Selçuklu döneminin en anıtsal yapılarından biri olan Çifte Minareli Medrese aynı zamanda en çok tahribata ve yıkıma uğramış yapılardan biridir de.Günümüze yalnızca doğu cephesi, yani ön yüzü gelebilmiştir.1960’lı yıllarda yapılan araştırma kazısı sonucuna göre medrese, açık avlulu, dört eyvanlı, iki katlı anıtsal bir yapıdır.Köşe kulelerinden sonra medreseye bitişik güney yönünde daha önceki dönemlere ait bir imaret veya zaviye olduğu, kuzey yönünde ise medrese bünyesi içinde bir hamamın
olabileceğinin izleri ortaya çıkarılmıştır.Taç Kapısı üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yılında İlhanlı veziri sahip Şemseddin Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. XIII.yüzyıl, Anadolu Selçuklu döneminde imar faaliyetleri ve kültür hayatının önemli devresi olarak görülür.Selçuklular bu yüzyılın içinde Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve Çifte Minareli Medrese gibi taş, tuğla ve çini sanatının Anadolu’da en önemli yapılarını meydana getirmişlerdir.
Şehrin orta kesiminde Keykavus Darüşşifası’nın karşısında yer alan medresenin, taç kapı üzerinde bir şerit halinde uzanan Celi kitabesinde mimar adı okunamamakta ancak- birçok araştırmacı tarafından bu şahsın Külük b. Abdullah olduğu kabul edilmektedir.
Yapı hemen hemen bugün sadece ön cephesiyle ayakta kalabilmiş durumdadır.Cephenin arkasında 1882 yılında yapılan ve sonraları okul olarak kullanılan bir hastane binası yer almaktadır.Medresenin asıl tahrip edilişinin bu binanın yapımı sırasında meydana geldiği anlaşılmaktadır.37.54 metrelik cephenin ortasında taç kapı, onun üzerinde de iki köşesine gelecek şekilde planlanmış, medreseye adını veren minareler yer alır.
ÇİFTE MİNARELİ MEDRESENİN YAPISI VE MİMARİ ÖZELLİKLERİ :
Son otuz yıl içinde yapılan kazılardan, medresenin açık avlulu-dört eyvanlı planda ve iki katlı olarak inşaa edildiği, ayrıca iki yanında bulunan bina temellerinden de bir küllüye birimi olduğu anlaşılmaktadır. Bu temellerden, etrafında su künkleri ve su ile ilgili başka malzemeler bulunanın bir hamama, diğerinin ise bir zaviyeye ait olduğu sanılmaktadır.Sağlam vaziyetteki ön cephenin arkasında değişik ölçülere sahip üç beşik tonozlu odanın dışında ayakta kalabilmiş başka mimari eleman yoktur;ancak kazılar neticesinde bulunan temellerden köşe odaları ile yan eyvanlar arasında üçer
hücrenin yer aldığı tespit edilmiştir.Bugün ortada görülen kısa sütunlar yapının ikinci katının dayanaklarıdır.Kesme taşın bolca kullanıldığı medresede özellikle süsleme unsuru olarak tuğla malzemeye de yer verilmiştir.
Bugün, doğu yönünde yer alan medrese girişinin taş süslemeli cephesi büyük boyutları ve tuğla-sırlı tuğla örgülü iki minaresiyle dikkat çekmektedir.Sivas Gök Medrese ve Erzurum Çifte Minareli Medrese ile benzerlik gösteren yapının iki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu olduğu öğrenilmektedir.Ön yüz, ortada iki minareli taç kapı, iki yandaki pencere ve köşe kuleleriyle kompoze edilmiştir.Taç kapıya yanlardan
bakıldığında minarelerin tabii uzantısı olan yarım silindirik gövdeler üzerinde, Divriği Ulu Camii’ndekileri hatırlatan dışa taşkın çiçek demeti şeklinde yüksek kabartmalar görülür;bu demetler alt ve üst kısımlarından ince birer burmalı şeritle birbirlerine bağlanmıştır.Taç kapı bordürünün en dıştaki süsleme kuşağını teşkil eden bu silmenin hemen yanında içeri doğru sırasıyla mukarnaslı ve çiçek bezemeli bir çerçeve, onun yanında Palmet dizisi, hemen onun yanında en dıştaki çiçek demeti
silmenin daha küçük ölçülerde bir benzeri ve onun yanında da iç içe geçmeli düzenlenmiş geometrik rozetlerde oluşan geniş bir kuşak yer almaktadır.
Cephenin köşelerinde yer alan iki yuvarlak yarım paye tam köşe kulesi olmayıp medresenin bitişiğindeki binalarla sınırlarını tespit eden birer mimari unsurdur. Demet paye şeklinde küçük yarım yuvarlak çubukların çevrelediği payelerin alt kısımlarında, içleri bitkisel motiflerle süslenmiş ve ters-düz sırasıyla dizilmiş üçgenler yer almaktadır.Üçgenlerin üzerinde girift Rumilerden oluşan geniş bir kuşak, onun üstünde de bitkisel motiflerden oluşan bir kaval silme bulunmakta ve bu silme
dikey yuvarlak çubukların üzerinde atlamalı olarak ve birer tezyinatsız çubuğun üzerinde çapraz yaparak bütün paye yüzeyini dolaşmaktadır.
Cephedeki taş süsleme ve oran itibariyle mimari bir olgunluğun yanı sıra aynı süslemeyi tekrardan kaçınan bir anlayışın hakim olduğu göze çarpar.Böyle bir uygulama ile daha canlı, hareketli, ışık-gölge oyunlarını kuvvetlice hissettiren bir cephe elde edilmiştir.Taşın yanı sıra sırlı tuğla ve çinilerle bezeli iki minaresi bu olgun ve duyurucu kompozisyonu renklendirmiştir.
Medrese uzun süre bakımsız kalmış, 1882 yılında hastane, daha sonra İnönü mektebi olarak kullanılmıştır.Medresenin asıl tahrip edilişi; 1882 yılında hastane binasının yapımı sırasında meydana geldiği anlaşılmaktadır. Merhum Halil Ethem Eldem Bey’in çabalarıyla şimdiki doğu cephe yıkımdan kurtulmuştur.Selçuklu devrinin en ihtişamlı eserlerinden biri olan Çifte Minareli Medrese, bugün bakımsızlıktan dolayı harap durumdadır.
0 Yorum:
Yorum Gönder