Bağırıp çağırmayı, stres yapmayı, kaba davranmayı, önyargılı olmayı, hüzünlenmeyi eleştirmeyi, hep kötü şeyler beklemeyi alışkanlık haline getirmişiz, iyimserlikleri raflara dolaplara saklamışız...
Asık suratla yaşamayı tercih ediyoruz, basit bir gülümsemeyi kendimize ve çevremizdekilere çok görüyoruz...
Geçmişle ilgili aklımıza hep yaşanan köyü şeyleri getiriyoruz... Yaşanan güzellikler nedense aklımıza getirmiyoruz...
Olumsuzluk üretilen meclisleri terk edip kalmak yerine orada oturup onları dinlemeyi tercih ediyoruz...
Hep oturuyoruz... Hep daracık evlere ve ofislere sıkışmış kalmışız... Aklımıza doğaya çıkmak, bir akşam yürüyüşü yapmak nedense gelmiyor...
Birilerinin evine gittiğimizde kendi evimizle onun evini karşılaştırıyoruz... Ya ne güzel bak gezmeye gelmişsin stresini atsana... Hayır... Kendi evimizdeki eksiklikler kafamıza takılıyor... Evimizdeki fazlalıkları nedense kafaya takmıyoruz...
Kendimizi çoğu zaman salıveriyoruz kendimize bakmıyoruz... Daha sonra aynanın karşısına geçip ne kadar çirkin birisiyim diyoruz...
Birkaç kişi bir araya geldiğimizde her şeyin çok güzel olduğunu söyleyen birine rastlamıyoruz... Herkes hayat denizinde nasıl boğulduğunu anlatıyor... Ruhları dindiren bir konuşma yapmıyoruz... Paramız yok, geçimimizi zor sağlıyoruz, hepimiz hastayız, kayınvalidem bana neler çektiriyor, ülke satılıyor, hayat beni bu aralar boğuyor, eşimle sürekli kavga halindeyiz. vs...
Ev sahibi değilken hep evimiz yok diye sızlanıyorduk... Başımızı sokabileceğimiz bir ev aldık... Daha güzel bir ev alsak ne olurdu diyoruz. Allah onu da nasip ediyor bize, Şimdide keşke birde yazlığımız olsa diyoruz...
İkinci bir el arabamız olsun ayağımızı yerden kessin yeter diyoruz... Çok şükür dileğimiz yerine geldi, ama rahat durmuyoruz bir de sıfır araba alabilsek diye yakınıyoruz...
Karşınızda bir hata yapan var ise onu affetmek yerine cezalandırmayı tercih ediyoruz...
Komşumuza rahatlayalım diye gezmeye gidiyoruz... Yeni aldıkları plazma televizyonu görünce birden huzurumuz kaçıyor... Gezme boyunca onu kafaya takıyoruz bizim ki niye yok diye... Rahatlayalım diye gittiğimiz gezmeden iyice rahatsız olup evimize dönüyoruz...
Apartmanın kapısından girerken alt komşunun kapısı açık ne oluyor diye soruyoruz...o da pencereleri PVC yaptırıyoruz,birde balkona katlanabilir cam taktırıyoruz diyor..moralimiz iyice bozuluyor..akşam bizimkisi gelsin bunları bir bir anlatacağım biz neden yaptırmıyoruz...
Basit bir hastalığa yakalanıyoruz hayata lanet okuyoruz..başkaları niye hastalanmıyor diye sızlanıyoruz..Bizlerden daha kötü iyileşme umudu olmayan hasta ve hastalıklar var onları düşünüp nedense halimize şükretmiyoruz... hastanelerin onkoloji bölümünde yatan sürekli kemoterapi ve radyoterapi gören kanser hastalarını düşünmüyoruz...
Birisinin bir hareketini hemen üstümüze almaya hazırız,onunla kavga etmeye ona küsmeye onu kırmaya programlamışız beynimizi...en ufak bir tartışmaları kafaya takıyoruz ve günlerce onu düşünüyoruz ..olaylardan çabuk kurtulmayı beceremiyoruz veya becermek istemiyoruz...
Çarşıda bir giysi almaya çıkıyoruz ilk önce şehrin tüm mağazalarını dolaşıyoruz maalesef beğenemiyoruz...ikinci kez tekrar çıkıyoruz..maalesef tekrar hangisini alacağımıza karara veremiyoruz...ve her gün çıkıyoruz...hayatımız hep kararsızlıklarla geçiyor
Hayatı hatasız yaşamak istiyoruz... Hayatı hep sağlıklı geçirilecek bir olgu olarak düşünüyoruz... Mükemmeliyetçi olarak yaşamanın daha iyi olduğunu zannediyoruz... Yine bu adam pijamasını kaldırmamış, yine çoraplar ortada, bu perdenin ucu niye eğri duruyor, bir hafta sonra günüm var şimdiden temizliğe başlayayım, baharda yaklaşıyor en az on gün evi temizlemem lazım, sehpanın örtüsü azıcık kıvrılmış onu düzeltmem lazım, ya mutfakta iki kirli bardak kalmış kalkıp onları yıkayayım, yarın ne yemek yapa cam, diş macununun kapağını kim kapatmıyor, kâğıt havlu böylemi koparılır... ve kafaya taktığımız daha nice şeyler...
Komşularımızla birlikte bir araya geldiğimizde hep ağlatan programlar seyredip ,batsın bu dünyayla başlayan şarkılar dinliyoruz,daha neşeli,insanı motive eden, eğlendiren,güldüren programları seyretmiyoruz...nedense hüzünden melankoliden hoşlanıyoruz..
Çocuklarımıza iyi bir eğitim veremediğimizi onlarla yeterince
İlgilenmediğimizi, onlara her istediğini almadığımızı düşünüp hayıflanıyoruz... Çocuk yuvalarında annesiz ve babasız, bakıcıların elinde büyüyen bebek ve çocukların hallerini düşünmüyoruz...
Aslında mutlu olmamız için o kadar çok şey var ki yeter ki beynimizi lüzumsuz kaygı ve streslerden uzak tutalım ve bizde var olan güzellikleri görebilelim..
0 Yorum:
Yorum Gönder