Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Uzay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Uzay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Şubat 2022

Mars

Mars, Güneş Sistemi'nin Güneş'ten itibaren dördüncü gezegeni. Roma mitolojisindeki savaş tanrısı Mars'a ithafen adlandırılmıştır. Yüzeyindeki yaygın demir oksitten dolayı kızılımsı bir görünüme sahip olduğu için "Kızıl Gezegen" de denir.

İnce bir atmosferi olan Mars gerek Ay'daki gibi meteor kraterlerini, gerekse Dünya'daki gibi volkan, vadi, çöl ve kutup bölgelerini içeren çehresiyle bir yerbenzeri gezegendir. Ayrıca dönme periyodu ve mevsim dönemleri Dünya’nınkine çok benzer. 2 adet uydusu bulunmaktadır.

Mars’taki Olimpos Dağı (Olympus Mons), Güneş Sistemi’nde bilinen en yüksek dağdır ve Marineris Vadisi (Valles Marineris) adı verilen kanyon en büyük kanyondur. Ayrıca Haziran 2008’de Nature dergisinde yayımlanan üç makalede açıklandığı gibi, Mars’ın kuzey yarımküresinde 10.600 km uzunluğunda ve 8.500 km genişliğindeki dev bir meteor kraterinin varlığı saptanmıştır. Bu krater, bugüne kadar keşfedilmiş en büyük meteor kraterinin (Ay'ın güney kutbu kısmındaki Atkien Havzası) dört misli büyüklüğündedir.

Mars, Dünya hariç tutulursa, hâlen Güneş Sistemi’ndeki gezegenler içinde sıvı su ve yaşam içermesi en muhtemel gezegen olarak görülmektedir. Mars Express ve Mars Reconnaissance Orbiter keşif projelerinin radar verileri gerek kutuplarda (Temmuz 2005) gerekse orta bölgelerde (Kasım 2008) geniş miktarlarda su buzlarının var olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır. 31 Temmuz 2008’de Phoenix Mars Lander adlı robotik uzay gemisi Mars toprağının sığ bölgelerindeki su buzlarından örnekler almayı başarmıştır.


Günümüzde, Mars, yörüngelerine oturmuş üç uzay gemisine evsahipliği yapmaktadır: Mars Odyssey, Mars Express ve Mars Reconnaissance Orbiter. Mars, Dünya hariç tutulursa, Güneş Sistemi’ndeki herhangi bir sıradan gezegenden ibaret değildir. Yüzeyi pek çok uzay aracına evsahipliği yapmıştır. Bu uzay araçlarıyla elde edilen jeolojik veriler şunu ortaya koymuştur ki, Mars önceden su konusunda geniş bir çeşitliliğe sahipti; hatta geçen on yıllık süre sırasında gayzer (kaynaç) türü su fışkırma veya akıntıları meydana gelmişti. NASA’nın Mars Global Surveyor projesi kapsamında sürdürülen incelemeler Mars’ın güney kutbu buz bölgesinin geri çekilmiş olduğunu ortaya koymuştur. Bilim insanları, 2006'da Mars yörüngesine oturtulan "Mars Reconnaissance Orbiter" (Mars Yörünge Kaşifi) uydusundan alınan veriler sonucu, Mars'ta sıcak aylarda tuzlu su akıntılarının oluştuğunu bildirmişlerdir.

Mars’ın 1877 yılında astronom Asaph Hall tarafından keşfedilen Phobos ve Deimos adları verilmiş, düzensiz biçimli iki küçük uydusu vardır. Mars Dünya’dan çıplak gözle görülebilmektedir. "Görünür kadir"i −2,9’a ulaşır ki bu, çıplak gözle çoğu zaman Jüpiter Mars’tan daha parlak görünmesine karşın; ancak Venüs, Ay ve Güneş’çe aşılabilen bir parlaklıktır.

Mars adı, Roma mitolojisinde yer alan savaş tanrısı Mars kökenlidir ve Mart ayı ile eş kökenli olmaktadır. Bu isim gezegenin kırmızı renginin kan ile bağdaşlaştırılması dolayısıyla verilmiştir.

Dünyadaki pek çok dilde gezegeni tanımlamak için bu köke dayanan isimler kullanılmakla birlikte, bazı dillerde farklı isimlendirmeler mevcut olmaktadır. Yunanca'da yer alan Ἄρης (Arēs) kelimesi bu dilde gezegeni tanımlamak için kullanılmaktadır ve Mars'ın coğrafyası ile ilgili araştırmalar yürüten bir bilim dalı olan areoloji bu kökten türetilmiştir.

Gezegenin kırmızı rengine atfen Arapça'da Mars için ateş ile ilişkili مريخ (merrîh) kelimesi kullanılmaktadır. Bu kullanım Farsça, Urdu, Malayca ve Svahili dillerinde de kullanılmakta olup, Türkçede de eskimiş olan "Merih" şekliyle bulunmaktadır. Arapça "düşen, düşük" anlamına gelen ساقط (sāḳiṭ) sözcüğünden alıntı olan Sakıt, eskimiş bir kelime olup Mars anlamına gelmektedir. Çincede yer alan ve ateş yıldızı anlamına gelen 火星 (Pinyin: Huǒxīng) sözcüğü ise kendine Korece, Japonca ve Vietnamcada kullanım edinmiştir.

Fiziksel özellikler

Mars’ın yarıçapı Dünya’nınkinin yaklaşık yarısı kadardır. Yoğunluğu Dünya’nınkinden daha az olup, hacmi Dünya’nın hacminin %15’i, kütlesi ise Dünya’nınkinin %11’i kadardır. Mars’ın Merkür’den daha büyük ve daha ağır olmasına karşılık, Merkür ondan daha yoğundur. Bu yüzden Merkürün yüzeyindeki yerçekimi Mars’ınkinden daha fazladır. Mars, boyutu, kütlesi ve yüzeyindeki yerçekimi bakımından Dünya ile Ay arasında yer alır. Mars yüzeyinin kızıl-turuncu görünümü hematit ya da pas adıyla tanınan demiroksitten (Fe2O3) kaynaklanır.

Jeoloji ("arkeoloji")

Uydu gözlemleri ile Mars meteorlarının incelenmesi Mars yüzeyinin esas olarak bazalttan oluştuğunu göstermektedir. Bazı kanıtlar Mars yüzeyinin bir kısmının tipik bazalttan ziyade, yeryüzündeki andezit kayalarının benzeri olabilecek zengin silisyum oluşumlarından meydana geldiğini göstermektedir; fakat gözlemlerdeki veriler bunların silisli cam olduğu şeklinde de yorumlanabilir. Her ne kadar Mars’ın asli manyetik alanı yoksa da, gözlemler gezegen kabuğunun parçalarının vaktiyle iki kutuplu bir manyetik alanın etkisinde bulunmuş olduğunu göstermektedir. Minerallerde gözlemlenen bu paleomanyetizm yeryüzünün okyanus diplerinde bulunan tabakalarındakilere çok benzer özelliklere sahiptir. 1999’da ortaya atılan ve 2005’te Mars Global Surveyor verileriyle yeniden gözden geçirilen bir teoriye göre bu tabakalar, Mars’ta 4 milyar yıl önce, manyetik kutuplaşmanın yani manyetik alanın henüz etkin olduğu dönemde mevcut olan tektonik plakaların kanıtıdır.

Gezegenin iç yapısına ilişkin güncel modellere göre, gezegen, esas olarak demir ve % 14-17 civarında sülfürden oluşan, yarıçapı yaklaşık 1480 km olan bir çekirdek bölgesi içerir. Bu demir sülfür (FeS) bileşiği kısmen akışkandır. Çekirdek, günümüzde etkin olmadığı görülen, gezegendeki birçok tektonik ve volkanik oluşumlardan oluşmuş bir silikat mantosuyla çevrilidir. Gezegenin kabuğunun ortalama kalınlığı 50 km olup, azami kalınlığı 120 km civarındadır. Dünya’nın ortalama kalınlığı 40 km olan kabuğu, her iki gezegenin boyutları gözönüne alındığında Mars’ınkine göre üç misli daha ince kalır.

Mars’ın temel jeolojik devirleri şunlardır:

Nuh Devri: Devre bu ad, Mars'ın güney yarımküresindeki bir bölgenin Nuh’un Toprağı (Noachis Terra) olarak adlandırılması nedeniyle verilmiştir. Mars’ın en eski yüzey oluşumuna ilişkin devirdir, 3,8 milyar yıl öncesi ile 3,5 milyar yıl öncesi arasındaki dönemi kapsar. Nuh Devri yüzeyleri birçok büyük çarpma kraterleriyle oyulmuş haldedir. Tharsis volkanik plato bölgesinin bu devirdeki büyük bir sıvı su baskınıyla oluştuğu sanılmaktadır.

Hesperian devri: 3,5 milyar yıl öncesi ile 1,8 milyar yıl öncesi arasındaki dönemi kapsar. Bu devir, geniş lav ovalarının oluşumu ile nitelenir.

Amazon Devri: 1,8 milyar yıl öncesi ile günümüze kadarki dönemi kapsar. Amazon Devri bölgeleri, meteor çarpmalarıyla açılmış kraterleri pek içermez ve tamamen değişiktir. Ünlü Olimpos Dağı bu dönemdeki lav akıntılarıyla oluşmuştur.

19 Şubat 2008’de Mars’ta muhteşem bir çığ meydana geldi. Mars Reconnaissance Orbiter uzay gemisinin kamerasınca filme kaydedilen görüntülerde 700 m. yükseklikteki bir uçurumun tepesinden kopan buz bloklarının ardında toz bulutları bırakarak yuvarlanışları görülüyordu.[35] Son incelemeler ilk kez 1980’lerde ortaya atılmış bir teoriyi desteklemektedir: Bu teoriye göre 4 milyar önce Mars’a Plüton gezegeni boyutlarındaki bir meteor çarpmıştır. Gezegenin kuzey kutup bölgesini kapsadığı gibi, yaklaşık % 40’ını kapsayan Borealis basin adı verilen garip havzanın bu çarpmayla oluştuğu sanılmaktadır.

Toprak

Haziran 2008’de Phoenix uzay gemisi tarafından gönderilen veriler Mars toprağının hafifçe alkalin olduğunu ve hepsi de organik maddenin gelişmesi için elzem olan magnezyum, sodyum, potasyum ve klorür içerdiğini ortaya koydu. Bilim insanları Mars’ın kuzey kutbuna yakın toprağın kuşkonmaz gibi bitkilerin yetiştirilebileceği bir bahçe oluşturulması için elverişli olduğu sonucuna vardı. Ağustos 2008’de Phoenix uzay gemisi Dünya suyu ile Mars toprağının karıştırılması gibi basit kimya deneylerine başladı ve önceden Mars toprağı konusunda ortaya atılmış birçok teoriyi doğrulayan bir keşifte bulundu: Mars toprağında perklorat tuzlarının izlerini keşfetti. Perklorat tuzlarının varlığı Mars toprağının daha da ilginç bulunmasını sağlamıştı[39] Fakat perklorat tuzlarının varlığının Mars’a taşınan Dünya toprağından, çeşitli örneklerden veya aletlerden kaynaklanmış olma olasılığı da vardı; bu yüzden, kaynağın Mars toprağı olup olmadığından iyice emin olunması için bu konuda daha fazla deneyler yapılması gerekmektedir.

Hidroloji

1965’te Mariner-4’le gerçekleştirilen ilk Mars alçak uçuşuna kadar, gezegenin yüzeyinde sıvı su olup olmadığı çok tartışılmıştı. Bu tartışma özellikle kutup bölgelerindeki periyodik olarak değişim gösteren, deniz ve kıtaları andıran açık ve koyu renkli lekelerin gözlemlenmiş olmasından kaynaklanıyordu. Koyu renkli çizgiler bazı gözlemciler tarafından uzun zaman sıvı su içeren sulama kanalları olarak yorumlanmıştı. Bu düz çizgi oluşumları sonraki dönemlerde gözlemlenemediğinden optik illüzyonlar olarak yorumlandı. Kısa dönemlerde alçak irtifalarda olabilecek oluşumlar hariç tutulursa, günümüzdeki atmosferik basınç altında Mars yüzeyinde sıvı su mevcut olamaz; ancak geçici sıvı su akışları olabilir. Buna karşılık özellikle iki kutup bölgesinde geniş su buzları mevcuttur. Mart 2007’de NASA, güney kutbu bölgesindeki su buzlarının erimeleri halinde suların gezegenin tüm yüzeyini kaplayacağını ve oluşacak bu okyanusun derinliğinin 11 m. olacağının hesaplandığını açıkladı. Ayrıca gezegende kutuptan 60° enlemine kadar bir buz permafrost mantosu uzanır. Mars’ta kalın kriyosfer tabakasının altında, büyük miktarlarda, sıkışık halde tutulmuş (yüzeye çıkamayan) su rezervlerinin bulunduğu sanılmaktadır. Mars Express ve Mars Reconnaissance Orbiter’dan gelen radar verileri her iki kutupta (Temmuz 2005) ve orta enlemlerde (Kasım 2008) büyük miktarlarda su buzlarının bulunduğunu ortaya koymuştur. Phoenix Mars Lander ise 31 Temmuz 2008’de Mars toprağındaki su buzlarından örnek parçalar almayı başarmıştır.

Mars tarihinin nispeten erken bir döneminde Valles Marineris Vadisi (4000 km) oluştuğunda su kanallarının oluşmasına neden olan, serbest kalmış yeraltı sularının yol açtığı büyük bir sıvı su baskınının meydana geldiği sanılmaktadır. Bu su baskının biraz daha küçüğü de daha sonra Cerberus Fossae denilen büyük yüzey yarıklarının açıldığı dönemde, yani yaklaşık 5 milyon yıl önce meydana gelmiştir ki, Cerberus Palus bölgesindeki Elysium Planitia’da hâlen görülebilen donmuş denizin bu olayın bir sonucu olduğu sanılmaktadır. Bununla birlikte bölgenin buz akıntılarını andıran lav akıntıları gölcüklerinin oluşabileceği bir morfolojiye de sahip olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Kısa zaman önce Mars Global Surveyor’daki Mars Orbiter’ın yüksek çözünürlüğe sahip kamerasıyla çekilen fotoğraflar Mars yüzeyindeki sıvı suyun tarihi hakkında daha ayrıntılı bilgiler sağlamıştır. İlginçtir ki, bu verilerde Mars’ta dev kanalların, ağacın dallanmasına benzeyen ağ biçimli geniş yolların bulunmasına karşın su akışlarını gösteren daha küçük ölçekli damar ve oluşumlara rastlanamamıştır. Bunun üzerine hava koşullarının bu küçük izleri zamanla yok etmiş olabilecekleri (erozyon) düşünüldü. Mars Global Surveyor uzay gemisiyle edinilen yüksek çözünürlüklü veriler, kraterlerde ve kanyonların duvarları boyunca yüzlerce yarık bulunduğunu ortaya koymuştur. Araştırmalar bu oluşumların genç yaşta olduğunu göstermektedir. Dikkat çeken bir yarığın altı yıl arayla çekilen iki fotoğrafı karşılaştırıldığında yarıkta yeni tortul çökeltilerinin biriktiği farkedilmiştir. NASA’nın Mars Keşif Programı yetkili uzmanlarından Michael Meyer bu tür renkli tortul çökelti oluşumlarına ancak güçlü bir sıvı su akışının yol açabileceği görüşündedir.

Opportunity adlı uzay keşif aracı (astromobil) tarafından çekilmiş, Mars yüzeyinde geçmişte sıvı su bulunduğunu gösteren mikroskobik kaya oluşumlarının fotoğrafı

"Mars Reconnaissance Orbiter" (Mars Yörünge Kaşifi) uydusundan alınan veriler sonucu, Mars'ta sıcak aylarda tuzlu su akıntılarının oluştuğu belirlenmiştir.

İster yağıştan (yağmurdan), ister yeraltı su kaynaklarından, ister başka bir kaynaktan kaynaklansın, sonuç olarak Mars’ta su mevcuttur. Öte yandan söz konusu çökelti oluşumlarına donmuş karbondioksidin veya gezegen yüzeyindeki toz akımlarının neden olduğunu ileri süren senaryolar da ortaya atılmıştır. Mars yüzeyinde geçmişte sıvı suyun bulunduğunun bir başka kanıtı da yüzeyde saptanan minerallerden gelmektedir: Hematit, goetit gibi mineraller genellikle suyun varlığını işaret eden minerallerdir (goetit serin topraklardaki yegane demir oksittir).

Coğrafya

Ay’ın haritasının yapılmasında ilk çalışmalarda bulunanlardan biri olan Johann Heinrich Mädler on yıl süren gözlemlerinden sonra, 1840’ta da ilk Mars haritasını çizdi. İlk areografi uzmanları olan Mädler ve kendisiyle Ay haritasının yapımında da çalışmış arkadaşı Wilhelm Beer, Mars haritasındaki işaretlemelerde, isimler vererek belirlemek yerine, sade bir şekilde, harfler kullanmayı tercih ettiler.

Mars’taki coğrafi oluşumlara Dünya coğrafyasından veya tarihsel ve mitolojik isimler verilmiştir. Mars’ın ekvatoru doğal olarak kendi çevresinde dönmesiyle belirlenmiştir, başlangıç meridyeni ise Dünya’daki Greenwich meridyeni gibi keyfi olarak, 1830’da ilk Mars haritalarının yapımı çalışmasında Mädler and Beer tarafından belirlenmiştir. 1972’de Mariner 9 uzay aracının Mars’le ilgili yeterince veri toplamasından itibaren, Sinus Meridiani’deki (Meridian Bay), sonradan Airy-0 olarak adlandırılan küçük bir krater, eski belirlemeyle uyuşacak tarzda 0.0° boylamı olarak seçildi (Beer ve Mädler tarafından “a” harfi ile işaretlenen boylam).

Mars’ta deniz olmadığından Olimpos Dağı’nın yüksekliği “ortalama çekim yüzeyi” (İng. mean gravity surface) esas alınarak hesaplanmış ve yüksekliği 27 km olarak saptanmıştır. (Bir başka deyişle, Mars’ta irtifalar atmosfer basıncının 610,5 Pa (6.105 mbar) olduğu seviye esas alınarak hesaplanır. Bu da Dünya’daki deniz seviyesinde mevcut basıncın yaklaşık ‰ 6’sıdır.)

Mars topoğrafyası ilginç bir ikilem göstermesiyle dikkat çeker. Kuzey yarımkürenin lav akıntılarıyla düzleşmiş ovalar içermesine karşın, güney yarımküre eski çarpışmalarla çukurlar ve kraterlerle oyulmuş haldeki bir dağlık arazidir. 2008’de yapılan araştırma ve incelemeler 1980’de ortaya atılmış, Mars’ın kuzey yarımküresine dört milyar yıl önce Ay’ın boyutunun %6,6’sı büyüklükteki bir cismin çarpmış olduğunu ileri süren teoriyi kanıtlar görünmektedir. Bu görüş doğru olduğu takdirde Mars’ın kuzey yarımküresinde 10.600 km uzunluğunda ve 8.500 km genişliğinde bir krater alanının açılmış olması gerekirdi ki, bu, Avrupa, Asya ve Avustralya toprakları bütününe denk bir alandır. Mars’ın yüzeyi Dünya’dan görünüşle, farklı albedo’su olan iki tür alana ayrılır. Kızılımsı demiroksit içeren tuz ve kumla kaplı soluk ovalar geçmişte Mars kıtaları olarak yorumlanmış ve bunlara Arabistan Ülkesi (Arabia Terra), Amazon Ovası (Amazonis Planitia) gibi adlar verilmiştir. Koyu renkli oluşumlar ise denizler olarak yorumlanmış ve bunlara Mare Erythraeum, Mare Sirenum ve Aurorae Sinus adları verilmiştir. Dünya’dan görünüşe göre en koyu renkli coğrafi oluşum Syrtis Major’dur.

Everest’in üç misli yüksekliğindeki Olimpos Dağı birçok büyük volkan içeren dağlık Tharsis bölgesindeki, yumuşak eğimli bir sönmüş volkandır. Mars aynı zamanda çarpma kraterlerinin gözlemlendiği bir gezegendir; yarıçapı 5 km ve daha büyük olabilen bu krater oluşumlarının toplam sayısı 43.000 olarak belirlenmiştir. En büyükleri hafif bir albedo oluşumuna sahip, Dünya’dan kolayca görülebilen Hellas çarpma havzasıdır (Hellas Planitia). Hacmi açısından, bir kozmik cismin Dünya’ya oranla daha küçük olan Mars’a çarpma olasılığı, Dünya’ya çarpma olasılığının yarısı kadardır. Bununla birlikte Mars’ın asteroit kuşağına daha yakın olması, bu kuşaktan gelen cisimlerle çarpışma olasılığını çok fazla arttırmaktadır. Mars aynı zamanda kısa periyotlu (yörüngeleri Jüpiter’e uzanan) kuyruklu yıldızların çarpmalarına (veya süpürmelerine) da maruz kalmaktadır. Bununla birlikte Ay’ın yüzeyi ile kıyaslandığında, atmosferi kendisine küçük meteorlara karşı koruma sağladığından Mars yüzeyinde daha az krater görülür. Bazı kraterler meteor düştüğünde yerin nemli olduğunu gösteren bir morfolojiye sahiptir.

Valles Marineris adlı ünlü büyük kanyon 4.000 km uzunluğunda ve 200 km genişliğinde olup, 7 km'ye varan bir derinliğe sahiptir. Yani uzunluğu Avrupa’nın uzunluğuna eş olup, gezegenin çevresinin beşte biridir. Büyüklüğünün devasa boyutlarının anlaşılması amacıyla Dünya’daki Büyük Kanyon'un boyutları göz önüne getirilebilir. (Büyük Kanyon 446 km uzunluğunda ve yaklaşık 2 km derinliğindedir.) Bir başka geniş kanyon olan Ma'adim Vallis 700 km uzunluğunda, 20 km genişliğinde ve yer yer 2 km derinliğindedir. Bu kanyonun geçmişte bir sıvı su baskınıyla oluştuğu sanılmaktadır. 2001 Mars Odyssey robotik uzay gemisindeki kısa adı THEMIS (Thermal Emission Imaging System) olan kamera sayesinde Arsia Mons volkanının yamaçlarında 7 muhtemel mağara girişi saptanmıştır. Bunlar günümüzde “yedi kızkardeşler” adıyla bilinmektedirler. Mağara girişlerinin genişliklerinin 100 m ile 252 m arasında değiştiği sanılmakta ve ışık genellikle mağaraların dibine kadar giremediğinden bu mağaraların yeraltında sanılandan daha derin ve geniş bir halde uzandıkları düşünülmektedir. Bunlar içinden tek istisna dibi görünen Dena adlı mağaradır. Mars’ın kuzey kutbu dairesine Planum Boreum ve güney kutbu dairesine Planum Australe adı verilmiştir.

  

Atmosfer

Mars manyetosferini 4 milyar yıl önce kaybetmiştir. Böylece Güneş rüzgârları Mars’ın iyonosfer tabakasıyla doğrudan etkileşime girerek atmosferi ince halde tutmaktadır. Mars Global Surveyor ve Mars Express’in her ikisi de, iyonize atmosfer parçacıklarının uzaya sürüklendiklerini saptamışlardır. Mars atmosferi günümüzde nispeten incedir. Yüzeydeki atmosfer basıncı gezegenin en yüksek kısmında saptanan 30 Pa (0.03 kPa) ile en derin kısmında saptanan 1,155 Pa (1.155 kPa) arasında değişmektedir. Yani ortalama yüzey basıncı 600 Pa’dır (0.6 kPa) ki, bu da Dünya yüzeyinden 35 km yükseklikte rastlanan basınca eştir. Bir başka deyişle Dünya yüzey basıncının %1’inden daha düşük bir değerdir. Mars’taki düşük yerçekiminden dolayı da atmosferinin "ölçek irtifa"sı (İng. scale height) Dünya’nınkinden (6 km) daha yüksek olup, 11 km’dir. Mars yüzeyinde yerçekimi Dünya yüzeyindeki yerçekiminin %38’i kadardır.

Mars atmosferi % 95 karbondioksit, % 3 nitrojen, % 1,6 argondan oluşmakla birlikte, oksijen ve su izleri de taşımaktadır. 1,5 µm yarıçapındaki toz parçacıklarını içeren atmosferi tümüyle tozludur ki, bu, Mars yüzeyinden bakıldığında Mars gökyüzünün soluk bir turuncu-kahverengimsi renkte (İng. tawny) görülmesine neden olmaktadır.

Birçok araştırmacı Mars atmosferinde hacim itibarıyla 30 ppb oranında metanın varlığını saptamışlardır. Metan morötesi ışınlarla bozunan ve Mars’ınki gibi bir atmosferde yaklaşık 340 yılda bozunacak kararsız bir gaz olduğundan, bu, gezegende güncel veya kısa zaman öncesine dek mevcut bir gaz kaynağının varlığını göstermektedir. Buna da ancak volkanik etkinlik, kuyruklu yıldız çarpmaları ve metanojenik mikroorganizma türleri neden olabilir. Bununla birlikte kısa zaman önce metanın biyolojik olmayan bir süreçle de üretilebileceği görüşü ortaya atılmıştır.


Kutup bölgelerinde kışın sürekli bir karanlık ve yüzeyde dondurucu bir soğuk hakim olur, bu da atmosferin % 25–30 civarındaki kısmının yoğunlaşmasına ve karbondioksitin “kuru buz” (İng. dry ice) denilen halde katılaşmasına yol açar.[73] Kutuplar kış mevsimi geçip yeniden Güneş ışıklarına maruz kalmaya başladığında, buzlaşmış karbondioksit, hızı saatte 400 km’ye ulaşan müthiş rüzgârlar yaratarak uçmaya başlar. Bu mevsimlik değişimler, büyük miktarlarda toz ve su buharı taşırlar ve Dünya’dakine benzer kırağı ve "sirüs bulutları"nın (saçakbulut) oluşmasına neden olurlar. Su-buzu bulutlarının fotoğrafı Opportunity tarafından 2004’te çekilmiştir.

İklim

Gezegenler içinde mevsimleri Dünya’nınkilere en çok benzeyen gezegen, kendi çevresinde dönme ekseninin yörüngeye eğikliğinin Dünya’nınkine benzer olması nedeniyle, Mars’tır. Bununla birlikte Mars mevsimlerinin süreleri gezegenin Güneş’e daha uzak olması nedeniyle Dünya’nınkilerin iki mislidir ve “Mars yılı”nın süresi de iki Dünya yılı süresi kadardır. Mars’ın yüzey sıcaklıkları kutup kışı sırasındaki −140 °C (133 K) ile yaz sırasındaki 20 °C (293 K) arasında değişir. Sıcaklık farklarının büyük olması, ince atmosferinin Güneş ısısını yeterince depolayamaması, atmosfer basıncının düşük olması ve toprağın ısı kapasitesinin (İng. thermal inertia) düşük olması gibi nedenlerden ileri gelir.

Mars Dünya’nınki gibi bir yörüngeye sahip olsaydı "eksen eğikliği"nin de benzeşmesi sayesinde, mevsimleri de Dünya’nınkilere daha benzer olacaktı. Bununla birlikte Mars yörüngesinin geniş eksantrikliği ilginç bir sonuç sağlamaktadır. Mars, güney yarımkürede yaz, kuzey yarımkürede kış olduğu zaman günberiye yakındır, güney yarımkürede kış, kuzey yarımkürede yaz olduğu zaman da günöteye yakındır. Bunun sonucunda da güney yarımkürede mevsimlerin daha aşırı farklar göstermesine karşın kuzey yarımkürede mevsimler olması gerekenden daha yumuşak geçerler. Böylece güneyde 30 °C ‘yi (303 K) bulan yaz sıcaklıkları kuzeydeki yaz sıcaklıklarına kıyasla biraz daha fazladır.

Mars aynı zamanda Güneş Sistemi’ndeki en büyük “toz fırtınaları”na sahne olan gezegendir. Bu toz fırtınaları mahalli bir bölgedeki küçük fırtınalar biçiminde olabildiği gibi, tüm gezegeni kaplar büyüklükteki dev fırtınalar biçiminde de olabilmektedir. Bunlar özellikle Mars Güneş’e en yakın konumuna geldiğinde ve küresel sıcaklığın arttığı hallerde oluşmaya eğilimlidirler.

Kutup dairelerinin her ikisi de esas olarak su buzundan oluşmaktadırlar. Ayrıca yüzeylerinde “kuru buz” da mevcuttur. Katılaşan karbondioksit olan “kuru buz” (İng. dry ice) kuzey kutup dairesinde yalnızca kışın yaklaşık bir metre kalınlıkta bir ince tabaka oluşturacak şekilde birikir; güney kutup dairesine ise bu tabaka kalıcıdır ve kalınlığı 8 m.’yi bulur. Kuzey kutup dairesinin yarıçapı kuzey yarımkürenin yazı sırasında 1000 km olup yaklaşık 1.6 milyon {\displaystyle km^{3}}{\displaystyle km^{3}} buz içerir. (Grönland buz kitlesinin hacmi 2,85 milyon {\displaystyle km^{3}}{\displaystyle km^{3}}’tür.) Bu buz tabakasının kalınlığı 2 km’ye ulaşır. Güney kutbu dairesinin yarıçapı ise 350 km olup, buradaki buz kalınlığı 3 km’dir. Buradaki buz kitlesinin hacminin de kuzeydeki kadar olduğu sanılmaktadır. Her iki kutup dairesinde de diferansiyel güneş ısısından kaynaklandığı sanılan, buzların uçması ve su buharının yoğunlaşması olaylarıyla etkileşim içinde bulunan spiral oluşumlar gözlemlenmiştir. Her iki kutup dairesi de Mars mevsimlerinin ısı dalgalanmalarına bağlı olarak küçülüp büyürler.

Evrimi

Mars’la ilgili son keşifler gezegenin tarihi boyunca çeşitli belirleyici anlar yaşamış olduğunu ortaya koymuştur. Örneğin sıvı su izleri gezegenin atmosferinin vaktiyle bugünkünden daha kalın olduğunu, Kuzey Havzası izleri de çok büyük kütleli bir cisimle büyük bir çarpışma geçirmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Gezegenin evrimiyle ilgili muhtemel açıklamalar şunlardır:

Geçmişte büyük bir uydu iç kısmın üzerindeki gelgit etkisiyle kalıcı bir manyetik alanın oluşmasını sağlamış olabilir. Bu alan Mars atmosferini güneş rüzgârlarından korumuş ve yüzeyde sıvı su hareketlerinin meydana gelmesine olanak sağlamış olmalıdır.

Bu çarpışma bir yarımküresinin kabuğunun kalkmasına ve atmosfer tabakasının tahrip olmasına yol açmış olmalıdır. Mars’a geçmişte kuzey kutbu bölgesinden çarpan bu büyük cisim muhtemelen yörüngesi gelgit gücünün etkisiye bozulmuş bir uydusu olabilir. Düşen uydunun artık gelgit etkisi olmadığından manyetik alan zayıflamış ve yüzeye çarpan güneş rüzgârları atmosferin yeniden oluşmasını engellemiş olmalıdır.

Gezegende belirli bir kararlılığı sağlayan uydunun yokluğu beş milyon yıllık dengenin yalpalaması ya da bozulması demekti. Dengedeki bu bozulma, kutup bölgelerinin düzenli olarak ısınmasına, buzların bir parça erimesiyle sıvı suların oluşmasına ve dolayısıyla kutup dairesinde çizgilerin meydana gelmesine neden oldu.

Yörünge ve kendi çevresinde dönü

Mars’ın Güneş’ten ortalama uzaklığı yaklaşık 230.000.000 km (1,5 AU), yörünge süresi ise 687 Dünya günüdür.

Mars günü Dünya gününden biraz daha uzun olup, tam olarak 24 saat, 39 dakika ve 35,244 saniyedir. Bir Mars yılı 1.8809 Dünya yılıdır, yani Dünya zaman birimiyle tam olarak 1 yıl, 320 gün ve 18,2 saattir.

Mars’ın eksen eğikliği Dünya’nın eksen eğikliğine çok yakın olup, 25,19 derecedir. Dolayısıyla Mars’ta da Dünya’dakini andıran mevsimler meydana gelir. Fakat Mars mevsimlerinin süreleri Mars’ın yörünge süresinin uzunluğundan dolayı, Dünya mevsimlerinin sürelerinin iki katıdır.

Mars Mayıs 2008’de günöteye Nisan 2009’de günberiye geçmiştir. Bir sonraki günöte tarihi Haziran 2010’dur.

Mars’ın nispi olarak söylenebilecek yörünge eksantrikliği (eksenel kaçıklık, dışmerkezlik) 0,09'dur; Güneş Sistemi’nde yalnızca Merkür bundan daha büyük bir eksantrikliğe sahiptir. Bununla birlikte Mars’ın geçmişte bugünkünden daha dairesel bir yörünge çizdiği bilinmektedir. 1,35 milyon Dünya yılı öncesinde Mars’ın eksantrikliği yaklaşık 0,002 idi, yani Dünya’nın bugünkü eksantrikliğinden de daha azdı.

Mars’ın eksantriklik devresi 96.000 Dünya yılıdır. Bununla birlikte Mars’ın 2,2 milyon yıllık bir eksantriklik devresi daha vardır. Son 35.000 yılda Mars’ın yörüngesinin eksantrikliği diğer gezegenlerin çekimsel etkileri dolayısıyla artmıştır. Mars ve Dünya’nın birbirlerine en yaklaştıkları zamanlarda aralarında bulunan mesafe gelecek 25.000 yılda biraz daha azalacaktır.

Doğal uyduları

İsimÇap
(km)
Kütle
(kg)
Ortalama yörünge
yarıçapı (km)
Yörünge süresi
(saat)
Phobos22,2 (27 × 21.6 × 18.8)1,08×10169 3787,66
Deimos12,6 (10 × 12 × 16)2×101523 40030.35

Mars’ın düzensiz biçimli, iki küçük doğal uydusu vardır. Kendilerine eski Yunan mitolojisindeki savaş ilahı Ares’e (Romalılar’da Mars) yardım eden çocuklarının adlarından esinlenerek Phobos ve Deimos adları verilmiş, gezegene çok yakın yörüngeler izleyen bu uydular muhtemelen bir Mars "Trojan asteroiti" olan 5261 Eureka gibi, gezegenin çekim alanına kapılarak uydu haline gelmiş asteroitlerdir. Fakat hava tabakası olmayan Mars’ın bu iki uyduya nasıl ve ne zaman sahip olduğu tam olarak anlaşılmış değildir. Üstelik bu büyüklükteki asteroitler çok nadirdir, özellikle ikili olanları. Bu büyüklükteki asteroitlere asteroit kuşağının dışında rastlanması durumu daha da garip kılmaktadır.

Her iki uydu da 1877’de Asaph Hall tarafından keşfedilmiştir. Phobos ve Deimos’un hareketleri Mars yüzeyinden bizim ‘ay’ımızın Dünya’dan görünüşüne kıyasla çok farklı olarak görünür. Phobos 11 saatte bir, batıdan doğar. Deimos ise, dolanım süresi 30 saat olmakla birlikte, 2,7 günde bir doğar.[89] Her iki uydu da ekvatora yakın dairesel yörüngeler izlerler. Phobos ‘un yörüngesi Mars’tan kaynaklanan gelgit etkileri nedeniyle giderek küçülmektedir. Bu yüzden Phobos yaklaşık 50 milyon yıl içinde Mars’a çarpacaktır.

Yaşam

Evrende yaşamın Dünya’daki koşullara benzer koşullar altında ortaya çıkabileceği varsayımından hareketle, günümüzde bir gezegenin yaşanabilirlik (İng. planetary habitability) ölçüsü, yani bir gezegende yaşamın gelişebilme ve sürebilmesinin ölçüsü yüzeyinde su bulunup bulunmamasıyla yakından ilgili görülmektedir. Bu da bir güneş sistemindeki gezegenin güneşine uzaklığının gereken uygun uzaklıkta olup olmamasına bağlıdır. Mars’ın yörüngesinin Dünya’nın yer aldığı bu uygun kuşağın yarım astronomik birim kadar daha uzağında olması, ince bir atmosfere sahip bu gezegenin yüzeyinde suyun donmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte gezegenin geçmişindeki sıvı su akışları Mars’ın yaşanabilirlik potansiyeli taşıdığını ortaya koymaktadır. Verilere göre, Mars yüzeyindeki sular yaşam için gerekenden çok daha tuzlu ve çok daha asitlidir.

Gezegenin manyetosferinin olmayışı ve son derece ince bir atmosfere sahip oluşu büyük bir handikaptır. Yüzeyindeki ısı tranferi (İng. heat transfer) pek büyük değildir, meteorlara ve güneş rüzgârlarına karşı savunması hemen hemen yok gibidir ve suyu sıvı halde tutacak atmosfer basıncı yetersizdir (dolayısıyla su gaz haline geçer). Verilere göre gezegen geçmişte günümüzdeki haline kıyasla daha yaşanabilir haldeydi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Mars’ta organizmaların olmadığı ya da hiç yaşamamış olduğu söylenemez. Nitekim 1970’lerdeki Viking Programı sırasında Mars toprağındaki mikroorganizmaların saptanması amacıyla Mars’tan getirilen örneklerde bazı pozitif görünen sonuçlar elde edildi. Fakat bu sonuçlar birçok bilim insanının katıldığı bir tartışmaya yol açtı ve kesin bir sonuca ulaşılamadı. Buna karşılık Viking Programı’yla edinilen verilerden yararlanan profesör Gilbert Levin,[91] Rafaël Navarro-González ve Ronalds Paepe yeni bir taksonomik sistem hazırladılar ve bu sistemde Mars’taki yaşam türü Gillevinia straata adı altında ele alındı.

Sonraki yıllarda Phoenix Mars Lander tarafından yürütülen deneyler Mars toprağında sodyum, potasyum ve klorür içeren bir alkali bulunduğunu gösterdi. Bu besleyici toprak yaşamı taşımaya gayet elverişliydi, fakat unutulmaması gereken bir sorun daha vardı: Yaşamın yoğun morötesi ışınlardan korunabilmesi.

Nihayet Johnson Uzay Merkezi Laboratuvarı’nda Mars kökenli ALH84001 meteoru üzerinde organik bileşimler saptandı; varılan sonuca göre bunlar Mars üzerindeki ilk yaşam türleriydi. Öte yandan Mars yörüngesindeki uzay gemileri kısa zaman önce düşük miktarlarda metan ve formaldehit saptadılar ki, bunlar da yaşamın varlığını ima eden işaretler olarak yorumlandılar; zira bu kimyasal bileşimler Mars atmosferinde hızla çözünmektedirler.

Mars’ta biyolojik kökenli oldukları ileri sürülen oluşumlardan en tanınmışları “koyu kumul lekeleri” adıyla bilinen oluşumlardır. İlk kez Mars Global Surveyor tarafından 1998-1999 yıllarında gönderilen fotoğraflarla keşfedilen “koyu kumul lekeleri” Mars’ın özellikle güney kutup bölgesinde (60°-80°enlemleri arasında) görülebilen, buz tabakasının üzerinde veya altında beliren, mahiyeti henüz anlaşılamamış oluşumlardır. Mars ilkbaharının başlarında belirmekte ve kış başlarında yok olmaktadırlar. Bunların kış boyunca buz tabakasının altında kalan fotosentetik koloniler, yani fotosentez yapan ve yakın çevrelerini ısıtan mikroorganizmalar oldukları ileri sürülmektedir. Ayrıca bilim insanları, Mars'ta yaşam koşullarını sağlayabilecek bir ortam oluşturmak amacıyla yapay fotosentez ile ilgili çalışmalar yapmaktadırlar.

28 Eylül 2015'te Mars'ta sıvı halde tuzlu su bulunduğu açıklanmıştır. Tuzlu suyun bulunması ile birlikte, bilim insanları Mars'ta yaşam bulma olasılığının da arttığını ifade etmişlerdir.

Mars'ın keşfi

Mars’a günümüze dek, gezegenin yüzeyini, iklimini ve jeolojisini incelemek üzere, ABD, Avrupa ülkeleri, Japonya ve SSCB tarafından düzinelerce uzay gemisi (İng. spacecraft), uydu/yörünge aracı (İng. orbiter), iniş aracı/uzay gemisi (İng. lander) ve sonda/uzay keşif aracı (İng. rover) gibi çeşitli uzay araçları gönderilmiştir. Fakat bu uzay gemisi gönderme denemelerinin yaklaşık üçte ikisi araçlar ya görevlerini tamamlayamadan ya da görevlerine daha başlayamadan bilinen veya bilinmeyen nedenlerle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Tamamlanmış keşif projeleri

Görevini tamamlama konusunda ilk başarı 1964’te NASA tarafından gönderilen Mariner-4’ten gelmiştir. Yüzeye ilk başarılı inişler ise SSCB’nin Mars Probe Projesi kapsamında 1971’de fırlattığı Mars-2 ve Mars-3 tarafından gerçekleştirilmiş, fakat her iki araçla irtibat, inişlerinden kısa bir süre sonra kesilmiştir. Sonraki yıllarda NASA Viking Projesi'ni başlattı ve 1975’te her biri birer "iniş aracı" taşıyan iki "uydu aracı" fırlatıldı. Her iki araç 1976’da başarıyla iniş yaptılar. Gezegende Viking-1 altı yıl, Viking-2 ise üç yıl kaldı. Bunlar Mars’ın ilk renkli fotoğraflarını gönderdiler; gezegenin yüzeyinin haritasının çıkarılması amacıyla gönderdikleri fotoğraflara günümüzde bile zaman zaman başvurulmaktadır.

Sovyetler 1988’de Mars’a gezegeni ve doğal uydularını incelemek üzere Phobos-1 ve Phobos-2 adlı sonda araçları gönderdiler. Phobos-1’le irtibat Mars yolundayken kesilmiş olmasına karşın, Phobos-2 fotoğraflar göndermede başarılı oldu. Fakat Phobos-2 de tam Phobos adlı doğal uydunun yüzeyine iki iniş aracını salmak üzereyken başarısızlığa uğradı.

Mars Observer uydusunun 1992’deki başarısızlığından sonra NASA tarafından 1996’da Mars Global Surveyor fırlatıldı. Görevinde tümüyle başarılı oldu. Harita çıkarma görevini 2001’de tamamladı. Kasım 2006’da üçüncü uzatılmış görevi sırasında sonda aracıyla irtibat kesildi, uzayda 10 yıl çalışır halde kalmayı başardı. NASA Surveyor’ın fırlatılmasından bir ay sonra da Mars Pathfinder’ı fırlattı. Bu, robotik bir keşif aracı olan Sojourner’ı taşıyordu. 1997 yazında Mars’taki Ares Vallis bölgesine iniş yaptı. Bu proje de başarıyla sonuçlandı.

Mars’la ilgili son tamamlanmış görevde 4 Ağustos 2007’de fırlatılan iniş yeteneğine sahip Phoenix uzay gemisi kullanılmıştır. Araç 25 Mayıs 2007’de Mars’ın kuzey kutbu bölgesine iniş yaptı. 2,5 m.’ye uzanan robot koluyla Mars toprağını bir metre kazabilecek kapasitede olup, mikroskobik bir kamerayla donatılmıştı. Bu mikroskobik kamera insan saçının binde biri kadar inceliği ayırt edebilecek bir hassasiyete sahipti. 15 Haziran 2008’de indiği yerde su buzlarını keşfetti. Görevini 10 Kasım 2008’de tamamladı.

Rusya ve Çin’in ortak projesi olan Phobos-Grunt projesiyle Mars'ın uydusu Phobos’tan örnekler toplanarak analiz için Dünya'ya geri getirilmesi planlanıyordu. Ancak bu sonda 9 Kasım 2011’de fırlatılmasının ardından bozulmuş, 15 Ocak 2012'de dünyaya düşerek imha olmuştur.

Sürdürülen keşif projeleri

2001’de NASA Eylül 2010’a kadar görevini sürdürmesi planlanan ve hâlen görevini başarıyla yerine getiren Mars Odyssey uydu aracını fırlattı. Aracın Gamma Işını Spektrometresi, regolit incelemesi sırasında ilginç miktarlarda hidrojen tespit etti.

2003’te Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Mars Express Projesi kapsamında Mars Express Orbiter adlı uydu aracı ile Beagle-2 adlı iniş aracını fırlattı. Beagle-2 iniş sırasında başarısızlığa uğradı ve Şubat 2004’te kaybolduğuna dair bir açıklama yapıldı.

ESA’nın Beagle-2’yi fırlattığı yıl NASA Spirit ve Opportunity adlarında iki keşif sondasını fırlattı. Her ikisi de görevini başarıyla yerine getirdi. Bu çalışmalarla Mars’ta en azından geçmişte sıvı suyun bulunduğu kesinlik kazanmıştır. 

2004 yılında Mars'ın kuzey kutbuna inen ve görev süresi 6 yıl olarak belirtilen Opportunity, bilim insanlarını şaşırtan bir performansla hâlen bütün fonksiyonlarını en üst düzeyde kullanarak Mars görevine devam etmektedir.

2004’te Planetary Fourier Spectrometer ekibi Mars atmosferinde metan saptadıklarını açıkladı.

NASA 12 Ağustos 2005’te Mars Reconnaissance Orbiter sonda aracını fırlattı, 10 Mart 2006’da yörüngeye oturan araç iki yıl boyunca bilimsel incelemelerde bulundu. Araç aynı zamanda gelecekteki projeler için en uygun iniş platformlarını bulmak üzere Mars toprağı ve iklimini incelemekle görevlidir.

ESA Haziran 2006’da Mars’ta “kutup ışıkları” olayını saptadıklarını açıkladı. Vesta ve Ceres’i incelemek üzere gönderilen Dawn uzay gemisinin Şubat 2009’da Mars’a ulaştı.

Mars Bilim Laboratuvarı adlı keşif sondası (curiosity) "merak" Kasım 2011'de fırlatıldı. Sonda 2012 Ağustos'unda Mars'ın Gale kraterine yumuşak iniş yaptı. Yapması planlanan deneyler arasında kayalar üzerinde kimyasal lazer yardımıyla uzaktan (azami 13 m.) çalışarak örnekler toplaması da bulunmaktadır.

09 Şubat 2021'de BAE, Orta Doğu'da gezegenler arası bir uzay görevine başlayan ilk ülke oldu[119].

NASA 17 Temmuz 2020'de Mars'a yanında Ingenuity adlı helikopteri taşıyan Perseverance adlı aracı gönderdi. Perseverance 18 Şubat 2021 tarihinde Mars'a iniş yaptı.

Ingenuity adlı helikopter 19 Nisan 2021 tarihinde Mars üzerinde uçtu. Dünya dışında uçan ilk helikopter oldu.

Gelecekte uygulanacak projeler

ESA 2013’te Mars toprağındaki organik molekülleri araştırmak üzere ExoMars adlı sonda aracını fırlatmayı planlamıştır. ESA, ExoMars gezici (rover) aracını ve yüzey platformunu, Ağustos ve Ekim 2022 arasında başlatacağını duyurdu.

15 Eylül 2008’de NASA Mars atmosferi hakkında bilgi edinilmesini sağlamak üzere 2013’te MAVEN adı verilen robot programını uygulamaya koyacağını açıklamıştır.

Fin-Rus ortak projesi olan MetNet projesinde, gezegenin atmosferik, fiziksel ve meteorolojik yapısını yeterince inceleyebilmek için yaygın bir gözlem ağı kurmak üzere on kadar küçük taşıtın Mars yüzeyine gönderilmesi planlanmıştır. Öncü görevinde bulunacak ilk iniş araçlarının 2009’da ya da 2011’de fırlatılması planlanmıştır.

NASA ve Lockheed Martin şirketi önce Ay’a (2020’de), ardından Mars’a insan taşıması planlanan Orion adı verilen uzay gemisi için çalışmalara başladılar. 28 Eylül 2007’de NASA başkanı Michael D. Griffin NASA tarafından Mars’a yollanacak ilk insanın 2037’de Mars’ta olacağını açıkladı.

Nasa, Marsa insan göndermek için ADEPT adında 1704 derece ısıya dayanıklı materyal geliştiriyor. Bu materyalin Mars atmosferine giriş için ve Mars'ta kurulacak seranın yapımında kullanılacağı açıklandı.

ESA Mars’a insan göndermelerinin 2030 ve 2035 yılları arasında yer alacağını umduklarını açıkladı.

Mars One adlı proje ile de insan bulunduran araçlarla koloni kurulması ön görülüyor.

Mars’ta astronomi gözlemleri

Çeşitli uydu araçlarının, iniş araçlarının ve sonda araçlarının Mars’taki varlıkları sayesinde günümüzde astronomi araştırmaları Mars gökyüzünden de yapılabilmektedir. Bunun pek çok yönden avantajları bulunmaktadır. Mars’ın doğal uydularından Phobos doğal olarak Mars’tan daha iyi gözlemlenebilmektedir (dolunayın üçte biri açısal çapta görülür). Diğer doğal uydu olan Deimos ise Mars yüzeyinden az çok bir yıldızı andırır tarzda görünür; Dünya’dan Venüs’ün görünüşüne kıyasla, Venüs’ten hafifçe daha parlaktır.

Öte yandan Dünya’da iyi bilinen, kutup ışıkları, meteorlar gibi birçok fenomen artık Mars yüzeyinde de gözlemlenebilmektedir. Dünya’nın Mars ile Güneş arasına girecek ve Güneş üzerinde bir leke oluşturacak şekilde Güneş önünden geçişi Mars’tan 10 Kasım 2084’te izlenebilecektir. Mars’tan aynı şekilde Merkür ve Venüs’ün transit geçişi (bir kütlenin başka bir kütlenin önünden geçmesinin gözlemlenebildiği geçiş) ve Deimos’un kısmi güneş tutulmaları izlenebilir.

Görünüş ve "karşı konum"lar

Çıplak gözle bakıldığında Mars genellikle, farklı olarak sarı, turuncu ya da kırmızımsı renklerde görünür. Parlaklığı da, yörüngesindeki yolculuğu sırasındaki konumlarına bağlı olarak, Dünya’dan görünen diğer gezegenlerden daha fazla değişiklik gösterir. Görünürdeki kadiri “ kavuşum konumu”ndaki +1,8’den “günberi karşı konumu”ndaki −2,9 aralığında değişir. Kimi konumlarında güneşin güçlü ışığından dolayı görünmez hale gelir. 32 yılda iki kez – Temmuz ve Eylül sonunda – en uygun konuma gelir. Mars teleskopla bakıldığında bolca yüzey ayrıntısı sunan bir gezegendir, özellikle kutuplardaki buzul bölgeleri elverişsiz koşullarda bile belirgin olarak görülürler.

Mars’ın Dünya’ya en yakın olduğu konum karşı konum olarak bilinir. “Kavuşum dönümü” (İng. synodic period) olarak bilinen iki “karşı konum” arasındaki süre Mars için 780 gündür. Yörünge eksantriklikleri nedeniyle bu sürede 8,5 güne varan oynamalar olabilir.

Dünya’ya en yaklaştığı zamanlarda Dünya ile Mars arasındaki en kısa uzaklık, gezegenlerin eliptik yörüngelerine bağlı olarak 55.000.000 km ile 100.000.000 km arasında değişir.[24] Önümüzdeki Mars “karşı konum”u 29 Ocak 2010’da meydana gelecektir. Mars “karşı konum” pozisyonuna yaklaştığında “geri devim “ (tersinir hareket, İng. retrograde motion) periyodu başlar.

27 Ağustos 2003 günü, saat 9:51:13’de (UT) Mars son 60.000 yıl boyunca Dünya’ya en yaklaştığı konuma geldi. Bu konumunda Dünya ile arasındaki uzaklık 55.758.006 km (0,372719 AU) idi. Bu olay Mars’ın karşı konumundan bir gün, günberisinden yaklaşık üç gün farkla meydana geldiğinden Mars Dünya’dan kolaylıkla izlenebildi.

Yapılan hesaplamalara göre, Mars’ın Dünya’ya bu denli yaklaşmasının söz konusu olduğu son tarih M.Ö. 57.617 yılıdır, bir sonraki tarih ise 2287 yılıdır. 24 Ağustos 2208’deki yakınlaşmada ise iki gezegen arasındaki uzaklığın yalnızca 0.372254 AU olacağı hesaplanmıştır.

Gözlem tarihi

Mars’ın eski uygarlıklarla başlayan gözlem tarihinin özellikle, her iki yılda bir meydana gelen, gezegenin Dünya’ya yaklaştığı ve dolayısıyla görünürlüğünün arttığı “karşı konum”larına dayandığı görülür. Ayrıca tarihsel kayıtlarda her 15-17 yılda bir meydana gelen, fark edilebilen günberi “karşı konum”larına da yer verildiği görülmektedir; çünkü Mars günberiye yaklaştığında Dünya’ya da yaklaşmaktadır.

Batı tarihinde Mars gözlemlerine ilişkin pek fazla kayıt olduğu söylenemez. Aristo Mars gözlemlerini tarif eden ilk yazarlardan biri olmuştur. Mars’ın 3 Ekim 1590’da Venüs tarafından “örtülme”sini (İng. Occultation) Heidelberg’te M. Möstlin kaydetmiştir. Nihayet 1609’da Mars Galile tarafından gözlemlendi. Bu aynı zamanda Mars’ın bir teleskop aracılığıyla yapılan ilk gözlemiydi.

Mars kanalları

19. yy.’da teleskobun yaygınlaşması gök cisimlerinin tanımlanmasında belirli bir düzeye gelinmesini sağladı. 5 Eylül 1877’de Mars’ın bir günberi karşı konumu meydana geldi. O yıl İtalyan astronom Giovanni Schiaparelli Milano’da ilk ayrıntılı Mars haritalarını çıkarmak üzere 22 cm.’lik bir teleskop kullandı. Gözlemlerinde Mars yüzeyinde kendisinin “kanallar” adını verdiği, günümüzde kimilerince “optik illüzyon” olarak açıklanan birtakım oluşumlar saptadı ve bunları hazırladığı Mars haritalarına işaretledi. Mars yüzeyinde gözlemlediği bu uzun doğrusal hatlara Dünya’daki ünlü nehirlerin adlarını verdi.

Bu gözlemlerden etkilenen şarkiyatçı Percival Lowell 300 mm. 450 mm.’lik teleskoplara sahip bir gözlemevi kurdu. Gözlemevi Mars’ın keşfine ağırlık verdi. Mars’ın pozisyonları bakımından 1894 yılı son uygun fırsattı. Lowell Mars ve Mars’ta yaşam üzerine kamuda büyük bir yankı uyandıran kitaplar yayımladı. “Kanallar” dönemin en büyük teleskoplarını kullanan Henri Joseph Perrotin ve Louis Thollon gibi başka astronomlarca da saptanmıştı. Sonraki yıllarda daha büyük teleskoplarla yapılan gözlemler sonucunda, boyları önceden belirtildiği kadar uzun olmamakla doğrusal kanalların bulunduğu doğrulandı.

Fakat daha sonra, 1909’da Flammarion, 840 mm.’lik bir teleskopla yaptığı gözlemler sonucunda, düzensiz bazı izler gözlemlemekle birlikte sözü edilen kanallara rastlamadığını açıkladı. 1960’lı yıllara gelindiğinde farklı yaşam biçimleri olan Marslılar hakkında çeşitli senaryolar içeren bir sürü makale ve kitap yayımlanmış bulunuyordu.[138] NASA’nın Mariner Projesi kapsamında gönderdiği uzay gemisinin Mars’a ulaşmasından sonra bu tür senaryolar azalmış ve şekil değiştirmiştir. Örneğin bu kez, Marslılar’in bir başka boyutta ya da frekansta oldukları, gezegenlerine inilse de algılanamayacakları yönünde yeni senaryolar üretildi.

Kültürde

Mars’ın çeşitli adları

Bu gezegene Batı kültüründe Mars adının verilmesi, eski Yunan mitolojisinde savaş ilahı olan Ares’e Roma mitolojisinde tekabül eden ilahın adının Mars olmasından ileri gelir. Mars’a çeşitli dillerde verilmiş adlardan bazıları şunlardır:

Babil mitolojisinde Mars, gezegenin kızılımsı görünüşünden olsa gerek, ateş ve yıkım ilahı Nergal’in adıyla ifade edilirdi.

Eski Yunanlar Nergal’i Ares’e denk tuttukları zaman bu gezegene Areos aster (Ἄρεως ἀστἡρ), yani “Ares’in yıldızı” adını verdiler. Daha sonra Ares ile Mars ilahlarının özdeş kılınmasıyla gezegen Romalılar’da stella Martis, yani “Mars’ın yıldızı” ya da kısaca Mars adını aldı. Eski Yunanlarda Mars’ın bir başka adı “ateşli, ateşten ” anlamına gelen Pyroeis (Πυρόεις) idi.

Mars’a Hindu mitolojisinde Mangala (मंगल), Sanskrit dilinde ise, Koç Burcu ve Akrep Burcu işaretlerine sahip olan ve okült bilimleri öğreten savaş ilahından dolayı Angaraka denir.

Mars eski Mısırlılar’da “kızıl Horus” anlamında "Ḥr Dšr";;;; adını almıştır.

İbranicede Mars’a “kızaran” anlamında Ma'adim (מאדים) denir ki, Mars’taki en büyük kanyona da bu ad (Ma'adim Vallis) verilmiştir.

Gezegenin Arapça’daki adı El-Mirrih’tir, oradan da Türkçeye Merih olarak geçmiştir. Eski Türkler’de Mars’a Sakit adı verilirdi.

Urdu ve Acem dillerinde de Merih (مریخ) olarak telaffuz edilir. Merih teriminin etimolojik kökeni bilinmemektedir. Eski İranlılar’da ise gezegene "iman ilahı"yla ilgili olarak Bahram (بهرام.) adı verilirdi.

Çin, Japon, Kore ve Vietnam kültürlerinde Mars eski Çin mitolosindeki beş unsurdan ateşle ilişkilendirilerek “ateş yıldızı” (火星) adıyla geçer.

o   Mars’ın sembolü astrolojik sembolünden yararlanılarak hazırlanmış bir sembol olup, bir daire ve küçük bir oktan oluşur. Bu, aslında, savaş ilahı Mars’ın kalkan ve mızrağının stilize bir temsilidir. Biyolojide de eril cinsiyeti göstermede kullanılan bu sembol, simyada karakteristik rengi kırmızı olan Mars’ın hükmettiği demir elementini simgeler; Mars da kırmızımsı rengini demiroksite borçludur.

“Zeki Marslılar”

Mars’ta zeki bir yaşam olabileceği konusunda 19 ve 20. yüzyıllarda, özellikle Mars’ın modern uzay araçlarınca incelenmesinden önce çeşitli iddialarda bulunulmuştur. Bu iddialardan bazıları şöyle özetlenebilir:

19. yy. sonlarındaki popüler görüşe göre Mars zeki Marslılar’ca meskundu. Schiaparelli’nin gözlemlediği kanallar ile Percival Lowell’ın kitapları insanlarda şu kavramın doğmasına neden olmuştu: Mars soğuk, çorak bir gezegen olmakla birlikte burada sulama çalışmaları yapan eski uygarlıklar mevcuttu.

1899 Colorado Springs Laboratuvarı’nda alıcılarını kullanarak atmosferdeki radyo gürültülerini incelemeye çalışan mucit Nikola Tesla, sonradan bir başka gezegenden, muhtemelen Mars’tan gelmekte olduğunu iddia ettiği, tekrarlanan sinyaller saptadı. Bu düşüncesini 1901’deki bir konuşmasında açıkladı. Lord Kelvin, Tesla’nın Dünya-dışı yaşamla ilgili varsayımlarını önceleri desteklemişse de, sonradan reddetmiştir.

1901’de ise Harvard College Gözlemevi müdürü Edward Charles Pickering, New York Times’taki bir makalede Arizona’daki Lowell Gözlemevi’nden Mars’tan irtibat kurma girişimlerinin olduğunu doğrulayıcı bir telgraf almış bulunduğunu açıkladı.

20. yy.’ın son çeyreğinde Mars’a giden uzay araçları Mars’ta “zeki yaşam” ürünü olabilecek ikamet yapıları olmadığını ortaya koyduğunda, bu kez, Marslılar konusunda yeni görüşler ileri sürüldü. Bunlardan bazılarına göre, Marslılar farklı bir boyutta yaşamaktaydılar, kimilerine göre de Mars’ta saptanan insan suratı ve piramitler biçimindeki oluşumlar doğal oluşumlar değildiler.

Bilimkurgu

Bilimkurguda Mars kızıl renkte temsil edilmiş ve ilk zamanlardaki bilimsel spekülasyonlar doğrultusunda zeki canlılarca meskun olarak canlandırılmıştı. Marslılar’a ilişkin ilk bilimkurgu senaryoları içinde en tanınmışı H.G. Wells’in 1898’de yayımlanan, ölmekte olan gezegenlerinden kaçan Marslılar’ın Dünya’yı istila etmesini konu alan Dünyalar Savaşı'dır. Kitap, 1938’de radyoya, daha sonra sinemaya uyarlandı.

Mars ya da Marslılar’a ilişkin diğer bilimkurgu eserlerinin arasında şunlar sayılabilir:

The Martian Chronicles (hikâye), Ray Bradbury.

Barsoom (hikâyeler serisi), Edgar Rice Burroughs.

Marvin the Martian (çizgi film), Warner Brothers.

Gulliver'in Gezileri, Jonathan Swift.

Mars Trilogy (hikâyeler serisi), Kim Stanley Robinson.

We Can Remember It for You Wholesale (hikâye), Philip K. Dick. (Bu hikâyeden uyarlanan Total Recall isimli film de bulunmaktadır.)

Babylon 5 (televizyon dizisi).

Gerçeğe Çağrı (sinema filmi).

Marslı (bilimkurgu romanı), Andy Weir.

15 Ocak 2022

Sovyet uzay programı

R7 Roketi
Sovyet uzay programı, 1930'lu yıllardan 1991'de dağılıncaya kadar eski Sovyetler Birliği (SSCB) tarafından yürütülen roket ve uzay keşif programlarından oluşuyordu. Altmış yıllık geçmişi boyunca, bu öncelikle sınıflandırılmış askeri program, uzay uçuşlarında bir takım öncü başarılar göstermişti, bunlar; ilk kıtalararası balistik füze (R-7), ilk uydu (Sputnik 1), Dünya yörüngesine ilk canlı taşıma görevi (Sputnik 2'deki köpek Layka), uzayda ve Dünya yörüngesinde ilk insan (Vostok 1'deki kozmonot Yuri Gagarin), uzayda ve yörüngedeki ilk kadın (Vostok 6'da kozmonot Valentina Tereşkova), ilk uzay yürüyüşü (Voskhod 2'de kozmonot Aleksey Leonov), Ay'la ilk çarpışma (Luna 2), Ay'ın karanlık tarafının ilk görüntüsü (Luna 3) ve insansız olarak Ay'a yumuşak iniş (Luna 9), ilk uzay gezgincisi (Lunokhod 1), otomatik olarak ayıklanan ve Ay'dan Dünya'ya getirilen ilk Ay örneği (Luna 16) ve ilk uzay istasyonundan (Salyut 1) oluşmaktadır. İlk gezegenler arası sondalar, kayda değer başka kayıtlar içeriyordu: Venera 1 ve Mars 1, sırasıyla Venüs ve Mars'a uçmuş, Venera 3 ve Mars 2, ilgili gezegen yüzeyi ile çarpışmış ve Venera 7 ve Mars 3 bu gezegenlere yumuşak iniş yapmıştır.

SSCB'nin roket ve uzay programı başlangıçta gelişmiş Alman roket programından gelen tutsak bilim adamlarının desteğiyle sağlandı, 1955'ten sonra ise başta Sovyet mühendisleri ve bilim adamları tarafından gerçekleştirildi ve bazı benzersiz Sovyet ve Rus İmparatorluk, birçoğu teorik astronomların babası olarak da bilinen Konstantin Tsiolkovski tarafından türetilen teorik gelişmelerdendi. Sergey Korolyov ana tasarım grubunun başında bulunarak; resmî olarak "baş tasarımcı" (SSCB'deki benzer konumlar için bir adlandırma ölçütü) olmuştur. NASA ile tek bir eşgüdüm teşkilatı kurarak "Uzay Yarışı"'nda Amerika, rakibinden farklı olarak yapılanmış, SSCB programı ise, Korolyov, Mikail Yangel, Valentin Gluşko ve Vladimir Çelomey liderliğindeki rakip tasarım oluşumları arasında bölünmüştü.

Programın sınıflandırılmış durumu ve propaganda değeri nedeniyle görevlerin sonuçlarının bildirimi, başarı belli oluncaya kadar ertelendi ve başarısızlıklar bazen gizli tutuldu. Sonuçta, Mihail Gorbaçov'un 1980'lerdeki Glasnost politikası sonucunda, uzay programı ile ilgili birçok gerçek gizlilik sınıflandırmasından çıkarılmıştır. 1966-1968 yılları arasında Korolyov, Vladimir Komarov (Soyuz 1 kazasında) ve Yuri Gagarin'in (rutin bir savaş uçağı görevinde) ölümleri ve dört insansız testte kalkıştan hemen sonra patlayan bir insanlı ay inişi için tasarlanan büyük N-1 roketinin gelişim başarısızlığı da dikkate değer gerilimler yaratıyordu.

Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle birlikte Rusya ve Ukrayna ayrı programlara geçtiler. Rusya, Roskosmos Devlet Kuruluşu olarak bilinen Rus Havacılık ve Uzay Kurumu'nu oluştururken Ukrayna, Ukrayna Ulusal Uzay Kurumu'nu (NSAU) oluşturdu.

Savaş öncesi çabalar

Uzay araştırması teorisi, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Rus İmparatorluğu'nda 19'uncu yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında öncü gazetelerde yayınlayan ve 1929'da Konstantin Tsiolkovski'nin (1857-1935) çok kademeli roketler gibi kavramlarını tanıtan yazılarla sağlam bir temele oturmaktaydı. Tepkili (reaktif) Tahrik Çalışma Grubu'nun üyeleri tarafından gerçekleştirilen erken deneylerde üzerine kurulan pratik yönlerde, 1920'ler ve 1930'larda GIRD kurulmuş (1931'de kurulmuş), Sergey Korolyov gibi öncüler —Mars'a seyahat etmeyi hayal edenler— ve Alman-Rus mühendis Friedrich Zander gibi bilim adamları çalışmıştır. 18 Ağustos 1933'te GIRD, ilk Sovyet sıvı yakıtlı roket Gird-09'u ve 25 Kasım 1933'te, ilk melez yakıtlı roket GIRD-X'i yaptı. 1940-41 yıllarında, Tepkili tahrik alanında bir başka gelişme gerçekleşti: Katyuşa çoklu roketatarının geliştirilmesi ve seri üretimi gerçekleştirildi.
Nazi Almanyası
1930'lu yıllarda Sovyet roket teknolojisi Nazi Almanyası ile karşılaştırılabilirdi ancak Joseph Stalin'in Büyük Tasfiyesi, ilerlemesine ciddi şekilde zarar verdi.[kaynak belirtilmeli] Birçok önde gelen mühendis öldü ve Korolyov ve diğerleri Gulag'lara hapsedildi. Katyuşa, 2. Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesinde çok etkili olmasına rağmen, Alman roket programının gelişmişliği, Avrupa'daki savaşın bitiminden sonra Peenemünde'de ve Mittelwerk'teki kalıntılarını denetleyen Rus mühendislerini şaşırttı. Amerikalılar gizlice en önde gelen Alman bilim adamlarını Operasyon Ataşesi olarak ve 100 V-2 roketini Amerika'ya götürürken, Rus programı ancak, yakalanmış Alman kayıtları ve bilim adamlarından bazılarından, özellikle V-2 üretim alanlarından elde edilen çizimlerden büyük ölçüde yararlandı.
Dimitri Ustinov'un yönetimi altında Korolyov ve diğerleri çizimleri denetlediler. Roket bilim adamı Helmut Gröttrup ve diğer yakalanan Almanlar'dan 1950'lerin başına kadar yardım alınarak, Sovyet nükleer savaş başlıklarının ağırlığının daha güçlü bir güçlendiriciye ihtiyaç duymasına rağmen, R-1 adlı V-2 kopyasını yaptılar. Korolyov'un OKB-1 tasarım bürosu, 1930'ların sonlarında deneyler yapmakta, sıvı yakıtlı kriyojenik roketlere odaklanmaktaydı. Sonuç olarak, bu çalışma, Ağustos 1957'de başarıyla denenen R-7 Semyorka kıtalararası balistik füze (ICBM - Intercontinental ballistic missile) tasarımıyla sonuçlandı.
Sputnik ve Vostok
Sovyet uzay programı, SSCB'nin Beş Yıllık Planlarına bağlıydı ve başlangıçta Sovyet ordusunun
Sputnik 1
desteğiyle ilerliyordu. Her ne kadar "tek yanlı bir uzay yolculuğu hayali tarafından yönlendirilme" olsa da, Korolyov genellikle askeri projelerde çalışırken bunu bir sır olarak sakladı —Özellikle Sovyetler Birliği'nin 1949'daki ilk atom bombası testinden sonra, nükleer bir başlığı ABD'ye taşıyabilecek bir füze— birçoğunu uyduları fırlatma ve insanlı uzay aracı düşüncelerinden alıkoydu. Bununla birlikte, Temmuz 1951'de uzaya çıkan ilk canlı Sovyet roketinde bir araçla fırlatıldı; iki köpek 101 km yüksekliğe ulaştıktan sonra canlı olarak kurtarıldı. Amerika'nın ilk başarısından iki ay önce bu ve sonraki uçuşlar, Sovyetlere uzay tıbbı ile ilgili değerli bir deneyim kazandırdı.
Küresel menzili ile ve yaklaşık beş ton ağırlığa sahip olan güvenilir R-7, sadece nükleer savaş başlıkları için stratejik bir verimli sistem olarak değil aynı zamanda bir uzay aracı için mükemmel bir temel olarak etkili olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri'nin Uluslararası Jeofizik Yıldönümü'nde bir uydu fırlatma planını Temmuz 1955'te yaptığı duyuru sonrası, Korolyov'un Sovyet lider Nikita Kruşçev'i Amerikalıları aşmak için Ocak 1956'daki planlarını desteklemek için ikna etmesinde büyük fayda sağlamıştı. Tasarılar, uzay hakkında bilgi edinmek için Dünya yörüngesine uydular (Sputnik) göndermek ve dört insansız askeri keşif uydusundan oluşan Zenit programının başlatımı olarak onaylandı.

İlk Sputnik başarılı propaganda darbesi olduktan sonra —sadece şu an açıklanmayan "Roket-Uzay Sistemlerinin Baş Tasarımcısı",— tasarımını Vostok uzay aracının üretilmesi için Zenit programı ile birleştirilen insanlı programı hızlandırmakla suçlandı. Tsiolkovski'den epey etkilenmiş —Uzay gezisi için en önemli hedef olarak Mars'ı seçmiş olan— 1960'ların başında, Korolyov'un himayesinde olan Rus programı, 1968'den 1970'e kadar erkenden Mars'a yapılacak yolculuklar için önemli taslaklar hazırladı. Kapalı döngü yaşam destek sistemleri ve elektrikli roket motorlarıyla ve yüksek yörüngedeki uzay istasyonlarından başlatılan bu planlar, Amerika'nın Ay'a inme hedefinden çok daha iddialıydı.

Ödenek ve destek

Sovyet uzay programı, Stratejik Roket Güçleri ICBM'lerine askeri finansman konusunda ikincil derecede destek olmuştur. Batı, Kruşçev'in her yeni uzay görevini propaganda amacıyla emrettiğine ve Sovyet liderinin Korolyov ve diğer baş tasarımcılarla olağandışı bir şekilde yakın ilişkiye sahip olduğuna inandığı halde Kruşçev, uzayın araştırılması yerine füzeleri vurguladı ve Apollo ile rekabet etmekle fazla ilgilenmedi.

Hükûmet ve Komünist Parti, programın başarılarını propaganda aracı olarak kullanırken, siyasi sebeplere dayanan görevler için yöntemli/düzenli planlar nadirdi. Ancak istisna, 1963'te Vostok 6 ile uzaydaki ilk kadın Valentina Tereşkova idi. Görevler, bilimsel amaçlarla değil, roket kullanılabilirliği veya geçici nedenlerle planlandı. Örneğin, hükûmet Şubat 1962'de aniden yörüngeye iki Vostok'u içeren iddialı bir görev başlattı "on gün içinde", o ay John Glenn'in Mercury-Atlas 6'sı gizlenmekte; programda Ağustos'a kadar Vostok 3 ve Vostok 4 ile bu gerçekleştirilemedi.

İç çekişme

NASA'nın yöneticisi James Webb tarafından 1960'ların çoğuna yönlendirilen tek bir eşgüdüm yapısında olan Amerikan uzay programının aksine, SSCB'nin programı birkaç rakip tasarım grubu arasında bölünmüştü. 1957-1961 yılları arasında Sputnikler'in ve 1961-1964 yılları arasında Vostoklar'ın olağanüstü başarılarına rağmen 1958'den sonra Korolyov'un OKB-1 tasarım bürosu, rakip baş tasarımcıları Mikail Yangel, Valentin Gluşko ve Vladimir Çelomey'den artan bir rekabetle karşı karşıya kaldı. Korolyov, kalıcı bir insanlı uzay istasyonunun ve insanlı olarak Ay'ın araştırılmasının temelini oluşturacak olan Soyuz uzay aracı ve N-1 güçlendiricileriyle ilerlemeyi tasarladı. Bununla birlikte, Ustinov onu, çok güvenilir Voskhod uzay aracı, değişiklik yapılmış bir Vostok ve Venüs ve Mars gibi yakın gezegenler için gezegenler arası insansız görevlerde kullanarak, Dünya çapındaki görevlere odaklamaya yönlendirdi.

Yangel, Korolyov'un yardımcısıydı, ancak ordunun desteğiyle 1954 yılında öncelikle askeri alan programında çalışmak üzere kendi tasarım bürosuna atandı. Burası, hipergolik yakıtların kullanımı da dahil olmak üzere daha güçlü roket motorları tasarım ekibine sahipti, ancak 1960'ta Nedelin felaketini takiben, Yangel ICBM gelişimine odaklanmaya yönlendirildi. Korolyov'un N-1 modeline benzer askeri uygulamalar ve gelecekteki uzay istasyonlarını kurmakta ve uzaya kargo uçuşları için kendi ağır güçlendirici tasarımlarını geliştirmeye devam etti.

Çelomey, Kruşçev'in himayesinden yararlandı ve 1960'ta, Ay'a ve insanlı bir askeri uzay istasyonuna insanlı bir araç göndermek için bir roket geliştirmenin en temel işine verildi.

Apollo programının ilerlemesi, her biri kendi programını tepki olarak savunan baş tasarımcıları alarma geçirdi. Çakışan birden fazla tasarım onay aldı ve yeni öneriler zaten onaylanmış projeleri tehdit etti. Korolyov, "tekil kalıcılığı" nedeniyle, Ağustos 1964'te —Birleşik Devletler'in niyetlerini beyan etmesinden üç yıldan fazla zaman sonra— Sovyetler Birliği sonunda Ay için yarışmaya karar verdi. 1967'de —Ekim Devriminin 50. yıldönümü— veya 1968'de Ay'a iniş hedefini belirledi. 1960'lı yılların başında bir aşamada Sovyet uzay programı etkin olarak fırlatma ve uzay aracı için 30 proje geliştiriyordu. Kruşçev'in 1964'te düşüşüyle Korolyov'a insanlı uzay programının kontrolünün verilmesi tamamlandı.

Korolyov'dan sonra

Proton-K
Korolyov, kolon kanserini ortaya çıkaran rutin bir operasyondan sonra ve kalp rahatsızlığından ve şiddetli hemorajiden kaynaklanan komplikasyonlardan sonra Ocak 1966'da öldü. Eskiden Vostok 1'in mimarı olan Kerim Kerimov, Pilot Uçuşlar Hakkında Devlet Komisyonu Başkanlığı'na getirildi ve ilerleyen 25 yıl (1966-1991) için başkanlık etti. Eski Sovyetler Birliği için insan merkezli gezegen-dışı istasyonlar ve hem insanlı uzay bileşkelerinin geliştirilmesi hem de işletilmesinin her aşamasını denetledi. Kerimov'un en büyük başarılarından biri 1986'da Mir'in fırlatılmasıydı.

OKB-1 tasarım bürosunun liderliği, 1967'de Ay'a bir adam gönderme ve 1968'de etrafında turlayacak bir insan gönderme görevine sahip olan Vasily Mishin'e verildi. Mishin, Korolyov'un siyasi otoritesinden yoksun ve diğer baş tasarımcılarla rekabet halindeydi. Araç insanlı olmayan bir uçuşta asla başarıyla test edilmemiş olsa bile, baskı altında, Mishin, 1967'de Soyuz 1'in fırlatılmasını onayladı. Yere çarpan bir araç kazasında Vladimir Komarov öldü. Bu uçuş öncesi ölen ilk insandı.

Mishin, bu felaketi takiben ve yeni baskılar altında bir içki sorunuyla karşılaştı. Sovyetler, 1968'de Ay'a ilk insanlı uçuşla gönderilen Apollo 8 dolayısıyla şaşkına döndüler, ancak Mishin, sorunlu süper ağır N1'in (roket) gelişmesiyle sevindi ve umutlandılar ki Amerikalılar bir gerileme yaşayacaktı, N-1'i kullanılabilir hale getirmek için yeterli zamandan vazgeçerek bir erkeği Ay'da önce karaya çıkarmak istediler. Ocak 1969'da Soyuz 4 ve Soyuz 5'in ortak uçuşla buluşması, iniş için kullanılacak buluşma, kenetlenme ve mürettebat aktarım tekniklerini deneyimlediler ve LK Kondusu, Dünya yörüngesinde başarıyla test edildi. Ancak N-1'in dört insansız testinin başlatılmasının ardından başarısızlıkla sonuçlanınca ağır güçlendirici terk edildi ve Sovyetler tek bir fırlatımla Ay'a iniş hedefine yaklaştılar.

İnsanlı inişlerin yanı sıra, terk edilmiş Sovyet Ay programı, geliştirilmiş keşif araçları ve yüzey modülleri ile ilk kez detaylandırılmış çok amaçlı Ay modülü Zvezda'yı da içeriyordu. Daha sonra önerilen yeni Ay insanlı programı "Vulkan-LEK" ekonomik nedenlerle kabul edilmedi.

Çelomey bu gerilemeyi takiben Ustinov'u, Almaz'ın askeri uzay istasyonunun ABD tarafından ilan edilen Skylab'a üstün gelmesi için 1970 yılında geliştirmeye iten bir programı onaylamaya ikna etti. Mishin, Salyut olan projenin kontrolü altında kaldı ancak 1971'de Salyut 1'e uygun iki kişilik mürettebattan ziyade, üç kişilik bir mürettebatı basınçlı kıyafetler olmadan uçurmaya karar verdi, yeniden giriş kapsülü basınçtan arındırılmış hale getirildiğinde mürettebata Dünya'ya dönerken ölümcül etkisi olduğunu kanıtladı. Mishin, Çelomey'nin Salyut'u ele geçirmesiyle birçok projeden uzaklaştırıldı. Apollo-Soyuz Test Projesinde NASA ile çalıştıktan sonra, Sovyet yönetimi yeni bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç olduğuna karar verdi ve 1974'te N-1 iptal edildi ve Mishin görevden alındı. NPO Energiya'ya Glushko baş tasarımcı atanarak tek bir tasarım bürosu yaratıldı.

İnsanlı Ay programlarının başarısız olmasına rağmen, SSCB, iki tarihi ilkeyle, önemli bir başarıyı elde etti; otomatik Lunokhod ve Luna örnek-döndürme görevleri. Ayrıca, Venüs ve Sonoma kuyrukluyıldızının Venera ve Vega araştırma programlarının araştırmaları daha etkili oldu; Mars araştırması programı ise küçük bir başarı ile devam etti.

Program Gizliliği

Sovyet uzay programı, dünyanın ilk yapay uydusu olan Sputnik'in başarısının önündeki projeler hakkında bilgi vermedi. Nitekim, Sputnik projesi ilk onaylandığında Politbüro'nun en hızlı eylem yöntemlerinden biri, olaylarıyla ilgili olarak Dünya'ya neler duyuracaklarını düşünmekti. Sovyetler Birliği Telgraf Ajansı (TASS) Sovyet uzay programındaki tüm resmî duyurular için emsal oluşturdu. Eninde sonunda yayınlanan bilgiler, uyduyu kimin yaptığını ve fırlattığını veya neden fırlatıldığını ayrıntılarıyla anlatmadı. Bununla birlikte, kamusal açıklamalar ortaya koyulan şeyleri yansıtmıştır: "sır dolu bilimsel ve teknik veriler bol miktarda var... nesnenin bir resminin bile yokluğunda okuyucuyu matematikle boğuşmak durumunda bırakmak gibi." Sürümden kalanlar, Sovyet kozmonotiklerinin gururu ve Sputnik'in başarısıyla elde edilebilecek gelecekteki olasılıkların ima edilmesidir.

Sovyet Uzay Programı'nın gizlilik kullanımı, hem ülkeler arasında gizli bilgilerin sızmasını önlemek hem de uzay programı ve Sovyet halkı arasında gizemli bir engel oluşturmak için bir araç olarak hizmet etmiştir. Programın doğası, amaçları, başarıları ve değerleri ile ilgili belirsiz iletileri somutlaştırdı. Program, düzenli bir Sovyet vatandaşının somut bir imgesini hiçbir zaman elde edemeyeceği, bunun yerine onun tarihinin yüzeysel bir resmini, şimdiki etkinliklerini veya gelecekteki gayretlerini gösterecek kadar gizliydi. Yazar/tarihçi Dominic Phelan'a göre "Fırlatmalar gerçekleşene kadar ilan edilmedi. Kozmonot isimleri, uçuş gerçekleşinceye dek duyurulmadı. Görev ayrıntıları seyrekti. İlk Sputnik'lerin, Ay sondaları ve Venüs sondası hariç, roketlerinin veya kamaralarının büyüklüklerini veya şeklini bilmedik ya da uzay gemilerinin çoğu hakkında bilgi sahibi değildik" dedi.

Mir
Bununla birlikte, doğası gereği Sovyet uzay programı paradoks (çelişki yumağı) barındırıyordu. Bir yandan yetkililer, başarılarını sık sık sosyalizmin gücüne bağlayarak uzay programını teşvik etmeye çalıştı. Öte yandan, aynı yetkili, Soğuk Savaş bağlamında gizliliğin önemini vurguladı. SSCB'deki gizlilik vurgusu, güçlü ve zayıf yönlerin korunması için bir önlem olarak anlaşılabilir. Gizlilik için bu tür bir gerekçe, ulusal güvenlik için gerekli bilgiyi koruma arzusuyla güdülendi. Sovyet devleti, dış görüntüsünü, imgesini kıracak içeriği sınırlandırarak dış dünyayı olumlu bir şekilde teşvik etmek, böylece devletin fikir ve teknoloji üzerindeki denetimini ve Sovyet buluşlarının korunmasını sağlamak isteyen bir arzunun yansımasıydı.

Bununla birlikte, Sovyet uzay programının askerî etkisi programı çevreleyen gizlilik örtüsü için en nefes kesici açıklama olabilir. Deneysel Tasarım Bürosu-1 (OKB-1) tarafından düzenlenen programın (Sputnik, Layka, Yuri Gagarin) başarılarının kesin olarak ciddi bir etmen olduğu kuşkusuz gerçekleşmişti. OKB-1, Genel Makine Yapım Bakanlığı bünyesinde görevlendirildi. Bu bakanlık, Batının istihbarat güçlerinin Soğuk Savaş döneminde incelemelerini hedef alan oldukça gizli bir askeri-sanayi kompleksiydi. Başlangıçta, OKB-1'in ana hedefi, kıtalararası balistik füzelerin üretimi ve daha da iyileştirilmesi idi. Bu, 1960'lı yıllarda, "uzay yarışı"na doğru hareket ile değişti; açık bir şekilde askeri füze projesiyle olan ilişki devam etti ve Sovyet uzay programının kazanımları bir başka gizlilik katında kaldı. Bunlar silahların gelişimi ile ilgili askeri meseleler, en kutsal uygulamalarla yönetilen kıtalararası balistik füze projesi gibi kazanımlardı. Sovyet askerî sanayi görevlileri, mantıksız rastgele sayı harfi sistemine dayanan silahları etiketleyen ezoterik bir politika geliştirdi. "Örneğin, fırlatma roketi 'nesne 8K72K' iken Vostok uzay aracına 'nesne IIF63'" deniyordu.[14] Hatta fabrika işçileri, uzay aracı yapımı için parçalar inşa etmek ve teslim etmek için sözleşme yapmışlardı, daha büyük resim için çok küçük bir düşünce oluşmuştu. Zorla uygulanan kurallar ve ayrı ayrı erişim bölgeleri, bir bölümdeki çalışanları diğer gelişim bölümlerinde neler olup bittiği hakkında bilgilenmeyi engelledi.

Uzay programına giren şiddetli askeri gizliliğin kaynağı, ilk önce İç Savaş sırasında kabul edilen geçici bir uygulama olarak ortaya çıktı. Bu gizlilik önlemleri, savunma fabrikalarının sayı dizisinin yeniden adlandırılmasıyla 1927'de uygulanmıştı. Bu uygulama, fabrikalar içindeki araştırma ve tasarım projelerine uyarlanacak ve bu gelenek, Sovyet hedeflerini düşmanlarından gizlemek için devam edecekti. Bununla birlikte, hala Batılı istihbarat güçlerinin özel kodu anlayabileceği gerekçesiyle paranoyakça, çalışanların kodu kamuya açıklamasına izin verilmedi, ancak fabrikaları, enstitüleri ve kamuya açık departmanları başka bir kod, özel posta kutusu numaralarını tanımlamak için kullanıldı.

Geriye dönüp bakıldığında, artık Sovyet Uzay istismarları daha sıklaştıkça ortaya çıkan örnek görülebilir. Program, duyurularındaki ihtimali halka arz etti. Halkın bildiği kadarıyla, Sovyet uzay programı hiçbir zaman başarısızlığa maruz kalmamıştı. Yazar/tarihçi James Andrews'e göre, "İstisnalar neredeyse olmaksızın, özellikle insanlı uzay görevlerinde Sovyet uzay istismarlarının kapsamı, başarısızlık ya da sıkıntı raporlarını içermez". Herhangi bir yenilgiyi kabul etme korkusundan ötürü, kozmonotların görev raporları, somut madde yerine aşırı olumlu bir dönüşe yaslandı.

"SSCB, ünlü Winston Churchill tarafından 'bir gizemle sarılmış bir bilmece' olarak tanımlandı, 'bir muamma' içinde bulunmuş ve hiçbir şey Soğuk Savaş döneminde uzay programının ardındaki gerçeği araştırmaktan başka bir şey ifade etmemiştir." Uzay Yarışı tam anlamıyla kafalarımızın üstünde oynansa da, genellikle betimsel bir 'uzay perdesi' ile örtülmüştü" diye Dominic Phelan tarafından dile getirildi. Bununla birlikte, anlaşılması gereken şey, uzay programı etrafında dönen gizlilik taleplerinin büyük oranda Sovyet askerî zorunluluklarından etkilenmiş olmasıdır.

Projelerin ve başarıların listesi

Tamamlanan projeler

Sovyet uzay programı aşağıda tanımlı bir dizi projeyi üstlenmiştir:

Almaz uzay istasyonları

Buran programı

Cosmos uyduları

Energia

Foton

N1-L3 İnsanlı Ay iniş programı

Luna Ay alçaktan uçuşları, yörüngeciler, etkiler, kondular, gezginciler, örnek dönüşler

Mars sonda programı

Meteor meteoroloji uyduları

Molniya iletişim uyduları

Mir uzay istasyonu

Proton uydular

Phobos Mars sondaları programı

Salyut uzay istasyonları

Soyuz uzay aracı

Sputnik uydular

TKS uzay aracı

Venera Venüs araştırmaları programı

Vega programı Venüs ve kuyrukluyıldız Halley sondaları programı

Vostok uzay aracı

Voskhod uzay aracı

Zond programı

Önemli ilkler

Luna 3
Amerika Birleşik Devletleri'nin 31 Temmuz 1956'da yapay bir uydu başlatma niyetini ilan etmesinden iki gün sonra Sovyetler Birliği aynı şeyi yapmaya niyeti olduğunu açıkladı. Sputnik 1, 4 Ekim 1957'de ABD'yi ve dünyanın dört bir yanındaki çarpıcı insanları etkileyerek fırlatıldı.

1957: İlk kıtalararası balistik füze ve yörünge fırlatma aracı, R-7 Semyorka

1957: İlk uydu, Sputnik 1

1957: Dünya yörüngesindeki ilk hayvan, köpek Layka, Sputnik 2'de

1959: Dünya yörüngesindeki ilk roket ateşlemesi, yeryüzünün yer çekiminden kaçan ilk insan yapımı nesnesi, Luna 1

Mars 3
1959: Dış uzaydan ilk veri iletişimi veya telemetri, Luna 1

1959: Ay'ın yakınından geçecek ilk insan yapımı nesne, Güneş merkezli yörüngedeki (Heliocentric orbit) ilk insan yapımı nesne, Luna 1

1959: Ay etkisinde kalan ilk uzay sondası, Luna 2

1959: Ay'ın uzak tarafının ilk görüntüleri, Luna 3

1960: Dünya yörüngesinden güvenle geri dönen ilk hayvanlar, Sputnik 5'teki köpekler Belka ve Strelka.

1961: Venüs, Venera 1'e başlatılan ilk tetkik

1961: Uzaydaki ilk insan (Uluslararası tanım) ve Dünya yörüngesinde Yuri Gagarin, Vostok 1, Vostok programı

1961: Uzayda 24 saatten fazla zaman geçiren ilk insan Gherman Titov, Vostok 2 (uzayda uyumak için bulunan ilk kişi).

1962: İlk ikili insanlı uzay uçuşu, Vostok 3 ve Vostok 4

1962: İlk Mars keşif sondası, Mars 1

1963: Uzaydaki ilk kadın, Valentina Tereşkova, Vostok 6

1964: İlk çok insandaki mürettebat (3), Voskhod 1

1965: Aleksey Leonov'un ilk araç dışı etkinliği[17] (EVA) Voskhod 2

1965: Güneş sisteminin başka bir gezegenini (Venüs) ziyaret edecek ilk sonda, Venera 3

1966: Ay'ın yüzeyine yumuşak bir iniş yapacak ve veri iletimi yapacak ilk sonda, Luna 9

1966: Ay yörüngesindeki ilk sonda, Luna 10

1967: İlk insansız buluşma ve kenetlenme, Kozmos 186/Kozmos 188.

1968: Ay'a varmak için Dünya'dan giden ve Dünya'ya zarar görmeden dönen ilk canlılar (Ay dolayında gezi), Zond 5'te Rus kaplumbağaları

1969: İlk kez Dünya yörüngesindeki iki insanlı gemi arasında kenetlenme ve mürettebat değişimi, Soyuz 4 ve Soyuz 5

1970: Başka bir gök cisiminden ilk toprak numunelerini otomatik olarak çıkaran ve Dünya'ya dönen araç, Luna 16

1970: Ay'da ilk robot uzay gezgincisi, Lunokhod 1.

1970: Güneş sisteminin başka bir gezegeninin (Venüs) yüzeyinden alınan ilk veriler, Venera 7

1971: İlk uzay istasyonu, Salyut 1

1971: Mars yüzeyini etkileyen ilk sonda, Mars 2

1971: Mars'taki ilk keşif, Mars 3

1975: Venüs'ün yörüngesinde ilk keşif, Venüs'ün yüzeyine yumuşak iniş yapan araç, Venüs'ün yüzeyinden ilk fotoğrafları gönderdi, Venera 9

1980: Uzaydaki ilk Hispanik ve Siyahlardan Arnaldo Tamayo Méndez, Soyuz 38

1984: Uzayda yürümek için bulunan ilk kadın olan Svetlana Savitskaya (Salyut 7 uzay istasyonu)

1986: İki ayrı uzay istasyonunu ziyaret eden ilk mürettebat (Mir ve Salyut 7)

1986: Venüs atmosferine robot balonlar yerleştirmek için uçuş sırasında bir kuyruklu yıldız resmini geri gönderen ilk araştırmalar, Vega 1, Vega 2

1986: İlk kalıcı insanlı uzay istasyonu olan Mir, 1986-2001, gemide kalıcı olarak bulunma (1989-1999)

1987: Uzayda bir yıl boyunca kalan ilk mürettebat, Vladimir Titov ve Musa Manarov yönetiminde Soyuz TM-4 - Mir

Diğer projeler

Buran

Sovyet uzay programı uzay mekiği Buran'ı, tarihin 3. süper ağır Energiya fırlatıcısına dayanarak üretti. Energiya, insanlı bir Mars görevinin ana bileşkesi olarak kullanılmak istendi. Buran, ABD Uzay Mekiğine ve ardından Stratejik Savunma Girişimi'ne ilk yanıt olarak geniş uzay tabanlı askeri platformları desteklemek için çalışmak üzere tasarlandı. Sistemin işleyişe geçmesiyle 1988'de stratejik silah azaltma anlaşmaları Buran'ı gereksiz hale getirdi. 15 Kasım 1988'de Buran, yörüngecisi ve Energiya roketi Kazakistan'daki Baykonur Uzay Üssü'nden fırlatıldı ve üç saatlik bir yolculuk ve iki yörünge turundan sonra fırlatma rampasından birkaç kilometre uzakğa iniş yaptı. Birkaç araç üretildi, ancak sadece biri uzaya insansız bir test uçuşunda gönderildi; sivil bir fırlatıcı olarak çalışması çok pahalı bulundu.

İptal edilen gezegenlerarası projeler

Mars 4NM

Marsokhod ağır gezginci Mars 4NM, 1974-1975 yılları arasında iptal edilmiş N1 fırlatıcısı ile fırlatılacaktı.

Mars 5NM

Mars örnek döndürme görevi Mars 5NM, 1975 yılında tek bir N1 fırlatıcısı ile fırlatılacaktı.

Mars 5M

Mars örnek döndürme görevi Mars 5M , Proton fırlatıcısı ile kısmen fırlatılacak ve daha sonra 1979'da Mars'a uçmak üzere birlikte yörüngede ayrı bir taşıyıcıya kenetlenecekti.

Vesta

Vesta görevi, 1991 yılında fırlatılacak olan, iki özdeş iki gezegenlerarası sondalardan oluşacaktı. Mars'a (Venüs'e erken bir uçuş planı yerine) uçması ve daha sonra farklı sınıflara ait dört asteroidi incelemesi amaçlandı. 4 Vesta'da bir itici ile fırlatılacaktı.

Tsiolkovski

Tsiolkovski görevi, 1990'lı yıllarda Jüpiter'den bir "sapan çekimi atışı" yapmak için fırlatılan ve daha sonra Güneş'in beş ya da yedi katı yarıçapındaki bir yörüngeden geçmek için planlanan çift amaçlı, derin gezegenlerarası bir sonda olarak planlandı. Bu uzay aracının bir türevi muhtemelen Satürn ve ötesine doğru fırlatılacaktı.

Olaylar, başarısızlıklar ve aksilikler

Sovyet uzay programı, bazı ölümcül olaylar ve başarısızlıklar yaşadı.

1960'ta Nedelin felâketi olarak adlandırılan kazada, fırlatma rampasında denenen yakıtlı bir roketin felaket bir patlamasıydı; patlama anında birçok teknik personel, uzay mühendisi ve projede çalışan teknisyenler ölmüştü.

Eğitim sırasında ilk resmî kozmonot ölümü, 23 Mart 1961'de Valentin Bondarenko'ydu, düşük basınçlı, yüksek oksijenli bir atmosferde alev içindeki bir durumda ölümü meydana geldi.

Voskhod programı, ikincil görevli bir uçuş sırasında Sovyet liderliğinin değişmesi ve ikinci görev sırasında neredeyse ölümcül olan 'yakın çağrı' nedeniyle iptal edildi. Planlanan diğer uçuçlar ilerledikçe, Sovyet uzay programına 20 günlük uzun süreli uçuşta, bir kadın tarafından bir uzay yürüyüşü ve bağlı bir uzay yürüyüşü de dahil 'ilkler' başlığında verilebilirdi.

İki yıl içinde Korolyov, Komarov (Soyuz 1 kazasında) ve ilk uzay adamı Gagarin'in (sıradan bir savaş uçağı görevinde) ölümleri anlaşılır bir şekilde Sovyet uzay programı üzerinde ciddi bir olumsuz etki bıraktı.

Sovyetler, fırlatıldıktan kısa bir süre sonra dört insansız testin her birinde infilak eden dev N-1 roketi ile ilk Ay görevi için çabalamaya devam ediyorlardı. Amerikalılar, 20 Temmuz 1969'da Apollo 11 ile Ay'da insanlı ilk görev ile uzay yarışını kazandı.

1971'de Soyuz 11 görevi sırasında, mürettebat kapsülünün yeniden giriş hazırlıkları sırasında basıncının azalması sonucunda üç kozmonotun ölümüyle sonuçlandı. Bu kaza, uzayda (yüksek atmosfere karşıt olarak) gerçekleşen tek insan ölümüyle sonuçlanan olaydı. Soyuz 11 aracındaki mürettebat üyeleri Vladislav Volkov, Georgi Dobrovolski ve Viktor Patsayev idi.

5 Nisan 1975'te Soyuz 7K-T No.39, Salyut 4 uzay istasyonuna 2 kozmonot taşıyan bir Soyuz roketinin ikinci aşaması arızalandı ve ilk insanlı fırlatım durduruldu. Kozmonotlar birkaç bin mil uzağa gitmişti ve Sovyetler Birliği ile zor ilişkiler içinde olan Çin'e ineceklerinden endişe edilmişti. Kapsül bir yamaçta kayarak bir dağa çarptı ve neredeyse bir kayalıktan kaymıştı; neyse ki, paraşüt halatları ağaçlara takılmış ve bunun gerçekleşmesini engellemişti. Mürettebattan ikisi ağır yaralandı ve komutan Lazarev bir daha asla uçmadı.

18 Mart 1980'de bir Vostok roketi yakıt doldurma operasyonu sırasında fırlatma rampasında patlayarak 48 kişiyi öldürdü.

Ağustos 1981'de, 1971'de fırlatılan Kosmos 434, atmosfere yeniden girmek üzereydi. Uzay aracının nükleer maddeleri taşıdığı endişelerini ortadan kaldırmak için SSCB Dışişleri Bakanlığı'ndan bir sözcü, 26 Ağustos 1981'de Avustralya hükûmetine uydunun "deneysel bir Ay kabini" olduğuna dair güvence verdi. Bu, Sovyetler Birliği tarafından şimdiye kadar insanlı Ay uzay uçuşu programına giren ilk başvurulardan biriydi.

Eylül 1983'te, kozmonotları Salyut 7 uzay istasyonuna taşımak için fırlatılan bir Soyuz roketi rampada patlayarak Soyuz kapsülünün iptal sisteminin devreye girmesine neden oldu, iki kozmonot gemide kurtarıldı.

Bunlara ek olarak, ölümleri Sovyetler Birliği tarafından örtbas edildiği iddia edilen Kayıp Kozmonotların birkaç doğrulanmamış hesabı vardır.

18 Aralık 2021

James Webb Uzay Teleskobu (JWST)

James Webb Uzay Teleskobu (İngilizce kısaltmasıyla JWST), eskiyen Hubble Uzay Teleskobu'nun kısmen ardılı olacak şekilde planlanan bir kızılötesi uzay teleskopudur.


JWST tam anlamıyla bir ardıl olarak görev yapmayacak çünkü Hubble'ın gözlemleyebildiği bütün ışık dalga boylarına duyarlı olmayacak. Esas bilimsel hedefi evrende yer alan daha uzaktaki cisimleri; diğer temel cihazlar veya Hubble'ın görmediği cisimleri gözlemlemek olacak.

JWST, NASA'nın başkanlığında 15 farklı devletin, Avrupa Uzay Ajansı ve Kanada Uzay Ajansı'nın ortak yürüttüğü bir projedir. Yörüngeye fırlatılması sürekli ertelenen teleskobun, en son 2021 yılında fırlatılması planlanmaktadır. Kırmızı ötesi ışığı gözlemlemek için ayarlanmış olan 6,5 metrelik bu teleskop, Dünya'dan neredeyse 1.600.000 kilometre uzaklıkta yörüngeye yerleştirilecektir. Bu uzaklık, Dünya ile Ay arasındaki uzaklığın dört katı kadardır.

Misyonu

Üzerinde yer alacak olan hassas aygıtlar, dev gezegenlerin ve gezegen sistemlerinin kızıl ötesi görüntülerini çekme ve tayflarını ölçerek yaşlarını ve kütlelerini belirleme imkânına sahip olacaktır. Bunların dışında, başka yıldızların çevresinde yer alan disklerin tayf ölçümlerini yaparak, gezegen sistemlerinin doğmasına olanak sağlayan türden olan disklerin bileşenlerini tanımlamaya da imkân verecektir. Son derece hassas aygıtları ve büyük aynasıyla, gezegenlerin doğduğu toz disklerini gözlemleyebilmenin yanında, kendi yıldızlarının önünden geçen gezegenlerin havaküre bileşenlerini de gözlemleyebilecektir. Her ne kadar gezegen bulmak için geliştirilmiş bir teleskop olmasa da, gelişkin yetenekleri bu teleskobun gelecekte yeni gezegenleri inceleyen ve güneş sistemimizin nasıl oluştuğu ve nasıl evrim geçirdiği konularını araştıran gökbilimciler için önemli bir araç haline gelmesi konusunda ümit vermektedir.

 

Özellikleri

JWST, Hubble Uzay Teleskobu'nun yaklaşık yarısı kadar bir kütleye sahip olmasına karşın berilyumla kaplanmış 18 altıgen aynanın birleşmesiyle oluşan ana aynası, 6,5 metre çapı ve 25,4 metrekare yüzey alanıyla Hubble'ınkinden daha büyüktür. JWST'nin tasarımının ana odağı, yakın-kızılötesi astronomidir. Ancak cihazdaki enstrümanlara bağlı olarak turuncu ve kırmızı görünür ışığın yanı sıra orta-kızılötesi bölgeyi de görebilir. Tasarım, üç ana nedenden dolayı yakın ve orta kızılötesine odaklanmıştır:

yüksek-kırmızıya kayan nesnelerin görünür emisyonları kızılötesine kaydırılır

enkaz diskleri ve gezegenler gibi soğuk nesneler güçlü şekilde kızılötesi yayarlar

bu kızılötesi bandın yerden veya Hubble gibi mevcut uzay teleskoplarıyla incelenmesi zordur.

Dünya'nın atmosferi, yer tabanlı teleskopların kızılötesi bantları incelemesini zorlaştırmaktadır. Uzaydaki nesnelerin gözlemi için hedeflenen su, karbondioksit ve metan gibi kimyasal bileşiklerin birçoğu aynı zamanda Dünya atmosferinde de mevcut olduğu için yerden gözlemini karmaşık hale getirmektedir. Hubble gibi mevcut uzay teleskopları, aynaları yeterince soğuk olmadığı için (Hubble aynası yaklaşık 15 °C'de tutulur) güçlü şekilde kızılötesi ışık yayarlar ve bu bantları inceleyemezler. Teleskop, Dünya'nın yaklaşık 1.500.000 kilometre ötesinde, Lagrange noktası (Dünya-Güneş L2) yakınında çalışacaktır. Karşılaştırma yapmak gerekirse Hubble, Dünya yüzeyinden 550 kilometre yukarıdaki bir yörüngede bulunuyor ve Ay, Dünya'dan kabaca 400.000 kilometre uzaklıktadır. Bu mesafe, fırlatma sonrası oluşacak bir sorunda onarımını mevcut olan uzay gemileriyle neredeyse imkansız hale getirmektedir. SpaceX, yeni geliştirdiği Starship fırlatma aracının James Webb'den bile daha büyük uydular ve uzay teleskoplarını gönderme yeteneğine sahip olduğunu ve Mars yörüngesine ulaşmak için tasarlandığını iddia etmektedir. Bu Lagrange noktasının yakınındaki nesneler, Dünya ile eş zamanlı olarak Güneş'in yörüngesinde dönmektedir. Bu da teleskobun kabaca sabit bir mesafede kalmasına[6] ve Güneş ve Dünya'dan gelen ısı ve ışığı engellemek için tek bir güneş kalkanı kullanmasına izin verir. Bu yörünge, uzay aracının sıcaklığını kızılötesi gözlemler için gerekli olan −223.2 °C'nin altında tutacaktır.

Güneş kalkanı

Kızılötesi spektrumda gözlem yapabilmek için teleskobun sıcaklığı, −223.2 °C'nin altında tutulmalıdır; aksi takdirde, kızılötesi radyasyon aletteki enstrümanlara zarar verecektir. Bu nedenle teleskop; Güneş, Dünya ve Ay'dan gelen ışığı ve ısıyı engellemek için büyük bir güneş kalkanı kullanmaktadır. Uzay aracı, bulunduğu yörüngenin konumu itibariyle üç cismi de her zaman uzay aracının aynı tarafında tutarak onları kalkanın arkasında bırakır.

Her bir katmanı insan saçı kadar ince olan beş katmanlı güneşlik, DuPont firması tarafından temin edilen poliimid kaplı bir örtü şeklinde olan Kapton E'den yapılmıştır ve her iki tarafında membran özellikli alüminyum ile kaplanmış olup Güneşe bakan tarafın kaplanmasında katkılı silikon kullanılmıştır. Bu katman, en çok ısınan iki katmandan biridir.

Güneş kalkanı, Ariane 5 roketinin (4.57 × 16.19 m) yük kaportasına sığması için on iki kez katlanacak şekilde tasarlanmıştır. L2 noktasında konuşlandırıldıktan sonra açılarak 14.162 × 21.197 metrelik bir alan uzunluğuna sahip olacaktır. Güneş kalkanı, Northrop Grumman'a teslim edilmeden önce Alabama, Huntsville'deki ManTech'te elle monte edilerek test edilmiştir.

Optik ayna

Teleskobun birincil aynası, 25.4 metrekare toplam alana sahip 6,5 metre çapında altın kaplamalı berilyum reflektörüdür. Ayna, teleskop fırlatıldıktan sonra açılacak olan 18 altıgen parçadan oluşur. Tek parça halinde gönderilmemesinin nedeni, mevcut fırlatma araçlarının yeterli büyüklükte olmamasından kaynaklanmaktadır. Teleskobun uzaydaki ilk kurulumu sırasında aynaları doğru konuma getirmek için hassas mikro motorlar kullanılacaktır. Bu ilk yapılandırmanın ardından, optimum odağı korumak için yalnızca birkaç günde bir güncelleme yapılması yeterli olacaktır. Bu yöntem, yerçekimi ve rüzgar yükünün etkilerinin üstesinden gelmek için hareketli optikler kullanarak, ayna parçalarını sürekli olarak ayarlayan yeryüzündeki karasal teleskoplardan farklıdır. Uzay ortamında çevresel etmenler olmadığı için Webb teleskobunun sürekli hareketlere ihtiyacı yoktur.

JWST'nin optik tasarımı, geniş bir alan üzerinde optik sapmalardan arınmış görüntüler sunmak için kavisli ikincil ve üçüncül aynalardan yararlanan üç aynalı bir sistemdir. Ek olarak, görüntü sabitleme sağlamak için konumunu saniyede birçok kez ayarlayabilen hızlı bir sevk ve idare aynası vardır. Ball Aerospace & Technologies şirketi, NASA ile yapılan bir sözleşme kapsamında, ana yükleniciliği Northrop Grumman Uzay Sistemleri tarafından yönetilen JWST projesinin başlıca optik ayna alt yüklenicisi olmuştur. On sekiz birincil ayna parçası, ikincil, üçüncül, sevk ve idare aynası ve uçuş yedek parçaları Ball Aerospace tarafından üretilip parlatıldı. Birincil aynanın son bölümü 3 Şubat 2016'da ikincil ayna ise 3 Mart 2016'da kuruldu

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!