İnanın ya
da inanmayın insanlık birkaç yıla yok olabilir. Eğer böyle bir şey yaşanırsa bu
çok da şaşırtıcı bir durum olmaz çünkü tarih süresince birçok uygarlık dünya üzerinden
silinip gitti. Savaşlar, hastalıklar, iklim değişiklikleri, yanardağ
patlamaları ve istilalar gibi birçok faktörün bu medeniyetlerin kaybolmasında
etkili olduğunu söyleyebiliriz. İşte tarih sahnesinden silinip giden 10 gizemli
uygarlık:
Klovis Uygarlığı
Tarih: M.Ö. 11500
Bölge: Kuzey Amerika
Klovis kültürü hakkında pek yeterli bilgiye sahip olmasak da bu topluluğun vaktiyle Kuzey Amerika’da yaşadığını söyleyebiliriz. Klovis uygarlığı, ismini New Mexico’daki Clovis kentinin yakınlarında bulunan bir arkeolojik alandan alıyor. Bu alanda 1920’lerde taştan kesici aletler ve kemikler bulunmuştu.
Bu topluluğun, buz devrinin sonlarına doğru Bering Boğazı’ndan geçerek Sibirya’dan Alaska’ya geldiği düşünülüyor.
Bölge: Kuzey Amerika
Klovis kültürü hakkında pek yeterli bilgiye sahip olmasak da bu topluluğun vaktiyle Kuzey Amerika’da yaşadığını söyleyebiliriz. Klovis uygarlığı, ismini New Mexico’daki Clovis kentinin yakınlarında bulunan bir arkeolojik alandan alıyor. Bu alanda 1920’lerde taştan kesici aletler ve kemikler bulunmuştu.
Bu topluluğun, buz devrinin sonlarına doğru Bering Boğazı’ndan geçerek Sibirya’dan Alaska’ya geldiği düşünülüyor.
Klovis’in Kuzey Amerika’daki ilk
uygarlık olup olmadığı halen bilinmiyor ve tarih sahnesinden bir anda kaybolup
gidiyorlar. Bunun nedeni de tartışılan bir başka konu elbette ki. Aşırı avlanma
sonucunda kendi besin kaynaklarını mı tüketmişlerdi acaba? Yoksa iklim
değişikliği, bir hastalık ya da yırtıcı bir hayvan istilası mı sonlarını
getirmişti? Ya da belki de bu kültür diğer yerli Amerikan kabileleri arasında
eriyip gitmiştir.
Bunlar düşünülen tüm ihtimaller; ama
daha önce de belirttiğimiz gibi bu ani yok oluşun nedeni henüz netlik kazanmış
değil.
Klovis kültürüne ait olduğu düşünülen araç gereçler, oluklu ve keskin bir baş
kısmı olan kendine has bir şekle sahip. Bu araç gereçlerin bulunduğu alanda
yoğunlukla mamut kalıntılarının da olması arkeologları, Klovis topluluğunun
mamut avında oldukça yetkin olduğunu düşünmeye sevk ediyor. Kalıntılar göz
önüne alındığında, bu uygarlığın toplamda 125 farklı tür bitki ve hayvan tükettikleri iddia
ediliyor.
Caral Uygarlığı
Caral halkı, 5000 yıl önce Peru’nun And Dağları bölgesinde Amerika’nın ilk medeniyetini kurmuşlardı.Carallılar tüm dünyadan uzak, tek başlarına geliştiler. Piramitler inşa ettiler, yazının icat edilmediği bir dönemde bilgilerini ipe düğüm atma yöntemiyle kayıt altına aldılar. Savaşmak ve tüm kıtayı ele geçirmek yerine sanata, astronomiye, dine önem verdiler. Dünya’nın en uzun sıradağlar zinciri ve Güney Amerika’nın bütün batı kıyısı boyunca uzanan 1.556 kilometrelik And dağlarının eteğine kurulan ve Pasifik okyanusunun kıyısına 20 kilometre mesafede bulunan Caral-Supe, uygarlık tarihi için büyük önem taşıyor
.
Merkezi kutsal Caral-Supe şehri, Peru’nun Barranca bölgesinde. Başkent Lima’nın 200 km kadar kuzeyinde. Geç arkaik döneme ait yerleşimin geçmişi beş bin sene öncesine uzanıyor. Yakın çevredeki 18 kentsel yerleşim alanından biri olan Caral, özellikle 6 geniş piramit yapısıyla, karmaşık ve anıtsal bir mimariye sahip. Anıtsal taşları, topraktan platformlarla oluşturulmuş dağları, batık dairesel meydanları var. Şehirde yerleşimin milattan önce 3 bin ile 2 bin 600 yılları arasında kurulduğu, en kalabalık döneminde 3 bin kişinin yaşadığı tahmin ediliyor. Diğer şehirler Caral ile benzerlikler gösteriyor. Caral Uygarlığı döneminde Supe Vadisi’ndeki şehirlerde toplam 20 bin kişinin yaşadığı düşünülüyor. 66 hektarlık alana yayılan Caral’da iki bölge var: Merkez ve kenardaki yerleşimler. Anıtsal mimari yapılardan ilk açığa çıkanlara bakılırsa, merkezde dört kümelenme bulunuyor: Seçkinlerin konutları, kule seviyesinde iki dairesel plaza, büyük kitlelerin toplanabileceği alanlar.. Merkezin çevresinde takım adalar gibi kümelenen, kenar yerleşimlerde ise
sıradan halkın yaşadığı konut grupları konumlanmış. Sosyal amaçlı büyük yapılardan Galeri Piramiti’nde balina iskeletinden çıkarılmış omurlardan yapılmış, parlatılmış sekiz sandalye bulundu.
Eski Mısır’la yaşıt ve İnka uygarlığından 44 asır önce var olan 5 bin yıllık Caral-Supe antik kenti piramitleriyle, tarım teraslarıyla, ev ve tören yerleriyle 620 hektarlık bir alana yayılmıştı. Caral halkının önemli bir özelliği de, dünyanın geri kalan bölümüyle herhangi bir bilgi alışverişinde bulunmadan Amerika’daki ilk medeniyeti kurması. Mezopotamya, Mısır ve Hint uygarlıkları ise birbiriyle bilgi alışverişi içindeydi. Farklı alanlardaki bulguları birbirinden
alıp geliştirdi.Arkeolog Ruth Shady, Caral-Supe toplumunun, Peru’nun sahil, dağlık bölgelerinden ve Amazon’dan gelen insanların karışımdan oluştuğunu söylüyor. Shady’ye göre, Caral-Supe uygarlığı astronomi, tıp ve mühendislik alanlarında çok ileriydi ve geçimini balıkçılık ve sulak tarımdan sağladı. Shady, uygarlığın, kendisinden sonra gelen İnka uygarlığını etkilediğini ve Caral dilinin İnkaların konuştu quechua dilinin atası olduğunu belirtiyor. Caral’da herhangi bir savaş aletine ya da Kolu, bacağı kesilmiş iskelete de rastlanmadı. Arkeolog Ruth Shady’nin buldukları, Caral’ın ticaret ve zevk üzerine kurulu şefkatli bir toplum olduğunu gösteriyor. Piramitlerden birinde Güney Amerika akbabası ve pelikan kemiklerinden yapılmış 32 flüt, lama ve geyik kemiklerinden yapılmış 37 kornet bulundu. Bir bebek iskeletinin boynunda bulunan taş boncuklu kolye, takı işçiliğinin geliştiğini gösteriyor. Dokuma tarağı ve bitkilerden yapılmış dokuma çantalara karbon yaşı testi uygulandığında M.Ö. 2627 yılına ait oldukları tesbit edildi. Çantaların, piramitlerin yapımında taş taşımak için kullanıldığı sanılıyor.
Caral’da bulunan “quipu”lar Caral toplumunun gelişmişliğini gösteriyor. Quipu, sistemi, yazının icadından önce kullanılan bir tür bilgi depolama yöntemi. İpler üzerine atılan düğümlerle bilgi depolanıyor. Bu sistem diğer And Dağları toplumlarında da görülüyor. Quipu ya da khipu quechuadilinde düğüm ve hesap anlamına gelmekte olup, bir kayıt ve hesap sistemidir. Quipu, doğal sayıların çeşitlirenklerdeki sicimler üzerine düğüm silsileleri oluşturma yoluyla temsil edildiği işaretler bütünü, yani bir tür kodlama sistemiydi. Yazıya sahip olmayan devlet yönetimi nüfus sayımını, istatistikleri, ambarlardaki stokların durumunu, hayvansayısını, farklı halklarca ödenen vergileri, devlet depolarına malların giriş çıkışını bu yöntemle kaydedilmekteydi. Fakat Quipu’nun “anahtar”ı olan gizli bilgiyi yalnızca Quipucamayoc adı verilen yöneticiler bilmekteydi. Quipu sistemi daha sonra İnkalar tarafından kullanıldı. İnkalar bu bilgi sistemini daha da geliştirdi. Quipu’nun icadı İnkaların, Caral kültürünün bir bölümünü koruduğunu kanıtlıyor.
Uzmanlar, ilk tesbitlerin, Güney Amerika’nın en eski uygarlığı olan Caral uygarlığının, 3600 sene önce doğal afetler nedeniyle yok olduğunu gösterdiğini belirtiyor. Yayımlanan yeni araştırmalara göre, Caral uygarlığı, iklimde oluşan değişiklikler ve yer sarsıntıları sonucu yok oldu. Araştırmacılar, toprak
Eski Mısır’la yaşıt ve İnka uygarlığından 44 asır önce var olan 5 bin yıllık Caral-Supe antik kenti piramitleriyle, tarım teraslarıyla, ev ve tören yerleriyle 620 hektarlık bir alana yayılmıştı. Caral halkının önemli bir özelliği de, dünyanın geri kalan bölümüyle herhangi bir bilgi alışverişinde bulunmadan Amerika’daki ilk medeniyeti kurması. Mezopotamya, Mısır ve Hint uygarlıkları ise birbiriyle bilgi alışverişi içindeydi. Farklı alanlardaki bulguları birbirinden
kaymalarına sebep olan 7-8 büyüklüğünde bir depremin ve başka depremlerin, Carl-Supe piramitlerinde meydana gelen eğilme ve hasarlara yol açtığını saptadılar.Perulu arkeolog Ruth Shady, depremde kopan parçaların daha sonra El Nino kasırgasının neden olduğu şiddetli yağış sonucu meydana gelen sel baskınları tarafından sürüklendiğini ifade etti. Shady, “Daha sonraları, tortu ve kum sürükleyen rüzgarlar ve iki nesli etkileyen kuraklık tarımı kötü etkilemiş ve Caral halkı için bölge yaşanmaz hale gelmiş” dedi. Araştırmacılar, Caral-Supe antik kentinin daha keşfedilecek birçok sırrı bulunduğunu belirtiyor. Antik kentte araştırma yapan arkeologlardan Luis Miranda, “Kentte nekropol bulamadık, araştırmaya devam ediyoruz, çünkü bir nekropol bulursak, uygarlık ile ilgili birçok soruya yanıt bulacağız” dedi. Araştırmacılar, iklim değişikliği, havanın ısınması, yer sarsıntısı, kasırga, kuraklık gibi doğal afetlerin Caral uygarlığı gibi her alanda başarılı olan bir medeniyeti birkaç nesilde yok edebildiğini gösterdiğini vurguladılar.
Cucuteni-Trypillia Kültürü
Tarih: M.Ö. 5500 – 2750
Bölge: Ukrayna ve Romanya
Cucuteni-Trypillia olarak bilinen uygarlık Neolitik dönem Avrupası’nın en kalabalık topluluğuna sahipti. Dünya üzerinden gizemli bir şekilde kaybolan bu medeniyetin vaktiyle 15 bin gibi bir nüfusa sahip olduğu düşünülüyor.
Cucuteni-Trypillia olarak bilinen uygarlık Neolitik dönem Avrupası’nın en kalabalık topluluğuna sahipti. Dünya üzerinden gizemli bir şekilde kaybolan bu medeniyetin vaktiyle 15 bin gibi bir nüfusa sahip olduğu düşünülüyor.
Cucuteni-Trypillia, çömlek işçiliğindeki yetkinlikleriyle ön plana çıkan
bir kültür. Çömlek ve vazolarındaki sarmal motif ve dekoratif öğeler bu
kültürün karakteristik özelliklerinden biri olduğu düşünülüyor. Bu topluluğun
her 60 ya da 80 yılda bir kendi köylerini yakıp küllerinin üzerine köylerini
yeniden inşa etmek gibi garip bir ritüelleri vardı. Bu uygulamanın nedeni bilim
insanları arasında halen tartışılan bir konu.
Ana tanrıça etrafında şekillenen ve
anaerkil bir toplum yapısına sahip olduğu düşünülen bu uygarlığın dünya üzerinden ani kayboluşlarının
nedeni iklim değişikliği sonucunda yaşanan büyük bir kuraklık olduğu
düşünülüyor. Cucuteni-Trypillia uygarlığının geçim kaynağının büyük oranda
tarım olduğu da göz önüne alındığında yok oluşlarını açıklayan bu son teorinin
güç kazandığını söyleyebiliriz. Günümüzde, bu topluluğa ait olduğu iddia edilen
toplam 3 bin arkeolojik alan bulunuyor.
Bir tarım topluluğu olan
Cucuteni-Trypillia’nın beslenme biçimleri de dikkat çeken bir diğer unsur.
Bulgular bu uygarlığın, buğday, çavdar, yulaf, kenevir ve darı yetiştirdikleri
ve bu ürünleri mayasız bir çeşit ekmek yapımında kullandıkları düşüncesini
destekliyor. Bu topluluğun aynı zamanda üzüm, bezelye, fasulye ve kayısı
yetiştirdikleri biliniyor. Tarımın yanında hayvancılıkla da ilgilenen bu
uygarlığın büyük baş hayvan tüketimi de beslenme biçimlerinin bir kısmını
oluşturuyor.
İndus Vadisi Uygarlığı
Tarih: M.Ö. 3300 – 1300
Bölge: Pakistan
Bölge: Pakistan
4 bin 500 yıl önce ortadan kaybolan bu uygarlığın varlığı 1920’lerde ilk
kalıntılar bulunana dek bilinmiyordu. Yok oluş sebepleri tam olarak bilinmese
de Hagar-Hakra nehrinin kuruması ve sıcaklıkların düşmesi gibi çevre
koşullarındaki çeşitli değişikliklerin buna neden olduğunu iddia eden birkaç
teorinin varlığından söz edebiliriz. Bir diğer teori ise bu topluluğun M.Ö 1500
yılında Aryanlar’ (Not*1) ın işgali sonucunda yeryüzünden silindiğini iddia ediyor
Bu uygarlığın, bulunduğu bölgeyi daha verimli hale getirebilmek amacıyla
bazı tarım teknikleri geliştirdiği biliniyor. Çoğunlukla buğday, arpa, bezelye
ve pamuk üretimiyle meşgul olan bu topluluğun aynı zamanda kedi, köpek, büyükbaş hayvan ve domuzları evcilleştirdiği
de iddia ediliyor. Arkeolojik kazılarda bulunan kalıntıların çoğunluğunu
üzerinde insan, hayvan ve tanrıça Şiva figürlerinin bulunduğu mühürler
oluşturmaktadır ve bu uygarlığın aynı zamanda Mısır ve Mezopotamya medeniyetleriyle de ilişki içerisinde bulunduğu
bilinmektedir.
Olmec Uygarlığı
Tarih: M.Ö. 1400
Bölge: Meksika
Bu gelişmiş uygarlığın ilk izleri milattan önce 1400 yılına dayanmaktadır. San Lorenzo şehrinin Olmeklerin en önemli üç merkezinden biri olduğu ileri sürülmektedir, diğer ikisi ise Tenochtitlan ve Potrero Nuevo’dur.
Bölge: Meksika
Bu gelişmiş uygarlığın ilk izleri milattan önce 1400 yılına dayanmaktadır. San Lorenzo şehrinin Olmeklerin en önemli üç merkezinden biri olduğu ileri sürülmektedir, diğer ikisi ise Tenochtitlan ve Potrero Nuevo’dur.
Olmekler mimari açıdan oldukça usta
kabul ediliyorlar, devasa taşların kullanıldığı oldukça büyük anıtlar bu
iddiayı kanıtlar niteliktedir. Olmekler, Mezoamerika kültürlerinin başlangıcı
olarak kabul görüyor. Olmeklerin yazı sistemi geliştiren, pusulayı icat eden ve
Mezoamerika takvimini bulan o bölgedeki ilk medeniyet olduğu düşünülüyor.
Bunlar dışında, bu uygarlığın kan alma
tekniği geliştirdiği, insan kurban ettikleri ve aynı zamanda sıfır rakamını ilk
kez kullandığı biliniyor.
19’uncu yüzyılın ortalarına kadar
keşfedilmeyi bekleyen bu uygarlığın sonunu volkanik patlamalar sonucu oluşan
iklim değişiklikleri ve zararlı tarımsal faaliyetlerinin getirdiği iddia
ediliyor.
Nebati Uygarlığı
Tarih: M.Ö.600
Bölge: Ürdün
Nebatiler, bugün Ürdün, Filistin ve kuzey Arabistan’ı kapsayan bölgede M.Ö. altıncı yüzyıldan itibaren gelişmiş bir uygarlıktır.
Nebatiler, bugün Ürdün, Filistin ve kuzey Arabistan’ı kapsayan bölgede M.Ö. altıncı yüzyıldan itibaren gelişmiş bir uygarlıktır.
Sami topluluğu Ürdün Dağı’nı kazarak uygarlığın en nefes kesici eseri
olan Petra şehrini inşa etmişlerdir. Aynı zamanda bu uygarlık, hidrolik ve
karmaşık yapıdaki kanalizasyon sistemlerindeki yetenekleriyle de biliniyorlar.
Bu yeteneklerinin onlara çöl gibi kurak bir bölgede gelişme olanağı sunduğu da
tartışılmaz bir gerçek.
Günümüze hiç yazılı kayıt ulaşmadığı
için onların kültürleri hakkında ne yazık ki
yetersiz bir bilgiye sahibiz. Fakat bu gelişmiş uygarlık, coğrafi konumlarının
da etkisiyle değerli metal, demir, çelik, ipek, baharat gibi birçok ürünün
ticaret ve ulaşımında aktif bir rol oynamıştır.
O zamanın diğer uygarlıklarından farklı
olarak, Nebatilerde kölelik mantalitesi yoktu, şehirdeki herkes bir işin
ucundan tutmayı görev bilirlerdi.
Nebatiler, milattan önce 4’üncü yüzyılda Petra’yı terk etmişler; fakat bunun nedenini net olarak henüz hiç kimse bilmiyor. Eldeki bulgular, bu terk ediş süresinin acele olmadığını ve belli bir zaman aldığını göstermek de, bu da bizlere bir çeşit göç hikayesi sunuyor olabilir.
Nebatiler, milattan önce 4’üncü yüzyılda Petra’yı terk etmişler; fakat bunun nedenini net olarak henüz hiç kimse bilmiyor. Eldeki bulgular, bu terk ediş süresinin acele olmadığını ve belli bir zaman aldığını göstermek de, bu da bizlere bir çeşit göç hikayesi sunuyor olabilir.
NOT*1 ARYANLAR
Aryan, Vedik döneminde Hindistan’ın Aryavarta olarak adlandırılan bölgesine yerleşmiş, antik Hint-Avrupa dil ailesine dahil diller konuşan etnik grubu ve bu bölgeyi tanımlamak için günümüzde kullanılan bir ifadedir. Bu topluluklar yüzyıllarca bölge toplumları üzerinde aristokratik bir sınıf olarak hüküm sürmüşlerdir. Etnik olarak yakın topluluklardan olan antik İran halkları, Avesta’da kendilerini tanımlamak için bu etnik tanımı kullandılar.
Günümüzde İran adının Aryan sözcüğünden türediği ileri sürülür.
Aryan Sanskritçe "asil" veya "onurlu" anlamındaki "Arya" kelimesinden türetilmiş bir sözcüktür. Avesta dilindeki benzeri "Airya"dır ve Eski Pers dilindeki karşılığı "Ariya"dır. Büyük oranda Proto-Hindu-İranlıların etnik olarak kendilerini tanımlama amacıyla kullanılmak üzere var olmuştur. Avesta, büyük ölçüde Pers, Hint halklarının temel kutsal kitapları ki bu kitap Zerdüştlüğü anlatan yegane eser niteliğindedir.
19. yüzyılda, Hint-İranlılar, Hint-Avrupa dillerini konuştukları bilinen en eski insanlardı. Aryan olduğunu kabul edilmektedir. Aryan ya da Ari ifadesi Hint-Avrupalılar yerinde daha çok ırkçı kesimler tarafından tercih edilen bir anlatımdır. Aryan halkının çoğu; Caynizm, Budizm ve Hinduizm'e mensuptur. "Aryan" kelimesi,önceSanskritçedeki "Arya", ardından da Fransızcadaki " Arienne"den geçti. Sanskritçe ve öbür Hint dillerini konuşurlar.
Hindistan ve çevresinde yaşarlar. Orta Asya Hindistan kökenlidir.Ana vatanları Kuzey Pakistan'dır
0 Yorum:
Yorum Gönder