Yüzölçümü: 8.007 km²
Nüfus: 950.757 (2000)
İl Trafik No: 09
Binlerce yıl önce B.Menderes Irmağının suladığı bereketli ovalar üzerine kurulmuş Aydın doğanın kültürle kucaklaştığı ve Türkiye’de turizmin başladığı ilk illerden biridir. Aydın, eşsiz nitelikteki antik çağın kent ve tapınakları ile muhteşem doğal güzelliklere sahiptir. Kent coğrafi konumundan ötürü çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış ve her bir uygarlık bölgede kendi izlerini bırakmıştır. Antik çağın Afrodisias, Milet, Alinda, Didyma, Nysa, Priene, Magnesia gibi önde gelen kentlerinde doğa filozofları Thales, Anaksimender ve Anaksimenes’i, tarihçi ve coğrafyacı Hekatais’u, şehir plancısı ve mimar Hippodamos ile İsidoros’u yetiştirmiş olan Aydın; Kuşadası ve Didim gibi sahil ilçeleriyle turizm açısından Türkiye’nin önde gelen kentlerinden biridir.
Coğrafya
Günümüzde yüz binlerce turist ilimizi ziyaret etmekte, antik çağ kentlerinde geçmişin izleriyle buluşmakta, eşsiz flora ve faunasıyla doğayı olabildiğince gözlemlemektedir.
Coğrafya
Coğrafi konumu nedeniyle ilk çağlardan beri önemli bir yerleşim merkezi olan Aydın'ın kuzeyinde İzmir ve Manisa, doğusunda Denizli, Güneyinde Muğla yer alır. Batı sınırları ise Ege Denizi kıyıları çizer. İlin denizden yüksekliği 40 metredir.
Akdeniz ikliminin etkisindedir. Bu iklim şartları ve topografik yapı Aydın ve çevresinde iki ayrı bitki topluluğunun (maki ve orman) gelişmesine neden olmuştur. Bunun yanında zeytin, incir, turunçgiller, kestane vb. kırsal kesimde ise çam ve benzeri türler mevcuttur.
En yağışlı mevsim kıştır. Yaz mevsiminde yok denecek kadar az yağış almaktadır. Kar yağışı ender görünür. Aydın, özellikle batıdan gelen hava akınlarına açıktır. Rüzgar yönü daha çok doğu - güneydoğusudur. Bunu güneybatı (lodos) ve batı rüzgarları izler.
Tarihçe
İskana uygun iklim koşulları ve bereketli toprakları ile “Uygarlıklar Vadisi” olarak adlandırdığımız Büyük Menderes Havzası tarihin her döneminde iskan edilmiş, yoğun bir kültür gelişimine sahne olmuştur.
Havzanın kültür tarihini Peschlow tarafından Beşparmak Dağları’nda keşfedilen kaya resimleriyle günümüzden onbin yıl geriye götürmek mümkün olmuştur. Bu kültürel süreç içerisinde Aydın’ın önemli bir yeri vardır. İzmir - Denizli - Muğla yolları kavşağında olması onun bu önemini daha da arttırmaktadır. Prehistorik Devirlerde Aydın’da bir çok höyük ve yerleşim yeri tesbit edilmiştir. Bunlardan en önemlisi bugün Belediye sınırları içerisinde kalan Deştepe diğer adıyla Dedekuyusu höyüğüdür. Bu höyükten elde edilen seramik buluntularına göre yerleşimin tarihi M.Ö. 4500 yıllarına kadar gitmektedir. Araştırmacıların Ege ve Orta Anadolu’da yaptıkları incelemelerde, Aydın’ın ilk tarihi bilgilerine Hitit kaynaklarında rastladığı açıklanmaktadır. Hitit kaynaklarına göre, batıda “Seha” adında bir ırmaktan ve onun suladığı bir vadiden söz edilmektedir. Bu, hiç kuşkusuz Büyük Menderes’tir. Seha’nın kuzeyindeki topraklara ise “Lukka” ülkesi diyordu. Hitit kaynaklarına dayanarak Apasa’nın Efes, Milavanda’nın Milet, Pariyana’nın Priene, İlyalanda’nın Alinda ve Waliwanda’nın Alabanda olduğunu biliniyor. Daha sonraları Ege kıyalarına gerek deniz yoluyla, gerekse doğudan ve kuzeyden gelen kavimlerin bu yöreyi istila etmesi sonucu yörede değişik uygarlıklar gelişir.
Tralleis bu günkü Aydın, Antik Çağ Yazarlarından Strabon’a göre Argoslu ve Trakyalı Kavimlerce kurulmuştur. İ.Ö. 8. ve 7.yüzyıllarda Batı Anadolu’ya Trakya’dan göç eden Kuzey kavimleri, iç Batı Anadolu ve Menderes Vadisine kadar yayılır. Nysa ve Magnesia gibi kentlerin bu kavimler tarafından kuruldukları ve daha önceki adı Atria olan Aydın’ı da onardıkları bilinmektedir. M.Ö. 400’de Spartalılar Aydın ve çevresini Perslerden almaya çalıştılar fakat başaramazlar. Tarihte ilk defa Spartalı General Thipron’un M.Ö. 400 yıllarında Perslere karşı giriştiği bağımsızlık savaşı sırasında anılan kent, M.Ö. 344’de Büyük İskender tarafından Pers egemenliğinden kurtarılan daha sonra Hellenistik Krallıklar arasında sık sık el değiştiren, Roma İmparatoru Neron döneminin sonuna kadar “Ceasarec” adıyla anılan Aydın, M.S. 1.yüzyılda “Tralleis” adıyla anılmaya başladı. Tralleis M.Ö. 260’da Magnesia Savaşlarından sonra da Bergama Krallarının eline geçer.
M.Ö. 129’da Roma İmparatorluğu’nun Asya Eyaletine bağlanan Tralleis, Pantus Kralı Mithridates Eupatoria’nın Roma Egemenliğine başkaldırmasıyla M.Ö. 88’den itibaren 4 yıl süreçle Pontusluların yönetiminde kaldı. M.Ö. 84’de tekrar Roma’ya bağlanan kent, M.Ö. 26’da şiddetli bir depremden hasar gördü. İmparator Augustus’un yardımıyla onarıldı. İsmi Caesarea olarak değiştirildi. Bölgede başta Tralleis olmak üzere, Aphrodisias, Miletos, Alinda, Alabanda, Nysa, Magnesia, Amyzon, Panionion, Neopolis, Mastaura, Antiokya, Gerga, Akharaka, Harpasa, Piginda, Orthosia, Phygela gibi önemli Antik Kentler kurulmuştur. Bizans egemenliğindeyken piskoposluk merkezi olan kent 12.yüzyılda Türk’lerin eline geçti.
Aydın Kenti 1282’de Menteşe Bey tarafından alınarak Menteşeoğulları topraklarına katılmıştır. Türkler, Ch. Texier’in belirttiği gibi mevkiinin korunaklı ve güzel olması nedeniyle şehrin adını Güzelhisar olarak değiştirmişler ancak Tralleis’de oturmayıp kentin güney eteğindeki Nekropol üzerinde yeni bir şehir kurmuşlardır. Güzelhisar daha sonra Aydınoğulları idaresine geçmiş ve 1426’da II.Murat tarafından Osmanlı topraklarına katılan kent Anadolu eyaletine bağlı bir sancak olur. Batı Anadolu’nun önemli bir kültür merkezi olan Aydın 16.yüzyıl sonlarında bir çok ayaklanmalara sahne olur. II.Mahmut döneminde Müşirlik, Tanzimat’tan sonra eyalet, 1867’de ise vilayet olur. Anadolu’nun ilk demiryolu Aydın-İzmir arasında yapılıp işletmeye açılır. 27 Mayıs 1919’ta Yunanlılar tarafından işgal edilir, 30 Haziran 1919’da geriye alınan kent tekrar işgal edilir. Kent 7 Eylül 1922 yılında işgalcilerden kurtarılır.
Güzelhisar adı XVII. yüzyıla kadar kullanılmış, ancak Anadolu Eyaletinde diğeri Menemen’in kuzeyinde olmak üzere aynı isimli iki şehrin bulunması ve herhangi bir karışıklığa meydan verilmemesi için Aydın Sancağında, Aydın Sancağındaki anlamında “Aydın – Güzelhisarı” veya “Güzelhisarı – Aydın” denilmiştir. Bu isim XIX. yüzyılın sonlarına kadar kullanılmış, giderek Güzelhisar düşmüş Aydın revaç bulmuştur. Aydınlılar altı yüzyıllık “Güzelhisar” ismini bir vefa örneği olarak Aydın’ın bir mahallesinin adında yaşatmaktadırlar. Güzelhisarı Aydın 1811’de sancak, 1826’da da yeni yapılanan Aydın Eyaletinin merkezi olmuştur.
Aydın bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. ili, modern bir kent, kültür ve tabiat varlıklarıyla bir açık hava müzesi görünümüyle yine tarihsel işlevini sürdürmektedir.
Nasıl Gidilir
Karayolu:
Aydın ili konumu nedeniyle ilk çağlardan beri önemli yolların geçtiği bir yöre olmuştur. Günümüzde de E-24 Aydın-Denizli ve Aydın-İzmir karayolu, yük ve yolcu trafiğinin yoğun olduğu yollardır. Yapımı tamamlanan Aydın-İzmir otoyolu, üçer şeritleri, viyadükleri ve 3000 metre uzunluğundaki tünelleri ile kara ulaşımında daha kısa, daha güvenli ve hızlı akısı sağlayacak, örnek bir bayındırlık hizmeti sunmaktadır. Otoyol, başta turizm ve ulaştırma olmak üzere, yöre ekonomisi her alanda büyük katkılar sağlamaktadır. Aydın ilinin en önemli turizm potansiyeline sahip olan Kuşadası ilçesini çevredeki il ve ilçelere bağlayan yapımı ve bakımı karayollarının sorumluluğuna giren üç anayol vardır. Bu yollar Kuşadası-Selçuk, Kuşadası-Söke, Kuşadası-Söke ayrımı-Davutlar yollarıdır.
Önemli İllere Uzaklığı :
Ankara 603 km
İstanbul 681 km
İzmir 126 km
Samsun 1022 km
Diyarbakır 1412 km
Erzurum 1471 km
Demiryolu:
Aydın ilini batı-doğu doğrultusunda kat eden demiryolu üzerinde Söke, Germencik, İncirliova, Aydın Merkez, Köşk, Sultanhisar, Nazilli, Kuyucak ve Buharkent ilçeleri bulunmaktadır. Aydın il hudutları dâhilinde toplam demiryolu uzunluğu Söke-Buharkent arası 134,6 km’dir. Bunun 169 adedi serbest hemzemin geçit, kalan 9 adedi bekçili/bariyerli hemzemin geçittir. İl dâhilinde sadece Kuyucak-Horsundu istasyonları arasında 34.20 uzunluğunda bir adet tünel vardır. İzmir-Aydın-Denizli arasında tamamlanan hızlı tren projesi ile demiryolu işletmeciliği daha modern hale gelmiştir.
Denizyolu:
Kuşadası Limanı'ndan denizyolu ulaşımı sağlanmaktadır. Güvercin ada mendireğinin yapılmasıyla korunaklı hale gelmiştir. Limanın rıhtım uzunluğu 971 metre, su derinliği ise 15 metredir. Limanın gemi kabul kapasitesi 6’dir. Kuşadası limanı Türkiye’de denizyolu ile en fazla giriş-çıkış yapılan limandır. Kuşadası ilçesinde ayrıca bir yat limanı mevcut olup, 630 adet yat kapasitesi ile yerli ve yabancı turistlere hizmet vermektedir. Diğer yat limanı ise 580 deniz, 600 kara kapasiteli olarak Didim ilçesinde bulunmaktadır ve 2009 yılında hizmete açılmıştır. Ege adalarında turistik ring yaparak Efes turu için günü birlik yabancı turist getiren yolcu gemileri, yatlar ve motorların yanı sıra, feribotlarla da Kuşadası-Sisam seferleri devamlı yapılmaktadır.
Havayolu:
Aydın İl Merkez Tepecik Beldesinde, daha önce Çıldır isimli, küçük çapta uçak, helikopter iniş ve kalkış işlemleri ile paraşüt eğitimlerinde kullanılan bir Havalimanı bulunmaktadır. Aydın - Çıldır (Stool tipi) Havaalanı 1990-1993 arasında tamamlanmıştır. Çıldır Havalimanı 2006 yılından itibaren, Askeri bir havalimanı olarak faaliyet göstermektedir. Havaalanı pistinin uzunluğu 1,435 metre olup, bu haliyle yalnızca pervane tipi uçakların iniş -kalkış yapabilmesine müsaittir. İzmir havalimanı 130 km. uzaklıktadır. İle gelen turistler İzmir Adnan Menderes Havaalanından ve küçük çaplı da olsa Selçuk (Stool tipi) Havaalanından yararlanmaktadırlar.
Tarihi Yerler
Ahi Bayram(Ahi İbrahim) Türbesi
Çine Ahmet Gazi Camisi’nin güneydoğusunda, caminin avlusundadır. Bu türbenin Ahmet Gazi’nin kardeşi Ahi Bayram’ın ya da İbrahim Efendi isimli bir kişiye ait olduğu sanılmaktadır. XIV.yüzyılın ilk yarısına tarihlenen bu türbe eyvan tipi türbeler gurubundandır. 14. yüzyıl başında Menteşe Beyliği zamanında yapılmış olduğu tahmin edilen türbe dörtgen planlıdır. İki katlı olan türbe kubbe ile örtülüdür. Türbenin üç duvarında birer penceresi olup, alt yapının üstünü sekizgen bir kasnağın taşıdığı sekizgen piramit biçiminde bir külah örtmektedir. Türbede iri mermer bloklar ve bu dönemde çok az görülen tuğlalardan yararlanılmıştır. Bu tuğlalar biri yatay, diğeri dikey olmak üzere sıralanmıştır. Bu türbede Ahmet Gazi Camisinde olduğu gibi Bizans devrinden kalma devşirme parçalardan yararlanılmıştır.
Kuzey cephede yer alan, eyvan açıklığı, geniş yuvarlak kemerlidir. Türbe üzerinde, tuğlaların yan yana dik konulması ile meydana gelen kasnağın üzerinde ince bir sıra taş silmeyi takiben sekiz kenarın tepe noktasında birleşerek meydana getirdiği piramit çatı yer almaktadır. İç kısımda, geçişleri Türk üçgenleri ile sağlanan bir kubbe vardır. Zeminde, alt kısımda bulunan cenazeliği gören kare bir delik vardır. Bu aynı zamanda cenazeliğin havalandırılması amacıyla da yapılmış olmalıdır. Kuzeyde cenazeliğe inen merdivenler ve söveleri Bizans Dönemi işlemeli bloklarla yapılmış, cenazelik giriş kapısı yer alır.
Arpaz Kalesi
Nazilli’ye bağlı Erenköy’de bulunan yapı grubu, bir Karya kenti olan Harpasa Kalesi’nin eteklerinde kurulmuştur. Bazı kaynaklarda buranın ismi Arpaz Kulesi olarak da geçmektedir. Akçay’a kadar uzanan ekili araziyi kapsamı içine alan büyük çiftlik işletmesinin sahibi, Arpaz Beyleri tarafından XIX.yüzyıl başlarında inşa ettirilmiştir. Ancak burada XVII. Ve XVIII.yüzyıllara ait, Osmanlı Dönemi kalıntıları ile de karşılaşılmıştır. Buna dayanılarak da kalenin daha erken bir dönemlerde yapılıp, sonradan yenilendiği de düşünülebilir. Burası bir bey konağı, güvenlik kulesi, ambar, ahırları ve müştemilatı ile bir şatoyu andırır. Kule, Arpazlı Hacı Hasan Bey’in, II.Mahmut zamanında Rodos’tan getirdiği ustalara yaptırmıştır.
Bey Camii
İstasyon binası yakınında bulunan ve Süleyman Bey Camisi, klâsik Osmanlı üslubunda yapılmıştır. Süleyman Bey’in vakfiyesinden, Üveys Paşazade Mehmet Bey’in torunu ve Cezayir Beylerbeyi Mustafa Paşa’nın oğlu Süleyman Bey tarafından 1683 yılında yaptırıldığı öğrenilmiştir.
Mimar Sinan’ın kalfalarından biri tarafından inşa edildiği sanılan bu cami, bir avlu içerisinde kare plânlı, kesme taştan ve tek kubbeli bir yapıdır. Kubbesi iki kademeli beden duvarları üzerinde 16 köşeli bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Camiyi aydınlatan pencereler duvarlarda ve kasnakta yer almaktadır. Dışarıdan dar bir merdivenle kadınlar mahfiline çıkılır. Kubbe içerisindeki bezemeler XVII.yüzyıl üslubuna göre yenilenmiştir. Kesme taştan yapılmış mihrabı sade olup, mermerden yapılmış minberin merdiven altı işlemelidir. Tek şerefeli minaresinin gövdesi çok kenarlıdır. Caminin minaresi 1899 depreminde yıkılmış, şerefeden yukarı kısımları yenilenmiştir. Ancak bu yenilenme orijinal durumundan çok uzaktır. Yunan işgali sırasında tahribata uğrayan minare 1954-1956 yıllarında cami ile birlikte onarılmış ve orijinal durumuna getirilmeye çalışılmıştır.
Beyler Kulesi (Donduran Kalesi)
Aydın İlinin Yenipazar İlçesi Donduran Köyünün güneyinde yer almaktadır. Moloz taş tuğla ve yer yer mermer spoilen malzemeden inşa edilmiştir. Birbirine bitişik iki kare mekandan oluşan kulenin batı cephesine bitişik kare mekan daha küçük ebatlardadır. Kubik bir yapı olan Donduran Kulesi: Birinci, ikinci ve teras katından oluşmaktadır. Ahşap kat döşemeleri yandığı için mevcut değildir. İkinci kat doğu duvarında üçgen alınlıklı ocağı bulunmaktadır. Teras katta duvarlarda mazgal delikleri vardır. Giriş kapısı yine bu cephede birinci katın duvarının ortasındadır. Kuleye giriş muhtemelen çekme köprünün iç tarafındaki merdiven basmakları ile sağlanıyordu. Çekme köprünün makara sisteminin kalıntıları kapının ahşap lentosunun ortasındaki makaradan anlaşılmaktadır. Duvarlarda büyük ve küçük çatlaklar vardır. Kule devrin anlayışına uygun olarak köyün üstünde, köy ve Menderes ovasına hakim bir konumda inşa edilmiştir. Kulenin kesin yapım tarihi belli değildir. Köyün içindeki çeşmelerin kitabelerindeki H.1177-1178 (1763-1764), (1764-1765) tarihleri kulenin yapım tarihlerine ışık tutmaktadır. Kulenin önemi Aydın ilinde ayakta kalmış üç kuleden biridir.
Cihanoğlu Camii
Aydın, Köprübaşı Mahallesi’ndedir. Müderris Cihanoğlu Abdülaziz tarafından 1756 yılında yaptırılmıştır. Moloz taş ve tuğla karışımı olan cami, 9.50x9.50 m. Boyutunda kare planlıdır. XVIII.yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı mimarisine egemen olan barok üslubunda yapılmıştır. Bu özellikler sütunlarda, kabartma motiflerinde ve mimarisinde tümüyle yansımıştır. Camiye 15 basamaklı bir merdivenle çıkılır. Son cemaat yeri dört yuvarlak sütun üzerine oturtulan üç kubbe ile örtülüdür. Giriş kapısının etrafı mermer sövelerle sınırlandırılmıştır. Bu kapının üzerinde h.1170 (1756) tarihli yapım kitabesi bulunmaktadır:
Her kim bu camiyi kılmış, binası müstedam olsun İlâhi ruzu mahşerde şefi-i Mustafa olsun. Sahibül hayrat velhasenat el hac Abdülaziz Efendi 1170.
İbadet mekanı üç sıra pencere ile aydınlatılmıştır. İçerisi barok üslupta madalyon ve çiçek motifleri ile bezenmiştir. Bunların arasında hayvansal motiflere de rastlanır. Yüksek bir kaide üzerine oturtulan caminin altı çarşı olarak kullanılmıştır. Yanında bulunan medresesi 1954 yılında onarılmış ve Vakıflar Öğrenci Yurdu haline getirilmiştir. Mihrap duvarının önünde kare planlı kubbeli Cihanoğlu’nun türbesi yer almaktadır. I.Dünya Savaşı sırasında depo olarak kullanılmış, Yunan işgali sırasında zarar görmüş, 1950 ve 1967 yıllarında onarılmıştır.
Cin Cin Kalesi
Aydın İli, Koçarlı İlçesi, Cincin Köyünde, 1375, 1376, 1378, 1379, 1380, 1381, 1384, 1385, 1386, 1387, 1388, 1389, 1390, parseller üzerinde yer almaktadır. Cihanoğulları’nın güvenliğini ve çevre üzerindeki ekonomik denetimini sağlamak amacıyla 18. yüzyılda Cin Bey tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı Devri Ayanlık dönemi yapısı olan kalede güneyde kalan ve terasla düz ayak olan köyün anayolundan girilmektedir. 51 pafta, 1660 parsel üzerinde hamam yapısı bulunmaktadır. Moloz taş malzeme ile inşa edilmiştir.Koçarlı ilçesinin aynı adı taşıyan köyündedir.
Çiftlik Türbesi
Çine-Koçarlı yolu üzerindeki bu türbe Aydın’ın tanınmış ailelerinden Cihanzadelerden Safiye Sultanındır. XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılan türbe, moloz taştan olup, yan yana iki ayrı kare bölümden oluşmuştur. Türbenin üzerini iki küçük kubbe örter. Cephe görünümlerinde sonraki yıllara tarihlenen büyük sivri kemerli alınlıklar yerleştirilmiştir.
Güvercinada Kalesi
Kuşadası İlçesi, Hacıfeyzullah Mahallesinde bulunan Güvercinada Kalesi, Kuşadası Körfezinin ağzında limanı koruyan bir konumda yapılmıştır. Güvercinada üzerinde, Barbaros Hayrettin Paşa tarafından yaptırılan bir iç kale ve İlyas Ağa tarafından yaptırılan surlar yer almaktadır. Bu surlar Mora İsyanı sırasında adalardan ve denizden gelebilecek saldırıları önleyebilmek için yaptırılmıştır. Surlar adayı çepeçevre saracak şekilde yaklaşık 3 metre yüksekliğinde inşa edilmiştir. Kalenin yapımında kullanılan taşlar Yılancıburnundan getirilmiştir. Surların güneyinde doğu yönüne cepheli merdivenlerle çıkılan yuvarlak kemerli ve iki kule ile korunan kale giriş kapısı yer almaktadır. Kuzey kule beşgen, güney kule ise silindirik biçimdedir. Kapı üstündeki kitabe boşluğu daha önce burada bir kitabenin olduğunu göstermektedir. Surların inşa kitabesi, kuzeydeki kule duvarı üzerinde bulunmaktadır. Kitabe 4 satır ve 20 mısradır. Sene 1242 (1826).
İlyas Bey Camii
Söke’de Miletos’un yanındaki Balat Köyü’ndedir. Menteşoğullarından İlyas Bey tarafından 1404 yıllarında yaptırılmıştır. Cuma Camisi ismiyle tanınan bu caminin yapımında Miletos antik kentinin mermer blok taşlarından yararlanılmıştır. Bu yüzden de caminin içerisi ve dışı düzgün mermer bloklarla kaplanmıştır. Kare planlı caminin kuzeydeki mermer, taş işçiliği yönünden önemli sivri kemerli kapısı üzerinde h.806 (1403) tarihli üç satırlı yazıtı bulunmaktadır.
İbadet mekânını öreten kubbesi sekizgen bir kasnak üzerinde 14 m. Çapında olup, üzeri kiremitle örtülüdür. İçerisi her duvarda iki sıra halinde dörder pencere ile aydınlatılmıştır. Doğu duvarındaki ilk sırada bulunan pencerelerin üzerine çini kakmalı ayetler işlenmiştir. İkinci sıradaki pencereler ise geometrik desenli vitraylarla kaplıdır. Caminin 5.20x7.35 m. Ölçüsündeki mermer mihrabı geometrik desenlerle bezenmiş olup, çağının en güzel örneğidir. Caminin karşısındaki dört köşeli 1404 tarihli kubbeli türbe İlyas Bey’e aittir. Menteşeoğulları döneminden kalan medrese ve imaret harap durumda olup, bunlardan iki katlı medrese bir avlu etrafında tonoz üst örtülü odalardan meydana gelmiştir.
Körteke Kalesi
Aydın İli Bozdoğan İlçesi, Körteke Köyü’nün kuzey doğusunda yer alan yüksek bir tepe (Kale Tepe ) üzerine kurulmuş İç Karya’nın leleg tipi tepe kentlerinden biridir. Bu kent muhtemelen XYATİS Kentidir. Kale duvarları üzerinde değişik dönemlere ait izlerin bulunuşundan ötürü farklı çağlarda kullanıldığı sanılmaktadır. Kayalık tepe üzerinde akropol yer almaktadır. Doğu ve batıda birer kule ile ortada bir sarnıç bulunmaktadır. Akropol M.Ö. 5. yy.a tarihlediğimiz, üç kuleli iç sur ile güneyden kuşatılmıştır.
Kurşunlu Manastırı
Davutlar’a yaklaşık 10 km. uzaklıkta yer alan Kurşunlu Manastırı’nın 11. yüzyıl Bizans yapısı olduğu tahmin edilmektedir. Manastırda yemekhane, kiler, mutfak, keşiş odaları, revir, şapel (küçük kilise), mezarlık, manastır surları, sur mahzeni ve savunma odaları gibi bölümler mevcuttur. Şapelin tavanındaki fresklerde İkonaklastik dönemde simgesel ve geometrik motifler ile, 9. yüzyılın ikinci yarısında İkonaklastik dönemden sonra dinsel olaylar ya da kişiler betimlenmiştir.
Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı
Kuşadası İskelesi yakınındadır. 1618 yılında Sadrazam Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kalın ve yüksek duvarların çevrelediği dikdörtgen avlunun etrafında iki katlı, revaklı kapalı mekan vardır. Moloz taş ve devşirme taş malzeme kullanılarak inşa edilmiştir. Küçük bir iç kale görünümünde olan kervansaray, en üst kısmı üçgen uçlu, sivri dendanelidir. Geniş avlu etrafında sıralanmış odalar vardır. Çeşitli dönemlerde restorasyon görmüş ve sağlam durumdadır. Kuzeybatı ve güneydoğudaki köşelerde arkadan üst kata çıkan iki merdiveni bulunmaktadır. Kervansarayın girişi kuzeyde olup, mermer kapı boşluğu kemerle örülmüştür. Günümüzde otel ve turistik tesis olarak kullanılmaktadır.
Ramazan Paşa Camii
Aydın Çarşısı içerisindeki Ramazan Paşa Camisini 1595’te Üveys Paşa’nın kardeşi Ramazan Paşa yaptırılmıştır. Cami 1899 depreminde tamamen yıkılmıştır. Günümüze ulaşan camiyi Sökeli Halil Paşa yaptırmış, orijinalliğinden uzaklaşan camide karmaşık bir üslup görülmektedir. Burada Avrupa mimarisinden yararlanılmak istenmişse de bunda başarılı olunamamıştır. Cami, kare planlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Kubbe kasnağındaki yuvarlak pencereler barok kıvrımlarla çevrelenmiştir. Ahşap giriş kapısı, oyma işleri ile bezenmiştir. Yapının üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüştür. İçerisini barok üslubu anımsatan on uzun pencere ve su damlacığı şeklindeki küçük pencereler aydınlatmaktadır. Alçı kabartmalar, renkli cam işçiliği ve ağaç oymacılığı bakımından süslemeleri önemlidir. Caminin iç bezemesi bütünüyle barok üsluptadır. Kurtuluş Savaşı sırasında 22 Mayıs1919’da direniş toplantısı bu cami içerisinde yapılmıştır.
Üveys Paşa Camii
Aydın’ın en eski camisi olan Üveys Paşa Camisi, Kadı Muhiddin Efendi’nin oğlu Mısır Beylerbeyi Üveys Paşa tarafından 1568 yılında yaptırılmıştır. Üveys Paşa, Başdefterdarlık ile Budin ve Mısır Beylerbeyliklerinde bulunmuştur. Avlu içerisinde kare planlı tek kubbeli küçük bir camidir. Yüksek kasnak üzerine oturan kubbesi kiremit kaplıdır. Dört sütunlu son cemaat yeri kirpi saçaklıklı üç kubbecik ile örtülmüştür. Giriş kapısı üzerinde yazıtı bulunmaktadır. Mihrap ve minberinde dikkati çeken bir bezeme olmayıp sadedir. Büyük olasılıkla caminin yandığı sırasında içerisindeki bezemelerle birlikte tahrip olmuştur. Cami 1899 depreminde yıkılmış, yeniden yapılmış, Yunan işgali sırasında yakıldığından 1947-1948 yıllarında onarılarak bugünkü durumuna getirilmiştir.
Milet Kervansarayı: On beşinci asırda Menteşe Beyi İlyas Bey tarafından Milet tiyatrosu önünde yaptırılmıştır.
Milet (Milmatos): Antik bir şehirdir. Iyonya’nın meşhur bir liman şehri idi. Büyük Menderes’in sürüklediği toprakların denize yığılmasından içerde kalmıştır. Türklere ait devirde ise Milet’e yakın Balat mühim ticaret merkezi olmuştur. Menteşeoğlu İlyas Bey’in 1403'te Balat’ta yaptırdığı cami, Türk mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Milet’te harabe halinde başlıca kalıntılar; kale liman abidesi, liman salonu, hamamlar (Delphinios, Faustin), stadyum, kilise, agora ve Athane mabedidir.
Priene (Güllübahçe): Söke yakınlarındadır. Lidyalılar zamanında kurulmuştur. Başlıca harabeler; kale, surlar, su kemerleri, tiyatro, mabetler (Mısır, Athena, Büyük İskender Kybele, Demetler), agora, kilise ve mukaddes evdir. Lidya, Pers ve Roma devrinin büyük bir şehri idi. En büyük hususiyeti, bugünkü modern şehircilik planlarına göre inşa edilmiş olmasıdır.
Tralles (Eski Aydın): Eski Tralles Harabeleri olarak stadyum, tiyatro, zafer anıtı ve agora bulunmaktadır. Argoslular tarafından kurulmuştur.
Magnesia: Aydın’a 37 km uzaklıktadır. Üçüncü asırdan kalma Artemis Mabedi, yedinci asırdan kalma surlar ile 15. asra ait cami vardır.
Nyssa (Sultanhisar): Roma devrine ait kütüphane, agora, tünel, mabed ve Türk devrine ait eserler vardır.Tepe üzerinde kuruludur.
Afrodisia: Karacasu’nun Gevye köyünde Afrodisia şehrinin harabeleri vardır. İçinde tapınak ve tiyatronun bulunduğu şehir, surla çevrilidir. Tapınakta iyon mimarisi hakimdir.
Didim (Didyma): Yenihisar’da Didyma şehir harabelerinde Apollon Mabedi (Güneşe tapanların)Anadolu’daki en büyük tapınağıdır. Eski çağlarda falcı ve müneccimlerin merkezi idi.
Alabanda: Çine’nin Araphisar köyünde (göl kenarında) Alabanda Harabeleri arasında tiyatro, Apollon Mabedi bulunur.
Alinda: Çine’nin Karpuzlu köyü yakınlarında Alinda Hararabelerinde tiyatro, agora, su yolu ve sur bulunmaktadır. Karyalılar tarafından kurulmuştur.
Amyzon: Çavdar köyünde Amyzon Harabeleri vardır. Roma Mabedi başlıca tarihi kalıntıdır.
Gezinti Yerleri ve Kaplıcalar
Dilek Yarımadası Milli Parkı: On bir bin hektara yakın bir bölgedir. Bir kısmı Kuşadası, diğer kısmı ise Söke sınırları içindedir. Çok zengin bitki örtüsü yanında tarihi eserler de bulunmaktadır.
Madran Dağı: Aydın-Çine yolu üzerinde, ormanı ve sağlık suları ile ilgi çeken bir yerdir.
Tavşanburnu: Söke-Didim arasında orman içinde bulunan bir mesire yeridir.
Kemer Barajı, Paşa Yaylası, Karacasu, Sultanhisar, Pınarbaşı ve Tellidede diğer mesire yerleridir.
Aydın Kaplıcası: İl merkezinin doğusundadır. İkisi kapalı, biri açık üç havuz vardır. Sağlık açısından büyük bir önemi yoktur.
İmamköy Kaplıcası: Aydın’ın doğusunda İmamköyü yakınındadır. Böbrek rahatsızlıklarına faydalı ve ağrılı hastalıklarda yatıştırıcı bir özelliğe sahiptir.
Alangüllü Kaplıcası: Germencik ilçesinin 12 km kuzeyindedir. Etrafı ağaçlıktır. Kaplıcada 38 oda ve 60 kadar baraka bulunmaktadır. Romatizma ve diğer ağrılı hastalıklar ile deri hastalıklarına iyi gelmektedir.
Çamur Kaplıcası: Germencik ilçesi yakınlarında Çamköy civarındadır. Çamur banyoları ağrılı hastalıklara iyi gelir.
Gümüş Kaplıcası: Germencik ilçesinin batısındadır. İçme kürlerinin karaciğerin işlevlerini düzenleyici ve safra söktürücü etkileri vardır. Banyo ise, deri hastalıkları ve romatizmaya faydalıdır.
Kemer-Sazlık Köyü Kükürtlü Kaplıcası: Söke ilçesine 9 km uzaklıktadır. Deri hastalıklarına faydalıdır.
Ortakçı Kaplıcası: Nazilli’nin Ortakçı köyü yakınlarındadır. İçme kürleri karaciğer ve safra kesesinin çalışmasını düzenler. Ayrıca vücudun metabolizma artıklarını temizleme etkisi de vardır.
Kızıldere Kaplıcası: Aydın-Denizli sınırındadır. Kaplıcada 80-100 yataklı bir otel vardır. İçme kürleri karaciğer ve safra kesesi üzerinde olumlu etki yapar. Sindirim sisteminde salgı yapan dokuların etkinliklerini arttırır. Pankreasın çalışmasını düzenler.
Kuşadası Kaplıcası: İlçenin 4 km güneydoğusundadır. Banyo kürleri hareket sisteminin ağrı ve tutukluk yapan çeşitli hastalıkların iyileştirilmesinde faydalanılır.
Güzelçamlı İçmesi: Kuşadası’nın güneyinde, denizin yakınındadır. İçme kürü sürgün ilacı etkisi vardır. Mide-barsak sistemine bağlı salgı bezlerinin, salgısını artırır.
El Sanatları
İnsanların gereksinimleri doğrultusunda ortaya çıkmış, doğa şartları, yaşayış özellikleri ve iklim gibi etkenlerle çeşitlilik göstermiş olan el sanatları Aydın ve çevresinin önemli kültürel özelliklerindendir. El sanatlarından bazıları; İğne oyaları, kıl dokumacılık, toprak seramik yapımcılığı, semer ve eğer yapımcılığı ve hasır dokumacılığıdır.
DOKUMACILIK
Giyim kuşamda kullanılan dokumalar sanayileşme sonucu önemini yitirmişse de yörenin el dokuması halı, kilim ve heybeler kendilerine özgü nakış ve renkleriyle ünlüdür. Sumak tekniği ile dokunan Yörük çuvalları da yöreye özgü özellikler taşır. Aydın’da sürdürülmekte olan geleneksel bir dokuma örneği de her türlü iklim koşullarına elverişli olan kıl çadır örtüsü yapımıdır. Kıl dokumacılığın ham maddesi keçi kılıdır. Yılda bir defa keçilerden kesilerek elde edilen kıllara “kırkım kılı” adı verilir. Tabakhanelere giden keçi derilerindeki kılların tabaklanarak elde edilen kıllara da “tabak kılı” adı verilir. Dokumacılar çobanlardan ve tabakhanelerden aldıkları kılları el taraklarında ve tarama makinelerinde temizleyerek, tiftiklerini ayırdıkları kılları çarklarda bükerek ip haline getirirler. Genelde bayanların yaptığı bu işlemden elde edilen iplere “gazıl” denir. Gazıllar erkekler tarafından dokuma tezgahlarında dokunarak harar, çuval, heybe, at çulu, kolan,deve çulu, çadır, yağ torbası,un çuvalı, yem torbası olurlar. Günümüzde tarımın makineleşmesi ve plastik hammadde ürünlerinin yaygınlaşması sonucunda bu ürünlere olan ilgi azalmıştır. Kıl çadır dokumacılığı Bozdoğan ilçesinin Olukbaşı, Dutağaç ve Kızılca köylerinde yoğun olarak yapılmaktadır. (AKTAKKA-DEMİRCAN, 2006:49-50)
İĞNE OYASI
Dünya literatüründe “Türk danteli” olarak bilinen iğne oyalarının çok eskilere dayanan bir geçmişi bulunur. Bazı kaynaklar, iğne oyaları ile yapılan örgülerin XII. Yüzyılda Anadolu’dan Balkanlar’a oradan İtalya yolu ile Avrupa’ya yayıldığı belirtmektedir. Oya, süslenmek ve süslemek ayrıca taşıdıkları mesajlarla bir iletişim aracı olarak da kullanılan ve tekniği örgü olan bir el sanatı olarak tanımlanır. Günümüzde geleneksel kullanım alanlarının yanı sıra kadın giyim aksesuarlarında da kullanılır.
Küçük iğnelerle yapılan iğne oyalarının malzemesi genellikle ipektir. Oyalarda daha çok yaprak, ağaç ve çiçek motifleri kullanılmaktadır. Karacasu’da geçmişte yapılan eğer takımları, kese, kın ve mühürlüklerde işleme sanatının en zarif özellikleri görülür. Kadın giysilerinde yer alan oya ve işlemeler günümüzde ortadan kakmıştır. Oyalar günümüzde genellikle efe kıyafetlerinde kullanılmaktadır. Şık ve zarif olan efe kıyafetleri oldukça beğenilmektedir. Aydın’da gönüllü kuruluşlar geleneksel el sanatlarını canlandırmak amacıyla kurslar düzenlemekte, bu kurslardan yetişen bayanlar ve ürettikleri satarak aile bütçesine katkıda bulunmaktadır. (AKTAKKA-DEMİRCAN, 2006:149)
ÇÖMLEKÇİLİK (SERAMİK)
Günümüzde Çarşıyaka'da 3, Cuma mahallesi ve Büyükdağlı mahallesinde 25'e yakın seramik ocağı bulunmakta ve 50'ye yakın aile geçimini bu yolda elde etmektedir. Testi, bardak, güveç, saksı ve çeşitli süs eşyaları üretilmektedir. İhtiyaca yönelik ürünler, süs eşyalarına göre daha fazla rağbet görmektedir. Turizm faaliyetlerinin arttığı yaz aylarında çömlek atölyeleri de en yoğun dönemlerini yaşamaktadır. Çömlek yapımında demir oksit oranı yüksek killi kırmızı toprak kullanılmaktadır.
Karacasu’ya 4 km. uzaklıktaki Yazır Köyü’nden Karacasu Belediyesinin sağlamış olduğu araçlarla ücretsiz olarak taşınan toprak, suyla karıştırılarak çamur haline getirilmektedir. Çamurun üzerinde kalan yağlı kısım ayrı bir yerde toplanmaktadır. Çarklarda ustanın elinde şekil bulan çömleğe önceden hazırlanmış kulplar takılmaktadır. Çömlek çark üzerinde şekillendirilirken kesme işlemleri için 10-20 cm uzunlukta bir “değnek çubuk” ve yüzeyi düzeltme işlemleri için de 10x5 ebatlarında dikdörtgen şeklinde ortası delik “petros tahtası” diye adlandırılan bir alet kullanılmaktadır. Yağlı ince çamur, hazırlanan çömleğin yüzeyinin daha pürüzsüz olması için üzerine sürülmekte ve naylonla sıkıştırılmaktadır. Tamamen kuruması beklenen çömlek, kadın çalışanlar tarafından silinmekte ve son olarak da 700 derecede fırında pişirilmektedir.
Karacasu'daki atölyelerdeki istekli, hareketli ve canlı bir biçimde sürdürülen bu sanat, ülkemizin maddi kültür varlıklarının korunması ve el sanatlarımızın tüm dünyaya tanıtılması açısından önemlidir. Geleneksel el sanatlarımızın en eskilerinden biri olan hala işlevselliğini, güncelliğini koruyan çömlekçiliğin desteklenmesi ve yaşatılması gerekmektedir. Ancak yüksek maliyetler ve onca zahmete karşılık toprak ürünlerinin ucuz fiyatları, sadece geçimlerini sağlayacak miktarda getiri elde etmeleri nedenleri ile bazı çömlekçiler, çocuklarının bu mesleği sürdürmesini arzu etmemektedir. Plastik kapların piyasaya ilk çıktığı dönemde çömlek satışları azalmış ve normalde 30 yakın olan çömlek atölyelerinin sayısı 15’e kadar düşmüştür. Ancak toprak ürünlerine göre kıyaslandığında sağlıksız olan plastik kaplara olan ilgi zaman içinde azalmıştır. Bugün yine 30’a yakın çömlek atölyesi üretime devam etmektedir.
KÖRÜKLÜ ÇİZMECİLİK
Körüklü çizme, Aydın efesinin değişmez aksesuarı olup siyah renktedir ve altı kösele olup el işçiliği ile yapılır. Körüklü çizmenin dışında dana derisi, içinde ise sahtiyan adı verilen palamutla pişirilmiş (terbiye edilmiş) keçi derisi kullanılmaktadır. Çizme dikilmeden önce çizmeyi giyecek olan kişinin ayak ölçüsü alınmakta ve ayak bileğinin tam üzerinden başlayan her biri 3,5 cm. olan körük kıvrımları ölçülerek hazırlanmakta, ölçüye göre kalıp çıkarılmaktadır. Daha sonra ise dikim aşamasına geçilmektedir. Ayak bileğinin üzerinde yer alan körük, içeride kalan havayı vakumlayarak ayağın yazın serin, kışın sıcak tutulmasını sağlamaktadır. Çizmeler artık yalnızca halk oyunları gruplarına satılmaktadır.
Aydın’da körüklü çizme yapan iki önemli ustadan biri; Bu zanaata henüz 7 yaşındayken başlayan ve 2009 yılının Mayıs ayında vefat eden Sökeli Cafer Efe, diğeri ise Sökeli Zeki Avcıoğlu’ dur. Her iki usta da usta-çırak ilişkisi çerçevesinde yetişmiş olup günümüzde çırak bulamamaktan yakınmaktadır. (AKTAKKA-DEMİRCAN, 2006:161-162)
Kaynak: Nuri AKTAKKA- Necati DEMİRCAN, 2006 Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
YORGANCILIK
Aydın’da hemen her ilçede yorgancı esnafı bulunmaktadır. Yorgancılık mesleğine günümüzde ilgi azalmış olduğundan yeni çırak yetişmemektedir. Yorgancıların çoğunluğunu emekli oldukları halde mesleklerini devam ettiren ustalardan oluşmaktadır. Yaz aylarıyla beraber artan düğünler için çeyizlik olarak hazırlanan ipek saten yorganların satışıyla birlikte yorgancıların da gelirleri bu mevsimde artmaktadır.
Çeyizlik olarak hazırlanan yorganların dışında ipek saten, altta beyaz astar ve dolgu malzemesi olarak da pamuk kullanılmaktadır. Kenar dikişleri makine ile yapıldıktan sonra üzerlerindeki motifler 2 numara el iğnesi ile ustanın maharetine göre şekillenmektedir. Günlük kullanım için hazırlanan basma yorganların dışında basma pamuklu kumaş kullanılmaktadır. İç dolgu olarak Aydın’ın sıcak ikliminden dolayı genellikle pamuk tercih edilmekle birlikte yün de kullanılmaktadır. Aydın’da yaygın bir el sanatı da ağaç işçiliğidir. Ağızlıktan beşiğe, biblodan çocuk oyuncağına kadar çok çeşitli ağaç işleri yapılır. Türkmen ve Yörük beşikleri güzel motifleri ile dikkati çeker.
NAKIŞ
Nakışlar genellikle Türk işi iğne tekniklerinden muşabak, mürver, balık sırtı, civan kaşı, düz pesent, verev pesent, hasır işi teknikleri kullanılarak yapılır. İplik olarak çamaşır ipeği, domino, muline nakış iplikleri kullanılır. Kumaş olarak Ödemiş ipeği ve yöresel dokuma kumaşlar kullanılır. Kumaşlar ipek, pamuk veya yün olabilir. Motifler kasnağa geçirilmiş kumaş üzerine boncuk iğnesi, kurdele iğnesi, dikiş iğnesi ile nakşedilir. Tel sarmalarda ve tel kırmalarda motifleri oluşturmada malzeme olarak bakır tel ve el nakışı simleri kullanılır. Tel sarmada velev sarma, düz sarma, ibrikçi düğümü (muşabak), sarhoş bacağı tekniği kullanılarak motifler meydana getirilir.
SEMERCİLİK
Semercilik günümüzde nadir rastlanan mesleklerden biridir. Aydın merkezde bu işi yapan tek usta Aydın Merkez’de bulunan tarihi Zincirli hanın hemen yanında küçük bir dükkanı olan 82 yaşındaki Orhan Çerezcioğlu’dur. Orhan Çerezcioğlu bu mesleği dedesinden devraldığını ve on iki yaşından beri bu işin içinde olduğunu söylüyor.
Tam yetmiş yılını bu işe vermiş. “Eskiden işler iyiydi yanımda çırak da çalıştırırdım. Tam altı çırak yetiştirdim. İki tanesi ölene kadar bu işi yaptı. Diğerleri işler azalınca rençberlik falan yapmaya başladı. Şimdi bu işi yapan bir ben varım Aydın’da. Ben de elimde kalanları satınca bırakacağım. Artık yeni semerde yapmıyorum zaten” diyor.
Semercilikde kullandığı keçe, çınar ağacından şekillendirilmiş tahta parçalar, demir halkalar ve deriler İzmir-Tire’den gelmektedir. Aydın’dan sadece semere renk ve süs vermek için renkli kazak yünleri temin edilmektedir. Çınardan imal edilen tahtalarla semerin iskeletini oluşturulur. Semerin alt tarafını keçe, binek yerini ise gerçek deriyle kaplanır. Bunların arasını hayvanı da üstüne bineni de serin tutmayı sağlayan ve sulak alanlarda yetişen semer otuyla doldurulur. Kırnak olarak adlandırılan iplikle çuvaldızın gözüne geçirilerek tüm parçalar büyük bir özenle birleştirilir. Yapılan semerin göze de güzel görünmesi için renk renk kazak yünü parçalarıyla kenarları süslenir.
İlçeler
BOZDOĞAN
Büyük Menderes havzasının güneyinde Akçay'ın suladığı ovanın yanında yükselen Madran dağı eteklerindeki iki tepe üzerine kurulmuştur. Aydın'a 76 km. uzaklıktaki ilçenin ekonomisi tarıma dayalıdır.
Bazı kaynaklara göre Bozdoğan’ın 13.yy sonlarında kurulduğu ifade edilmekle birlikte, yöredeki tarihsel yapı kalıntıları ve buluntular çok eski çağlara aittir. Daha sonraki Roma, Bizans ve Selçuklu kültürlerinin izlerini taşıyan eserler de vardır. Koyuncular köyü yakınında bulunan Neopolis, Kavaklı köyü yakınındaki Bargasa yerleşmeleriyle Körteke kalesi, Örtülü ve Konaklı köylerindeki Sarnıçlar ve Kemer Köprüsü bunların başlıca örnekleridir. Kemer Barajı gölü çevresi, Mardan dağı gibi birçok doğal güzelliklere sahiptir. Mardan dağı eteklerinden çıkan memba suyu ünlüdür. Serin yaylaları, bol suları ile yeşil turizme açık yöre, her yana serpilmiş çeşitli kültür eserleri ile gezilip görülmesi gereken bir yerdir. Ekonomi tamamen tarıma dayalıdır. Başta zeytin, incir, üzüm, pamuk, kendir olmak üzere her çeşit meyve ve sebze yetiştirilir.
İlçede Büyük Menderes ırmağının kolu olan Akçay üzerinde bulunan Kemer Baraj Köprüsü, Bozdoğan-Akhisar köyü sınırları içinde Akçay suyu üzerinde tek gözlü olarak inşa edilmiş olan Kemer köprüsü, Bozdoğan-Altıntaş yolu üzerinde Armutalan Köprüsü, Körteke kalesi ile Piginda antik kenti bulunmaktadır.
BUHARKENT
Aydın il merkezinin 86 km. doğusunda İzmir-Denizli karayolu üzerindedir. Anayol üzerinde bulunması ticaret ve sanayileşme hareketlerinde gelişme sağlamaktadır.
Buharkent 1902 yılında, modern bir planlamayla ve Burhaniye adıyla kurulmuştur. Bağımsızlık Savaşı’nda işgalci düşmana ilk kurşunun atıldığı yer olan Çubukdağ’a izafeten Çubukdağ olarak da anılmaktadır.
İlçede Kızıldere kaplıcaları bulunmakta olup, ekonomisi tarıma dayalıdır. Tarım içinde büyük payı olan sulu tarım, sulama kanalı yapılmadan önce, ancak Menderes akarsuyunun hemen kıyılarında yapılabiliyordu. O dönemin en belirgin özelliği incir bahçelerinin çokluğuydu.
Yapımına 1995 yılında başlanan DSİ sulama kanalından 1960 yılında su verilmeye başlanmasıyla, ekonomik canlılık buna paralel olarak artmıştır. Yalnızca akarsu kenarında yapılabilen tarım geniş alanlara taşınma imkanı bulmuştur.
ÇİNE
Büyük Menderes Havzasının güneyinde, Çine Çayının suladığı yeşil alanlara bakan Mardan dağının güneybatı eteklerinde kurulmuştur. Aydın il merkezine 38 km. uzaklıktadır. Çine, Antik Karya ve İonya bölgelerini birbirine bağlayan geçit üzerinde olması nedeniyle Aydın'ın eski ve önemli yerleşim yerlerinden biridir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve gelişme dönemlerinde Muğla Livası’na bağlı olan Çine, Tanzimat’tan sonra Muğla’dan ayrılarak Aydın’a bağlandı. Bu dönemlerde, günümüzdeki ilçe merkezi olan Çine, Kıroba adlı küçük bir köydü. II. Abdülhamid zamanında Filibe, Çırpan, Zara yerlilerinden kalabalık bir göçmen grubunun bölgeye yerleşmesi nedeniyle Kıroba’nın adı Hamidabad oldu.
Ekonomisi tarım, ormancılık ve hayvancılığa dayanmaktadır. Tütün, pamuk, zeytin ve yer fıstığı yetiştirilir. Sanayii, çırçır, zeytinyağı gibi tarıma dayalı işletmelerin yanında, maden işletmelerinden oluşmaktadır. Seramik sanayinin ana girdisi olan maden rezervleri ve bunları işleyen fabrikalar ilçe ekonomisinin önemli bir dalını oluşturur.
DİDİM
Merkez ilçeye 123 km. uzaklıktadır. Büyük Menderes delta ovasının güneyinde, Altınkum Plajlarına çok yakın antik Didyma kentinin kenarındadır. Tarihi belgelere göre, Atina Kralı Kadros’un oğlu Neleus önderliğindeki bir grup İon tarafından kuruldu. Yöreye sırası ile Selevkoslar, Bergamalılar ve Romalılar hakim oldu. Kent,; Roma imparatorluğu ikiye bölününce Bizansın elinde kaldı. Selçukluların yöreye egemen olmasından sonra XII. Yüzyılda Menteşeoğulları Beyliği sınırları içinde kalan kent, bu beyliğin başkenti oldu. 1415 yılında Osmanlıların hakimiyetine girdi.
Mayıs 1990’da ilçe ünvanına kavuşan Didim’de turizme yönelik el sanatları oldukça gelişmiştir. Küçükbaş hayvancılık, tarım, kıyı şeridinde her mevsimde balıkçılık yapılabilmektedir. Didim gerek denizinin, plajlarının güzelliği ve gerekse tarihi zenginlikleri nedeniyle yılın her ayı yerli-yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. 1960’lı yıllarda küçük bir yerleşim merkezi olan ilçe; turizme verilen önemle birlikte büyük bir gelişme ve nüfus artışı göstermiştir. Eski ismi “Yenihisar” olan ilçe, yöre halkının isteğine uyularak 9 Nisan 1997 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan kararla Didim olarak değiştirilmiştir.
Apollon Tapınağı Artemis’in ikiz kardeşi Apollon adına, Brankhid kahinleri için yapılmıştır. Strabona göre; “Dünyanın en büyük tapınağı olduğundan çatısı örtülememiştir.” MÖ 494’te Persler tarafından tahrip edilen, büyük Aleksander, Seleukhoslar, Bergamalılar ve Romalılar zamanında yeniden kurulan ve eklemeler yapılan tapınak antik dünyanın en ünlü kehanet merkeziydi.
GERMENCİK
Aydın il merkezine uzaklığı 22 km’dir. Büyük Menderes havzasının verimli ovasının üzerinde yeralır. Dolma bir arazi üzerindedir.Germencik’in en eski yerleşim alanı, Ortaklar’ın 4 km. yakınındaki antik Magnesia kentidir. M.Ö. 7. yüzyılda Yunanistan’ın Magnesia yöresinden gelen Aiolialı’lar tarafından kurulduğu söylenir. Bizanslılar döneminde psikoposluk merkezi merkezi olan kent, Aydınoğulları Beyliği varislerinden Hıdır Bey aşireti tarafından bugünkü yerinde İğneabad adı altında kuruldu.Osmanlı idaresi altındayken Değirmencik olan yerin adı, zamanla Germencik olarak değişti.
Tarıma dayalı ekonomisinde Türkiye’nin en önemli ihraç ürünlerinden başta incir olmak üzere, pamuk, zeytin, meyan kökü ve susam yetiştirilir. Son zamanlarda sera sebzecilik, hayvancılık ve bilhassa tavukçuluk ile yumurtacılık ilçede ekonomik bir etkinlik kazanmıştır. Kaplıca kaynakları oldukça zengindir.Buna sebep ilçeden Söke’ye doğru uzanan bir fay çizgisiyle bağlı olan çatlakların olmasıdır. Çamköy’de sıcaklığı 60 dereceyi bulan çamur kaplıcası da; insan vücudundaki bir çok ağrıların yanı sıra, bilhassa romatizmaya iyi geldiği söylenir.
İNCİRLİOVA
M.Ö. XIII. Yüzyılda, bölgeden Hitit egemenliği kalkınca, yöreye sırasıyla; Frigler, Lidyalılar, İonlar, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar egemen olmuşlardır. Bir ara Bizanslılar tarafından tekrar 1096’da geri alınmışsa da, Menteşe bey tarafından 1280 tarihinde kesin olarak Türk hakimiyetine geçmiştir. 1310 yıllarında Aydınoğullarının olan topraklar, 1426’da II.Murat tarafından kesin olarak Osmanlı Devletine katılmıştır. 1400’lü yıllarda, Ahiler döneminde, gelen bir grup insan, bugünkü adı Kardeşköy olan Saray Çukur (Bir söylentiye göre Kazma Çukur) mevkiinde yerleşen Madanoğlu ailesi tarafından İncirliovanın ilk temeli atılmıştır. Tarım ve hayvancılık nedeni ile bulundukları yerin çevresine yayılan o günkü insanlarımız, sulak olduğu için önceleri adına Karapınar dedikleri bu yere; zamanla bataklıklar kuruyup yerlerinde incir ağaçları çıkmaya başlayınca, halk buraya 1934 yılında, İncirliova ismini takmıştır. Ekonomisi tarım ve buna bağlı sanayi işletmelerine dayalıdır. Özellikle sebzecilikte ülke genelinde oldukça söz sahibidir. Seracılık ve bal üretiminde büyük gelişme içindedir. Büyükbaş hayvancılığının yanı sıra tavukçuluk ve yumurtacılık son yıllarda gelişme halindedir.
KARACASU
Antik devirde şimdi Karacasu’nun yerine Gordio Teichos kenti vardı. Karacasu’nun eski ismi olan Yenişehir bu kentin üzerinde inşa edildi. Oğuz Han’ın oğullarından Aymür aşiretine bağlı Karasu Boyu kentin bulunduğu yere yerleşti. Bu isim tanzimattan sonra Karacasu olarak değişti. Kayralıların egemenliğindeki kent M.Ö. 189’ da Romalıların eline geçen kent, imparatorluğun ikiye bölünmesiyle Bizanslıların oldu. Selçukluların hakimiyetine giren bölge son dönemlerde Menteşe Beyliği’ne bağlandı. Sırasıyla Aydınoğulları Beyliğine ve Osmanlıların hakimiyetine girdi.
Denizden yüksekliği fazla olduğundan Akdeniz ikliminden farklı olarak yayla özellikleri gösterir. Baba dağı yamaçlarındaki kalker yapının dönüşümüyle meydana gelen mermerler; Aphrodisias antik kentinin kurulmasında ve buradaki heykelciliğin gelişmesinde etkili olmuştur.
Başlıca geçim kaynağı elma ve zeytinle birlikte, incir,üzüm,nar, narenciye, kestane, badem, şeftali, sebze, tahıl ve az da olsa pamuk ile tütündür. Topraktan imal edilen testi, çömlek ve turistik eşyalar; yayla turizmi ve Aphrodisias antik gelen yerli-yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir.
KARPUZLU
Tarihi M.Ö. 340 yıllarına dayanır. İlçenin batısındaki tepe üzerinde Pers Valisi Mousolus’un Kız Kardeşi Ada’nın Halikarnas’tan kovularak buraya yerleşmesiyle Alinda Kenti olarak kurulmuştur. Daha sonraları hızla gelişen kent, günümüzde granit kesme taşlardan yapılmıştır.
İlk önce Dalamanlı mevkiinde kurulan ilçe, daha sonra bu antik kentin güney doğu eteğinde Demircidere olarak kurulmuştur. Kasaba, daha sonraları, bölgenin bucak merkezi olmuş, Cumartesi günleri kurulan pazarı ile de alışveriş merkezi haline gelmiştir. Demircidere cumhuriyetimizin ilk kadın muhtarını seçen bir köy olması ile de ünlüdür. Belediye teşkilatının 1971 yılında kurulmasıyla kasaba olmuş ve bulunduğu ovanın ismi olan Karpuzlu ismini almıştır.
Halkının geçim kaynağı tarımdır. Dağları zeytin ve ormanlarla kaplı olan ilçenin ova kesimi verimli topraklara sahiptir. Süt inekçiliği ve arıcılık gelişmiştir. Sebze üretimi ilk sıradadır. Son yıllarda seracılığa geçilmiştir. Sanayi yeterli düzeyde değildir.
KOÇARLI
Eski bir yerleşim merkezi olan Koçarlı; M.Ö. 1200 yıllarında, önce Yunanistan’dan gelen Dorlar’ın yönetimi altına girdi. Daha sonra Karialılar kenti ele geçirdiler ve Akmescit köyünün kuzeyindeki yörede Amyzon kentini kurdular.1200’lü yıllarda Selçuklular ve Menteşeoğulları bölgeye hakim oldu. 1390 yılında Osmanlı Devleti’ne bağlandı.1520’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından Cihanoğullarına verildi ve bir fermanla 1715 yılında Koçarlı aşireti bölgeye yerleştirildi.Önceleri köy iken 1837’de bugünkü yerine taşınarak “Ayan”, 1946’da ilçe merkezi olarak belediye teşkilatı kuruldu.
Halk geçimin tarımdan sağlar. Çok kaliteli pamuk ve narenciye üretilmektedir. Zeytin başta olmak üzere çam fıstığı, buğday, üzüm, sebze, mısır, arpa, ayçiçeği, incir, kestane tarım ürünleri içinde önemli yer tutmaktadır. Dağlık kesimlerde arıcılık ve hayvancılık yapılmaktadır. Uranyum yatakları olan ilçede, Alüminyum fabrikasının yanı sıra tarım alet, pamuk, çırçır ve zeytinyağı fabrikaları vardır.
KÖŞK
Köşk’ün Etiler zamanında kurulduğu sanılmaktadır. Zamanla Lidyalıların, Kayralıların, İonların göç ve saldırılarına uğrayan kent, M.Ö. 281 yılında Suriye Kralı Selevkos’un eline geçti. Selçuklular zamanında Fındıklı şehri olarak anılıyorlardı. Aydınoğullarının eline geçen kent, 1390 yılında Osmanlı devletine bağlandı.
Eski zamanlarında Sandıklı olarak bilinen ilçe, 1653 yılındaki depremle Göçük ismi ile anılsa da daha sonra Köşk ismini almıştır. 1876’da bucak olan Köşk, 1932 yılına kadar Belediye idi. 1958 yılına kadar muhtarlık olarak yönetildikten sonra, Mayıs 1990 da ilçe ünvanına kavuştu.
Meşe, palamut, çam ormanlarının yanı sıra başta kestane olmak üzere, zeytin, incir, ceviz, nar, ayva, kiraz, elma, üzüm yetiştirilir. Ovaya doğru inildikçe narenciye, şeftali, sebze, pamuk, susam, mısır, buğday, kavun, karpuz halkın geçim kaynağıdır. Arıcılık ve süt inekçiliği son yıllarda gelşmiştir.
KUŞADASI
İzmir, Selçuk, Pamucak, Meryem Ana, Pamukkale, Didim, Bodrum, Marmaris gibi turistik ve tarihi yerlerin merkezi durumunda oluşu, ayrıca Sisam Adsıyla karşı karşıya bulunuşu nedeniyle en önemli turistik merkezlerden birisidir. İstanbul’dan sonra ikinci büyük deniz kapısıdır. Kuşadası İonya tarihi ile birdir. Yılancı Burnu denilen yerde Efes’e bağlı Neopolis ismi ile kurulduğu sanılmaktadır. Burada Etiler, Kayralılar hüküm sürdüler. M.Ö. 5. yy başlarından itibaren sırasıyla Persler, Atinalılar, Makedonyalılar ve Selevkosların egemenliğine giren Kuşadası, M.Ö. 64’de Roma’ya bağlandı. M.S. 395 yılında Bizans egemenliğine giren Kuşadası, Efes limanının Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar yüzünden kapanması ile Efesli tüccarların yeni limanı olmuştur. Venedik ve Cenovalılarla ticaretin yapıldığı dönemlerde, yeni iskele anlamına gelen “Scalanova” ismi ile anıldı. 13. yy. ikinci yarısında Selçuklu türk Beylerinin idaresi altındayken, 1413’de Osmanlı egemenliğine girmiş, Sadrazam (Öküz) Mehmet Paşa tarafından imar edilmiştir.Müslüman Türkler önceleri Kuşadası yakınlarında Pilavtepe eteklerinde Andızkule’de otururlardı. İlçenin simgesi olan Güvercin Ada’daki kale 1834’de yapıldı. Kuşadası adı buradan gelmektedir. İlçe ekonomisindeki temel sektör hiç şüphe yok ki turizm ve buna bağlı olarak gelişen ticaret ve hizmetleridir. Söke ve Selçuk karayolları ile her iki yönde bağlı oluşu, Adnan Menderes Hava limanına yakınlığı, kruvaziyer turizmine uygun limanı ve uluslar arası yat limanının bulunması Kuşadası’nı turizm yönünden daha önemli hale getirmiştir.
KUYUCAK
M.Ö. 2000 yıllarında Hitit egemenliğinde olan ilçe, M.Ö.1200 yıllarında Lidyalıların hakimiyetine girdi. Sırasıyla Pers, Roma, Bizans ve Selçuklular yönetimine geçen yöre 1425 yılında Osmanlı Devletine bağlandı.
Kent; asırlarca Aphrodisias ile Efes arasında yolculuk yapan askeri birlikler ile ticaret kervanlarının yerleşim yeri olarak ünlü idi. Kuyucak ismini nereden aldığına dair halk arasında iki rivayet vardır. Bir zamanlar bu köyde yaşayan Yörükler, birbirlerine oturdukları yerleri tarif ederken, iki tepe arasında bulunan Kuyucak’ı işaret ederek “Biz karşıkı koyakta oturuyoruz” dediklerinden, zamanla “Koyak” değişerek “Kuyucak” olmuştur. Bir başka rivayete göre de: Susuzluk çeken halkın açtığı kuyuların çokluğu nedeniyle yöreye “Kuyuçok” adı denildiğinden, bu zamanla “Kuyucak” ismini almıştır. Ekonomisinin temeli tarıma, hayvancılığa ve orman ürünlerine dayanır. Son yıllarda elmacılık, şeftali ve çilek gelişmiştir. Küçük kapasiteli de olsa ilçede çırçır ve zeytinyağı fabrikaları vardır.
NAZİLLİ
Nüfus yönünden Aydın’ın en büyük ilçesidir. Ülkemizdeki bir çok il merkezinden nüfusça daha kalabalıktır. M.Ö. 546’da Lidyalılar’ı yenen Persler bölgeye egemen olmuş, M.Ö. 334’de Büyük İskender tarafından Makedonya topraklarına katılmıştır. Roma ve Bizans dönemlerinden sonra Selçuklular Anadolu’ya gelince, Nazilli ve çevresi Türk-İslam uygarlığının etkisi altına girmiştir. Bu dönemden sonra bölgeye oğuz boylarına bağlı çeşitli oymaklar yerleşmiştir. 1390 yılında Osmanlı Devleti’ne bağlansa da daha sonra Aydınoğulları Beyliği egemenliğine girmiştir. 1425’te tekrar Osmanlı hakimiyetine bağlanmıştır.
Osmanlı zamanında alışveriş merkezi olması sebebiyle Pazarköy, sonraları Nazlıköy olarak anılmıştır. İlçe merkezi Kestel köyü iken, Nazilli’nin gelişme göstermesi üzerine 1831’de merkez Nazilli olmuştur.
1937 yılında açılışını Atatürk’ün yaptığı aşağı Nazilli’de kurulan Basma Fabrikası; bu kesimin ve sanayinin hızla gelişmesini sağladı. Bölge tarımı da fabrikadan etkilenerek, pamuk üretimi bilimsel bir temele oturmuş ve üretimde önemli artışlar sağlanmıştır. Sahip olduğu ulaşım kolaylıkları ve bereketli toprakları nedeniyle tarım çok önemlidir. Aydın il merkezinden sonra sanayide en gelişmiş ve sanayileşme hızı en yüksek olan ilçesi Nazilli’dir. Geçmişteki el dokumacılığı günümüzde hemen hemen kalmamıştır. Son yıllarda tavukçuluk, yumurtacılık, çilek ve seracılık önemli gelişme süreci içine girmiştir.
SÖKE
M.Ö. 5000 yılından itibaren yerleşim alanı olmuştur. İlk olarak Hititlerin egemenliğine giren bölge, M.Ö. 1200’de Kayralıların yurduydu. Sırasıyla İonlar, Lidyalılar ve Perslerin yönetimine girdi. Büyük İskenderin Anadolu’ya gelmesiyle Makedonyalıların, peşinden Roma ve Bizans egemenliklerinde kaldı. Malazgirt Zaferin’den sonra Türk dönemi başladı. Aydınoğulları beyliği zamanında yerleşen Türkmen Boylarından birinin beyi olan, Süleyman Şah tarafından dedesi Söke Bey adı bölgeye verildi. Yöre 1451’de kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı.
1891’de Belediye olan Söke; Türkiye’nin en önemli pamuk üretim alanlarındandır. Çevresindeki zengin ve tarıma elverişli topraklardan elde edilen ürünlerin pazarlandığı önemli bir ticaret merkezidir. Zeytin ve incir halkın geçim kaynakları arasındadır. El sanatları oldukça gelişmiştir. Dağ köylerinde ormancılık, arıcılık, Bafa gölünde ise balıkçılık yapılmaktadır. Sanayi yönünden büyük ölçekli fabrikalara sahiptir.
SULTANHİSAR
İlk kurucuları Hititlerdi. Daha sonra Frigler ve Lidyalılar yöreye hakim olmuşlardır. M.Ö. 6. yy2da yöre Perslerin hakimiyetine girdi. M.Ö. 264-238 yıllarında meydana gelen deprem felaketi sonucu halk, Nysa'yı terk ederek şimdiki Sultanhisar'a göç etti. Sırasıyla Makedonya, Selevkkos ve Bergamalıların yönetiminin ardından bu topraklar M.Ö. 64'de Roma İmparatorluğunun egemenliğine girdi. Bizans döneminden sonra çevreye Menteşeoğulları hakimdi.
14. yy başlarında 1308’de Aydınoğulları Beyliğinin eline geçen kent 1390’da Osmanlıların oldu. Ankara Savaşı’ndan sonra bir süre daha Aydınoğulları’nın egemenliğine girse de, 1425 yılında tekrar Osmanlı topraklarına katıldı. Aydın Bey’in “Nilüfer Sultan” isimli kızı ilçeyi; “Hisar”ı olarak kabul ettiğinden “Sultanhisar” isminin buradan geldiği söylenmektedir.
İlçenin güneyi verimli Büyük Menderes toprakları üzerindedir. Bu nedenle halkın geçim kaynağı genellikle tarıma dayalıdır. Seracılık oldukça gelişmiştir. Aydın2ın en çok portakal ve şeftali yetiştiren ilçesidir. Başlıca sanayi kuruluşları zeytinyağı ve çırçır fabrikalarıdır. İzmir-Afyon demiryolu ve İzmir-Denizli Karayolunun kentin içinden geçmesi, ulaşım ve ticareti olumlu yönde etkiler.
YENİPAZAR
M.Ö. 7. yy’da Kimmerlerin istilasına uğradıktan sonra Lidya ve Perslerin dönemini yaşadı. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca yöre Bizans topraklarında kaldı. Daha sonra Selçukluların hakimiyetine girdi. M.S. 1455 yılında Cihanoğulları aşireti tarafından, Donduran köyünün sınırları içinde, o dönemin bir psikoposluk merkezi olan antik Ortasia Harabelerinin 5 km. batısında Telozlar Mevkiinde kuruldu.
Yörede çıkan sıtma hastalığından sonra halkın kaçarak şimdiki bulundukları yere geldikleri bilinmektedir. Çevredeki köylülerin bir pazaryeri olduğundan ve birbirlerine “Haydi yeni kurulan pazara gidelim” dediklerinden “Yenipazar” ismini aldığı söylenir.
Ekonomisi tarıma dayalı olup ayrıca sığır, koyun besiciliği ve arıcılık da yapılmaktadır. Çırçır ve zeytinyağı fabrikaları sanayi kuruluşları olarak sayılabilir. İçme suyu ilçe belediyesinin gelir kaynaklarındandır.
0 Yorum:
Yorum Gönder