Sinop Şehri, Anadolu 'nun kuzey yönde uç noktası olan İnce Burun 'a doğu yönde bağlanan Boztepe Burnu berzahında bir kale-şehir olarak kurulmuş ve tarih boyunca doğu yönde gelişmiştir. Tarih boyunca kale dışına pek taşmayan şehir bir liman kenti özelliği taşır. Berzahın kuzey doğusundaki dış liman fırtınalara açık olduğu ve denizcilik bakımından kullanışlı sayılmadığı halde, Antikçağ 'da daha çok bu limanın kullanıldığı bilinir. Zamanla kum dolan ve kullanılamaz hale gelen bu limanı berzanın güney-doğusundaki iç limana aynı dönemde bir kanal bağlardı. Bu kanal, Selçuklular döneminde kapatılmıştır.
Yarımadanın güney yönündeki içliman ise rüzgarlara kapalı konumuyla ve sakin deniziyle güney Karadeniz 'in en önemli limanıydı. Bu özellikleri yüzünden "Akdeniz" ismini almıştır. Tarih boyunca işlek bir liman yaşantısı ve tersane faaliyeti bu limanda gerçekleşmiştir. XIX. Yüzyıla kadar tamamen ayakta duran surlardan ise günümüze büyük bir kısmı kalmıştır ve yıkıntılarından rekonstrüksiyonu yapılabilir. Şehrin gelişimi sürekli olarak doğu yönde, Boztepe Burnuna doğru olurken, kuzeydeki Akliman ve Anadolu yönünde bir kaç azınlık yerleşmesinden başka bir yerleşim olmamıştır. Doğudaki yarımada ise gittikçe sarplaşmakta, Hıdırlık tepesinde 187 metre yüksekliğe ulaşmakta ve nihayet deniz yönünde dik yarlar ile kuşatılmaktadır. Bu durumda şehrin deniz yönünden ve berzahtan zaptedilmesi imkansız olmaktadır.
Antik çağdan beri parlak ve yoğun bir ticari ve kültürel yaşantıya sahip olan Sinop, bu niteliğini Bizans, Selçuklu, Candaroğlu ve Osmanlı yönetimlerinde de sürdürmüş, ayrıca kale ve tersanesi ile bölgenin en önemli askeri üslerinden biri olmuştur. Bu durumunu Sinop Baskını 'ndan sonra kaybetmeye başlayan kent, sur dışına güneydoğu yönde azınlık yerleşmeleri ile batıya doğru ise yönetim ve eğitim gibi kamu hizmetleri yerleşmesiyle çıkmıştır. Ulaşım şebekesi olarak Antikçağ 'dan beri geometrik yapısını koruyan Sinop 'un ulaşım omurgasını, Boyabat yolu ile bu yolun şehir içindeki devamı olan Sakarya, Cumhuriyet ve Fatih caddeleri oluşturur. Bu eksendeki en önemli dikey bağlantı, Valilik ve Belediye önünden geçen Gazi Caddesidir.
Şehir yerleşiminde, Yeni Mahalle yüksek gelirli memurların, Camikebir Mahallesi zengin tüccar, serbest meslek sahibi ve esnaf ailelerinin, Gelincik Mahallesi ise taşradan yeni gelmiş olanların yerleştikleri alanlardır. Batıda Gelincik, Kuzeydoğuda İncedayı ve Kefevi, doğuda Ada Mahalleri düşük gelirli grupların yerleşim yerleridir.
Sinop adının ilk kez nereden türediği ve son biçimini nasıl aldığı üzerinde çok şeyler söylenmiş, değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bu söylenti ve yazılı yorumlar zamanla çoğalmış, birkaç harf değişikliği ile birbirine benzer sözcükler ortaya çıkmıştır.
Bu adlar kitaplara, dergilere ve gazetelere geçmiş, halk dilinde de konuşulduğuna göre buraya alacağız. Şimdi bunların bazılarını sıralayalım:
1. Sinope Irmak Tanrısı Osopos'un güzeller güzeli kızıymış. Rivayete göre mutlu bir hayatı varmış. Birgün Tanrılar Tanrısı Zeus kendisini görmüş ve o anda aşık oluvermiş. Zeus bu, gönlünü kaptırdığını elde etmek için yapmadığı üçkağıtçılık yokmuş . Ama Sinope, Zeus'un bile başını döndürecek bir güzellikteymiş. Eli ayağı, dili dudağı dolaşmış Tanrılar Tanrısının, Sinope'ye aşkına karşılık her istediğini yapacağını söylemiş. Korku içindeki genç kız, kendisine dokunmamasını, kız oğlan kız almak istediğini söylemiş heybetli Zeus'a. Tanrılar Tanrısı, sözüne sadık kalmış ve Sinope'yi alıp en sevdiği yerlerden olan Karadeniz'in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına bırakmış. (Yani bugün Sinop ilimizin bulunduğu yere)
2. Sinop'un ilk kez Hititçe Sinova adı ile anıldığını Hitit kaynaklarından öğreniyoruz.
3. Prof. Yusuf Kemal Tengirşenk'in eşi Nazlı Tengirşenk, Sinop Halkevi yayınlarından Dıranaz dergisinde "American Journal of Phylology" adli, David M. Robinson'ın yapıtından çevirilerinde, Sinop adinin Asurların ay ilâhı olan "Sin"den geldiğini bildirmektedir.
4. Bazı kaynaklar Sinop adının ilk söylenişini Sinavur olarak ileri sürmektedir.
5. M.Ö. 200 yıllarında yaşayan Skymnos, şiirlerinde Sinop adının Sinope adlı bir Amazon kraliçesinin adından geldiğini dile getirir.
6. Suyun göğsü anlamında Farsça (Sine-i âb) dan Sınap şekline çevrilmiş ve böyle konuşulmuş deniliyor.
Yukarıda belirtilen yazılı ya da sözlü görüşlere bakılırsa Sinop adında başta (S) harfi ortaktır. İkinci sırada ortak harf (I) seslisidir. Yalnız birinde (E) seslisi vardır. Üçüncü harf (N) hepsinde yine ortaktır. Diyebiriz ki; öteden beri Sinop adında bu (S=I=N) harfleri bugünkü şekli ile yerlerini korumaktadır. Hemen hepsinde (S-I-N) harflerinin sonunda çeşitli ekler görüyoruz.
Sinop, Anadolu ile Kırım Yarımadası arasında deniz ticaretinde önemli bir rol oynamıştır. Kırım Yarımadası ile Sinop Yarımadası arasındaki mesafe açık ve müsait havalarda tam ortada bulunduğu zaman her iki tarafı da görebilme imkanı sağlar. Denizciler karayı kaybetmeden karşıdan karşıya Karadeniz'i geçebilirler. (Denizde görülen uzaklık, 144.4 Km.dir. Kırım- Sinop arası 280 Km.dir).
Antikçağdan beri parlak ve yoğun bir ticari ve Kültürel yaşantıya sahip olan Sinop, bu niteliğini Bizans, Selçuklu, Candaroğlu ve Osmanlı yönetimlerinde de sürdürmüş, ayrıca kale ve tersanesiyle bölgenin en önemli askeri üslerinden biri olmuştur. Bu durumunu Sinop Baskını'ndan (Ruslar tarafından 1853'te) sonra kaybetmeye başlamıştır.
M.Ö. 2200-2000 Akaların Sinop'a gelişleri, ilk kurucuları sanılıyor.
M.Ö. 1330 Gaskaların Sinop ve çevresine egemen oluşları
M.Ö. 1800 Sinop 'un bir ara Hititlerin faydalandığı bir iskan yeri oluşu
M.Ö. 1344-1180 Sinop 'un zaman zaman Hitit kontrolüne girişleri.
M.Ö. 1200-1180 Hititlerin tarihten silinişi
M.Ö. 1117-1090 Asurluların Karadeniz 'e çıkışları, Sinop 'la ilgilendikleri sanılır.
M.Ö. 676 Sinop 'a Friglerin egemen oluşlari.>
M.Ö. 676 Frig kralı Midas 'ın Kimmerlere yenilişi ve kendisini öldürmesi
M.Ö. 700-676 Kimmerlerin Sinop 'u başkent yapmalari
M.Ö. 650 Kimmerlerin tarihten silinmesi
M.Ö. 690 Sinop 'un Milletlerin kolonisi haline gelişi
M.Ö. 656-546 Sinop 'un Karadeniz 'de Lidya 'nın en önemli bir ticaret limanı oluşu
M.Ö. 480 Sinop 'un bağımsızlığı ve ilk kez para bastırması
M.Ö. 169-120 Sinop 'un Pontus krallığı başkenti oluşu.
M.Ö. 70 Sinop 'un Romalılar eline geçmesi
M.S. 1105 Boyabat ve Durağan 'ın Danişmentler 'in eline geçmesi
M.S. 1204 Sinop 'un Trabzon Rum İmparatorluğu 'na bağlanması
M.S. 1214 Sinop 'un ilk kez Selçukluların eline geçmesi
M.S. 1261 Trabzon Rum İmparatorluğu 'nun Sinop 'u geri alması
M.S. 1263 Selçuklu ordusu ile Pervane M. Süleyman'ın Sinop'u Trabzon Rum İmparatorluğundan geri alınması
M.S. 1263 Pervane M. Süleyman tarafından oğlu Mehmet 'in Sinop 'a kendisine naip ataması
M.S. 1277 P. Süleyman 'ın oğlu M. Mehmet 'in babasının öldürülmesi üzerine Sinop 'ta hükümdarlığını ilan etmesi
M.S. 1322 Pervaneoğlu Gazi Çelebi 'nin Sinop 'ta ölümü ve kızının babası yerine geçmesi
M.S. 1326 Candaroğlu Süleyman Paşa 'nın Sinop 'u Candaroğulları Beyliği 'ne katması
M.S. 1340 Candaroğlu Süleyman Paşa 'nın ölümü
M.S. 1340 G. İbrahim 'in Candaroğlu Bey'i oluşu
M.S. 1345 G. İbrahimbeyin ölümü
M.S. 1366 Celaaddin Beyazıt 'in (kötürüm) Candaroğlu beyi oluşu
M.S. 1392 Celaaddin Beyazıt 'in ölümü.
M.S. 1392 Yıldırım Beyazıt 'in Kastamonu ve Gökırmak vadisini ele geçirmesi
M.S. 1402 İsfendiyar Bey 'in değerli hediyelerle Aksak Timur 'dan eski topraklarını istemesi
M.S. 1431 Padişah II. Murat 'in Candaroglu Ibrahim 'in kizi Hümma hatunla evlenmesi
M.S. 1440 İsfendiyar Bey 'in ölümü
M.S. 1440 T. İbrahim 'in Candaroğlu Bey 'i oluşu
M.S. 1443 T. İbrahimin ölümü
M.S. 1443 K. İsmail 'in Candaroğulları Bey 'i oluşu
M.S. 1459 K. İsmail 'in Kastamonu 'dan Sinop 'a kaçması
M.S. 1459 Fatih Sultan Mehmet 'in Kastamonu 'ya gelişi
M.S. 1459 Kızıl Ahmet Bey 'in Candaroğulları Bey 'i oluşu
M.S. 1461 Candaroğulları Beyliği 'nin kaldırılması ve topraklarının Osmanlı Ülkesine katılması
M.S. 1461 Sancak olan Kastamonu 'ya Sinop, Ayancık (İstifan), Boyabat, Durağan ve Gerze kadılıklarının bağlanması
M.S. 1844 Sinop 'un Kastamonu 'ya bağlı sancak oluşu
M.S. 1853 Rus donanmasının Osmanlı donanmasını Sinop 'ta yakması
M.S. 1919 Atatürk 'ün Samsun 'a geçerken Sinop limanına uğraması
M.S. 1920 Sinop 'un bağımsız sancak oluşu
M.S. 1928 15 Eylül 1928 tarihinde Atatürk 'ün ilk alfabe dersini Sinop'ta vermesi.
Sinop'un tarih öncesi hakkında ilk bilgiler, 1951-1954 yılları arasında, şehir merkezine 14 Km. mesafede yer alan Demirciköy Kocagözhöyük 'te, Türk Tarih Kurumu adına Ekrem AKURGAL, Afif ERZEN ve Münster Üniversitesinden Ludwıg Budde tarafından yürütülen kazılarda ele geçen arkeolojik malzemelere dayanmaktadır. 1980 'li yılların sonuna kadar Sinop 'un tarih öncesi denildiğinde ilk akla gelen ilk Tunç Çağdan malzeme veren Demirciköy Kocagözhöyük olup bununla sınırlı kalmaktaydı. Ancak Müze Müdürlüğü 'nün 1987 yılında başlattığı ve 1988-1989 ve 1990 yıllarında da devam eden yüzey araştırmaları Sinop 'un tarih öncesi bilinmeyen yönlerini önemli ölçüde aydınlatmıştır. Anadolu 'nun en kuzey noktası olarak bilinen İnce Burun 'daki fenerin batı kesimlerinde kıyını hemen yamaçlarında ele geçen, kesici, yan kazıyıcı, omurgalı kazıyıcı ve yonga parçaları diye adlandırılan taş aletler Üst Paleolitik çağa (M.Ö. 30.000-10.000) tarihlenmektedir. Müze Müdürlüğünce yürütülen yüzey araştırmasında 44 adet höyük tespit edilmiştir.
Bu höyüklerde ele geçen malzeme incelendiğinde, özellikle sahil şeridine yakın nehir ağızlarında ve nehir vadileri boyunca Kalkolitik Çağ 'dan (M.Ö. 5.500-3200) itibaren yerleşildiğini ve Tunç Çağı boyunca (M.Ö. 3200-1200) yoğun iskana tabi oldukları görülmektedir.
Sinop Bölgesi yüzey araştırmasında ele geçen buluntular genel olarak Erken Kalkolitik Çağ 'dan Geç Frig Dönemine kadar tarihlendirilmektedir. Ancak yüzey buluntularına göre tam tarihi süreklilik sağlanamamaktadır. En büyük boşluk Orta Tunç Çağı ile Geç Frig Çağı arasındadır. Araştırma öncesine kadar bilinmeyen Orta Tunç dönemine ait buluntular Gerze Köşk Höyük, Tıngıroğlu Höyük, Emiryayla Maltepe Höyük, Sarımsak Maltepe Höyük, Yaykın Karakumru Tepe 'de ele geçmiştir. Ancak bölgede Hitit İmparatorluk Çağı 'na ait tarihlendirilebilecek hiçbir buluntuya rastlanamamıştır. Samsun sahil bölgesinde de Hitit İmparatorluk dönemi malzemesine rastlanamamıştır.
Yapılan yüzey araştırması, bölgede M.Ö. XVIII. Yüzyıl ile M.Ö. VIII. Yüzyıl arasında yerleşim izine rastlanmadığını bu dönemin Sinop için karanlık bir dönem olduğunu ortaya koymuştur. Hitit metinlerinde adı geçen GAŞKA kavimlerinin bölgede yaşayıp yaşamadıklarını gösteren arkeolojik bir bölge henüz saptanabilmiş değildir. Araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçekte Sinop 'da İlk Tunç yerleşimlerinin büyük bir yangın sonucunda terkedildiği ve bu dönemden itibaren M.Ö. 8. Yüzyıla kadar karanlık bir dönemin başladığıdır.
İ.Ö. VIII. Yüzyılda bölge Miletos başta olmak üzere İonia 'lıların kolonizasyonuna sahne olmuştur. Bu kolonizasyonun sadece Ege dünyasında artan nüfusu dağıtıp toprak kazanmak olmadığını öncelikle ticari ve ekonomik köşebaşlarının elde tutulmasının hedeflendiği anlaşılır. Özellikle Sinop 'taki İon kolonizasyonu, Fırat Vadisi ve Mezopotamya 'ya giden tarihsel yolların başlangıç noktasını tutmak için yapılmıştır. Söz konusu kolonizasyon için ileri sürülen iki ayrı başlangıç tarihinin aydınlatılması da ayrı bir problemdir. Bunlar İ.Ö. 756 ve 636 yıllarıdır. Bu iki tarih arasında çapı belirsiz kalan bir Kimmer istilası vardır. 756'da Trapezus, Kerasus ve Kotyora gibi kolonilerin Sinop'a bağlı olarak kuruldukları düşünülürse, bu tarihten önce Sinop'da bir İon kolonizasyonunun açıkça başladığını kabul etmek gerekir.
Sinop ve civarına yayılan bu Lidya-Kimmer hakimiyetinden sonra Sinop için kesinleşen en önemli olay, 630 yıllarında yapılan ikinci kolonizasyondur. 630 tarihi ile Lidya devletinin Pers kralı Kyrus tarafından 546'da yıkılmasına kadar süren dönem Sinop için yine karanlık kalmaktadır. Perslerin kıyı şehirlerini nasıl idare ettikleri kesin olarak bilinmese de otonom yapılarını korudukları sanılan bu şehirler, Perslerin atadıkları Tiranlar sayesinde imparatorluğa vergi ödüyor olmalılar. İmparator I. Darieios 'un örgütlenme sistemine göre Sinop bu dönemde Kapadokya satraplığı sınırları içinde daha sonraki bir düzenleme ile de Pontus Kapadokyası denilen kuzey Kapadokya sınırları içinde sayıldı. V. Yüzyıl içlerinde Persler ve güçlü Perikles Atina'sı arasında çekişme konusu olan kıyı kolonileri ile Sinop'da sonunda Perikles yönetimine bağlandı. Bu dönemde parlak ve sikke çeşitliliğinden demokratik bir Grek yönetimine kavuştuğu anlaşılan kent, bu durumunu Euxene'nin Grek şehirlerini Perslere bırakan Antalcidas anlaşmasına kadar korumuştur.
İ.Ö. 350 yılından sonra Kapadokya satrabı olarak tüm Anadolu'yu Persler'den koparmak isteyen ve bir Kapadokya krallığı yaratmayı amaçlayan Datames, Sinop üzerine de yürümüştür.
Makedonya kralı İskender'in Persleri 334 ve 332 de yenmesinden sonra özgürlüğünü kazanacağını uman Sinope, İskender'in bürokrasisinin sert yönetimi altında ezilmiş ve Pers sarayına elçi heyeti göndermiştir. Ancak karşılarına Daarieios yerine İskender çıkmıştır. 5. Teminata bağlı ve güç elde edilen bir serbestlikten sonra Sinope Diadok'ların idaresinde demokratik yapısını sürdürmüştür. Bu dönemde Eumenes'in denetimine giren ve bir otorite boşluğuna düşen yöre, Perslerin eski Kiostiranın torunu Mithridates'in başlattığı Pontus Krallığı döneminde başlıbaşına bir parlak çağın merkezi oldu.
Hellenleşmiş bir Pers kültürü karakterini taşıyan Pontus krallığının geleneği Anadolu hegemonyasını güçlenen Roma karşısında kendine bağlamak amacını taşıyordu.
183 yılında ani bir baskınla Sinope'yi elde eden Pharnakes, kente bağlı kolonilerden Cerasus yakınlarında Pharnace adlı yeni bir Pont kolonisi de kurmuştur. Daha sonra devletin güvenliğini sağlamak için IV. Mithridates merkezi Amasya'dan Sinope'ye nakletmiştir. Tarihe Mithridates Eupator olarak geçen ve "Büyük" ünvanıyla anılan Pontus krallığının son yöneticisi, döneminde başkent Sinope, tarihte en yüksek ve ihtişamlı çağını yaşamıştır. Sinope'de doğan ve şehrin çifte limanını genişleten, surlarla çeviren, stao, agora, gymnasium ve muhteşem bir sarayla şehri donatan Mithridates'in kişiliği, Sinop ve Anadolu Hellenizminin bir sembolü olmuştur.
Pontus hakimiyetinin Roma egemenliği tarafından yıkılmasından sonra Roma'lı kumandan Pompeius'tan itibaren Bithinia ve Pontus eyaletine bağlanan Sinope-Lex Pompeia da belirtildiği gibi birçok eşitlikler kazandı. Bu dönemde kentin ayrı bir tarihinden bahsedilemez. Sinop artık Roma tarihinin içinde anılır. Roma İmparatoru Trajan döneminde Bithinia ve Pontus eyaletinin Senato'dan alınıp İmparatorun yetki alanına bağlanması, Sinop'un sosyal gelişimine yeni ufuklar açmış ve şehre aynı imparatorun ismiyle anılan bir su kemeri yapılmıştır. İ.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma İdaresine geçen Sinope, Bizans döneminde de giderek azalan bir önemle bölgenin ticari, kültürel ve askeri merkezi olmaya devam etti.
M.Ö. 1000 Yıllarında Sinop
MÖ. 756 yılında Milet'ten ayrılan ve kendilerine yeni bir şehir kurmak isteyen göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop'un ilk temelini atmışlar ve bu şehre Sinope adını vermişlerdir. "Efsaneye göre tanrıça Sinope ırmak tanrısının kızıdır. Zeus Sinope'ye aşık olur. Her dilediğini yerine getireceğine söz verir. Sinope kızlığına dokunmamasını ister. Tanrı yemine bağlı kalarak onu kız bırakır. Bugünkü Sinop'un olduğu yere gelir."
Daha sonra MÖ. 630 yılında ikinci bir koloni (sömürge, göçmen topluluğu ya da bu topluluğun yerleştiği yer) grubu Sinop'a yerleşmiştir. Şehrin surlarının büyük bir olasılıkla kolonize (koloniler halinde yaşanan) devirlerde yapıldığı tahmin edilmektedir.
7. yy başlarında Sinop, Anadolu'ya kuzeyden gelen Kimmerlerin, 6. yy ortalarında İran'dan gelen Perslerin istilasına uğramıştır.
Helenistik Dönem
MÖ. 4. yüzyılın birinci yarısında Paflagonya'lılar bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. MÖ. 332 yılında Büyük İskender'in Anadolu'ya girişini fırsat bilen 1. Ariarathes Kapadokya'da bağımsızlığını ilan ederek, Sinop'u da hakimiyetine almış. MÖ. 302 yılında Mitridat Ktistes Paflagonya'da dağınık halde bulunan prenslikleri bir araya getirerek kuvvetli bir devlet (bağımsız bir ülke ile onun yönetiminden oluşan varlık) kurmuştur. Daha sonra ll. Mitridat ve onun oğlu Farnak Sinop'a hakim olmuş. MÖ. 169 yılında devletin başına Mitridat Flapeton geçmiştir. Mitridat Flapaton Sinop'u bayındır (gelişip güzelleşmesi için üzerinde çalışılmış, alt yapıya sahip) hale sokmuş, başkentini Amasya'dan Sinop'a getirmiştir.
Sinop'un parlak dönemi Mitridat Fatpator zamanında olmuştur. Bütün Karadeniz'i hakimiyeti altına alan Mitirdat Romalıları'da Anadolu'dan atarak büyük bir imparatorluk kurmuş, ancak Başkenti Sinop'tan Bergama'ya taşımıştır.
Helenistik dönem Sinop'un en parlak zamanı olup, bu dönemde kültüre büyük önem verilmiştir.
Romalılar Dönemi
MÖ. 70 yılında Roma İmparatorluğu işgal ettiği bu toprakları yeniden tanzim etmiş. Pontus Krallığını Kızılırmak'tan itibaren ikiye bölerek, doğu parçasının idaresini yerli sülalelere vermiş, batı parçasını ise doğrudan doğruya devletin eyaleti haline getirmiştir.
Sinop'un Roma idaresine geçmesi tarihte önemli bir dönüm noktasıdır. Bilhassa (her şeyden önce, başta) Cesar zamanında şehre maddi yardımlardan başka, yeni Roma kolonileri gönderilmiş ve genişleyip büyümesi sağlanmıştır.
Bizans Devri
Bizans devri konusunda Sinop için bilgiler yok denecek kadar azdır. Genç Pliny'nin Trajan'a yazdığı bir mektuptan Sinop'ta çok sayıda Hıristiyan'ın yaşadığı anlaşılmaktadır. İdari olarak Armeniakon ve Pontus themalarında dinsel olarak da Hellenpotos metropolitliğine bağlı olarak gösterilen Sinop'ta günümüzde harabeleri bulunan Balatlar Manastır Kilisesi'nin VI. Yüzyılda yapıldığı sanılır. Bizans devrinde gittikçe askeri bir yapı kazanan Sinop'un kale içine çekildiği ve tarih boyunca gelişmiş bulunan ticaret ve kültürünün dinsel bazı olaylar nedeniyle gerilediği sanılmaktadır. Justinianos zamanında Sinop'un kaleler, su yolları, köprüler ve kiliselerle geliştirildiği fakat kısa süre sonra ortaya çıkan Arap istilalarının bu gelişmeyi durdurduğu anlaşılır.
İkonoklasm devrinde Sinop'un dinsel ve sivil yapılarının tahrip edildiği, Karadeniz'de gelen Varegler'in Sinop'u yıktıkları da bilinir.
İstanbul'un Latinler istila edilmesinden sonra I. Andronikos'un torunları büyük Komnenoslu Aleksios ve David idaresinde Karadeniz'in güneydoğu kıyısında Trabzon Rum Devleti kurulmuştu. Buradan David, sahil boyunca ilerleyerek Sinop'u işgal etti ve sonunda Paplagonya ve Karadeniz Ereğlisi'ni de hakimiyeti altına aldı. Bizans ağırlık merkezinin bu dönemde Anadolu'ya kayması eski Bizans-Selçuklu çekişmesini keskinleştirmişti. Bu durum Selçuklular'ın Karadeniz'de bir limana sahip olmalarına engel oluyordu.
Sinop ve çevresi 1214 yılında Selçuklu hakimiyetine geçtikten sonra Hıristiyan kültür yaşamı yoğun bir şekilde sürdü. Osmanlılar zamanında şehrin surları dışında batıda Akliman, doğuda Hıdırlık yamaçlarında yoğunlaşan Hıristiyan Ortodoks Rum ve az sayıda Ermeni yerleşimi vardır. Osmanlı kayıtlarında bunların kilise ve vakıflarına ait sayısız kaynak vardır.
Sinop'un Fethi ve Selçuklular Dönemi
Türklerin Anadolu'ya girdikten sonra ilgilendikleri yerler arasında Paflagonya ve Sinop civarı da vardır. 1085 yılında Süleymanşah'ın komutanlarından Karatekin'in Sinop'u Bizanslılardan aldığından bahsedilir. Ertesi yıl Bizanslılar, Sinop'u kurtarmak için Konstantin Dalassenos komutasında bir donanma gönderdiler. Bu sırada İzmir Bey'i Çaka'nın Bizans topraklarına karşı giriştiği saldırılar sırasında Bizanslı komutan Nikephoros'un yenilgiye uğraması Bizanslıları zor durumda bıraktığından Konstantin Dalassenos'u geri çağırdılar. Pekar bu sırada Bizanslıların Sinop'a tekrar sahip çıkmaları Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçukluları arasındaki siyasi çekişmeler yüzünden olmuştur.
1176 Miryokephalon zaferinden sonra Türklerin Bizanslıları Anadolu'nun büyük bir kısmından atabildikleri anlaşılmaktadır. İbn-î Bibi'deki kayıtlardan anlaşıldığına göre Paflagonya bölgesinin fatihleri, başarılarına karşılık olarak Selçuklu Sultanları tarafından ikta olarak verilen Kastamonu yöresinin sahipleri ve Bizanslılara karşı yürütülen mücadelenin lideri olan Çoban ailesidir. Güçlü bir yönetimle Selçuklular'ın sonuna kadar Kastamonu ve civarını elinde tutan bu aile ile Sinop'un birkaç kez Türkler tarafından fethedilmesi arasında ilişkiler vardır.
Sinop'un Bizans yönetiminde bulunduğu sıralarda Kırım'a gitmek isteyen Selçuklu tacirleri burada gemiye binmek suretiyle Sinop Limanı'ndan faydalanıyorlardı. IV. Haçlı Seferi sırasında Haçlılar, 1204 de İstanbul'u ele geçirip bir Latin Devleti kurunca İmparatorun damadı Theodoros Lascaris'in kurduğu İznik Bizans Devleti ve yine Komnenos hanedanından Aleksios ve David Komnenos kardeşlerin Trabzon'da kurdukları Trabzon Rum Devleti oluştu. Bu üçe bölünmüş Bizans mirası karşısında Anadolu'yu Selçuklu Devleti ikinci planda bir kara devleti haline geliyordu. Oysa Anadolu Selçuklularının Kırım ticaretini geliştirebilmeleri ve Karadeniz'de Hıristiyan güçlerine karşı koyabilmeleri için Sinop gibi ticari ve askeri bir limana ihtiyaçları vardı. Bu sırada David Komnenos, kıyı şeridi boyunca ilerleyerek Sinop ve Ereğli'yi aldı. İznik devleti ile çatışmaya girdi. Bu durumda Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile anlaşan Laskarisler, David Komnenos'u geri çekilmeye zorladılar. Fakat kendi güvenliklerini düşünen Selçuklular, Karadeniz'de üçüncü bir güç olarak ortaya çıkmak isteyince gözlerini ilk olarak Sinop'a diktiler. Kardeşiyle olan taht kavgasını halleden I. İzzeddin Keykavus, o sırada Trabzon Rum İmparatoru I. Aleksios Komnenos'un Canik tekfuru Kir Aleksi tarafından idare edilen ve yöre halkına çeşitli zulüm ve yağmalar yapan bu valinin idaresindeki Sinop'a yürüdü.
Şehrin zaptının zor olduğu bilindiğinden muhasaraya ve ablukaya karar verildi ve sultan, vilayet beylerini savaşa çağırdı. Olaydan habersiz olan Kir Aleksi bu sırada Sinop dışında avlanıyordu. Ordudan çıkarılan bir müfrezenin Kir Aleksi'yi yakalayıp sultanın önüne çıkartması olayları hızla geliştirdi.
Kalenin önüne getirilen tekfura karşılık şehrin teslim edilmeyeceğini söyleyen Sinop'luların daha sonra fikirlerini değiştirerek şehri kansız olarak Selçuklulara bırakmaları bir sürpriz olmuştur. Bu olaydan sonra yapılan anlaşmayla Aleksi yıllık vergiye bağlandı ve adamlarıyla birlikte Canik'e gönderildi. (1214) Şehirde kalmak isteyenler serbest bırakıldı. Şehir tekrar düzenlendi, Kiliseler Camiye çevrildi. Bir medrese yapıldı, kale tamir edildi, tapu defterleri düzenlendi. Şehre Çepni oymaklarından boylar yerleştirildi. Sultan sefere katılan beylerden Simre Valisi Bedrüddin Ebu Bekir'i Sinop Valisi ve komutanı olarak bıraktıktan sonra Sivas'a döndü. İbn Said el Magribi, Sinop Limanı'nda Konya Sultanına ait donanmanın bulunduğunu, çam ormanlarıyla kaplı Kastamonu ve Amasya dağlarından kesilen kerestenin su yolu ile Sinop Darüs Sın'a'sında (tersane) gemi inşaası için nakledildiğini belirtir. Kısa sürede oluşturulan bu donanma ile fethin ardından Soğdak seferi yapılır. Soğdak ve civarına Ruslar egemen olmuşlardı. Ruslar bu bölgede Selçuklu korumasını kabul etmişlerdi. Soğdak'a bir Türk Garnizonu yerleştirilerek camii yapıldı.(1225) Sinop'tan yapılan bu sefer Sinop'un üs olarak o dönemdeki gücünü gösterir.
Pervaneoğulları Dönemi
1243 Kösedağı yenilgisinden sonra Moğol kontrolüne giren ve hızla zayıflayan Anadolu Selçuklu hakimiyetinin bu durumu karşısında Trabzon Rumlarının Sinop'u 1259'da tekrar işgal ettikleri anlaşılmaktadır. Moğollara karşı izlediği bağlılık politikası sayesinde devlete hakim olan Pervane Müinüddin Süleyman 1259'dan beri Trabzon Rum yönetiminin elinde bulunan Sinop'un geri alınması isteğini yasallaştırmıştır. Bu durumda kısa sürede Selçuklular'ın eline düşen şehirde kilise olarak kullanılmakta olan Cami-i Kebir tekrar camiye dönüştürüldü. Pervane olayı kutlamak için bunun yanına bir medrese yaptırdı. Şehrin düşmesi 1262 yılının yaz aylarına rastlar. Pervaneoğulları yönetiminde Karamanoğulları 1276'da Konya üzerine yürüdükleri zaman Rumlar, yine fırsat bilerek asker ve silah dolu gemilerle Sinop'a hücum edince sahil kumanda Tayboğa liderliğindeki Çepni oymakları saldırıyı püskürtmüşlerdir. Selçuklu Devleti'nin sonlarına doğru ise Kırım'da bulunan II. İzzeddin Keykavus'un oğlu Rükneddin Geyûmers'in bir ara Sinop valisi olarak görünmesi, Pervaneoğulları hakimiyetinin bir beylik kuvvetinde olmadığını düşündürür. Pervane'nin idamından sonra Sinop'ta bulunan oğlu Muinüddün Mehmed, yöreye hakim olmuş 1297 yılında ölümüne kadar çevresine zalim davranmıştır. Mehmed'in ölümünden sonra yerine Müinüdden Süleyman Pervane'nin diğer oğlu Ali'nin oğlu Mühezzübiddin Mesud geçmiştir.
Mesud zamanındaki en önemli olay Sinop'ta Cenevizlilerin bir konsolosluklarının açılmış olmasıdır. Bu sırada bir Ceneviz donanmasının Sinop'a baskın yaparak Mesud'u kaçırması ve fidye karşılığında serbest bırakması Cenevizliler ve Türkler arasında Karadeniz ticareti konusunda rekabet yaşandığını gösterir. Bu devirde Anadolu'dan geçmesi gereken ticaret yolunun boğazlara aktarılması Sinop ve Samsun Limanlarının ticaretine büyük zarar vermiştir ve Gazi Çelebi'nin XIV. Yüzyılın başlarında Cenevizlilere karşı korsanlığa girişmesinin başlıca nedeni olmuştur. Gazi Çelebi'nin babası Mesud'un son Selçuklu Sultanı mı? Yoksa Pervaneoğlu Mesud mu olduğu fikri tartışma konusu olmakla birlikte bu kişinin Pervaneoğlu olduğu kabul edilmiştir.
Gazi Çelebi'nin erkek evladı olmadığından ölümünde kızı bir süre babasının yönetimini ele almış, hatta bu yüzden Sinop'a bir ara "hatun ili" denmiştir. O sırada Kastamonu'da Candaroğlu Süleyman Trabzon Rumlarının şehri işgal edeceği gerekçesiyle Sinop'u Candaroğlu beyliğine katmıştır. (1323) Buraya vali olarak oğlu I. İbrahim Bey'i göndermiştir.
Candaroğlu-İsfendiyaroğulları Beyliği Dönemi
Sinop'un Osmanlılara kadar tarihi tamamen Candaroğlu Beyliği'nin gelişimi içinde kaldığından bu beyliğin tarihine ve olaylarına bakmak gerekir. Selçuklu hanedanının taht kavgalarına karşı İlhanlı hükümdarı Geyhatu'nun Anadolu'ya gönderdiği yardımcı kuvvetler arasında Şemseddin Yaman Candar komutasında bir kuvvetin olduğu ve mücadeledeki hizmetine karşılık olarak Geyhatu tarafından kendisine Osmanlı tahrir defterlerinde Eflagunlu şeklinde geçen Eflani'nin verilmiş olduğu kaydedilmektedir. Ölümünden sonra oğlu Süleyman Bey Eflani'de beyliğin başına geçmiş, Kastamonu ve Safranbolu'yu alarak hakimiyetini genişletmiştir. Bu arada beyliğin merkezini Kastamonu'ya nakletmiştir.
1323 yılında Sinop'u da topraklarına katan Süleyman Bey şehrin yönetimini oğlu İbrahim Bey'e vermiştir. Sinop'un alınmasıyla Candaroğlu Beyliği Karadeniz'de Ceneviz ticaretine rakip olarak çıkmıştır. 1341'de Süleyman Bey'in yerine tahta oturan oğlu I. İbrahim Bey hakkında eldeki tek belge, h.742/1341 tarihli Sinop'ta kendisi tarafından yaptırılan camiinin kitabesidir. İbrahim Bey zamanında Candaroğlu donanması düşmanlara karşı gelebilecek güçtedir. İbrahim Bey'den sonra iktidara Yakub Bey'in geçtiği hakkında bilgiler varsa da kaynaklar açık bir bilgi vermezler.
H.747/1346-1361 tarihleri arasında hüküm sürdüğü sanılan Adil Bey'in beylikte kaldığı süre kesinlik kazanmamıştır. Venediklilerin iki müşavirle ve oniki üyeli meclis yardımıyla bir konsolos tarafından idare edilen ticaret kolonisinin de ilk faaliyetleri bu tarihlere rastlar. Adil Bey'den sonra yerine "kötürüm" sıfatıyla tanınan oğlu Celaleddin Beyazit Bey geçmiştir.
H.787/1385 yılında ölen Kötürüm Beyazıt yerine İsfendiyar Bey geçti. Bu dönemden sonra Candaroğlu Beyliği hanedanı Kastamonu ve Sinop'ta ayrı ayrı hüküm süren beyler olarak ikiye ayrılmıştır. Sinop'ta hükümdarlık yapan beyler İsfendiyar Bey'den geldikleri için hanedanın Sinop koluna "İsfendiyaroğulları" denmiştir. Yıldırım Beyazıt döneminde Osmanlılara karşı Karamanoğulları'nın kurduğu ittifaka Kötürüm Beyazıt'ın oğlu Süleyman Bey de katılmıştır. Bunun üzerine Yıldırım Beyazıt Kastamonu'da hüküm süren Süleyman Bey'in üzerine yürüdü ve H.794/1392 yılında yapılan savaşta Süleyman Bey yenildi. Bu sırada Yıldırım Beyazıt Sinop'u da kuşatmış ancak alamamıştır. Süleyman Bey'in ölümünden sonra Sinop'tan ibaret olan Candaroğlu topraklarına İsfendiyar Bey hükümdar oldu. Yıldırım Beyazıt'ın 1402'de Ankara yenilgisinden sonra Candaroğulları'nın eski topraklarının yanı sıra Kastamonu, Çankırı ve Kalecik de Timur tarafından İsfendiyaroğlu yönetimine bırakıldı. I. Mehmet Devri'nde İsfendiyar Bey'in oğlu Kasım, Kastamonu ve çevresinin kendisine verilmesi için Osmanlı Padişahının yardımını istedi. İsfendiyar Bey Sinop'a çekilerek topraklarını Osmanlılara bıraktı. I. Mehmet, bu toprakların yönetimini Kasım Bey'e verdi. II. Murat ise 1425 yılında İsfendiyar Bey'in oğulları ile kız kardeşlerini evlendirerek İsfendiyaroğlu mirası üzerinde kuvvetli haklar elde etti. Bu sırada İbrahim Bey ile Selçuk Hatun, Kasım Bey ile de Sultan Hatun evlenmişlerdir.
Mezar kitabesine göre H. 842/1439 yılında ölen İsfendiyar Bey'in yerine II. İbrahim Bey geçti. H.847/1443 yılına kadar tahtta kalan İbrahim Bey mezar kitabesine göre Sinop'ta ölmüştür. Yerine geçen oğlu İsmail Bey İstanbul'un Osmanlılar tarafından muharasına ordu ile katılmak zorunda kalmıştır.
Özellikle ipek yolu üzerinde bulunan İsfendiyaroğulları ülkesini ele geçirmek ve böylece batı seferiyle uğraşırken tüm kuzey Anadolu'daki beylik ve devletleri fethetmek isteyen Fatih Sultan Mehmet'in ilk hedefi Sinop oldu. Fatih Sultan Mehmet Kastamonu'ya gelerek ordugahını kurdu ve Mahmut Paşa'yı Sinop'a gönderdi. Bu sırada donanma da Sinop Limanı'na girdi. Sinop karadan ve denizden kuşatıldı. Mahmut Paşa İsmail Bey'e bir mektup göndererek kaleyi teslim ettiği takdirde kendisine Anadolu'da istediği yerin yurtluk olarak verileceğini bildirdi. Teklifi kabul eden İsmail Bey 1461 Mayıs ayında şehri Osmanlılara teslim etti. Daha sonra İsmail Bey'in Anadolu'da kalması mahsurlu görülerek Filibe'de dirlik verildi. İsmail Bey burada 1479 yılında öldü.
Candaroğlu Beyliği döneminden önemli bir belge, 1331-32 kışında I. Süleyman Bey'in hükümdarlığı sırasında büyük İslam seyyahı İbn-i Batutan'ın şehre geldiğinde aldığı gözlemlerdir. Burası kalabalık bir şehir olup, savunma bakımından iyi imkanlara sahiptir. Şehrin doğu tarafı hariç her tarafı denizle çevrilidir. Şehrin tek kapısı vardır o da doğudadır. Belde hakiminin izni olmadan kimse oradan içeri giremez. En çok üzüm ve incir yetişir. Sinop Camii en güzel camilerinden biridir. Sinop Candaroğlu idaresinde iken şehri gören Clavijo ve Pero Tafur'un verdikleri bilgiler genel mahiyette kalır.
Osmanlı Dönemi
Sinop'un fethi ile İsfendiyar tersanesi de Osmanlılar'a geçti ve burası Gelibolu ile devletin başlıca üslerinden biri oldu. İdari bakımdan Kastamonu sancağına bağlanan Sinop, Kırım ve Karadeniz'e yapılan seferlerde üs hizmetini gördü. Osmanlı yönetiminde Sinop, XVI. Yüzyılda Celali ve Suhte ayaklanmaları sırasında zorluklarla karşılaştı. 1614'de Kazaklar Sinop'a saldırdı. Karadeniz muhafızı İbrahim Paşa baskınla Kazaklar'ı bozguna uğrattı. Sinop'a yönelik kazak saldırıları ancak IV. Murat döneminde durdurulabildi.
XVIII. Yüzyıl sonlarında Rusların Kırım'ı işgalleri sırasında Sinop'ta tersanenin yoğun olarak gemi yapımında çalıştığını Osmanlı arşivlerinden öğrenmekteyiz. II. Mahmut devrinin ilk yıllarında tüm imparatorlukta olduğu gibi ayanların güçlenmesi nedeniyle ortaya çıkan isyanları devleti güçlükle önlediği anlaşılır. 1827 - 1828 Osmanlı-Rus savaşlarında Sinop kalesine asker gönderilmiş, Sinop ayanı Kavizade Hüseyin Bey kale muhafızı olarak atanmıştır. 1853 yılında Rus donanması tarafından yapılan Sinop baskını Osmanlı Devleti ve müttefikleri ile Rusya arasında Kırım savaşının başlamasına neden olmuş, bu da Sinop'un gelişmesinde dönüm noktası olmuştur. Sinop baskını nedeniyle gerçekleşen Kırım savaşı sonrasında Sinop sancağına Kafkaslardan muhacir geldiği de bilinir. Bu savaştan sonra imzalanan Paris Anlaşmasına göre tarafsız bölge haline getirilen Karadeniz'de Osmanlı Devleti ve Rusya ne tersane ne de donanma bulundurmayacaklardı. İki devlette kıyılarda güvenliğin korunması gerekli olduğundan savaş gemilerinin sayısını aralarında özel bir anlaşmayla kararlaştıracaklardı. Bu anlaşmadan sonra Sinop'ta ufak çapta da olsa tersane faaliyetinin olduğu anlaşılmaktadır.
Bu baskından ve savaştan sonra askeri bir tersane şehri olmaktan çıkan Sinop, II. Abdülhamit döneminde suçluların alıkonulduğu iç kaledeki hapishanesiyle ünlenmiştir. 93 Harbi sırasında Sinop Limanı'nın tahkim edildiği ve gece girişinin yasaklandığı bilinir.
Osmanlı Dönemi'nde Sinop'ta Nüfus ve Ekonomik Yaşam
Şehrin Osmanlı sistemi içinde asıl önemi ticari ve askeri gemi yapımından ve kerestecilikten ileri gelmiştir. XVII. Yüzyıl ortalarında Sinop'un kale içinde ve dışında 24 mahallesi vardı. Hıristiyan mahalleleri deniz kıyısında bulunurdu. Bir bölümü kale onarımıyla görevli olduklarından haraç vermezdi. 1582 de 3000-5000 arasında olduğu tahmin edilen kent nüfusu, 1783 de 15000 e kadar yükselmiştir.
Sinop kentinin ekonomik açıdan tarih boyunca ve özellikle XII. Yüzyılda zayıf olmasının başlıca nedeni bir liman kenti olan Sinop'un arkasındaki yüksek dağ sıralarının karayolu ulaşımını engellemesi olmuştur. Kereste üretimi de orman tahribatı nedeniyle Ayancık'a kaymıştır. Ayrıca şehri tümüyle harap eden büyük yangınların şehrin gelişimini engellediği görülmüştür. Bu yangınlar içinde 1917 ve 1946 yangınları önemlidir.
Milli Mücadele Dönemi
Ülkemizin dört bir taraftan işgali ve azınlıkların zararlı çalışmalarından Sinop da nasibini almıştır. Samsun merkezi ayrılıkçı Rum Müdafaa-i Meşrufa Cemiyeti'nin Sinop'ta bir şubesi vardı. Bağımsız bir Rum Pontus Devleti kurmayı amaçlayan ayrılıkçı çeteler, zaman zaman Sinop yörelerine de sarkıyor, Müslüman köyleri basıyor halkı yıldırmaya çalışıyordu. Üçüncü Ordu Müfettişliği'ne ve Anadolu'da Milli Mücadeleyi başlatma görevine atanan Mustafa Kemal, 18 Mayıs 1919 günü Sinop Limanı'na uğramış, Sinop Askerlik Şubesi Başkanı'nı gemiye çağırıp, gerekli emirleri vermiş ve kara yolunun uygun olmadığını öğrenip, hiç gemiden inmeden, Samsun'a hareket etmiştir.
Eylül 1919'da şehirdeki küçük İngiliz birliği, Sinop Mutasarrıfı Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey'i tutuklamak ve Hükümet Konağı'na İngiliz Bayrağı asmak istemişlerse de, halkın sert tepkisi üzerine bundan vazgeçmek zorunda kalmışlardır.
Sinop ve yöresindeki Milli Cemiyetler'in (Müdafaa-i Hukuk) örgütlenmesi Mazhar Tevfik Bey'in yeniden güç kazanmasından sonra hızla gelişti. Sivas Kongresi'nde alınan karar uygulanınca, Sinop ve nahiyelerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin bir çok şubesi açıldı. Meclis-i Mebusanda da Sinop'u Rıza Nur Bey ve Miralay Zeki Bey temsil etmişlerdir.
Sinop İstiklal Savaşı'na da bütün gücüyle katılmıştır. Sinop sancağının Ayancık-Boyabat ve merkez ilçeleri İstiklal Harbinde en çok şehit veren bölgelerden kabul edilir ve bu yüzden askeri belgelerde bu savaş takdirle anılır.
23 Nisan 1920'de toplanan Birinci dönem T.B.M.M.'ne Sinop adına şu Millet vekilleri seçilmiştir: Şerif (Arkan) Bey, Abdullah (Karabina) Bey, Hakkı Hami (Ulukan) Bey, Rıza Namık (Uras) Bey, Şevket (Peker) Bey, İstanbul Meclis-i Mebusanı'nda Sinop Mebusu olan Rıza Nur Bey'de, Meclis-i Mebusan'ın kapatılmasından sonra Ankara'ya gelerek Büyük Millet Meclisi'nin çalışmalarına katıldı. Meclisin ilk geçici başkanlığını da en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey yürütmüştür.
Kurtuluş Savaşı yıllarında "21 Eylül 1923" Sinop matbaasında basılan resmi tebliğin aslı ve tercümesi
(Basri Özgen' in özel arşivinden alınmıştır)
Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyet'in ilanından sonra yapılan idari düzenlemede sancakların kaldırılması ile il oldu. Sinop, Cumhuriyet çağında da bir gelişme göstermiştir. Sinop ili, dar alan, az nüfusu, tabiat, turistik ve tarihi zenginlikleri ile değerini korumaktadır.
Merkez, Ayancık ve Boyabat ilçelerine, 1920'de Gerze, 1955'te Durağan, 1957'de Türkeli, 1961'de Erfelek ve yakın geçmişte de Saraydüzü ve Dikmen eklenerek ilçe sayısı 9'a çıkmıştır. (Merkezle birlikte)
Cumhuriyet dönemi Sinop tarihinin en önemli olaylarından biri de Mustafa Kemal Atatürk'ün 15 Eylül 1928'de şehre gelmeleri ve harf inkılabıyla ilgili ilk işareti ve dersi burada vermeleridir
Coğrafi Konum :
Sinop, Karadeniz kıyı şeridinin kuzeye doğru en çok sivrilerek uzanmış bulunan Boztepe Burnu ve Yarımadası üzerinde kurulmuştur. 41o 12' ve 42o 06' kuzey enlemleri ile 34o 14' ve 35o 26' doğu boylamları arasında yer alır.
İlin yüzölçümü 5862 km2 olup il bu yüz ölçümünle %0.8'ini kaplar. Batısı Kastamonu, güneyi Çorum, güneydoğusu Samsun illeri, kuzeyi ise Karadeniz ile çevrilidir. 475 km. uzunluğundaki sınırlarının 300 km.si kara, 175 km.si ise deniz kıyısıdır.
Dağlar denize paralel olarak uzanmış olup, kuzeybatıda yükselen dağlar Merkez İlçe sahillerine 9-10 km yaklaştıkça alçalır ve sahil ovaları meydana getirir. En yüksek tepeler Ayancık'ta Çangal (1.605 m.) ve Boyabat'ta Dranaz ( 1.345 m.)dır.
Boyabat- Durağan yöresindeki Kızılırmak vadisi dışında önemli vadi yoktur. Sinop ve Boyabat düzlükleri en önemli ova benzeri yerlerdir.
Önemli akarsulardan Gökırmak Boyabat ovasını sulayıp Kızılırmak'a karışır. Çatalzeytin, Ayancık, Karasu, Kanlıçay ( Güzelceçay) ve Kabalı çayları Karadeniz'e dökülür.
Şehrin biri kuzeybatısında, biri güneydoğusunda olmak üzere iki limanı vardır. Esas limanı, güneydoğudaki koyda bulunur. Kuzeybatısındaki Akliman ve Hamsaroz Koyu eski devirlerin barınak yerlerindendir.
Jeolojik Yapı :
Sinop'ta temel yapıyı paleozoik yaşlı başkalaşım kayaçları oluşturur. Boyabat ve Durağan ilçeleri çevresinde yer alan başkalaşım serileri doğu ve güneybatı doğrultusunda geniş bir alana yayılmıştır.
Türkeli-Gerze çizgisinin güneyindeki, üst kretase fliş ve kalkerleri vardır. Bu kesim genellikle kalin kumtaşı, marn ve marnlı kalker tabakalarından oluşmuştur. Ayancık ve Erfelek ilçeleri çevresinde yer alan eosen flişleri, ince tabakalalı, gevşek çimentolu, kumtaşı ve marn oluşumudur. Merkez ilçenin güneybatısında Karasu Vadi'sinde yer alan flişler neojen yaşlıdır. Bunlar, iri taneli konglomeralar ve grelerden oluşmuştur.
Sinop İli'nin batısında ve Gerze'nin kuzeyinde pleistosen yaşlı serilere rastlanır. Buralarda, kumlu ve killi yataklar, geniş alanlar kaplar.
Sinop Burnu'nda (Boztepe) ve Boyabat ilçesi'nin kuzeybatısında volkanik kayaçlar vardır. Bunlar üst kretase yaşlıdır.
Sinop ili genellikle sismik bakımdan aktif bölgeler dışında kalır. Ancak Durağan ve Boyabat ilçeleri I. derece deprem bölgesine girer. Kuzey Anadolu kırık çizgisi üzerinde yer alan Sinop İli genel olarak 4. derece deprem bölgesindedir. İl alanı genellikle II. Jeolojik zaman'da oluşmuştur. Yarımada, volkanik yapılıdır. Sülük Gölü eski bir volkanik kütledir.
Sinop Körfezi, karayla önündeki bir adanın birleşmesi sonucunda oluşmuştur (Tombolo). Bazalt ve andezit lavlarından oluşan bu volkanik serinin üstünde anglomeralar vardır. Bunlara, yarımadanın kuzeyinde ve güneyinde de rastlanır. Güneyindeki tabakaların eğimleri %15-20 arasındadır. Bazalt serilerinin eğimli oluşunun nedeni tektonik hareketlerdir. Bu alan, kretase sonlarında ve bütün neojende alp yükselmelerinden etkilenmiştir.
Yarımadanın batı ve kuzeybatısında 50-60 metre yükseklikte, kuzey ve kuzeybatı yönünde %45 kadar eğimli küçük kalker tabakalarına rastlanır.
Sinop İlinin kuzeyinde, Çukurbağ çevresinde dik yalıyarlar genellikle ve ters yönde eğimli kırmızı kum ve gre tabakalarından oluşmuştur. Bu kesimde kırılmaların etkileri açıkça görülür. Kıyı dalgaların aşındırmasıyla gerilemiş, küçük bir koy görünümü almıştır.
İl Merkezi yakınında 50 metre yükselti düzlüklerden başlayarak, neojen oluşumları yayılır. Bunlar güneyde ve batıda geniş alanlar kaplar.
İldeki kuaterner depoları çok farklı nitelikler taşır. Bu farklar, iç limandaki yalıyarlarda daha açıktır. Bu depoların üzerinde, kuvars çakıllarından oluşmuş konglomeralar yer alır. Daha üstte, geniş alanlar kaplayan kırmızı kum depolarında yer yer sert gre tabakaları görülür.
Bitki Örtüsü :
Sinop, her zaman yağış aldığından zengin orman ve bitki örtüsüyle kaplıdır. Ormanlar hem zengin, hem de çeşitlidir. çam, köknar, meşe, gürgen, kayın, dişbudak, karaağaç ve kavak, başlıca ağaç türleridir. Ağaç denizi olarak nitelendirilen Çangal Ormanları, Ayancık, Türkeli ve Boyabat yörelerini kaplar. Dıranaz, Göktepe, Soğuksu ve Elekdağ Ormanları da hem önemli doğal güzellikler oluşturur, hem de ekonomik bakımdan büyük değer taşır.
Sinop İli'ndeki bitki örtüsü, çok çeşitli ağaç türlerinden oluşmuştur. İlin kıyı şeridinde Akdeniz bitkileri de görülür. Meşe defne, karaağaç, çınar, fındık, kızılcık, kayın, gürgen, karaçam ve sarıçamdan oluşan bu bitki örtüsü, yükseltinin 1.800 metreye ulaştığı kesime dek yayılır.
Sinop-Gerze ormanları kıyıdan iç kesimlere, kuzeyden, güneye doğru uzanır. Bu ormanlar yaşlıdır. Kayın, gürgen, meşe, dişbudak, çam ve köknar ağaçlarından oluşur. Giregöz Ormanı ildeki en büyük ormandır. Kıyıya koşut biçimde uzanan bu orman alanının yükseltisi ortalama 80 m. dolayındadır.
Ayancık Ormanları ise Zangal Ormanları ile Ayancık Orman Bölge Şefliği alanındaki ormanların bileşiminden oluşmaktadır. Buradaki başlıca ağaç türleri, köknar, çam, kayın, gürgen, meşe, ıhlamur, çınar, kavak ve kestanedir. Gerze Ormanları eski ve doğal ormanlardır. Bunların yayılım alanı, topografyayla belirlenmiştir. Bu nedenle kimi kesimlerde kıyıya koşut uzanırlar. 200 metrenin üzerindeki yükselti kuşağında rastlanan ormanlarda, ağaçlar çok büyük ve sıktır. Burada Akdeniz bitkileri yoktur. Ağaç türleri de azalır. Başlıcaları, kayın ve gürgendir. 800 metreden yüksek kesimlerde ağaç türleri arasına köknar girer ve öbür ağaç türleri giderek azalır. 1000 metreden sonra ormanlar tümüyle köknarlardan oluşmuştur. Bu ormanlarda, oldukça gür bir orman altı örtüsü vardır. Bu örtü, defne, ılgın, kızılcık ve çitlenbiklerden oluşur. Orman altında nem oranı yüksek olduğundan orman altı örtüsü çok sıktır. Bu orman altı örtüsü yanan ya da kesilen bir ormanın yerinde birkaç yılda yetişir. Ormanların altında, yaban menekşesi, çuha çiçeği, mayıs karanfili, çezgir menekşesi, küçük kırlangıç otu, ciğer otu gibi bitkilere de rastlanır.
Sinop İli'nde güneye doğru gidildikçe iklim kuraklaşmaya başlar. Bu nedenle, bu kesimde kuzeydeki gür bitki örtüsünün yerini bozkır bitkileri alır.
İklimi :
Sinop İli ve Batı Karadeniz iklim özelliklerinin iç içe geçtiği bir yörededir. İlde mevsimler arası sıcaklık farkları pek büyük değildir. İlde, yıl boyunca esen sürekli rüzgârlar, etkili olmaktadır. Yazın birkaç gün dışında, bütün yıl nemli ve yağışlı geçer. Sinop'un kuzey kesiminde Karadeniz iklim tipi egemendir. İlin güney kesimlerinde ise kıyıya koşut olarak uzanan dağlar nedeniyle, Karadeniz ikliminin etkisi giderek azalmaktadır. Bu bölgede yağışlar azalır, sıcaklık düşer, bozkır ikliminin etkileri görülmeye başlar.
İlimizde başlıca iki iklim karakteri hakimdir. Sahil kuşağında yer alan Merkez, Dikmen, Gerze, Erfelek, Ayancık ve Türkeli ilçelerinde iklim mutedildir. Yılın her mevsiminde yağış görülür. Dağların kıyıya paralel olması nedeniyle deniz iklimi içerlere pek giremez. Bu nedenle Boyabat, Durağan ve Saraydüzü İlçelerinde Karadeniz iklimi ile İç Anadolu'nun karasal iklimi arasında bir geçit bölgesi iklimi hakimdir.
Sahil şeridinde ortalama yağış miktarı 679- 1077 mm. , yağışlı gün sayısı 97- 128 gün arasındadır. En yüksek sıcaklık 35 derece, en düşük sıcaklık -8,4 derecedir.
İç kesimlerde ise ortalama yağış 388- 473 mm., yağışlı gün sayısı 66- 87 gün arasındadır. En yüksek sıcaklık 41 derece- en düşük sıcaklık -10,5 derecedir. Sıcaklık : Merkez İlçe'de kış ve yaz ayları arasında sıcaklık ortalamaları açısından çok büyük fark yoktur. Kışın 7o C dolayında olan sıcaklık ortalaması, yazın 20o C'ye yükselir.
Merkez İlçe'de yıllık sıcaklık ortalaması 14o C'dir. Bu değer Ayancık'ta da14o C. Boyabat'ta ise 13,4o C.'dir. Yıllık sıcaklık ortalaması komşu il merkezlerinden Samsun'da 14,4o C, Çorum'da 10.9o C ve Kastamonu'da 9.8o C'dir.
Yağışlar :
Sinop'ta yağışların aylara dağılımı oldukça düzenlidir. Merkez İlçe'de sonbahar yağışları yıllık yağışın % 34.1'ini, kış yağışları ise % 32,8'ini oluşturur. Buna karşılık yağışların % 18,4'ü İlkbaharda %14,7'side yaz aylarında düşer. En çok kasım ve aralıkta, en az temmuzda yağış alan Merkez İlçe'de yıllık ortalama yağış miktarı 679,6 mm'dir. Bu değer, yine kıyıda yer alan Ayancık'ta 1.003,1 mm'ye ulaşırken, iç kesimde yer alan Boyabat'ta 388,7 mm'ye düşmektedir.
Ortalama yağış miktarı komşu illerden Samsun'da (735 mm), Sinop'takine göre daha yüksek, buna karşılık Çorum (401,1 mm) ve Kastamonu'da (449,7 mm) daha düşüktür.
Rüzgarlar :
Sinop, kuzey rüzgârlarına açık olduğundan, sürekli rüzgâr alır. İlin konumu, kuzey (yıldız) rüzgârlarının zaman zaman çok şiddetli esmesine yol açar. Bu rüzgârın hızı saniyede 20-25 metreye dek ulaşabilir.
Ortalama rüzgâr hızı 4,7 m/sn olan Merkez İlçede egemen rüzgâr, yılda toplam 3.580 kez esen kuzeybatıdır (karayel). Bunu, yılda 3.368 kez esen güneydoğu (kesişleme) ile yılda 2.180 kez esen güney( güneydoğu) rüzgârları izler. Buna karşılık,ilde en hızlı rüzgâr, saniyede 40.5 metre hıza ulaşan batı, kuzeybatıdır. Bu rüzgâr yılda toplam 2.131 kez eser.
Sinop kışın alçak basınç alanı içine girdiğinden, Balkanlar ve Sibirya Yüksek Basınç Merkezlerinden fırtına şeklinde gelen rüzgârlardan da etkilenir.
Yazın, gündüzleri doğu (gündoğusu) ve kuzeybatı (karayel) rüzgârları değişimli olarak düşük bir hızla eser. Kışın ise, özellikle akşam üzerleri kuzeybatı (karayel) ve güneybatı (lodos) rüzgârları etkili olur.
Dağlar
Sinop İlinin en büyük dağları doğu-batı doğrultusunda Karadenize paralel bir şekilde uzanan İsfendiyar (Küre) dağlarıdır. Fazla yüksek olamayan bu dağ sırasının üzerinde yer yer yüksekliği 1500-1800 m. arasında değişen tepeler, doruklar vardır.
İsfendiyar (Küre) dağları 3'üncü Jeolojik zamanın başlarında meydana gelen Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üzerinde yer almasıdır. Bu dağların en önemli özelliği genç dağlar ve yüksek olmalarıdır. Eski dağlar kadar aşınmaya pek uğramamışlardır. Sinop İli sınırları fazla yüksek olmalarına karşılık iç bölgelerle kıyı kesimi arasında ulaşımda yıllarca zorluk ve güçlük çıkarmışlardır. İlimizin iç kısımlarla olan ilişkisinin, dağların sık ve devamlı olmasından gelişip büyüyemediğini görmekteyiz.
Küre dağları yörenin engebeli arazisini meydan getirir. Kuzeybatıda yükselen dağlar merkez sahillerine 9 km. yaklaşınca alçalır, kıyı ovalarını meydana getirir. Gerze sınırlarından itibaren tekrar yükselerek Bafra Ovasına ulaşır.
Dağlar il arazisinin % 74.3'nü kaplar. İl'deki en önemli dağ sırası Küre Dağları üzerindeki Zindan Dağı (1730 m) dır. Boyabat çöküntü alanının yanında yer alan Karaoluk Tepesi (1313 m) ve Kuzuluk Tepesi (1125 m) önemli yükseltilerdir. Kuzeye doğru gidildikçe, Sinop Yarımadasının güneyindeki; Sivrice Tepesi (1040 m) ve Dede Tepesi (1038 m.) göze çarpmaktadır.İl topraklarının en güney uçunda ise Alankaya Tepesi (946 m.) yer alır.
Karadeniz Bölgesinin Batı Karadeniz sistemine giren Küre Dağlarının doğudan batıya doğru önemli tepeleri; Sarıdökük Tepesi (1660 m), Çangal Dağı (1605 m.) ile Ayancık ilçesinde yer alan Zindan Dağı (17830 m)dır. Zindan Dağı aynı zamanda İl'in en yüksek noktasıdır. Küre Dağlarının üzerinde daha doğuda Göktepe (1375 m.), Durağan ilçesinin kuzeydoğusunda Soyuk Tepe (1455 m) ile Elmadağı (900 m.) yer almaktadır.
Yaylalar
Fazla geniş olmayan bir kıyı kesiminin ardından yükselen dağların üst kısımlarında yer yer ormanlarla çevrili yaylaları görmekteyiz, çevre insanlarının değişik isim verdiği bu yaylalar yazın serin suları, iklimi ve yeşil ot örtülüleri ile hayvancılık yapılan yerlerdir. Sürüleri ile bu yaylalara çıkan insanların buralarda 3-4 ay kaldıklarını ve hayvan ürünleri yaptıkları ve geçimlerini bu yolla kazandıklarını biliyoruz. Son zamanlarda yayla turizm olarak da düşünülen bu yerlerin ekonomiye büyük katkısı olacağını düşünebiliriz. En önemli yaylalar Mehmetli, Aluç, Dariözü, Yaylacık, Sakızlı, Yassıalan, Düdekoğlu, Sucuoğlu, Çan, Altınyayla, Kocaoğlu.
Ovalar
Dağlar arasında ve dağlarla sahil kesimi arasında kalan ovalar büyük düzlükler halinedir. En önemlileri Sinop ve Boyabat düzlükleridir. Boyabat ovasını Gökırmak, Arın, Gazidere, Asarcık düzlük ve ovaları vadileri meydana getirmiştir. Sinop Ovası ise, Erfelek, Aksaz, Sarıkum kıyı düzlüklerinden oluşmuştur. Gerze yöresinde Sarıyer-Kabalı Çayının meydana getirdiği Çakıroğlu Sarımsak Çayının meydana getirdiği Dereyeri, Kanlıçay boyunca uzanan vadi düzlükleri de kıyı ovalarına örnek gösterilebilir.
Vadiler
Boyabat-Durağan yöresindeki Kızılırmak vadisinin dışında büyük vadiler yoktur. Akarsuların kendi adını verdikleri bir çok küçük vadiler aynı zamanda bölgenin arazi yapısı karakterini özetlemektedir.
Deniz Kıyıları
Sinop, Karadeniz kıyılarının girintili ve çıkıntılı kıyılarıdır. Hopa'dan başlayan ve İstanbul boğazında sona eren Karadeniz kıyılarının hiç bir yerinde Sinop'taki kadar koy ve körfezlerle korunmuş limanlara rastlanmaz. Sinop kıyılarında Köşk, Kayser, Karakum, Selamet, Boztepe, Sinop, Feryat, Bozburun, İnce, Güllüsu, Usta adlarında bir çok önemli burunlar bulunmaktadır. İnce ve Boztepe burunları kendi adlarını taşıyan iki yarımadanın ucundadır. İnceburun aynı zamanda Anadolu'nun en kuzeyindeki uç noktasıdır. Burası bataklık, göl ve ovalıktır. Burada İnceburun Feneri yer alır.
Boztepe'ye halk sadece Ada der, üzerinde Sülük Gölü bulunmaktadır. Sinop ili bu yarımadanın kıstağındadır. Boztepe Burnunun ucunda fener ve sis düdüğü bulunmaktadır.
Koy ve körfezlere gelince bunlar burunlar kadar çok değildir. En önemlileri İçliman, Dışliman, Akliman ve Hamsıloz körfez ve koylarıdır.
Limanlar : Gerze, Sinop iç ve dış limanları, Akliman, Sarıkum ve Ayancık limanlarıdır.
Sinop kıyılarında (Sarı Ada, Kara Ada, Tavşan Adası) üç tane de küçük adacık bulunmaktadır. Bu adalarda insan yoktur. Yerleşilmiş değildir.
Sinop kıyıları doğu kıyılarımıza oranla dik ve sarp değildir. Yalnız Ayancık kıyıları engebeli, inişli çıkılışlıdır. Dağlar burada kıyıya paralel uzanmakla beraber, doğudaki kadar denize yakın değildir.
Akarsular
Sinop İlindeki irili ufaklı akarsularından bazıları Karadeniz'e bazılarıda güney sınırından geçen kızılırmak nehrine bağlıdır. İlin en büyük akarsuyu Kastamonu topraklarından çıkan ve birçok kolları batıdan doğuya akarak Durağan'ın güneyinde Kızılırmak nehrine bağlanan Gökırmak'tır. Uzun bir vadi boyunda akan ırmak Taşköprü ve Boyabat Ovaları'nı sular. Bu ovalar sulu tarımın yapıldığı önemi tarım üretim alanlarıdır.
Karadeniz'e dökülen çaylar batıdan doğuya doğru Çatalzeytin, Ayancık Çayları, birçok kollar olarak denize dökülen Kırkgeçit ve Sarımsak Çayları Karasu ve Gebelit Çayları önemli akarsulardır. Ağız kısımlarında deltalar oluşturan ve vadi boyu ovaları oluşturan bu çaylar İlkbahar ve kışın su seviyeleri yüksek yazları ise su seviyeleri azalan hatta zaman zaman kuruyan akarsulardır. Ancak tüm olumsuz koşullara karşılık vadi tabanları boyunca sulu tarımın yapılmasına imkan vermeleri açısından önemli akarsulardır.
Kızılırmak : İlin güneydoğu sınırlarını çizer. Yurdumuzun en uzun nehri olan Kızılırmak, büyük kollarından Gökırmak'ı Sinop'tan alır.
Tepeçay : Sinop'un Türkeli ile Kastamonu'nun Çatalzeytin ilçesi arasında sınır oluşturur. Denize döküldüğü yerde hayli geniştir. Akarsuyun taşıdığı alüvyonlarla oluşan deltası giderek büyümektedir.
Ayardin Deresi : 1.000.m. yükseltili Çatak geriş köyü yakınlarından doğar. Türkeli Ilçe Merkezinin hemen doğusunda denize dökülür. Uzunluğu 20 km. kadardır.
Ayancık Çayı : Küre dağlarından kaynaklanan çok sayıda küçük derenin birleşmesinden oluşur. Uzunluğu 90 km. kadardır. İlçe Merkezinden denize dökülür.
Karasu Çayı : Küre dağlarında gündüzlü ormanlarından doğar. Uzunluğu 80 km., Sinop'un 8 km. batısından denize dökülür.
Çakıroğlu Çayı : Dıranaz dağlarından doğar. Gerze - Sinop arasında Çakıroğlu yöresinde denize dökülür. Denize döküldüğü yerde bir delta oluşturur.
Kanlıdere : Uzunöz dağlarının eteklerinden doğar. Çok sayıda küçük kolu vardır. Çayağzı denilen yerde denize dökülür.
Göller
Sinop'ta sayıları az olmakla beraber küçük göller vardır. Bunlardan Sülük gölü, Sinop Yarımadası üzerindedir. Denizden 210 m. yüksekliktedir. Sarıkum Gölü de deniz seviyesinde bir göldür. Aksaz Gölü yarı bataklık halindedir. Karagöl ise denize seviyesinin altında bir göldür. Ayrıca Taşmanlı göleti ve Bektaşağa göletleri de sulu tarıma imkan veren gölcüklerdir. Tüm bu göllerimiz balık üretimine elverişlidir. (Sülük gölü dışında)
Yeraltı Suları
Bölgenin tümünü kapsayan yeraltı suları, etüdleri henüz yapılmamıştır. Ancak gerek D.S.İ. teşkilatı ve köy hizmetleri tafından çeşitli yörelerde etüdler yapılmış ve zengin yeraltı suları istifade edilir duruma gelmiştir. Gazidere, Kayaboğazı. Uluköy, Yaylacık yeraltı suları kaptaca alınmış, Çeşmigir, Sarayönü, Gökçeağaç Sakızı, Cuma Köy beldelerinin etütleri yapılarak burada zengin sualtı kaynaklarının bulunduğu tesbit edilmiştir.
Nüfus
2008 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçlarına göre; 99.408 Erkek ve 101.383 Kadın olmak üzere Sinop İlinin nüfusu 200.791’ dir. Bu nüfus ile ülke nüfusunun % 0.28’ine tekabül etmektedir. Nüfusun % 50.49’u (101.383) İl ve İlçe Merkezlerinde, % 49.51’i (99.408) köylerde yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu 35’dir.
Nüfus sıralamasına göre ilçeler Boyabat, Durağan, Ayancık, Gerze, Türkeli, Erfelek, Dikmen ve Saraydüzü'dür.
Ekonomik koşullarının yetersiz olması nedeniyle Sinop'tan sürekli olarak il dışına göç olmuştur. 1960 yılından sonra başka illere ve yurt dışına yönelen göç hareketi il nüfusunun gelişimini olumsuz yönde etkilenmiştir.
Sinop'ta doğurganlık düzeyinin düşük olması da il nüfusunun yavaş gelişmesinde önemli bir etkendir.
Karadeniz sahil şeridindeki Merkez, Ayancık, Gerze ile Türkeli ilçelerinin köylerinde dağınık bir kırsal yerleşme özelliği göze çarpar. İç kısımlardaki Boyabat ve Durağan ilçelerinin köylerinde ise toplu yerleşme örneği görülmektedir.
Sinop İlinin yerleşme düzenini; il topraklarının denizle olan doğal ve ekonomik ilişkileri, dağların ve ormanların kümeleniş biçimi belirler. Ekonomik kaynaklarının sınırlı oluşu, iç kısımlarla olan ulaşım bağlantılarının zayıflığı, kıyı kesimdeki yerleşmelerde nüfusun gelişimini olumsuz etkilemektedir.
Kültür Sanat
Zengin bir kültür hazinesine sahip olan Sinop, Anadolu'nun en eski şehirlerinden biri olup, ilin ilk yerleşme tarihi ilk Tunç Çağı ile başlamıştır.
Coğrafi konumu nedeniyle antikçağlardan beri deniz ve ticaret kenti olan Sinop'ta Karadeniz'e hakim olmak isteyen bütün kavimler yaşayarak medeniyetlerinin kalıntılarını bırakmışlardır. Bir Hellen kolonisi olarak kurulan ve antikçağda Karadeniz'in en önemli kenti olan Sinop Helenistik dönemde Anadolu'nun yerli kültürleriyle Hellen ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti'nin de başkentlerinden biri olmuştur.
M.Ö. 70 yılında Romalıların, M.S. 395 yılında Bizanslıların, 03.Ekim 1214 yılında Selçukluların 1461 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyetine giren Sinop, Bizans döneminde Ortodoks Hıristiyanlığı'nın etkisiyle dilde ve kültürde Hellenleşmiştir. Türk egemenliğine geçişiyle yayılmaya başlayan Türk -İslam kültürü ise, günümüzdeki yapının temelini oluşturmuştur.
Selçuklu egemenliğinde Sinop baştan başa imar edilmiş, şehrin imarı için diğer şehirlerden hocalar ve yapı ustaları getirilmiştir. Candaroğulları döneminde de önemli bir liman olma durumunu koruyan Sinop'a büyük önem verilmiştir. Kültür müessesesi zamanının en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Şehirde cami, medrese, kütüphane, imaret, köprü, han ve hamamlar yaptırılmıştır. Tersanelerinde zamanın en büyük gemileri yapılmaya başlanmıştır. İlim adamları Sinop'ta toplanmış ve büyük himaye görmüşlerdir. Yine bu devirde Türkçe bir çok eser yazılarak Türk Kültürü'nün dünyaya yayılmasına hizmet edilmiştir. Sinop Darphanelerinde devrin en güzel paraları basılmıştır.
Osmanlı döneminde de önemli bir liman ve gemi yapımı merkezi olma durumunu sürdüren Sinop'a, XVII. Yüzyıl ortalarında uğrayan Evliya Çelebi halkının tüccar, marangoz ve gemici olduğunu ünlü Seyahatnamesinde yazmıştır.
Ancak XIX. yüzyılda Anadolu'nun iç kesimleriyle bağlantı güçlüğü yüzünden, Sinop Limanı önemini kaybetmiş, Trabzon ve Samsun Limanları ön plana çıkmıştır.
Nüfus çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, bu dönemlerde daha çok Sinop'ta toplanan Hıristiyan azınlıklar ticaret ve zanaatı ellerinde tutmuşlardır. XIX. yüzyıl sonları ve XX. Yüzyıl başlarında dışa bağımlı ticaretin gelişmesiyle surların dışında yeni bir yerleşim merkezi ortaya çıkmıştır.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında yöreye yerleştirilen Kafkas kökenli göçmenler özgün gelenek ve görenekleriyle kültürel yapıya renk katmışlardır. Denizle iç içeliği bir ticaret merkezi oluşu kentin değişik değerler tanımasına yol açmıştır.
Arkeolojik kalıntıları, etnolojisi ve folkloru ile paha biçilmez bir kültür mirasına sahip olan Sinop, 1991 yılında Türk egemenliğine geçişinin 777. Yıldönümünü yaşamıştır.
Milli mücadelenin başladığı yıllarda Bandırma vapuru ile Samsun'a gitmek üzere yola çıkan Ulu Önder Atatürk 18 Mayıs 1919 tarihinde Sinop'a uğramıştır. Atatürk devrimlerinden harf devrimiAtatürk'ün 15 Eylül 1928 tarihinde ikinci defa Sinop'a gelişleri ile ilimizde başlatılmıştır.
Hatta Sinop'u çok sevdiğini belirten Atatürk bu hislerini "Ne olurdu Sinop'un yarı güzelliği Ankara'da olsa idi" ifadesiyle belirtmiştir.
Cumhuriyetin başlattığı dönüşümler Sinop'lular tarafından kolayca benimsenmiş, 1932 yılında kurulan Halkevleri ilin toplumsal-kültürel yaşamında önemli bir işlev göstermiştir.
O dönemde kurulan Sinop Halkevi pek çok alanda yaptığı faaliyetlerle Türkiye'nin önde gelen halkevlerinden biri olmuştur. Yine bu dönemde Sinop'a ilk sinema halkevi tarafından getirilmiştir. Tiyatro faaliyetleri yapılmıştır. Çok sayıda tiyatro oyunu, gerek açık havada, gerekse kapalı salonlarda halka sergilenmiştir.
Yörenin durağan yapısındaki ilk kıpırdanmalar 1950'li yıllarda görülmeye başlanmıştır. Yine bu yıllarda kurulan Türk-Amerikan ortak savunma tesislerinde görevli yabancılar da yüksek tüketim düzeyleriyle kentin yaşamını etkilemişlerdir. Bu etkilerle Sinop'un tarihsel uğraşıları turizme yönelik tahta ve dokumacılık biçiminde yeniden ortaya çıkmıştır.
1970'lerde sonra hızlanan sanayileşme-kentleşme de kültür değişmesinin etkilerindendir.
İlk Tunç Çağı'ndan başlayarak günümüze kadar pek çok medeniyete sahne olmuş ve bu medeniyetlerden hala ayakta duran kaleleri, camileri, türbeleri, mescitleri, tabyaları ve kiliseleri ile bizlere örnekleri kalmış olan Sinop'ta kazılardan ve çevreden elde edilen buluntular da şehir müzesinde sergilenmektedir.
Sinop'un Karadeniz'in en güvenli ve güçlü ticari potansiyele sahip şehri olması Greklerin buraya erken çağlardan beri ilgi göstermelerini ve Ege dünyasının zengin kültürel yaşantısından kopmamasını sağlamıştır. Şehir, tüm deniz kıyısının merkezindedir. 350 mil uzaklıkta, batıda Byzantium, doğuda Phasis, kuzeyde Odessa ve Olbia ve Tanais vardır ve bunlar Sinop merkez alındığında Karadeniz'in de belli başlı noktalarıdır. Kırım ile Sinop arasında 144 mil uzunluğundaki denizin ortasında açık günlerde her iki kıyının da görüldüğünü Strabon'dan beri tüm denizci ve seyyahlar belirtir.
Mezopotamya ve Anadolu yolları Sivas'tan Karadeniz'e ulaşabilmek için iki rota takip ederdi: Bunlardan ikincisi Sivas, Tokat, Amasya, Kavak ve Samsun yoluydu ki bu yoldan bir kol Amasya'dan itibaren Gümüşhacıköy, Vezirköprü, Boyabat-Sinop bağlantısını sağlardı. Anadolu, Mezopotamya, İran, Suriye, Mısır ve Kilikya malları ve Hindistan, Yemen eşyası Trabzon, Samsun ve Sinop Limanlarına gelirdi. Bu yolların erken çağlardan itibaren kullanılmış olmaları gerekir. Ticaret bağlantısını ve önemini büyük ölçüde denizden sağlayan Sinop'ta kıyı kesimini Anadolu'dan ayıran aşılması güç dağ sıraları Roma yolları yapıldıktan sonra Sinop'un kara ticaretine darbe vurmuş ve buna karşılık Amissus (Samsun) gelişmiştir. Hellenistik dönemde Ephesus'u İç Anadolu'ya bağlayan yolların yapılmasına rağmen Sinop'un Kapadokya ürünleri için Liman olması özelliği uzun süre devam etmiştir. Limanı batıya bağlayan bir kıyı yolunun ise son yıllara kadar yapılamadığı bu yolun çok tehlikeli olduğu ve ekonomik olmadığı bilinmektedir. Günümüzde Sinop'u Anadolu'ya bağlayan en önemli yol Boyabat yoludur ve bunun dışında şehir bir liman karakterini taşımaktadır. Sinop'un ihraç ettiği ürünlerin başında kereste gelirdi. Günümüzde olduğu gibi geçmişte de gemi inşasında ve mobilyacılıkta kullanılan kerestenin önemli bir üretim merkezi İstefan'dı. Balıkçılık da her zaman önemliydi. Strabon, zeytin ağaçlarının çokluğuna işaret ederken, zeytinyağı yöre ve Yunanistan için önemli bir madde olduğunu belirtir. Strabon'un "Sinopik" olarak adlandırdığı kırmızı toprak ise Antikçağ Sinop'unun bilinen en değerli ürünüydü. Kırmızı mürekkep, mineral boyaması olarak üretilen bu madde, boya olarak gemi, tahta, ev, mobilya ve terra cota imalinde kullanılırdı.
Sinop'un Grek kültürü içinde demokratik yaşantısı onun Antikçağ tarihinde neden değişken, özgürlükçü bir felsefe okulu yarattığını açıklar. Sinop'lular Atina'da Diogenes'in kesin net fikirlerini ürettiler. Aklın tabiatı, giderek özgür, cesur ve kinik bir karakter aldı. Bu Atina etkisi ve Sinop Limanının özgür koloni yaşantısı ile açıklanabilecek bir durumdur. Diogenes'in babası ile birlikte Atina'ya Anthistenes'in okuluna gittiği söylenir. Diogenes'in İskender ile karşılaşmasındaki fıçı olayının da belirttiği gibi, insanın insana olan kişisel cesareti, saklamak, yalnız yaşamak, hayatın nimetlerinden şuh bir neşe bulmak, tüm bir kinik karakter özellikleri maceralı bir koloni yaşamının ürünüdür.
Tarihsel ve arkeolojik kaynaklar Sinop'ta 12 Helen Tanrısı'ndan 7 sine inanç olduğunu ortaya koymuştur : Zeus , Apollo, Hermes, Ares, Poseidon ve Demeter. 5 tanrı ise geç dönemde önem kazanmıştır. Dionysos, Asclepius, Dioscurlar, Serapis ve İsis. Sinop'taki 4 mitolojik kahraman ise Autolycus, Phlogius, Perseus ve Heracles'tir. 4 asral tanrı :Helios, Selene, Hydria. Caos ve Sirius. 6 kavram : Nemesis, Themis, Eros, Nike, Hygeia-Fortuna. Robinson, Asurluların kendi inanışlarını buraya getirirken, ay tanrısı Sin'i de şehrin ismi olarak belirttiklerini söylemektedir. Ay kültüründen geliştirilmiş bu inanış "Men" adı altında Pontus yöresinde yaygın bir inanıştı. Şüphesiz geç dönemin en önemli tanrı kültürünü Serapis oluşturuyordu. Sinop'luların Serapis'i diğer Anadolu şehirlerindeki tanrı kültürlerinde olduğu gibi Mısır'dan aldıkları ve Zeus Helios'un yerine Güneş Tanrısı Osiris ve Apis'in bir kombinasyonu haline getirdikleri anlaşılır. Bu kültürle ilgili olarak Sinop'ta bir tapınağın kalıntıları vardır. Bu konuda söylenecek son söz Roma çağında bir çok kentte olduğu gibi bu şehirde de Augustus inanışı ve tapınağının olduğudur.
Sinop arkeolojisi ile ilgili yapılan çalışmaları iki kısma ayırarak incelemek mümkündür. Bunlardan ilki Osmanlı dönemi ve öncesinde Sinop'a gelen seyyahların gördükleri eserler, diğeri de Cumhuriyet döneminde yapılan kazılardır.
Sinop arkeolojisi hakkında ilk yazılı kaynak Strabon' dur. Yazar, kentin kurulduğu kıstağın iki yanında iç ve dış limanlar , duvarla çevrili kale içinde ise gymnasium, agora ve direkli caddelerden bahsetmektedir.
1817- 19 yıllarında Karadeniz sahillerini gezmiş olan Ninas Bıjıkyan, kale arkeolojisi hakkında değerli bilgiler vermektedir. 1840'larda Sinop şehrini ve civarını detaylı bir incelemeyle gezen Hamilton, ilk gerçekçi arkeolojik gözlemci olmuştur. 20. Yüzyıl başında Sinop'ta incelemeler yapan Robinson'un yayımladığı makaleler ise şehrin arkeolojisinin olduğu kadar, antikçağ tarihi ve kültürü hakkında da elimizdeki en detaylı kaynaktır.
Sinop'ta yapılan arkeolojik kazılar ise Türk Tarih Kurumu adına yapılmıştır. Bu kazılara Ekrem AKURGAL ve Afif ERZEN başkanlık etmişler, ayrıca Ludvig BODDE de çalışmalara katılmıştır. Bu kazılarla Demirciköy höyüğü sondajlarında ilk tunç çağından kalan katmanlar ele geçmiştir.
Bunun dışında Boyabat ve Durağan'da bulunan kaya mezarları belli bir Frig-Paphlagonia mezar tipinin örnekleridir. Bunlar hakkında sayısız yayın yapılmıştır. Sütunlu alınlık cepheleriyle ve revaklarıyla giriş bölümleriyle ortaya çıkan bu mezarların kaya içine oyulmuş mezar odaları tonozlu ve ölü sedirlidir. Cephelerinde insan- aslan mücadelesi, (Direklikaya- Terelek) kadın (Terelek) gibi sahnelerin olduğu bu mezarların sade bir örneği de Durağan- Ambarkaya mezarıdır. Etkileyici bir cephe veren bu mezarların figürlenmelerinde Anadolu ve Grek kaynaklı semboller birlikte görülür. Aslan mücadelesi ya da Kybele'den getirilen kadın figürlerinde olduğu gibi , ahşap malzemenin taşa geçmiş örnekleri olan söz konusu olan mezarlar İ.Ö. V- İ.S. II. Yüzyıllar arasına tarihlenirler. Bu arada Boyabat'ın kuzeyinde Dogurga kaya kabartması da çok tahrip olmakla birlikte bir insan vücudunu tasvir etmektedir.
Kaya mezarlarından kazılara dönülürse, bu kazıların amacı Yunan kolonizasyonunun başlangıcı ve amacını saptamak, Kimmer, Frig, Hitit ve Yunan öncesi kültlerinin izlerini bulmak, arkaik gelişimin çeşitli periyotlarının sonuçlarını araştırmaktı. Bu kazılarda, Sinop'un devamlı yerleşim merkezi olması özgün bir katmanın bulunmasını imkansızlaştırmıştır.
Kazılarda günümüzde sergilenmekte olan Serapis tapınağının kalıntısı bulunmuştur. Güneydoğusunda altarı olan yapının parçaları beş grup halinde arkaik dönemden Roma dönemine kadar tarihlenir . Buluntuların İ.Ö.IV. yüzyıldan öteye gitmediği ve yapının Hellenistik dönemden kaldığı belirtilmiştir. Ayrıca günümüzdeki mezarlığın içi ve dışında yerleşmiş olan nekropol büyük tahribata rağmen birçok mezar steli , Yunan ve Roma dönemine ait aslan kabartmaları vermiştir ki bunlar Kastamonu-Ankara ve Sinop müzelerinde sergilenmektedir. Tapınak kalıntısının güney yönünde mozaik kalıntıları çıkmıştır. İ.Ö.IV. yüzyıldan kaldığı sanılan bu mozaiklerin üstü kazıdan sonra tekrar örtülmüştür ki bu parçalar günümüzde Sinop Müzesi'nde bulunmaktadır.
Sinop'ta en büyük arkeolojik buluntu ve yapı ise Balatlar yapı kompleksidir. Yapı Kompleksinin çevresinde sokak aralarında pek az kısımları koruna gelmiş yapı kalıntıları, şehrin bu bölümünde Antikçağdan beri idari yapı gruplarının olduğunu göstermektedir. Muhtemelen Mithridatlar dönemi idari yapıları belki sarayı aynı alanda yer almaktaydı. Roma döneminde de kullanılan alanda en iyi koruna gelen yapı kompleksi Bizans dönemine aittir. VI. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Haçvari planlı bir ana mekan ve önünde avlu benzeri yapı kalıntısı bulunan kompleks içinde fieskolu (duvar resimli) geç devir şapeli (küçük kilise) bulunmaktadır. Şahıs mülkiyetinde bulunmakta olan yapı grubu 2000 yılında kamulaştırılmıştır.
Sinop'ta darp edilen sikkelerde yunus balığı üzerinde kartal, gemi pruvası, tanrı ve tanrıça figürlerinin yanı sıra Roma döneminde arkaik bir Dionysos tasviri dikkat çekicidir. Bu geç dönemde arkaizme dönüş paganizmin Hıristiyanlıktan daha köklü bir din olduğunu kanıtlamak için yapılmıştır. Söz konusu arkeolojik malzeme, 1941'de Pervane Medresesi'nde açılıp, 1970'de kendi binasına taşınan Sinop Müzesi'nde sergilenir.
Helesa Geleneği (Sellim)
Sinop'a özgü önemli bir gelenek Ramazan ayında "sellime çıkma" ya da diğer adıyla "helesa"dır.
Helesa geleneğinin ortaya çıkışıyla ilgili söylence ise şöyledir:
"Çok eski devirlerde, gemiler yelken ile çalıştığı zamanlarda Karadeniz'de sığınacak üç liman varmış. Bunlar Temmuz, Ağustos ve Sinop'muş. Yani Karadeniz sadece Temmuz ve Ağustos aylarında fırtınasız olur, diğer zamanlarda da gemiler ancak Sinop limanında barınabilirmiş.
Yine böyle bir kış mevsiminde, bir yelkenli gemi Sinop limanına sığınmış. Haftalarca burada mahsur kalındığından kumanyaları tükenmiş. Açlık baş göstermiş. Dilenmek istemediklerinden kimseden bir şey isteyememişler.
Bir gün kaptanın aklına feneri alıp ev ev dolaşarak mani söyleyip yardım istemek gelmiş. Filikayla şehre çıkıp gece feneri de yakarak ev ev dolaşıp, mani söyleyerek yiyecek toplamışlar.
Bundan sonra Sinop'ta bu olay gelenek haline gelmiş ve her Ramazan ayının 15'inden itibaren helesaya çıkılır, bahşiş toplanır olmuş."
Ramazanın 15'inden itibaren gençler akşamdan hazırladıkları süslü kayıklarla sellime çıkarlar. Kayıklar birkaç kişinin taşıyacağı büyüklüktedir. Son derece güzel süslenirler, fenerlerle, mumlarla ışıklandırılırlar.
Akşamları iftardan sonra gençler bu süsledikleri kayığı omuzlarında taşıyarak bir mahalleye gelirler. Kayığı her ev tarafından görülecek bir yere koyarlar ve evlerin kapılarına gidip helesanın bir bölümünü söyleyerek bahşiş isterler. Bahşişler bir mendile sarılarak ve düştüğü yer görülsün diye mendilin ucu yakılarak helesacılara atılır.
Sellime çıkanlar içinde sesi güzel olanlardan biri aşağıda sözleri yazılı olan helesadan bölümler okur, diğerleri de nakarat kısmını söyleyerek kapı kapı dolaşır ve bahşiş toplarlar.
El Sanatları Keten :
Ayancık ilçesinde dokunmaktadır. Günümüzde yalnız bir kaç kişi tarafından bu iş yapılmaktadır.
Keten dokumak için öncelikle ipin elde edilmesi gerekmektedir. Bu da oldukça zahmetli bir iştir. Temmuz ayında ekimi yapılır. Daha sonra çeşitli işlemlerden geçirilerek ip haline getirilir. İp haline gelen keten yörede "düzen" adı verilen dokuma tezgahlarında 30, 40 ya da 50 cm. eninde dokunur.
Bu dokumadan yöresel adıyla göynek, nezgep, paça, erkeklere pantolon, ceket, yelek gibi giyim eşyaları ve çarşaf, peşkir, örtü gibi ev eşyaları yapılmaktadır.
Çember :
Çember de yörede çok eskiden beri dokunan ve kullanılan bir dokuma ürünüdür. Boyabat, Durağan ve Saraydüzü ilçelerinde görülmekte, buralarda kadınlar tarafından başörtüsü olarak kullanılmaktadır.
Çember de düzen adı verilen dokuma tezgahlarında, tarak boyuna göre genellikle 50 cm. eninde dokunur. Daha sonra iki parça birleştirilerek kullanılacak duruma getirilir. Çemberin üzerine dokuma yapılırken demirkırat, kibrit kabı, baygın gibi nakışlar atılır.
Mahrama ve Durağan Bezi :
Mahrama ve Durağan bezi Durağan ilçesinde dokunmaktadır.
Mahrama eskiden havlu olarak kullanılmak üzere dokunurmuş. İnce ve daha uzun dokunanına peşkir adı verilmekteymiş. Ayrıca mahrama yeni damat oldukları anlaşılsın diye damatların bellerine bağlanırmış.
Mahrama da çember ve Durağan bezi gibi düzende, pamuktan dokunur. Ancak çember ve Durağan bezine göre daha sık dokunup ağzına çiğ iplik atılır, kenarlarına da desenler işlenir.
Durağan bezi ise çarşaf ve iç göynek yapmak için ince pamuktan düzende dokunur.
Gemi Modelleri :
İl merkezinde görülen el sanatlarından birisi gemi modelleri yapımcılığıdır. 1950 yılında aftan yararlanarak Sinop Cezaevi'nden çıkan iki mahkum burada kalarak gemi modelleri yapmışlar, yanlarında çalıştırdıkları çıraklara kotra yapımını öğreterek bu sanatın Sinop'ta yapılmasını sağlamışlardır.
Çok çeşitli modellerde gemi yapıldığından farklı özellikte ağaçlar kullanılmaktadır. En çok kullanılan ağaçlar ceviz, gürgen, kavak, kiraz ve armuttur.
Bıçakçılık :
Sinop'ta ÖZEKES ailesinin dört kuşaktır devam ettirdiği el yapımı bıçak üretimine, ilk dedeleri Hüseyin usta 1890 yılında bir hobi olarak başlamış ve el yapımı bıçaklar Sinop'un tanıtımında bugün başta gelen el sanatlarından biri olmuştur.
Bıçakların yapımında yüksek karbonlu İsveç takım çeliği, saplarının yapımında ise manda, geyik boyunuzu, gül ağacı kökü kullanılmaktadır. Korkuluk ve tepe malzemesi kaliteli pirinçten, kınları ise kaliteli sığır derisinden yapılmaktadır.
Bıçaklar, dekoratif bıçaklar, mutfak bıçakları ve av bıçağı olarak üretilmektedir.
Giyim - Kuşam
Yörede erkekler zıpka adı verilen paçaları dar, üzeri bol pantolon, üste yakasız gömlek giyerler. Gömlek üzerine salta adı verilen cepken giyilir.
Kadınlar içlerine göynek giyerler. Göyneklerin yakası nakış ile süslenmiştir. Bazı yerlerde göyneklerin etek kısmı işlenmektedir. Göynek üzerine kurtlu, fındıklı ya da altıparmak adı verilen üçetek giyilir. Alta paça adı verilen, altı ketenden ya da bürümcükten, üstü amerikan bezinden yapılan, paça kısmı işlemeli, beli uçkur ile bağlanan don giyilir. Bele yün ya da pamuktan dokunmuş kuşak bağlanır. Bunların üzerine de öne önlük takılır.
Kıyafeti başlık tamamlar. Ayancık ve köylerinde başa nezgep takılır. Bazı yerlerde başa fes takılır, onun üstüne yazma, kesmeli poğça, iç kısımlarda çember örtülür. Genel olarak ise sarı yazma bağlanır. Başın üstünde de alınlık denilen "çatkı" vardır. Boyabat'ta ise başa örtülen örtüye "pıta" denir.
Yöresel Yemekler Yöredeki kültürel çeşitlilik beslenme biçimini de etkilemiştir. Beslenmede tahıl ürünleri ağırlıktadır. Kış sebzelerinin çokluğu da mutfağı zenginleştiren bir etmendir. Kestane, ayva gibi meyvelerden yemeklik olarak da yararlanılır.
Yörenin yemekleri; nokul (üzümlü cevizli, kıymalı, yoğurtlu), pilaki, mısır pastası, kaşık çıkartması (mamalika), keşkek yemeği, içi etli hamur (kulak hamuru), ıslama, mısır çorbası, mısır tarhanası, sirkeli pırasa, içli tava, katlama, kabak millesi, hamursuz tatlısıdır.
Mısır Çorbası : Çorbalık mısır ve barbunya akşamdan soğuk suyla ıslatılır. Soğan kavrulur, kemikli et eklenir. Bu kavrulan karışıma ıslatılmış mısır ve barbunya da konur. Üzerini kapatacak kadar soğuk su eklenerek kısık ateşte pişirilir.
İçli tava : Hamsiler ayıklanır, kılçıkları da çıkarılır. Diğer tarafta soğanlar kavrulur, pirinç eklenir ve pirinç de biraz kavrulur. Tuz, karabiber ve şeker de eklenerek üzerini kapatacak kadar su konularak pişirilir. Pilav suyunu çekince maydanoz, dereotu, nane konularak demlenmeye bırakılır. Sırtları unlanan hamsiler yağlanmış tavaya sırtları gelecek ve tavanın her yerini kapatacak şekilde dizilir. Dinlenmiş pilav bunun üzerine dökülür ve yerleştirilir. Kalan hamsiler pilavı tamamen kapatacak şekilde dizilir. Kısık ateşte çevire çevire pişirilir. Altı piştikten sonra ters yüz yapılarak üst tarafı pişirilir.
İçi Etli Hamur (Kulak Hamuru) : Yumurta, tuz ve suyla sert bir hamur yoğurulur ve pazılara ayrılır. Oklavayla yeterince incelikte açılır ve orta büyüklükte karelere bölünür. Karelerin içine kıyma, soğan, tuz ve karabiberden oluşan karışımdan konur. Üçgen şeklinde katlanarak uzun uçları biraraya getirilir. Katlanan mantılar kaynayan tuzlu suya atılır. Bir iki taşım kaynadıktan sonra pişip pişmediği kontrol edilerek tencerenin altı kapatılır ve yapışmaması için üzerine soğuk su dökülür. İki ayrı tabağa alınan mantılardan birinin üzerine sarımsaklı yoğurt, diğerine de ceviz serpilir. Üzerlerine kızdırılmış tereyağ dökülür.
Nokul : Un, su, tuz karışımıyla kulak memesi yumuşaklığında mayalı bir hamur yoğurulur. Orta büyüklükte pazılara bölünür, oklavayla açılır. Diğer tarafta ince doğranmış soğanlar yağla sararıncaya kadar kavrulur. Kıyma, karabiber ve tuzla içi hazırlanır. Açılan yufka yağlanır, üzerine hazırlanan içten bir miktar konup dağıtılır ve yufka içle birlikte rulo şeklinde yuvarlanır. Kızdırılmış ve yağlanmış tepsiye nokullar döşenir ve pişirilir. İç malzemesi olarak üzüm ceviz karışımı ya da süzme yoğurt da konulabilir.
Turistik Yerler
Turistik Alanlar
Akliman Yöresi
Şehrin batısındadır. Kent merkezine 9 km.uzaklıktadır. Kilometrelerce uzunluğunda ve 15-20 metre genişliğinde bir şerit gibi uzanan kumsalı vardır. Millî Parklar Başmühendisliğince düzenlenen Akliman Piknik alanı, her türlü ihtiyaca cevap verecek niteliktedir. Piknik alanında ormanla deniz içiçedir.
Hamsilos Koyu
Yemyeşil ormanı, denizin bir nehir gibi kara içine girdiği Hamsilos Koyu ve civarı bir doğa harikasdır. İl merkezine ll Km. uzaklıktadır.
Akliman-Hamsilos yöresi Kültür Bakanlığı tarafından 1991 yılında 1.derecede Doğal Sit alanı ilan edilmiştir.
Mobil Ve Korucuk Köyü Mevkiileri
Sakin denizi ve tertemiz kumsalları vardır. Bakanlığımızdan Belgeli tesisler restaurantlar, kamp ve karavan yerleriyle geniş bir hizmet alanı sağlamıştır. İl Turizminin en yoğun olduğu çevredir.
Sarıkum
Deniz, orman ve göl ve çöl bir aradadır. Çeşitli av hayvanları vardır. Orman Genel Müdürlüğünce Tabiatı Koruma Alanı ilan edilmiştir. İl Merkezine 21 Km.uzaklıktadır.Eko Turizm açısından değerlendirmek üzere gerekli çalışmalar devam etmektetir.
Karakum
İl Merkezine 2 Km.uzaklıktadır. Sinop Yarımadası'nı çevreleyen yol üzerindedir. Adını ince simsiyah volkanik kumundan almıştır.
Kamu ve özel kişilere ait otel, tatil köyü, kafe, restaurant, bungalow tipi evler, karavan ve çadır yerleri bulunmaktadır.
Akgöl
Ayancık İlçesindedir. Yayla turizmi merkezidir. Ayancık-Boyabat asfaltının 40.km.sinden 5 km. içeridedir. Yapay gölet ve çevresi gür ormanlarla kaplıdır. Günü birlik piknik ve mesire alanı olarak kullanılmaktadır.
İnaltı Mağarası
Ayancık ilçesindedir. Akgöl'e 6 km. uzaklıktadır.
2001 Yılında Mağarada öncelikle mağara içi aydınlatma, elektrik isale hattı, yürüyüş merdivenleri, giriş kapısı ve mağara önü çevre düzenlemesi çalışmaları tamamlanmıştır.2004 yılında 65.000 YTL ile Jeneratör,Büfe ve çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Erfelek Tatlıca Şelaleleri
İl merkezine 42 kilometre uzaklıkta, Erfelek İlçesi Tatlıca Köyü sınırları içersindedir. Aynı vadi içinde art arda sıralanmış 28 irili ufaklı şelaleden oluşmuştur. Bu özelliğiyle Dünyada benzeri yoktur. Dar ve 2 km uzunlukta bir vadi içinde, şelaleler kenarında, kayın ormanları içinde yapılacak 2 saatlik yürüyüş oldukça zevkli ve heyecanlıdır. Doğal sit alanı olan bölgede trekking, piknik, gezi ve av turizmi olanakları sağlanmaktadır. Bölgede yeme içme, haberleşme ve kamp çalışmaları ile ilgili iyileştirme çalışmaları devam etmektedir.
Tarihsel Ve Kültürel Çevre
Birçok medeniyetlerin gelip geçtiği Sinop'ta tarihi, kültürel ve arkeolojik değerlerle tabii güzellikleri bir arada görmek mümkündür.
Sinop Müzesi
Şehrin Merkezinde bulunmaktadır. Sinop kazılarında ve çevresinde bulunan eserler sergilenmektedir. Müzede Prehistorik, Herenistik, Roma, Bizans, Etnografik eserler ile Sinop çevresinde toplanmış ikonalar bulunmaktadır.
Sinop Kalesi
M.Ö.7.yy.da şehri korumak amacıyla yarımada'nın üzerinde kurulmuştur. Roma,Bizans ve Selçuklular döneminde onarılarak kullanılmıştır. Günümüzde bir bölümü hala ihtişamını korumaktadır. 2050 m. Uzunluğu, 25 m. Yüksekliği, 3 m. Genişliği ve iki ana giriş kapısı bulunmaktadır.
Balatlar Kilisesi
Roma çağında tiyatro ya da hamam olarak kullanıldığı düşünülen bu yapı, 7.yy.da Bizanslılar tarafından kilise olarak kullanılmaya başlanmıştır. İç kısmındaki fresklerin bir bölümü durmaktadır. Mülkiyeti özel şahsa ait olan yapı Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2000 Yılında Kamulaştırılarak gerekli bahçe düzenlemesi yapılarak halkın ziyaretine açılmıştır.
Alaaddin Camii
Sinop'un fethinden hemen sonra yapılmıştır. Selçuklu dönemi eseridir. Büyük bir avlunun güneyinde yer alır. Dikdörtgen planlı olup, beş kubbelidir. Avlunun ortasında bir şadırvan, bir köşede de İsfendiyar oğulları'nın türbeleri bulunmaktadır.
Paşa Tabyası
Sinop yarımadası'nın güney doğusunda l9.yy.da Osmanlı-Rus savaşları sırasında denizden gelen tehlikeleri önlemek amacıyla yapılmıştır. Yarı ay şeklindedir. 11 top yatağı, cephanelik ve mahzenlerden oluşmaktadır. Paşa Tabyası yeme içme tesisi olarak hizmete açılmış olup İlimiz turizmine hizmet vermektedir. Diğer bir tabya da Korucuk Tabyası'dır. Bu Tabya özel şahsın mülkiyeti içindedir.
Eski Sinop Cezaevi - Eski Sinop Tersanesi
Cezaevinin bulunduğu alan Osmanlıların Karadeniz'deki en büyük tersanesiydi. Cezaevi iç kalenin içinde eski tersane alanında yapılmıştır. 1887 yılından beri cezaevi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Etrafı yüksek kale bedenleriyle çevrilidir. Bu özelliğinden dolayı mahkumların kaçışını imkansız kılmıştır. Şu an Sinop Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğüne tahsisli olan eski Cezaevi Müze olarak ziyarete açıktır. 2004 yılında 40 bin kişi ücretli,5 bin kişi ücretsiz ziyaret etmiş olup,40.000 YTL gelir elde edilmiştir.
Şehitlik
Sinop Müzesi bahçesinde olan şehitlik, 1853 Osmanlı-Rus Savaş'ında Sinop Limanı'nda şehit olan denizcilerimiz için yaptırılmıştır. Şehitliğin altında şehit denizcilerimizin kemikleri bulunmaktadır.2004 Yılında Sinop Valiliğince halkın dinlenmesi amacıyla bahçe düzenlemesi yapılmıştır.
Şehitler Çeşmesi
Tersane çarşısındadır. 1853 Osmanlı-Rus Savaş'ında şehit düşen denizcilerimizin ceplerinden çıkan paralarla yaptırılmıştır. Ayrıca İl genelinde çok sayıda cami, türbe, medrese, kaya mezarı vb. gibi görülmeye değer tarihi eserler mevcuttur.
Özel İdare Karakum Tatil Köyü, Gazi Orman Kampı, Belediye Yuvam Tesisleri, Güney Kamping, Akliman yöresindeki Martı Kamping, Demirkollar Kamping çadır ve karavan turizmine uygun yerlerdir. Her türlü hizmet verilmektedir.
Ulaşım
Kara, deniz ve havayolu ile Sinop'a ulaşmak mümkündür.
Karayolu: Otobüs Terminali kent merkezindedir.
Otogar Tel : (+90-368) 271 57 25
Denizyolu: Sinop Limanının kent merkezindedir .
Liman Tel : (+90-368) 261 71 55
Deniz Şubesi Tel : (+90-368) 261 59 05
Havayolu: Sinop Havaalanının kent merkezine uzaklığı 8 km.dir. Ulaşım, dolmuş veya taksilerle yapılmaktadır. Hava Yolu aktiftir.
Her gün Sinop-İstanbul ve İstanbul-Sinop arası uçak seferleri vardır.
Havaalanı Tel : (+90-368) 271 44 55
Türk Hava Yolları Sinop Şubesi Tel :(+90-368) 260 24 70
Otobüs Şirketleri :
Lüx Sinop Seyahat : (+90-368) 271 56 00 www.lukssinopseyahat.com
Metro Turizm : 444 34 55 (+90-368) 271 44 42 www.metroturizm.com.tr
Sinay Ses Turizm : (+90-368) 261 63 43 (+90-368) 271 57 34
Sinop Birlik Seyahat : (+90-368) 261 18 00 (+90-368)271 57 00 www.sinopbirlik.com.tr
Türkay Turizm : (+90-368) 444 34 57
Bazı İlçe Merkezleri ve İllere Karayolu uzunlukları :
Sinop – Samsun : 167 km.
Sinop – Ankara : 456 km.
Sinop – Kastamonu : 197 km.
Sinop – İstanbul : 690 km.
Sinop – İzmir : 1147 km.
Sinop – Erzurum : 894 km.
Sinop – Ayancık : 81 km.
Sinop – Boyabat : 94 km.
Sinop – Durağan : 121 km.
Sinop – Erfelek : 29 km.
Sinop – Gerze : 37 km.
Sinop – Türkeli : 105 km.
Sinop Limanının Bazı Limanlara Uzaklığı :
Sinop – Samsun : 14 mil
Sinop – Trabzon : 214 mil
Sinop – Hopa : 279 mil
Sinop – İnebolu : 75 mil
Sinop – Zonguldak : 174 mil
Sinop – İstanbul : 303 mil
0 Yorum:
Yorum Gönder