Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

















SON YAZILAR :
Loading...


17 Ekim 2021

Marie Antoinette

Josephe Jeanne Marie Antoinette von Habsburg-Lorraine veya Maria Antonia Josepha Johanna (Jozef Jan Mari Antuanet von Habsburg Loren) (D: 2 Kasım 1755 – Ö: 16 Ekim 1793), Fransa Kraliçesi ve Avusturya arşidüşesi. Kısaca Marie Antoinette veya Maria Antonia olarak bilinir. Kutsal Roma İmparatoru I. Franz ve eşi Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresa'nın kızıdır. Henüz 14 yaşındayken Fransa veliahtı XVI. Louis ile evlendi. 1774 Mayıs'ında XVI. Louis Fransa kralı olunca Marie Antoinette Fransa kraliçesi oldu. XVII. Louis'nin (Kayıp Döfen) annesidir. Fransız Devrimi esnasında "Vatan hainliği" ile suçlanarak giyotinle idam edildi (1793).

Çocukluğu

2 Kasım 1755 tarihinde, Viyana'daki Hofburg Sarayı'nda, Kutsal Roma İmparatoru I. Franz ve Maria Theresia'nın on beşinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Vaftizi esnasında Meryem onuruna "Maria" ismi verildi. Saray yetkilisi bebeği "Ufak ama tam anlamıyla sağlıklı bir arşidüşes" diye tarif etti. Sarayda kendisine "Madam Antoinette" deniliyordu.

Ailenin en küçük iki kızı Maria Karolina ve Marie Antoinette idi. 1767 yılına kadar iki kız kardeşe de bir dadı bakıyordu. Her zaman dadıları onlara çok yakın bir şahsiyet oldu. Marie Antoinette henüz küçük bir çocuk iken, üç ağabeyi de (Joseph, Leopold ve Ferdinand Karl) Habsburg İmparatorluğu üzerinde etkili olmaya başlamışlardı bile. Birçok kraliyet evliliğinden farklı olarak, Marie Antoinette'in, ebeveynleri aşk evliliği yapmışlardı ve aile hayatından oldukça zevk alıyorlardı. Saray hayatının tüm resmiyetine rağmen kraliyet ailesi özel hayatlarında oldukça sıradan bir aileydi.

Arşidüşes Antonia, annesi Marie Theresa'nın oldukça sıkı ahlak kurallarına göre yönetilen sarayında büyüdü. Marie Theresa çok güçlü bir liderdi ve halkı tarafından çok seviliyordu. Çocuklarının yetiştirilmesi ile elinden geldiğince alakadar olmaya çalışıyordu ancak programının yoğunluğu nedeniyle Maria Antonia'nın yetiştirilmesi mürebbiyesine kalmıştı. Mürebbiyesi bu hareketli, neşeli ve güzel kızı oldukça şımartıyordu. Antonia zamanını ders çalışmaktan ziyade oyun oynamakla geçiriyordu. Bununla birlikte müzik derslerinden çok zevk alıyordu ve iyi bir harpçı ve dansçı olmuştu.

Bir iddiaya göre Maria Antonia ve bestekâr Wolfgang Amadeus Mozart daha çocukken tanışmışlardı. Genç Mozart, kraliyet ailesine verdiği bir konser sonrasında ödül olarak ne istediğini soran imparatoriçeden, şaka yollu kızı Marie Antoinette'i istemişti.

Marie Antoinette'in kız kardeşleri çabucak Avrupalı aristokratlarla evlendirildiler. 1748'de Avusturya ile Fransa arasında imzalanan Ekslaşapel Antlaşması (en:Treaty of Aix-la-Chapelle (1748)) ile iki ülke arasında bir buçuk asırdır devam eden çekişme son buldu. Bunun sonucu olarak, 1756'dan 1763 yılına kadar devam eden Yedi Yıl Savaşları'nda Fransa ve Avusturya müttefik oldular. İttifakın sürekliliğini sağlamak amacıyla, XV. Louis'nin torunu ve veliahtı Louis-Auguste ile Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresa'nın kızlarından birini evlendirmeye karar verdiler. Evlilik sırası gelen iki ablası çiçek hastalığından ölünce henüz 14 yaşında olan Maria Antonia geleceğin XVI. Louis'si Louis-Auguste ile nişanlandı (1769). Genç kızın, Fransız dili, gelenekleri ve saray adabına dair yeterli bilgisi olmadığını fark eden annesi Maria Theresa, geleceğin Fransa Kraliçesini hemen hızlandırılmış bir eğitime aldı.

19 Nisan 1770'te, Viyana'da, müstakbel eşi Louis-Auguste'nin gıyabında (per procurationem) bir düğünle evlendi. Düğünde damadı, Marie Antoinette'in kardeşi Maximillian temsil etti. Bu damatsız düğünün amacı Marie Antoinette'in Fransa'ya Avusturya arşidüşesi değil, Fransa döfnesi olarak girmesini sağlamaktı. Böylece Fransız halkının onu benimsemesi daha kolay olacaktı. İki gün sonra Viyana'yı ağlayarak terk etti. Annesi, "Elveda sevgili kızım. Fransız halkına öyle iyi davran ki, bize melek gönderdi desinler" diyerek uğurladı. 7 Mayıs'ta sadakat sembolü olarak tüm Avusturyalı uşaklarını, kıyafetlerini ve hatta arkadaşlarını geride bırakarak, Fransız kıyafetleri ile, "Döfnes Marie Antoinette" olarak sınırı geçti. Strasbourg şehrinde onuruna verilen şükran yemeğine katıldı. Tüm şehir onuruna çiçekler ve ışıklarla bezenmişti. Birkaç gün konakladıktan sonra Versay Sarayı'na doğru yola çıktı.

Versay Sarayı'nda kayınpederi XV. Louis ve kraliyet ailesinin diğer fertleri ile tanıştı. Müstakbel eşi veliaht Louis-Auguste çok utangaçtı. Marie Antoinette'ten sadece bir yaş büyüktü ve henüz romantizm veya cinsellikle tanışmamıştı. Aynı gün, kraliyet şapelinde yapılan gösterişli bir düğünle dünya evine girdiler (16 Mayıs 1770). Düğünden önce Marie Antoinette'e, geleneksel olarak Fransız döfnesine ait olan muhteşem bir mücevher koleksiyonu armağan edildi. Takıların birçoğu önceki kraliçelere aitti ve toplam değeri 2 milyon livre ediyordu (yaklaşık olarak 625 kg. altın). Ayrıca elmas ve incilerle bezeli bir gelinlik hazırlanmıştı. Törenden sonraki yemekte tıka basa yiyen damat, kendisini daha az yemesi konusunda uyaran krala, "Nedenmiş o? Karnım tok iken çok daha iyi uyuyorum" cevabını verdi. Daha sonra çift, Reims başpiskoposu tarafından kutsanmış yatak odasına götürüldü. Fakat, birkaç sene boyunca cinsel anlamda beraber olmadılar.

Veliaht prenses olarak yaşam

Marie Antoinette, evliliğinin ilk yedi yılında hamile kalamadı. Bu durum, Louis-Auguste'nin iktidarsız veya fimozis rahatsızlığından muzdarip olduğu söylentilerinin yayılmasına neden oldu. Küçük bir operasyon geçirdi ve bir sene sonra ilk çocukları dünyaya geldi. Bu arada bu evliliğin düzmece, sahte bir evlilik olduğu suçlamalarıyla karşılaştılar.


Genç döfnes ayrıca, XV. Louis'in metresi, Madam du Barry'nin kötülüklerine hedef oluyordu. Du Barry (asıl adı Jeanne Bécu), avam takımına mensuptu ve sosyete fahişesi iken kralın dikkatini çekmişti. Marie Antoinette, ilk başlarda onu kendine denk görmeyerek kaale almadı ancak zamanla hayatı çekilmez hâle geldi. Du Barry, kral ile Marie Antoinette'in arasını bozmaya başlamıştı.

Bunun haricinde, gündelik hayatı çok sıkıcıydı. Her gün uşaklar yardımıyla yataktan çıkıyor, uşaklar tarafından giydiriliyordu. Kıyafet koduna uyan herkesin katılabileceği halka açık akşam yemeklerinde kocasına eşlik ediyordu. Bu durumdan annesine, "Rujumu tüm dünyanın gözü önünde sürüyorum, ellerimi tüm dünyanın gözü önünde yıkıyorum!" diyerek yakınmıştı.

Sıla hasreti çeken melankolik prenses, en çok kız kardeşi Maria Carolina'yı özlüyordu. Bu özlemini saray halkından Prenses Thérèse de Lamballe ile gidermeye başladı. Prenses Thérèse de Lamballe, zengin ve uysal tabiatlıydı. Ayrıca Marie Antoinette'e çok düşkündü. Thérèse ile tanışmasından kısa süre sonra çok güzel bir aristokrat olan Gabrielle de Polastron (kontes Polignac) ile aralarında sıkı bir dostluk oluştu. Ayrıca kocasının en küçük erkek kardeşi olan X. Charles (Kont d'Artois) ile de çok iyi anlaşıyordu.

Muhtemelen yeterli bilgisi olmadığı ya da ilgi duymadığı için, siyasete hiç karışmadı. Marie Antoinette'i gözetlemek amacıyla annesi Maria Theresa'nın gönderdiği büyükelçi Kont de Mercy d'Argenteau'nun(en · fr) zehir zemberek raporuna göre, Avusturya'nın Fransız siyasetine etkisi konusunda hiçbir şey yapmıyordu.

10 Mayıs 1774 tarihinde, kral XV. Louis'nin çiçek hastalığından ansızın ölmesi üzerine, Louis-Auguste ve Marie Antoinette'in hayatları tamamen değişti. Saray halkı yeni kral XVI. Louis'ye ve kraliçe Marie Antoinette'e bağlılıklarını sunmak için birbiriyle yarıştı. Yeni kral ve kraliçe diz çöküp tanrıya dua etti. Bir iddiaya göre Louis, "Yüce tanrım, bize kılavuzluk et ve bizi koru. Ülkeyi yönetmek için henüz çok genciz" dedi. Kraliçe on dokuz ve kral yirmi yaşında idi.

Taç giyme töreni ve hükümdarlık

"Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" sözü

XVI. Louis'nin taç giyme töreni, Paris'teki ekmek kıtlığının doruğa ulaştığı esnada, Reims'de gerçekleşti. Bu dönemde söylenmiş olan, "Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!" ("Qu'ils mangent de la brioche.") sözü, ya Marie Antoinette'i kötülemek ya da sözü popüler yapmak amacıyla, Marie Antoinette'e mâl edilmiştir. Onun tarafından söylendiğine dair hiçbir kanıt yoktur. Ekmek kıtlığından haberi olduğunda, Marie Antoinette şöyle not almıştır, "Kendi bahtsızlıklarına rağmen bizlere böylesine iyi davranan bu insanları gördükçe, onların mutluluğu için kesinlikle daha sıkı çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu gerçeği kral da görmektedir. Kendi adıma konuşmam gerekirse, taç giydiğim günü -yüz yıl bile yaşasam da- hayat boyu unutmayacağım."

Yeni kral ve kraliçe, taç giyme töreninin masrafına rağmen, tüm halk tarafından coşku ile karşılandı. XVI. Louis'nin tacı ve Marie Antoinette'in, Paris'in en meşhur modacısı Rose Bertin'e diktirilen elbisesi 7.000 livreye malolmuştu.

Taç giymesinin ardından Marie Antoinette, Choiseul dükü Étienne François'yı saraya tekrar getirmeye çalıştı. Dük François, Marie Antoinette'e olan bağlılığı ve Fransa'nın Avusturya ile müttefik kalmasına verdiği destek nedeniyle Madam du Barry tarafından uzaklaştırılmıştı. Ancak Marie Antoinette onu geri getirme konusunda pek başarılı olamadı. Kral Louis, François'nın sürekli olarak saraya yerleşmesine sıcak yaklaşmadı. Marie Antoinette, daha sonra yakın bir arkadaşı olan Guines dükünü İngiliz büyükelçiliğine atamaya çalıştı. Kral, bu durum için sonradan, "Kraliçeye şunu açık seçik ifade ettim ki, kendisi (Guines dükü) ne İngiliz ne de başka bir büyükelçilikte çalışamaz" dedi. Açıkça görülüyor ki, Marie Antoinette, kocası üzerinde pek bir politik etkiye sahip değildi.

Marie Antoinette'in yengesi Marie Thérèse (Kont Artois'in eşi), 1775 yılının ağustosunda bir erkek çocuk sahibi oldu. Pazarda gezerken kadınların, "Senin neden bir oğlun yok?" şeklinde laf atmalarına maruz kalan Marie Antoinette, ertesi günü yatakta ağlayarak geçirdi.

Can sıkıntısından bunalan Marie Antoinette'in arkadaş çevresindeki gündelik sohbetler, entelektüellikten çok uzaktı. Bu sığ sohbetler, can sıkıntısını biraz olsun hafifletiyordu. Zira yakın arkadaş çevresi ile konuştuğu konular, yardımcısı Madam Campan'a göre, yeni bir komedyadan şarkılar, günün nükteli sözleri, en seçme skandallar ve dedikodulardan ibaretti. Ciddi ve düzeyli bir sohbet, neredeyse yasaklanmış gibiydi.

Kraliçenin arkadaş çevresi özenle seçilmişti ve herkese yer yoktu. Bu durum sarayda huzursuzluğa ve gücenmelere neden oluyordu çünkü saray halkının bir kısmı, kraliçenin kendilerini etrafında istemediğini düşünüyordu. Zamanla Marie Antoinette Versay Sarayı'ndaki art niyetli dedikoduların hedefi hâline geldi. Ama bunu hiçbir zaman umursamadı.

Artois'in etkilemesi sonucu, kılık değiştirerek Paris'teki operalara gitmeye başladı. Bu durum kraliçenin gizli sevgilileri olduğu ve onlarla buluşmaya gittiği dedikodularının yayılmasına yol açtı.

Gün geçtikçe daha fazla para harcamaya başladı. Paranın gerçek değeri hakkında en ufak bir fikri yoktu. Yeni kıyafetler ve pahalı elmaslar satın alıyor, her fırsatta kumar oynuyordu. Yirmi birinci doğumgününde, üç gün üç gece süren bir kumar partisi verdi. Bu süre zarfında el değiştiren paranın haddi hesabı yoktu.

Versay'da o güne kadar neden olduğu huzursuzluklar yetmiyormuş gibi, samimi arkadaşlarını, başkalarına ait mevki ve pozisyonlara atamaya başladı. Örneğin, Thérèse de Lamballe'i kraliçeye bağlı saray görevlilerinin müfettişliğine atadı. Oysa bu göreve getirilmesi daha uygun olan başka aristokratlar vardı.

Zamanının çoğunu, saraydan ziyade saray arazisi üzerinde bulunan Le Petit Trianon Şatosu'nda geçirmeye başladı. Şatoyu ve bahçesini yeniden dekore etmek için yaptığı harcamaların sonu gelmiyordu.

Muhtemelen, intikam peşinde olan bir takım kişiler tarafından, kraliçenin eşini kayınbiraderi X. Charles (Kont Artois) ile aldattığı dedikoduları yayıldı. Paris'te korsan yayın basan bazı matbaalar, kraliçe ve Artois'i zina yapan aşıklar olarak gösteren mecmualar basmaya başladı. Bu tür yayın yapan ilk mecmuanın adı Les Amours de Charlot et Antoinette idi. L'Autrichienne en Goguette isimli mecmua, kraliçe ve Artois'i sarayın salonlarından birinde ters ilişkiye girerken resmetti. Le Godmiché Royal isimli mecmua, kraliçeyi mastürbasyon yaparken resmetti. Başka mecmualar, kraliçenin hayvanlarla ilişkiye girdiğini ve lezbiyen olduğunu iddia ettiler. Bu iddialarla ilgili hiçbir kanıt ortaya atılamadı ancak kraliçenin halk gözündeki popülaritesi erozyona uğradı.

Aynı esnada Fransa daha büyük sorunlarla boğuşuyordu. Ülke ekonomisi iflasın eşiğindeydi. XIV. Louis ve XV. Louis dönemindeki savaşlar, Fransa'yı Avrupa'nın en çok borcu olan ülkesi durumuna getirmişti. Fransız halkı üzerinde fazla vergi yükü yoktu ve zaten düşük olan bu vergilerin toplanabilen kısmı, ekonomiyi kurtarmaya yetmiyordu. Pierre-Augustin Caron de Beaumarchais, kral XVI. Louis'yi, İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren Amerikalıları desteklemeye ikna etti. Bu karar Fransa için felâketle sonuçlandı çünkü böyle bir desteğin Fransa'ya maliyeti çok fazla oldu.

Kutsal Roma İmparatoru II. Joseph, 1777 Nisanında kız kardeşi Marie Antoinette'i ziyaret etti. Avusturyalılar, Marie Antoinette'in erkek çocuk sahibi olamayışından endişe duyuyorlardı ve imparator kız kardeşinin evliliğinin nasıl gittiğini kendi gözleriyle kontrol etmeye gelmişti. Le Petit Trianon Şatosu'nun bahçesinde, baş başa uzun bir gezintiye çıktılar. Ağabeyi Marie Antoinette'i, kumara düşkünlüğü ve arkadaş seçimindeki beceriksizliği nedeniyle eleştirdi. İmparator ayrıca eniştesi XVI. Louis ile de cinsel sorunları üzerine derin bir söyleşi yaptı. Bu sohbet esnasında ne söylediği tam olarak bilinmemekle beraber işe yaradığı kesindi, zîrâ 1778 Nisanında kraliçe hâmile olduğunu îlân etti.

Anne Marie Antoinette

Marie Antoinette'in ilk çocuğu, 19 Aralık 1778'de Versay Sarayı'nda dünyaya geldi. Saray halkından yüzlerce kişinin gözleri önünde gerçekleşen doğum esnasında acıdan ve utançtan defalarca bayılıp ayıldı. Sonraki doğumlarında, umuma açık doğum yapmaya şiddetle karşı çıktığı için bu uygulama tekrarlanmadı.


İlk çocuğu kızdı ve Marie Thérèse Charlotte ismi ile vaftiz edildi. Fransa kralının en büyük kızı olması nedeniyle "Döfnes" unvanı verildi. Saray ve halk erkek çocuk istemesine rağmen, Marie Antoinette kız çocuk sahibi olmaktan çok memnundu. Bebeğe şöyle dedi, "Erkek olsaydın devlete ait olacaktın, ama sen bana aitsin ve benim tüm alakama sahip olacaksın; mutluluklarımı paylaşacak, acılarımı azaltacaksın."

Sonraki yıllarda veliaht prensesi üç kardeşi takip etti: Prens Louis Joseph (1781), Louis Charles (1785) ve Sophie Béatrix (1786).

Marie Antoinette, yaşı ilerledikçe daha az müsrif olmaya başladı. Çocuklarına aşırı düşkündü ve bakımları ile bizzat ilgileniyordu. Küçük oğlu Louis Charles için, "Benim sevgili lahanam çok çekici ve ben onu çılgınlar gibi seviyorum. O da beni çok seviyor tabii ki, ama kendi usulüyle, utanmaksızın" demişti. (Lahana, yakın zamanlara kadar Avrupa'da sevgi ve samimiyet belirten bir sözcük olarak kullanılmıştır). Kraliçe ayrıca hayır işlerine çok zaman ayırmaya başladı, ancak biraz fazla cömert davranıyordu.

1785'te 30 yaşına girdi. Artık çok daha sade giyiniyordu. Değerli taşlarla ve tüylerle süslü, gösterişli peruklar takmayı bıraktı. Şahsi mücevher koleksiyonuna yeni parçalar eklemekten vazgeçti. Ancak 1786 yılında, Versay Sarayı arazileri üzerinde, sırf kendisi için suni bir köy inşa ettirmesi yüzünden çok ağır eleştirilere maruz kaldı.

Aristokrat Fransız hanımefendileri arasında bu suni köyler çok yaygınlaşmıştı. Kendi malikânelerinin konforundan vazgeçmeden, gözlerden uzak, köy yaşantısının huzurunu da yaşıyorlardı. Bu geleneği başlatan, 1680'lerde XIV. Louis'nin metresi olan, Montespan markizi, güzeller güzeli Françoise-Athénaïs'ydi. Marie Antoinette taraftarları, inşa ettirdiği Petit Hameau köyü konusunda, bu kadar eleştirilmeyi hak etmediğini düşünüyorlardı. Barones d'Oberkirch, "Başkaları, Marie Antoinette'in yaptığı masraftan daha fazlasını, bahçelerini düzenlemek için yapıyor!", demişti. Kraliçe zaten popülaritesini yitirmişti ve bu suni köy olayı namını biraz daha lekeledi. Birçok kişi, gerçek köylüler çok zor şartlarda yaşamaya çalışırken, dünyadan bihaber müsrif kraliçenin "çobancılık" oynadığını düşünüyordu.

Elmas gerdanlık olayı

Fransa'nın en meşhur ailelerinden birine mensup olan Rohan kardinali Louis'nin, kraliçe Marie Antoinette ile arası pek iyi değildi. Geçmişte Avusturya elçisi olarak görev yapmıştı ve bu dönemde arkadaşlarına hava atmak için yazdığı bazı mektuplar ele geçirilmişti. Arkadaşlarına, Avusturya sarayındaki kadınların yarısıyla yattığını, Marie Antoinette'in annesi imparatoriçenin, kendisiyle de yatması için yalvardığını anlatıyordu. Ayrıca Viyana'daki arkadaşlarına Marie Antoinette'in onurunu zedeleyen mecmuaları da göstermişti. Kardinal Richelieu'nun izinden gitmek ve onun gibi Fransa başbakanı olmak istiyordu. Bunun için Marie Antoinette ile arasını düzeltmek zorundaydı, zira bu göreve ancak kral veya kraliçe tarafından atanabilirdi ve Marie Antoinette bunun gerçekleşmesine her fırsatta engel oluyordu.

Servetini yitirmiş bir aristokrat olan Motte kontesi Jeanne Saint-Rémy de Valois, kardinalin bu konudaki arzusunun ve çaresizliğinin farkına vardı. Durumu kendi lehine çevirip ufak bir servet edinmesini sağlayabilecek dâhiyane bir plan yaptı ve kardinalin metresi oldu.

Marie Antoinette, kraliyet kuyumcusu tarafından kendisi için yapılan muhteşem bir elmas gerdanlığı satın almak istemedi. Gerekçesi de çok pahalı olması ve kraliyet deniz kuvvetlerinin paraya ihtiyacı olmasıydı. Israr eden kraliyet kuyumcusunu da şu sözlerle azarladı: " Ben size mücevher ısmarlamadım, daha da ötesi, elmas koleksiyonuma bir karat daha eklemek istemediğimi defalarca söyledim. Ben satın almak istemeyince kral satın almak istedi ama hediye olarak da kabul etmeyeceğimi belirttim. Lütfen tekrar sormayınız."

Motte kontesi, Rohan kardinali Louis'yi, Marie Antoinette'in çok samimi bir arkadaşı olduğuna inandırdı. Marie Antoinette'in aslında bu elmas gerdanlığı gizliden gizliye çok istediğini söyledi. Kardinal, gerdanlığı kraliçeye götüreceğini düşünerek kontese bir miktar para verdi. Ödemeyi taksitle yapacaktı. Kraliyet kuyumcusu da parasının sonradan ödeneceğini düşünerek 1.6 milyon livrelik gerdanlığı teslim etti (500 kg. altın veya 24 Ekim 2006 kuruna göre 93 milyon dolara denk). Motte kontesinin kocası elmas kolyeyi alarak kayıplara karıştı. Ancak ödeme günü gelince gerçek ortaya çıktı.

Olayla ilgili olarak birçok kişi tutuklandı. Kardinal aklandı. Kontes kırbaçlandı, vesikalandı ve fahişeler hapishanesine atıldı. Kontesin kocası, gıyabında kürek cezasına mahkûm edildi. Marie Antoinette, her ne kadar skandalla alakası olmadığını söylediyse de halkın gözündeki imajının biraz daha zedelenmesine engel olamadı. Bu olay, Fransız Devrimi'ne giden yolda, halkın gözündeki monarşinin kokuşmuşluğu inancını pekiştirdi.

Olayın yaşattığı stres nedeniyle kraliçe erken sancılandı ve ikinci kızı Sophie Hélène Béatrix'i birkaç hafta erken doğurdu.

Fransız Devrimi için geri sayım

Elmas gerdanlık olayının yarattığı politik facia yetmiyormuş gibi, kraliyet ailesi bir de ölüm haberiyle sarsıldı. 1787'de, Marie Antoinette'in en küçük kızı Sophie-Béatrix, birinci doğum gününden kısa süre önce öldü. Bu haberle yıkılan kraliçe, bebeğin cansız bedenine sarılarak saatlerce ağladı.


Kısa süre sonra kraliyet doktorları, büyük oğlu Louis-Joséph'in tüberküloz hastalığının son aşamalarında olduğunu bildirdiler. Marie Antoinette, acı içinde kıvranarak ölen oğlunun yanıbaşından son ana kadar ayrılmadı ve ona bizzat bakıcılık etti.

Yetersiz vergilendirme ve ülke sınırları dışındaki bitmek bilmeyen savaşlar nedeniyle Fransız hükûmeti çok ciddi borç yükü altındaydı. Kral, durumun vahametini görüşmek üzere soyluları topladı. "Soylular Asamblesi" olarak bilinen bu toplantıdan hiçbir sonuç alınamadı. XVI. Louis, başka çaresi kalmadığı için 1789'da "Sınıflar Meclisi"ni topladı. Sınıflar Meclisi (Estates-General), Fransız halkının temsilciler meclisi idi ve son olarak 1614'te XIII. Louis tarafından toplanmıştı.

Sınıflar Meclisi, görüşmelerin daha ilk gününden itibaren reform yaygarası koparmaya, monarşiyi ve politikalarını eleştirmeye başladı. Bu arada kraliyet ailesinin dikkati başka yönlere çevrilmişti. Veliaht prens 4 Temmuz'da, henüz yedi yaşındayken öldü. Kral klinik depresyon nöbetleri geçirmeye başladı. Kraliçe çok üzgündü. Düşmanları gecikmeden, Marie Antoinette'in öz oğlunu zehirlettiği dedikodusunu yaydı.

Versay'daki aşırı kralcı kesimler, Sınıflar Meclisi'ne hem çok kızgındı, hem de onlardan çekiniyorlardı. Marie Antoinette, reform yanlılarının monarşiyi kaldırma planları yaptığından şüphelenmeye başlamıştı. 11 Temmuz'da Marie Antoinette ve kayınbiraderi kont d'Artois, kral XVI. Louis'yi, liberal başbakan Jacques Necker'i görevden alarak yerine Marie Antoinette'in arkadaşı olan Breteuil baronunu atamaya ikna ettiler.

Baron Breteuil, Roma Katolik Kilisesi mensubu tutucu bir hıristiyandı ve sıkı bir monarşistti. Kraliyet karşıtları, düşmanlarına karşı aslında çok hoşgörülü olan başbakanı, zalim bir diktatör olarak tanıttılar. Propaganda işe yaradı ve Paris'te, kraliyet yanlılarının şehir halkını itaate zorlamak için askeri güç kullanacağı korkusu baş gösterdi.

14 Temmuz 1789'da, Paris'te kalabalık bir grup, kraliyet otoritesinin sembolü hâline gelmiş olan Bastil Hapishanesi'ne yürüdü ve kontrolünü ele geçirdi. Hapishane müdürü ve aşırı-sağ görüşlü iki politikacı linç edildi. Haberler gece yarısına kadar Versay Sarayı'na ulaşmadı. Olanları duyduğunda "Bu bir isyan mı?" diye soran kral XVI. Louis'ye dük Rochefoucauld-Liancourt şu cevabı verdi, "Hayır efendim, bu bir devrim."

Sarayda panik baş gösterdi ve saray halkının büyük kısmı canını kurtarmak için kaçtı. Kont d'Artois, suikaste uğramaktan korkarak yurt dışına kaçtı. Marie Antoinette'in arkadaşı ve çocuklarının baş mürebbiyesi kontes Gabrielle de Polastron İsviçre'ye kaçtı. Oradan Marie Antoinette ile mektuplaşmaya devam etti. Marie Antoinette, Tourzel markizi Louise-Elizabeth'i yeni baş mürebbiye olarak atadı. Sağ kalan çocukları, prenses Marie-Thérèse-Charlotte ve yeni veliaht Louis Charles'dı.

Marie Antoinette de saraydan uzaklaşmak istiyordu. Bunca sorun varken Paris'e bu kadar yakın kalmak akıllıca gelmiyordu. Kral'ın, Saint-Cloud'daki veya Compiègne'deki başka herhangi bir şatoya taşınma emri vereceğini ümit ediyordu. Eşyalarını bile toparlamıştı ancak kral taşınmayacaklarını söyledi. Kraliçe eşine karşı gelemedi ve onu tek başına bırakmaya da gönlü razı olmadı.

XVI. Louis sonradan, henüz fırsat varken Versay'ı terk etmeyerek ne büyük bir hata yaptığının farkına varacaktı. Sarayda kalma kararı, müteakip yıllarda tüm ailesini, acıların ve travmaların kucağına atacaktı.

Versay'ın düşüşü

Saray mensuplarının şehrin tüm tahılını depolarda sakladığı söylentileri yayılmıştı. Kalabalık bir grubun Versay Sarayı'na yürümekte olduğu haberi saraya aylar sonra ulaştı. 5 Kasım'da karahaberi duyan Marie Antoinette, sarayı terk etme isteğini yineledi, ancak kral kabul etmedi.

Sarayın en az sevilen şahsı olduğunu bilen Marie Antoinette, o geceyi eşinden ayrı geçirme kararı aldı. Baş mürebbiye markiz Tourzel'e, herhangi bir tehlike durumunda çocuklarını derhal krala götürmesi emrini verdi.

Sabahın erken saatlerinde kalabalık grup saraya girdi. Kraliçenin muhafızlarını katlettiler. Kraliçe ve yardımcıları canlarını kıl payı kurtararak kaçtılar. Soluğu sarayın merkezinde, kralın yatak odasında aldılar. Prenses Elisabeth de oradaydı. Çocuklar da gelince kapılar kilitlendi.

Bu arada kalabalık sarayın avlusunda toplandı ve kraliçenin balkona çıkmasını istedi. Marie Antoinette sabahlığıyla ve yanında iki çocuğu ile balkona çıktı. Kalabalık, çocukları içeri göndermesini istedi. Kraliçe yaklaşık on dakika boyunca, üzerine silahlar doğrulmuş bir hâlde balkonda tek başına bekledi. Daha sonra başıyla kalabalığı selamlayıp içeri girdi. Kalabalığın bir kısmı, cesaretine hayran kalıp "Vive la Reine!" ("Kraliçemiz çok yaşa!") diye slogan attı.

Kraliyet ailesi, kalabalık grupla beraber Paris'e dönmeye zorlandı. Harabeye dönmüş, XIV. Louis'den beri kullanılmamış olan Tuileries Sarayı'na götürüldüler. George Washington'un yanında savaşmış, Amerikan düşüncelerini benimsemiş liberal bir aristokrat olan Fayette markizi Gilbert du Motier, kraliyet ailesinin güvenliğinden sorumlu oldu. Kraliçeyle tanıştığında lafını sakınmadan "Majesteleri şu an bir tutuklu. Evet, öyle. Artık kendi "Şeref Muhafızları" olmadığı için kraliçe bir tutukludur" dedi. Kralın kız kardeşi Elisabeth, erkek kardeşi Provence kontu da tutuklular arasındaydı. Lamballe prensesi, Tourzel markizi ve saray hizmetkârlarının bir kısmı, kraliçeyi terk etmeye yanaşmadılar.

Kraliçe, arkadaşlarını ikna edebilmek için, Avusturya büyükelçisine "Ben iyiyim, endişelenmeyiniz" yazan bir not gönderdi. Tekrar halk önüne çıktığında sakin, serinkanlı ve mağrurdu.

Cumhuriyetçi bir monarşi

Marie Antoinette, uzlaşma ihtimali konusunda devrimin başından beri şüpheciydi. Buna rağmen, krizin barışçıl yöntemlerle aşılması konusundaki umudunu da yitirmemişti. Antoine Barnave gibi bazı cumhuriyetçiler kraliçenin düştüğü kötü duruma üzülüyor, birçoğu da asaletine hayranlık duyuyordu. Kraliçenin pek değer vermediği Mirabeau kontu, birçok kişiye, kraliçenin cesaretinden ve "erkek gibi" güçlü karakterinden etkilendiğini söylemişti.

Normal hayata dönebilmek için, Tuileries'e hayır kurumlarının temsilcilerini davet etmeye başladı ve Paris'in yoksul çocuklarının acılarını dindirebilmek için yaptığı bağış ve himayelerine devam etti. Ayrıca çocuklarıyla, özellikle de "Benim sevgili lahanam" diye hitap ettiği döfenle (veliaht prens) daha fazla vakit geçirmeye başladı.

Halk arasında kraliçeye duyulan öfke öylesine güçlüydü ki, öz kızının komünyonuna kılık değiştirerek katılmak zorunda kalmıştı. Geleneksel olarak prensese, bu ilk komünyonunda muhteşem bir elmas takı seti armağan edilirdi ancak kral XVI. Louis ve Marie Antoinette, "halkı ekmeksiz bırakmaktansa, prensesi elmassız bırakmak yeğdir" diye düşündüler.

Bu arada Millî Asamble, Fransa'yı anayasal monarşiye dönüştürecek anayasayı hazırlıyordu. Marie Antoinette, Millî Asamble'nin seçkin üyelerinden biri olan ve kraliyet otoritesini yeniden güçlendirmeyi arzulayan Mirabeau kontu ile gizli görüşmeler yapıldığının farkına vardı. Mirabeau kontuna olan güvensizliği, kralın, onun tavsiyelerini dinlemesine engel oldu. Rus çariçesi II. Katerina Marie Antoinette'e, halkın şikâyetlerine kulak tıkamasını öğütleyen bir mektup yazdı ve mektubunda "İt ürür, kervan yürür" dedi. Kralın kız kardeşi Elisabeth, yeni düzenden duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirmekten çekinmiyordu. Sürgündeki kardeşi kont d'Artois gibi o da Fransız Devrimi'nden çok çekiniyor, iç savaşın kaçınılmaz olduğunu öngörüyordu.

Kraliyet ailesi 14 Temmuz'da, istemeyerek de olsa Bastille'in düşüşünün yıldönümü kutlamalarına katıldı. Kraliçe, "Zulüm ve acıya dair her şey" diye tarif ettiği kutlamalara katılmak zorunda kaldı. Kralın liberal kuzeni Orleans dükü Philip Egalité İngiltere'den döndü ve halka açık bir şekilde devrimcileri desteklediğini açıkladı. Marie Antoinette'ten nefret ediyordu. Kraliçe de onun devrimi kullanarak tacı ele geçirmeye çalıştığını düşünüyordu. Aşırı kralcılar, Versay kuşatmasını, Marie Antoinette'i astırabilmek için onun organize ettiğini fısıldaşıyorlardı. Dük Paris halkından aşırı bir destek ve sevgi gördü. Ancak dükün İskoçyalı metresi Grace Elliot gizli bir kralcıydı ve sonradan Belçika'ya kraliçe adına özel görevle gittiğini kabul edecekti. Kralın sürgündeki başbakanı gibi davranan Breteuil baronuna kralın ve Marie Antoinette'in mesajlarını taşımıştı. Kral kronik halsizlikten ve periyodik depresyondan muzdaripti. Kraliçenin resmî evraklarda sahtecilik yaptığına ve Kralın mührünü kullanarak Breteuil baronu ile yazıştığına dair yaygın bir kanı vardır.

Saray ve devrimciler arasındaki uzlaşma ümidi, 1790'da Ruhban Sınıfının Medeni Kanunu'nun yayımlanması ile iyice soluklaştı. Bu belge, Roma Katolik Kilisesi'nin tarih boyunca süregelen uygulamaları ve ayrıcalıklarına cumhuriyetçi bir saldırı niteliği taşıyordu. Marie Antoinette bu haberi işittiğinde Tourzel markizine, "Kilise, kilise... Sırada biz varız" dedi.

1791'e gelindiğinde kral ve kraliçe, ihtilalin Fransa'yı tamamen yok edeceğine kanaat getirmişlerdi. Doğu Fransa'da monarşistlerin kalesi durumundaki Montmédy'ye kaçmaya karar verdiler. Orada taraftarlarını ve dış destekçilerini organize edeceklerdi. Kutsal Roma İmparatoru II. Leopold, Rus Çariçesi II. Katerina, İsviçre Kralı III. Gustav ve Prusya Kralı II. Frederick William askeri yardım sözü vermişlerdi. Eğer kaçarlarsa, ihtilalcilerle anlaşmaya da varabilirlerdi, ama şu anki durumda, güç kullanmaktan başka çare yoktu.

Kraliyet ailesinin kaçış teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlandı. Varennes kasabasında at arabasının atları değiştirilirken cumhuriyetçiler kralı paraların üzerindeki resimlerinden tanıdılar. Tuileries Sarayı'na geri götürüldüler. Bundan sonra Kral ve kraliyet ailesinin tamamı devrim'in düşmanı ilan edildi.

Marie Antoinette, sarayın hızla kan kaybedişini durdurmak için Asamble içerisindeki anayasal monarşist kesimin lideri durumundaki Antoine Barnave ile gizlice görüşmeye başladı. Barnave, kralı Eylül 1791'de yeni anayasayı alenen kabul etmesi konusunda ikna etti ama kraliçe, Barnave'nin bu çabalarını, kardeşi Kutsal Roma İmparatoru II. Leopold'u Fransa'ya ihtilal karşıtı bir haçlı seferi başlatması konusunda sıkıştırarak baltaladı.

Kral ve kraliçe, kraliçenin akrabalarının yönettiği Avusturya Fransa'yı hemen işgal eder ve isyanları bastırırsa monarşi yeniden kurulur diye umuyorlardı ancak sonuç felaket oldu. Fransa'yı işgal eden Avusturya-Prusya ordusunun komutanı Brunswick dükü Karl Wilhelm Ferdinand, kraliyet ailesine en ufak bir zarar gelirse Paris'i yakıp yıkacağını belirten bir manifesto yayınladı. Devrimcilerin buna tepkisi çok çabuk ve zalimce oldu. Saraya duydukları öfke ve nefret bir kat daha arttı ve ilk iş olarak Tuileries'e saldırdılar (10 Ağustos 1792).

Marie Antoinette gerekirse tek başına asilerin karşısına çıkmaya karar verdi. Hizmetkârları, hiç olmazsa çocuklarının hatırına kaçması için yalvardılar. Kraliçe gönülsüz olarak sarayı terk etti ve Millî Asamble'nin merkezi olan saraya yerleşti. Kraliyet ailesi Tuileries'i terk ettikten sonra saraya ulaşan asiler, sarayın İsviçreli Muhafızları'nı katlettiler. Tuileries Valisi Markiz Champcenetz, devrimciler tarafından idama mahkûm edildi ancak Grace Elliot'un yardımıyla, ağır yaralı olarak kaçmayı başardı.

XVI. Louis 13 Ağustos'ta cumhuriyetçiler tarafından tutuklandı ve yaklaşık bir ay sonra, 21 Eylül'de Millî Kongre monarşiyi feshetti. Kraliyet ailesi, çocuklar ve Prenses Elisabeth de dahil olmak üzere Paris'teki Tapınak Kalesi'nde hapsedildi. Kraliyet yanlıları tarafından kaçırılmamaları için çok sıkı güvenlik önlemleri alındı.

Kraliyet ailesinin hapsedilmesinin ardından Paris şiddetin merkezi hâline geldi. Asiler hapishaneleri işgal ettiler ve kraliyet yanlısı olduğundan şüphelendikleri herkesi katlettiler. Marie Antoinette'in çok sevdiği arkadaşı Prenses Lamballe yakalandı ve kraliçeye bağlılık yemininden vazgeçmesi istendi. Reddedince, kafasına çekiçle defalarca vurularak katledildi. Bazı kaynaklara göre, parçalanıp kafası kazığa geçirildi ve Marie Antoinette'in penceresi önüne getirildi. Bu korkunç manzarayı gören Marie Antoinette fenalık geçirerek bayıldı. Ancak otoriteler, Prenses Lamballe'in cesedi kendilerine getirildiğinde giyinik ve tek parça hâlinde olduğunu belirtmişlerdir.

Louis, 11 Aralık'ta vatana ihanet suçuyla yargılandı. 17 Ocak'ta ölüm cezasına çarptırıldı. Ölüm cezası yönünde oy kullananlardan birisi de Orleans dükü idi. Devrik krala ailesi ile son kez yemek yemesi için izin verildi. Louis henüz çocuk yaştaki oğlunu öç almaması için tembihledi. Marie Antoinette, yemekten sonraki birkaç saati kocasına ve oğluna sarılmış vaziyette geçirdi. Elisabeth abisine sarılırken Marie Antoinette histerik bir şekilde ağlıyordu. Louis ertesi gün giyotinle idam edildi. Kalabalığın tezahüratlarını duyan Marie Antoinette olduğu yere yığıldı ve uzun süre konuşamadı.

Tutukluluk süreci ve yargılanması

Kocasının öldürülmesinden sonra Marie Antoinette, hiçbir zaman kendine gelemedi. Kızı, "Kalbinde hiçbir ümit kırıntısı kalmadı. Yaşıyor mu, ölü mü belli değil" demişti. Bayılma ve spazm nöbetleri geçiriyordu. İştahını tamamen yitirmiş, aşırı kilo kaybetmişti.

3 Temmuz 1793 gecesi, bir grup hükûmet yetkilisi Marie Antoinette'in oğlunu götürmek üzere hücreye geldi. Küçük veliaht, sürgündeki kraliyet yanlıları tarafından XVII. Louis ilan edilmişti. Bu nedenle cumhuriyetçi hükûmet, henüz sekiz yaşındaki çocuğu ayrı bir yerde tutmaya karar verdi. Louis histerik bir şekilde ağlayarak annesinin arkasına saklandı ve oğluna kalkan olan Marie Antoinette, iki saat boyunca onu yetkililere teslim etmedi. Sonunda yetkililer Marie Thérèse'yi öldürmekle tehdit edince pes etmek zorunda kaldı. Kraliçe o günden sonra oğlunu bir daha göremedi. Kısa süre sonra Marie Antoinette'in yargılama süreci başladı. Küçük Louis annesinden ayrılmasından iki yıl sonra, 1795'te, hapishanede öldü.

Kraliçe, 2 Ağustos 1793 günü, sabaha karşı saat ikide gardiyanlar tarafından uyandırıldı ve üzerini giyinmesi söylendi. Kızından ve görümcesinden ayrılarak Conciergerie Hapishanesi'ne transfer edildi. Marie Antoinette'e, X. yüzyıl Fransız krallarından Hugues Capet (Pelerinli Hugues)'ten esinlenerek "Pelerinli Dul" lakabı takılmıştı. Bazen de basitçe "280 no.lu mahkûm" diye hitap ediyorlardı. Rosalie Lamorlière isimli bir köylü kızı, Marie Antoinette'e yardım etmesi için tahsis edilmişti ama kraliçe, hemen hemen hiçbir şey istemiyordu.

29 Ağustos 1793'te, Rougeville'den sadık bir destekçisi olan Alexandre Gonsse kraliçeyi ziyaret etti. Bir karanfil çiçeğinin taç yaprağına sakladığı notta, kraliçeyi çok yakında kaçıracaklarını söylüyor ve hazırlıklı olmasını salık veriyordu. Kraliçenin bir parça kağıda iğne başı ile yazdığı cevap gardiyanlarca ele geçirildi ve tarihe "karanfil olayı" olarak geçen bu hadise, kraliçenin güvenliğinin daha da sıkılaştırılmasına neden oldu.

2 Eylül'de cumhuriyetçi siyaset adamı ve gazeteci Jacques Hébert, Halkın Güvenliği Komitesi'ne, "(Okuyucularıma) Antoinette'in kellesi sözünü verdim. Eğer bu iş geciktirilirse, kendim gider keserim" dedi. Cumhuriyetçilerin çoğu Marie Antoinette'ten ölesiye nefret etmeye başlamıştı ve onu ölü görmekte kararlıydılar.

14 Ekim'de yargılanmasına başlandı. Mahkeme salonuna girdiğinde, herkes şoke oldu. Erken yaşta çökmüş, bir deri bir kemik kalmış, bitkin ve harap bir vaziyetteydi. İddia makamı kırk tane şahiti tanık kürsüsüne davet etti. Elmas gerdanlık olayı ve sarayın kuşatması esnasında İsveç Muhafızları'nı sarhoş ettiği iddiaları gündeme geldi. En korkunç iddia ise Jacques Hébert'den geldi. Hébert kraliçeyi, öz oğluna cinsel taciz yapmakla itham etti. Sessiz kalan Marie Antoinette, yanıtlaması için baskı yapıldığında, "Eğer yanıt vermediysem bu, bir anneye yapılan böyle bir suçlamayı, doğanın kendisinin bile yanıtlamayacağındandır" dedi.

Jüriden, şu sorulara yanıt aranması istendi:

Bir kısım kişiler tarafından cumhuriyetin harici düşmanlarıyla ve yabancı güçlerle iletişim kurulduğu ve ortak hareket edildiği iddiaları doğru mudur? Bu iletişim ve ortaklık, onlara para yardımı yapılmasını, Fransız topraklarına girme izni verilmesini ve ordularının ilerleyişine imkân sağlanmasını mı kapsamaktadır?

Avusturyalı Marie Antoinette, pelerinli dul, bu ortaklıklarda yer alıp, bu iletişimleri kurmuş mudur?

Vatandaşları birbirlerine karşı silahlandırıp cumhuriyeti iç savaşa sürükleme amacı güden komplo teorileri ve senaryoları gerçekten mevcut mudur?

Marie Antoinette, pelerinli dul, bu komplo teorileri ve senaryolarının hazırlanmasında yer almış mıdır?

Jüri, oy birliğiyle Marie Antoinette'i suçlu buldu ve 15 Ekim tarihinde, vatana ihanet suçuyla ölüm cezasına çarptırıldı. Conciergerie Hapishanesi'ne geri götürüldü. Görümcesi Elisabeth'e "Vasiyet" olarak bilinen son mektubunu yazdı. Bu mektupta ailesine ve arkadaşlarına olan sevgisini dile getirdi ve çocuklarına öcünü almaya çalışmamaları için yalvardı.

İdamı ve defnedilmesi

16 Ekim 1793 sabahı, bir gardiyan saçlarını kesmek ve ellerini arkadan bağlamak için geldi. Alelade, römorklu bir at arabası ile Paris sokaklarında bir saatten fazla dolaştırılarak Devrim Meydanı'na (Concorde Meydanı) getirildi. Arabadan yavaşça indi ve giyotine şöyle bir baktı. Kendisine eşlik eden papaz kulağına, " Bu an madam, cesaretinizi kuşanmanız gereken andır" dedi. Marie Antoinette papaza dönerek gülümsedi ve "Cesaret mi? Tüm sıkıntılarımın sona ereceği bu an, cesaretimin yüzümü kara çıkaracağı an değildir" dedi. Bir söylentiye göre daha sonra cellatın ayağına bastı ve "Özür dilerim mösyö, istemeden oldu" dedi. Cellatla dalga geçtiği için ceza olarak çırılçıplak soyuldu.

12:15'te idam edildi ve başı, çığlıklar atan kalabalığa gösterildi. Marie Antoinette, XVI. Louis ve Madam Elisabeth'in (Louis'nin kız kardeşi) cesetleri bugünkü Madeleine Kilisesi'nin bulunduğu yere tekabül eden büyük mezarlığa gömüldü ve üzerleri kireçle örtüldü. Bourbonlar'ın yönetime gelmesinden sonra (1814) cesetler bulunmaya çalışıldı. 21 Ocak 1815'te birkaç kemik, grileşmiş bir öbek kalıntı ve bir jartiyer bulundu. Kalıntılar, Fransız kraliyet ailelerinin ebedi istirahat mekanı olan Aziz Denis Basilica'nın yeraltı türbesine nakledildi.

Unvanları

Ekselansları Avusturya Arşidüşesi Maria Antonia. Bu unvanı, henüz 10 yaşındayken, kendisini çalışmalarına ve ülkesine adadığı için, annesi Maria Theresa tarafından verilmişti.

Ekselansları Fransa Döfnesi

Majesteleri Fransa ve Navarre Kraliçesi Marie Antoinette

Ünü

Marie Antoinette tarih sayfalarına, sığ, zayıf karakterli ve keyfine düşkün bir kişi olarak geçti. Sadece kraliyet yanlıları onu bir "şehit" olarak gördüler ve farklı değerlendirdiler. Sonraki yıllarda cesedinin kalıntılarını bularak Bourbonlar Hanedanı'nın Paris'teki türbesine defnettiler. Ayrıca XVI. Louis'nin ve bir yıl sonra 1794'te idam edilen kızkardeşi Madam Elisabeth'in cesetlerini de buldular.

Bununla birlikte ilerleyen zamanlarda Marie Antoinette'e genel bakış açısı biraz değişti. 1933'te Stefan Zweig tarafından bir biyografisi yazıldı. "Marie Antoinette: Sıradan Bir Kadının Portresi" isimli kitapta, kraliçenin, hayatının son yıllarında kazandığı ihtişamı, sıradışı cesaretine borçlu olduğu anlatılmaktadır. Bu kitap sonradan Norma Shearer'in başrolünü oynadığı başarılı bir film olarak uyarlanmıştır.

André Castelot ve Évelyne Lever gibi Fransız tarihçiler, daha eleştirel birer Marie Antoinette portresi çizmişlerdir ancak onların yorumları elbette ki Marie Antoinette'in hayatta iken karşılaştığı zehirli eleştiri oklarıyla kıyaslanamaz.

Bununla birlikte yakın zamanlarda Marie Antoinette, zayıflıklarından ziyade, güçlü yönleri ile gündeme gelmeye başlamıştır. Deborah Cadbury, XVII. Louis'nin biyografisinde, Marie Antoinette'in ailesine düşkünlüğünden övgü ile bahsetmiştir. Ve yine Munro Price, Fransız monarşisinin çöküşüne dair siyasi çalışmalarında şöyle demiştir, "XVI. Louis ve Marie Antoinette genellikle zayıf ve mütereddit olarak resmedilmişlerdir. Tam aksine; 1789 ve 1792 yılları arasındaki politikaları tamamıyla istikrarlı ve muhafazakârdır. İnançları uğruna ölmeye hazırdılar ve en nihayetinde öldüler."

Marie Antoinette'a dair en kapsamlı biyografi İngiliz tarihçi, Leydi Antonia Fraser tarafından hazırlanmıştır. "Marie Antoinette: Yolculuk" isimli kitabı ilk olarak 2001 yılında yayınlanmış ve anında en çok satan kitap olmuştur. Kitap daha sonra 2006 yapımı bir hollywood filmine uyarlanmıştır. Fraser'in kitabını okuyan tarihçi Simon Sebag Montefiorer, Marie Antoinette'in, "bir günahkardan çok, çok günahı alınmış bir kadın olduğu" sonucuna vardığını belirtmiştir.

Marie Antoinette'in hayatı, Elena Maria Vidal'in, ilk basımı 1997'de yapılmış olan "Trianon" isimli romanına ilham kaynağı olmuştur. Vidal'in çok kapsamlı araştırmalarına dayanan roman, Marie Antoinette ve XVI. Louis'nin Versay'daki ihtilal öncesi yaşamlarını anlatır ve haklarındaki yanlış anlaşılmaları düzeltmeye çalışır. Trianon'u devam niteliğindeki "Madame Royale" (Kraliyet Hanımefendisi) isimli roman takip etmiştir. Bu roman kızları, Prenses Marie-Thérèse-Charlotte'un yaşamından esinlenerek yazılmıştır.

Marie Antoinette efsanesinin yakın zamanlara kadar göz ardı edilen bir başka yönü de, onun yaşadığı dönemin en önemli moda ikonlarından ve trend yaratıcılarından biri olmasıdır. Vogue Magazini'nin Eylül 2006 sayısı, Sofia Coppola'nın 2006 yapımı "Marie Antoinette" filmi ile ilgiliydi ve Marie Antoinette'in modaya katkıları konusunda bir makale içeriyordu. En dikkate değer katkısı "puf" adı verilen aristokratik saç modelidir. Bu modelde saç mümkün olduğunca havaya kaldırılır, pudralanır, yanlara lüle lüle dökülür ve kurdelalarla, tüylerle süslenir. Değişik faaliyetler için değişik puflar icat edilmişti ve Marie Antoinette'in imzası hâline gelen bu model, zamanla tüm aristokrat bayanlar arasında yayıldı. Marie Antoinette'in moda geleneklerine getirdiği bir başka yenilik de, çoğunluğun aksine, şahsi moda tasarımcısının aynı anda birkaç müşterinin siparişlerini hazırlamasına izin vermesidir. Bu sayede modadaki değişimlerden haberdar olabiliyordu.

Günümüz tarihçilerinin, üzerinde en fazla tartıştığı konu, İsveçli aristokrat Kont Axel von Fersen'in Marie Antoinette ile olan ilişkisidir. Saray halkı bu ikilinin sevgili olduğuna dair dedikodular yaymışlardı. İkilinin çok yakın oldukları ve kont Fersen'in, onu hapisten kurtarabilmek için kendi hayatını riske attığı doğrudur. Evelyn Farr ve Antonia Fraser gibi bazı tarihçiler, Fersen'in günlüğünde, sevgilileri ile beraber olduğu zaman attığı "Resté là" (Yatma) başlığına dayanarak, ikilinin cinsel ilişkide bulunduklarından emin olduklarını belirtirler. Bununla beraber diğer tarihçiler bu konuda elle tutulur bir kanıt olmadığını belirtirler. Ayrıca döfen Louis-Charles'ın, Fersen'in çocuğu olduğu iddiaları vardır ancak Fersen'in biyografisini hazırlayan Deborah Cadbury, bu iddiayı tamamen saçma bulmaktadır.

Edebiyatta Marie Antoinette

1845'te Alexandre Dumas tarafından yayınlanan "Le Chevalier de Maison-Rouge" isimli romanda Marie Antoinette, narin ve nazik bir kadın olarak resmedilir ve yargılanması esnasında, asaletini ve zarafetini muhafaza ettiği belirtilir. Roman ayrıca, genç bir cumhuriyetçi iken kendisini kraliçeyi hapisten kurtarmaya çalışan kraliyet yanlısı bir senaryonun ortasında bulan, Maurice Lindey'in maceralarınını da anlatır. Romandaki olaylar, daha önce bahsi geçen "karanfil olayı"ndan esinlenmiştir.

Bunun dışında çeşitli modern romanlar da kraliçenin yaşamından esinlenilerek yazılmıştır; popüler edebiyatın "Marie Antoinette'in Gizli Günlüğü"nden (The Secret Diary of Marie Antoinette) tutun da, Katolik kilisesinin etkisinin hissedildiği "Trianon" romanına kadar. Fransız tarihçi Chantal Thomas'ın romanı "Les Adieux á la Reine" Marie Antoinette'in Versay Sarayı'ndaki son üç gününü oldukça gerçeğe uygun bir şekilde yansıtır.

Marie Antoinette'in ilk gençlik yıllarını anlatan "Kraliyet Günlükleri" serisi, küçük çocuklara Marie Antoinette'i basit ve eğlendirici bir şekilde öğretmeyi amaçlamıştır.

Sinemada Marie Antoinette

Tarihi bir ikon hâline gelen Marie Antoinette'i konu edinen birçok sinema filmi yapılmıştır. En meşhuru, 1938 yapımı Marie Antoinette'dir. Stefan Zweig'in Marie Antoinette biyografisi baz alınarak MGM stüdyolarında hazırlanan film, milyonlarca dolara mal olmuştur. Üç saatten biraz uzun olan film, dekorları ve kostümleri sayesinde, kısa sürede büyük bir hit olmuştur.

Başroldeki aktris Norma Shearer, Marie Antoinette'in hayatını her yönüyle araştırmış ve rolüyle adeta özdeşleşmiştir. Bugün bile onun canlandırdığı Marie Antoinette portresi canlılığını ve doğallığını korumaktadır. Bu rolüyle Oskar'a aday gösterilmiş ancak Oskar'ı, Jezebel filmindeki rolüyle, Bette Davis'e kaptırmıştır. Hala birçok kişi, Norma Shearer'in sinemada Marie Antoinette karakterine son noktayı koyduğunu düşünmektedir. Film Arjantin'de Eva Perón'un öyle çok beğenisini kazanmıştır ki, Perón saçlarını sarıya boyatmıştır.

Marie Antoinette karakteri Madame du Barry ve Napoléon Bonaparte'ı konu alan birkaç Fransız filminde de kullanılmıştır.

Daha önce bahsi geçen "elmas gerdanlık olayı" iki filme konu olmuştur. Bunlardan ikincisi 2001 yapımı "The Affair of the Necklace"dır. Kontesin lehine gerçekleri saptıran aşırı romantik film, eleştiri yağmuruna tutulmuştur. Joely Richardson'ın Marie Antoinette'i canlandırdığı filmde ayrıca Hilary Swank, Jonathan Pryce, Adrien Brody, Brian Cox ve Christopher Walken rol almıştır.

Ettore Scola'nın "La Nuit de Varennes"i (1982) XVI. Louis ve Marie Antoinette'nin başarısız kaçma teşebbüsünü işler.

1989'da Fransız tarihçi André Castelot "L'Autrichienne" (Avusturyalı) adlı filmin senaryosunu yazmıştır. Fransız Devrimi esnasında Marie Antoinette'in devrimciler tarafından "Avusturyalı kaltak" olarak adlandırılmasından esinlenen film Pierre Granier-Deferre tarafından yönetilmiştir. Başrolünü Alman şantöz Ute Lemper'in oyandığı film 1793'teki mahkeme kayıtlarına dayandırılmıştır.

1995'te James Ivory tarafından yapılan, "Jefferson in Paris" (Jefferson Paris'te) adlı film, Fransız Devriminden önceki dönemde Amerika'nın Fransa büyükelçisi Thomas Jefferson'un başından geçenleri anlatır. Başrolünü Nick Nolte'in oynadığı filmde Marie Antoinette Charlotte de Turckheim tarafından ve XVI. Louis Michael Lonsdale tarafından canlandırılmıştır.

Amerikalı yönetmen Sofia Coppola'nın Antonia Fraser'ın biyografisinden uyarladığı "Marie Antoinette" adlı filmin çekimlerine 2005 yılında başlanmış ve bazı sahneler Versay Sarayı'nda çekilmiştir. Kirsten Dunst Marie Antoinette'i, Jason Schwartzman XVI. Louis'yi, Asia Argento Madame du Barry'yi, Rip Torn XV. Louis'yi ve Marianne Faithfull, Marie Antoinette'in annesi İmparatoriçe Maria Theresa'yı canlandırmıştır. Film ilk kez Cannes Film Festivali'nde gösterilmiş (2006), seyircilerin kuvvetli alkışını almış ve bir grup izleyici tarafından yuhalanmıştır. En iyi kostüm dalında Oscar ödülünü almıştır.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!