Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Anadolu Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anadolu Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2022

Birinci İnönü Muharebesi


I. İnönü Muharebesi, 6 Ocak 1921 tarihinde iki koldan taarruza geçen Yunan kuvvetleriyle İnönü mevzilerinde savunmada olan Ankara Hükümeti kuvvetleri arasında yapılan muharebedir. 6 Ocak 1921 tarihine kadar Uşak ve Bursa bölgesinde hazırlıklarını sürdüren Yunanlar, Türk-Batı Cephesi birliklerinin Çerkez Ethem Kuvvetlerinin Tenkili harekâtı ile meşgul olmasından da faydalanarak, İnönü-Eskişehir istikametinde taarruza başladılar. 6-9 Ocak 1921 tarihleri arasındaki muharebeler, örtme ve emniyet kuvvetleri harekâtı şeklinde cereyan etti. İnönü mevzilerindeki muharebeler 10 Ocak 1921 tarihinde başlamış, Yunan kuvvetlerinin taarruz çıkış hatlarına çekildiği 11 Ocak 1921 tarihine kadar sürmüştür.

Savaş öncesi

15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal eden Yunanlar, ileri harekâta devamla Milne Hattı olarak ifade edilen Ayvalık- Soma-Akhisar-Aydın hattına ulaştılar. 22 Haziran 1920'de iki koldan tekrar ileri harekâta geçen Yunan kuvvetleri, Kuzey Grubu ile 30 Haziran 1920'de Balıkesir'i, 8 Temmuz 1920'de Bursa'yı işgal ettiler. Salihli- Afyon istikametinde ilerleyen Güney Grubu ise, 29 Ağustos 1920'da Uşak bölgesini ele geçirdi.

Bu gelişmelerin sonrasında, Yunanistan’daki seçimlerin ardından kurulan hükûmet, İtilaf Devletleri’nin güvenini kazanmak açısından Anadolu’da askeri bir başarı elde etmenin gerekli olduğunu düşünmektedir. Öte yandan Kral Konstantin, Meclisin açılışında yaptığı konuşmada, savaşa devam edileceğini açıkça belirtmişti. Bu siyasi ortam, yeni Yunan Hükümetinin Anadolu’da bir ileri harekâta girişmesini siyasi anlamda zorlamaktaydı. Batı Anadolu’daki Türk kuvvetlerinin 1920 yılı sonlarında Çerkez Ethem Ayaklanması ile uğraşıyor olması, bu siyasi zorlama için uygun bir askeri ortam sağlamaktaydı. Gerçekten de Türk kuvvetlerinin esas unsurları Çerkez Ethem kuvvetleri ile mücadele ederken cephe hattında büyük ölçüde örtme kuvvetleri bulunmaktaydı. Çerkez Ethem kuvvetleri 4.650 isyancı kadardı.

İngiliz birliklerinin işgali altındaki İstanbul’daki Yunan Askeri Heyeti, Batı Anadolu’da askeri anlamda belirgin bir hareketlilik olduğunu, Yunan Genelkurmayı’na rapor etmekteydi. Bu nedenle Yunan kuvvetlerinin bir an önce harekete geçmesi gerekli görülmekteydi.


Taraflar

Güçler

Uşak-Bursa hattındaki Yunan Küçük Asya Ordusu kuvvetleri, iki kolorduda, yedi piyade tümeni ve bir süvari tugayından oluşmaktadır. Yunan 3. Kolordusu, İzmir Tümeni, Manisa Tümeni ve Adalar Tümeninden oluşmaktadır ve Bursa yöresinde konuşlanmıştır. Yunan 1. Kolordusu ise Uşak bölgesinde dört tümenden oluşmaktadır.

Türk Batı Cephesi kuvvetleri ise,

Bursa bölgesinde

Gözetleme ve örtme görevindeki 24. Tümen. Tümen, dört piyade alayı, üç süvari bölüğü, Tümen Hücum Taburu’ndan oluşmaktadır. Ayrıca Batı Cephesi Komutanlığı emrindeki Gökbayrak Taburu, cephenin kuzey kesiminde bulunmaktadır. Bu kuvvetler, 245 subay, 5.223 erat, 2.266 tüfek, 27 makineli tüfek ve 10 toptur. Tüfeklerden 1.320 adetinde kasatura yoktur, dolayısıyla Tümenin süngü gücü 946’dır.

Tümen birliklerinin yerleşimi ise,

İznik Gölü kuzeyinde 2. Piyade Alayı ve iki dağ topu,

Yenişehir kesiminde 143. Piyade Alayı, süvari bölüğü ve iki topçu takımı,

İnegöl kesiminde 126. Piyade Alayı, bir süvari bölüğü ve bir sahra top bataryası,

Tümen Karargâhı, bir süvari bölüğü ve hücum taburu, 32. Piyade Alayı, Tümen ihtiyatı

şeklindedir.

Kütahya bölgesinde

Çerkez Ethem Kuvvetleri karşısında 11. ve 61. Tümen’ler ve 1. Süvari Tugayı

Ayrıca Kütahya ve Afyon dolaylarında Güney Cephesi Komutanlığı’na bağlı birlikler bulunmaktadır.

Harekat planları

Türk tarafı

Türk tarafının Batı Cephesi’nde bir harekât planı bulunmamaktadır. Türk Genelkurmayı, Çerkez Ethem sorununu çözmeden, düzenli ordu oluşturulması sürecini tamamlamadan askeri bir harekâta girişmeyi zamansız bulmaktadır. Yunan kuvvetlerinin taarruzu karşısında bir Türk harekât planı, ancak Yunan kuvvetlerinin ileri harekâtı başladığında, zorunlu olarak gündeme gelmiştir. Çerkez Ethem kuvvetlerine karşı bir harekâtın uygulamaya konulmasından önce de bir Yunan taarruzu olasılığı değerlendirilmekte idi ve ön-planlamalar yapılmaktaydı.

Yunan kuvvetlerinin taarruzu başladığında hızla oluşturulan harekât planına göre,

Batı Cephesi’nde, Çerkez Ethem kuvvetlerine karşı olan harekât geçici olarak durdurulacak, 11. Tümen ve aktarabilecek diğer birlikler hızla İnönü Cephesi’ne kaydırılacak ve bu bölgede kesin savunma yapılacaktır. Çerkez Ethem kuvvetleri karşısında Gediz bölgesinde 61. Tümen ile 1. Süvari Tugayı kalacaktır. Çerkez Ethem kuvvetleri taarruz edecek olursa Kütahya’ya kadar oyalama muharebeleri yapılacak, Kütahya kesin olarak savunulacaktır. Batı Cephesi Komutanlığı ayrıca, İnegöl’de bulunan 126. Alay’a, Yunan kuvvetlerini elden geldiğince oyalamasını emretmiştir. Böylece Yunan taarruz planı ve kuvvetlerinin düzeni konusunda kesin bilgi edinilmiş olacak, hem de İnönü mevzilerine kuvvet kaydırmakta zaman kazanılmış olacaktır.

Güney Cephesi’nde, Çerkez Ethem kuvvetleriyle uğraşmakta olan kıt’alar derhal Afyon ve Dumlupınar mevzilerine döneceklerdir. Afyon’daki iki alay hemen Dumlupınar mevzilerine aktarılacak ve Yunan ileri harekâtı bu mevzilerde karşılanacaktır. Cephe Komutanlığı emrindeki süvari unsurları, İnönü mevzileri yarılacak olursa Ankara yönünü örtmek üzere hazır tutulacaktır.

Batı Cephesi Komutanı Albay Mustafa İsmet (İnönü) Bey'in savunma tertibi şöyledir. Mevzilerin kuzey kesimi 24. Tümen, güney kesimi ise 11. Tümen'le işgal ve savunulacaktır. Polatlı'dan getirilen depo alayı ile 4. Tümen, cephe ihtiyatını oluşturacaktır.

Türk üst komutanlığı bu ön planlamalarda, Yunan kuvvetlerinin esas olarak iki hattan taarruz edebileceklerini hesaplamaktadır.

Bursa’nın doğusunda, İnegöl’den Yalova’ya kadar olan hatta konuşlanmış Yunan kuvvetlerince, güney-doğuya,

Eskişehir yönünde ve Uşak dolaylarında konuşlanmış Yunan kuvvetlerince kuzey-doğuya, yine Eskişehir yönünde.

Kuzey-batıdan gelecek bir taarruz, savunulabilecek doğal mevziler vardır. Bununla birlikte Söğüt - İnönü hattı, en gerideki mevzidir, Eskişehir’e kadar savunmaya uygun mevzi yoktur. Daha güneyde Afyon’a kadar olan arazi dikkatle incelenmiş, savunmaya uygun bölgeler tek tek belirlenmiştir.

İnönü Mevzii

İnönü Savunma Mevzii, yaklaşık 30 km'lik bir savunma hattıdır. Kazancı Deresi, mevzii ikiye ayırmaktadır. Kuzeyde kalan savunma hatları, Bursa – Yenişehir – Bilecik – Söğüt yaklaşımını karşılayacak durumdadır. Güneyde kalan savunma hatları ise Bursa – İnegöl – Pazaryeri – Karaköy yaklaşımını örtmektedir. Mevzii, 5 Temmuz 1920 tarihinde 20. Kolordu Komutanlığı tarafından planlanmış, izleyen aylarda tahkimat çalışmaları sürdürülmüştü. Siperlerin çok büyük bir kısmı, “boy siperi” haline getirilmişti. Asıl savunma hatlarının ilerilerinde ön savunma hatları da oluşturulmuştu.

Mevzilerin kuzey kesimi, ileri gözetleme mevzileri oluşturmaya olanak sağlayan arazi yapısı nedeniyle oldukça sağlam konumdadır. Ancak güney kanat, Yunan kuvvetleri Mezit Vadisi’ni aşmayı başaracak olursa, kuşatılma tehdidi altında kalırlardı. Bu riski önleyebilmek için Türk tarafı, Kurşunlu güneyine düşen Kınık Boğazı’nda, yeterince fazla topçu unsurlarınca desteklenen, hareketli birlikler konuşlandırmıştır.


Yunanistan tarafı

Yunan harekât planı, sınırlı hedefli bir plandır. Siyasi amaç, Batı Anadolu’da askeri bir başarı elde ederek Batılı devletler karşısında saygınlık korumaktır. Askeri amaç ise Bilecik - Bozüyük - Eskişehir bölgesinde toplanmakta olan Türk kuvvetlerini dağıtmak, bu kuvvetlere ait askeri malzemeyi ve demiryolu hattı ile demiryolu köprülerini imha etmektir. Söz konusu demiryolu hattı, Ankara – Eskişehir hattının kuzeye yönelen ayrımıdır ve Bilecik üzerinden Adapazarı ve İzmit’e devam etmektedir. Plana göre harekâta katılan birlikler, ele geçirilen malzemenin geriye taşınması tamamlanıncaya kadar bölgede kalacak, sonrasında geri çekilecektir.

General Papoulas komutasındaki Yunan Küçük Asya Ordusu, harekât için üç taarruz grubu olarak düzenlenmiştir. Ana Taarruz Grubu, 3. İzmir Kolordusu’dur. Kuvvetin ağırlıklı bölümü sağ kanatta olmak üzere Bursa – Eskişehir hattında taarruz edecektir. Sağ kanat, Türk kuvvetlerinin Eskişehir üzerinden geri çekilmesini önleyecektir. Yan Taarruz Grubu, ana grubun kuzey hattından Yenişehir - Bilecik - Söğüt hattından taarruz edecek olan İzmir Tümeni’dir. Güney Taarruz Grubu ise 1. Kolordu’dur. Uşak’dan Banaz yönünde taarruz edecek olan kolordunun görevi, Türk Güney Cephesi’nin kuzeye kuvvet kaydırmasını önlemektir.

1. İnönü Muharebesi Trikupis'in anılarında Avgin Savaşı olarak geçiyor ve bu savaş hakkında Yunan Generali aşağıdaki satırları yazıyor:

"Bütün gün devam eden Avgin Savaşı, en kanlı savaşlardan biri olmuştur. Bizimle kıyas kabul etmeyecek kadar fazla sayıda Türkle çarpışıyorduk. (General Trikupis'in kaynak belirtmeden verdiği Tarafların sayıları ve kayıplar ile ilgili bilgiler, diğer kaynaklarla çelişmekte.) Türk ordusundan Yarbay Hakkı bu hususla ilgili olarak şunları yazmıştır: 'Batı Cephesi (Türk), İnönü'deki düşmandan (Yunan) sayıca çok üstün idi.' Subaylarla askerlerin hareketi sırf yiğitlik ve fedakarlıktan ibaretti. Fakat Türkler de işitilmemiş bir cesaret ve taassupla dövüşerek birbirini takip eden mukabil hücumlar yaptılar."

Trikupis'in hatıralarından ilgili satırlar, 1. İnönü Muharebesi'nin aşağıdaki ilgili günlerine eklenmiştir.

Yunan ileri harekatı

Bursa doğusunda örtme kuvveti olarak bulunan 24. Tümen komutanlığı, 3 Ocak 1921 tarihinde Batı Cephesi Komutanlığı’na gönderdiği raporda, İznik Gölü güneyinde ve Bursa dolaylarında Yunan kuvvetlerinin toplanmakta olduğu ve Bursa’ya yeni kuvvetler getirildiği bilgisini iletmiştir. Tümen Komutanlığı, elde edilen bu bilgiler ışığında Yunan kuvvetlerinin Pazaryeri genel hattından taarruz etmelerinin beklenmesi gerektiğini bildirmektedir. Bu istihbarat üzerine Geyve’den Bursa güneyine kadar hilal şeklinde konuşlanmış olan 24. Tümen kuvvetleri Pazaryeri yönüne yoğunlaştırılmıştır. Tümenin süvari unsurları ise İnönü Mevzii’ne kaydırılmış, Gökbayrak Taburu ise, Yunan kuvvetlerinin Köprühisar yönünde taarruz etmesi durumunda geri hatlarına hücum etmek üzere Bozüyük’e getirilmiştir.

Altı Ocak

Yunan kuvvetlerinin Bursa civarında toplanmış olan 3. İzmir Kolordusu, 6 Ocak 1921 sabahı saat 07:00’de Eskişehir genel yönünde iki ana kol halinde taarruza başlamışlardır. Kolordu’nun İzmir Tümeni, kuzey taarruz grubu olarak Yenişehir yönünde iki hat üzerinden taarruz etmektedir. Kolordu’nun güney taarruz grubu olan takviyeli Adalar Tümeni ise İnegöl yönünde iki hat halinde harekâta başlamıştır. Kolordu’nun büyük bölümünü oluşturan bu taarruz grubudur.

Adalar Tümeni birliklerinin taarruz hatları,

sağ kol, üç piyade ve bir süvari alayı ile birer dağ ve sahra topçu grubundan oluşmaktadır. Tümen, Kestel - Aksu – İnegöl hattından taarruz etmektedir.

sol kol ise bir piyade alayı, bir süvari bölüğü ve bir dağ bataryasından oluşmaktadır. Erdoğan - Boğazköy - Süpürtü yönünde ilerlemektedir.

İzmir Tümeni birliklerinin taarruz hatları ise,

İki piyade ve bir süvari alayı ile bir dağ topçu grubu ve iki sahra bataryasından oluşmaktadır. Grup Yenişehir yönünde taarruz etmektedir.

Tümene bağlı Bir taburluk bir kuvvet ise Narlıca -Mustafalı - Derbent - Köprühisar - İncirli yönünde taarruz edecektir.

Yenişehir bölgesinde İzmir Tümeni’nin bir piyade taburu ve bir süvari alayından (üç bölük) oluşan ileri müfrezesi, Menteşe’deki Türk süvari bölüğüne taarruz etmiştir. Süvari bölüğü kısa bir çatışmadan sonra geri çekilmiştir. Yunan birlikleri saat 09:30’da Menteşe’yi işgal ettiler. Yunan süvari alayı ileri harekâta devam ederek saat 12:30 dolaylarında Yenişehir’i işgal etmiştir. İzmir Tümeni’nin ileri harekâtı, saat 18:00 dolaylarında Ebeköy’de durmuştur. Bölgedeki Yunan ilerleyişini karşılamakla görevli 143. Alay, Köprühisar – Günece hattında kalmıştır.

Yunan taarruzunun en kuzey kesimindeki bir taburluk bir kuvvet, Gökbayrak Taburu’nun Mustafalı’daki bir buçuk mangalık gözcü postasına taarruz edip geri atmışlardır. Mustafalı’nın hemen doğusundaki müfreze, bu ileri hareketi durdurmuştur.

İnegöl bölgesinde Yunan Adalar Tümeni’nin sağ kolundaki üç piyade ve bir süvari alayı, İnegöl önlerindeki bir piyade ve bir süvari bölüğünden oluşan Türk kuvvetlerine taarruz etmiştir. Türk kuvvetlerinin geri çekilmesi üzerine öğleye doğru İnegöl’ü işgal etmişlerdir. Bu kuvvetler ileri harekâta devam ederek gün sonunda Hasanpaşa köprüsüne ulaşmış ve ileri harekâta son vermişlerdir. Adalar Tümeni’nin sol kolu ise Boğazköy üzerinden Süpürtü’ye ulaşmış ve orada konuşa geçmiştir.

Gün sonuna doğru Yunan kuvvetlerinin ileri harekatı sonlanmıştır. Türk 24. Tümeni’nin gün içindeki etkinliği, Yunan kuvvetlerinin miktar ve harekat planları hakkında bilgi edinmek, geniş bir alana yayılmış olan unsurlarını gerekli şekilde kaydırmak yönünde olmuştur. Bazı köy ve kasabaların girişinde Türk müfrezeleri ile Yunan kuvvetleri arasında çatışmalar olmuştur. Yunan topçusunun ateşe başlamasıyla bu müfrezeler geri çekilmişlerdir. Esasen 24. Tümen’in görevi, Yunan ileri harekatının hızını olabildiğince yavaşlatmak, araziyi kademe kademe savunarak, asıl savunma hattı olan İnönü Mevzii’ni kıt’a kaydırmalarıyla güçlendirilmesi için zaman kazanmaktı. Bu arada harekat alanının kuzey kesiminde, Dırazali’nin doğusundaki Gökbayrak Taburu, sürekli olarak süvari keşif kolları çıkararak Yunan birliklerinin durumunu izlemiş, bu birliklerin geri hatlarına bir baskın verme olanaklarını araştırmıştır.

Akşam saatlerinde Tümen’in 143. Alay’ı ile bir tabur eksiğiyle 32. Alay’ı, Köprühisar - Camönü - Günece hattında, Yenişehir yönünden ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı savunma düzeni alması emredilmiştir. 143 Alay komutanı Binbaşı Refet Bey, biraz daha doğudaki İncirli sırtlarında mevzi almıştır. İnegöl kesiminde ise 126. Alay ve 32. Alay’ın 1. Taburu Sülüklügöl - Nazifpaşa hattında savunmaya geçmiştir.

Uşak bölgesinde ise Yunan kuvvetleri üç köyün işgali ardından ileri harekatlarını durdurmuşlardır.

Trikupis: "Taarruzumuzun ilk günü, öğleden sonra saat beş sıralarında Türkler, Samantaş'ın 2/39 Evzon Alayına hücum ederek kırıldılar ve tard edildiler. Çekilirken alayın cephesi önünde 300'den fazla Türk ölüsü vardı. Türkler çok defa cephaneleri olmadığı için el bombası ve süngüye başvuruyordu."

Yedi Ocak

Eskişehir bölgesinde 7 Ocak 1921 sabahı 07:00’da Yunan İzmir Tümeni ileri harekâta geçmiştir. Tümene bağlı bir Yunan taburu ile süvari müfrezesi Terzliler yönünde ilerlemiştir. Bir süvari bölüğü bu ileri hareketi durdurmuştur. Bir piyade alayı ile bir süvari alayı da, saat 07:30 dolaylarında Köprühisar köprüsünü geçerek İncirli savunmasının bir kesimine taarruz etmiştir. Bu taarruz 143. Alay’ın 3. ve 32. Alay’ın 2. taburları tarafından saat 09:00 dolaylarında geri atılmıştır. Alay topçusu, köprüyü havaya uçurmuştur. Bu bölgedeki Yunan birlikleri gün boyu herhangi bir ileri harekâta girişmemişlerdir.

İzmir Tümeni’nin sol kolunu oluşturan birlikler İznik Gölü’nün güneyi boyunca ilerleyerek Dırazali - Derbent sırtlarını işgal ederek bu hatta durmuşlardır. Gökbayrak Taburu ise bölgeye ulaşan unsurlarıyla Kızılhisar – Camönü hattı ile Yunan birliklerine cephe tutulmuştur. Taburun diğer unsurları Aydoğdu - Eyerce sırtlarına yerleşmiştir. Bu sırtlar, İncirli bölgesindeki Yunan birliklerini sol kanadını tehdit eder durumdadır.

İnegöl hattından ilerleyen Adalar Tümeni’nin sağ taarruz kolu Hasanpaşa - Eskikaracakaya yönünden ilerlemiştir. Tümen’in asıl kuvvetleri ise Nazifpaşa mevzilerine karşı üç koldan taarruza geçmiştir. Sülüklügöl’deki iki bölük, bu taarruz karşısında geri çekilmiştir. Nazifpaşa mevziindeki 126. Alay komutanı, Sülüklügöl - Büyükelmalı yönünde gelişen Yunan taarruzu ile kuşatılma tehlikesine karşı, Pazaryeri yönünde çekilmek için 24. Tümen Komutanlığı’ndan onay istemiş, bu onay verilmiştir. Gerçekte Alay Komutanı muharebeyi, Gümüşdere gibi uzak bir yerden yönetmekteydi, muharebenin gidişatı yönünden sağlıklı bilgi edinememekteydi. Tümen Komutanlığı’na yetersiz bilgi iletilmiş, Tümen Komutanlığı da bu bilgilere dayanarak kararı onaylamıştı. Bununla birlikte Tümen Komutanlığı’nın emrinde “…Düşmanın … cepheden esaslı bir taarruzu yoksa, ihtiyat kuvvetinin … kuşatan düşmana karşı gönderilmesi uygun olur. Bununla beraber duruma göre karar vermekte serbestsiniz.” denilmektedir. Tümen Komutanlığı durumu Batı Cephesi Komutanlığı’na bildirmiştir. Batı Cephesi Komutanlığı ise, 24. Tümen’in, düşmanı elden geldiğince oyalamakla görevli olduğunu, sağ kanadın uzatılarak mevzinin korunmasını emretmiştir. Ancak Tümen Komutanlığı, Cephe Komutanlığı'nın bu emrini iletmek için Alay Karargâhına ulaşamamıştır. Çekilmenin net emirlerle düzenlenmemiş olması sonucu taburlar karışık bir şekilde geri çekilmeye başlamışlardır. Alay Komutanı’nın elinde sadece bir tabur kalmış, diğer unsurlarla bağlantısı ortadan kalkmıştır.

Nazifpaşa mevziindeki birliklerin çekilmesi ardından ilerleyen Yunan kuvvetleri, Büyükelmalı – Gümüşdere – Eskikaracakaya hattına kadar ilerlemişlerdir.

Yunan ileri harekâtının ikinci günü olan 7 Ocak 1921 günü, Uşak ve Kütahya bölgelerinde Yunan birliklerinin herhangi bir faaliyeti olmamıştır. Çerkez Ethem kuvvetlerinden 300 kişilik bir süvari birliği, 61. Tümen’e taarruz etmiş, topçusuyla da Gediz’e ateş açmıştır.

Gün sonunda Batı Cephesi Komutanlığı, 24. Tümen Komutanı’nın önerisini yerinde bularak İncirli hattındaki birliklerin geri alınması emrini vermiştir. 24. Tümen Komutanı, Yunan kuvvetlerinin bulundukları hattan kuzey-doğu yönünde taarruz ederek bu birlikleri kuşatabileceklerini düşünmüş ve geri alınmalarını önermişti. Emre göre, bu birlikler geride bir tabur ve dağ topunu örtme müfrezesi olarak bırakıp Gökpınar - Kepirler hattına çekileceklerdir. Ancak 143. Alay Komutanı, bölgeye ulaştığında savunmaya uygun bulmamış, birliklerini daha güneye çekerek Çakırpınar’ın kuzeyindeki sırtlarda konuşlandırmıştır.

Sekiz Ocak

İncirli Mevzii’ndeki 143. Alay, 3. Bölük’ü mevzide bırakılarak 7 – 8 Ocak gecesi Gülpınar – Kepirler Hattına çekilmiştir. Alay Komutanın bölgeye geldiğinde savunmaya uygun bulmayarak Çakırpınar’ın kuzeyinde mevzi almıştır. 32. Alay’ın iki taburu da Bilecik yönünde hareket etmiştir. Bu taburlar Yenişehir müfrezesinin güney kanadını örtmekle görevlendirildiler.

Pazaryeri Mevzii'nde bir gün önce hatalı sevk ve idare edilen 126. Alay hâlen toparlanabilmiş değildir. Alay komutanlığına atanan, 24. Tümen piyade komutanı Yarbay Şevki Bey, 126. Alay’dan toplanabilen 90 tüfek ve iki taburadan oluşan bir kuvvet ile Pazaryeri önlerinde savunma yapmakla görevlidir. “Pazaryeri Müfrezesi” olarak adlandırılan bu birlik, Pazaryeri doğusunda toplanabilmiş değildir. Sadece Hücum Taburu, şosenin iki yanında mevziye girebilmiştir. 32. Alay’dan bir tabur ile 126 Alay’dan 90 tüfek, Pazaryeri’nde, Eskişehir’den gelen Depo Taburu ise Pazaryeri’nin doğusundaki sırtlardadır.

Yunan Adalar Tümeni 8 Ocak sabahı saat 10:00 dolaylarında üç koldan yürüyüşe geçmiştir. Kolların hedefi Pazaryeri’dir. Ön hattaki Hücum Taburu, saat 10:30’dan sonra Adalar Tümeni’nin taarruzuna dayanamayarak geriye doğru dağılmıştır. Yarbay Şevki Bey, saat 11:30’da tüm müfrezenin Pazaryeri’nde toplanarak mevzi alması için gerekli emirleri vermiştir.

Pazaryeri Müfrezesi'nin tehlikeli durumu üzerine 24. Tümen Komutanı saat 13:00’de 143. Alay’a, Bilecik’e çekilme emri vermiştir. Batı Cephesi Komutanlığı ise aynı saatte Bilecik’teki üç tabur ve dağ topunun Ahmetler’e kaydırılarak bu hattın örtülmesini Yarbay Şevki Bey’in müfrezesinin ise Fıranlar’da mevzi almasını emretmiştir.

Adalar Tümeni kuvvetleri saat 14:15'te Pazaryeri’nin doğusuna ilerlemeye başlamışlardır. Ahmetler – Fıranlar hattındaki Yarbay Şevki Bey müfrezesi kısa sürede geri çekilmiştir. Bir gün önceki komuta boşluğunun neden olduğu düzensiz çekilme, bir tümenlik kuvvet karşısında bozguna dönüşmüştür. Bir geri çekilme planı yapılmadığı için çeşitli yönlerde çekilmiş olan birliklerin komutanları arasında iletişim kopmuştur. 24. Tümen'in güney kanadını oluşturan bu birliklerin ileri hatta bir savunma düzenine geçmeleri bu yüzden olanaklı görülmemektedir. Öte yandan Ankara'dan gönderilen 4. Tümen'in ilk bölüğü İnönü Mevzileri'ne ulaşmış bulunmakta idi. 11. Tümen de mevziye ulaşmak üzere idi. Bu tümenin bölgeye alınması, Yunan taarruzu başlamadan önceki Türk savunma planında öngörülmüştü. Taarruz başladığında Tümen, harekete geçmişti. Bu durumda İnönü Mevzii ilerisinde savunma yapmanın gereği kalmamıştır. Yunan taarruzu öncesindeki Türk savunma planına göre, kesin savunma İnönü Mevzii’nde yapılacaktı. Gerekli kıt’a kaydırmaları sağlanmış bulunmaktadır. 9 Ocak sabahı İnönü Mevzii’nde dört piyade alayının savunmada yerini alması, saat 16:00 itibarıyla kesinlik kazanmıştır.

Bu gelişmeler üzerine Batı Cephesi Komutanlığı saat 15:00’de 24. Tümen’e, tüm kuvvetleriyle 8 Ocak akşamına kadar Bozüyük doğusuna çekilme emri vermiştir. Tümen, Yeniçepni ve Yürükçepni hattına çekilerek İnönü Mevzii’nin, demiryolu kuzeyindeki bölümünü savunacaktır. Genelkurmay Başkanlığı’nın Batı Cephesi Komutanlığı emrine girmek üzere Ankara’dan gönderdiği 4. Tümen ise Mevzii’in güney bölgesinde savunmaya geçecektir.

Kuzeyde Gökbayrak Taburu saat 12:00’de Derbent’in doğu sırtlarındaki Yunan mevzilerine taarruz etmiştir. Başlangıçta bu sırtları işgal eden tabur, takviyeli Yunan taarruzlarına saat 16:00 sonrasına kadar karşı durmuştur. 24. Tümen’in geri çekilme emri kendisine ulaşan Tabur Komutanı Cemal Bey, Çerkeşli’ye çekilmiştir.

Cephenin güney kesiminde ise öğleden sonra Adalar Tümeni’ne bağlı bazı birlikler ileri harekâta devam etmiş, zayıf Kuva-i Milliye müfrezelerini atarak Muratdere’yi işgal edip burada durmuşlardır.

Dokuz Ocak

8-9 Ocak gecesi 24. Tümen birliklerinden bir piyade taburu ile bir süvari bölüğü Yeniköy batısında örtü kuvveti olarak bırakılmış, Tümen’in diğer unsurları Söğüt yönünde çekilmektedir. İnegöl Müfrezesi birlikleri ise İnönü Mevzii’ne çekilmiştir.

Batı Cephesi Komutanlığı’nca Gökbayrak Taburu’na verilen emirde ise, Osmaneli’nin batı kesiminde, güneye cephe alarak mevzilenilmesi ve Yunan birlikleriyle temasın kesilmemesi istenmiştir.

24. Tümen’in çekilen birlikleri saat 06:30 ile 09:30 arasında Söğüt’e ulaşmış, birliklerin yorgun ve bazı erlerin yalınayak olması dolayısıyla mola vermişlerdir.

Yunan İzmir Tümeni’nin öncü unsurları saat 07:30’da ileri harekete geçmiştir. Yeniköy’de artçı kuvvet olarak bırakılmış olan piyade taburu ve süvari bölüğü, saat 12:55'te, ilerleyen Yunan süvarisiyle çatışmaya başlamıştır. Kısa süre sonra Yunan piyadesi de çatışmaya katılmıştır. Çatışmalar, saat 16:00 dolaylarına kadar sürmüş, müfreze, artan baskı sonucu Söğüt yönünde çekilmiştir.

Saat 11:10’da Adalar Tümeni’nin sağ kolu Muratdere - Kovalıca yönünde, Tümen’in asıl kuvvetleri ise Karaköy üzerinden Bozüyük yönünde ilerlemeye başlamıştır. saat 14:00’de İnönü Mevzii ileri kesiminde, İntikam Tepesi ve Zevare Tepesi yönünde Yunan kuvvetleriyle 4. Tümen’in 58. Alayı arasında piyade ateşi başlamıştır. Alay’ın 3. Tabur’u, Karaağaç’ın batısındaki tepeden çekilmiştir. Bu arada cephe hattındaki yeni düzenlemeyle, 4. Tümen’in 58. Alay’ı Akpınar - Kovalıca hattını, 11. Tümen ise Kovalıca - Kandilli hattını savunacaktır.

11. Tümen’in 70. Alay’ından 3. Tabur, Kovalıca’nın batı yanındaki sırtlarda, 1. Tabur ise kuzey batısındaki Taşlıtepe’de mevziye girerek, Karaağaç kuzeyindeki Yunan müfrezesiyle muharebeye başlamıştır.

Karaağaç’ın batısındaki tepeye üç taburluk Türk taarruzu her ne kadar tepeye 500 metre kadar yaklaşmışsa da daha fazla ilerleyememiştir. Saat 16:00 dolaylarında Yunan ileri hareketi durmuş, Yunan birlikleri Alibeydüzü - Bozüyük - Saraycık hattına çekilmiştir. Yunan birliklerinin çekildiği İntikam Tepesi, Türk kuvvetlerince yeniden işgal edilmiştir.

Batı Cephesi Komutanlığı, saat 16:30’da, İnönü Mevzii’nde 4. ve 11. Tümen’lerin, 11. Tümen Komutanı tarafından sevk ve idare edilmesini emretmiştir. Aynı saatte 4. Tümen Komutanı, birliklerinde cephane kalmadığını 11. Tümen Komutanlığı’na rapor etmiştir.

9 Ocak günü çatışmaları, Türk savunma hatlarının güney yarısında gerçekleşmiştir. İzleyen günlerde bu bölgeden geniş kapsamlı bir Yunan taarruzu, Cephe Komutanlığı’nca öngörülmektedir. Ankara Hükümeti’nin düzenli ordu birliklerinde hâlen ciddi donatım sorunları bulunmaktadır. Özellikle giysi konusunda pek çok eksiklik vardır. Örneğin, erattan bir bölümüne postal ya da hiç olmazsa çarık sağlanamamıştır, yalınayak savaşmakta ve yürümektedirler. Piyade silahlarında tektiplilik yoktur, bu yüzden değişik çap ve nitelikte cephane gerekmektedir. Erat, gelen cephane yığını içinden kendi silahına uygun olanı seçip bulmak zorundadır, bu durum da zaman kaybına ve savunmada yetersizliğe yol açmaktadır.

Kütahya kesiminde ise Çerkez Ethem kuvvetlerinden 300 kişilik bir müfreze, 14. Süvari Alayı’na taarruz etmiş ve alayı geri atmıştır. Çerkez Ethem kuvvetlerinin bölgedeki diğer taarruzu ise yöneldiği piyade bölüğü tarafından geri atılmıştır.

On Ocak

Yunan taarruzunun başlamasından, 10 Ocak tarihine kadar olan çatışmalar, Birinci İnönü Muharebesi'nin ön çatışmalarıdır, ilerleyen Yunan kuvvetleriyle Türk örtü kuvveti olan 24. Tümen arasındaki çatışmalardır. 10 Ocak ve izleyen günkü çatışmalar ise, asıl İnönü Mevzii'ndeki Türk kuvvetleriyle gerçekleşmiştir. Birinci İnönü Muharebesi, esas olarak bu iki günkü muharebelerdir.

10 Ocak 1921 sabahı İnönü Mevzii’ndeki Türk kuvvetleri,

24. Tümen. 32. ve 143. Alaylar, 2. Alay’ın 1. Tabur’u

4. Tümen. 58. Alay

11. Tümen. 70., 126. ve 127. Alaylar

Tüm bu birlikler, 6.000 asker, 300 süvari, 50 Makineli tüfek ve 28 toptur. 4. ve 11. tümenler, 11. Tümen komutasında cephenin güney kesimini, Akpınar - Karaağaç - Kandilli bölümünü, 24. Tümen ise kuzey kesimini savunacaktır. Bölgeye gelmekte olan birlikleri ise, 174. Piyade Alayı, bir piyade taburu ve Kütahya’dan sabah saat 05:30’da yola çıkmış olan 2. Süvari Grubu’dur. Toplam olarak 4.000 kişi, 850 tüfek, 8 makineli tüfek ve 700 kılıçtır. Bu kuvvetlerden 2. Süvari Grubu, iki süvari alayından oluşmaktadır. Her Alay, üçer süvari ve birer makineli tüfek bölüğüdür. Toplamda 1.800 savaşçıdır. Yine bu kuvvetlerden 174. Piyade Alayı’nın 1. Taburu, 10 Ocak muharebelerine katılabilmiştir.

Yunan Kuvvetleri , iki piyade tümeni, bir suvari tugayı ve kolordu bağlı birlikleri olmak üzere 18.000-20.000 asker, 200 süvari, 150 ağır Makineli tüfek ve 50 toptur.

Yunan taarruz Planı

Taarruzun kuzey kanadını oluşturan İzmir Tümeni, saat 05:30’da ileri harekâta başlayarak Bilecik – Söğüt üzerinden ilerleyecek ve Adalar Tümeni emrine girerek İnönü Mevzii’nin kuzey kanadına taarruz edecektir.

Yunan taarruzu

Yunan kuvvetlerinin 9 Ocak’taki taarruzları, yoklama taarruzları niteliğindeydi. Türk kuvvetleri hakkında gerekli bilgiyi edinen Yunan Üst Komutanlığı, 10 Ocak sabahı saat 06:30’da, her günkünden daha erken bir saatte taarruza geçmiştir. Takviyeli Adalar Tümeni’nin İnönü Mevzii’nin güney kanadında 11 Tümen cephesine taarruzuyla şiddetli bir çatışma başlamıştır. Bölgedeki yoğun sabah sisi, taarruz eden taraf açısından olumlu bir koşul yaratmaktaydı. Bu sis, öğleye kadar, zaman zaman kalkmış, zaman zaman yeniden arazi üzerine çökmüştür. Sis yüzünden Türk topçu bataryaları piyadeyi yeterince destekleyememişlerdir.

Sis, Yunan taarruzunu İntikamtepe’deki Türk müfrezesi için baskın haline getirmiştir. Böylece ilk taarruzda Yunan kuvvetleri bu tepeyi işgal etmişlerdir. İki taburluk Türk karşı taarruzu bir sonuç getirmemiştir. Kovalıca’nın batı sırtlarındaki tabur mevzilerine yönelen Yunan taarruzu ise, karşı taarruzla geri atılmıştır. Saat 10:00 dolaylarında sisin kalkması üzerine Yunan topçusu, İntikam Tepesi’nin her iki yanıda uzanan Türk mevzilerini top ateşi altına almış ve bir tabur kadar Yunan kuvveti Bardanyol Tepesi üzerine taarruza geçmiştir.

Bardanyol Tepesi’ndeki 70. Alay, 1. Tabur’u ile 58. Alay 2. Taburu, buradaki mevziler Türk tarafınca tutulabilmiştir.

Öğleye kadar İnönü Mevzii’nin güney kesiminde çatışmalar yoğun bir şekilde sürmüştür. Batı Cephesi Komutanı Yarbay İnönü, cephenin güney kesiminin sabit hale geldiğine, Yunan taarruzun artık cephenin kuzey yarısına yöneleceğine karar vermiştir. Ona göre asıl tehlike cephenin kuzey yarısındadır. 24. Tümen, bu uzun cepheyi tümüyle örtememiş ve demiryolunun hemen kuzeyinde 2 kilometre genişlikte bir bölge açık kalmıştı. Batı Cephesi Komutanı, Yunan kuvvetlerinin sağ kanadı kuşatmak yönünde hareket halinde olduğunu saptayarak saat 11:45'te tümenlere gereken emirleri vermiştir. Ancak elde yeterince ihtiyat birliği bulunmamaktadır. 174. Alay’ın 1. Taburu, 24. Tümen’in 100 kadar mevcudu kalan Hücum Taburu ve Karargâh Muhafız Süvari Bölüğü, ağızdan verilen emirlerle bölgeye gönderilmiştir. Ayrıca 11. Tümen’e bir emir gönderilerek Yunan kuvvetlerinin Poyra yönünde ilerlediği, Tümen ihtiyatlarının derhal İnönü İstasyonu kuzeyine gönderilmesini emretmiştir.

11. Tümen Komutanı, Tümen Hücum Taburunu, yolda rastladığı Depo Taburunu ve sahra bataryasından bir takım alarak İnönü İstasyonu’nun kuzey batı kesimine hareket etmiştir. Ayrıca Kandilli’de bulunan iki tabura, burada bir bölük bırakarak İnönü yönünde ilerleme emri gönderilmiştir. Komutayı, 4. Tümen komutanı yarbay Nazım Bey üstlenmiştir.

Öğleden hemen sonra Yunan kuvvetleri İnönü Mevzii’nin kuzey kesiminde iki koldan ilerlemeye devam etmişlerdir. Bir kol, daha kuzeyde Teke Tepe sırtlarını işgal ederken diğer kol, Poyra üzerinden İnönü İstasyonu yönünde ilerlemektedir. Saat 13:00 dolaylarında bu kuvvetlerin bir kısmı, Oluklu’nun 1,5 – 2 kilometre batısında 143. Alay’ın 3. Taburu hatlarına taarruz etmiştir. Tabur, Poyra ve Rızapaşa tepelerindeki bataryalardan topçu desteği görmektedir. İsabetli topçu ateşi, Yunan taarruzunu durdurmuştur. İnönü İstasyonu yönünde ilerleyen Yunan kuvvetleri karşısında bölgeye gönderilen kuvvetler zayıf kalmıştır. 11. Tümen Komutanı’nın bizzat komuta ettiği birlikler de henüz mevzilere ulaşamamışlardır.

Bu durumda saat 13:10’da Cephe Komutanlığı’ndan 11. Tümen Komutanlığı’na gelen emirde, Yunan kuvvetlerinin İnönü İstasyonu’nu işgal etmek üzere olduğu, 24. Tümen’le temas kurularak Eskişehir yönünün örtülmesini emretmiştir. 11. Tümen ayrıca 4. Tümen’le de temas kurarak İnönü – Oklubalı hattını tutacaktır. Üç tümene de gönderilen bu genel çekilme emri, 24. Tümen’in diğer unsurlarının mevzilerinde tutunmamaları ve 10 kilometre kadar doğuya ve güneye çekilmişleri üzerine zorunlu olarak alınmıştır. Bunun üzerine Batı Cephesi Komutanı, saat 13:10’da 4. ve 11. tümenlerin de geri çekilmesi emrini vermiştir. Ayrıca Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey, 24. Tümen tarafından boşaltılan bölgeye konuşlanan Yunan topçusunun, 4. ve 11. Tümen mevzilerini ateş altına almak üzere olduğunu görmüştür.

Her iki tümen cephesinde Yunan taarruzu devam ettiği için, çekilme emri uygulanamamıştır. Geri çekilme emrinin uygulanmasına saat 16:00’da başlanmıştır. Yunan kuvvetleri çekilen Türk birliklerini izlememişlerdir. Saat 18:00’de tümenler, İnönü doğusundaki sırtlar gerisinde toplanmıştır. 174. Alay’ın 1. Taburu ise İnönü kuzeyindeki sırtta saat 22:00’ye kadar savunmaya devam etmiştir. Saat 13:10’da gönderilen çekilme emri, 24. Tümen’e ancak saat 17:35'te ulaşmıştır. Bu saate kadar tümen birlikleri Rızapaşa sırtları – Oluklu’nun 1 kilometre doğusu – Poyra doğu sırtları hattında savunmada bulunmaktaydı.

Trikupis: "Savaşın beşinci günü III. Tümen'in sağında savaşa giren X. Tümen, kuvvetli bir baskı karşısında Düzağaç'a çekildi. Türkler daha evvel X. Tümen'in işgal ettiği tepeyi alarak bizi yandan top ateşine tuttu ve o andan itibaren X. Tümen ile irtibat kesildi."

11 Ocak

Batı Cephesi Komutanlığı 10 Ocak akşamı saat 22:30'da verdiği emirde, ordunun Beşkardeş dağı - Zemzemiye - Oklubalı sırtları batısında savunma düzeni alacağını bildirmiştir. Buna göre 24. Tümen cephenin kuzey kesimin, 11. Tümen ise güney kesimini savunacaktır. 4. Tümen, ihtiyatta tutulacaktır. Gece, birliklerin bu yeni emirlere göre mevzi alması ve düzenlenmesiyle geçmiş, herhangi bir çatışma olmamıştır.

11 Ocak sabahı tüm bölgede hava açık ve güneşli olmuştur. Ancak ilerleyen saatlere karşın Yunan kuvvetlerinin bir ileri harekâtı olmamıştı. 174. Alay Komutanı, Yunan birliklerinin Oluklu sırtlarına doğru çekildiği yönünde köylülerden bilgi almış, bunu saat 04:30'da 24. Tümen Komutanlığı'na rapor etmişti. Ancak rapor saat 08:35'te komutanlığa ulaşmıştır. Zaten bu alay, emirleri yanlış anlamış ve geri mevzilere çekilmemişti. Dolayısıyla Yunan keşif unsurları en azından bu bölgede Türk kuvvetlerini eski mevzilerinde görmüşlerdi.

Farklı birliklerden gönderilen raporlar da Yunan kuvvetlerinin çekilmekte olduğu yönündedir. Öğle saatlerinde 174. Alay mevzilerinden batarya dürbünüyle 24. Tümen Komutanı'nın gözlemleri de bu durumu açıkça göstermektedir. Alay'ın süvari keşif kolu Akpınar'a kadar ilerlemiş ve Yunan kuvvetine rastlamamıştır.

Öğleden sonraki saatlerde, Batı Cephesi Komutanlığı, Yunan birliklerinin çekilmekte olduğundan artık emindir.

Trikupis: "Altıncı günü, Tümen'in vaziyeti kritik olduğu için, mutlaka lüzumlu olduğuna kanaat getirerek alayların birbirlerini destekleyerek geri çekilmelerini emrettim. Evvela topçu kumandanına, piyadenin çekilişini desteklemesi için birbirini takip edecek topçu mevzilerini tespit etmesini bildirdim. Saat 17'de Türkler, yalnız cepheden değil, fakat sağ kanadımızdan ve bilhassa kuzeyden - daha evvel X. Tümenin çekildiğini söylediğimiz yerden- hücum ederek III. Tümenin arkasını çevirmek istedi. Türklerin geniş bir sahada yaptığı taarruzu durduracak ihtiyat kuvvetimiz olmadığı ve bizim topçu, cephane yokluğundan piyadenin çekilişini destekleyemediği için, daha evvel verdiğim emri tamamlamak üzere bütün tümenin çekilmesi emrini verdim. Geceleyin saat 23 sıralarında Tümen, bizim ile Türkler arasındaki mesafeyi açacak şekilde gerilemeye başladı."

Kayıplar

Türk tarafı

Ölü: 95

Yaralı: 183

Tutsak: 211 (Yunan kaynaklarına göre)

Toplam: 489

Yunan tarafı (Yunan ordusu tarih araştırma bölümüne göre)

Ölü: 51

Yaralı: 130

Toplam: 181

Trikupis'e göre Yunan kayıpları

105'i Subay olmak üzere 2000. (Kayıpların yaralıları içerip içermediği belirtilmemiş.)

Yunan Askeri Ansiklopedisine göre Yunan kayıpları: (TIH,2/3,s.246)

Ölü: 8 subay, 48 er

Yaralı: 9 subay, 145 er

Sonuçları

Türk tarafı, her ne kadar sürekli geri çekilmiş olsa da, Yunan kuvvetlerinin Eskişehir yönünde ilerlemesini durdurmuş olduklarını ileri sürerek savaşı, kesin bir zafer olarak tanımlamaktadırlar. Yunan tarafı ise, harekâtın zaten sınırlı hedefli olduğu ve planlanan hedeflere ulaşıldığı gerekçesiyle bunu reddetmektedirler. Bu tartışmalar günümüzde de sürmektedir.

Savaşı, Türk tarafının zaferi olarak değerlendiren çevrelerde ileri sürülenlerin görüşler temelde, Türk tarafının belirli bir miktar malzeme kaybetmesine, bölgedeki demiryollarının imha edilmiş olmasına karşın, toprak kaybetmediği olgusuna dayanmaktadır. Yunan kuvvetlerinin geri çekilmesinin ise, plan ne olursa olsun, gerek Türk, gerek dünya ve gerekse de Yunan kamuoyunda, Yunan kuvvetlerinin zaferi olarak algılanmadığı ileri sürülmektedir. Çünkü, savaş sonrasında, kazanan tarafın, karşı tarafa iradesini kabul ettirdiği bir antlaşma yoktu.

Savaştan hemen sonra Türk tarafında durum bu şekilde değerlendirilmiş, Ankara'da geniş çaplı kutlamalar yapılmıştır. Gerek Türk kamuoyu, gerekse de Türk Silahlı Kuvvetleri, muharebeleri kesin bir zafer olarak değerlendirmiştir.

TBMM'nin kurmuş olduğu düzenli ordunun Batı Cephesi'ndeki ilk başarısıdır.

TBMM Hükümeti'nin moralinin ve otoritesinin artmasını sağlamıştır. Böylece devlet mekanizması işlemeye başlamış, vergilerin düzenli olarak alınması ve askere alma işlemleri düzen içine girmiştir.

İsmet Paşa, albaylıktan tuğgeneralliğe yükselmiştir.

Bu zafer, yeni Türk devletinin iç durumunu kuvvetlendirmiş ve dıştaki itibarını arttırmıştır. Bunun sonucunda; Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalanmıştır.

İtilaf Devletleri yeni durumu görüşmek üzere Londra Konferansı'nı düzenlemişler ve TBMM'yi konferansa davet etmişlerdir.

İstiklâl Marşı kabul edilmiştir. (12 Mart 1921)

İtilaf devletlerin Yunanistan'a güveni azalmıştır.

Afganistan ile dostluk antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma TBMM'nin Müslüman bir ülke ile yaptığı ilk antlaşmadır.

Birinci İnönü Muharebesinden sonra Teşkilat-ı Esasiye (İlk Anayasa) ilan edilmiştir.

Birinci İnönü Muharebesi'nin önemini Mustafa Kemal Atatürk bu sözlerle ifade etmiştir:

Yeni Türkiye Devleti’nin küçük, fakat millî ülkülü genç ordusu, en dar bir hesapla üç kat üstün düşmanı İnönü Meydan Muharebesi’nde mağlup etti. Strateji sanatının en nazik icabatını isabetle uyguladı. İç hatların kullanılmasında harp tarihine parlak bir misal yazdı...

Mustafa Kemal Atatürk

I. İnönü Muharebesi ile ilgili tartışmalar

Yalçın Küçük, "Türkiye Üzerine Tezler 2" adlı kitabının ön sözünde Birinci İnönü Muharebesi ile ilgili olarak aşağıdaki satırları yazmıştır:

"Genelkurmay yayınlarına ve diğer kaynaklara dayanarak, İnönü'de zafer değil, bir çarpışma (bile) olmadığını gösterdim. Çerkez Ethem ve Mustafa Suphi'yi temizlemeye kararlı Anadolu ihtilalcileri, temizlik hareketini maskeleyecek bir zafer arıyorlardı."

Ancak yukarıda aktarıldığı gibi savaşta karşı tarafta yer almış olan Trikupis bile bu savı yalanlıyor. Ayrıca yukarıda verilen Turgut Özakman'ın kitabında Y. Küçük'ün Ethem'le ilgili iddiaları Türk ve Yunan belgeleriyle çürütülüyor. (Sayfa 488)

I. İnönü Muharebesi'ne ilişkin bilgi veren bazı Yunan kaynakları: Yunan Askeri Tarihi, s.175-189; General Papulas'ın Hatıratı, s.40-41; Tümg. Y. L. Spydironos, Harp ve Hürriyetler, s.110-116; Yarbay T. İ. Hrisohoos, Küçük Asya Savaşında Yunan Süvarisi, s.55-56; Yarbay K. D. Kanellopulos, Küçük Asya Mağlubiyeti, C.1, s.3-4 (T. Özakman'ın kitabından, s.495).

2. Süvari Grubu saflarına katılan milletvekilleri

Mehmet Sami Bey (İçel)

Mehmet Neşet Bey (İstanbul)

Hamdi Namık Bey (İzmit)

Sabit Bey (Kayseri)

Memduh Necdet Bey (Karahisar-ı Şarki)

Abidin Bey (Lazistan)

Ziya Hurşit Bey (Lazistan)

Yusuf Ziya Bey (Mersin)

Rıza Bey (Muş) 

29 Kasım 2021

Ani (Türkiye’de unutulan imparatorluk şehri)


Yüzyıllar boyunca birçok krallık ve imparatorluk tarafından yönetilen ve bir zamanlar bölgede önemli bir merkez olan Ani, bugün harabe bir hayalet şehir.

Kars’a 45 km uzaklıktaki Ani şehri Bizanslılardan Osmanlılara birçok imparatorluğa tanıklık etmiş. Bir zamanlar onbinlerce kişinin yaşadığı bu şehir, Ermeni Bagratuni hanedanlığı döneminde önemli bir bölgesel güç ve kültür merkezi olmuş.

Bugün ise bir platonun tepesinde terk edilmiş bir harabeden ibaret. 90 yıldır kendi haline terk edilmiş yıkıntılar arasında yürürken duyulan tek sek Türkiye ile Ermenistan sınırını oluşturan derin vadide uğuldayan rüzgarın sesi.


Ani’yi çevreleyen surları geçer geçmez sizi şehrin geniş bir alana yayılmış kalıntıları karşılıyor. Bu kalıntılar Bagratuni Ermenilerinden Bizanslılara, Selçuklulardan Gürcülere ve Osmanlılara kadar uzanan yüzlerce yıla ait.

Ani’nin üzerine kurulduğu plato 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında Türklerin yenilmesi üzerine Ruslara bırakılıyor. Birinci Dünya Savaşı patlak verince Osmanlılar kuzey doğu Anadolu’yu geri almak için savaşmış ve Ani’yi geri almıştı. Ancak Ani platosu daha sonra yeni kurulan Ermenistan Cumhuriyeti’ne verilecekti.

1920’de, Kurtuluş Savaşı sırasında Ani son bir kez daha el değiştirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına dahil olmuştu.

Türkiye ile Ermenistan arasında doğal bir sınır işlevi gören Arpaçay üzerinde kurulu eski bir köprünün kalıntıları bu iki ülke arasındaki ilişkileri yansıtıyor sanki.


Birinci Dünya Savaşı sırasında çok sayıda Ermeni’nin öldürüldüğü 1915 olaylarının nasıl tanımlanacağı iki ülke arasında bugün hala anlaşmazlık konusu. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sınır sorunu nedeniyle Türkiye 1993’te Ermenistan ile sınırlarını kapattı.


Türkiye-Ermenistan arasındaki gerginlik Ani ile ilgili tartışmalarda ön planda olsa da arkeologlar ve aktivistler bu kentin kalıntılarını korumaya çalışıyor.

Tarihçiler uzun süredir Ani’nin unutulmuş önemini hatırlatıyor. Bu çabalar sonucunda Ani, UNESCO’nun Dünya Mirası geçici listesinde yer aldı. 2011’de başlayan restorasyon çalışmaları ile zamanın yıkıcı etkisi durdurulmaya çalışılıyor.

11. yüzyılda en görkemli zamanlarını yaşayan Ani’nin nüfusunun 100 bine ulaştığı tahmin ediliyor. Ani ‘1001 Kilise Şehri’ olarak anılıyor. Bu ismin abartılı olduğu bilinse de arkeologlar bugüne kadar 40 kilise, şapel ve anıt mezar tespit etti.


Kırmızı taşlarıyla Ani Katedrali terkedilmiş kente hakim bir konumda bulunuyor. 1319’daki bir depremde tavanı, daha sonraki bir depremde ise başka bir köşesi yıkılan kilisenin boyutları bugün bile görkemli görünüyor.

1001 yılında Ermeni kralı 1. Gagik döneminde tamamlanan kilise Ani’nin nüfuz ve zenginlik bakımından dorukta olduğu döneme tanıklık etmiş. Bu kilisenin Ermeni mimarı Trdat daha sonra Bizans döneminde Ayasofya’nın kubbesini tamir etmişti.


Yarısı ayakta olan başka bir kilise ise Ermeni Bagratuni hanedanlığının sanatsal hünerlerinin olduğu kadar zamanın yıkıcı etkilerinin de göstergesi. Bir zamanlar 19 kemeri ve kubbesi ile bir mimari harikası olan ve yöresel kızıl kahverengi volkanik bazalt taşından yapılan kilisenin kalıntıları bugün iskele yardımıyla ayakta duruyor. Bu kilisenin aynı zamanda İsa’nın gerildiği çarmıhın küçük bir parçasını da barındırdığı söyleniyor.


10. yüzyıl sonlarında kurulan Aziz Gregor Kilisesi 12 kenarlı şapeli ve kubbesi ile hala görkemli. 1900’lerin başında kilisede bulunan anıt mezarın Bagratuni Ermenilerinden Prens Grigor Pahlavuni’ye ait olduğu sanılıyor. Fakat Ani’deki diğer şeyler gibi bu mezar 1990’larda yağmalandı.

Kilisenin karşısında ise kayalara oyulmuş mağaralar var. Bazı tarihçiler bunların Anilerden öncesine dayandığını söylüyor. Ani döneminde bu mağaraların mezar ve kilise olarak kullanıldığına işaret eden izler var. 20. yüzyıl başlarında ise mağaralarda hala insanlar yaşıyordu.

 

Türkiye ile Ermenistan sınırını oluşturan vadinin üzerinde nöbet tutar gibi duran başka bir kilise ise Surp Kirkor Kilisesi. 1215’te inşa edilen kilisenin içi İsa ve Aydınlatıcı Grigor freskleriyle süslü.

Tarihçiler, dönemin Ermeni sanatında ayrıntılı fresklere rastlanmadığını, bu nedenle kilisedeki freskleri muhtemelen Gürcü ressamların yaptığını belirtiyor.

Bizanslıları Anadolu’dan çıkaran Selçuklu İmparatorluğu 1000’li yılların ortalarından itibaren bölgenin kontrolünü ele geçirdi. Fakat 1072’de Ani’nin yönetimini Kürt kökenli Müslüman Şeddadi hanedanlığına devretti.


Bu dönemde uçurum kenarında Ebul Manucehr Camii inşa edildi. Bugün ayakta duran minarenin 1000’li yılların sonunda inşa edilen orijinal camiye ait olduğu, asıl binanın is 12 veya 13. yüzyılda yapılan ekleme olduğu tahmin ediliyor.

Manucehr camiinin asıl amacı Türkiye ve Ermenistan arasında tartışma konusu. Bazıları, bu binanın Ermeni Bagratuni hanedanlığına saray olarak yapıldığına, sonra camiye dönüştürüldüğüne inanıyor. Bazıları ise başlangıçtan itibaren cami olarak kurulduğunu ve Anadolu’daki ilk Türk camisi olduğunu söylüyor. 1906’dan 1918’e kadar bu cami Rus arkeolog Nicholas Marr’ın Ani’de yaptığı kazılarda çıkarılan buluntuları sergilemede kullanıldı.


Ani’nin etrafını çevreleyen surlar bugün yıkılmaya hazır görünse de 10. yüzyılda ilk inşa edildiğinde şehri dış saldırılardan koruyordu. Bagratuni hanedanlığının yeni başkentlerini savunmak amacıyla kurdukları surlar yüzyıllar boyunca şehrin sakinlerini çeşitli kuşatmalardan korumuş, önce Bagratuni ile Bizans arasında, sonra Bizans ile Selçuklu arasında kanlı çatışmalara tanık olmuştu.


Ani’nin tarihi savaşlarla dolu olsa da geriye bıraktığı harabeler aynı zamanda farklı kültürler, dinler ve sanatsal motifler arasında inanılmaz bir alışverişin de göstergesi olarak var olmaya devam ediyor. 

Resimlerin Telif hakkı Joseph Flaherty

17 Eylül 2021

Miryokefalon Muharebesi

Miryokefalon (Myriokephalon) Muharebesi (Yurttutan Savaşı) (Türkçe adlandırması: Düzbel Savaşı) Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan ile Bizans imparatoru I. Manuil arasında, Miryokefalon'da (Myriokephalon) yapılan savaş. Anadolu'da Türk hakimiyetinin kabul edildiği savaştır. Anadolunun tapusunun alındığı savaş olarak da bilinir.

Arka plan

Zengi Hanedanının Suriye ve Musul hükümdarı Atabeg Nureddin Mahmud Zengi'nin ölümü üzerine (1174), büyük bir rakipten kurtulan II. Kılıç Arslan, ertesi yıl, Sivas ve Tokat bölgelerine hâkim olan Danişmendli Beyliğine son verdi.Manuil, Papaya bir mektup yazarak, zamanın yeni bir haçlı seferi için elverişli olduğunu ve "Anadolu'dan geçen yolun artık güven altına alınacağını" bildirdi.

Bizans İmparatoru I. Manuil Kilikya kıyı bölgelerini tekrar eline geçirmiş ve Haçlılar tarafından kurulan Antakya Prensliği üzerinde Bizans hakimiyetinin kabul edilmesini sağlamıştı. Diğer taraftan Bizans sınırlarında özellikle Eskişehir yörelerinde yoğun bir şekilde çoğalan Türkmenlerin, Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit'e değin Bizans yörelerine akınlarda bulunmaktaydılar ve bu akınları önlemek istemekteydi. 1174'te Halep emiri Nureddin Zengi ölmüş ve yerine geçen Selahaddin eli altında bulunan arazilerin kuzeyindeki gelişmelerden gözünü çekmiş hedefini Mısır üzerine odaklandırmıştı. Bu gelişmelerden haberdar olan I. Manuil Anadolu Selçuklularının bir güçlü taraftarın desteğinden mahrum kaldığını düşünmekteydi.

Böylece toprak elde etmek ve kendi topraklarına gelen hücumları önlemek amacıyla Selçuklular diğer destek alamayacakları bir sırada Bizans İmparatoru I. Manuil Anadolu'ya yeni kuvvetler göndermekle birlikte düzenleyeceği bir sefer için de askeri hazırlıklara başladı.

Onun bu hazırlıklarını haber alan II. Kılıç Arslan, bir elçi heyeti göndererek daha önce yapılan barış antlaşmasının yenilenmesini önerdi. Fakat İmparator I. Manuil, Bizansa yöneltilen Türkmen akınlarının durdurulması, Bizans'a sığınan Danişmendliler emiri Zünnun ile şehzade Şahinşah'ın, daha önce yönetiminde bulunan ülkelerinin Bizans'a bırakılması şartıyla buna razı olacağını sultana bildirdi. Bu şartları kabule yanaşmayan sultan, atlı kuvvetler sevk edip Denizli yörelerine kadar olan Bizans topraklarını ağır bir şekilde tahrip etti. İmparator, Bizans kuvvetleri eşliğinde, önce şehzade Şahinşah'ı daha sonra da Zünnun'u Anadolu'ya gönderme girişiminde bulundu ise de II. Kılıç Arslan'ın aldığı önlemler karşısında başarılı olamadı; Şahinşah ve Zünnun yeniden Bizans'a kaçmak zorunda bırakıldılar.

Kılıç Arslan, imparatora elçiler göndererek barış isteğinde bulundu. Sultanın ikinci barış önerisini de reddeden Manuil 1176 yazında, amcasının oğlu Andronikos Vatatzes'i bir orduyla Paflagonya'ya Amasya'ya doğru yola çıkardı. İmparator'un kendisi de, içinde Frank, Peçenek, Macar ve Sırp kuvvetleri bulunduğu orduyla, Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti olan Konya üstüne yöneldi.

Paflagonya'ya gönderilen Andronikos Vatatzes'in ordusu Eylül ayı başlarında, Niksar surları önünde yapılan meydan savaşında, Selçuklu ordusu tarafından yenildi. Vatatzes'in kesilen başı, bir zafer nişanesi olarak II. Kılıç Arslan'a gönderildi.

Muharebeye doğru yürüyüş

I. Manuil'in idaresinde Konstantinopolis'ten yürüyüşe geçen ordunun çok büyük olduğu ve yürüyüşte 15 küsur kilometre uzunluk gösterdiği yazılmıştır. I. Manuil önce Konya'yı hedef almış ve o şehri eline geçirirse Konya ile Antakya'ya arasında bulunan arazileri de eline geçirmeyi planlamıştı. Uçlarda bulunan kalabalık Türkmen kuvvetleri, Konya'ya yönelik I. Manuil idaresindeki Bizans ordusuna ufak ama yıpratıcı hücumlarla mukavemet gösterdiler.

Manuil'in ordusu, Denizli'de Eskihisar (Laodicea)'dan sonra Menderes vadisini geçerek Gümüşsu [KHOMA (HOMA)] ucundaki Akdağ dizisine giden dağlık bölgeye girdi. Kuşatma araçları, erzak fazlalığı ve ağır arabalar, ordunun ilerlemesini yavaşlatıyordu. Ayrıca geçmek zorunda oldukları bölge, Selçuklular tarafında tahrip edilmişti.

Muharebe

Bizans ordusunun ilerlediği yol üzerinde, o zaman Tribritze geçidi denilen ve çıkış yerinde, tahrip edilmiş Miryokefalon kalesinin bulunduğu bir geçit bulunmaktaydı. II. Kılıç Arslan idaresindeki Selçuklu ordusu, Bizans ordusunu, bu dar ve sarp Miryokefalon yıkık kalesinin bulunduğu geçitte karşılamaya hazırlanmıştı.

Kılıç Arslan'ın ordusunun asker sayısı Manuil'inkinden azdı. Fakat, Selçuklu ordusunun daha fazla hareket imkânı vardı. Selçuklu ordusu, bu dar dağ geçidinin dağ yamaç ve doruklarında toplu olarak bulunuyordu.

Manuil'in ileri görüşlü subayları, ağır hareketli Bizans ordusunu, geçidin içindeki dar ve çukur yoldan geçirmemesi için imparatoru uyardılar. Fakat ordudaki genç ve tecrübesiz prensler, kendilerine güveniyor, şan ve şöhret kazanmak istiyorlardı. Bunlar, imparatora baskı yaparak onu bu yolda ilerlemeye zorladılar. İmparator'un neden bunu kabul ettiği üzerinde tartışma vardır.

Bizans ordusu geçide giriş sırasına göre kollara bölünmüştü. Önde piyadelerden oluşan bir Öncü Kolu vardi. Diğer kollar piyade ve süvari karışığı idi. Öncüleri takip eden Ana Kolda doğu ve batı Thema'lardan eyalet askerleri bulunmaktaydı. Sonra Sol Kanat Kolu Antakyalılar ve diğer Batı Thema eyalet askerlerinden oluşmakta I. Manuil'in kayınbiraderi Frank asıllı Antakya Prensi Baudouin komutasındaydı. Bunların arkasında ağırlıklar ve kuşatma için kullanılacak büyük mancınık tipli harp aletler taşıyıcı arabalar gelmekteydi. Sonra Sol Kanat Kolu General "Theodor Mavrozomes" ve "İoannis Kantakuzenos" komutasında askerler ile İmparator Manuil ve kendi seçme muhafız birliğinden oluşmaktaydı. Artçı Kol ise General "Andronikos Konstostenfanos"un emrinde idi.

17 Eylül 1176'da Bizans Öncü Kol kuvvetleri, zor kullanarak geçide girdiler. Öncü Kol ve Ana Kol güçleri pek az bir zayiatla geçitten geçtiler. Selçuklular, önce geri çekilerek dağlara saptılar. Bu iki Bizans ordusu kolu geçidin ağzından çıktıkları zaman, Artçı Kolu geçide daha yeni girecekti. Geçit içinde bulunan ordu kolları ve ağırlıklar geçitte 15 kilometre uzunlukta bir sıra halindeydi. Birden geçidin her iki yamaç ve doruklarında bulunan Selçuk ordusu önce yamaçlardan aşağı inerek geçit ağızlarına saldırıp geçidin içinde bulunan Bizans birliklerini bir tuzak içine aldılar. Bizans Sağ Kanat Kolu üzerine çok ağır bir Selçuklu hücumu geldi; bu Sağ Kanat Kolu birliğini kaybetti; askerler küçük birbirinden habersiz parçalara bölündü. Bu kol çok ağır zayiat verdi. Bu koldaki süvarilerin başında İmparatorun kayınbiraderi Antakyalı Baudouin, Selçuklulara karşı saldırıya geçtiyse de bütün adamları kılıçtan geçirildi ve kendi hayatını da kaybetti.

Özellikle Türkler sonra hücumlarını taşıt araçlarına, arabalara ve araba atlarına odaklayıp bunlar için geçidi geçilmez hale getirdiler. Sonra geçitte bulunan Bizans ordusunun diğer kollarını eritme hücumlarına başladılar. Geçidin aşağısında bulunan askerler, durumu görüyor, fakat sıkışık durumda oldukları için yardım edemiyorlardı. Sol Kanat Kolu da büyük zayiat verdi ve komutanlarından biri, İoannis Kantakuzenos, Selçuklular tarafından öldürüldü. Kalan Bizans askerleri Selçukluların önden mi arkadan mı hücum edeceklerini anlayamayıp paniğe kapıldılar. Hava da bozmuş, çok kesif bir toz fırtınası geçidi kaplamıştı ve bu her iki tarafa da aksi tesir yapmakla beraber panik halinde olan Bizanslıların morali ve organizasyonu üzerinde çok fena tesir yaptı. Bu sırada Sol Kanat Kolunda olan İmparator I. Manuil de bütün moralini kaybetmiş, yere oturmuş, pasif olarak ordusunun ve kendisinin akıbetini düşünmeye koyulmuştu. Sonunda kurmaylarının zorlaması ile İmparator kendini topladı; elinde kalan askerleri arasında bir disiplin kurdu ve savunma grupları oluşturdu. Bu gruplar her tarafa yayılmış insan ve hayvan ölüleri ve tahrip olmuş ağırlıklar arasından geçebilip geçidin dışına çıkmayı başardılar. Burada zaten geçitte yakalanmamış olan ve savunma siperli bir ordugah hazırlamış olan İoannis ve Andronikos Angelos komutasındaki Öncü Kolu ve Konstantin Makrodukas ve Andronikos Lapardas komutasında Ana Kol askerleri ile yine birleştiler. Andronikos Kontostefanos komutasındaki Artçı Kolu ise baskında geçide yeni girmekte olduğu için nispeten daha az zayiat vermişti ve biraz zaman sonra geçitten hücum uğramadan geçip onlarla birleşti.

Bütün gece Selçuklu atlı kuvvetleri okları ile hücumlarına devam ettiler; ama Bizans savunma hatları bu hücumlara dayandı. Ertesi gün de Selçuklu atlı kuvvetlerinin ok atımıyla yaptıkları hücumlar devam etti. İmparator geçidi başta zayiat vermeden geçen birliklere iki karşı hücum yaptırttı, ama genellikle muharebenin kızgınlığı geçmişti.

Bu muharebenin dikkate değer bir özelliği bir yüzyıl kadar önce 1071'de Malazgirt Meydan Muharebesinde Bizans güçleri yenilgiye uğrayınca dört bir tarafa çil yavrusu gibi yayılıp imparatorları Romen Diyojen'i yalnız bırakıp onun esir olmasına neden olmuşken, bu yenilgide bütün yenik Bizans birliklerinin birleşip İmparatorlarını birlikte korumalarıdır. İmparator I. Manuil'in Türklere esir olmaktan korkup birliklerini bırakıp kaçmayı düşündüğü; fakat ismi bilinmiyen bir Bizanslı asker ve general Kostostefanos tarafından çok sert serzeniş ve laflarla bu kararından caydırıldığı bildirilmiştir.

Her iki taraf da zayiat vermiştir ama ne kadar olduğu bilinmemektedir. Bizans ordusundan kalan birlikler muharebeden sonra geçide girdiklerinde Türk ölülerinin kaldırılmış olduğunu görmüşlerdir. Fakat gördükleri en önemli tahribat Konya'yı kuşatma için yanlarında getirdikleri mancınık tipi kuşatma makinalarının hepsinin kullanılmaz ve tamir edilmez bir halde oluşuydu. Böylece İmparator'un Konya'yı kuşatıp alma ve oradan ta Antakya'ya gitme düşleri boşa gitmiş oldu.

Selçuk Sultanı'da Bizans ordusunun hepsinin tahrip edilemeyeceğini anlayınca barış taraflısı oldu. O akşam Sultan, Gabras adlı bir elçiyi bir İran savaş atı ve bir kılıç hediyesiyle İmparator'un kampına barış şartlarını müzakere etmek için gönderdi. Bu müzakerelerde Selçuklular eğer Eskişehir (Dorileon) ve Gümüşsu (Sublaion) kalelerinin Bizanslılara tarafından boşaltılıp yıkılması şartıyla, kalan Bizans ordusunun kayıtsız şartsız hiç hücuma uğramadan geri gidebileceğini teklif ettiler; Bizanslılar da bunları kabul ettiler.

I. Manuil, Bizans'a dönerken, yolda Türkmenlerin sürekli saldırılarına uğradı. Sonradan, Bizanslılar imzalanan bu barış anlaşmasına aykırı olarak Dorileon kalesini yıktırmama kararlarına bir bahane olarak barışa aykırı olan bu hücumları gösterdiler. Fakat İmparator Sublaion kalesine geldiğinde imzaladığı barış şartlarına göre o kaleyi yıktırdı. Birkaç gün sonra Alaşehir (Filedelfiya)'ya geldiği zaman Konstantinopolis'e ulaklarla mesaj göndererek bu muharebede kaybettiklerinin bir ayrıntılı hesaplarını verdi. Bu mesaja göre Miryokefelon yenilgisi bir yüzyıl önceki Malazgirt Meydan Muharebesi'ndeki Bizans yenilgisine benzemekteydi. Ancak Malazgirt'te Bizans İmparatoru esir düşmüştü ve I. Manuil hala ordusu kalıntılarına komuta etmekte serbestti.

Sonuç

Ağır bir yenilgiye uğrayan I. Manuil, Selçuklulara karşı inşa ettirdiği Eskişehir (Dorileon) ve Uluborlu'nun doğusundaki (Sublaion) kale ve müstahkem mevkilerini yıkmayı kabul etti. Böylece Selçuklu ordularına ve Türkmen göçmenlerine Sakarya Irmağı ve Büyük Menderes Irmağı vadileri açılacaktı. Sublaion kalesini hemen yıktırmakla beraber, I. Manuil, Dorileon kalesini yıktırmamıştır. Bunu zorlamak için 1177'de Kılıç Arslan büyük bir ordu ile Menderes vadisinden Bizans arazilerine çok derin bir giriş yapmıştir. Bizanslılar önce bir ufak galibiyet elde etmişlerse de, önemli Bizans şehirleri olan Yalvaç (Antiocheia in Psidia'u) ve Aydın (Tralles) şehirleri ele geçirilip talan edilmiştir. Ancak bu bir yıllık akıncı hücumu olmaktan ileri geçememiştir; çünkü ne girilen yerlerde Selçuklu idaresi kurulmuş ne de Dorileon kalesi surları yıktırılmıştır.

Haçlı ordusu ve Bizansın gücü, Anadoluya uzun bir süre daha sefer düzenleyemeyecek kadar azalmıştır ve Anadolu topraklarında Türk hakimiyeti kesinlik kazanmıştır.

Bundan başka, Selçuklu devletine savaş tazminatı olarak 100 bin altın gibi çok büyük bir meblağ ödemek zorunda kalmıştır.

Bu mali destek Anadolu Selçuklulara Doğu Anadolu'daki ufak ve serbest emirleri bertaraf etmede çok yardımcı olmuştur. Böylece Anadolu Selçukluları Orta Anadolu'da siyasi nüfuzlarını çok yükseltmişlerdir.

II. Kılıç Arslan Miryokefalon Savaşı'ndan sonra Anadolu'da siyasi birliği kurma ve ve genişleme siyasetine devam etmiştir. Bu amaçla Malatya'yı alarak Danişmentoğullarına son vermiştir. (1178)

Bu zafer sonucunda, Manuil idaresindeki Bizans'ın o zamana kadar uygulanan atılgan bir stratejiyi geride bırakmak zorunda kalmıştır. Gelecekte Selçuklular karşısında Bizans ordusu sadece sınırları savunan bir güç olmuştu. Böylece bölgede siyasi ve askerî inisiyatif Anadolu Selçuklu Devletine geçmiştir.

Avrupalı tarihçiler bundan sonra Anadoluya Türkiye demeye başlamıştır.

Anadolu'da Haçlı Seferleriyle Bizans'a geçen üstünlük tekrar Türklere geçmiştir.

29 Temmuz 2021

İyonya ve İyon Uygarlığı - Dorlar

İyonya ve İyon Uygarlığı

Yunanistan’a gelen Dorların önünden kaçarak Ana­dolu’ya geçen Akalar tarafından kuruldular. M.Ö 1200 yılında Akalar, adalar üzerinden Batı Anadolu’ya göç ettiler. Büyük Menderes ile Küçük Menderes nehirleri arasında kalan kıyı bölgelerine yerleştiler. Bu bölgeye İyonya, burada yaşayanlara iyonlar adı verilir. İyonlar, polis adı verilen şehir devletleri kurdular. M.Ö. XII. yüzyıldan itibaren Efes, Milet, Foça gibi şehirleri kurdular. Siyasal yapılanmaları şehir devleti şeklindedir, hiç bir zaman merkezi­yetçi olmamışlardır. 



Deniz ticareti ve kolonicilik alanında ileriydiler. Akdeniz, Marmara, Ege ve Karadeniz’de birçok koloniler kurmuşlardır. 
Anadolu’da kurulan ilkçağ uygarlıkları içinde en gelişmiş ve ileri düzeydedirler. Çünkü; 
1- İyonlar, Ön Asya’dan gelen ticaret yollarının bitiş noktasındadırlar ve doğu batı arasında köprü vazifesi görürlerdi. 
2- Diğer Anadolu uygarlıklarından etkilenmiş­lerdir. 
3- Tarım ve ticaretle gelişmiş olduklarından bi­lim ve kültüre ônem vermişlerdir. 
4- Şehir devletleri şeklinde yônetilmiş oldukları için serbest düşünce gelişmiştir.

İyon şehir devletlerinin başında krallar bulunuyordu. Asiller zamanla güçlenerek kralları tahttan indirdiler. Halkın seçtiği kişiler, meclislerin yardımı ile şehirleri yönetmeye başladılar. 
Ön Asya’dan gelen ticaret yollarının bitim noktasında bir ülke olmaları bilim ve kültür alanında ileri gitmelerinin en önemli nedenidir. İyonlar, sanat alanında da önemli gelişmeler gösterdiler. İyon Nizamı denilen mimari üslubun yaratıcısıdırlar (Artemis tapınağı iyonyalılar’a aittir). İyon tarzında mimarı eserler yarattılar. Tapınaklar, açık hava tiyat­roları bu alanda ki en güzel yapıtlardır. 

Ticaretin gelişmesi sonucu birçok kültür ile temas kurdular. Ekonominin gelişmesi ve demokrasinin varlığı; fikir hayatı, sanat ve bilim alanında önemli gelişmelere neden oldu. Diyojen, Tales, Anaksimenes, ve Anaksimandros felsefe , matematik ve astrono­mi bilimlerinin temellerini attılar. Matematikte Pisagor, Coğrafya’da Kse­nefon, Tıpta Hipokrat, Felsefe’de Heraklit ve Diojen, Şiirde Homeros ve Tarihte Heredot İyonyalıların en tanınmış bilginleridir.. 
Tiranlık yönetimi de ilk defa İyon şehirlerinde görülür. 
İyonlar, Fenike Alfabesi’nden yararlanarak kendi alfabelerini oluşturdular. İyon şair ve yazarları tarafından kaleme alınan trajedi, komedi ve dramlar günümüze kadar önemlerini korudular. Edebiyatta Homeros destanları önemlidir.
Şehirler

Dini Yapısı

Artemis Tapınağı

İyon şehir devletlerinin başında krallar bulunuyordu. Asiller zamanla güçlenerek kralları tahttan indirdiler. Halkın seçtiği kişiler, meclislerin yardımı ile şehirleri yönetmeye başladılar. 
Ön Asya’dan gelen ticaret yollarının bitim noktasında bir ülke olmaları bilim ve kültür alanında ileri gitmelerinin en önemli nedenidir. İyonlar, sanat alanında da önemli gelişmeler gösterdiler. İyon Nizamı denilen mimari üslubun yaratıcısıdırlar (Artemis tapınağı iyonyalılar’a aittir). İyon tarzında mimarı eserler yarattılar. Tapınaklar, açık hava tiyat­roları bu alanda ki en güzel yapıtlardır. 
Ticaretin gelişmesi sonucu birçok kültür ile temas kurdular. Ekonominin gelişmesi ve demokrasinin varlığı; fikir hayatı, sanat ve bilim alanında önemli gelişmelere neden oldu. Diyojen, Tales, Anaksimenes, ve Anaksimandros felsefe , matematik ve astrono­mi bilimlerinin temellerini attılar. Matematikte Pisagor, Coğrafya’da Kse­nefon, Tıpta Hipokrat, Felsefe’de Heraklit ve Diojen, Şiirde Homeros ve Tarihte Heredot İyonyalıların en tanınmış bilginleridir.. 
Tiranlık yönetimi de ilk defa İyon şehirlerinde görülür. 
İyonlar, Fenike Alfabesi’nden yararlanarak kendi alfabelerini oluşturdular. İyon şair ve yazarları tarafından kaleme alınan trajedi, komedi ve dramlar günümüze kadar önemlerini korudular. Edebiyatta Homeros destanları önemlidir.

Dorlar

Dorlar (Doris) , Antik Yunanistan asıllı, Hint–Avrupa kökenli göçebe kabilelerdir. Yaklaşık olarak MÖ 12. yüzyıl ortalarından itibaren Yunan yarımadasına dalgalar halinde akınlar düzenleyerek bu bölgedeki tunç çağı Miken uygarlığını yıkmışlardır. Demir çağı silahlarıyla kısa sürede askeri – feodal Miken krallıklarının siyasi gücünü etkisiz hale getiren Dorlar, Miken etkisi altındaki batı Anadolu,Girit ve Rodos’un da dahil olduğu adalara yayılmışlardır.

Yayılma bölgelerinde bir siyasi birlik oluşturmayan Dor istilasının sonucunda söz konusu bölgelerdeki yerleşimler arası kültürel ve ticari sıcak ilişkiler de son bulmuştur. Böylece Dor istilasının ardından 4 asır süren bir “karanlık devir” yaşanmıştır.

Rodos'un ilk sakinleri olan Dor'lar, Argos'tan gelen denizci bir kavimdi ve güneş ilahı olan Helios'a taparlardı. Dor'lar Rodos'ta en parlak devrini MÖ 3. asırda yaşayan bir medeniyet kurdular. Mısır ve Fenike'nin ürünlerini alıp satarak zengin oldular. Adayı kültür-sanat merkezi, güzel konuşma ve felsefe okulu haline getirdiler. Batı Anadolu'da da şu anda Datça yarımadasının ucunda bulunan Knidos antik kentini hem ticari hem de kültürel açıdan devrin en önemli liman şehri yaptılar.

Makedonya Kralı Demetrios, Rodos’u uzun süre kuşatma altında tutmuştu. Dor'lar, Demetrios'la yaptıkları bir savaşı kazandıktan sonra, kuşatmanın kalkması anısına zafer anıtı olarak ve ilahları Helios'a şükran borçlarını ödemek için, Rodos limanının girişine büyük bir Helios heykeli yaptılar. MÖ 281-280 yılında yapılan 32 metre yüksekliğindeki bu tunç heykel, elinde bir meşale tutuyordu. Bugünkü New York limanındaki Özgürlük Anıtı Rodos Heykeli'ni andırmaktadır.

Rodoslular bu heykelin kendilerini ve adayı koruduğuna inanırlardı. Bu heykel Herodot'un belirlediği 7 harikadan biridir. Bu nedenle her yıl "Helicia" denilen şölenler düzenler, bu heykelin dibinde dört atlı bir arabayı denize atarlardı. İnanışlarına göre, Helios böyle bir arabayla dünyayı dolaşarak insanları gözetlerdi.

Dor İstilası

Dor istilası, MÖ. 13 yüzyılın sonları ile MÖ. 12. yüzyılın başlarında Yunanistan’ın Dorlar tarafından dalgalar halinde istila edilmesidir. Dorlar’ın Yunanistan’a nereden geldikleri, dolayısıyla önceki yurtlarının neresi olduğu ve göç nedenleri halen bilinmemektedir. En olası görüş, Orta Avrupa’dan, muhtemelen günümüz Polonya’sından göçe başladıkları, burada Keltler’in, İliryalılar’ın, Daçyalılar’ın ve Traklar’ın komşuları oldukları yönündedir.


Nedeni ve etkileri

Doğu Avrupa'da meydana gelen kıtlıklar nedeniyle bazı kavimler doğuya doğru göç etmeye başlamıştır. Bu göç eden kavimler, karşılarını çıkan kavimleri de göçe zorlayarak Anadolu ve Suriye'ye kadar uzun bir mesafede göç dalgası oluşturmuşlardır. Bu göç dalgalarının Yunanistan’a yönelen bölümünde İliryalılar ve Dorlar, Yunanistan’daki Miken Uygarlığı’nı dağıtmışlardır. Miken krallıkları yıkılmış, bu krallıkların Ege Denizi, Batı Anadolu kıyıları, Doğu Akdeniz kıyı ve adalardaki kolonileri ile ticari bağlantıları kesilmiştir. Yunanistan’a, adalara ve Anadolu’nun güneybatı kıyılarına yayılan Dorlar, benzer seviyede bir uygarlık geliştirmemişler, ticaret büyük ölçüde daralmış, yazı unutulmuştur. Günümüzde Dor İstilası’nın neden olduğu bu duruma, ki 400 yıl sürmüştür, “Dor Karanlık Çağı” adı verilmektedir. Bu kavimlerin önünden kaçan kavimler Anadolu'ya geçmişler ve Hititler'in yıkılmasına veya bir duraklama dönemine girmesine neden olmuşlardır. Ancak tarihçilerin genel kanısına göre, Hititler Ege Göçleri sonunda yıkılmıştır. Göçler sonunda yunan anakarasından ayrılan Aioller, kuzeybatı Anadolu’ya (Edremit Körfezi ve civarı); İyonlar, Batı Anadolu’nun orta kesimine (kabaca İzmir ili ve civarı), Dorlar ise Anadolu’nun güneybatı köşesine (kabaca Muğla) yerleşmişlerdir.

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!