Tarihimizde birçok isyanlar yaşamıştır ülkemiz. Öyle isyanlar çıkmış ki okuduğunuzda böyle bir ayaklanma da mı varmış diyeceksiniz. Osmanlı'nın kuruluşundan bugüne çıkmış olan tüm isyanları sizler için araştırdık.
İzmiroğlu Cüneyt Bey isyanı 1414
Adını isyanı gerçekleştiren çete liderinden almaktadır. 1414 yılında İzmir oğlu Cüneyd Bey tarafından gerçekleştirilmiştir.
İzmiroğlu Cüneyd Bey (Aydınoğlu hanedanına mensup olmakla birlikte, hanedanın olağan çizgisi dışından gelerek tarih sahnesine çıktığından ve İzmir valiliği yapmış olmasından ötürü İzmiroğlu Cüneyd Bey olarak anılır; Kara Cüneyd de denilir) Osmanlı Devleti'nin yaşadığı Fetret Devri ve II. Murad'ın saltanatının ilk yıllarında gündemde kalmış, Osmanlı Devleti'nin bu 20 yıllık süredeki bütün toparlanma çabalarında karşısına çıkmış bir yerel yönetici ve asidir. İsmi bu anlamda Fetret Devri ile özdeşleşmiştir.
Aydınoğulları Beyliğini ele geçirmesi
1402 Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid’in Timur’a mağlup ve esir düşmesinden sonra Aydınoğlu Beyliği tekrar canlanmıştır. Aydınoğlu hanedanının başında bulunan İsa Bey ölmüş bulunduğundan, beyliğin başına Timur'un emriyle, İsa Bey'in oğlu Musa Bey geçti. Musa Bey'in de ertesi yıl vefatı üzerine, 1403'de yerine II. Umur Bey geçti. Fakat, Aydınoğlu İbrahim Bahadır Bey'in oğlu ve o sırada Timur tarafından Ceneviz Cumhuriyeti'nden tamamen alınmış bulunan İzmir'in valisi olan Cüneyd Bey buna karşı çıkarak, saltanat iddiasında bulundu. II. Umur Bey'in üzerine yürüyerek payitahtı Ayasuluk'u zapteden Cüneyd Bey, Umur'un 1405’te ölümüyle de, Aydınoğlu topraklarına tek başına hakim oldu ve bu hakimiyetini aralıklarla 1425’e kadar sürdürdü.
Osmanlı Fetret Devri içindeki entrikaları
Cüneyd Bey, konumunu sağlamlaştırmak için, Osmanoğlu hanedanı içinde Fetret Devri boyunca cereyan eden taht kavgalarına karıştı, ve her defasında şehzadelerden birini tutarak, zaman zaman kendisine müttefik bulmak veya mevcut ittifaklara katılmak yolunu tuttu. Birçok kereler başarısızlığa uğramasına rağmen, kendini bağışlatmayı bildi ve her seferinde yeni vazifeler almaya muvaffak oldu.
İzmiroğlu Cüneyd Bey'in Fetret Devri içinde karıştığı başlıca gaileler şunlardır:
1404 yılında I. Mehmed Çelebi'nin Bursa'ya girerek hükümdarlığını ilan etmesinden sonra Ulubat'ta yendiği kardeşi İsa Çelebi, önce Bizans'a, sonra Edirne'deki diğer kardeş Süleyman Çelebi'ye, I. Mehmed'e ikinci defa yenilmesinden sonra da İsfendiyar Bey'e, üçüncü yenilgisinden sonra ise İzmiroğlu Cüneyd Bey'e sığınmıştı. Onun aracılığıyla Saruhan ve Menteşe Beyleriyle anlaşarak talihini bir kere daha denemek istedi, ancak yine mağlup oldu ve bu defa Karamanoğlu Beyliği'ne iltihak etti. Ancak bir süre sonra yakalanarak ortadan kaldırıldı.
Anadolu'da yalnız kalarak kuvvetlenen I. Mehmed'in bu kez karşısına çıkan Edirne'deki kardeşi Süleyman Çelebi'nin hakimiyetini İzmiroğlu Cüneyd Bey ve Menteşeoğlu İlyas Bey kabul ettiler. Ancak I. Mehmed'in diğer kardeşi Musa Çelebi'yi Rumeli'ye göndermesiyle geri çekilmek zorunda kalan Süleyman Çelebi, Musa Çelebi'nin bir baskını ile ortadan kaldırıldı.
Süleyman Çelebi'yi bertaraf eden Musa Çelebi Edirne’de bu kez kendi hükümdarlığını ilan edince İzmiroğlu Cüneyd Bey bu defa da onun tarafına geçti. Musa Çelebi I. Mehmed'in Anadolu’da kuvvetli olduğunu bildiği için daha ziyade Bizans'la meşgul oldu ve İstanbul'u bir kez kuşattı. Bu arada sonradan büyük bir isyan çıkaracak Şeyh Bedreddin’i kazasker yaparak, nüfuzunu artıracağı bir mevki edinmesini sağladı. Bizans İmparatoru'nun Musa Çelebi'ye karşı yardım istemesiyle I. Mehmed 1411’de İnceğiz mevkiinde kardeşi ile savaşa girişti ve kaybetti. Gemilerle Anadolu tarafına geçerek yaralı bir halde Bursa’ya geldi. Bir yıl sonra Musa Çelebi’yle yaptığı ikinci savaşta da yenildi. Musa Çelebi’nin sert yönetiminin ahaliyi I. Mehmed tarafına meylettirmesiyle I. Mehmed kardeşine karşı üçüncü defa Rumeli’ye geçti. Kendisine katılan Sırp despotu ve bazı ümera ile birlikte, Tuna’ya çekilmekte olan Musa Çelebi üzerine yürüyen I. Mehmed, Çamurlu Derbend mevkiinde meydana gelen savaşta Musa Çelebi’yi nihayet yendi. Musa Çelebi, yaralı olarak kaçarken yakalanıp boğduruldu ve Bursa’ya nakledilip, babasının türbesine defnedildi. İzmiroğlu Cüneyd Bey ise Ohri'ye sürüldü.
Ancak İzmiroğlu Cüneyd Bey kısa süre sonra Ohri’den kaçarak Aydın’a geldi ve Ayasuluk’u (Selçuk) kuşatarak şehri aldı ve sancakbeyini öldürttü. I. Mehmed, Anadolu’ya dönünce önce Cüneyd Bey üzerine yürüyüp, Çandarlı İbrahim Paşa eliyle Menemen, Kayacık ve Nif kalelerini aldı.
Bu arada İzmir de temelli olarak Osmanlı Devleti idaresine alındı. İzmiroğlu Cüneyd Bey'in sürekli istikrarsızlık unsuru oluşturması, ailesinin ve kuvvetlerinin içinde bulunduğu Kadifekale kuşatmasını uluslararası bir olay haline getirmişti. Rodos, Midilli ve Sakız Hıristiyan donanmaları ile Menteşe Beyliği donanması da Osmanlılarla işbirliği yaparak İzmir'in zaptında rol oynadılar. Rodos Şövalyeleri yardımları karşılığında Timur tarafından yıktırılan İzmir Okkale'yi yeniden inşa etme talebinde bulundular. I. Mehmed Rodos Şövalyelerinin ısrarlarına karşı direndi; ancak ilişkileri büsbütün bozmak istemediği için onlara Bodrum Kalesi'ni inşa etmelerine izin verdi.
Bu arada Çelebi I. Mehmed, Cüneyd’in annesinin ricası üzerine İzmiroğlu Cüneyd Bey'i affederek 1414’te ona Niğbolu Sancakbeyliğini verdi ve Aydın sancakbeyliğine de Bulgar kralı Şişman'ın müslüman olan oğlu Süleyman'ı atadı.
Düzmece Mustafa'ya verdiği destek
İzmiroğlu Cüneyd Bey, affedilip Niğbolu sancakbeyi tayin edilmişken, Düzmece Mustafa'nın ortaya çıkmasıyla bu sefer onunla birlik oldu ve padişaha tekrar baş kaldırdı.(1414) Harekete Eflak voyvodası Mirçe'yi de dahil edip Tesalya ve Selanik tarafında büyük karışıklıklar çıkardılar. Bu bölgeyi seçmelerinin sebebi, yenilgi halinde, o dönemde hem Bizans İmparatorlu'na hem de Osmanlı Devleti ile bağımlılık anlaşmaları olmakla birlikte özerk bir konumda olan Selanik'e sığınabilme düşüncesiydi.
Nitekim I. Mehmed, Çelebi Mustafa ordusunu Selanik mıntıkasında yendi ve isyancılar Selanik valisi Dimitrios Laskaris'in himayesine sığındılar. Uzun müzakerelerden sonra I. Mehmed, Bizans İmparatoru II. Manuil isyancıların Selanik'te tutuklanmalarına ve Bizanslıların yıllık üç yüz bin akçe karşılığında kayd-ı hayat şartıyla Çelebi Mustafa, Cüneyd Bey ve otuz üç maiyetinin Limni adasında sürgün edilmelerine ikna etti.
1421 Mayısında tahta geçen II. Murad padişah değişikliklerinin karışıklıklara gebe olduğunu bildiğinden ve daha bir yıl öncesinde, şehzadeliğinde, Rumeli'de Şeyh Bedreddin İsyanı'nın, Ege Bölgesi'nde Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal (Samuel) isyanlarının bastırılmasına bizzat nezaret ettiğinden, gönül alıcı mektuplar ve çok değerli hediyeler göndermek suretiyle herhangi bir kargaşa çıkmasını baştan önlemek istiyordu.
II. Murad zamanında da mevkiini koruyan Amasyalı Beyazıd Paşa, I. Mehmed'in ölümünün duyulmasından sonra Bizanslilar tarafından serbest bırakılan ve bu sefer yeni meşru hükümdarla mücadeleye başlayan Çelebi Mustafa'nın üzerine gönderildi. Edirne'nin Sazlıdere mevkinde Çelebi Mustafa'nın kuvvetleriyle karşılaştı. Emri altındaki askerlerin büyük çoğunluğu Çelebi Mustafa tarafına geçince teslim olmak zorunda kaldı ve ertesi gün İzmiroğlu Cüneyd Bey'in tahrikleriyle katledildi.
Sazlıdere zaferinden sonra Çelebi Mustafa bir süre boyunca güçlendi ve Edirne'de saltanat sürmeye başladı. Fakat Çelebi Mustafa kendine bağlı birlikler ile karşı tarafın avantajını değerlendirmekte geç kalmıştı. Bundan istifade eden II. Murad'ın birlikleri Ocak-Şubat 1422'de Ulubat Çayı kenarında Çelebi Mustafa güçleri ile karşı karşıya geldiler. II. Murad'ın maiyetindeki Hacı İvaz Paşa ve Mihaloğlu Mehmed Bey gibi şahısların, Çelebi Mustafa'ın emri altında bulunan Rumeli beylerini sözlü ve yazılı olarak etkilemesi üzerine, herhangi bir çarpışma olmaksızın Çelebi Mustafa'nın kuvvetlerinde bir moral çöküntüsü yaşandı. Bunu fark eden ve Çelebi Mustafa'nın sonunu iyi görmeyen İzmiroğlu Cüneyd Bey de değerli eşyaları ve kendisine bağlı yetmiş kişi ile birlikte gece vakti karargahtan kaçarak Aydın yöresine sığındı.
Beyliği yeniden ele geçirme girişimi ve yenilip öldürülüşü
Ancak Düzmece Mustafa olayı Osmanlı Devleti açısından bardağı taşıran son damla olmuştu. Döndüğü Aydın yöresinde Aydınoğulları Beyliğinin eski topraklarını tekrar ele geçirmek niyetiyle Bizanslılar ve Venediklilerle ilişkiler kurmak çabası içine girdi. Aydın Sancak beyi Yahşi Bey ve Anadolu Beylerbeyi Oruç Bey Cüneyd Bey'in üstesinden gelmeyi başaramadılar. Yeni Anadolu Beylerbeyi atanan Hamza Bey ise Cüneyd Bey'i Akhisar civarında yenilgiye uğrattı. Sıkıştırılan Cüneyd Bey Sisam adası karşısındaki İpsili kalesine sığındı. Ancak Osmanlıların Anadolu'daki en önemli hasmı konumunda olan Karamanoğlu Beyliği'nden destek sağlamak icin gizlice Karamanoğlu İbrahim Bey'in yanına kadar gidip bir miktar Karaman askeri ile döndüğünde, bu yardımcı kuvvetler İpsili'ye varışta Cüneyd'i terkettiler. Bu suretle istediği yardımı bulamayan Cüneyd Bey Osmanlı Anadolu Beylerbeyi'ne teslim olmak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti başına devamlı gaile yaratan Cüneyd Bey ve yanındaki oğlu Beyazıd ile birlikte öldürüldü. Sonra da Çanakkale hapishanesinde bulunan diğer oğlu Kurt Bey ve kardeşi Hamza Bey de öldürülerek soyuna son verildi.
Bu bir türlü rahat durmayan tarihi şahsiyetin ortadan kaldırılmasıyla Aydınoğlu Beyliği toprakları tamamıyla Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti altına girmiştir (1425).
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ayaklanması 1420
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal, Şeyh Bedreddin'in baş müridleridir.1420 yılında İzmir Karaburun Yarımadasında gerçekleşmiştir.
Ege'de isyana zemin hazırlayan ortamın oluşması
Aydınoğulları'nda deniz cephesinde gaza her zaman öncelikli olmuş, idarelerindeki Hristiyanlara karşı da hoşgörüsüz olmuşlardır. İmparatorluk olma yolunda ilerleyen Osmanlılar ise bunun tam tersini yapıyorlardı. Yıldırım Bayezid ele geçirdiği Aydın ve Menteşe donanmalarıyla başta Karaburun karşısındaki Sakız Adası olmak üzere Ege Adaları'na egemen olma peşindeydi. Bu hedefi gerçekleştirmek için atılan adımlardan biri de Anadolu'dan adalara buğday ihracının yasaklanmasıydı. Bu durum yöredeki her kesimden halkı zor durumda bırakmıştı. Fakat bölge asıl felaketi Timur'un istilasıyla yaşadı, Moğollar Aydın yöresini harabeye çevirdi. Ankara'dan gelen Timur'un İzmir'i zapt etmesi bölgeyi sıkıntıdan kurtarmadı fakat Timur'un, Yıldırım Bayezid'in koyduğu ticari kısıtlamaları kaldırması bölge ekonomisinin biraz canlanmasına sebep oldu. Bu durum yıllarca Osmanlıların gereksiz tedbirleriyle yokluk çeken halkın bilinçaltına yerleşmişti.
Osmanlı Devleti'nin 1402 yılında Ankara Savaşı'ndan mağlup çıkması ve Yıldırım Bayezid'in esir düşmesinin ardından Aydınoğulları yeniden bölgeye hakim olmuş yeni fethedilen İzmir ile birlikte genişlemişti. 1405'te yeniden Osmanlı idaresine giren bölge, Yıldırım Bayezid'in oğulları arasında süren taht kavgası ile birlikte ülkenin içinde bulunduğu iç savaş ortamının da ekonomik yükünü sırtında taşıyordu. Hem Anadolu hem de Rumeli ayaklanmalara oldukça müsait şartlara sahipti ve Osmanlı iktidarının zayıf düşmesi ile kargaşalık hüküm sürmekteydi.
Börklüce Mustafa'nın Karaburun'daki faaliyetleri
Börklüce Mustafa 14. yüzyılın sonlarında Aydın yakınlarındaki köyünü ziyaret eden Şeyh Bedreddin'in müridi oldu. Bir dönem Sisam Adası'nda yaşadığı tahmin edilmektedir. Fetret Devri'nde 1411-1413 yılları arasında Edirne'de Musa Çelebi'nin kazaskeri olan Bedreddin, Börklüce Mustafa'yı yanına kethüda olarak aldı. Fetret Devri sona erince Bedreddin İznik'e sürgüne gönderildi, Börklüce ise Aydın'a döndü. Burada Osmanlı idaresinden memnun olmayan köylüleri ve yoksul dervişleri etrafına toplayarak din ayrımı gözetmeyen bir anlayışla, paylaşımcı ve ciddi bir köylü hareketi örgütleyerek isyan etti.
Günümüzde Börklüce Mustafa'yı komünist fikirler uğruna isyan eden ilk kişi olarak görenler de vardır. Türkmenlere vaaz ve öğretilerinde; kadınlar müstesna, erzak, giyim kuşam, hayvan ve arazi gibi şeylerin hepsi herkesin müşterek malıdır diyen Börklüce etrafına topladığı köylülere "Ben senin emlakine tasarruf edebildiğim gibi sen de benim emlakime aynı suretle tasarruf edebilirsin" diyerek bireysel mülkiyet karşıtı bir öğreti yaydığı bilinmektedir. Börklüce'ye göre Hristiyanların Allah'a inandığını inkar eden bir Türkmen, dinsiz demekti. Bu fikirlerin kendisine mi, Bedreddin'e mi ait olduğu net değildir.
İsyan
Börklüce, çeşitli kaynaklara göre etrafına 4.000 ila 10.000 kişi toplamıştı. Karaburun Yarımadası merkezli isyanın başlangıcında I. Mehmed'in Saruhan valisi İskender Paşa, Börklüce'ye karşı hareket ettiyse de Karaburun dar geçitlerinden ileriye geçemedi. Karaburunlular İskender Paşa'nının ordusunu yenilgiye uğrattılar. Bunun üzerine peygamberin ismini taşıyan Börklüce'ye, onun manevi gücüne inanan büyük kalabalıklar da katıldı. Bu topluluk Müslüman Türklerden ziyade Hristiyanlara meylettiler.
I. Mehmed bu ilk yenilginin ardından, Saruhan Beyi olan Timurtaş Paşazade Ali Beyi bütün Saruhan, Aydın kuvvetleriyle Karaburuna sevk etti. Bu ordu da köylüler tarafından yenilgiye uğratıldı. Ali bey, maiyetiyle beraber Manisa'ya kaçarak hayatını kurtarabildi.
I. Mehmed durumdan haberdar olunca oğlu Murat ve veziriazam Bayezid paşayı, Rumeli ordusuyla Börklüce'nin üzerine gönderdi. Anadolu'dan da takviye kuvvetler toplayan Bayezid paşa dervişler tarafından tahkim edilen dağa ilerlerken ihtiyar, genç, erkek, kadın kime rastladıysa hepsini katlettirdi. Cehennem Vadisi bölgesinde kanlı çatışmalar gerçekleşirken Osmanlı ordusu bir taraftan da Sakız Adası tarafındaki kaçış limanlarını tutuyordu. Etrafı çevrilen ve yandaşları büyük bir kıyıma uğrayan Börklüce, geriye kalanlarla Bülmüş Boğazı'ndan Azap Yeri'ne doğru çekilip oradan Sakız Adası'na kaçmayı denedi ama oraya vardığında denizin Osmanlı gemilerince tutulduğunu gördü. Şehzade Murad'ın maiyetindekilerin de birçok şehit verdiği mücadele sonunda Börklüce ve dervişleri daha fazla dayanamayarak dilin kuzeyine dağıldı. Artık gidecek yeri kalmayan Börklüce tutsak edilip Ayasluğ'a (Selçuk) getirildi. Börklüce'ye yapılan işkenceler onu fikrinden döndürmedi. Kollarından ayaklarından çarmıha çivilenerek bir devenin sırtına bağlanıp büyük bir alay ile şehirde gezdirildi. Kendisine sadık dervişleri gözü önünde katledilirken "İriş Dede Sultan, iriş!" (Yetiş Dede Sultan, yetiş!) dedikleri rivayet edilmiştir. Börklüce'nin Aydın'da, Şeyh Bedreddin'in Deliorman'da, Torlak Kemal'in de Manisa'da boy göstermeleri, Fetret Devri'nden ayrı düşünülemeyen bu hareketlerin birbiriyle ilintili olsun ya da olmasın olayı daha geniş bir çerçeveye yerleştirmiştir.
Şeyh Bedrettin ayaklanması 1420
Kazaskerliği sırasında kethüda olarak yanına aldığı Börklüce Mustafa, Bedreddin'in sürgüne gitmesiyle beraber Aydın'a döner. Burada Osmanlı idaresinden memnun olmayan köylüleri ve yoksul dervişleri etrafına toplayarak isyan eder. İsyanın merkezi Karaburun Yarımadası'dır. İsyancıların sayısını Bizanslı tarihçi Dukas 6.000, Osmanlı tarihçilerinden Şükrullah bin Şehabettin 4.000, İdris-i Bitlisî ise 10.000 olarak verir. İsyanı bastırmak üzere harekete geçen Saruhan Beyinin ordusu bozguna uğrar. Bunun üzerine Sultan Çelebi Mehmed (I. Mehmed) oğlu Murat ile veziri Beyazıt Paşa'yı bölgeye yollar. İsyan bastırılır, isyancılar Börklüce Mustafa'nın gözü önünde kılıçtan geçirilir. Börklüce Mustafa ise bir deve üzerinde çarmıha gerilerek öldürülür ve şehirde dolaştırılır.
Börklüce isyanıyla muhtemelen aynı zamanlarda, Manisa civarında Torlak Kemal liderliğinde bir isyan daha patlar. Daha küçük olan bu isyan da şiddetle bastırılır ve isyancılar öldürülür.
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal isyanlarının Bedreddin'in onayıyla gerçekleşip gerçekleşmediği belirsizdir. Ancak bu kişilerin Bedreddin'in müritleri olduğu konusunda tüm kaynaklar hemfikirdir.
Bedreddin gizlice Sinop limanından Rumeli'ye kaçar ve Deliorman bölgesinde Alevi Türkmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerdeki propaganda faaliyetleri yürütür. Üzerine gönderilen Osmanlı kuvvetleri isyanı bastırır ve Şeyh Bedreddin yakalanarak Serez'e, padişah I. Mehmed'in huzuruna getirilir. I. Mehmed, Şeyh Bedreddin'in idamını infaz etmeden önce ulemaya danışır ve fetva ister. Şeyhülislam ve beraberindekilerin kararı idam olmuştur. Şeyh Bedreddin 1420'de Serez çarşısında idam edilmiştir.
Küçük Mustafa ayaklanması 1423
Küçük Mustafa, 1423 yılında saltanat kavgası sonucu Osmanlı yönetimine başkaldırmıştır. Mustafa Çelebi isyanı olarak da bilinmektedir.
Bursa'yı almaktan vaz geçirmeye çalışırlar. Elçiler, Şehzade Mustafa'nın kendisine vezir yaptiği ve bütün bu olaylara sebep olan Sarabdar İlyas ile de görüşürler. Heyet, Bursalıların Sultan Murad'a bey'at ettikleri için ona sadakatla bağli kalacaklarını ve gerekirse şehri müdafaa edeceklerini söyler. Ayrıca, bir Osmanlı şehrinin Karamanoğlu'nun kuvvetleri ile vurulmasının da doğru olmayacağını anlatır. Sarabdar İlyas, heyetin bu teklifini kabul edince, Mustafa'nın ordusu oradan ayrılıp İznik tarafına doğru harekete geçer. Şehzade Mustafa, İznik kalesini kırk gün kadar kuşatma altında tutar. Firuz Bey'in oğlu olan kale muhafizi Ali Bey, gelişmelerden Sultan Murad'ı haberdar eder. Pâdişah, kaleyi sulh yolu ile teslim etmesini bildirerek Mustafa orada meşgulken kendisinin yetişeceğini yazar. Ayrıca, küçük şehzadeyi alet edip kullanan Sarabdar İlyas'ı da ondan ayırmaya çalışır. Bunun gerçeklesmesi için Sarabdar İlyas'a adamlar göndererek kendisini Anadolu beylerbeyliğine tayin edeceğini bildirir. Sarabdar'a gelen adam, beylerbeyilik beratını da yanında getirmişti. Bu makama karşılık Sultan Murad, Sarabdar İlyas'tan çok önemli bir hizmet bekliyordu. O da kendisi gelinceye kadar Şehzade Mustafa'nın kaçmasına engel olup onu oyalaması idi. Sarabdar İlyas, tiynetini bir defa daha ortaya koymuştu. Vaktiyle Çelebi Mehmed'in taraftarı iken Süleyman'ın vaad ettiği menfaat karşılığında derhal Çelebi Mehmed'i bırakarak karşı tarafa geçmişti. Bu defa da saf değiştirmekte bir sakınca görmemişti. Anadolu beylerbeyliğine konduğunu öğrenince kendisinden istenen şeyleri büyük bir ustalıkla başardı.Ali Bey, Sultan Murad'dan aldığı talimat üzerine muhasaranın kırk gün uzamasından dolayı halka ve şehre hiç bir zarar gelmeyeceğine dair yeminli söz aldıktan sonra teslim olur. Sarabdar İlyas da aldığı beylerbeyilik müjdesi üzerine şehirden ayrılmaz. Çandarlızâde İbrahim Paşa'nın sarayına yerleşen Küçük Mustafa, tımar ve memuriyetler vermek suretiyle hükümdarlığını ilan etmiş oluyordu. Böylece Osmanlı mülkünde, yeniden ikinci bir hükümdar tehlikesi belirmişti. Âşıkpasazâde bu hükümdarlığı şu ifadelerle nakleder: "İznik'te, İbrahim Paşa'nın sarayına kondular. Etraftan gelip tımar isteyene tımar dahi verdiler. Hüküm ve hükümet ettiler."
Sultan Murad, bütün gücü ile İstanbul'u kuşatıp feth etmek üzere iken, kardeşi Küçük Mustafa'nın faaliyetleri üzerine, bazı tedbirler alarak kuşatmayı kaldırmak zorunda kalır. Çünkü kardeşinin hareketleri, memleketi ikiye bölmeye yönelikti. Bu ise daha tehlikeli bir
durum arz ediyordu. Onun için derhal Gelibolu yolu ile Anadolu'ya geçip İznik üzerine yürür. Sultan Murad'ın bu yolculuğu devam ederken Şehzade Mustafa'nın, İznik'te kalmasını tehlikeli bulan Germiyan ve Turgutlu kuvvetlerinin komutanları, onu buradan uzaklaştırmaya çalışırlar. Onu tehlikeden korumak için Karaman, Germiyan veya İstanbul'a götürmek istedilerse de daha önce Sultan Murad'dan beylerbeyilik beratını almış olan Sarabdar İlyas, çesitli bahaneler ileri sürerek buna mani olur. Sultan Murad'ın ordusu, yola çıkışının dokuzuncu günü gece geç saatlerde İznik'e gelir. Henüz uyku mahmurluğunu atamamış ve Mustafa'ya bağlı olan askerlerin şaşkın bakışları arasında, sabahın erken saatlerinde açılan kapılardan İznik'e girilir. O anda hamamda bulunan Küçük Mustafa, Mihaloğlu tarafından yakalanmak üzere iken Mustafa'nın beylerbeyi olan Taceddinoğlu Mahmud Bey, efendisine bir at bulup onu kaçırmak ister. Fakat bunda muvaffak olamaz. Ama Mihaloğlu'nu durdurup onunla vuruşmaya başlar. Taceddinoğlu ile Mihaloğlu arasında başlayan bu vuruşma sonunda, her şeyi idaresi altında bulunduran ulu hakimin (Allah) ecel hükmü, Mihaloğlu'nun şehadet beratini kanla yazıp hakkini teslim eyleyecektir. Nitekim, attan düşürülen Mihaloğlu ölümcül bir yara alır. Bundan bir kaç gün sonra da vefat eder. Mihaloğlu'nu atından düşürüp ölümüne sebep olan Taceddinoğlu Mahmud Bey, daha sonra saklandiğı yerde yakalanıp Mihaloğlu'nun adamlarına teslim edilecek ve onlar tarafından öldürülecektir.
Sultan Murad'ın, İznik'i kuşattığı ve Taceddinoğlu ile Mihaloğlu'nun vuruştuğu sırada fırsat kollayan Sarabdar İlyas, Mustafa Çelebi'yi yakalayıp Murad'ın, şehrin önünde bulunan Mirahor başısına teslim eder. Âsıkpaşazâde bu olayı da şöyle verir: "Bunlar bunda cenkte iken Sarabdar İlyas, Mustafa'yı tuttu kucağına aldı. At üzerinde Mustafa "Hey lala, beni niçin tutarsın?" Hain İlyas "Kardeşine ileteyin" der. Mustafa "Beni kardeşime iletme kim kardeşim bana kıyar." der. Sarabdar İ"lyas sakin oldu. Aldı gitti Hüdavendigar'a karşı iletti." Mustafa, padişahın emri ile İznik dışında bir incir ağacının dibinde boğdurularak cesedi Bursa'ya gönderildi. Şehzade Mustafa, Bursa'da babasının türbesine defn edildi. Görüldüğü gibi Küçük Şehzade Mustafa Çelebi hadisesi, amcasınınkinden daha kısa ve daha kolay bir şekilde halledilmiş oldu. İkinci Murad, İstanbul muhasarasını kaldırmakla, kardeşinin fazla taraftar toplamadan hakkından gelip kendisine bırakılmış olan Osmanlı tahtını emniyete almak istiyordu. Onun, vakit kaybetmeden isyanı ortadan kaldırmaya teşebbüs etmesi, memleketin ikiye bölünmesini ve beyhude yere kardeş kanının akıtılmasını önlemiş oldu. Böylece, Bizans'ın bu son oyunu da başarısızlıkla son bulmuş, ama olan aldatılmış bulunan zavallı Küçük Şehzade Mustafa'ya olmuştu. Bizans'tan menfaat temin eden ve küçük şehzadenin öldürülmesine sebep olan Sarabdar İlyas ise yaptıkları için: "Suretâ ben günahkâr oldum. İlla bu ikisi vilayette olsa zarar-i âmmdır. Ve biri dahi bu kim, ben efendim oğluna yaramaz iş etmedim. Bu dünyanın murdarına bulaşmadan şehid ettirdim. Ve hem cemi-i âlem rahat oldu. Ve hem bizden önden gelenler bu kanunu koymuşlar" diyerek yaptığı fenalığı tevile çalışmıştır. Sultan Murad, Şehzade Küçük Mustafa'nın gailesini bertaraf etmekle birükte benzer bir tehlikenin daha mevcut olduğunun farkında idi. Bir daha kardeş kanının akıtılmaması ve ülkenin, Bizans gibi entrikacı bir devlet ile, varlığını Osmanlıların zayıflamasına bağlayan Karaman gibi bir beyliğin oyuncağı haline gelmemesi için henüz ortaya çıkmadan bu tehlike ve fitnenin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bunun için Sultan Murad, tarihi henüz kesin olmayan bir zamanda, Tokat kalesinde tuttuğu Mahmud ve Yusuf adlarındaki iki kardeşinin gözlerine mil çektirip onları kör ettikten sonra anneleriyle birlikte Bursa'ya getirir. İdareleri için de kendilerine yüksek seviyeden maaş bağlatır.
Candaroğlu İsfendiyar bey ayaklanması 1424
Bu ayaklanma Candaroğlları beyi olan İzzeddin İsfendiyar Bey tarafından 1424 yılında Sinopta gerçekleştirilmiştir.
1421 yılında olan taht değişikliğinden yararlanmak isteyen İsfendiyar Bey, daha önce Çelebi Mehmed'e bırakmış olduğu topraklardan oğlu Kasım'ı kovduktan sonra Taraklı-Borlu'yu kuşattı.
II. Murad ise Düzmece Mustafa ile uğraşmak zorunda olduğu için bu durumla bir süre ilgilenmemiş olsa da, isyanın bastırılmasından sonra Kasım Beyi yanına alarak İsfendiyar Bey üzerine yürüdü. Savaşta yaralanan İsfendiyar Bey, Sinop kalesine sığındı ve küçük oğlu Murat aracılığıyla sulh istediğini haber yolladı. Ayrıca oğlu II. İbrahim Beyin kızı Halime Hatun'u gelin olarak II. Murad'a vermek istedi. Sulh teklifi başarılı oldu ve İsfendiyar Beyin Osmanlı'ya bağlı olması, Osmanlı seferlerine asker yollaması, Çankırı, Kalecik ve Tosya'nın Kasım Beye iade edilmesi, Bakır Küresi ile Kastamonu'nun İsfendiyar Beye bırakılması ve Bakır Küresinin hasılatının bir kısmının Osmanlı'ya verilmesi şartıyla barış (1424 yılı başlarında) yapıldı.
Evlilikler karşılıklı olmuş, II. Murad kardeşi Selçuk Hatun'u II. İbrahim Bey'e, diğer kardeşi Sultan Hatunu ise Kasım Beye vermiştir.
Bu olaylardan sonra İsfendiyar Bey ve Osmanlı'nın arası dostane bir şekilde kalmıştır. Bazı kaynaklarda Anadolu beylerinin 1435 yılında Anadolu'ya bir sefer düzenlemeyi planlayan Şahruh'u bekledikleri ve İsfendiyar Beyin Şahruh'u Anadolu'ya davet ettiği bir mektup yolladığı bilinmektedir. Ancak bu mektup II. Murad tarafından ele geçirilmiştir. Ayrıca İsfendiyar Bey döneminde Candaroğulları'nın, Memlûk Sultanı Barsbay ile dostane ilişkilerin sürdürüldüğü de bilinmektedir.
İsfendiyar Beyin son yılları hakkında bilinenler oldukça azdır. Oğlu İbrahim'i veliaht ilan edip diğer iki oğlu Hızır ve Murad'a ona itaatte kusur etmemelerini vasiyet ettiği biliniyor.
İsfendiyar Bey, 1440 yılında, 70 yaşını geçkin iken Sinop'ta ölmüş ve Sinop'taki Candaroğulları türbesine gömülmüştür.
Karamanoğulları ayaklanması 1444
Karamanoğulları Beyliği'nin Osmanlı yönetimine girmek istememesi üzerine yapılan ayaklanmalardır. 1444 yılında Karaman'da yapılmıştır.
Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da ilerlediği dönemde Karamanoğulları bir Osmanlı kenti olan Beyşehir'i ele geçirmişti, bunun üzerine Osmanlılar, Konya'ya ilerlemişti. Bunun üzerine iki beylik arasında bir antlaşma imzalanmış ve bu antlaşma II. Bayezid yönetimine kadar geçerli olmuştu.
Timur 1403 yılındaki Anadolu seferi sırasında Karamanoğulları'nın kendisine saldırmaması üzerine beyliğin yönetimini bizzat II. Sultanzâde Nâsıreddin Mehmed Bey'e vermiştir. Bu durum Büyük Timur İmparatorluğu ile savaş halinde olan Osmanlı Devleti ile Karamanoğulları arasındaki güç mücadelesini Karamanoğulları lehine çevirmiş ve beylik Osmanlı himayesindeki toprakları ele geçirmeye başlamışlardı. Bursa'yı kuşatan Karamanoğulları, kenti ele geçirememiş, ancak Osmanlıların başkenti olan bu kenti yağmalamışlardı.
1443-1444 yılları arasında yapılan Varna Muharebesi esnasında Karamanoğlu İbrahim Bey, Ankara ve Kütahya'yı ele geçirmiş, Varna Muharebesi'nden zaferle dönen II. Murat Karamanoğulları'na sefer düzenlemiştir. İbrâhim Bey’in ölümünden sonra Karamanoğulları Beyliği, İshak Bey ile Pîr Ahmed arasında paylaşıldı. Buna göre İshak Bey merkezi Silifke olan İçel, Ermenek ve Mut yörelerine, Pîr Ahmed ise ova bölgesine sahip oldu ve Konya’da oturdu. Ancak çok geçmeden İshak Bey, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’dan yardım alarak Pîr Ahmed’in üzerine yürüdü. Pîr Ahmed de Fatih Sultan Mehmed’e iltica etmek zorunda kaldı. 1465 yılında Osmanlılar’ın yardımıyla İshak Bey’i yenen Pîr Ahmed Karamanoğulları Beyliği’nin tamamını idaresi altına aldı. Uzun Hasan’ın yanına çekilen İshak Bey ise bir yıl sonra Eylül 1466'da öldü. Karamanoğulları Beyliği’nin varlığına son vermeye kararlı olan Fatih Sultan Mehmed bu maksatla birçok sefer yaptı. Osmanlı kuvvetleri Nisan 1468'de önce Gevale’yi, ardından Konya’yı aldı. Buraya Şehzade Mustafa idareci tayin edildi. Pîr Ahmed mücadeleye devam etti ve Karaman ilinin Toroslar bölgesini idaresi altında tuttu. Ancak Akkoyunlu tehdidinin ortadan kaldırılmasından sonra Karamanoğulları’nın elinde kalan dağlık bölgeler, Niğde ve Develi yöresiyle İçel sahillerine yönelik Osmanlı seferi 1474’te başarıyla sonuçlandı ve Karaman Beyliği tam anlamıyla kontrol altına alındı.
Kasım Bey’in 1483’te ölümünden sonra Karamanoğulları'nın ileri gelenleri İbrâhim Bey’in torunu Turgutoğlu Mahmud Bey’i İçel’de bey yaptılarsa da onun 1487'de Osmanlı-Memlûk Savaşında Memlükler tarafını tutmasından dolayı üzerine kuvvet gönderilince Halep’e kaçtı. 1500-1501 yılında Osmanlı il yazıcısı tımarların gelirlerini azalttığı için Karamanlı sipahileri isyan çıkardılar ve İran’da yaşayan Kasım Bey’in yeğeni Mustafa’yı bey yaptılar, ancak Mustafa Bey Osmanlı kuvvetlerine karşı koyamayıp Mısır’a gitti ve 1513 yılında orada öldü. Karamanoğulları’na bağlı Turgutlu, Bayburtlu gibi oymaklar İran’da Safevî Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynamışlardır.
Şah Kulu Baba Tekeli İsyanı; 1511 yılı Nisan ayında gerçekleşmiş; Şah İsmail'i kurtarıcı olarak kabul eden Kırşehir, Tokat, Amasya, Yozgat ve Çorum çevresinde Osmanlı İmparatorluğu karşısında II. Bayezid döneminde gerçekleşmiş bir isyandır.
Şahkulu İsyanı, 1511 yılı Nisan ayında, Şah İsmail'i kurtarıcı olarak kabul eden Şahkulu önderliğindeki Kızılbaşlar tarafından II. Bayezid yönetimindeki Osmanlı İmparatorluğu'na karşı gerçekleştirilmiş bir isyandır.
Safevi Tarikatı'nın şeyhi olan Şeyh Haydar'ın müridlerinden olan ve onun eğitiminden geçen Hasan Halife'nin, oğlu olan Şah Kulu Halife, babasının ölümü üzerine yerine geçmişti. Osmanlı'nın, kendilerini çok iyi gizleyen Safevi Tarikatı mensubu bu halifelerin başlangıçtaki faaliyetlerinden haberdar olmadıkları, hatta onlara para gönderdikleri biliniyor.
Nedenleri
Şeyh Bedrettin İsyanı sırasında Anadolu ilk defa dini içerikli bir ayrışmaya tanıklık etmişti. Ancak bu ayrışma ilk ve tek olmayacak daha sonraki yıllarda da devam edecekti.
Kızılbaşlar, ekonomik ve sosyal sebeplerden ziyade mürşidi kamil olarak kabul edip büyük bağlılık gösterdikleri şeyhleri Şah İsmail'le savaşmak için can atıyor dinî coşku ve fanatizmle hareket ediyorlardı. Şah İsmail'in şah olma yolunda başkaldırdığını duyan Kızılbaşlar makam ve mevkiden ziyade şeyhleri Şah İsmail'in başarmasını sağlamak, hiç değilse bu yolda ölmek için isyan ediyor, İran'a gidiyorlardı.
Venedikli bir tüccarın anlattığına göre Kızılbaşlardan birinin başına bir bela gelse Allah yerine Şah'a dua ediyor, savaşta belden yukarı çıplak olarak savaşıyor ve "Şah! Şah!" diye bağırarak, canlarını Şah'ın yolunda vermeyi bir şans olarak kabul ediyorlardı.
Nitekim vergi düzeninde yapılan adaletsizlikler ve devlet yönetiminde Türkmenlerin dışlanmaya başlaması yeni sorunlara zemin hazırladı. Ayrıca İran'da hanedan değişikliği olmuştu. Yeni hanedan Safevîler Şii idi ve etki alanlarını arttırmak istiyorlardı. Nitekim Anadolu'ya gönderdiği dailer aracılığıyla Şii propogandası yapmaktaydı. Osmanlı o sıralar taht kavgalarıyla meşguldü. Bu da Şah İsmail'in işini kolaylaştırıyordu.
Safevi ailesinden olan ve Anadolu'ya göç eden Hasan Halife uzun yıllar Alevî Türkmenlerle bağlantı içindeydi. İleriki yıllarda yerine oğlu Şahkulu Baba Tekeli geçti. Şahkulu'nun diğer lakabı da "Han"'dır. Şahkulu Han sadece babasının tekkesini değil gösterdiği ilmi ve dini başarılar sayesinde Abdal Musa tekkesinin de lideri olmayı başardı.
İsyanın gelişmesi
Şahkulu önemli miktarda taraftar topladıktan sonra, Batı Anadolu ve Rumeli'de halifeler vasıtasıyla halkı Şah İsmail'e biate davet etmişti. Bu sırada Osmanlı şehzadeleri arasındaki hoşnutsuzluk ve devlet erkanının kayıtsızlığından istifade ederek ayaklandı. Emrindeki kuvvetlerle Manisa sancağına gitmiş olan Şehzade Korkut'un hazinesini taşıyan kafileye saldırıp ganimet ele geçirdikten sonra Şah İsmail'in halifesi iddiasıyla etrafa saldırdı. Antalya'yı basıp kadıyı öldürdükten sonra Kızılcakaya, İstanos (Korkuteli), Elmalı, Burdur ve Keçiborlu'yu basıp kadılarını ve bir kısım halkını öldürtüp Kütahya önlerine gelmiştir. Kendi üzerine gönderilen Anadolu Beylerbeyi Karagöz Ahmed Paşa yönetimindeki Osmanlı kuvvetlerini mağlup edilerek paşayı esir alınmıştır. Şahkulu Kütahya'yı kuşattı ve kale önünde Karagöz Ahmed Paşa'yı öldürdüyse de şehri alamadı. (22 Nisan 1511) Şahkulu bundan sonra Bursa üzerine yürümeye başlamış, kendisine karşı gönderilen Subaşı Hasan Ağa'yı da yenerek öldürmesi üzerine Bursa'da heyecan artmış, Şehzade Korkut Manisa kalesine kapanmıştır. Bursa kadısının durumu İstanbul'a bildirmesi üzerine Vezir-i Azam Hadım Ali Paşa isyanı bastırmakla görevlendirildi. Şahkulu kuvvetleri Karaman Beylerbeyi Haydar Paşa'yı öldürdükten sonra kuzeye ilerlediler. Sefere görevlendirilen Şehzade Ahmet ile diğer şehzadeler Altıntaş mevkiinde Hadım Ali Paşa ile birleştiler ve asileri sarp bir dağda kuşattılar. Bu esnada Şehzade Ahmet asilere saldıracağı yerde saltanat iddiasıyla yeniçerileri kendisine biat etmeye davet etti, fakat red cevabı aldı. Bu sırada kuşatılan Şahkulu kuvvetleri bir yolunu bularak kaçmayı başardılar. Hadım Ali Paşa isyancıları takibe koyulduysa da yeniçerilerin kendisine biat etmemesine küsen Şehzade Ahmet kendi sancağına çekildi. Hadım Ali Paşa Sivas civarındaki Çubukova ya da Gökçay mevkiinde Şahkulu kuvvetlerine yetişti ve iki taraf çarpıştı. Savaşta Şahkulu'nun ölmesi üzerine isyancılar arasında kargaşa çıktı. Bu esnada Hadım Ali Paşa da okla vurularak öldürüldü.(2 Temmuz 1511) Galip gelen Osmanlı güçleri Hadım Ali Paşa'nın ölümü üzerine ilerleyemediler, kalan isyancılar da İran'a doğru gittiler.
Sonuçları
İsyanın bastırılmasından sonra Osmanlı yönetimi Isparta ve Antalya taraflarında ele geçirdiği Kızılbaşları Mora'da zaptedilen Modon ve Koron taraflarına tehcir etmiştir.
0 Yorum:
Yorum Gönder