Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

















SON YAZILAR :
Loading...


28 Eylül 2020

İslamiyetin Mabedi - CAMİ

Cami Alm. Moschee (f), Fr. Mosquee, İng. Mosque. Müslümanların ibadet yeri. İbadet

İbadet, Allah`a karşı gösterilecek saygı, tazim ve hürmet demektir. Ibadet, Allah`ın emirlerini yerine getirmek, yasakladığı bütün haramlardan uzaklaşmak manasındadır.

İbadet yapmak için toplanılan yerlere "mabed" veya "ibadethane" denir. Müslümanların mabedine "mescit" ve "cami"; Yahudilerinkine "sinagog" ve "havra"; Hıristiyanların mabedine de "kilise" denir.

 

Cami Çizimi

Lügatta cami; toplayan, toplayıcı demektir. Müslümanların ibadet yapmak için toplandıkları yer camilerdir. Camiler, İslamiyetin icaplarını, emir ve yasaklarını öğretmek ve bunlara uyulmasını sağlamak için kullanılır. Camide beraberce yapılan ibadet, yalnız başına yapılandan daha kıymetli ve daha sevaptır.

Türkiye’de görülen camiler genellikle büyük bir alanda yapılmışlardır. Osmanlılar zamanında yapılan camiler üç ana bölümden meydana gelmiştir. Bu üç ana bölüm; 1) Dış avlu, 2) İç avlu, 3) Caminin içi, namaz kılınan kısmı (kubbe altı veya sahın)dır.

1. Dış avlu: İç avlu ve sahını çevreler. Etrafı pencereler açılmış taş duvarlarla çevrilmiş ve pencerelerine demir parmaklıklar takılmıştır. Bu avluya girişi sağlamak için çeşitli yerlerine kapılar açılmıştır. Bu dış avlular Selatin Camilerinde, yani padişahların yaptırdığı camilerde çok büyük olup, zemini topraktır ve üzerinde kaldırım döşeli ince yollar vardır. Hem gölge yapmak hem de binaya güzellik kazandırmak için bazı yerlerine ağaçlar dikilmiştir. Dış avluda türbelerin (Türbe Vefat edeni ziyaret maksadıyla okumaya, dua etmeye gelenleri yağmurdan, güneşten korumak için kabirlerin üzerine kurulan çadır vs. Türbe, etrafı çevrilmiş yahut üstü örtülmüş mezar yerine de kullanılmıştır. Arapça bir kelimedir. Kökü “türab” veya “terb” kelimeleridir. Lügatta, toprak, topraklı yer, bir şeyi toprakla örtmek ve üstüne toprak saçmak manalarına gelir. Türbe, ziyaret edilen büyük zatların, evliyanın, şehitlerin, sultanların mezarlarına da denir. )mezarların bulunduğu yer vardır ki, buraya "hazire" denilir.
2. İç avlu: Cami binasına bitişik ve kıblenin ters yönüne gelen tabanı mermer döşeli ve etrafı pencereli yüksek duvarlarla çevrili kısımdır. Bu avlunun iç tarafında sütunlu revaklar vardır. Revakın iki sütun arasında kalan her bölümünde demir parmaklık takılmış, genellikle ahşap kapakları bulunan pencereler açılmıştır. Revakın bulunduğu kısım, iç avluyu dört tarafından çepeçevre dolaşır ve yüksekçe bir seki şeklinde olup zeminden yüksektir. Cami ile birleşen taraftaki kısmına ise, son cemaat yeri denir. İç avlunun ortasında cemaatin abdest alması için yapılmış bir şadırvan bulunur.
İç avlunun ekseni ile, cami içinin ekseni aynı istikamette olur. Mihraptan geçen bu eksenin iç avlu duvarında bir kapı bulunur. Bu kapıya "cümle kapısı" denir. Bundan başka iç avlunun sağ ve sol yanlarında esas mekana yakın kısımlarında da birer kapı vardır. Bunlara da "koltuk kapı" denir.
Revak’ın, cami binasına bitişik olan kısmının ortasında büyük bir kapı bulunur. Bu kapıdan caminin içine girilir. Bu kapının bulunduğu cami duvarının iç avluya bakan yüzünde, kapının sağında ve solunda birer mihrap vardır ki, son cemaat yerinde namaz kılanların kullanması için düşünülmüştür. Yine bu duvar üzerinde dışarıya taşkın balkon şeklinde mahfiller vardır. Bunlara "Mükebbire" denir.
Son cemaat yeri: Sahın ile iç avlu arasında olan ve caminin sahın kısmından bir duvarla ayrılmış bulunan üstü tonoz veya küçük kubbelerle örtülü, caminin eninde revaklı uzun yerdir ki, cami dolduğu vakit sonradan gelenler veya namaz vaktine geç kalanlar burada saflar teşkil ederek namaz kılarlar. Son cemaat yeri zeminden yüksekçe olur. Bazan caminin içinde de son cemaat yeri olabilir.
Şadırvan : Üstü çadır şeklinde bir dam veya bir ahşap kubbe ile örtülü yüksek mermer bir havuz olup, içinde bir fıskiyeden veya lüleden akan sular toplanarak dış tarafında sıra ile takılmış musluklardan akar. Caminin iç avlusunda cemaatin abdest alması için yapılmıştır. Caminin mimari üslubuna uygun olarak yapılmışlardır. Şadırvanların damları direkler veya sütunlar üzerine tutturulmuş olup ileriye taşkın saçakları olur. Musluklarının önünde sıralanmış tahtadan sabit oturacak sıralar ve ayak koyacak taşlar yer alır. Musluktan akan suyun, sıçramaması için derin olarak yapılmış yalakları bulunur. Bazı şadırvanlarda kuşların suyu kirletmemesi için hazne denilen yüksek havuzun üstü tel kafesle örtülmüştür. Şadırvanlar genellikle yuvarlak veya çok köşeli olduğu gibi kare veya dikdörtgen şeklinde olanları da vardır.
Mükebbire: (Me’zene) Ezan okunacak veya tekbir getirilecek yer manasına gelir. Caminin son cemaat yerinde namaz kılanlara, içerideki imamın tekbirlerini tekrar ederek cemaatin birlikte namaz kılabilmesini sağlamak için yüksekçe bir pencere içine ve dışarıya taşkın olarak inşa edilmiş balkon şeklinde çıkmadır ki, son cemaat müezzini imamın tekbirlerini buradan tekrar ederek dışardaki duymayan cemaate bildirir.
3. Caminin içi, kubbe altı veya sahın: Camiler, bina olarak Mekke’ye, yani Kabe istikametine yöneltilmiştir. Üstü büyük kubbe ile örtülü olan mekana "kubbe altı" veya "merkez sahın" denir. Merkez sahının köşesinde, Kur’an-ı kerim okumak için biraz yüksekçe olarak yapılmış yerlere ise "sofa" adı verilir. Büyük kubbe, mimari duruma ve büyüklüğüne bağlı olarak paye ve sütunlar üzerine oturur. Sahınların zemini mermer döşelidir. Buralarda namaz kılınacağı için üzerine halı serilir. Bazı yan sahınların yanlarında kapılar vardır. Cemaat dış avludan caminin içine bu kapılardan direk olarak girebilir. Bazı büyük camilerde yaz sahınları üzerinde fevkaniye ve tabaka diye tabir edilen ikinci bir kat daha bulunur. Bu tabakaların padişahlara ayrılmış ve dışarıdan ayrı bir kapı ve merdivenle çıkılan kısımlarına "hünkar mahfili" denir. İlk Osmanlı camilerinde merkezi sahının ortasında genellikle bir havuz bulunur, ya bu havuzun üstünde veya merkez sahının herhangi bir yerinde yüksekçe bir mahfil yer alır. Bu mahfil müezzinlerin kullanmaları içindir. Bu sebepten dolayı "müezzin mahfili" denilir.
Merkezi sahının kıble yönündeki duvarının tam ortasında hücre şeklinde bir kısım bulunur. Bu hücre imamın namaz kıldırırken bulunacağı yerdir ki, buna mihrap denir. Mihrabın sağ tarafından merdivenlerle çıkılan, taştan veya ahşaptan yapılmış yüksek yere ise minber ismi verilir. Bundan başka caminin içinde vaizlerin vaz verirken üzerine oturmaları için yapılmış yüksek kısımlara da kürsü denir. Bütün bu kısımlar esas vazifelerin dışında, üzerleri çok güzel şekilde süslenmiştir. Üst kat pencereleri genellikle sade ise de, vitray denilen renkli camlardan yapılmış pencereler de vardır.
Caminin içinin aydınlatılması için duvarlarına ve çeşitli yerlerine sıralar halinde pencereler açılmıştır. Alt kat pencerelerde ahşap kapaklar bulunur. Bu kapakların üzerleri çok güzel şekilde süslenmiştir. Üst kat pencerelerin sade olanları bulunmakla birlikte, vitray denilen renkli camlardan yapılmış olanları da vardır.
Mihrap Cami, mescit ve namazgahlarda kıble istikametini gösteren ve imamın cemaat önünde durarak namaz kıldırdığı yere denir. Mihraplar umumiyetle oyuk bir hücre şeklinde yapılırlar. Namazgahlarda bu mihrap yeri dikili bir taşla gösterilir. Genellikle mermerden yapılmalarına rağmen çok az sayıda ahşap mihrap da vardır. Ayrıca çini levhalarla kaplanmış mihraplara da minber-cizimi-dwgindir-660x303çoğu camilerde rastlamak mümkündür. Mihraplar, caminin mimari durumuna uygun olarak sade veya süslü olarak yapılırlar.
Minber

Camilerde üzerine hatibin çıkıp hutbe okunmasına mahsus merdivenli yüksek kürsü.
Peygamber efendimiz Medine ’deki mescitte Eshabına hitab ettikleri zaman uzun müddet ayakta dururdu. Bunu gören Eshab-ı kiram, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) dayanması için bir hurma ağacı dikmişlerdir. Sonradan ılgın ağacından her kademesi birer fasılalı ve iki karış kadar enli üç kademeli bir minber yapılmış ve Peygamber efendimiz hutbelerini bu yüksekçe mevkide okumuştur. Bu minber üç veya dört ayaklı olup arkasında dayanmak için üç sütunu olduğu ve Peygamberimizin üçüncü kademede oturup ayaklarını ikinci kademeye dayadıkları rivayet edilir. O vakitten beri camilerde hutbe için daha çok kademeli taştan veya ahşaptan minberler yapılmıştır. Önde perde ile örtülü bir kapısı veya külah ile örtülü düz bir sahanlığı olan bu minberler, mihrabın sağına inşa edilmişlerdir. Gayet güzel oymalar ve şebekeli parmaklıklarla süslenmiş olan bu minberler, caminin en önemli kısmını teşkil eder.
Kürsü: Camilerde, vaiz ve ders vereceklerin oturmasına mahsus, üstüne birkaç basamaklı bir merdivenle çıkılan seyyar veya sabit sedir. Bunların üstü oymalarla süslü, ağaçtan taht gibi yapılmış olan yerlerine bir minder konulur. Önlerinde kitap koymaya mahsus rahleler vardır. Bunlar genellikle tahtadan oymalı ve sedefli olarak gayet süslü yapılırlar. Bazı camilerde mermerden yapılmış olanları da vardır. Camilerin başlıca eşyasından birini meydana getirir ve her camide bir iki tane bulunur. Camilerde bulunan bu kürsülere vaz kürsüsü denir.
Minare Caminin bitişiğinde, ezan okumak ve ezanı civara duyurmak için ince bir kule Minareşeklinde bir veya birkaç şerefesi bulunan yüksek yapı. Yeni minareler genellikle taştan yapıldıkları gibi tuğladan ve ahşaptan yapılanları da vardır.
Ezan okumak ve uzaklara kadar duyurabilmek için camiye ilk minareyi Eshab-ı kiramdan Mesleme bin Mahled yaptırmıştır. Mesleme’nin (radıyallahü anh) kardeşi Şerahbil bin Amr tarafından da minarede ilk ezan okunmuştur. O zamana kadar ezan, mescitlerde yüksekçe bir yerden okunurdu.
Bundan sonra yapılan camilere en az bir minare ilave etmek adet oldu. Bu sebepten minare, İslam mimarisinde önem kazandı. Bu sebeple her millet kendi mimari üslubuna uygun çeşitli şekillerde minareler inşa etmişlerdir. Minare, en gelişmiş ve en uygun şekline Osmanlı devrinde ulaştı ve bunda Mimar Sinan’ın büyük rolü oldu. Zaten Sinan’la Osmanlı’nın 16. yüzyılda mimari sanatı en yüksek dereceye varmıştır.
Minare en alt kısmından başlamak üzere şu kısımlardan meydana gelir: Kürsü, pabuç, gövde, şerefe, petek, külah ve alem. Minarenin içindeki merdivenle şerefeye çıkılır.

Dünyanın en büyük cami


Faysal-Camii

Faysal Camii, (Şah Faysal Mescidi) İslamabad, Pakistan. Dünyanın en büyük ve en popüler camiilerinden biridir. 5.000 m2 üzerine yapılmış 74.000 kapasiteli camiidir. 1966 yılında Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdül Aziz'in, İslamabad'ı ziyaretinde, önerisi ile gündeme gelen proje için, 1969 yılında Proje Yarışması düzenlendi. 43 ülkeden gelen 17 proje arasından Vedat Dalokay'ın Kocatepe Camii'si için düşündüğü proje yarışmayı kazandı. 1976 yılında Pakistan hukümeti, Suudi Arabistan Devleti'nden alınan 130 milyon Suudi riyali (takriben bugünün 120 milyon $)ile inşaasına başlandı ve 1986 yılında tamamlandı.

İlk camiler
Yeryüzünde yapılan ilk ibadet yeri, Mekke şehrinde bulunan Kabe’dir. Buraya "Mescid-i Haram" da denir. İslam inancına göre: Kabe ilk defa hazret-i Âdem tarafından yapılmıştı. Nuh aleyhisselam tufanında yıkıldı. Böylece Kabe’nin yeri, hazret-i Nuh’dan hazret-i İbrahim’e kadar boş durdu. Bugünkü Kabe’yi İbrahim aleyhisselam oğlu hazret-i İsmail ile birlikte bina etmiştir. Zamanla çeşitli tarihlerde tamir edilmiştir.

Müslümanların önemli mabedi olan "Mescid-i Aksa" Hz. Süleyman’ın hükümdarlığı zamanında M. Ö. 965-926 yıllarında onun tarafından Finikeli mimarlara yaptırılmıştır. Yapımı 7 sene sürmüştü. Çok muhteşem bir şekilde inşa ettirilen Mescid-i Aksa, Kudüs’ü zapteden Buhtunnasar tarafından yaktırıldı. Daha sonra Sultan Keyhüsrev tarafından tamir ettirildi. 70 senesinde Romalılar yaktı ise de bina yeniden tamir edildi. Binanın arsası Kudüs Müslümanlarının eline geçince, yeni bir İslam mabedi yapmak için kallanıldı. Altıncı Emevi halifesi olan Velid bin Abdülmelik, 715 senelerinde buraya, yine "Mescid-i Aksa" denilen camiyi yaptırdı.

Müslümanlar için değeri çok yüksek olan camilerden biri de, Medine’deki "Mescid-i Nebi"dir. Medine-i münevvere’nin en büyük camisidir. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem, Medine’ye hicret ettiği zaman, devesinin ilk çöktüğü yerde inşa edilmiştir. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Medine’de önce Halid bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensari hazretlerinin evinde 7 ay misafir kaldı. Hazret-i Ebu Bekir’den ödünç aldığı 10 altın ile bu arsayı satın alıp, düzelttiler. Hicretin ikinci senesinin Safer ayında mescit tamam oldu. Üzeri hurma dal ve yapraklarıyle örtüldü. Üç kapısı vardı. Mihrabı, şimdiki Bab-ı Tevessül yerindeydi. Şimdi mihrabın yerinde olan kapısından cemaat girer çıkardı. Temelin derinliği ve duvarların kalınlığı iki buçuk metre (üç arşın) idi. Temeli taşdan, duvarları kerpiçtendi. Eni boyu yaklaşık sekiz buçuk metre (10 arşın), yüksekliği de yaklaşık 6 metre (7 arşın) idi. Medine’deyken, Peygamberimiz vefat edinceye kadar, bütün namazlarını hep bu camide cemaatla kıldı. Bu mescit, daha sonraları büyük tamiratlar yapılarak genişletildi. Şimdiki şekline ve ebadına yakın olarak inşası Emevi Halifesi Velid bin Abdülmelik zamanına rastlar.

Hz. Muhammed (SAV) ve Eshab-ı kiram zamanında daha birçok camiler yapılmıştır. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem Mekke’den Medine’ye hicret ederken, önce Kuba köyüne uğradı. Burada 10 günden fazla kaldı. Kuba Mescidi denilen camiyi yaptırdı. İlk Cuma namazının kılındığı cami, Ranuna Vadisindeki "Mescid-i Cuma"dır. Mescid-i Fadih, Mescid-i beni Kureyza, Mescid-i Ümm-i İbrahim, Mescid-i Beni Zafer, Mescid-ül-İcabe, Mescid-ül-Fetih, Mescid-ül-Kıbleteyn, Mescid-i Zühabe, Mescid-i Cebel-i Ayniyye, Mescid-ül-Baki vs. bunlardan başlıcalarıydı. Mescid-i Dırar, Kuba köyünde bulunan münafıklardan ileri gelenleri tarafından, kötü maksatla yaptırılan toplantı yeridir. Resulullah efendimiz burada namaz kılmamış ve yıktırmıştır. Yeri belli değildir.

Meşhur camiler
İslam devletlerinden başta Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar olmak üzere, Müslümanların oturmakta olduğu bütün şehir ve beldeleri, baştan başa camilerle süslemişlerdir. Cami inşası başlı başına bir mimari tarz vücuda getirmiştir. Bunların bir kısmı çeşitli harplerde, yangın ve sel felaketlerinde yıkılmasına rağmen, hala pek çoğu ayakta durmaktadır. Hele Osmanlılar Bursa, Edirne ve İstanbul gibi payitaht şehirlerinde sayılamayacak kadar camiler yaptırmıştır. Edirne’de Selimiye Cami, Bursa’da Kebir (Ulucami), İstanbul’da Bayezid Cami, Süleymaniye Cami, Fatih Cami, Sultan Ahmed Cami vs. camileri en büyükleri ve en muhteşemleridir. Bundan başka dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan başlıca meşhur camilerden bir kısmı şunlardır:

Cami-i Emevi, Cezayir Paşa Camii, Samarra Camii, Kuba Mescidi, Fustat, Amr Camii, Kahire İbni Tulun Camii, Kayravan Sidi Ukba Camii, İsfehan Camii, Kahire Kayıtbay Camii, Buhara Kaliyan Camii, Semerkand Şirdar Camii, Lahor Bedşahi Camii, Kurtuba Camiidir.

Cami adabı
Camiye hürmet onun kıymetini anlamakla olur. Müslümanların toplandığı ibadet yeri olan camiye abdestsiz girilmez. Herkesi rahatsız eden kokan elbise ile içerde bulunmak uygun değildir. Camilere necaset, yani pislik sokulmaz, yol haline getirilip geçilmez. Pislik bulaştıracak deli ve küçük çocuk camiye sokulmaz. Camilerde pazar kurmak, yüksek sesle konuşmak, nutuk söylemek, konferans vermek uygun değildir. Camilerde sarkıntılık ederek dilenilemeyeceği gibi böyle birine sadaka da verilmez. Misafir olanın haricindeki kimseler camide yemek yiyemezler. Camide alış veriş yapılmaz.

Camilerin özelikleri
Kuranı Kerim'de camilerin imarı ve onarımı üzerine olan Tevbe suresinin 18. ayeti ve Muhammed'in cemaatle namazı ve hayratı öven hadislerini temel alan İslam dini mimarisi ilk mabet Kabe ile ve ilk mescit olan Kuba Mescidi ile başlamış, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa ile devam ederek bütün üç kıtaya yayılmış ve günümüze kadar gelmiştir.

Emeviler döneminde Şam Ümeyye Camii, Kayravan Camii; Abbasiler döneminde Samerra Camii; Tolunoğulları döneminde Tolunoğlu Camii; Fatımiler döneminde El-Ezher Camii; Endülüs'te Kurtuba Camii; Selçuklular zamanında Ulu camiler; Osmanlılarda selatin camileri dikkat çeken yapılardır. Büyük camiler, etrafında medrese, mektep, aşhane, hastane gibi yapılarla birer imaret (külliye)dir.

"Çok sayıda küçük kubbe içeren Osmanlı camilerinin merkezcil yerleşim düzeni ve piramit biçimli kütlesi, en azından form olarak, bir Uygur resminde tasvir edilen gök tapınağından yola çıkılarak oluşturulmuş ve 8. ve 10. yüzyıllarda Kökşibagan'da cami mimarisine uygulanmış gibi görünmektedir. Aya Sofya örneğinin önemli teknik özellikler ortaya koyduğuna hiç şüphe yoktur. Ancak çok kubbeli Osmanlı camilerinde estetik özellik olarak, her biri yüksek bir ayak üzerinde duran dört kubbeli Bizans kilisesinin çoğul görüntüsüne değil, Kökşibagan'da erişilen ahenge öykünme vardır. Gerçekten de merkezcil haçvari eksenli plan, Osmanlı dervişlerinin felekleri, belki de vahdet-i vücud anlayışla evrensel ahengin grafik simgesi haline gelmiş ve derviş taçlarının üst kısmında resmedilmiştir.".

"8. yüzyılda, İslam'ın zaferinin ardından bu Türk meliki kentini (Buhara) terk etti, kent sakinleri İslam dinine geçti ve bir mescit inşa ettiler. 8. ya da 11. yüzyıla tarihlendirilen bu mescit, hem Uygur kozmogrofik resim sanatına hem de piramit biçiminde düzenlenmiş dokuz kubbeli Oğuz hükümdar ikametgahına benzemesi nedeniyle, inşasında daha eski gök tapınaklarından esinlenilmiş olabilir. Ne var ki, Müslümanlıkta cemaatle birlikte yapılan ibadette geniş bir alana ihtiyaç duyulması yüzünden hücreler arasındaki duvarlar kaldırıldı ve sütunlar kubbelerin ağırlığını taşıyacak biçimde yapıldı. Böylece piramit düzenindeki çok kubbeli Türk kapalı mescitlerinin ilk örneği geliştirilmiş gibi görünüyor.". Selçuklularda sahın kargir ayaklar ve sütunlarla, çok kubbeli örtülüydü. Osmanlılarda ise dört kalın fil ayağına oturan ana kubbeli camiye geçilmiştir. Türkler bir yeri fethettikten sonra önce toplumun bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bütüncül binalar yaparlardı. İmaret kültürü denilen bu olgu, İslam kültürünün temelidir.

Camilerin kısımları (bölümleri) ve özellikleri
Camiye cümle kapısından sahına girilir, tam karşıda kıble duvarı ve ortasında her zaman cümle kapısının karşısında mihrap bulunur. Orta sahının yanları revakların altındaki yan sahındır ve yüksekçe olursa yan sofalar denir. Başlıca kısımlar: Pencere: Kubbede ve duvarlarda iki-üç sıradır, alttakiler düz atkılı ve düz camlı, üsttekiler kemerli ve renkli işlemeli camlıdır. Işık belli bir miktar ve ölçüyle pencereden sahına girer. Mihrap: İmamın durduğu yer, çıkıntılıdır. Duvar: Kerpiç, tuğla, kaba yontmataş, tuğla hatıllı taş duvar, kesmetaş. Pencere ve kapı kemerleri ve atkılarındaki duvara ayaklama denir. Dış duvar kaplaması mermer, iç duvar kaplaması çini olur. Duvar üstleri üçgen veya değirmidir. Minber: İmamın hutbe okumak için çıktığı yer. Mihrabın sağındadır.

Kürsü : Vaaz yeri.

Muvakkithane: Dış avlu kapısı yanındaki vakit tayini binası. Muvakkit, güneş saatiyle ezan saatini ayarlar.

Hünkar Mahfeli: Selatin camilerinde padişahların namaz kıldığı yer.

Son Cemaat Yeri: Namazın ilk vaktine gelemeyenler için ayrılmış yer. Minare: Müezzinin çıkıp ezan okuduğu yer.

Şerefe: Minare gövdesindeki bir veya birçok balkon. Müezzinin durduğu yer.

Mahya: İki minare arasına asılan ışıklı yazı levhası.

Mahfil: Camilerde parmaklıkla ayrılmış yüksek yer.

Hazire: Camiyi yaptıranın, ailesinin, devlet erkanının lahitlerinin bulunduğu yer.

İmam odası: İmam ve müezzinin odası.

Şadırvan: Elbise askılıkları ve oturma sehpaları, içinde su bulunan hazne, musluklar, takunyaları bulunan avlu ortasındaki abdest yeri.

Avlu: Caminin giriş kapısına bakan geniş alan.

Gasilhane: Cenaze yıkamak için ayrılan yer. Ortasında teneşir tahtası, su araçları, yıkayıcı elbisesi, çizmesi, önlüğü, tabut ve tabuta örtülen yeşil örtü bulunur.

Tuvalet: Avluda yer alan eski taşlı veya yeni taşlı, tek veya birçok bölümlü ayakyolu.

Ayakkabılık : Cami kapısı girişinde dışta veya içte, yanlarda bulunan raflı, dolaplı sistem.

Kitabe: Cami ana kapısı üzerinde, Arap harfleriyle, caminin tarihi ve mimarına ait bilgiler ihtiva eden levha.

Hat: Cami tavanında, tavan katında bulunan bant halinde yahut levha halindeki yazılar.

Sütun: Anakubbenin yaslandığı ayaklar. Şadırvan ve dış ya da iç avlunun, son cemaat yerinin direkleri.

Merdiven: Subasman üzerine yapılmış camilerde, camiye çıkılan basamaklı yer. Kapılar: Dış kapılar avluda, son cemaat kapısı ve anakapı.

Türbe: Genellikle kubbeli, camiye bitişik, etrafı açık mezarlık. Kurs odaları: Külliyelerde imamların öğrencilere ders verdiği yerler.

Yer örtüsü: Hemen her camide halı. Son cemaat yerinde hasır, muşamba örtüler.

Kapı örtüsü: Kenarları işlemeli kalın muşamba örtü.

Avize: Yüzlerce tek kandil veya ortada büyük bir avize.

Vaiz: İbadethanelerde, genellikle camilerde güzel nasihatler veren, kürsüde oturarak her gün veya cuma namazı öncesinde ayet ve hadislerle cemaate dersler veren hoca.

Kubbe: Camiler başta olmak üzere yapılarda yarım küre şeklindeki dam. Kasnak, kemer, tavan ve pencereleri vardır. En büyük kubbe Selimiye Camii kubbesidir. Musalla taşı: Camilerde cenazelerin üzerine konulup cenaze namazının imam tarafından önünde kıldırıldığı taş.

Türkiye'deki ünlü camiler
Sabancı Merkez Camii - Adana Kocatepe Camii - Ankara Emir Sultan Camii - Bursa Bursa Ulu Camii - Bursa Yeşil Camii - Bursa Selimiye Camii - Edirne Süleymaniye Camii - İstanbul Sultan Ahmet Camii - İstanbul Laleli Camii - İstanbul Nuruosmaniye Camii

Nuruosmaniye Camii 1748 yılında I. Mahmud zamanında yapımına başlanan ve III. Osman zamanında (1755) yapımı tamamlanan, Mustafa Ağa tarafından İstanbul'daki Nur-i Osmaniye semtine yapılan camii.
  - İstanbul Rüstem Paşa Camii - İstanbul Ortaköy Camii - İstanbul Arap Camii - İstanbul Bayezid Camii - İstanbul

0 Yorum:

Yorum Gönder

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!