying a wreath. The Wreath with ears represents our productive country. The woman on the left is imploring God’s mercy, and the woman in the middle is crying with her hands on her face.

p align="left">This group of women represents the proud, sedate, determined Turkish woman, even in great sorrow such as on Atatürk’s death. The statue group is a work of Hüseyin Özkan. MEN STATUE GROUP

In front of the independence turret, there is a group of men. The man at the right with his helmet and coat represents the Turkish soldier, the man next to him with a book in his hand represents the Turkish youth and intellectual, and the other one with local clothes represents the Turkish farmer. All three statues show the deep sorrow, and longing. The statue group is the work of Hüseyin Özkan. LION ROAD

Photobucket

There are 24 lion statues in sitting position which are placed on both ends of the road, which prepares visitors for the eminent presence of Atatürk. The road is 262 meters long. The lion statues represent power and tranquility. The lion statues are done in Hittite style, because of Atatürk’s attention to Turk and Anatolian history. The Statues are the work of Hüseyin Özkan. CEREMONY AREA The ceremony area, at the end of lion road, is in the dimensions of 129×84.25 meters. The area, with a capacity of 15.000 persons, is decorated with 373 carpet and kilim patterns, using black, red and white colored travertine stones. MEHMETÇİK TURRET The Metmetçik (a nickname for the Turkish soldier) Turret is placed at the end of the Lion Road, at the right. On the relief outside the turret, the figure represents Mehmetçik leaving his home. In this figure, the sad but proud mother, who sends her son to war, is portrayed. The Relief is the work of Zühtü Müridoğlu.

Photobucket

On the walls of the turret, Atatürk’s aphorism’s about Mehmetçik and the Turkish woman can be seen. In the turret, several books about Anıtkabir and Atatürk are sold. ATATÜRK AND TURKISH REVOLUTION LIBRARY Atatrük and the Turkish Revolution Library is placed between the Mehmetçik and Liberty Turrets. This “specialty library” about Atatürk, the national war and the revolutions, is available for research on weekdays between 09.00-12.30 and 13.30-17.00. VICTORY TURRET On the walls of the turret, dates and notes about Atatürk’s most important three victories are on display.

Photobucket

In the turret, the gun carriage that bore Atatürk’s body from İstanbul Dolmabahçe Palace on November 19th, 1938 to the fleet at Sarayburnu, can also be seen. SARCOPHAGUS OF İSMET İNÖNÜ Between the Peace and Victory Turrets, in the middle of the gallery, there is symbolical sarcophagus of İsmet İnönü, who died on December 25th 1973, a very close friend of Atatürk, West Front commander of the Independence War, and second president of the Republic of Turkey. The Tomb room is downstairs. İsmet İnönü was buried at Anıtkabir at December 28th 1973, on the decision of the Council of Ministers. PEACE TOWER There is a composition on the inside walls of the turret, which describes the principle of Atatürk “Peace at home, peace in the world”. In this relief, there are farmers and a soldier protecting them with his sword is shown. This soldier symbolizes the Turkish military as a basis for peace. Thus, people can continue their daily life. The Relief is the work of Nusret Suman. On the walls of the turret, some of Atatürk’s words are as follows: “Peace at home, peace in the world”. “Unless the nation’s life is under attack, war is murder”. (1923) In the turret, Atatürk’s ceremonious and official automobiles between the years 1935- 1938, are presented. 23RD APRIL TURRET There is a relief on the inside walls of the turret, that represents the opening of the Turkish National Assembly. A woman holding a paper is standing in this relief. The date April 23rd 1920 is written on this paper. The woman holds a key in her other hand, representing the opening of our National Assembly. The relief is the work of Hakkı Atamulu.

One of the aphorisms on the walls of the turret: “There was only one choice: Founding a new independent Turkish Government, depending on national preeminence.” (1919) Atatürk’s private automobile between the years 1936-1938 is exhibited in the turret.

Photobucket

FLAGPOLE In the middle of the stairs leading to the ceremony area, there is a Turkish flag on the high flagpole. This 33.53 meter long flagpole is specially manufactured in USA, and is the longest single piece steel flagpole. 4 meters of flagpole are under the base. It was presented as a gift to Anıtkabir in 1946 from Nazmi Cemal, an American citizen of Turkish origin. This flagpole was manufactured at his own flagpole factory. The relief on the base of the flagpole torch represents Turkish civilization, the sword represents the power to attack, the helmet represents power of defense, the oak branch repserents victory, and the olive branch repsesents peace. The Relief is the work of Kenan Yontuç. THE TOWER OF THE NATIONAL CONTRACT The relief in the tower which is situated at the entrance of the museum represents our gathering in unity. The relief consists of four hands grasping each other on the butt of a sword. This composition expresses the promise of the nation to save the Turkish fatherland. The relief is the work of Nusret Suman. On the walls of the tower are Atatürk’s words on the National Contract: “What writes the national oath, which is our general rule of liberation, is the iron hand of the nation.” (1923) “We want to live free and independent within our national boundaries.” (1921) “Nations who can’t find their national identity are prey to other nations.” (1923) In the midst of the tower is a tribute to the signing, which is signed by special committees attending ceremonies carried out in Anıtkabir. In the tower which is also the entrance of the museum are reality panels on which are presented photographs of important ceremonies in Anıtkabir. ANITKABİR ATATÜRK MUSEUM In line with the conditions of the Anıtkabir Project Competition, the section between the National Contract and the Reform Towers is specified as a museum. For this purpose, the Anıtkabir Atatürk Museum was opened on June 21st, 1960. Here, Atatürks personal belongings, gifts presented to him and his clothes are on exhibition.

Photobucket

Besides, Atatürk’s medals and insignia, and some of Atatürk’s belongings which were granted by his adopted children. A. Afet İnan, Rukiye Erkin, Sabiha Gökçen are also included in the exhibition. TOWER OF REFORM In this tower, which is the continuation of the museum clothes Atatürk wore are exhibited. On the inner wall of the tower, the relief of a weak, powerless hand holding a torch about to go out, symbolizes the collapsing Ottoman Empire. The other bright torch held in the skies by a mighty hand symbolizes the new Turkish Republic and the Reforms Atatürk carried out to enable the Turkish nation to catch up with modern civilization. The relief is the work of Nusret Suman. On the tower walls are these words of Atatürk on his reforms: “If a society does not proceed with all its men and women towards the same purpose, there’s no technical possibility and scientific probability of its becoming civilized.” “We are not inspired by heavens and the unknown sphere but directly by life itself. ” In this tower which is used as the garments section of the museum is a life-size wax statue of Atatürk by Anadolu University’s former president Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen. TOWER OF THE REPUBLIC This tower is the entry to the art gallery and on its wall these aphorisms of Atatürk about the republic are written: “The fact that we gained our national sovereignty through action and handed over to the people, and undoubtedly proved that we can keep it in their hands, are our biggest strength and most trusted foundation.” In the tower, the models of Monastir Military Senior High School building, where Atatürk graduated from, Sivas and Erzurum congress buildings and I. Turkish Grand National Assembly building and some photographs of that period are exhibited. THE ART GALLERY In this section which is in between the Tower of Republic and the Towers of Legal Defence is demonstrated Atatürk’s personal library.

Photobucket

On the walls are oil paintings depicting Atatürk and foreign statesmen together. The paintings are works of the artist Rahmi Pehlivanlı. There is also a cinema section in the gallery wwhere documentary films are shown about Atatürk, National Struggle and the Anıtkabir.

Photobucket

DEFENCE OF RIGHTS TOWER On the relief on the outer face of the tower Legal Defence (Müdafaa-i Hukuk), which is the essence of our national unity in the War of Liberation,is represented. On the relief a male figure is depicted, saying“Hold!” to the enemy passing the border, with a sword in one hand while the other is held to the front. The huge tree beneath the hand reaching out represents our country, while the male figure protecting it symbolizes the nation united in the aim of liberation. The relief is the work of Nusret Suman. On the walls of the tower are words of Atatürk on Legal Defence: “To yield national power effective and national will sovereign is the essence.” (1919) “Hereafter the nation will own her life, independence and entire existence in person.” (1923) “History can never reject a nation’s blood, right, and existence.”(1919)

Photobucket

“The innermost and most obvious wish and faith rising from the heart and conscience of the Turkish naiton, came to light: Liberation.” (1927) In the tower periodically exhibitions on “Atatürk and the National Struggle” are organized. Besides, there is also the model of the Military Academy Atatürk attended. THE RELIEF ABOUT THE PITCH BATTLE OF SAKARYA There are a youth, two horses, a woman and a man on the right side of the composition. These have left their homes and are on their way to defend the country against foe’s first assault. The youth to the right has turned his back and shakes his left fist to the foe, saying, “One day we shall come back and avenge. ” Before this trio is a cart in the mud, horses struggling, a man trying to turn the wheel, two women, a standing warrior, and a kneeling woman is presenting him a sword. This group of figures represents the period before the Sakarya Battle. To the left of this group are two women and a child sitting on the ground, symbolizing our people under enemy’s rule awaiting the Turkish army. Over the people flies the angel of victory presenting a wreath to Commander-in-chief Mustafa Kemal. The woman sitting at the end of the composition symbolizes the motherland, while the oak symbolizes victory. Motherland shows the oak which is the victory symbol of the Turkish army. The relief is a work of İlhan Koman.

Photobucket

THE RELIEF ABOUT THE BATTLE OF COMMANDER-IN-CHIEF The group comprising of a rural women, a boy and some horses represents the national preparation for war. In the next part Atatürk stretches out his finger, saying, “Army, your first target is the Mediterranean, ahead!” and pointing our army where to go. The angel in front conveys Father’s order to distant horizons. The part after this one, which summarizes the heroism and sacrifices of the Turkish army carrying out Atatürk’s orders, depicts a warrior taking the flag from the hands of a falling private and a soldier in a trench with shield and sword in his hands – symbolizing the Turkish attack. In the front is the victory angel with the Turkish flag, calling for the Turkish army. The relief is the work of Zühtü Müridoğlu. THE MAUSOLEUM There is 42-step stairway leading to the most important part of Anıtkabir, the mausoleum. In the middle of the stairs is the “address pulpit”. The side of the marble pulpit facing the ceremonial square is decorated with circular geometrical motifs, in the midst of it is Atatürk’s remark, “Sovereignty is without doubt, the Nation’s.” The pulpit is Kenan Yontuç’s work.

Photobucket

The mausoleum has a long rectangular layout of 72x52x17m. The structure is surrounded by columns 14.40m high; 8 on the front and back, 14 on the long sides. On the front of the mausoleum to the left is Atatürk’s address to the Turkish youth, to the right is his oration of the Republic’s 10th anniversary. Letters are in guilded relief. THE HALL OF HONOUR The hall is entered through bronze gates. To the right after the entrance is Atatürk’s last message to the Turkis army, dated 29 October 1938; to the left is 2nd President İsmet İnönü’s condolence message upon Atatürk’s death, dated 21 November 1938. Both scripts were written in 1981, the 100th anniversary of Atatürk’s birth. Just opposite the entrance in the niche of the huge window, is Atatürk’s symbolic sarcophagus. The material of the 40 tons monolithic sarcophagus is red marble. The section on which the stone stands is covered with white Afyon marble. The ground of the hall of honour is covered with red, black, green and tiger’s fur marbles from Adana and Hatay, while the side walls are of marbles from Afyon and Bilecik of the same kind.

The ceiling of the hall of honour consisting of 27 rafters and that of the side galleries are decorated with mosaics. The height of the hall of honour is 17 m. and there are 6 bronze torches on each of the side walls, which make a total of 12. The top of the mausoleum is covered with a flat lead roof. THE TOMB The beloved corpse of Atatürk is in a grave dug directly in the soil below the ground floor of the musoleum. The tomb which is situated right beneath symbolic sarcophagus in the hall of honour on the first floor of the mausoleum is an octagon in the Seldjuk and Ottoman architectural style, topped with a pyramidal roof and its ceiling decorated with mosaics bearing geometrical motifs. The ground and the walls are covered with black, white and red marbles. İn the middle of the tomb, the smaller sarcophagus made of red marble is directed towards the Kaaba. This marble sarcophagus is surrounded by vases filled with soil from every province and from the Turkish Republic of northern Cyprus. THE ALAGÖZ HEADQUARTERS MUSEUM Upon the approach of the enemy to Polatlı during the Sakaya Battle, the West Front Commandersihp chose the Village of Alagöz, located between Ankara and Polatlı, as Front Headquarters. The farm house of Türkoğlu Ali Ağa of the village was used as headquarters. After the end of the Sakarya Battle, the building was re-used as a home by its owners Ali Türkoğlu and his sons until 1965. In 1965 it was turned over by the inheritors to the Ministry of Education. The structure, which was transferred to the Anıtkabir Museum Directorate under the General Directorate of Ancient Monuments and Museums in 1967, was restored and turned into a museum thereafter.

Photobucket

On November 10th, 1968, only the upper floor was arranged and opened to the public; the lower parts were opened in 1983 after a reorganizaton. The structure is a two-storey one and has a Garments Room, Library and Memorabilia Room, Officer’s Lunch Room, Kitchen, Communications Room, Room of the Commander- in-chief, Staff Officers’ Room, Refreshing Room, Aide-de-camps’ Room, Atatürk’s Bedroom, Atatürk’s dining room with his servant’s room, a total of 12 rooms.

Anıtkabir (türkisch für „Grabdenkmal“) ist die Bezeichnung des Mausoleums des türkischen Staatsgründers Mustafa Kemal Atatürk in Ankara. Das Grab von İsmet İnönü, dem zweiten Präsidenten und ersten Ministerpräsidenten der Türkei, befindet sich ebenfalls in der Anlage.

Photobucket

Rahmen Nach seinem Tod 1938 wurde der „Vater der Türken“ zunächst im Ethnografischen Museum aufgebahrt, bevor er nach der Fertigstellung des Mausoleums am 10. November 1953, seinem 15. Todesjahr, dort beigesetzt wurde. Im Dezember 1938 wurde eine Parlamentskommission zur Planung der ewigen Ruhestätte Atatürks eingesetzt. Diese entschied sich für die Ausschreibung eines internationalen Architektenwettbewerbs und die Einsetzung einer Jury, bestehend aus sechs Architekten aus vier Ländern, darunter dem Deutschen Paul Bonatz. Bis zum Abschluss des Wettbewerbes im März 1942 wurden insgesamt 49 Entwürfe eingereicht, davon 22 aus der Türkei. Den ersten Preis erhielt das Projekt der türkischen Architekten Emin Onat und Orhan Arda. Am 5. April 1943 beschloß die türkische Nationalversammlung die Ausführung des Entwurfes von Onat und Arda. Bau des Monumentes Konzept Die Distanz zwischen dem Anıtkabir und den Fahnenstangen vor dem Parlamentsgebäude in Ankara beträgt genau 1923 Meter – entsprechend der Jahreszahl der Gründung der Türkischen Republik. Hügel Rasattepe (Anıttepe) [Bearbeiten] Baugrund ist der Hügel Rasattepe. Der Hügel wurde im 12. Jahrhundert v. Chr. von Phrygern als Grabhügel künstlich errichtet. Vor Baubeginn des Monuments wurde er archäologisch untersucht. Die Funde der Ausgrabung sind heute im Ethnografischen Museum ausgestellt. Die Bezeichnung Anıttepe (Monumentshügel) erhielt der Hügel erst mit Errichtung der Grabanlage für Atatürk. Erster Bauabschnitt [Bearbeiten] Nachdem die Pläne für das Bauwerk feststanden, wurde am 9. Oktober 1944 in einer feierlichen Zeremonie der Grundstein gelegt. Die Bauarbeiten wurden innerhalb von neun Jahren in vier Stufen fertiggestellt. Der Bau des Fundaments und der Stützmauern für den Löwenweg Arslanlı Yol begann am Tag der Zeremonie und dauerte bis Anfang 1950. Zweiter Bauabschnitt: 1945–1950 Am 29. September 1945 begann der Bau der den Festplatz einfassenden Gebäude, der bis zum 8. August 1950 dauerte. Gleichzeitig wurde die Statik für das Monument errechnet, das in Beton und Stein ausgeführt und das Fundament nicht zu sehr belasten durfte. Ende 1947 wurden die Ausschachtungs- und Isolationsarbeiten beendet und eine elf Meter hohe Eisenbetonkonstruktion für den Unterbau des Monuments geschaffen. Eingangstürme, Wege und Straßen sowie eine Baumschule, die Garten- und Parkgestaltung und die Bewässerungsanlage wurden in diesem Abschnitt fertiggestellt. Dritter Bauabschnitt: 1950 Die Auffahrtswege, der Löwenweg, die Pflasterung des Festplatzes und des Mausoleumbodens, die Anfertigung der Stufen für die Treppen, sowie der Sarkophag wurden in diesen Zeitabschnitt durchgeführt. Vierter Bauabschnitt: 1950–1953 In diesem Bauabschnitt (20. November 1950 – 1. September 1953) wurde die Ehrenhalle ausgestattet und die Wände mit Steinleisten verziert. Das Gewölbe, das die große Ehrenhalle trägt und in dem sich jetzt ein Museum zum Lebenswerk Atatürks befindet, wurde gebaut. Für die Ehrenhalle war ursprünglich ein Gewölbeabschluss auf Säulen vorgesehen. Um das Projekt zu verkürzen, wurde auf das Gewölbe verzichtet und das Bauwerk um 28 Meter verkleinert. Die Decke wurde flach in Stahlbeton ausgeführt und innen mit Mosaik verkleidet, wodurch auch die Belastung für das Fundament sank. Materialien und Details [Bearbeiten] Der weiße Travertin für die Skulpturen, Löwenfiguren und Säulen stammt aus Pınarbaşı (Kayseri), der im Inneren der Türme, stammen aus Polatlı und Malıköy. Aus gelbem Travertin aus Eskipazar (Çankırı) wurden die Siegesreliefs, die Außenverkleidung der Ehrenhalle und die Pfeiler der den Festplatz umgebenden Hallen gefertigt. Der cremefarbene, rote und schwarze Marmor, mit dem der Fußboden in der Ehrenhalle ausgelegt ist, stammt aus Çanakkale, Hatay und Adana, der grüne Marmor aus Bilecik, der tigerfellfarbene Marmor an den Wänden der Ehrenhalle aus Afyonkarahisar. Der große Steinblock für den Sarkophag stammt aus Osmaniye, seine weiße Marmorverkleidung ebenfalls aus Afyonkarahisar. Das schwarze und roten Gestein für den Boden von Festplatz und Türmen kommt aus Boğazköprü (Kayseri). Grabkammer Die Grabkammer Atatürks befindet sich direkt unter der Ehrenhalle. Der Leichnam Atatürks liegt nicht in einem Sarkophag, sondern direkt unter der Erde. Die Kammer hat eine achteckige Grundform sowie eine pyramidenförmige Decke. Die Architektur der Grabkammer orientiert sich an der seldschukisch-osmanischen Tradition einer Türbe. Der symbolische Sarkophag ist dabei in Richtung Mekka ausgerichtet. Um den Sarkophag sind Gefäße aufgestellt, in denen sich Erde aus allen Provinzen der Republik Türkei (damals 67) sowie Erde aus der Türkischen Republik Nordzypern, aus Aserbaidschan, aus dem Geburtshaus Atatürks in Thessaloniki, aus dem türkischen Soldatenfriedhof in Korea und aus dem Grab Süleyman Schahs befindet.

Photobucket

Sehenswürdigkeiten der Grabanlage Löwenweg Friedensturm Turm der Revolution Turm des Nationalen Aufstands Turm zur Verteidigung der türkischen Nationalrechte Soldatenturm Siegesturm Turm des 23. April Turm der Republik Appell an die Türkische Jugend Relief mit dem Titel „Der Kampf auf dem Schlachtfeld von Sakarya“ Schlacht des Oberbefehlshabers Ehrenhalle İsmet İnönüs Sarkophag Grabkammer Alagöz-Quartier-Museum Bibliothek „Atatürk und die türkische Revolution“ Kunstgalerie Fahnenmast Festplatz Gruppe der Männerfiguren Gruppe der Frauenfiguren Friedenspark „Anıtkabir“-Museum Bedeutung Das Mausoleum ist vor allem für inländische Touristen ein oft gewähltes Ausflugsziel. So besuchten im Jahr 2007 12.661.565 Menschen Anıtkabir. Dabei waren 12.301.779 der Besucher aus dem Inland und 359.786 aus dem Ausland.[4] Auch Rollstuhlfahrer können den gesamten Komplex besuchen, der mit modernen technischen Mitteln behindertengerecht erweitert wurde.

Anıtkabir (literalmente "tumba memorial") es el mausoleo de Mustafa Kemal Atatürk, el líder de la Guerra de Independencia Turca y el fundador y primer presidente de la República de Turquía.[1] El mausoleo se localiza en la ciudad de Ankara y fue diseñado por los arquitectos Emin Onat y Orhan Arda, quienes resultaron ganadores de un concurso organizado por el Gobierno Turco en 1941 para la creación de un "mausoleo monumental" en honor de Atatürk; en total había 49 propuestas internacionales. El sitio es también el lugar de descanso final de İsmet İnönü, el segundo Presidente de Turquía, quien fue enterrado allí después de su muerte en 1973. Su tumba se encuentra enfrente del Mausoleo de Atatürk, en el sitio opuesto del Terreno Ceremonial.

Photobucket

Propiedades Arquitectónicas Cambio de guardia en Anıtkabir.El período de arquitectura turca entre 1940 y 1950 ha sido clasificado por los historiadores arquitectónicos como el Segundo Movimiento Nacional de Arquitectura. Este período se caracteriza principalmente por construcciones monumentales, simétricas y hechas a base de piedra cortada en secciones lisas, dando gran enfasis a los detalles y la habilidad artesanal. Anıtkabir contiene los mismos elementos de este período y es considerado por muchos como la obra cumbre de dicha era. Además Anıtkabir presenta elementos ornamentales y arquitectónicos selyúcidas y otomanos. Por ejemplo, los aleros de las torres y el Salón del Honor presentan elementos ornamentales selyúcidas. Construcción El sitio elegido para la construcción de Anıtkabir solía ser conocido como Rasattepe (Colina de Observación), el cual en 1942 (año del concurso para la construcción del mausoleo) era una locación central en la ciudad de Ankara y podía ser visto desde cualquier parte de la ciudad. Excavaciones arqueológicas desenterraron artefactos que pertenecían a la civilización frigia, los cuales fueron puestos en exposición en el Museo de Civilizaciones de Anatolia (también localizado en la ciudad de Ankara).

Photobucket

La construcción de Anıtkabir, la cual llevó nueve años y abarcó cuatro etapas, comenzó el 9 de octubre de 1944 con la colocación de la primera piedra. La primera etapa de la construcción, que comprendía la excavación y la construcción del muro de contención del Camino de los Leones, comenzó el 9 de octubre de 1944 y fue completada en 1945. La segunda etapa de la construcción, que comprendía la construcción del mausoleo y de los edificios auxiliares que rodean el Terreno Ceremonial, comenzó el 29 de septiembre de 1945 y se completó el 8 de agosto de 1950. En esta etapa, a causa de problemas relacionados a los cimientos de concreto de las estructuras y la masonería del mausoleo, algunas revisiones tuvieron que hacerse. A finales de 1947, la excavación y aislamiento de los cimientos del mausoleo estuvieron completadas y refuerzos de metal para los nuevos cimientos de concreto de 11 m de alto, capaces de resistir cualquier tipo de asentamiento en el terreno, se instalaraon cerca de de la finalización. Las Torres de Acceso, la mayor parte de la red de caminos, los huertos, los trabajos de jardinería y las principales partes del sistema de irrigación también se completaron en esta etapa.

Photobucket

La tercera etapa consistió en la construcción de los caminos que llevan al mausoleo, el Camino de los Leones y el Terreno Ceremonial; la pavimentación en roca del nível superior del mausoleo, las grandes escaleras, la colocación de la gran lápida, así como los sistemas de electricidad, fontanería y calefacción. La cuarta etapa y además última, consistió en la pavimentación del Salón del Honor, además de trabajos en los detalles y relieves. Esta etapa se concluyó el 1 de septiembre de 1953. Anıtkabir est le nom du mausolée érigé en l'honneur du fondateur et le premier président de la république de Turquie, Mustafa Kemal Atatürk, décédé le 10 novembre 1938. Il est situé à Ankara sur la colline d’Anıttepe. En l’absence d'aucun lieu d'enterrement préalablement désigné de son vivant, la dépouille mortelle de Mustafa Kemal reposa au Musée ethnographique d’Ankara à partir du 21 novembre 1938. Un concours international fut organisé par le gouvernement turc pour la conception d’un mausolée « monumental » en l’honneur du fondateur de la Turquie moderne. Sa conception est due aux architectes Emin Onat et Orhan Arda qui remportèrent le concours parmi 45 autres projets. La construction ne débuta qu’en 1944 en raison des difficultés économiques dues à la Seconde Guerre mondiale. Le bâtiment fut achevé en 1953 et la dépouille d'Atatürk y fut transférée le 10 novembre 1953 lors de funérailles nationales.

Photobucket

Anıtkabir n’est pas seulement un monument national mais aussi un important lieu protocolaire. Chaque visiteur officiel étranger doit s’y rendre pendant sa visite, déposer une gerbe au mausolée et signer le livre d’honneur. Ainsi, à l’occasion des fêtes nationales en Turquie, le Président de la République s’y rend pour donner le coup d'envoi des festivités. Le jour de la commémoration de la mort d’Atatürk, le 10 novembre, des dizaines de milliers de gens affluent pour les deux minutes de silence à l’heure exacte de sa mort, 9 h 05. Au même moment, les sirènes retentissent à travers tout le pays pour appeler la nation à observer deux minutes de silence et les drapeaux sont mis en berne pour la journée. La diffusion audiovisuelle est aussi interrompue pendant ces deux minutes.

Photobucket

Le mausolée abrite également un musée dédié à Atatürk et la guerre d’indépendance turque (1919-1922). Le nombre de visiteurs dépasse les 3 millions par an. En 1973, le successeur d'Atatürk et le deuxième président de la république İsmet İnönü (1884-1973) y fut également enterré car Anıtkabir fut conçu pour accueillir les tombes de tous les présidents de la république, mais cette idée fut abandonnée par la suite pour renforcer l'identité du monument liée à Atatürk.

アタテュルク廟 出典: フリー百科事典『ウィキペディ 移動: ナビゲーション, 検索 アタテュルク廟ウィキメディア・コモンズには、Anıtkabirに関連するマルチメディアがあります。アタテュルク廟(アタテュルクびょう)とは、トルコ共和国の首都アンカラにある、初代大統領ケマル・アタテュルクの霊廟の事である。トルコではアヌトゥカビル(Anıtkabir)と呼ばれる。 アンカラ市街南東の丘の上に位置し、廟が建設される以前はラサットテペと呼ばれ、紀元前8世紀頃のフリギア人の古墳があった。この古墳は廟が建設される際に発掘調査されたのち取り壊された。 1938年のケマルの死と同時に、この丘に巨大な廟の建設が開始された。この廟が完成するまでケマルの棺はアンカラ市街を見下ろす丘に立つ邸宅(現在の民俗学博物館)に安置されていた。トルコ国内で産出した石材のみを用いて建設され、1953年9月1日に完成した。 ケマル・アタテュルクの墓のほか、ケマルが生前に愛用していた品々や各国から贈られた品々などを展示した博物館が併設されている。博物館にはケマルが活躍したガリポリの戦いや、サカリヤ川の戦いを再現したコーナーもあり、初代大統領の数々の業績を誇っている。 第二代大統領イスメト・イノニュの墓もある。

Photobucket



Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!