Nüfus: 330.280
İl Trafik No: 56
Alan Kodu: 484
Siirt İlçeleri; Siirt, Baykan, Eruh,
Kurtalan,
Pervari , Tillo, Şirvan
İl Adının Kaynağı :
Siirt adının Sami Dili’nden geldiği öne sürülmektedir. Bazı kaynaklarda bu adın, Keldani Dili’nden, kent anlamına gelen Keert (Kaa’rat) sözcüğünden kaynaklandığı yazılıdır. Siirt sözcüğü, isim kaynaklarında; Esart, Sairt, Siirt, Siird, gibi çeşitli biçimlerde
kullanılmıştır. Süryani’ler kente Se’erd (yöresel söyleniş
biçimiyle Sert) demişlerdir. XIX.Yy.’da Sert, Seerd, Sört, Sairt olarak
kullanılmış, günümüzde de Siirt biçimiyle benimsenmiştir.Diğer bir kaynakta
Siirt isminin, “Seert” anlamındaki “üç yer” manasına geldiği söylenir. Siirt
adının nereden geldiği konusunda değişik görüşler vardır. Kadri PERK’in, Cenup
Doğu Anadolu Tarihi’nde Siirt, Sert, Tigra, Mosert; Hüseyin CAHİT Tarihi’nde
Serad; Şemsettin SAMİ’nin Kamus’unda Tiğrakert olarak geçmektedir.Şimdiki
Siirt, eski Siirt’in üstündeki sırtlarda kurulmuş olduğu için yukarıdaki sözü
edilen “Sırt” kelimesi mevki ve kelime ilgisi bakımından daha uygun olarak
görülmektedir.
Tarihsel Gelişimi:
Siirt, Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının kesiştikleri alanda kurulmuştur. Bu yüzden kuzeyinde ve güneyinde ortaya çıkan uygarlıklar, yörenin kültürel gelişmesinde etkili olmuştur. Bölgenin dağlık oluşu ve ulaşım imkanlarının yetersizliği, gelişmiş kentlerin kültür merkezlerinin ortaya çıkmasını engellemiştir.Yakın zamana kadar Siirt tarihinin İ.Ö. IV.Yy. öncesi dönemleri bilinmemekteydi. 1963 yılında Halet ÇAMLIBEL ve R.J.BRAIDWOOD başkanlığında kurulan Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Karma Projesi kapsamında, Siirt İli’nde yapılan yüzey araştırmalarında Neolitik, Kalkolitik, Tunç ve Helenistik, Roma, Bizans–İslam ve Yakınçağ’ı kapsayan dönemlere ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Günümüzdeki kültürel yapı Türk – İslam Kültürü’nün etkisiyle biçimlenmiştir.
M.Ö. 3000 – İslam
Uygarlıkları Dönemi :
İ.Ö. 3000 ve 2000’lerde Güneydoğu Toroslar, iki kültür alanını birbirinden ayırmaktaydı. Güneyde Mezopotamya’da gelişmiş bir tarım kültürü, kuzeyde ise Doğu Anadolu’nun yüksek yaylasında ilkel tarımcılığa ve hayvancılığa dayalı, daha yavaş gelişen bir kültür vardı. İki kültürün kesiştiği yerde bulunan Siirt’te, yayla kültürü özellikleri görülmekteydi.M.Ö. 3000’lerde yöreye egemen olan Hurri’lerden sonra sırasıyla Hitit, Urartu, Asur, Med ve Pers’ler de hakimiyet kurmuşlardı.Siirt’in içinde bulunduğu bölge, göçler nedeniyle etnik ve dinsel inanışlar yönünden çeşitlilik göstermektedir. Urartular, İskitler, Medler ve Persler, egemenlik dönemlerinde dinsel inanışlarını da buralara yaymışlardı. Dağlık alanlarda yaşayan kapalı toplulukların çeşitli din ve tanrıları vardı. İ.Ö. 150’lerden başlayarak yöreye egemen olan Partlar, Arsaklılar, Sasaniler dönemlerinde İran Tanrıları’nın ve inanışlarının etkisi güçlenmiştir. Yöreyi etkileyen Roma – Part, Roma – Sasani Savaşları, aynı zamanda iki dinin ve kültürün karşılaşması niteliğindeydi. 300’lerde Hıristiyanlık yayılmaya başladığında Zerdüş Dini’ni benimseyen Sasaniler, yörede Hristiyan kıyımı yapmışlardır.
İ.Ö. 3000 ve 2000’lerde Güneydoğu Toroslar, iki kültür alanını birbirinden ayırmaktaydı. Güneyde Mezopotamya’da gelişmiş bir tarım kültürü, kuzeyde ise Doğu Anadolu’nun yüksek yaylasında ilkel tarımcılığa ve hayvancılığa dayalı, daha yavaş gelişen bir kültür vardı. İki kültürün kesiştiği yerde bulunan Siirt’te, yayla kültürü özellikleri görülmekteydi.M.Ö. 3000’lerde yöreye egemen olan Hurri’lerden sonra sırasıyla Hitit, Urartu, Asur, Med ve Pers’ler de hakimiyet kurmuşlardı.Siirt’in içinde bulunduğu bölge, göçler nedeniyle etnik ve dinsel inanışlar yönünden çeşitlilik göstermektedir. Urartular, İskitler, Medler ve Persler, egemenlik dönemlerinde dinsel inanışlarını da buralara yaymışlardı. Dağlık alanlarda yaşayan kapalı toplulukların çeşitli din ve tanrıları vardı. İ.Ö. 150’lerden başlayarak yöreye egemen olan Partlar, Arsaklılar, Sasaniler dönemlerinde İran Tanrıları’nın ve inanışlarının etkisi güçlenmiştir. Yöreyi etkileyen Roma – Part, Roma – Sasani Savaşları, aynı zamanda iki dinin ve kültürün karşılaşması niteliğindeydi. 300’lerde Hıristiyanlık yayılmaya başladığında Zerdüş Dini’ni benimseyen Sasaniler, yörede Hristiyan kıyımı yapmışlardır.
İslam Uygarlıkları
Dönemi :
639’da Elcezire’nin fethi için görevlendirilen İlyas Bin Ganem, Diyarbakır yöresini İslam mücahitlerine açtığı zaman Siirt’te aynı akibete uğramıştır. Diyarbakır’ın zaptında mühim hizmetleri bulunan Halid Bin Velid, Hasankeyf Savaşı’nda muzaffer olduktan sonra Siirt’e yürümüş, şehrin o zamanki hakimi Hersolu itaatini arz ederek, şehri teslim etmiştir. Bundan sonra Siirt Hakimliği’ne, sahabeden olan Hişşam oğlu Hakem tayin olunmuştur.661 yılında kurulan Emevi Hilafeti bölge ile birlikte Siirt’i de hakimiyet altına almıştır. Emeviler’den sonra hilafet makamını ele geçiren Abbasiler, Diyarbakır, Silvan ve Siirt’i de ele geçirmişlerdir.Dinsel bakımdan bölge ilkin önemli bir “Harici” Merkezi’ydi. IX.Yy.’dan sonra Hanbeli ve Maliki mezhepleri aracılığıyla Sünnilik, Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiîlik, Türklerle Hanefilik yayılmaya başlamış, daha sonra Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiî’lik giderek ortadan kalkmıştır. Yörede Arap – İslam Kültürü’nün etkisi Türklerin Dönemi’nde de sürmüştür.
639’da Elcezire’nin fethi için görevlendirilen İlyas Bin Ganem, Diyarbakır yöresini İslam mücahitlerine açtığı zaman Siirt’te aynı akibete uğramıştır. Diyarbakır’ın zaptında mühim hizmetleri bulunan Halid Bin Velid, Hasankeyf Savaşı’nda muzaffer olduktan sonra Siirt’e yürümüş, şehrin o zamanki hakimi Hersolu itaatini arz ederek, şehri teslim etmiştir. Bundan sonra Siirt Hakimliği’ne, sahabeden olan Hişşam oğlu Hakem tayin olunmuştur.661 yılında kurulan Emevi Hilafeti bölge ile birlikte Siirt’i de hakimiyet altına almıştır. Emeviler’den sonra hilafet makamını ele geçiren Abbasiler, Diyarbakır, Silvan ve Siirt’i de ele geçirmişlerdir.Dinsel bakımdan bölge ilkin önemli bir “Harici” Merkezi’ydi. IX.Yy.’dan sonra Hanbeli ve Maliki mezhepleri aracılığıyla Sünnilik, Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiîlik, Türklerle Hanefilik yayılmaya başlamış, daha sonra Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiî’lik giderek ortadan kalkmıştır. Yörede Arap – İslam Kültürü’nün etkisi Türklerin Dönemi’nde de sürmüştür.
Anadolu Selçukluları ve
Osmanlı Dönemi :
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başlamış ve Büyük Selçuklu Devleti’nin isteği dışında küçük Türk devletçikleri kurulmuştur. Siirt Yöresi, Hasankeyf Artuklular’ın yönetimindeydi. Artuklular’a bağlı göçebe Türkmenler yöreye yerleşmiş, Artuklu beyleri ve askerleri, kentlerde Türkleşmenin çekirdeğini oluşturmuşlardır. Beylerinin Alp, İnanç, Yağbu gibi Türk adlarını kullanmaları; Artuklular’da Türkmen Geleneği’nin güçlülüğünü göstermektedir. Bağlı oymaklara “ok gönderme” biçimindeki Orta Asya Geleneği de Artuklar’da sürmekteydi.Artuklular’dan sonra Siirt’e Akkoyunlular ve Safeviler egemen olmuştur. Akkoyunlular yöreye Türkmenleri yerleştirmiştir. Safeviler Dönemi’nde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Şiî’lik yaygınlaşmıştır. Anadolu’da Şiîliğin etkisini kırmak isteyen Yavuz Sultan Selim, Urmiye Gölü’nden Malatya ve Diyarbakır’a kadar uzanan bölgeyi Osmanlı Devleti’ne bağlamak istemiştir. Bunun için Kürt kökenli ünlü bilgin İdris-i Bitlisi’nin yardımıyla Siirt Osmanlı yönetimine geçmiştir. Bu dönemde Siirt yarı, özerk beylerin yönetiminde, aşiret kültürünün egemen olduğu bir yerdir.XVI.Yy.’da Osmanlı yönetimine geçen Siirt, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar bu devlete bağlı kalmıştır.XIX.Yy.’ın ikinci yarısına kadar devlete olan bağlılıkları sözde kalan Siirt Beyleri’nin devlet otoritesine alınması için bir hayli çaba harcanmıştır. Siirt, bu tarihe kadar çok sıkı bir şekilde yönetilmiştir. Ancak Tanzimat’tan sonra 1864 Vilayet Nizamnamesi ile kaza haline getirilerek İstanbul’dan gönderilen kaymakam vasıtası ile yönetilmiştir.
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başlamış ve Büyük Selçuklu Devleti’nin isteği dışında küçük Türk devletçikleri kurulmuştur. Siirt Yöresi, Hasankeyf Artuklular’ın yönetimindeydi. Artuklular’a bağlı göçebe Türkmenler yöreye yerleşmiş, Artuklu beyleri ve askerleri, kentlerde Türkleşmenin çekirdeğini oluşturmuşlardır. Beylerinin Alp, İnanç, Yağbu gibi Türk adlarını kullanmaları; Artuklular’da Türkmen Geleneği’nin güçlülüğünü göstermektedir. Bağlı oymaklara “ok gönderme” biçimindeki Orta Asya Geleneği de Artuklar’da sürmekteydi.Artuklular’dan sonra Siirt’e Akkoyunlular ve Safeviler egemen olmuştur. Akkoyunlular yöreye Türkmenleri yerleştirmiştir. Safeviler Dönemi’nde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Şiî’lik yaygınlaşmıştır. Anadolu’da Şiîliğin etkisini kırmak isteyen Yavuz Sultan Selim, Urmiye Gölü’nden Malatya ve Diyarbakır’a kadar uzanan bölgeyi Osmanlı Devleti’ne bağlamak istemiştir. Bunun için Kürt kökenli ünlü bilgin İdris-i Bitlisi’nin yardımıyla Siirt Osmanlı yönetimine geçmiştir. Bu dönemde Siirt yarı, özerk beylerin yönetiminde, aşiret kültürünün egemen olduğu bir yerdir.XVI.Yy.’da Osmanlı yönetimine geçen Siirt, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar bu devlete bağlı kalmıştır.XIX.Yy.’ın ikinci yarısına kadar devlete olan bağlılıkları sözde kalan Siirt Beyleri’nin devlet otoritesine alınması için bir hayli çaba harcanmıştır. Siirt, bu tarihe kadar çok sıkı bir şekilde yönetilmiştir. Ancak Tanzimat’tan sonra 1864 Vilayet Nizamnamesi ile kaza haline getirilerek İstanbul’dan gönderilen kaymakam vasıtası ile yönetilmiştir.
19. Yüzyılda Siirt :
XIX.Yy. içerisinde Siirt’te meydana gelen tek siyasal olay 1894 tarihinde Sason’da meydana gelen Ermeni ayaklanmasıdır. Rusya ve İran’daki Ermeni Komiteleri’nin de kışkırtması ile büyük bir isyan olayı ile karşılaşıldı. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti sert tedbirler almak zorunda kaldı. Sason ayaklanması İngiltere’yi harekete geçirdi. Çünkü, Ermeni meselesi, Rusya ve İngiltere’yi menfaat çatışmasında birleştiriyordu. İngiltere Ermeni’lerin bağımsızlığını isterken; Rusya, Ermeni’lerin Rusya’ya katılmasından yanaydı. Merkezi Tiflis’te olan Ermeni Hınçak Komitesi ile Taşnaksutyun Komiteleri’nin amacı, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin Rusya ve İran’daki bütün Ermenilerle birleştirip bağımsız bir Ermenistan Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı.Böyle bir amaç İngiltere’yi memnun etmesine rağmen, Rusya, kesinlikle karşı çıkmıştı.8 Ağustos 1884’te Sason’un Şenlik Köyü’nde, Kürtlerin birkaç koyunu gasbetmesi ile başlayan olaylar, Ermenilerin Türk Köyleri’nde katliama girişmesi ile genişlemiştir.Ermenilerin vergi vermemek ve hükümet memurlarına pasif direnişte bulunmak üzere daha önceden anlaşmaları da olayların genişlemesinde etkili olmuştur.Ermenilerin başlattığı bu ayaklanmayı II. Abdülhamid’in görevlendirdiği VI. Ordu bastırmıştır.Osmanlı Devleti’nin bu döneminde Siirt Yöresi’nde genellikle yarı özerk bir yönetim biçimi hakimdi. 1831’de yapılan Osmanlı nüfus sayımı kayıtlarında, XIX.Yy.’da Siirt Yöresi’nde Hazzo (Kozluk)’nun Diyarbakır Eyaleti’ne bağlı bir hükümet olduğu belirlenmiştir.Bugün Siirt İli’nin kazalarından biri olan Şirvan (Şirve) ise liva olarak Van Eyaleti içinde yer almaktaydı.1867 Vilayet Nizamnamesi, Siirt Livası’nın Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı olduğunu göstermektedir.Siirt Livası’nın, Merkez kaza, Pevvan (Bervade) ve Garzan (Kurtalan’ın eski yerleşme yeri, şimdiki Yanarsu Bucağı) olmak üzere toplam 3 kazası vardı.1877’de Merkez Kaza, Eruh, Şirvan, Rızyan ve Sason’dan oluşan Siirt Sancağı, Diyarbekir Vilayeti’ne bağlıydı. Siirt, bu yönetsel durumunu 1880’de de korudu.1892 Devlet Salnamesi, Siirt Sancağı’nın Diyarbekir Vilayeti’nden ayrılarak, Bitlis Vilayeti’ne bağlandığını ifade etmektedir.Eskiden Siirt İli’ne bağlı olan Beşiri Kazası, Diyarbekir Vilayeti Merkez Sancağı’na bağlı kaldı. Bu dönemde Bitlis Vilayeti; Merkez Sancağı, Muş, Genç ve Siirt Sancakları’ndan oluşmaktaydı.Siirt Sancağı’nın ise, Merkez Kaza, Şirvan, Eruh, Pervari ve Garzan (Kurtalan) olmak üzere toplam 5 kazası vardı.1896 Devlet Salnamesi kayıtlarında daha önce Siirt’e bağlı iken bugün Batman’a bağlı olan Sason Kazası’nın Muş Sancağı içinde yer aldığı gösterilmektedir.Siirt Sancağı 1892 – 1896’daki yönetsel konumunu 1903’te ve 1916’da da korumuştur.1918’de Siirt Sancağı’nın yönetsel konumunda yapılan tek değişiklik, Şırnak’ın ilave edilmesiyle kaza sayısının 6’ya çıkarılmasıydı.
XIX.Yy. içerisinde Siirt’te meydana gelen tek siyasal olay 1894 tarihinde Sason’da meydana gelen Ermeni ayaklanmasıdır. Rusya ve İran’daki Ermeni Komiteleri’nin de kışkırtması ile büyük bir isyan olayı ile karşılaşıldı. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti sert tedbirler almak zorunda kaldı. Sason ayaklanması İngiltere’yi harekete geçirdi. Çünkü, Ermeni meselesi, Rusya ve İngiltere’yi menfaat çatışmasında birleştiriyordu. İngiltere Ermeni’lerin bağımsızlığını isterken; Rusya, Ermeni’lerin Rusya’ya katılmasından yanaydı. Merkezi Tiflis’te olan Ermeni Hınçak Komitesi ile Taşnaksutyun Komiteleri’nin amacı, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin Rusya ve İran’daki bütün Ermenilerle birleştirip bağımsız bir Ermenistan Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı.Böyle bir amaç İngiltere’yi memnun etmesine rağmen, Rusya, kesinlikle karşı çıkmıştı.8 Ağustos 1884’te Sason’un Şenlik Köyü’nde, Kürtlerin birkaç koyunu gasbetmesi ile başlayan olaylar, Ermenilerin Türk Köyleri’nde katliama girişmesi ile genişlemiştir.Ermenilerin vergi vermemek ve hükümet memurlarına pasif direnişte bulunmak üzere daha önceden anlaşmaları da olayların genişlemesinde etkili olmuştur.Ermenilerin başlattığı bu ayaklanmayı II. Abdülhamid’in görevlendirdiği VI. Ordu bastırmıştır.Osmanlı Devleti’nin bu döneminde Siirt Yöresi’nde genellikle yarı özerk bir yönetim biçimi hakimdi. 1831’de yapılan Osmanlı nüfus sayımı kayıtlarında, XIX.Yy.’da Siirt Yöresi’nde Hazzo (Kozluk)’nun Diyarbakır Eyaleti’ne bağlı bir hükümet olduğu belirlenmiştir.Bugün Siirt İli’nin kazalarından biri olan Şirvan (Şirve) ise liva olarak Van Eyaleti içinde yer almaktaydı.1867 Vilayet Nizamnamesi, Siirt Livası’nın Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı olduğunu göstermektedir.Siirt Livası’nın, Merkez kaza, Pevvan (Bervade) ve Garzan (Kurtalan’ın eski yerleşme yeri, şimdiki Yanarsu Bucağı) olmak üzere toplam 3 kazası vardı.1877’de Merkez Kaza, Eruh, Şirvan, Rızyan ve Sason’dan oluşan Siirt Sancağı, Diyarbekir Vilayeti’ne bağlıydı. Siirt, bu yönetsel durumunu 1880’de de korudu.1892 Devlet Salnamesi, Siirt Sancağı’nın Diyarbekir Vilayeti’nden ayrılarak, Bitlis Vilayeti’ne bağlandığını ifade etmektedir.Eskiden Siirt İli’ne bağlı olan Beşiri Kazası, Diyarbekir Vilayeti Merkez Sancağı’na bağlı kaldı. Bu dönemde Bitlis Vilayeti; Merkez Sancağı, Muş, Genç ve Siirt Sancakları’ndan oluşmaktaydı.Siirt Sancağı’nın ise, Merkez Kaza, Şirvan, Eruh, Pervari ve Garzan (Kurtalan) olmak üzere toplam 5 kazası vardı.1896 Devlet Salnamesi kayıtlarında daha önce Siirt’e bağlı iken bugün Batman’a bağlı olan Sason Kazası’nın Muş Sancağı içinde yer aldığı gösterilmektedir.Siirt Sancağı 1892 – 1896’daki yönetsel konumunu 1903’te ve 1916’da da korumuştur.1918’de Siirt Sancağı’nın yönetsel konumunda yapılan tek değişiklik, Şırnak’ın ilave edilmesiyle kaza sayısının 6’ya çıkarılmasıydı.
Milli Mücadele’de Siirt
:
Siirt, Milli Mücadele Dönemi’nde toprak ağalığı düzeninin ve aşiret ilişkilerinin egemen olduğu tipik bir kasabaydı. Siirt’in, Rus tehlikesini atlattıktan sonra, karşılaştığı diğer bir tehlike de İngiltere idi. İngilizlere ait bir birlik, halka gözdağı vermek amacıyla Siirt’e gelerek birkaç gün kaldıktan sonra geri çekilmişti. Siirt, bunun dışında yabancı güçlerin işgaline uğramamıştır. Müdafaa-i Hukuk Derneği’ni teşkil eden Siirt’in münevver zümresinin Milli Mücadele’nin gerçekleşmesinde gösterdiği medeni cesaret takdire değer bir vatanseverliktir.II. Meşrutiyet Dönemi’nden itibaren Siirt’ten de milletvekili seçilmeye başlanmış, ilk olarak Abdülrezzak Efendi; 1908 – 1912 tarihleri arasında bağımsız milletvekili olarak görev yapmıştır. Daha sonra sırasıyla; Nazım Bey (Nisan 1912–Ağustos 1912), Şeyh Nasreddin Efendi (1914–1918) tarihleri arasında görev yapmıştır.Ardından Siirt’ten Halil Hulki Bey; 12 Ocak 1920’de toplanan Dördüncü Dönem Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Siirt’i temsil etmiştir. Siirt, Milli Mücadele hizmetlerine devam ederek, Siirt Müdafaa-i Hukuk Derneği olarak önce Vahideddin’e, Sadaret’e, Hariciyye’ye, İtilaf Devletleri Müesseseleri’ne, İzmir’deki Reddi İlhak Cemiyeti’ne, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’ne telgraflar gönderilmiştir.Anadolu’nun her il ve ilçesinde olduğu gibi Siirt’te de “Müdafaa-i Hukuk Derneği” kurulmuş, başkanlığına da İl’in eski müftüsü Halil Hulki AYDIN getirilmiştir.Üyeleri, Ömer ATALAY, Siirt Belediye Başkanı Hamit Bey, İl’in ileri gelenlerinden Hamza Hilmi, Bekir Sıtkı ve Abdülkerim Bey’lerden ibaretti. Bu dernek Atatürkçü Düşünce ışığında İstanbul Hükümeti’ne ve İşgal Devletleri’ne karşı koymaktan hiç çekinmemiştir.Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresi’nde belirttiği, “Her ilden bir delegenin gönderilmesi” fikrine sadakatle bağlı kalınmış, dernekçe seçilen Cemil AYDIN, Atatürk’ün başkanlığında oluşturulan kongreye katılarak, kongre kararlarını içeren kitabı getirmiş ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Siirt Şubesi’ne vermiştir.Halil Hulki AYDIN milletvekili seçilerek Siirt’ten ayrıldıktan sonra bu derneğin başkanlığına Ömer ATALAY getirilmiş, derneğe üye olarak da Cemil AYDIN, Şebap ÖZEL, Muhammed Fehmi FIRAT, Yahya Hikmet YAVUZ ve Bilal EVİN’in lüzum üzerine seçilmeleri uygun görülmüştür.Siirt, Milli Mücadele yıllarında Bitlis Vilayeti’ne bağlı bir sancaktı. Sancağın, Merkez Kaza dışında 5 kazası vardı. Bunlar; Pervari, Garzan, Eruh, Şirvan ve Şırnak’tı. Sancağın en kalabalık kazası Siirt Merkez Kazası idi.Bununla birlikte Siirt’in nüfusunda 1890’lardan itibaren hızlı bir düşüş olmuş, 60.000 dolayında olan kaza nüfusu 1914’de 30.000 civarına inmiş, bu düşme I. Dünya Savaşı Dönemi’nde de devam etmiştir.Bu düşüşte Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan yararlanarak, Doğu ve Güneydoğu’da işgal hareketlerini sürdüren Rusların da etkisi olmuştur. Siirt’in ileri gelenleri ve yaşlıları bu konu ile ilgili şunları söylemektedir: “Ruslar’ın işgallerinin, Bitlis’in Deliklitaş Mevkiisi’ne kadar geldiği Siirt halkı tarafından öğrenilince, halk arasında panik doğmuş, halkın bir kısmı kaçmak düşüncesiyle eşyalarını toplarken, çoğunluğu oluşturan Siirt halkı Müdafaa-i Hukuk Derneği’nin yardımıyla, Atatürkçü Düşünce’ye sahip kişilerden gönüllü askerler toplayarak, Ruslara karşı koymaya çalışmışlardır. Bu gönüllü askerler içinde sivil binbaşı rütbesiyle bazı kişiler görev almıştı. Bunlar arasında Şeyh Şerafettin AYDIN ve İbrahim-i Mekevi’nin de bulunduğu sivil ordu, büyük başarı sağlamış, Ruslar’ı geri püskürterek, Siirt’e girmelerini engellemişlerdir. Ruslar’ın Deliklitaş’tan geri çekilmeleri, bu ülkede Lenin’in gerçekleştirdiği 17 Ekim Devrimi’ne bağlanmaktadır.
Siirt, Milli Mücadele Dönemi’nde toprak ağalığı düzeninin ve aşiret ilişkilerinin egemen olduğu tipik bir kasabaydı. Siirt’in, Rus tehlikesini atlattıktan sonra, karşılaştığı diğer bir tehlike de İngiltere idi. İngilizlere ait bir birlik, halka gözdağı vermek amacıyla Siirt’e gelerek birkaç gün kaldıktan sonra geri çekilmişti. Siirt, bunun dışında yabancı güçlerin işgaline uğramamıştır. Müdafaa-i Hukuk Derneği’ni teşkil eden Siirt’in münevver zümresinin Milli Mücadele’nin gerçekleşmesinde gösterdiği medeni cesaret takdire değer bir vatanseverliktir.II. Meşrutiyet Dönemi’nden itibaren Siirt’ten de milletvekili seçilmeye başlanmış, ilk olarak Abdülrezzak Efendi; 1908 – 1912 tarihleri arasında bağımsız milletvekili olarak görev yapmıştır. Daha sonra sırasıyla; Nazım Bey (Nisan 1912–Ağustos 1912), Şeyh Nasreddin Efendi (1914–1918) tarihleri arasında görev yapmıştır.Ardından Siirt’ten Halil Hulki Bey; 12 Ocak 1920’de toplanan Dördüncü Dönem Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Siirt’i temsil etmiştir. Siirt, Milli Mücadele hizmetlerine devam ederek, Siirt Müdafaa-i Hukuk Derneği olarak önce Vahideddin’e, Sadaret’e, Hariciyye’ye, İtilaf Devletleri Müesseseleri’ne, İzmir’deki Reddi İlhak Cemiyeti’ne, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’ne telgraflar gönderilmiştir.Anadolu’nun her il ve ilçesinde olduğu gibi Siirt’te de “Müdafaa-i Hukuk Derneği” kurulmuş, başkanlığına da İl’in eski müftüsü Halil Hulki AYDIN getirilmiştir.Üyeleri, Ömer ATALAY, Siirt Belediye Başkanı Hamit Bey, İl’in ileri gelenlerinden Hamza Hilmi, Bekir Sıtkı ve Abdülkerim Bey’lerden ibaretti. Bu dernek Atatürkçü Düşünce ışığında İstanbul Hükümeti’ne ve İşgal Devletleri’ne karşı koymaktan hiç çekinmemiştir.Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresi’nde belirttiği, “Her ilden bir delegenin gönderilmesi” fikrine sadakatle bağlı kalınmış, dernekçe seçilen Cemil AYDIN, Atatürk’ün başkanlığında oluşturulan kongreye katılarak, kongre kararlarını içeren kitabı getirmiş ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Siirt Şubesi’ne vermiştir.Halil Hulki AYDIN milletvekili seçilerek Siirt’ten ayrıldıktan sonra bu derneğin başkanlığına Ömer ATALAY getirilmiş, derneğe üye olarak da Cemil AYDIN, Şebap ÖZEL, Muhammed Fehmi FIRAT, Yahya Hikmet YAVUZ ve Bilal EVİN’in lüzum üzerine seçilmeleri uygun görülmüştür.Siirt, Milli Mücadele yıllarında Bitlis Vilayeti’ne bağlı bir sancaktı. Sancağın, Merkez Kaza dışında 5 kazası vardı. Bunlar; Pervari, Garzan, Eruh, Şirvan ve Şırnak’tı. Sancağın en kalabalık kazası Siirt Merkez Kazası idi.Bununla birlikte Siirt’in nüfusunda 1890’lardan itibaren hızlı bir düşüş olmuş, 60.000 dolayında olan kaza nüfusu 1914’de 30.000 civarına inmiş, bu düşme I. Dünya Savaşı Dönemi’nde de devam etmiştir.Bu düşüşte Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan yararlanarak, Doğu ve Güneydoğu’da işgal hareketlerini sürdüren Rusların da etkisi olmuştur. Siirt’in ileri gelenleri ve yaşlıları bu konu ile ilgili şunları söylemektedir: “Ruslar’ın işgallerinin, Bitlis’in Deliklitaş Mevkiisi’ne kadar geldiği Siirt halkı tarafından öğrenilince, halk arasında panik doğmuş, halkın bir kısmı kaçmak düşüncesiyle eşyalarını toplarken, çoğunluğu oluşturan Siirt halkı Müdafaa-i Hukuk Derneği’nin yardımıyla, Atatürkçü Düşünce’ye sahip kişilerden gönüllü askerler toplayarak, Ruslara karşı koymaya çalışmışlardır. Bu gönüllü askerler içinde sivil binbaşı rütbesiyle bazı kişiler görev almıştı. Bunlar arasında Şeyh Şerafettin AYDIN ve İbrahim-i Mekevi’nin de bulunduğu sivil ordu, büyük başarı sağlamış, Ruslar’ı geri püskürterek, Siirt’e girmelerini engellemişlerdir. Ruslar’ın Deliklitaş’tan geri çekilmeleri, bu ülkede Lenin’in gerçekleştirdiği 17 Ekim Devrimi’ne bağlanmaktadır.
Erzurum Kongresi’nde
Siirt :
İstiklal Savaşı’nı zafere ulaştıran Milli Mücadele ruhunun temeli sayılan ve 23 Temmuz 1919 tarihinde Mustafa Kemal tarafından Erzurum’da düzenlenen ve 7 Ağustos 1919’da son bulan tarihi Erzurum Kongresi’nden sonra o zamanlar Bitlis Vilayeti’ne bağlı Siirt Sancağı’nı kimlerin temsil ettiği bugün dahi tarihin sisli sayfaları arasındadır.Erzurum Kongresi’ne Bitlis ve Siirt adına katıldıkları anlaşılan Hacı Recep Efendizade, Hacı Hafız ile Emekli Binbaşı Süleyman’ın, Bitlis ve Siirt’le ilgili olmadığı, bunların Erzurum’da oturdukları ve toplantıya vaktinde Siirt’ten kimsenin ulaşamadığı görülünce, Bitlis ve Siirt’i temsil ettikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Siirt’ten gittiği kesin olan Hacı Cemil Efendi (AYDIN)’nin ancak kongrenin son günü Erzurum’a ulaşabildiği de bunu doğrulamaktadır.Başta Büyük Önder Atatürk olmak üzere, Siirt’te olduğu gibi bütün Anadolu halkı işgalci kuvvetlere karşı koymakta bütünleşmişlerdir.Atatürk, silahlı mücadeleye hukuki ve siyasi bakımdan yön veren ve yeni kurulan Türkiye Devleti’ni milletler arası toplulukla beraber imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Türk İnkılabının aksiyon devrini de tamamlamıştır.
İstiklal Savaşı’nı zafere ulaştıran Milli Mücadele ruhunun temeli sayılan ve 23 Temmuz 1919 tarihinde Mustafa Kemal tarafından Erzurum’da düzenlenen ve 7 Ağustos 1919’da son bulan tarihi Erzurum Kongresi’nden sonra o zamanlar Bitlis Vilayeti’ne bağlı Siirt Sancağı’nı kimlerin temsil ettiği bugün dahi tarihin sisli sayfaları arasındadır.Erzurum Kongresi’ne Bitlis ve Siirt adına katıldıkları anlaşılan Hacı Recep Efendizade, Hacı Hafız ile Emekli Binbaşı Süleyman’ın, Bitlis ve Siirt’le ilgili olmadığı, bunların Erzurum’da oturdukları ve toplantıya vaktinde Siirt’ten kimsenin ulaşamadığı görülünce, Bitlis ve Siirt’i temsil ettikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Siirt’ten gittiği kesin olan Hacı Cemil Efendi (AYDIN)’nin ancak kongrenin son günü Erzurum’a ulaşabildiği de bunu doğrulamaktadır.Başta Büyük Önder Atatürk olmak üzere, Siirt’te olduğu gibi bütün Anadolu halkı işgalci kuvvetlere karşı koymakta bütünleşmişlerdir.Atatürk, silahlı mücadeleye hukuki ve siyasi bakımdan yön veren ve yeni kurulan Türkiye Devleti’ni milletler arası toplulukla beraber imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Türk İnkılabının aksiyon devrini de tamamlamıştır.
Siirt gezilecek yerler
§
Veysel Karani Türbesi
§
Siirt Saat Kulesi
§
Siirt Ulu Cami / Çinili Minare
§
Botan Mağaraları
Siirt turistik yerler
§
Erzen Ören Yeri
§
Derzin Kalesi
Siirt yemekleri
Siirt güneydoğu ve doğu
anadolu bölgesi arasında kalan içinde 3 ırktan insanı barındıran bir
şehrimizdir. Hem kürt hem arap hem türk vatandaşlarımızın yaşadığı Siirt'te bu
yüzden yemek çeşitliliği de fazladır. Siirt yemeklerini İstanbul'un Fatih
ilçesinde Kadınlar Pazarı denilen yöresel tadların olduğu yerde bulmanız
mümkündür. Siirt yemeklerini evde denemek isterseniz öncelikli olarak hangi
yemeklerinin meşhur olduğunu sizler için araştırdık.
BÜRYAN
KİTEL
MİHR ÇORBASI
İSMEKET KÖFTE
ARAP DOLMASI
PERDE PİLAVI
BUMBAR
GEBOLET
Coğrafi Yapısı
İlimizde yeryüzü şekilleri daha çok yüksek dağlar ile
platolardan oluşmaktadır. Siirt’in kuzeyi ve doğusu yüksek ve sarp kesimlerdir.
Genel olarak Güneydoğu Toroslar adıyla anılan bu dağ sırası, doğudan
güneydoğuya genişçe bir yay çizerek Hakkari Dağları’yla birleşmektedir. Dicle
Vadisi’ne eğimli olan bu yüksek ve sarp kesimde yer alan önemli dağlar ve
bunların özellikleri şöyle sıralanabilir:
Muş Güneyi Dağları’ndan sonra, Bitlis Çayı Vadisi’nin doğusunda, dağlar güneye doğru açılarak Siirt’in doğusunu kaplar. Yükseltisi hızla azalarak Güneydoğu Düzlükleri’ne doğru sokulan bu dağlar, bir yandan da Hakkari Dağları’yla birleşir. Siirt Doğusu Dağları genellikle tek tek kütleler halinde yükselmektedir. Bu kütleler, Dicle Irmağı’na karışan küçük akarsuların açtığı vadilerle parçalanmış durumdadır.
Siirt Doğusu Dağları’nın ana gövdesini, Pervari, Siirt Merkez, Eruh ve
Şırnak’ı da kapsayan Yazlıca Dağı (Herekul Dağı) oluşturmaktadır. Doğuda çok
geniş bir kütle oluşturan Yazlıca Dağı 2.838 M.’lik yükseltisiyle İl’in en
yüksek noktasıdır. Bu doruğu kuzeyden 2.444 M. yükseltili Meydan-ı Süleyman
Tepesi ile daha düşük yükseltili Körkandil Dağı izlemektedir. Yazlıca Dağı,
batıda, Uluçay ve Zorava Çay’ı Vadileri’nin birbirine yaklaştığı noktada
daralırken, yükseltisi de azalır.
Tosuntarla-Çizmeli çizgisinde yükseltisi 1.844 M.’ye dek düşen Yazlıca Dağı, Merkez İlçe alanında yükseltisi 1.500 M.’nin altında olan platolara düşmektedir.
Siirt Doğusu Dağları, Yazlıca kütlesi dışında Şirvan-Pervari-Van üçgeni içinde de önemli yükseltiler oluşturmaktadır. İl’in kuzeydoğusunda genellikle tek tek yükselen bu dağların başlıcaları 2.741 M. yükseltili Doğruyol Dağı (Beknovi Dağı), 2.631 M. yükseltili Kapılı Dağı ve 2.350 M. yükseltili Koran Dağı’dır.
Siirt Doğusu Dağları, İl’in güneydoğusunda daha dağınık ve daha alçaktır. Bu kesimlerdeki en önemli doruklar, Eruh’un güneyindeki Yassı Dağı (2.280 M.), bunun batı yönündeki uzantısını oluşturan Şeyh Ömer Dağı (1.409 M.)’dır. Buradaki dağların dorukları dışındaki kesimler, batı ve güney yönündeki eğime bağlı olarak aşınmış ve platolara dönüşmüş durumdadır.
Siirt’te bu dağların dışında da bazı yükseltiler vardır. Bunların en önemlisi Kurtalan’ın güneyindeki 1.530 M. yükseltili Dilek Tepesi’dir. Genellikle çıplak olan bu dağların kuzey yamaçlarında yer yer meşe ağaçlarından oluşan topluluklara rastlanmaktadır.
Muş Güneyi Dağları’ndan sonra, Bitlis Çayı Vadisi’nin doğusunda, dağlar güneye doğru açılarak Siirt’in doğusunu kaplar. Yükseltisi hızla azalarak Güneydoğu Düzlükleri’ne doğru sokulan bu dağlar, bir yandan da Hakkari Dağları’yla birleşir. Siirt Doğusu Dağları genellikle tek tek kütleler halinde yükselmektedir. Bu kütleler, Dicle Irmağı’na karışan küçük akarsuların açtığı vadilerle parçalanmış durumdadır.
Botan |
Tosuntarla-Çizmeli çizgisinde yükseltisi 1.844 M.’ye dek düşen Yazlıca Dağı, Merkez İlçe alanında yükseltisi 1.500 M.’nin altında olan platolara düşmektedir.
Siirt Doğusu Dağları, Yazlıca kütlesi dışında Şirvan-Pervari-Van üçgeni içinde de önemli yükseltiler oluşturmaktadır. İl’in kuzeydoğusunda genellikle tek tek yükselen bu dağların başlıcaları 2.741 M. yükseltili Doğruyol Dağı (Beknovi Dağı), 2.631 M. yükseltili Kapılı Dağı ve 2.350 M. yükseltili Koran Dağı’dır.
Siirt Doğusu Dağları, İl’in güneydoğusunda daha dağınık ve daha alçaktır. Bu kesimlerdeki en önemli doruklar, Eruh’un güneyindeki Yassı Dağı (2.280 M.), bunun batı yönündeki uzantısını oluşturan Şeyh Ömer Dağı (1.409 M.)’dır. Buradaki dağların dorukları dışındaki kesimler, batı ve güney yönündeki eğime bağlı olarak aşınmış ve platolara dönüşmüş durumdadır.
Siirt’te bu dağların dışında da bazı yükseltiler vardır. Bunların en önemlisi Kurtalan’ın güneyindeki 1.530 M. yükseltili Dilek Tepesi’dir. Genellikle çıplak olan bu dağların kuzey yamaçlarında yer yer meşe ağaçlarından oluşan topluluklara rastlanmaktadır.
Siirt’te dağlardan sonra en ağırlıklı yeryüzü şekli
platolardır. Büyük bir bölümü yüksek düzlükler şeklinde olan bu platolar, Siirt
Doğusu Dağları’nın kuzey bölümünü oluşturan Doğruyol, Kurtalan, Kapılı ve
Yazlıca Dağları’nın Botan Suyu ve kollarınca yarılmış vadilere bakan
yamaçlarında toplanmıştır. Başlıcaları, Pervari de Cemikarı, Ceman ve Herekul
Yaylaları ile Şirvan’da Bacavan Yaylası’dır. Yaz, kış bol yağış alan bu
yaylalar, zengin çayırlarla kaplıdır. Yöre halkı ve göçerler bu yaylalarda
sürülerini otlatır. Sert kış aylarında güneydeki daha düşük yükseltili
platolarda otlatılan hayvanlar, yaz mevsiminde havaların ısınmasıyla yeniden
yüksek düzlüklere çıkarılır.
Bozkır kuşağına yakın dağların eteklerindeki platolarda verim daha düşüktür. Yağışlar daha düzensiz, su kaynakları daha kıttır. Büyük ölçüde orman örtüsünden yoksun olan bu kesimde aşınma güçlüdür. Çayırların oluşumuna elverişli toprak tabakası yer yer ortadan kalkmıştır.
İl platoları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, 1.200 M. ile 2.000 M. arasına dağıldıkları ve bozkır kuşağında kalanların dışındakilerin hayvancılık açısından çok önemli oldukları görülür.
Bozkır kuşağına yakın dağların eteklerindeki platolarda verim daha düşüktür. Yağışlar daha düzensiz, su kaynakları daha kıttır. Büyük ölçüde orman örtüsünden yoksun olan bu kesimde aşınma güçlüdür. Çayırların oluşumuna elverişli toprak tabakası yer yer ortadan kalkmıştır.
İl platoları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, 1.200 M. ile 2.000 M. arasına dağıldıkları ve bozkır kuşağında kalanların dışındakilerin hayvancılık açısından çok önemli oldukları görülür.
Siirt İli’nde vadi oluşumları çok önemlidir. İlimizdeki dağlar ve platolar
II. Zaman’daki kırılma ve kıvrımlarla şekillenmiştir. Sarp yapıda kalkerli
oluşumlar egemen durumdadır. Suya karşı direnci çok düşük olan bu kalkerler,
akarsu ve yüzey sularıyla hızla aşındırılmış, dar ve dik vadiler ortaya
çıkarmıştır. İl’in kuzeyindeki ve doğusundaki dağlık kesimlerden güneye ve
batıya doğru yönelen vadiler, Güneydoğu Anadolu Düzlükleri’nin doğu ucuna
ulaşıncaya dek genellikle pek geniş değildir. Bu nedenle Siirt’te ovalık
alanlar azdır.
Botan (Uluçay) Vadisi :
Bitlis’in güneyindeki dağların eteklerinde başlayan Botan Suyu Vadisi, yüksek ve sarp yapılı bir kesimde güneye doğru uzanır. Doğruyol, Kuran ve Kapılı Dağları’nın arasında bulunan vadi, Türkiye’nin en dik ve sarp vadilerindendir. Bitlis Çayı Vadisi’yle birleşen Botan Vadisi, Dicle Vadisi’ne açılır. Botan Suyu Vadisi ve bu vadinin önemli bir kolu olan Bitlis Çayı Vadisi pek geniş değildir. Vadiler; kuzey ve kuzeydoğudaki dağlardan kaynağını alan bol sulu akarsularla kalkerli yapıda oyulmuş derin yarıklar durumundadır. Yalnızca Bitlis Çayı Vadisi, Kurtalan İlçe alanında azda olsa genişlemektedir. Bu genişleyen kesimler yer yer ova niteliği kazanır. Kurtalan Ovası’da bu vadinin tabanındadır.
Bitlis’in güneyindeki dağların eteklerinde başlayan Botan Suyu Vadisi, yüksek ve sarp yapılı bir kesimde güneye doğru uzanır. Doğruyol, Kuran ve Kapılı Dağları’nın arasında bulunan vadi, Türkiye’nin en dik ve sarp vadilerindendir. Bitlis Çayı Vadisi’yle birleşen Botan Vadisi, Dicle Vadisi’ne açılır. Botan Suyu Vadisi ve bu vadinin önemli bir kolu olan Bitlis Çayı Vadisi pek geniş değildir. Vadiler; kuzey ve kuzeydoğudaki dağlardan kaynağını alan bol sulu akarsularla kalkerli yapıda oyulmuş derin yarıklar durumundadır. Yalnızca Bitlis Çayı Vadisi, Kurtalan İlçe alanında azda olsa genişlemektedir. Bu genişleyen kesimler yer yer ova niteliği kazanır. Kurtalan Ovası’da bu vadinin tabanındadır.
Behrancı Vadisi :
Yazlıca (Herekul) Dağları’nın güneydoğu yamaçlarından çeşitli kollar halinde başlayan Behrancı Vadisi’de dar ve diktir. Vadi kolları güneydoğudan güneybatıya genişçe bir yay çizerek Türkiye-Suriye sınırlarında Habur Vadisi’ne açılır.
Yazlıca (Herekul) Dağları’nın güneydoğu yamaçlarından çeşitli kollar halinde başlayan Behrancı Vadisi’de dar ve diktir. Vadi kolları güneydoğudan güneybatıya genişçe bir yay çizerek Türkiye-Suriye sınırlarında Habur Vadisi’ne açılır.
Siirt İli, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin
kuzeydoğu ucunda yer alır. Bölge, Güneydoğu Anadolu Düzlükleri’nden sonra
birden yükselmekte, doğu ve kuzey kesimleri bol yağış almaktadır. Bu nedenle,
kuzeyden Muş Güneyi Dağları, doğudan Siirt Doğusu Dağları’yla çevrili olan il
alanı, Dicle Irmağı’nın önemli su toplama alanlarından birini oluşturmaktadır.İl
topraklarının tümü Dicle Havzası’na girmektedir. Havza, Fırat, Kızılırmak ve
Sakarya Havzaları’ndan sonra ülkenin dördüncü büyük su toplama alanıdır.
Botan Suyu (Uluçay) :
Nordüz Platosu’nu batıdan kuşatan Siirt-Hakkari ve Siirt-Van sınırlarını oluşturan yüksek dağlardan kaynağını alan bu akarsu, önce batıya, sonra kuzeybatıya doğru akar. Suyu iyice bollaşan Botan Suyu, dar ve derin bir vadi oymuştur. Vadi tabanıyla dağların dorukları arasındaki yükselti farkı 1.000 M.’ye ulaşır. Akarsu, Pervari yöresinin sularını toplayan Çatak Çayı ve Bitlis’in doğusundaki dağlık yöre ile Doğruyol, Kapılı ve Kuran Dağları’nın sularını toplayan Büyükdere’yle Çukurça da birleşir. Burada Botan Suyu adını alır. Batı yönünde akan Botan Suyu (Uluçay), Aydınlar İlçesi ve İl Merkezi’nin doğusundan geçer. Bostancık yöresine ulaşır. Burada, doğudan Eruh yöresinin sularını toplayan Zorava Çayı’nı, kuzeyden Muş Güneyi Dağları’nın sularını toplayan Bitlis Çayı’nı alır. Bitlis Çayı, Botan Suyu’na karışmadan önce, Kavuşşahap Dağları’nın sularını toplayıp gelen Pınarca Çayı ile birleşir. Botan Suyu bu iki önemli akarsuyla birleştikten sonra, Çat Tepe’de Dicle Irmağı’na katılır.
Yüksek dağlardaki kaynaklarla, kar örtülerinin ağır ağır erimesi ile ve yağmurlarla beslenen bu büyük çay her mevsimde bol su taşır. İlkbahardan yaz ortalarına kadar geçirdiği su, saniyede ortalama 100-300 M3’tür. Nisan ve Haziranda bu miktar 400-600 M3, Mayıs’ta 700-1000 M3’ü bulur, hatta arasıra bunu geçtiği de olur. Böyle zamanlarında Dicle’den de büyük bir ırmak görünümündedir. En çekilmiş olduğu yaz sonu ve güzün bile derinliği yine 1 M.’den çoktur ve yatağındaki su miktarı 60-80 M3’ten aşağı düşmez. Bu ırmağın birçok yerinde hidroelektrik santrali kurma incelemeleri yapılmıştır. Kıyıdan kıyıya ancak kayıkla geçilebilir. Botan Irmağı çok yerinde dar ve derin dik inişli vadilerden geçer. Yolu boyunca alçak düzlükler azdır ve sulamada yararlı olamamıştır. Botan Irmağı’nın Dicle’ye karıştığı yer yakınında Dicle Nehri keskin bir dirsekle güneye döner.
Nordüz Platosu’nu batıdan kuşatan Siirt-Hakkari ve Siirt-Van sınırlarını oluşturan yüksek dağlardan kaynağını alan bu akarsu, önce batıya, sonra kuzeybatıya doğru akar. Suyu iyice bollaşan Botan Suyu, dar ve derin bir vadi oymuştur. Vadi tabanıyla dağların dorukları arasındaki yükselti farkı 1.000 M.’ye ulaşır. Akarsu, Pervari yöresinin sularını toplayan Çatak Çayı ve Bitlis’in doğusundaki dağlık yöre ile Doğruyol, Kapılı ve Kuran Dağları’nın sularını toplayan Büyükdere’yle Çukurça da birleşir. Burada Botan Suyu adını alır. Batı yönünde akan Botan Suyu (Uluçay), Aydınlar İlçesi ve İl Merkezi’nin doğusundan geçer. Bostancık yöresine ulaşır. Burada, doğudan Eruh yöresinin sularını toplayan Zorava Çayı’nı, kuzeyden Muş Güneyi Dağları’nın sularını toplayan Bitlis Çayı’nı alır. Bitlis Çayı, Botan Suyu’na karışmadan önce, Kavuşşahap Dağları’nın sularını toplayıp gelen Pınarca Çayı ile birleşir. Botan Suyu bu iki önemli akarsuyla birleştikten sonra, Çat Tepe’de Dicle Irmağı’na katılır.
Yüksek dağlardaki kaynaklarla, kar örtülerinin ağır ağır erimesi ile ve yağmurlarla beslenen bu büyük çay her mevsimde bol su taşır. İlkbahardan yaz ortalarına kadar geçirdiği su, saniyede ortalama 100-300 M3’tür. Nisan ve Haziranda bu miktar 400-600 M3, Mayıs’ta 700-1000 M3’ü bulur, hatta arasıra bunu geçtiği de olur. Böyle zamanlarında Dicle’den de büyük bir ırmak görünümündedir. En çekilmiş olduğu yaz sonu ve güzün bile derinliği yine 1 M.’den çoktur ve yatağındaki su miktarı 60-80 M3’ten aşağı düşmez. Bu ırmağın birçok yerinde hidroelektrik santrali kurma incelemeleri yapılmıştır. Kıyıdan kıyıya ancak kayıkla geçilebilir. Botan Irmağı çok yerinde dar ve derin dik inişli vadilerden geçer. Yolu boyunca alçak düzlükler azdır ve sulamada yararlı olamamıştır. Botan Irmağı’nın Dicle’ye karıştığı yer yakınında Dicle Nehri keskin bir dirsekle güneye döner.
Reşinan Suyu :
Bu su Pervari’nin Çemikari Yaylası’ndan çıkarak, Şırnak İli’nde oldukça geniş vadileri sular ve Dergül Köyü önünden geçerek Kasrik Boğazı’ndan sonra Dicle Irmağı ile birleşir.
Bu su Pervari’nin Çemikari Yaylası’ndan çıkarak, Şırnak İli’nde oldukça geniş vadileri sular ve Dergül Köyü önünden geçerek Kasrik Boğazı’ndan sonra Dicle Irmağı ile birleşir.
Garzan Çayı :
Sason Dağları’nın güney yamaçlarından inen kollardan oluşur. Kozluk İlçesi yakınlarından (Pisyar) geçer. Kurtalan İlçesi’nde bir kısım araziyi suladıktan sonra Kaşüstü (Hendük) Köyü yakınlarında Dicle Irmağı’yla birleşir. Çay üzerinde, Pisyar ve Aviski adını taşıyan iki köprü bulunur.
Sason Dağları’nın güney yamaçlarından inen kollardan oluşur. Kozluk İlçesi yakınlarından (Pisyar) geçer. Kurtalan İlçesi’nde bir kısım araziyi suladıktan sonra Kaşüstü (Hendük) Köyü yakınlarında Dicle Irmağı’yla birleşir. Çay üzerinde, Pisyar ve Aviski adını taşıyan iki köprü bulunur.
Kezer Çayı :
Bitlis’in doğusunda Güzeldere denilen yerden çıkar ve Kırkçeşme Suları’nın birleşmesinden oluşur. Bu sular en son Şeyh Cuma Deresi’yle birleşip, İskambo Dağları’nı yararak Siirt’in batısında bir kavis çizer. Mağaralı (Hümriyan) Mezrası önünde Başur Çayı ile birleştikten sonra, Botan Çayı’na karışır. Çayın oluşturduğu vadilerde sebze yetiştirilir.
Bitlis’in doğusunda Güzeldere denilen yerden çıkar ve Kırkçeşme Suları’nın birleşmesinden oluşur. Bu sular en son Şeyh Cuma Deresi’yle birleşip, İskambo Dağları’nı yararak Siirt’in batısında bir kavis çizer. Mağaralı (Hümriyan) Mezrası önünde Başur Çayı ile birleştikten sonra, Botan Çayı’na karışır. Çayın oluşturduğu vadilerde sebze yetiştirilir.
Başur Çayı :
Bitlis’in kuzeyinden çıkan bu suyun il hudutları içindeki uzunluğu 45 Km’dir. Siirt-Kurtalan asfaltı üzerindeki Başur Köprüsü’nün 2 Km. güneyinde Kezer Çayı ile birleşir.
Bitlis’in kuzeyinden çıkan bu suyun il hudutları içindeki uzunluğu 45 Km’dir. Siirt-Kurtalan asfaltı üzerindeki Başur Köprüsü’nün 2 Km. güneyinde Kezer Çayı ile birleşir.
İklim
ve Bitki Örtüsü
İklim: Siirt ilinde kara iklimi hüküm sürer. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. İlin kuzey ve doğusu kışın daha soğuk ve yazın daha serin olur. Senelik yağış ortalaması 757 mm’dir.
Bitki Örtüsü: Orman varlığı yönünden Siirt, memleketimizin en fakir illerinden biridir. Dağlık kısımların bâzı bölümlerinde, cılız çalı ve meşe topluluklarına rastlanır. İlin tabiî bitki örtüsü genelde bozkır bitkilerinden meydana gelir.
SİİRT'İN İLÇELERİ
BAYKAN
Tarihi Gelişimi
Baykan
İlçesi, 20.05.1938 tarih ve 3393 sayılı kanunla halen İlçe Merkezi’ne bağlı köy
durumundaki Tütenocak’ta (Koh) kurulmuştur. 1949’da İlçe Merkezi,
Diyarbakır-Bitlis devlet karayolu üzerinde bulunan tarihi bir geçmişe sahip
olan “Havil Hanları” Mevkii’ne nakledilmiştir. Daha sonra İlçe’nin adı Baykan
olarak değiştirilmiştir.
Coğrafi Durum
İlçe
Siirt İli’ne 47 Km. uzaklıktadır. Doğusunda Şirvan, batısında Kurtalan, Batman
İli, Kozluk İlçesi, güneyinde Siirt, kuzeyinde Bitlis İli bulunmaktadır.
İlçe’de karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıdır. İlçe Merkezi vadi içinde olup, etrafı yüksek tepelerle çevrilidir. Belli başlı dağları; kuzeyde Siirt-Bitlis sınırında Tandır Dağı (Kalems Dağı 2.710 M.), Atlı Tepe (Margelo Dağı 1.850 M.), Dilektepe Köyü kuzeyinde Soğantepe (Komit), kuzeydoğusunda Tosunlu Dağı (Kali 1.710 M.) ve Adakale Köyü’nün 7 Km. doğusundaki Dikmen Tepe (Kapik Dağı 1.664 M.)’dir.
İlçe’de irili ufaklı dereler bulunmaktadır. Belli başlı akarsuyu Bitlis’ten gelen ve İlçe Merkezi’nin içinden geçen çaydır. Bu çay aşağılarda Başur Çayı adını almaktadır.Bitki örtüsü olarak bozuk meşe ormanları geniş yer kaplar. Yeryüzü şekilleri bakımından dağlık ve engebelidir.
İlçe’de karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıdır. İlçe Merkezi vadi içinde olup, etrafı yüksek tepelerle çevrilidir. Belli başlı dağları; kuzeyde Siirt-Bitlis sınırında Tandır Dağı (Kalems Dağı 2.710 M.), Atlı Tepe (Margelo Dağı 1.850 M.), Dilektepe Köyü kuzeyinde Soğantepe (Komit), kuzeydoğusunda Tosunlu Dağı (Kali 1.710 M.) ve Adakale Köyü’nün 7 Km. doğusundaki Dikmen Tepe (Kapik Dağı 1.664 M.)’dir.
İlçe’de irili ufaklı dereler bulunmaktadır. Belli başlı akarsuyu Bitlis’ten gelen ve İlçe Merkezi’nin içinden geçen çaydır. Bu çay aşağılarda Başur Çayı adını almaktadır.Bitki örtüsü olarak bozuk meşe ormanları geniş yer kaplar. Yeryüzü şekilleri bakımından dağlık ve engebelidir.
Ekonomik Durum
Genel
olarak ilçe ekonomisi bahçe tarımı ve hayvancılığa dayanır. Nakliyecilik de
önemli bir gelir kaynağıdır. İlçe arazisinin büyük kısmının dağlık ve
engebeli olması nedeniyle hububat ekimi çok azdır. Ekimin yapıldığı yerlerde
buğday, mercimek ve arpa üretilmektedir. Bunun yanı sıra en küçük düzlük
alanlarda bile verimli bir şekilde üretilen sebzeler (domates, patlıcan, soğan
ve salatalık) civar il ve ilçelerde büyük pazar bulmaktadır. İlçe’nin bazı
köylerinde tütün ekimi, fıstıkçılık ve arıcılık yapılmaktadır.
Kültür Durumu
İlçe,
kültür yönünden zengin bir varlığa sahiptir. İlçede Veysel Karani Hz. Türbesi,
Şeyh Osman Hz. Türbesi, Dört Ulular Köprüsü ve Adak Kale gibi önemli tarihi
zenginlikler bulunmaktadır.
Ulaşım Durumu
İlçe’nin,
Diyarbakır-Bitlis-Van Karayolu üzerinde bulunması nedeniyle ulaşım sorunu
bulunmamaktadır. İlçe’den İl Merkezi’ne ve çevre illere ulaşım karayolu ile
sağlanmaktadır. İlçe’nin tüm komşu il ve ilçelerle asfalt yol bağlantısı
bulunmaktadır. İl Merkezi’ne 47 Km., Bitlis İli’ne 50 Km. mesafededir. Ayrıca,
Van, Bitlis, Ağrı, Muş gibi illerin toplu taşıma araçları her gün tarifeli
olarak İlçe’nin Merkezi’nden geçmekte, mevcut terminal vasıtasıyla büyük illere
seyahat yapılmaktadır.Bütün köy ve mezraların ilçe ile ulaşımlarını sağlayan
asfalt ve stabilize yollar mevcuttur.
ERUH
Tarihi Gelişimi
Eruh’un
kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Eruh M.Ö. 1000 yıllarından
itibaren Urartu, daha sonra Med, Pers, Selçuk ve İslam İmparatorlukları
hakimiyetinde kalmış olup, Yavuz Sultan Selim zamanında bölge ile birlikte
Osmanlı topraklarına katılmıştır. Siirt İli’nin en eski ilçelerinden biri
olduğu Hicri 1288, Miladi 1872 tarihli Diyarbekir Salnamesi’nde (yıllıkta)
Siirt Sancağı’na bağlı 4 kaza arasında Eruh Kazasıda sayılmakta; Zilan, Dergül
ve Pervari adlarında 3 nahiyenin bağlı olduğu, Hicri 1315, Miladi 1899 tarihli
Bitlis Salnamesi’nde; Eruh’un Siirt Sancağı’na bağlı bir kaza olduğu Dergül,
Lodi ve Fındık adlarında 3 nahiyesinin bulunduğu kaydedilmekte olup, her iki
tarih arasında Pervari Nahiyesi’nin Eruh’tan ayrılarak ayrı bir ilçe haline
geldiği anlaşılmaktadır.Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte il olan Siirt İli’ne
bağlı ilçe statüsüne kavuşturulmuştur.
Coğrafi Durumu
Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde 42o doğu boylamı, 38o kuzey enlemi üzerinde yer alan Eruh
İlçesi doğusunda Şırnak, batısında Siirt, kuzeyinde Pervari, güneyinde
Güçlükonak İlçeleri ile çevrilidir. İl Merkezi’ne 53 Km. uzaklıkta olup, rakımı
1.125 M.’dir.
Ekonomik Durum
Eruh,
dört yanı dağlarla çevrili ve engebeli bir arazi üzerine kurulu bir
ilçedir. Eruh’un böyle bir arazi üzerine kurulmuş olması tabi ki ekonomik
yapısını belirleyici bir unsur olmuştur. Eruh halkının büyük çoğunluğunun
küçükbaş hayvancılıkla uğraştığını söyleyebiliriz. Tarıma elverişli arazilerin
az olması, bu arazide yapılan tarımın ancak evin ekmek ihtiyacını karşılayacak
bir düzeyde olmasından dolayı, ticari bir gelir kaynağı olarak görülemez.
Eruh’un küçükbaş hayvancılıktan sonra en büyük gelir kaynağı fıstık
yetiştiriciliğidir. Bu arada küçük çapta üzüm bağları da halkın geçim
kaynakları arasındadır.
Ulaşım
İlçe
İl Merkezi’ne 54 Km. asfalt yolla bağlıdır. Köy yollarının standardı çok
düşüktür. Özellikle kış aylarında ulaşım temel problem olmaktadır.
KURTALAN
Tarihi Gelişimi
1500
tarihlerinde Şerefhan Beyliği toprakları içinde bulunan Kurtalan İlçesi Osmanlı
sınırları içine girdi.Kurtalan “Garzan” adıyla Siirt’in eski kazalarından
biridir. Ancak yerleşim yeri birkaç defa değişmiş, 1938 yılında adının
“Kurtalan”, yerinin de Mısrıç Köyü olarak değiştirilmesi bir kanunla kabul
edilmiş, 1944 yılında tren yolu hattının Mısrıç Köyü’ne ulaşmasıyla İlçe
Merkezi oraya taşınmıştır.
Doğusunda Siirt İli, batısında Beşiri, güneydoğusunda Eruh, güneybatısında Hasankeyf İlçeleri bulunmaktadır. İlçe’nin doğusunda Başur Çayı, batısında Garzan Çayı ve güneyinde Botan Çayı doğal olarak idari sınırları belirlemektedir. Toplam yüzölçümü 669.25 Km2’dir. Nüfus yoğunluğu Km2 başına 145 kişidir. İlçe’nin rakımı 670 M.’dir. Başur Çayı’nın İlçe sınırları içerisindeki uzunluğu 60 Km.’dir. Garzan Çayı’nın uzunluğu ise 100 Km.’dir. Reşan Çayı ile Garzan Çayı Çattepe Köyü yakınında birleşmektedir. Ekinli Köyü’nde DSİ tarafından Yayıklı Köyü’nde ise Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü tarafından yaptırılan birer sulama göleti bulunmaktadır.
Doğusunda Siirt İli, batısında Beşiri, güneydoğusunda Eruh, güneybatısında Hasankeyf İlçeleri bulunmaktadır. İlçe’nin doğusunda Başur Çayı, batısında Garzan Çayı ve güneyinde Botan Çayı doğal olarak idari sınırları belirlemektedir. Toplam yüzölçümü 669.25 Km2’dir. Nüfus yoğunluğu Km2 başına 145 kişidir. İlçe’nin rakımı 670 M.’dir. Başur Çayı’nın İlçe sınırları içerisindeki uzunluğu 60 Km.’dir. Garzan Çayı’nın uzunluğu ise 100 Km.’dir. Reşan Çayı ile Garzan Çayı Çattepe Köyü yakınında birleşmektedir. Ekinli Köyü’nde DSİ tarafından Yayıklı Köyü’nde ise Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü tarafından yaptırılan birer sulama göleti bulunmaktadır.
Ekonomik Durum
İlçe’de
ekonomi büyük ölçüde tarıma, dağlık bölgelerde ise hayvancılığa dayanmaktadır.
Toprak Mahsulleri Ofisi Ajans Müdürlüğü 1952 yılından beri faaliyet
göstermektedir. İlçe’de önemli sanayi kuruluşu olmakla birlikte 1984 yılında
üretime başlayan çimento fabrikası bulunmaktadır.
İş ve çalışma hayatı son yıllardaki iki büyük kamu yatırımına (Çimento fabrikası ve Tekel Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü) rağmen yeterli canlılığa kavuşmamıştır. Bölgede çalışma hayatı daha çok tarım sektörü ile ilgili bir gelişme göstermektedir.
Tarımsal kredilerin artmasına paralel olarak suni gübre kullanımında da artış olmuştur. İlçe’nin bazı kesimlerinde küçük çapta hayvancılık yapılmaktadır.
Tarım ürünlerine tahıl (buğday, arpa ve mercimek) ağırlıklı olup, pamukta kısmi bir artış gözlenmektedir. Çiftçi aileleri genellikle kendi ihtiyaçları, az miktarda da ticari amaçla süt hayvancılığı yapmaktadırlar. Ayrıca, küçük çapta besi hayvancılığı da yapılmaktadır.
İş ve çalışma hayatı son yıllardaki iki büyük kamu yatırımına (Çimento fabrikası ve Tekel Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü) rağmen yeterli canlılığa kavuşmamıştır. Bölgede çalışma hayatı daha çok tarım sektörü ile ilgili bir gelişme göstermektedir.
Tarımsal kredilerin artmasına paralel olarak suni gübre kullanımında da artış olmuştur. İlçe’nin bazı kesimlerinde küçük çapta hayvancılık yapılmaktadır.
Tarım ürünlerine tahıl (buğday, arpa ve mercimek) ağırlıklı olup, pamukta kısmi bir artış gözlenmektedir. Çiftçi aileleri genellikle kendi ihtiyaçları, az miktarda da ticari amaçla süt hayvancılığı yapmaktadırlar. Ayrıca, küçük çapta besi hayvancılığı da yapılmaktadır.
Ulaşım
İlçe
mülki sınırları içinde yolu olmayan ve ulaşılamayan yerleşim birimi yoktur.
İlçe Merkezi’nde Devlet Demiryolları birimi olarak Gar Şefliği bulunmaktadır.
İlçe Merkezi’nde Devlet Demiryolları birimi olarak Gar Şefliği bulunmaktadır.
Nüfus
2007
nüfus sayımına göre 55.076 kişilik nüfusuyla il toplam nüfusunun %18,90'ını
barındırmaktadır.
PERVARİ
Tarihi Gelişimi
İ.Ö.
550’lerde Persler sonra da Makedonyalılar’ca işgal edilen yöre İ.Ö. 306’da
Selokid Krallığı sınırları içinde kaldı. İ.Ö. 129’da Partlar’ın eline geçen
Pervari İ.S. 77’de Roma İmparatorluğuna katıldı. IV ve V. Yy.’larda Bizanslarla
Sasanlılar arasında el değiştiren yöre 700’lerde Arap Etkinliği’ne girdi.
1243’te Moğollarca işgal edildi. 1514’te Osmanlı topraklarına katıldı.
Pervari Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Tanzimat’tan sonra 1852 yılında Siirt Sancağının Eruh Kazası’na bağlı bir nahiye olarak mülki taksimatta yer almıştır. Cumhuriyetten önce ilçe olduğu bilinmekte ise de, ilçe oluş tarihi kesinlikle saptanamamıştır.
Pervari Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Tanzimat’tan sonra 1852 yılında Siirt Sancağının Eruh Kazası’na bağlı bir nahiye olarak mülki taksimatta yer almıştır. Cumhuriyetten önce ilçe olduğu bilinmekte ise de, ilçe oluş tarihi kesinlikle saptanamamıştır.
Coğrafi Durum
Pervari
İlçesi Siirt İli’nin kuzeydoğusunda yer almaktadır. Kuzeyini Hizan ve
Bahçesaray İlçeleri, doğusunu Çatak ve Beytüşşebap İlçeleri, güneyini Şırnak
İli ve Eruh İlçesi, batısını ise Aydınlar ve Şirvan İlçeleri çevrelemektedir.
Alanı 1.459 Km2’dir.
İlçe son derece dağlık olup, sarp ve derin vadilerle birbirinden ayrılmış kompartımanlar halindedir. Vadilerin ayırdığı bölümlerde çeşitli yükseltilerde ova, plato ve dağlara rastlanır. İlçe Merkezi’nin denizden yüksekliği 1.380 M.’dir.
En önemli dağları Yazlıca (2.953 M.) ve Körkandil (2.759 M.) Dağları’dır. Yazlıca büyük bir dağ silsileleri olup, üzerindeki en yüksek mevkiler Nartepe ve Kumras Tepeleri’dir.
İlçe’nin en önemli akarsuları doğu-batı yönünde akan Botan Çayı ve Müküs Çayı’dır. Bunlar Güleçler Köyü yakınlarında birleşirler. Yazlıca Dağı eteklerinden çıkan Kilis Çayı yine doğu-batı yönünde akarak Botan Çayı ile birleşir. Bunların dışında Çemikarı, Masiri, Sinebel Deresi, Zere ve Bakirma Dereleri sürekli su taşıyan önemli derelerdir.
En önemli göller; yazın bataklığa dönüşen Zervin ve Zirin Gölleri’dir.
İlçe son derece dağlık olup, sarp ve derin vadilerle birbirinden ayrılmış kompartımanlar halindedir. Vadilerin ayırdığı bölümlerde çeşitli yükseltilerde ova, plato ve dağlara rastlanır. İlçe Merkezi’nin denizden yüksekliği 1.380 M.’dir.
En önemli dağları Yazlıca (2.953 M.) ve Körkandil (2.759 M.) Dağları’dır. Yazlıca büyük bir dağ silsileleri olup, üzerindeki en yüksek mevkiler Nartepe ve Kumras Tepeleri’dir.
İlçe’nin en önemli akarsuları doğu-batı yönünde akan Botan Çayı ve Müküs Çayı’dır. Bunlar Güleçler Köyü yakınlarında birleşirler. Yazlıca Dağı eteklerinden çıkan Kilis Çayı yine doğu-batı yönünde akarak Botan Çayı ile birleşir. Bunların dışında Çemikarı, Masiri, Sinebel Deresi, Zere ve Bakirma Dereleri sürekli su taşıyan önemli derelerdir.
En önemli göller; yazın bataklığa dönüşen Zervin ve Zirin Gölleri’dir.
Ekonomik Durum
Pervari’de
ekonomik yaşam geçmişten beri ziraat ve hayvancılığa dayalıdır. Hıristiyan
azınlıklar zamanında devrine göre hayli ileri olan ziraat ve zirai el sanatları
onların ayrılmasıyla bir süre geri kalmış ancak Cumhuriyet Dönemi özellikle
1971 yılında açılmaya başlanan Siirt-Pervari karayolu bağlantısından sonra
giderek gelişme göstermiştir. Eskiden yalnızca ailesel ihtiyaçların
karşılanması için kapalı bir değişim ekonomisi şeklinde yürütülen ziraat ve
hayvancılık bugün gittikçe daha fazla miktarda ticarete yönelmektedir.
1.459 Km2’lik ilçe alanının %20’i ekilebilir arazi olup, %80’orman, mera (47 Ha.) ve dağlık-taşlık arazidir.
Ziraat genellikle iklim ve su durumunun daha elverişli olduğu Botan Vadisi köyleri’nde bağ-bahçe ziraatı şeklinde yürütülmektedir. Hububat üretimi önemsiz miktarda olup, buğday, arpa, yonca, korunga gibi geleneksel tarım mallarının üretimi yapılmaktadır.
Pervari’de arıcılık yaygındır. Üretim yerli karakovan peteklerde yapılmaktadır. Kış şartlarının uzun ve ağır olması nedeniyle arıları iklimin daha uygun olduğu illere taşımak kışın sorun olduğundan fenni kovan ve peteklere fazla rağbet edilmemektedir. Pervari Balı Türkiye genelinde ünlü, aranan bir baldır. Yıllık üretim 50-70 Ton arasında değişmektedir. Bıttım ağacının genel merkezlerinden biri olan Pervari’de çok sayıda bıttım ağacı bulunmaktadır. Son yıllarda ziraat mühendisliğince bu ağaçlara Antep Fıstığı aşılama çalışmaları yürütülmekte olup, bu çalışmalar halk tarafından da son derece benimsenmektedir. Gelecekte ilçe ekonomisinin temel ürünü ve geçim kaynağı haline dönüşebilecek bir potansiyel ve çalışma mevcuttur. Bıttım ağacı sayısı İlçe Merkezi’nde ve köylerinde 130.000 civarındadır.
Normal balla kıyaslama yaptığımızda Pervari Balı’ndaki nem oranı %13 iken, normal balda %17,22’dir. Asitlik oranı ise Pervari Balı’nda 11,5 (Meg/kg) iken, normal balda bu oran çok daha düşüktür. İşte bu kriterlerle diğer ballardan çok farklıdır.
1.459 Km2’lik ilçe alanının %20’i ekilebilir arazi olup, %80’orman, mera (47 Ha.) ve dağlık-taşlık arazidir.
Ziraat genellikle iklim ve su durumunun daha elverişli olduğu Botan Vadisi köyleri’nde bağ-bahçe ziraatı şeklinde yürütülmektedir. Hububat üretimi önemsiz miktarda olup, buğday, arpa, yonca, korunga gibi geleneksel tarım mallarının üretimi yapılmaktadır.
Pervari’de arıcılık yaygındır. Üretim yerli karakovan peteklerde yapılmaktadır. Kış şartlarının uzun ve ağır olması nedeniyle arıları iklimin daha uygun olduğu illere taşımak kışın sorun olduğundan fenni kovan ve peteklere fazla rağbet edilmemektedir. Pervari Balı Türkiye genelinde ünlü, aranan bir baldır. Yıllık üretim 50-70 Ton arasında değişmektedir. Bıttım ağacının genel merkezlerinden biri olan Pervari’de çok sayıda bıttım ağacı bulunmaktadır. Son yıllarda ziraat mühendisliğince bu ağaçlara Antep Fıstığı aşılama çalışmaları yürütülmekte olup, bu çalışmalar halk tarafından da son derece benimsenmektedir. Gelecekte ilçe ekonomisinin temel ürünü ve geçim kaynağı haline dönüşebilecek bir potansiyel ve çalışma mevcuttur. Bıttım ağacı sayısı İlçe Merkezi’nde ve köylerinde 130.000 civarındadır.
Normal balla kıyaslama yaptığımızda Pervari Balı’ndaki nem oranı %13 iken, normal balda %17,22’dir. Asitlik oranı ise Pervari Balı’nda 11,5 (Meg/kg) iken, normal balda bu oran çok daha düşüktür. İşte bu kriterlerle diğer ballardan çok farklıdır.
Ulaşım
Pervari
Karayolu bağlantısı olarak yalnızca Siirt İl Merkezi’ne 1971 yılından beri 96
Km.’lik bir yolla bağlıdır. Kış aylarında yoğun kar yağışı nedeniyle zaman
zaman kısa süreli de olsa ulaşıma aksamaktadır.
Aynı zamanda ilçe Van İl Merkezi’ne 150 Km. mesafede olup, toplam olarak Siirt-Pervari-Çatak-Van güzergahı 246 Km.’dir. Bu yolun tamamı asfalttır.
Aynı zamanda ilçe Van İl Merkezi’ne 150 Km. mesafede olup, toplam olarak Siirt-Pervari-Çatak-Van güzergahı 246 Km.’dir. Bu yolun tamamı asfalttır.
ŞİRVAN
Tarihi Gelişimi
İ.S.
77’de Roma Etkinliğine giren Şirvan, 395’ten sonra Bizans, 572’de Sasani
Devleti sınırları içinde yer aldı. 700’lerde Arapların eline geçti. Yöre
1100’lerde Artuklu, 1243’te Moğol egemenliğine girdikten sonra 1514’te Osmanlı
topraklarına katıldı.İlçe Cumhuriyet’ten önce İmparatorluk idaresinde Siirt
Sancağı’na bağlı en eski yerleşim birimlerinden biridir. 1871 tarihli
Diyarbekir Salnamesi’nde Siirt Sancağı’na bağlı dört kaza arasında Şirvan
Kazası’da sayılmaktadır. Daha önceleri Küfre Beyliği, Şirvan’da uzun süre
egemenliğini sürdürmüştür. Şirvan’da “Küfre” diye anılan mahallenin adı o
zamandan kalmıştır. 1871 yılında Şirvan, Siirt vilayet olmadan önce Bitlis
İli’ne bağlı bir bucaktı.
Coğrafi Konumu
Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde Siirt sınırları içerisinde yer alan Şirvan, İl’in hemen
kuzeyindedir. İlçe’nin doğusunda Pervari İlçesi, batısında Baykan İlçesi,
kuzeyinde Bitlis İli, doğusunda Hizan İlçesi, güneyinde Siirt İli vardır. 1.034
Km2 yüzölçümü olup, 55 köyü vardır. Şirvan engebeli arazisi fazla olan
ilçelerden biridir.
Şirvan’ın başlıca dağları; kuzeyinde Hasteri Dağı, kuzeydoğusunda Bardak Dağı, Siser Tepesi ve Bacavan Dağı, güneyinde Kaş Dağı bulunmaktadır. İlçe’nin iklimi kara iklimidir. Kışları soğuk olup, yazları sıcaktır. Sonbahar ve kış mevsimleri yağışlı geçmektedir.
Şirvan’ın başlıca dağları; kuzeyinde Hasteri Dağı, kuzeydoğusunda Bardak Dağı, Siser Tepesi ve Bacavan Dağı, güneyinde Kaş Dağı bulunmaktadır. İlçe’nin iklimi kara iklimidir. Kışları soğuk olup, yazları sıcaktır. Sonbahar ve kış mevsimleri yağışlı geçmektedir.
Ekonomik Durum
İlçe’nin
geçiminde ve halkın kalkınmasında hakim unsur hayvancılıktır. Bunun yanında
ceviz, fıstık, nar ve çeltik zirai üretimin başta gelen ürünleridir. Ekonomik
hayat 1965 yılından itibaren devamlı bir gelişme içerisindedir. 100 Ha. kadar
ekimi yapılmakta olan çeltik üretimi başta gelen geçim kaynağı olup, bunun
yanında hayvancılık ile İlçe Merkezi’nde bulunan tuz ocakları da ilçe için
önemli gelir kaynaklarıdır. Maden Köyü’nde bulunan bakır madenleri işletmeye
hazır beklemektedir. Madenin görünür rezervi 27.000.000 Ton’dur. Halk’ın diğer
geçim kaynağı olan hayvancılık geçen yıllara oranla çok düşmüştür. Son
zamanlarda kaymakamlıkça halka dağıtılan arı kovanları ile arıcılık yöre halkı
için bir geçim kaynağı olmuştur. Seracılık ve alabalık tesisleri yeni yeni
kurulmakta olup, halkı üretkenliğe teşvik etmekte ve yeni geçim kaynağı olarak
görülmektedir.
Ulaşım
İl
Merkezi’ne 26 Km. uzaklıktadır. Yolu olmayan köy bulunmamasına rağmen, köy
yollarının yapı itibariyle yetersiz oluşu nedeniyle özellikle yağışlı havalarda
ve kışın ulaşım açısından oldukça sıkıntılar çekilmektedir.
TİLLO
Tarihi Gelişimi
Tillo
İlçesi 3647 sayılı kanunla 18 Mayıs 1990 tarihinde ilçe olmuştur. Tillo’nun
Süryanice manası “Yüksek Ruhlar” ‘dır. 1514’te Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran
Seferi sonunda Osmanlı egemenliğine geçen İlçe, Cumhuriyet’in ilk yıllarından
itibaren Siirt İli’ne bağlı bir bucaktı. Tillo Daha sonra ilçe
olmuştur. İlçe’de İsmail Fakirullah Hz. ve İbrahim Hakkı Hz. gibi ilim
adamları ve mutasavvıfların yaşamış olması İlçe’yi kültür açısından önemli
kılmaktadır.
Coğrafi Durumu
İlçe,
42. boylam ve 38. enlem dereceleri arasında, Siirt’e 7 Km. uzaklıktadır.
Doğusunda Pervari, kuzeydoğusunda Şirvan, batısında Siirt İli ile
çevrilidir.İlçe’nin iklimi karasal iklim olup, yazları kurak ve sıcak, kışları
soğuk ve yağışlıdır. İlçe’nin etrafı hafif engebeli dağlarla çevrilidir. Doğu
tarafından kıvrımlı olarak Botan Çayı geçmektedir.
Yeryüzü şekilleri bakımından engebelidir. Toprağı kireçli olup, tarıma elverişli arazisi azdır. Bitki örtüsü olarak bozkırlarla kaplıdır. Bodur ve çalılık ağaçlıkları çoktur. Orman bakımından zengin olmayıp, yer yer meşe, fıstık, bıttım, armut, badem ağaçları ile çok sayıda üzüm bağlarına rastlanmaktadır. İlçe su yönünden zengin olmadığı halde eski sarnıç ve kuyuları bolcadır. Ancak kuyu ve sarnıç suları kireçli ve tuzlu olmalarından ötürü pek kullanılmamaktadır. İlçe’nin ovası ve platosu yoktur.
Yeryüzü şekilleri bakımından engebelidir. Toprağı kireçli olup, tarıma elverişli arazisi azdır. Bitki örtüsü olarak bozkırlarla kaplıdır. Bodur ve çalılık ağaçlıkları çoktur. Orman bakımından zengin olmayıp, yer yer meşe, fıstık, bıttım, armut, badem ağaçları ile çok sayıda üzüm bağlarına rastlanmaktadır. İlçe su yönünden zengin olmadığı halde eski sarnıç ve kuyuları bolcadır. Ancak kuyu ve sarnıç suları kireçli ve tuzlu olmalarından ötürü pek kullanılmamaktadır. İlçe’nin ovası ve platosu yoktur.
Ekonomik Durum
Genel olarak ilçe ekonomisi
tarım ve hayvancılığa dayanmakla beraber, oldukça zayıftır. İlçe Merkezi’nde
birkaç market ve çayhaneden başka bir işyeri yoktur.İlçe’de büyük oranda göç
yaşanmıştır ve bu göç devam etmektedir. Siirt İli’ne çok yakın olması da
İlçe’nin gelişmesi bakımından bir dezavantajdır.İlçe halkı geçimini genelde
tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Arazi durumuna göre fıstık, üzüm ve
bıttım yetiştirilmektedir.İlçe’de arıcılıkla iştigal eden kişiler olmakla
birlikte arı kovanı sayısı oldukça azdır.
İlçe turizm açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Özellikle İsmail Fakirullah Hz. ve İbrahim Hakkı Hz.’leri gibi yurt ve dünya çapında adını duyurmuş ünlü simaların türbelerinin ziyaretçileri pek çoktur.
İlçe turizm açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Özellikle İsmail Fakirullah Hz. ve İbrahim Hakkı Hz.’leri gibi yurt ve dünya çapında adını duyurmuş ünlü simaların türbelerinin ziyaretçileri pek çoktur.
Fıstıkçılık
Fıstık,
Güneydoğu Anadolu’nun tarımsal zenginliklerinden biridir. Siirt Fıstığı
yetiştiriciliği Tillo İlçesi’nde yoğun olup, Antep Fıstığı’ndan daha iri
yapılıdır. Bu yönüyle meşhur Antep ve İran Fıstığı ile rekabet edecek güçtedir.
Fıstık, kuraklığa dayanıklı ve çok fazla bakım gerektirmeyen bir ağaç olduğu
için üretimi çok rağbet görmüştür. Fıstık, yörede “Bıttım” denen yabani fıstık
ağaçlarının aşılanması ya da fidanlıklarda yetiştirilen fidelerin (çöğür)
dikimi ile üretilir. Siirt’teki fıstık bahçeleri Tillo’da yoğunlaşmıştır. Bu
yörede üretilen fıstık ülke geneline pazarlanmaktadır.
Kültür Durumu
Bir
toplumun manevi varlığını ve düşünce birliğini meydana getiren fikir ve sanat
eserlerinin ve ananelerinin bütünü olan kültür, İlçe’de yaşayan vatandaşlarda
kendine özgü bir yapı arz etmektedir. Bölgede egemen olmuş medeniyetlerin
geleneği, örfü, güzel sanatları ile bu kültüre etki ettiğini ve özünü, dini
dünya görüşünü teşkil ettiğini görüyoruz.İlçe’nin eğitim ve kültür yönüyle
zengin bir tarihi vardır. İlçe türbe ve ziyaret yerlerinin çok oluşu sebebiyle
yöre halkının ve diğer bölgelerden gelen ziyaretçilerin akınına
uğramaktadır. İlçe’de ayrıca, İsmail Fakirullah Hz. ve İbrahim Hakkı
Hz.’ne ait eserlerle, kullandıkları eşyaların sergilendiği özel bir müze
bulunmaktadır.
Tillo’da medfun İbrahim Hakkı Hz. Hocası İsmail Fakirullah Hz.’nden “Marifetname” adlı eserinde şöyle söz eder: “Şeyhim İsmail Fakirullah Hz.’nin Atası Mevlana Molla Ali Hz., Cizre’de (Şırnak’ın İlçesi) alimlerin reisi iken Miladi 1504 tarihinde zalimlerin zulmünden göç ederek, bütün binaları kireçten güzel, Siirt Kasabası’nın doğusunda iki saat mesafede, yüksek bir yerde bulunan, havası güzel, bağları ve ağaçları bol, 200 evi, birkaç dükkanı, bir hanı, bir hamamı, üç mescit ve bir Cuma camisi bulunan Tillo adlı köyü vatan edinerek, bu camide imam-hatip ve müderris olmuştur. Bu görevi daha sonra Molla Ali Hz.’nin soyundan gelen İsmail Fakirullah Hz. sürdürmüştür.”
Tillo’da medfun İbrahim Hakkı Hz. Hocası İsmail Fakirullah Hz.’nden “Marifetname” adlı eserinde şöyle söz eder: “Şeyhim İsmail Fakirullah Hz.’nin Atası Mevlana Molla Ali Hz., Cizre’de (Şırnak’ın İlçesi) alimlerin reisi iken Miladi 1504 tarihinde zalimlerin zulmünden göç ederek, bütün binaları kireçten güzel, Siirt Kasabası’nın doğusunda iki saat mesafede, yüksek bir yerde bulunan, havası güzel, bağları ve ağaçları bol, 200 evi, birkaç dükkanı, bir hanı, bir hamamı, üç mescit ve bir Cuma camisi bulunan Tillo adlı köyü vatan edinerek, bu camide imam-hatip ve müderris olmuştur. Bu görevi daha sonra Molla Ali Hz.’nin soyundan gelen İsmail Fakirullah Hz. sürdürmüştür.”
0 Yorum:
Yorum Gönder