Yönetim biçimleri, devletlerin idare şeklidir. Devlet şekli cumhuriyet olan, yani halk egemenliği olan devletlerde, yönetim biçimi bununla özdeş olarak demokrasi olmayabilir. Yönetim biçimi ile devletin kuruluşunun ve milletlerin hayat tarzlarının, dünya görüşünün derin bir ilgisi vardır.
Dünya genelinde en yaygın yönetim biçimi ise Cumhuriyet’tir.
Genel olarak başlıcaları gruplandırırsak; - Monarşi
- Meşrutiyet
- Oligarşi
- Demokrasi
- Otoriterlik
- Totaliterlik
- Teokrasi
- Teokratik Egemenlik
- Cumhuriyet
- Komünizm
- Faşizm
- Nasyonal Sosyalizm
- Sosyalizm
- Hanedanlık
en belirginler olarak karşımıza çıkar.
1) Monarşi: Monarşi yönetim sistemi krallığa bağlı olan bir yönetim sistemidir. Bu yönetim şeklinde ülkeyi yöneten akıl tek akıldır. Ülkede yaşayan halk ise bu kişinin emirleri ile yönetilir. Monarşinin bir diğer türü de "mutlak monarşi"dir. Mutlak olmayan monarşi türünde halkın yönetime katılma payı bulunurken, mutlak monarşi de bu durum tam tersidir. Halkın yönetime katılma gibi bir durumu söz konusu değildir.
Monarşi'nin Özellikleri
- Tek bir kişi tarafından yönetilir.
- Mutlak ve mutlak olmayan türünde iki şekli vardır.
- Hükümdar olan kişi köklü bir aileye mensup kişidir.
- Yönetim hakkı miras usulü ile devredilmektedir.
- Hükümdar olan kişi ömrünün sonuna kadar devletin başında kalır.
2) Meşrutiyet: Monarşi'ye benzer bir yönetim biçimidir. Monarşi'den farklı olarak padişahın veya hanedanın yanında az da olsa halkın yönetime katılma şansı vardır.
Meşrutiyet'in Özellikleri
- Anayasal bir düzen ile yönetilir.
- Halkın az da olsa yönetime katılma şansı vardır.
3) Oligarşi: Bu yönetim biçiminde ülke zengin bir grup tarafından yönetilir. Buna aydın kesim de denilebilir.
Oligarşi'nin Özellikleri
- Yönetim şekli despotçadır.
- Adil olmayan bir yönetim şekli hakimdir.
- Devlet bir grup veya zengin bir aile tarafından yönetilir.
4) Demokrasi: Halkın kendi kendini yönetme biçimine demokrasi denilmektedir. Demokrasi'de bir meclis bulunur. Halk yönetimde söz hakkına sahiptir. Herhangi bir işçi veya zengin kesim ayrımı yoktur. Herkes yönetimde söz sahibi olabilir.
Demokrasi'nin Özellikleri
- Halkın yönetimde söz hakkı vardır.
- Milli egemenlik esastır.
- Eşitlik ilkesi prensibi benimsenir.
- Temel hak ve özgürlükler bu yönetim biçiminde korunur.
- Çok partili sistemler bulunur.
- Bir anayasa meclisi yer alır.
5) Otoriterlik: Bütün iktidarın tek elde toplandığı yönetim biçimine otoriter yönetim biçimi denir.
Otoriterliğin Özellikleri
- Meclis bulunur.
- Bütün yetki devlet başkanına aittir.
- Bütün yargı ve yasama yürütme bir kişiye aittir.
6) Totaliterlik: Bireylerin özgürlüklerini kısıtlayan, bireylerin hak ve özgürlüklerini devlet kontrolünde tutan yönetim biçimine denir. Bu yönetim biçiminde meclis ise etkisiz hale getirilerek düzenlenmiştir.
Totaliterliğin Özellikleri
- Meclis etkisiz hale getirilmiştir.
- Halkın iradesi devlet başkanına aittir.
- Tek lider ve tek parti bulunur.
- Medya ve diğer yayın organları kontrollüdür.
7) Teokrasi: Devletin dini kurallar ile yönetilmesine teokrasi denilir. Yönetim sürecinde koyulan dini kurallar uygulanır.
Teokrasinin Özellikleri
- Dini kurallar esastır.
- Meclis bulunmaz.
İnce ayrıntılara girersek;
Liberalizm
Liberalizm, bireysel özgürlük üzerine kurulan bir siyasi felsefe veya dünya görüşüdür. Bireysel özgürlük ve bireysel haklar düşüncesiyle yola çıkan liberalizm, daha sonraki yıllarda farklı türlere bölündü ve bireylerin eşitlik ilkesinin de önemini vurgulamaya başladı. Klasik liberalizm bireysel özgürlüklerin rolünü vurgularken, sosyal liberalizm özgürlüğe vurgu yaptığı kadar; bireylerin eşitlik hakkı ilkesinin önemine vurgu yapar ve özgürlük ile eşitlik arasında denge kurmayı amaçlar. Liberal görüşü savunanlar geniş bir görüş dizisi benimsemekle birlikte genellikle ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, basın özgürlüğü, serbest ticaret, sivil haklar, seküler devlet, çoğulcu demokrasi ve özel mülkiyet gibi fikirleri destekler.
Liberteryenizm veya özgürlükçülük, yol gösterici norm olarak negatif özgürlük fikrini savunan siyasi akım. Liberteryenler otonomi ve seçme özgürlüğünü maksimize etmeye çalışır; seçim özgürlüğü, gönüllü iş birliği ve bireysel karar önceliğini vurgular,bu doğrultuda da devletin minimize edilmesini savunur. Popüler anlamda, Otoriteryenizm ile zıt anlamda kullanılır. Liberteryenler otorite ve devlet iktidarı konusunda aynı şüpheciliği paylaşıyorlar, ancak bazıları mevcut ekonomik ve politik sistemlere muhalefetlerinin kapsamı konusunda farklılaşıyor. Çeşitli liberteryen düşünce okulları, devletin ve özel iktidarın meşru işlevlerine ilişkin bir dizi görüş sunar ve genellikle zorlayıcı sosyal kurumların sınırlandırılmasını veya tasfiye edilmesini ister.
Klasik liberalizmin sınırlı bir türevi biçiminde tanımlanabilen modern liberteryenizm, liberalizmin yirminci yüzyılda geçirmiş olduğu anlam değişikliklerinden dolayı ‘sol’ düşünceleri savunanlara ABD'de "liberal" denilmeye başlanmasından beri klasik liberal geleneğin takipçisi olanların kendilerini ve düşüncelerini ‘liberaller’den ayırma amacıyla liberteryen kelimesini kullanmasıyla ortaya çıkar. Bu yeniden canlanma, serbest piyasa liberteryenizminin düşünce kuruluşları ve siyasi partilerin aracılığı ile Kuzey Amerika dışında yayılmasıyla sonuçlanır.
Cumhuriyet, hükûmet ya da devlet başkanının, halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir. Egemenlik hakkının belli bir kişi veya aileye ait olduğu monarşi ve oligarşi kavramlarının karşıtıdır.
(Yukarıda Başlıcalarında bahsedildi.)
Otoriter yönetimler
Devletçilik, devletin ekonomiyi veya sosyal hayatı ya da her ikisini de belirli bir dereceye kadar kontrol etmesi gerektiği inancıdır. Bu anlamıyla devletçilik, anarşizmin tersidir. Devletçilik totalitarist, refah devleti, minarşizm, büyük devlet gibi çeşitli şekillerde olabilir.
Milliyetçilik, belirli bir milletin çıkarlarını, özellikle egemenliğini ve özyönetimini kazanmayı, daha sonra bunu ilelebet sürdürmeyi amaçlayan ideolojik fikir hareketi. Milliyetçilik, her ulusun kendisini dışarıdan gelecek olan müdahalelerden bağımsız olarak yönetmesi gerektiğini, ulusun bir yönetim için doğal ve ideal bir temel ve tek haklı politik güç kaynağı olduğunu savunmaktadır. Milliyetçilik, 19. yüzyıl başlarından itibaren Avrupa'da, 20. yüzyıldan itibaren ise tüm dünyada egemen politik düşünce tarzı haline gelmiştir. Bu dönemde dünya politik haritası milliyetçilik ilkelerine göre biçimlendirilmiştir. Günümüzde Anglosakson kültürüne bağlı toplumlarda ve Avrupa Birliği düşüncesini savunan çevrelerde olumsuz bir anlam yüklenmiştir.
Militarizm, bir ülkede ordu gücünün aşırı derecede ağır basması, her tür sorunu askerî yöntemlere başvurarak çözme, bundan dolayı silahlı kuvvetlere öncelik tanıma eğilimi ve savaşı yüceltmektir.
Otoriteryenizm, siyaset üzerinde otokratik bir pozisyondur. Otorite ve bu otoritenin idaresine yönelik itaat ile nitelenen bir sosyal organizasyon biçimidir. Bireysel özgürlük karşıtıdır ve mutlak itaate dayanır.
Politik anlamda; otoriteryen bir hükûmette siyasal otorite, küçük bir siyasetçi grubunun odağındadır.
Otoriteryanizmin tek bir konsensüs tanımı yoktur, ancak Freedom House'un yıllık Dünya Özgürlüğü raporu dahil olmak üzere birkaç yıllık ölçüm denenmektedir.
(Yukarıda Başlıcalarında bahsedildi.)
Solcu yönetimler
Sosyal demokrasi, reformist ve kademeli evrimsel metotlarıyla birlikte laissez-faire kapitalizminin yarattığı eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı hedefleyen politik bir ideolojidir. Bir diğer tanımda sosyal demokrasi, evrensel değerlerle uyumlu olarak yurttaşların bireysel ve toplumsal gereksinimlerini karşılamayı hedefleyen sosyal devlet veya bu yöndeki politika ve kapitalist ekonomi içinde ortaklaşa uyum düzeni olarak tanımlanmaktadır. Batı ve Kuzey Avrupa'da 20. yy'ın ikinci yarısından sonra çarpıcı biçimde görülmeye başlayan toplumsal modeller ve ekonomik politikaların kastedildiği model sıklıkla bu biçimdir. Bir başka tanımlanmaya göre sosyal demokrasi, kapitalizmin neden olduğu eşitsizlik ve adaletsizlikleri liberal demokratik sistem içinde kabul edilebilir düzeye indirmeyi amaçlayan siyasi bir ideolojidir. Enternasyonalist bir ideolojidir.
İkinci Enternasyonal'de ortaya çıkan yeniden biçimlendirmeciler ve devrimci sosyalistler arasındaki bölünmenin ardından sosyal demokratlar, kapitalizmin bir ilerleme süreci içinde sosyalist ekonomiye dönüştürülmesini savundular.
Sosyal demokrasi düşüncesi, tek kabul edilebilir hükûmet biçiminin hukukun üstünlüğü ilkesi altında temsili demokrasi olduğunu öne sürmektedir.
Demokratik karar alma mekanizmasını genişleterek politik demokrasinin ötesinde ekonomik demokrasiye kadar; iş gücüyle çalışanlar ve diğer ekonomik paydaşları karar alma mekanizmasına dahil ederek birlikte karar alma hakkını yeterli miktarda ilerletmeyi amaçlar.[8] Kapitalizmin neden olduğu sosyal eşitsizlik, yoksulluk ve çeşitli grupların haksız davranışlarına karşı çıkarken diğer yandan tümden bir denetimsiz piyasa ekonomisine ya da tümden bir planlı ekonomi modeline karşı çıkar.[9]
Sosyal demokrasi sendikal işçi hareketiyle yakın bir bağ içindedir ve iş gücü ile çalışan işçiler ve işveren arasında toplu görüşme usulünü destekler. Sosyal demokrat partilerin büyük çoğunluğu Sosyalist Enternasyonal ile yakın bir ilişki içindedir Sosyalist Enternasyonal'in tanımına göre sosyal demokrasi; özgürlük, 'eşitlik, adalet ve dayanışma temellerine oturur.
Demokratik sosyalizm, genişletilmiş demokrasi ile birlikte sosyal mülkiyeti destekleyen politik bir ideolojidir.
Fikrin temelinde sosyalist teorinin gerektirdiği; işyerinde demokrasi, işçilerin ve işçi kooperatiflerinin sahip olduğu mülkiyet fikri vardır. Demokratik sosyalistlere göre kapitalizm doğası gereği eşitliğe, özgürlüğe ve dayanışmaya karşıdır ve bu değerler ancak sosyalist bir toplumla pratiğe aktarılabilir. Çoğu demokratik sosyalist sosyalizme geçişin kademeli olması gerektiğini savunsa da demokratik sosyalizm hem reformcu hem de devrimci adımları savunur. Tanım olarak demokratik sosyalizm, sosyal demokratlar ve diğer sosyalistler tarafından yirminci yüzyılda Sovyetler Birliği'nin temsil ettiği otoriter yönetime karşı popülerleştirilmiştir.
Devlet sosyalizmi, sosyalist hareket içinde, kapitalizmden sosyalist üretim tarzına veya komünist topluma geçişte geçici bir önlem olarak ya da sosyalizmin bir özelliği olarak, üretim araçlarının devlet mülkiyetini savunan, özel mülkiyete karşı politik ve ekonomik bir ideolojidir. Tüm endüstrilerin ve doğal kaynakların devlet mülkiyetinde olduğu, devlet tarafından kontrol edilen planlı bir ekonomiyi savunan teori, doktrin ve hareket anlamına gelir
Sosyalizm, sosyal ve ekonomik alanda toplumsal refahın katılımcı bir demokrasiyle getireceğini ve üretim araçlarının hakimiyetinin toplumlara ait olduğunu savunan, işçilerin yönetime katılmalarına ağırlık veren, özel üretim yerine kamu bazlı üretimi destekleyen, telkin ve propagandalarını eğitim, tarım ve vergi reformları üzerinde yoğunlaştıran ekonomik ve siyasi teori. "Sosyal mülkiyet"; kooperatif işletmeler, ortak mülkiyet, devlet mülkiyeti, özkaynakların yurttaşlık mülkiyeti veya bunların bir karışımı olabilir. Sosyalizmin pek çok çeşidi vardır ve bunların tek bir tanımı yoktur. İdeolojiyi savunanların toplumsal mülkiyet türleri, yönetimi üretken kurumlarla birlikte nasıl şekillendirecekleri ve sosyalizmi oluşturma konusunda devletin rolünün ne olacağı gibi konularda farklı düşünceleri mevcuttur.
Komünizm (ortak, evrensel); üretim araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu sınıfsız, parasız ve kimi zaman devletsiz bir toplumsal düzen ve bu düzenin kurulmasını amaçlayan toplumsal, siyasi ve ekonomik bir ideoloji ve harekettir. Sadece üretim araçlarının ortak kullanımına dayanan sosyalizm ile tam olarak aynı anlama gelmemesine rağmen eş anlamlı olarak da kullanılabilmektedir.
Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan bir ekonomik sistemdir. Serbest piyasa ekonomisi olarak 16. yüzyılda çıkmıştır. Kapitalizmin merkezindeki özellikler özel mülkiyet, sermaye birikimi, ücretli emek, gönüllü takas, bir fiyat sistemi ve rekabetçi pazarları içerir. Kapitalist piyasa ekonomisinde, karar verme ve yatırım finansal ve sermaye piyasalarındaki üretim faktörleri sahipleri tarafından belirlenir. Malların fiyatları ve dağıtımı ağırlıklı olarak piyasadaki rekabet tarafından belirlenir.
Merkantilizm 16. yüzyılda Batı Avrupa'da başlamış ekonomik bir teoridir. Türkçeye yaklaşık olarak "Ticaretçilik" olarak çevrilmesi mümkündür. Merkantilizm güçlü bir ekonomi için ihracatı en üst düzeye çıkarmak ve ithalatı en aza indirmek üzere tasarlanmış bir ekonomik politikadır.
Aristokrasi ya da soylu erki, iktidarın imtiyazlı ve genellikle soya bağlı bir toplum sınıfının elinde bulunduğu siyasi hükûmet şeklidir. Ekonomik, toplumsal ve siyasi gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu tarihi yönetim biçimidir. Sözcük "soylular sınıfı" anlamında da kullanılmaktadır.
Despotizm, ister sıkıca birbirine bağlı bir grup tarafından, ister bireysel olsun mutlak siyasi bir güç ile hükmeden tek bir idari otoriteye sahip hükûmet biçimidir. Klasik biçiminde despotizm, bir şahsın idaresinin olduğu devlet, despot ise bütün siyasi gücü kullanan ve bütün devleti temsil eden diğer herkesin ikincil önemde olduğu otoritedir. Bu tip despotizm medeniyetin kurulmasında ilk aşamalarda görülen derebeylik ve benzeri yönetimlerde yaygındı. Tarihteki Mısır Firavunları klasik despotlara bir örnektir.
Faşizm
Faşizm, ilk olarak İtalya'da Benito Mussolini tarafından oluşturulan, otoriter devlet üzerine kurulu radikal bir aşırı milliyetçi politik ideolojidir. İlkeleri ve öğretileri, La dottrina del fascismo adı altında Giovanni Gentile tarafından yazılmıştır. Benito Mussolini'nin kurucusu olduğu Ulusal Faşist Parti'nin İtalya'da iktidara gelmesinin ardından, faşizm birçok milliyetçi ideolojiye örnek olmuştur. Hitler'in nasyonal sosyalizmi ve Franko'nun falanjizmi, faşizmden çok etkilenmişlerdir.
- Nasyonal sosyalizm (Nazizim)
Nasyonal sosyalizm (Almanca: Nationalsozialismus), etnik milliyetçilik ile sosyalizmi birleştiren, ırkçı, anti-kapitalist, anti-semitik ve anti-Marksist bir ideolojidir. İtalya'da Benito Mussolini önderliğinde kurulan faşizm akımından etkilenerek ortaya çıkmıştır. Meydana gelişi Almanya'da gerçekleşen ve temel ilkeleri Adolf Hitler tarafından ortaya konan nasyonal sosyalizm, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin 30 Ocak 1933'ten Almanya'nın II. Dünya Savaşı'nda teslim olduğu 8 Mayıs 1945 tarihine kadar, 12 yıl 3 ay iktidarda olduğu dönem boyunca Almanya'nın resmî ideolojisi olarak uygulanmıştır.
Falanjizm, 1933 yılında José Antonio Primo de Rivera tarafından İspanya'yı ele geçirmeye çalışan İspanyol komünistlere karşı geliştirilen, en çok Francisco Franco tarafından uygulanmış otoriter-kralcı faşist ideolojidir.
Strasserizm (Almanca: Strasserismus ya da Straßerismus), nasyonal sosyalizmin, Yahudi düşmanlığı ve anti-kapitalizm temelinde ulusal yeniden doğuşu hedefleyen, daha radikal, kitlesel eylem ve işçi tabanlı bir form oluşturması çağrısında bulunan bir koludur. Neo-Nazizm'in günümüzdeki düşünce yapılanmasını oluşturur. Adını Gregor ve Otto Strasser adlı iki Nazi kardeşten almıştır. Adolf Hitler'le olan siyasal karşıtlıkları, 1930'da Otto Strasser'in Nazi Partisi'nden ihracına, 1934'te Gregor Strasser'in Uzun Bıçaklar Gecesi'nde öldürülmesine neden olmuştur.
Avusturya faşizmi, 1920'li ve 1930'lu yıllarda faşizmin Avusturya yorumu.
Avusturya'da faşizm her şeyden önce Heimwehr adı verilen paramiliter gruplar tarafından temsil ediliyordu. Bu gruplar 1918'de kurulan 1. Cumhuriyet'in demokratik ilkelerine karşı mücadele veriyorlardı. Othmar Spann'ın ve İtalyan faşizminin etkisinde bu paramiliter gruplar anti-parlamenter, görünüşte anti-kapitalist bir devlet iktidarını savunuyorlardı (18 Mayıs 1930'da ilan edilen Korneuburg Yemini). Bu programın kimi parçaları şansölye Engelbert Dollfuß tarafından 1 Mayıs 1934'te ilan edilen Mayıs Anayasası'na alındı. Bu anayasa aracılığıyla Avusturya ruhani-otoriter-faşist bir devlet biçimine dönüştü. Dollfuß baskıcı bir rejim uyguladı ve önce komünist sonra da sosyalist örgütlenmeleri ve sendikaları yasakladı.
Avusturya faşizmini Alman nazizminden ve İtalyan faşizminden ayıran başlıca nokta bir kitle partisi yerine, kimi burjuva ve katolik gruplara dayanmasıdır. Ayrıca İtalya'daki Mussolini ya da Almanya'daki Hitler gibi karizmatik bir lider Avusturya faşizminde yoktur. Bu farka rağmen 1938'deki Anschluß (Katılma) sonrasında Avusturya faşizmi kolayca Alman nazizmiyle yer değiştirmiştir. Üstelik Heimwehr gruplarının 25 Temmuz 1934'te yapılan nazi darbesi girişimine karşı mücadele etmiş olmalarına karşın nazi iktidarı bu grupları kendi çevresinde tutmayı başarmıştır.
Klerikal faşizm, faşizmin politik ve ekonomik doktrinlerini klerikalizm ile birleştiren bir ideolojidir. Terim, dini unsurları faşizmle birleştiren, faşizme sempati besleyen dini organizasyonlardan veya din adamlarının başrol oynadığı faşist rejimlerden destek alan örgütleri ve hareketleri tanımlamak için kullanılmıştır
Neofaşizm, II. Dünya Savaşı sonrasında bazı Avrupa ülkelerinde görülmüş "yeni faşist" akımdır. Faşizmin bu türü belli bir zümrenin değil bütün milletin kendini diğer milletlerden üstün görerek öne çıkma çabası olarak da tanımlanabilir. Neonazizm ile beraber Avrupa'da ve ABD'de neofaşist oluşumlar bulunmaktadır.
Neo-Nazizm veya yeni Nazizm, II. Dünya Savaşı'ndan sonra nasyonal sosyalizmi yeniden canlandırmak ve bu amaçla nasyonal sosyalist yönetimleri demokratik veya silahlı yollarla başa geçirmeyi hedefleyen veya nasyonal sosyalizmi savunan tüm siyasi hareket ve düşüncelere verilen ortak isimdir.
Nazi Almanyası'nın 8 Mayıs 1945 tarihli yenilgisiyle beraber nasyonal sosyalist rejim çökmüş, Almanya 1949'a kadar Müttefik Devletler'in işgali altında kalmıştı. İşgal boyunca nasyonal sosyalizme ait olan her şey kaldırılmış ve bu düşünceler Alman halkının zihninden silinmeye çalışılmıştır. Ancak Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde ve bütün dünyada nasyonal sosyalizme duyulan ilgi tükenmemiştir.
Monarşik düzenler
(Yukarıda Başlıcalarında bahsedildi.)
(Yukarıda Başlıcalarında bahsedildi.)
(Yukarıda Başlıcalarında bahsedildi.)
Mutlak monarşi, yasama ve yürütme kuvvetlerinin hükümdarda toplandığı bir hükûmet sistemidir. Bu sistemde, devlet içinde tek ve en büyük otorite sahibi hükümdardır. Yasama, yürütme ve hatta yargı yetkisinin sahibi 'hükümdar'dır (monark, kral, padişah...). Mutlak monarşiyi meşruti monarşi ile karıştırmamak gerekir. Meşruti monarşi bir kuvvetler ayrılığı sistemidir. Mutlak monarşi ise kuvvetler birliğini esas alır. Yani mutlak monarşi, devletin tek bir kişi tarafından hiçbir sınırlamaya bağımlı olmayarak yönetildiği rejim türüdür.
Merkezi krallık anlamına ya da padişahın tek elden kendi kararlarıyla yönetimine denir. Avrupa'da beyliklerin yıkılmasıyla ortaya çıkmış ve güçlenmiştir. Mutlak monarşinin kurucusu Babil Kralı Hammurabi'dir.
Özerklik ya da otonomi, başka bir kişi ya da durumdan bağımsız karar verme, kendi kendini yönetebilme yetisi. Yunanca'dan gelen "auto" (öz, kendi kendine) ve "nomos" (kural,yasa) kelimelerinin birleşiminden oluşur. Gelişim psikolojisinde ve ahlaki, politik ve biyoetik felsefede özerklik bilinçli, zorlanmamış karar verme kapasitesidir.
Özerk kuruluşlar veya kurumlar bağımsız veya kendi kendini yönetirler.
Oligarşik yönetimler
(Yukarıda Başlıcalarında bahsedildi.)
Meritokrasi, yönetim gücünün, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne yani liyakata dayandığı yönetim biçimidir. Bu yönetim şeklinde idare gücü, üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılmaktadır, kayırma yoktur. Özellikle kamu yönetiminde daha bilgili ve yetenekli kişilerin seçilmesi ve yine hizmet içindeki ilerleme ve yükselmelerinin bilgi, başarı ve yetenek kıstaslarına göre yapılmasını amaçlar. Osmanlı Devleti'ndeki Devşirme sistemi buna örnek gösterilebilir.
Plütokrasi, yönetme erkinin maddi açıdan üstün kişilerce paylaşılmasını öngören oligarşik bir yönetim biçimi.
Teknokrasi veya Uygulayımcıerki, bütün karar verme süreçlerinin teknik uzmanların ellerinde olduğu bir yönetim şeklidir. Yönetim kademelerinde sadece bilgi, deneyim ve yetenek sahibi bilim insanları, mühendisler ve teknolojistler yer alır.
(Yukarıda Başlıcalarında bahsedildi.)
Jüristokrasi, yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Juristokrasi, fonskiyon gaspı ile de tanımlanmaktadır. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokrasi'de yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır.
Stratokrasi, askerlerin liderlik konumunda olduğu bir yönetim şeklidir. Askeri diktatörlük ya da cunta'dan farklı olarak, bir stratokraside askeri yönetim hukuka dayanmaktadır, geleneksel ve hukuki olarak ordu ve devlet birdir ve hükûmet, bunun için görevlendirilen subaylar ve diğer askeri liderlerden oluşur. Askerlik görevini yapmış vatandaşlar da seçme ve seçilme hakkında sahip olabilir. Ordunun siyasi gücü anayasa, kanunlar ve toplum tarafından desteklenir. Bu nedenle, bir stratokrasi çoğu zaman bir meritokrasidir. Stratoksiler, otokratik bir doğada olmak zorunda değildir.
Timokrasi, parası ya da gücü olanın yönetimde olması gerektiği düşüncesinin hakim olduğu bir siyasi yönetim şeklidir. Para aristokrasisi olarak da bilinir. Platon Devlet adlı eserinde timokrasiyi, yöneticilerin şan, şöhret, askeri başarılar gibi güç gösterilerine kapılıp dünyevi hazları ön plana alıp, halkı ikinci plana attıkları bir yönetim şekli olarak tasvir eder. Timokrasi'nin ilk uygulayıcısı MÖ 594 yılında Antik Yunanistan'da Solon olmuştur.
Kritarşi yargıçların egemenliğidir. (Yunanca " krito "(Hakim) ve arkhe (hükûmet) kelimelerinden türetilmiştir. Devleti mahkemelerin ve dolayısıyla hakimlerin yönettiği bir yönetim biçimidir.
Etnokrasi, ülke yönetiminin baskın olan etnik grubun kontrolünde olduğu ve bu kontrolün yönetimdeki grubun çıkarlarını ilerletmek için kullanıldığı sosyolojik, siyasal veya toplumsal sistemdir. Bu yönetime sahip ülkelerde yönetim organları orantısız bir şekilde baskın grubun kontrolü altındadır ve azınlık grupların çıkarları ile çatışmalar meydana gelmesi olasıdır. Bu durum sadece tek bir etnik grup ile olabileceği gibi (mono etnokrasi), bazı ülkeler "poli etnokratik" olarak sınıflandırılmıştır. Bu çoklu etnokrasi durumunda genellikle iki etnik grup yönetimde baskın olurken, yönetici kişinini etnik kimliği aynı zamanda politik kimliğinin göastergesi olmaktadır. Politik sistemde Valonyalı Fransızca konuşan Valonlar ile Flandreli Felemenkçe konuşan Flamanlar gibi sadece iki grubun baskın olduğu ve bu politik sistemin iki grup arasında şekillendiği Belçika gibi ülkeler poli etnokrasi olarak tanımlanmıştır
Federatif yönetimler
Federasyon, coğrafi yapılarına göre oluşmuş birden fazla devletin kendi istekleriyle bir araya gelerek dışarıya karşı tek bir siyasal güç olarak görülmeleri ve bu amaçla kurdukları örgütün, kendisini oluşturan devletlerin üzerinde olması; iç işlerinde ise, yine aralarındaki anlaşmaya göre geniş veya dar ölçüde özerk olmaları ile oluşan topluluk.
Federal cumhuriyet, cumhuriyetçi bir yönetim biçimine sahip devlet organlarının oluşturduğu federasyona verilen addır. Terimde geçen "cumhuriyet" sözcüğü farklı anlamları karşılamakta ve yönetim biçimi monarşi olmayan devletler için kullanılmaktadır.
Federal cumhuriyet, ulusal ("federal") hükûmet ile buna bağlı alt yönetimler arasındaki güçler ayrılığına dayanmaktadır. Ulusal güvenlik ve savunma ile para politikası gibi geniş çaplı konular "federal" düzeyde ele alınırken altyapı ve eğitim politikası için yerel organlar devreye girmektedir.
Konfederasyon, bağımsız kuruluşlar ve kurumlar tarafından, egemenliklerini muhafaza etmek şartıyla, ortak ve sınırlı menfaatlerini sağlamak maksadıyla, bir antlaşma ile kurulan topluluklardır. Federalizm tipi devlet yapısından farklı olarak, üye devletlerin istedikleri zaman ayrılma hakkı bulunur veya ayrılma durumlarında müdahale edilmeme durumu söz konusudur. Konfederasyon tipi devlette merkezi yapı, federal devletlerdeki kadar baskın değildir. Hızlıca gelişen bir savaş tehdidi sonucu ortak çıkarlar maksadıyla kurulan ve konfederasyon yapının geçici olup ne zaman biteceği önceden belirlenen konfederasyon devlet örnekleri vardır, en popüler örnek Amerika Konfedere Devletleri'dir.
Konfederasyon tipi devlet türleri geçiş aşaması olarak da değerlendirilir. Üye devletler merkezi yapıyı güçlendirerek federal devlet halini alabilir veya konfederasyon dağılıp geriye kalan devletler üniter yapıyla devam edebilir. Günümüzde resmî olarak konfederasyon adını taşıyan tek devlet İsviçre'dir.
Anarşi
Anarşizm, (yöneticisiz anlamına gelir) toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi savunan çeşitli politik felsefeleri ve toplumsal hareketleri tanımlayan sosyal bir terimdir. Anarşizm, her koşulda her türlü otoriteyi reddetmektir.
Bu hareketler genellikle, merkezi politik yapılar, üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ekonomik kurumlar yerine toplumsal ilişkilere dayanan gönüllü etkileşim ve özyönetimi savunur, özgürlük ve otonomi ile karakterize edilen bir toplumu arzular. Bu felsefeler, anarşi terimiyle özgür bireylerin gönüllü etkileşimine dayanan bir toplumu, bireylerin ve toplulukların alınan kararlardan etkilendikleri ölçüde söz sahibi olması düşüncesini ifade eder.
Zorlayıcı kurumlara ve toplumsal bazlı hiyerarşilere karşı olmak anarşizmin asli ilkelerindendir ve ayrıca anarşizm gönüllülüğe dayanan bir toplumun nasıl işleyeceği konusunda olumlu bir görüşü ifade eder. Anarşist felsefeler arasında hatrı sayılır bir çeşitlilik vardır. Şiddetin anarşizmdeki yeri, ne tür bir ekonomik sistemin olması gerektiği, çevre ve endüstriyalizm hakkında sorular ve diğer hareketlerde anarşistlerin rolleri gibi farklı alanlarda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Anarşist akımlar bu nedenlerle birbirlerinden çok farklı ve hatta karşı olabilirler. Örneğin anarşist komünizmin yanı sıra Hristiyan anarşizmi gibi anarşist akımlar da mevcuttur.
Anarşist komünizm; komünist anarşizm, anarko komünizm ya da liberter komünizm olarak da bilinir. Kapitalizmin ancak toplumsal bir devrimle ortadan kalkacağını ve bunun da sınıf eksenli bir mücadeleyle gerçekleşeceğini savunur. Anarşist komünistler sosyalist akımların aksine komünal hayat düzenine erişebilmek için sosyalist devrimi ve devletin proletarya tarafından ele geçirilmesini değil, doğrudan komün hayata geçilmesi gerektiğini savunur. Marksistlerden farklı olarak devrimden sonra iktidarın devletin tekelinde toplanmasına karşı çıkar. Bunun devlet iktidarına sahip olanlar ve olmayanlar arasında ayrışmaya yol açacağını, iktidara sahip olanların yozlaşacağını ve toplumun çıkarına göre davranmak yerine iktidarlarını koruma, kuvvetlendirme yoluna gideceklerini savunur. Anarşist komünistler bunun yerine tüm kararların toplumun tamamının katılımıyla alınmasını savunur.
Aynı zamanda devrimci örgütlenme modeli konusunda da marksist ve burjuva partilerden farklılaşır. Toplumun tabandan örgütlenmesini savunduğu gibi devrime giden süreçte anarşist komünizmi savunan bir örgütün de hiyerarşik olmaması, içinde herhangi bir otorite barındırmamasını savunur.
Anarko kapitalizm (ayrıca liberteryen anarşizm, özel mülkiyet anarşizmi, piyasa anarşizmi veya serbest piyasa anarşizmi ile ifade edilebilir) özel mülkiyet hakkına, iktidar müdahalesinin reddine ve temel toplumsal etkileşim mekanizması olarak rekabete dayalı serbest piyasanın savunusuna dayanan siyasal düşüncedir. Anarko-kapitalizm, özel mülkiyeti şu şartlarda meşru görür: bir emek ürünü ise, ticaret etkinliğinin bir sonucu ise veya hediye olarak elde edilmiş ise. Ekole göre, anarko kapitalist toplumda; serbest piyasa işleyişini, toplumsal kurumları, yasa uygulamalarını, güvenliği ve altyapıyı, devlet yerine kâr amaçlı rekabete dayalı şirketlerin, yardım derneklerinin veya gönüllülüğe dayanan birliklerin düzenlemesi öngörülür.
Anarko kapitalizm, piyasa teorisyenleri Gustave de Molinari, Frederic Bastiat ve Robert Nozick ile birlikte Amerikalı bireyciler Tucker ve Spooner gibi düşünürlerin fikirleri ile şekillenmiştir Bir tür bireyci anarşizm biçimi olarak karakterize edilir Fakat, Tucker ve Spooner'ın çizgisinde olan bireyci anarşizmden farklı olarak, anarko kapitalizm emek değer teorisini ve onun normatif uygulamalarını reddeder. Anarko kapitalist düşünceler agorizm ve piyasa merkezli özgürlükçü sol felsefelerin gelişimine katkılarda bulunmuştur.
Anarko kapitalizm hem doğal haklar hem de faydacı (utilitarian) temelde savunulmuştur. Anarko kapitalizmin, kapitalist doğasından kaynaklanan sebeplerle anarşist düşünce içindeki yeri tartışmalıdır. Özellikle komünist anarşist hareket içinde olanlar, Rothbard gibi bireyci anarşistleri anarşizm yazınından dışlama taraftarıdır. Rothbard uzlaşmaya dayalı değişimi ifade eden serbest piyasa kapitalizmini, onu yok etmek üzere baskıcı yöntemler kullanan hükûmet ve büyük şirketler arasında bir birliktelik olarak tanımladığı devlet kapitalizminden ayırır. Bu bağlamda Rothbard "kapitalizm"i anarşizmin en yetkin ifade biçimi ve aynı şekilde anarşizmi de kapitalizmin en yetkin ifade biçimi olarak tanımlamıştır.
Anarko-sendikalizm 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış bir düşünce ve ilkeler akımıdır.
Bazı Latin Avrupa ülkeleriyle birlikte Amerika'daki 'Dünya Sanayi İşçileri' (Industrial Workers of the World) örgütüne bağlı işçilere özgü bir akım olan anarko-sendikalizm, Anglosakson trade-union hareketine karşıydı. Anarko sendikalistler için grevler, bir halk arayışı olmaktan çok işçi sınıfını mücadeleye yönelten hareketlerdi. Amaç genel greve giderek eski düzeni yıkmak ve sendikaları toplumun temel taşı haline getirmekti. Bu yaklaşım şiddete başvurmayı meşru sayıyor ve işleri idare etmek için ihtiyaç duyulan sendikaların eğitimine özel bir önem verilmesini istiyordu. Devleti yıkmak kararı, siyasi partilerle her türlü ilişkinin yasaklanması ve merkezileşmeye kuşkuyla bakılması sonucunu doğuruyor, militanların sayısından çok değerini önemseyen seyrek bir örgüt yapısı benimseniyordu.
Yeşil Anarşizm, özellikle doğa ile insan arasındaki ilişki üzerine odaklanan anarşist ekol. Bu hareketin temel sorunu, endüstri öncesi toplumu, hatta bazen tarım öncesi toplumu yeniden canlandırmaktır. İnsanları doğal yaşama yabancılaştıran teknoloji ve ilerleme düşüncesiyle ifade edilen endüstri toplumu, bu ekolün eleştirilerinde önemli yer tutar. Felsefesinde Ludditelerin politik eylemlerinin ve Jean-Jacques Rousseau’nun yazılarının etkileri görülür. Fakat bunlardan daha fazla, primitivizm ortaya çıktığında, Frankfurt Okulu’nun Marksistleri Theodor W. Adorno ve Herbert Marcuse’ün düşünceleri ile Marshall Sahlins, Richard Lee, Lewis Mumford Jean Baudrillard ve Gary Snyder gibi antropologların düşünceleri ekolün şekillenmesinde önemli yer tutmuştur.
Kendilerini primitivist olarak adlandıran bazı yeşil anarşistler, doğal yaşama tam bir dönüş ve göçebe avcı-toplayıcı hayat tarzını savunurken, birçok yeşil anarşist ise gündemine sadece endüstri toplumunun ortadan kaldırılmasını alır, evcilleştirmeye veya tarım etkinliğine karşı kesin bir karşı duruş sergilemezler. İlk kategoride teorisyenlere, Derrick Jense ve John Zerzan örnek gösterilebilir. Birçok yeşil anarşist devrim sonrası gelecek ile bağlantılı bu sorunları bir kenara bırakıp, bugünün dünyasının karşı karşıya olduğu sorunlara ve toplumsal devrim konusuna odaklanmıştır.
Günümüzde birçok anarşist yeşil anarşizmin en yetkin şekli olarak, Murray Bookchin’in toplumsal ekoloji düşüncesini izlemektedir. Bu akım (aydınlatma endüstrisi, tarım ve sürdürülebilir şehircilikle birlikte) gelişmiş ekolojik toplum düşüncesine ve sınıf çatışmasına dayalı anarşizm olarak ifade edilebilir.
Yeşil anarşinin odak noktası ilk başlarda insanın doğa üstüne kurduğu egemenliğin sorgulanması (yani özetle ilkelcilik ve çevre hareketleri) iken zamanla (özellikle ikinci dünya savaşı sonrası fabrika çiftçiliği ve endüstriyel hayvan deneylerinin sayısındaki büyük artışla) hayvan sömürüsüne yönelik farkındalık da artmıştır. Hayvan eziyetini insan sağlığı, giysisi veya gıdası gerekçeleriyle haklılaştırmak isteyen çoğunluğa karşı yeşil anarşistler, çözümü insanmerkezcilik ideolojisinin ve kapitalizmle birlikte sürdürülen bilimsel/teknolojik ilerlemenin durdurulmasını talep eder. Bugün yeşil anarşinin içerisinde hayvan özgürlüğü hareketi veya diğer adıyla türcülük karşıtı hareket önemli bir yer tutar; tüm yeşil anarşistler tarafından fiilen uygulanmamakla beraber (her biri vejetaryen veya vegan olmamakla beraber, her biri aktif hayvan hakları mücadelesi vermemekle beraber), hayvanların insan tahakkümünden kurtarılması ve vahşi -özgür- yaşamlarına geri döndürülmesi yeşil anarşistler arasında mutabakat noktalarından birisidir. Anarşist hareketlerin günümüzde en diri olduğu ülkelerden biri olan Almanya'da yeşil anarşinin bayrağı (kara-yeşil) ile türcülük karşıtı hareketin bayrağı eştir. Ayrıca dünyadaki birçok yeşil anarşistin, faaliyet gösterdikleri kafe, işgal evi veya sosyal merkezlerde bedava dağıttığı yemeklerin (Almanca adı: Vokü) vejetaryen veya vegan pişirilmesi oldukça yaygın bir uygulamadır.
Diğer
Feodalizm ya da derebeylik, başta Ortaçağ Avrupası olmak üzere tarihin birçok evresinde rastlanan toplumsal, siyasal ve ekonomik bir örgütleniş biçimidir. Feodalizm kelimesi, Latince feodum (tımar) ile taşınabilir değerli mal anlamına gelen Latin kökenli bir kelimeden türetilmiştir.
Feodal toplumun siyasi örgütlenişi, koruyan-korunan (süzeren-vassal) ilişkisine dayanan hiyerarşik bir örgütleniştir. Merkezî otorite zayıftır, yerellik görülür. Feodal ekonomi ise, kendi kendine yeterlik üzerine kuruludur.
Merkezcilik, merkezdeki siyasi akımları belirtmek için kullanılır. Sağ ve soldan ayrı bir siyasi güç iddiasında olup ayrıca sağ ve sol arasında bir uzlaşı olarak da görülebilen bir akımdır. Bu terim siyasi uzlaşmazlıklar arasında ılımlılıkla ilişkilendirilebilir: Reformlar düzeyinde Muhafazakârlık ile İlericilik, düşünceler düzeyinde Sosyalizm, Liberalizm ve Muhafazakârlık, ekonomik düzeyde ise Müdahalecilik ve Laissez faire (Laissez faire, sadece mülkiyet haklarını korumayı amaçlayan yeterli düzenlemelerin bulunduğu bir ekonomik ortamda özel taraflar arasındaki alım satım işlemlerinin müdahaleci hükûmet kısıtlamaları, tarifeler ve sübvansiyonlardan arındırılmasını ifade eder.)
Demarşi (piyangoya göre seçim, kuraya göre seçim veya Stokokrasi olarak da bilinir), siyasi görevlilerin daha büyük bir aday havuzundan rastgele olarak seçilmesidir. Sistem, tüm yetkili ve ilgili tarafların kamu görevini yürütmek için eşit şansa sahip olmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda hizipçiliği (partizanlığı) de asgariye indiriyor; çünkü eğer biri kurayla seçilecekse kazanmak için sözler vermenin ve mücadele yürütmenin bir anlamı olmayacak
Gerontokrasi, yaş bakımından toplum içerisindeki en yaşlı bireyin hiyerarşik anlamda en üst düzeyde bulunması ve bu kişinin iradesine tabiyettir. Siyasi bir yönetim biçimini ifade etmenin yanında sosyolojik bir olgu olarak, soy bağımlı bir toplulukta başat unsur olmayı ifade eder. Cinsiyet ayrımı temelli olmayan bu durum, erkek değerlerinin baskın olduğu bir toplumda ataerkil bir hiyerarşik düzene denk gelebileceği gibi, kadına atfedilen yönetsel işlevlerin fazla olduğu bir toplumda anaerkil bir özellik gösterebilir.
Farklı siyasi sistemlerde farklı içeriklere denk gelebilen gerontokrasi, asıl olarak Oligarşik yönetim biçiminin bir türü olarak, kural koyucuların yaşa göre tespitini ifade etmektedir. Bu durumda en yaşlılar en güçlüler olmaktadır.
Logokrasi, kuralların yönetim biçimidir.
0 Yorum:
Yorum Gönder