Su dayanamamış ateşin
gözlerindeki sıcaklığa al demiş; yüregim sana armağan...
İlişkide saygı, doğallık ve
empati son derece önemlidir. İnsani ilişkinin olmazsa olmazıdır. Önem ve değer
verdiğimiz kişileri çekici bulur, onları ilişki çemberimize alırız.
Saygı olmazsa olmazıdır
ilişkinin. İlişkilerde biri diğerine değerlisin, önemlisin derken, karşılıklı
önem ve doğal davranışlar, kendin olmaktan vazgeçmemek, gizli bir ayrıntıdır.
İlişki bağlamında; durumlara,
olaylara ‘o’nun yerine kendini koyarak bakmak, anlaşmazlık konusu olan şeye bir
de karşı pencereden bakmayı denemektir. İlişkiyi sürdürebilmek için amaca
yönelik ve etkileşimsel olan insan davranışları gelişimseldir. Yaşanan çevrenin
koşullarının değerlendirmesiyle amaçlar ortaya konulur. Bu değerlendirme
sonucunda, değişmeye karar vermek için bir istek oluşur. Kişiliğin önemli bir
boyutu değişmezlik ilkesini içerir. Değişimin temel koşulu istektir. Eğer kişi
isterse değişir.
İki kişi bir araya geldiğinde ve bir iletişim başladığında, bu iletişim etkileşime dönüşerek bir ilişkiyi doğurduğunda, kişi değişmeyeceğinin farkındadır. Ancak, karşısındakini değiştirebileceğine ilişkin, inanılmaz bir itici güçle yanılsamaktadır.
İlişki içindeki etkileşimler,
kişilerarası etkileşim ve değişim odaklıdır. Seçimler ve sonuçlar ilişkilerin
temeli ve en etkileşimsel boyutudur. Değişmeye dirençli iki birey, bir araya
geldiğinde ve ilişki için heveslendiklerinde, önce birbirlerini süzerek anlamak
için aşırı bir dikkat, sonra, kim daha güçlü denklemi, arkadan çekişme
alanlarını belirleme ve haklılık savaşları, yavaş yavaş alan belirleme,
strateji oluşturma, intikam veya geri çekilme ile ilişkiyi devam ettirme veya
bitirme süreci, bir hedef oluşturma doğrultusunda ilerleyecektir.
Sadece kişisel hedef odaklı kalmak ve ideallerini kovalamak ya da yanlış
yönlendirilmiş hedefler, ilişki sürecindeki etkileşimin doğal sürecini
bozacaktır. Tabii ki kendilik duygusunun kaybı ve kişisel hedeflerden
uzaklaşmak da bireyselliğin kaybı açısından son derece tehlikelidir. Bireysel
ilgilerin kaybolmaması, doğal kişisel hareketliği kaybetmemek, kişisel yaşam
anlamı ve amacını yitirmeden Biz olabilmek için bütüncül bir bakışa
ulaşabilmek, ilişki sürecini kolaylaştıracaktır.
Biz olabilmek için temel olan
hedefler, yeni bir anlayış ve içgörü ile oluşturulur. İletişim, sorun çözme ve
uyuşmazlık çözümü gibi alanlarda, beceri ve bilgi birikimini arttırılmalıdır.
Biz olmak, kişisel gelişime engel olmamalı ve devam eden büyümeye ve değişime
bağlı kalmayı sürdürmek için çaba harcanmalıdır.
Bireysel hedeflerin kaybı ya
da sadece eş ve ilişki odaklı hedefler, hem bireyin, hem de ailenin, gelişme ve
korunma ihtiyacını bozabilmektedir. Gerçeklik, her birey için ayrı ayrı ifade
ve önem taşır. Her bireyin dünya algısı farklı olduğundan, eşlerin çevreyi
yorumlama sonuçları oluşturma ve amaçları seçme yolları da farklıdır. ‘ İlişki
kişiye farklı roller yükler ve diğerinden beklenen karşılıklı sosyal davranış
örüntüleri ortaya çıkar. Böylece kabul edilebilir ya da kabul edilemez olduğuna
karar verilen kurallar oluşur. Etkileşim sürecindeki bireysel benzerlikler,
ortak dil ve yaşantılar ortak algıyı oluşturur. İlişkinin doğasından oluşan
kurallar ve roller artık bireysellikten ayrışmıştır. İlişki iki kişinin
kişiliğinin bir yansımasıdır, ancak ayrı ve bağımsız yaşayan bir organizma
olarak şekillenir. İlişkisel yaşam tarzı, inançları, değerleri, hedefleri ve bu
hedeflere ulaşmanın ne anlamı olduğunu yeniden inşa eder. Böylece iletişim
dönüşerek devam eder. Sözel ve sözel olmayan iletişimler etkileşimlerin
temelini oluştur. Örtüşmeyen farklı iletişim tarzları da hatalı iletişime,
yanlış anlaşılmalara ya da sorunlara yol açabilir.
Bireysel özelliklerin yanı sıra
ilişki, etkileşimden oluşan ayrı ve dinamik bir süreç olarak yeniden yapılanır.
İlişki artık kişiliklerden bağımsız, farklı bir iletişim ağı olmuştur.
Etkileşim içindeki bireyler arasındaki farklılıklar, çatışmaya dönüştüğünde,
roller ve işbirliği, süreçleri yeniden değerlendirilir. Eğer kişinin ilişkiden
kazanımları ve olumlu duyguları yüksekse, ilişkiye devam kararı verilir. Ancak
kişisel ilgi kayıpların artması, ilişkinin yok olması yolundaki sinyallerdir.
‘Sarılmış ateşle su
birbirlerine sıkıca, kopmamacasına... Zamanla su, buhar olmaya, ateş, kül
olmaya başlamış. Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...’
İlişkiler için belki de Can
Yücel’in dizelerindeki gibi ‘ateş ve suyun birlikteliği yok olmak mıdır?’
sorgusu; ‘Beni yitirmeden biz olamaz mıyız? endişesini taşımaktadır.
İlişkilerde her birey diğeri
hakkında içgörü ve anlayış kazandığında, iletişim dilinde karşılıklı ilişkinin
varlığına yer verdiğinde, suçlamadan, kınamadan, ilişki kuralarına saygıyla
ilerlendiğinde, sağlıklı bir beraberliğin eşit güçler arasında süregelen bir
ilişki olduğuna inanıldığında, kişilik gelişimini engellenmeden destek
olunduğunda, uyumlu davranış, iyi bir iletişim, etkin bir ilişki bağlamı olarak
sürecektir..
Ateş bir gün suyu görmüş yüce
dağların ardında sevdalanmış onun deli dalgalarına...
Hırçın hırçın kayalara
vuruşuna, yüreğindeki duruluğa demiş ki suya: Gel sevdalım ol, hayatıma anlam
veren mucizem ol...
Su dayanamamış ateşin
gözlerindeki sıcaklığa al demiş; yüregim sana armağan...
Sarılmış ateşle su
birbirlerine sıkıca, kopmamacasına...
Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya
aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış
olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su...
Ateş kızmış, ateş yakmış
ormanları... Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu...
Bir gün gelmiş, suya varmış
yolu bakmış o duru gözlerine suyun, biraz kırgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış; aşkın bazen
gitmek olduğunu. Ama gitmenin yitirmek olmadığını...
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş
aşkıyla.
İşte o zamandan beridir ki:
ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş..
Ateşin yüreğini sadece su, suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş..
Prof. Dr. Yıldız Dilek Ertürk - Psikolog
0 Yorum:
Yorum Gönder