Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

















SON YAZILAR :
Loading...


14 Ocak 2021

Kağnı

Eskiden insanların yük taşımak için kullandıkları araç. Genellikle öküzler tarafından çekilmek suretiyle, bazen de at veya eşekle de kullanılır.

image

(İzmir Resim ve Heykel Müzesinden)

Kağnılar; teker, kağnı evi ve boyunduruk olarak 3 parçadan meydana gelir. Tekerlekler ay biçimi 2 tahta ile bunların arasında bir göbekten ibarettir. Tekerin çerçevesine 1 cm kalınlığında 2-3 cm genişliğinde demir çember kızdırılarak geçirilir. Böylece tahta tekerleğin kısa zamanda parçalanıp elden çıkması önlenmiş olur. Tekerlekleri birleştiren dingil üzerine oklar ve bu okların üzerine de kağnı evi tabir edilen kısım oturtulurdu. Boyunduruk ise hayvana kayışla bağlanan kısımdır. Kağnıyı idare eden kimse ayakta veya oturarak, elindeki 2 metre boyundaki meses veya üvendere (Yozgat'ta böyle söylenir.) adı verilen ucu nodullu (sivri demir) değnekle öküzleri yönlendirir.

image

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Mustafa Kemal'in Kağnısı şiiri Milli Mücadeledeki şahlanışı kağnı simgesiyle anlatır. Başta kurtuluş savaşımız olmak üzere bir dönemin en gözde ve en önemli ulaşım aracı kağnıların en önemli özelliği iki öküz tarafından çekilmesi ve tamamen ahşaptan yapılmasıdır. Tümü tahta olan kağnı tekerleri çamur tutmaması için genelde çam ağacından yapılıp, aşınmaması içinde etrafına 2 cm eninde demir çember geçirilir. Öküzler arasından geçen uzun bir üçgen şeklindeki "ok" ana yapıyı oluşturur. Bu okun ucuna boyunduruk bindirilir. Uzun bir tahtadan oluşan boyunduruğun iki tarafındaki üstü çam, altı meşeden yapılmış bölümleri "zelve" lerle birbirine kayışla da öküzlerin boynuna bağlanır. Kağnının üçgen şeklindeki oklarının her bir parçasına kravat, uçtaki meşeden yapılmış boyundurukla kayışı tutan yuvarlak ağaçlara gevele, öküz veya manda derisinden yapılmış kayış, kravatların altında yine çamdan yapılmış buylular, onun altında da iki tekeri birbirine bağlayan meşeden yapılmış eysen ve eyseni iki tarafından kavrayan azılarda meşeden olurdu. Normal zamanlarda iki tarafına ağaçtan yapılmış kanatlar sokulurdu. Ekin getirme zamanı meşeden yapılmış delece vurulurdu.

MUSTAFA KEMAL'İN KAĞNISI Yediyordu Elif kağnısını, Kara geceden geceden. Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu, Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar, İnliyordu dağın ardı, yasla, Her bir heceden heceden. Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı. Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik, Nam salmıştı asker içinde. Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü, Doğrulmuştu yola önceden önceden. Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif, Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar, Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı, Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra, Gecenin ulu ağırlığına karşı, Hafifletir, inceden inceden. İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında Elma elmaydı yanakları üzüm üzümdü gözleri, Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi, daim; Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına. Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti, Niceden, niceden. Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu, Nazar mı değdi göklerden, ne? Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez, Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur Nasıl dururdu Mustafa Kemal'in kağnısı. Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş, Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni. Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin, Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım. Bak hele üzerinden ses seda uzaklaşır, Düşerim gerilere, iyceden iyceden. Kocabaş yığıldı çamura, Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar, Örtüldü gözleri örtüldü hep. Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı, bacım, Kocabaşın yerine koştu kendini Elifçik, Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden. Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

image

image

Milli Mücadele'nin mütevazı kağnı komutanlarından popüler tarihçi Enver Behnan Şapolyo anlatıyor: "Milli Mücadele'nin ilk günlerinde bana Milli bir görev verilmişti. O da kağnı komutanlığı idi. O acı ve yoksul günlerde ordumuzun geri hizmetleri üç türlü vasıtayla sağlanmaktaydı. Bunlar deve kolları, katır kolları ve kağnı kollarıydı. Çünkü o zamanlar ordumuzun elinde hiçbir motorize kuvvet yoktu. İnönü Cephesine silah ve yiyecek bu nakil kollarıyla temin edilmekteydi. Deve kolları pek süslüydü. Develerin hörgüçlerinden boyunlarına kadar renkli püsküller ve aynalar sarkmaktaydı. Her devenin hörgücünün imageüzerine de üç tane cephane sandığı yerleştiriliyordu. Deve kolları bu şekilde bir dizi teşkil ederek ağır ağır İnebolu'dan Eskişehir yolunu tutmaktaydı. Katır kolları da pek enteresandı. Katırların boyunlarındaki iri tunç çanlar çalar, bu gürültü içinde katırlar da yola düzülürler, onlar da cephane taşırlardı. Benim kolum kağnı kolları idi. Kağnılar vilayet vilayet olarak nöbete gelirler ve ödevlerini tamamladıktan sonra yurtlarına dönerlerdi. Kağnılar iki tekerlekli basit şekilde yapılmış birer yük arabasıydı. Bunları öküzler ve mandalar çekerlerdi. Kağnıların hep birden çıkardıkları inilti ta uzak yerlerden işitilirdi. Bana her seferinde kırk kağnı verilirdi. Kağnıcıların çoğu kadın olurdu. Çünkü delikanlılar cephedeydiler. Çok kere benim kağnıcılarımın otuzu kadın, sekizi çocuk, ikisi de altmış yaşından yukarı ak sakallı ihtiyarlar olurdu. Bize muhafız olarak da silahlı (Müzaheret Bölüğü) efradından bir milis asker verilirdi. Bunlar hapishanelerden çıkarılıp vatan hizmetine verilmiş mahpuslardı."

image31 Ağustos 1922 günü alevler içinde yanan Kütahya'nın Altıntaş İlçesine bağlı Zafertepeçalköy’de [günümüzde Belde oldu] Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak Paşa kırık bir kağnı arabasının üzerinde durum değerlendirmesi yapmışlardı. O günün anısına 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarının ilk ayağı olan Zafertepeçalköy’e Kağnı heykeli dikiliyor.

Turgut Özakman'ın ŞU ÇILGIN TÜRKLER Kitabından... ...İleride Milli Eğitim Bakanı olan M. Necati Bey anlatıyor: "Uzun yollarda kesintisiz süren bir akışla savaş alanlarına inen mübarek kağnı kafilelerine her zaman rast gelirdim. Görüntü hiç değişmezdi: Zayıf öküzlerin çektikleri cephane yüklü arabalar ve bunların başlarında yanık yüzlü, çıplak ayaklı kadınlar, ihtiyarlar hatta çocuklar. Çok defa yolun kenarına çekilir, onların geçişini gözlerim yaşararak seyreder, kağnıların gıcırtılarını ilahi bir musiki gibi dinlerdim. Karlı bir gün Çerkeş önlerinde kağnılarla cephane taşıyan bir kadın kafilesine rast gelmiştik. Kafileye yaklaştık ve selamlaştık. Biz soğuktan yamçılar altında bile titrerken, tek yorganını arabaya örten bir ninenin çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce içimde bir merhamet sızladı. Yorganını, arkasına sardığı peştamalın içinde ara sıra hıçkıran bir çocuğun üzerine değil de, niçin arabanın üzerine serdiğini sormak gereğini duydum. Sorumu garip bir tarzda karşıladı. Anlaşılan bu durumu konuşmaya değer bulmuyordu. Cevap beklediğimi anlayınca, kutsal bir şeye yaklaşır gibi kağnıya yaklaştı, yorganı aralayarak altındaki mermileri gösterdi: ‘Kar serpeliyor oğlum, millet malıdır, yazık, nem kapmasın.’ Uçlarından çekerek yorganı mermilere sıkı sıkıya sardı. Az önceki merhametimden utandım."

Kağnı günümüz Hindistan'ında çok amaçlı kullanılan en yaygın taşıt olarak; sadece tarımda değil, sosyal hayatta da iş görmeye devam ediyor...

image

Oğuz Kağan Destanında Kağnı

Kağnı adı, Türk Destanlarının İlki olan Oğuz Kağan Destanında da geçmektedir. Destanda kağnı imageadının ortaya çıkışı [ilk söylenişi] anlatılmaktadır... İlgili Bölüm:“…Bu savaştan sonra Oğuz Kağan'ın çerilerine öyle bir dolu mal ve ganimet kaldı ki sayısı bellisizdi. Yükleyip götürmeğe ne at, ne katır, ne de öküzler yetti. Oğuz Kağan' ın ordusunda yine bir ev var idi, hem akıllıydı hem de çok becerikliydi, bunun adına da Barmağlığ Çoşun Billing denirdi. Becerikli usta olan bu Barmağlığ Çoşun Billing bir kağnı yaptı. Üstüne ganimetleri koydu doldurdu. Kağnının önüne de canlı malları koştu, atları katırları, öküzleri koştu. O canlı mallar, bu cansız ganimetleri çekip götürdüler. Görenlerin hepsi de şaşıp kaldılar. Herkes, daha çok kağnı yaptı. Görenler, kağnılar gitmekte iken kanga kanga kangaluğ diye sesleniyorlardı. Bunun için Barmağlığ Çosun Billing' in yaptığı nesnenin adı kağnı olup kaldı. Oğuz Kağan, kağnıları görünce gülüp kaldı ve dedi ki: "Kanga kanga ile cansızı canlı yürüttü, Kangaluğ da sana ad oldu, bunu kağnı böylece belirtsin" dedi ve oradan da yürüyüp gitti.”

imageKırık Kağnı Anıtı

imageimage

image

(Ankara ULUS'ta bulunan Zafer Anıtının sağ tarafında yer alan kabartma kompozisyonda kağnılarla cepheye silah taşıyan kahraman Türk anaları temsil edilmiştir.)

image

(Çankırı'da Kurtuluş Savaşımızda cepheye kağnılarla cephane taşıyan Kahraman kadınlarımızı simgeleyen anıt)

0 Yorum:

Yorum Gönder

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!