Güzel bir gün olması dileğiyle...
Belki de hayat içinde eksik kalan birçok şeyin nedeni birbirimizi anlayamıyor olmamız.Tabii bunu söyleyebilmek için öncelikli niyetimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.
Anlamak için mi yola çıkıyoruz…
Yoksa her ahvalde kendi bildiğimizi okumak ve düşüncelerimizi başkalarını dikte edip koşulsuz uydurmaya çalışmak mı?
Bir dostum uzun yıllar sonra tesadüfen bir araya geldiğimizde bana, “Sen beni uzun uzun dinlerdin. Söylediklerimin sonunda ‘haklısın ama o öyle olmaz’ derdin” demişti.
Yani aslında karşımızdakilere değer veriyor ve bunu gösteriyoruz ama sonunda bir şekilde yine egolarımız kabarıyor ve bildiğimizi okuyoruz.
Ah gerçekten birbirimizi anlamak istesek.
Bize söylenenler içinde işimize yarayacak çok şey olduğunun farkına varabilsek…
Ve bunun ortak hayat tarzı için bir gereksinim olduğunu çözebilsek.
İşte o zaman ellerimizle kirlettiğimiz dünya çok daha farklı olacak.
Bizim tarafımızdan daha yaşanılır kılınacak.
Anlaşmazlıklarımız asgari safhada daha çok insanın ortak mutluluğuna giden yolda önemli adımlar atmış olacağız.
Bunu sağlamak için yapacağımız ve atacağımız çok basit bir adım var aslında: DİNLEMEK.
Karşımızdakiler neler söylüyor, ne anlatmak istiyor; onu dinlemek...
Dinlemeyi öğrenmek ve hayat kabulleri içerisindeki en önemli erdemlerden birine sahip olabilmek.
Dolayısıyla ben aynı dünyayı paylaştığımız insanlara öncelikle dinlemeyi öğütlüyorum.
Bu anlamda başından geçen deneyimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Bir keresinde gerçekten adeta bir konuşma makinesi olan bir arkadaşa, artık dayanamayıp mümkün olduğunca nazik şekilde de olsa, "Çok fazla konuştuğunu hiç dinlemediğini hatta çoğu zaman karşısındakinin bir cümlesini bile bitirmesine müsaade etmediğini, bu huyunu düzeltmesi gerektiğini" açıkça söylemek zorunda kaldım.
Ne oldu biliyor musunuz?
Hiçbir şey…
O an birazcık kızardı ama "Haklısın" dedi, "Arkadaşlarım da söylüyor bunu" dedi; "Dikkat etmem lazım" dedi…
Buraya kadar çok olumlu ve medeni bir tepki ama sonrasında hiçbir değişiklik olmadı.
Yine de ümidi kesmeden sadece iyi niyetimden, sonrasında bu konular üzerine mailler gönderdim, konuşmalar yaptım, örnekler verdim; yine hiçbir gelişme gözlemlemedim.
Kendileri istemediği sürece insanları değiştirmek mümkün değil gerçekten...
Sonra ne oldu biliyor musunuz, yine bana telefon edip konuşma krizine girdiği bir defasında kendisine bir şey söylemeye çalışıyordum, birkaç kelimeden oluşan bir şey...
Ama kaç kez tekrarlamama rağmen konuşmayı otomatiğe bağladığından duymadı, kendince bir şeyler anlatıp duruyordu...
Ve bu son konuşmamız oldu…
Ben birbirimizi dinlemeyi becerdiğimiz ve birlikteliklerimizin devam ettiği günlerde buluşmayı diliyorum…
AYŞEGÜL ASLAHAN TOPAL'dan Alıntı
Tabii bunu söyleyebilmek için öncelikli niyetimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.
Anlamak için mi yola çıkıyoruz…
Yoksa her ahvalde kendi bildiğimizi okumak ve düşüncelerimizi başkalarını dikte edip koşulsuz uydurmaya çalışmak mı?
Bir dostum uzun yıllar sonra tesadüfen bir araya geldiğimizde bana, “Sen beni uzun uzun dinlerdin. Söylediklerimin sonunda ‘haklısın ama o öyle olmaz’ derdin” demişti.
Yani aslında karşımızdakilere değer veriyor ve bunu gösteriyoruz ama sonunda bir şekilde yine egolarımız kabarıyor ve bildiğimizi okuyoruz.
Ah gerçekten birbirimizi anlamak istesek.
Bize söylenenler içinde işimize yarayacak çok şey olduğunun farkına varabilsek…
Ve bunun ortak hayat tarzı için bir gereksinim olduğunu çözebilsek.
İşte o zaman ellerimizle kirlettiğimiz dünya çok daha farklı olacak.
Bizim tarafımızdan daha yaşanılır kılınacak.
Anlaşmazlıklarımız asgari safhada daha çok insanın ortak mutluluğuna giden yolda önemli adımlar atmış olacağız.
Bunu sağlamak için yapacağımız ve atacağımız çok basit bir adım var aslında: DİNLEMEK.
Karşımızdakiler neler söylüyor, ne anlatmak istiyor; onu dinlemek...
Dinlemeyi öğrenmek ve hayat kabulleri içerisindeki en önemli erdemlerden birine sahip olabilmek.
Dolayısıyla ben aynı dünyayı paylaştığımız insanlara öncelikle dinlemeyi öğütlüyorum.
Bu anlamda başından geçen deneyimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Bir keresinde gerçekten adeta bir konuşma makinesi olan bir arkadaşa, artık dayanamayıp mümkün olduğunca nazik şekilde de olsa, "Çok fazla konuştuğunu hiç dinlemediğini hatta çoğu zaman karşısındakinin bir cümlesini bile bitirmesine müsaade etmediğini, bu huyunu düzeltmesi gerektiğini" açıkça söylemek zorunda kaldım.
Ne oldu biliyor musunuz?
Hiçbir şey…
O an birazcık kızardı ama "Haklısın" dedi, "Arkadaşlarım da söylüyor bunu" dedi; "Dikkat etmem lazım" dedi…
Buraya kadar çok olumlu ve medeni bir tepki ama sonrasında hiçbir değişiklik olmadı.
Yine de ümidi kesmeden sadece iyi niyetimden, sonrasında bu konular üzerine mailler gönderdim, konuşmalar yaptım, örnekler verdim; yine hiçbir gelişme gözlemlemedim.
Kendileri istemediği sürece insanları değiştirmek mümkün değil gerçekten...
Sonra ne oldu biliyor musunuz, yine bana telefon edip konuşma krizine girdiği bir defasında kendisine bir şey söylemeye çalışıyordum, birkaç kelimeden oluşan bir şey...
Ama kaç kez tekrarlamama rağmen konuşmayı otomatiğe bağladığından duymadı, kendince bir şeyler anlatıp duruyordu...
Ve bu son konuşmamız oldu…
Ben birbirimizi dinlemeyi becerdiğimiz ve birlikteliklerimizin devam ettiği günlerde buluşmayı diliyorum…
AYŞEGÜL ASLAHAN TOPAL'dan Alıntı
0 Yorum:
Yorum Gönder