Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Kasım 2021

Öğretmen ve Öğretmeler Günü


Öğretmen veya eğitmen; eğitim kurumlarında önceden belirlenmiş hedefler doğrultusunda öğretim etkinliklerini planlı ve programlı bir biçimde düzenleyerek yürüten uzman kişidir.

Öğretmenlik geçmişte din insanı veya filozofların, kendi temel uğraşları yanında sürdürdükleri ikincil bir görev iken öğretme işinin belirli bir hazırlığa sahip kişilerce yapılması yaygınlaşmış ve özellikle 19. yüzyıldan itibaren öğretmenler öğretmenlik mesleğine hazırlayan özel kurumlarda yetişmişlerdir.

Tanım ve etimoloji

Eğitim ve Eğitim Bilimleri Sözlüğü'nde öğretmenlik, resmî ya da özel eğitim kurumlarında çocuk, genç ve yetişkinlere öğretim verme işi olarak tanımlanır.  Öğretmenlik mesleği, 1973 tarihli Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 43.maddesinde "devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği olarak" tanımlanmıştır. Öğretmen, bu mesleği icra eden kişidir.

Öğretmen kelimesi Eski Türkçe'deki "öğretmek" fiiliyle ilgili bir köke sahiptir. Türkçe Batı dillerinden geçen ‘adam, insan’ demek olan "-man, men" kelimesinin öğretmek fiiline eklenmesi ile isimleştiği düşünülür. 1930'ların ortasında, o zamana kadar kullanılan Arapça kökenli "muallim" kelimesinin yerine öz Türkçeçilik kampanyası ile öğretmen kelimesi geçerek yaygınlaşmıştır.

Öğretmen yeterlikleri


Lee Shulman'a göre öğretmen yeterlikleri

Öğretmenlerin eğitim faaliyetlerini gerçekleştirmek için hangi yeterliklere ihtiyaçları olduğu, bir alan ile ilgili bilgi sahibi olmanın öğretim yapmak için yeterli olup olmadığı ya da o alanla ilgili bilgi sahibi olmadan da öğretmenlik yapılıp yapılamayacağı öğretmenlikle ilgili çok tartışılan konulardır. Bu sorulara yanıt bulmak için yapılan çalışmalarda en önemli gelişmelerden birinin 1980'lerde ABD'li eğitimci Lee Shulman ve arkadaşları tarafından kaydedildiği kabul edilir. Shulman ve arkadaşları, profesyonel öğretmenliğin gerektirdiği bilgileri kategorilendirmiştir. Bu kategoriler şunlardır:

Alan bilgisi: Bir öğretmenin, öğrettiği alanla ilgili en önemli kavramların ve becerilerin bilgisine sahip olmasını ifade eder.

Müfredat bilgisi: Bir konuyu herhangi bir seviyede öğretmek için geliştirilmiş müfredata ve materyallere dair bilgiye sahip olmaktır.

Pedagojik alan bilgisi (PAB): Konuyu başkalarının anlaması için en kullanışlı şekillerde gösterebilme ve açıklayabilme bilgisidir. Bir konuyu öğrenmeyi neyin zorlaştırıp neyin kolaylaştırdığını anlamayı da içerir.


Öğrenciler ve özellikleri ile ilgili bilgi:
Grup veya sınıf ortamının işleyişinden okul yönetimi ve finansına, toplulukların ve kültürlerin karakterine dek uzanan bir yelpazede eğitsel ortamların bilgisidir.

Eğitsel olarak ulaşılmak istenen sonuçlar, amaçlar, değerler ve tüm bunlara ilişkin felsefik ve tarihsel bilgi

Eğitim alanında çalışanlar Shulman'ın görüşlerini genişleterek Teknolojik Pedagojik Alan Bilgisi (TPAB) kavramını geliştirmiştir. "Konu ile ilgili kavramların teknolojiyle gösterimi; içeriği öğretmek için teknolojilerin yapıcı bir şekilde kullanılması; öğrencilerin anlamakta zorlandıkları konuları anlamaları için teknolojinin ne şekillerde yardımcı olabileceğinin bilgisi gibi yetkinlikler, TPAB kavramı içinde yer alır.

Öğretmen yeterlilikleri ve nitelikleri için ortak Avrupa ilkeleri

2000'li yıllarda Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, kariyerleri boyunca eğitimlerine ve mesleki gelişimlerine rehberlik etmek için öğretmenlerin ihtiyaç duyduğu bilgi ve becerilerin ortak bir tanımını geliştirmenin gerekli olduğunu savundu.  Bazı kanıta dayalı uluslararası tartışmalar böyle bir ortak anlayışa ulaşmaya çalışmıştır. Örneğin, Avrupa Birliği öğretmenlerin ihtiyaç duyduğu üç geniş yeterlilik alanı belirlemiştir:

Başkalarıyla çalışmak

Bilgi, teknoloji ve bilgi ile çalışmak

Toplum içinde ve toplumla birlikte çalışmak.

Dünyada Öğretmenlik

2017 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre dünyada 9.4 milyonu okul öncesi, 30.3 milyonu ilköğretim, 18.1 milyonu ortaokul, 14 milyonu lise ve 12.5 milyonu yükseköğretimde olmak üzere toplam 85 milyon öğretmen bulunmaktadır. Our World In Data projesinin hazırladığı raporda 1993 -2014 yılları arasında farklı eğitim seviyelerinde görev yapan öğretmen sayıları verilmiştir.

Cinsiyete göre dağılım

Our World In Data raporuna göre; 2014 yılı itibariyle dünyadaki öğretmenlerin yaklaşık üçte birini ilkokul öğretmenleri oluşturmaktadır. Cinsiyet dağılımı açısından incelendiğinde, ilköğretimde görev yapan kadın öğretmen oranının bazı ülkelerde %98'e kadar çıktığı kadın öğretmenlerin oranının eğitimin üst kademelerinde düştüğü görülür.

OECD ülkeleri genelinde eğitimin tüm seviyelerinde öğretmenlerin yaklaşık %70'i kadındır. Kadın öğretmenlerin oranının eğitimin ilk kademelerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu pay birbirini izleyen her eğitim seviyesiyle birlikte azalır. Kadınlar, OECD ülkeleri genelinde ortalama olarak okul öncesi düzeyde öğretim kadrosunun %96'sını ve ilköğretim düzeyinde %82'sini temsil ederken, ortaöğretim düzeyinde %63'ünü ve yükseköğretim düzeyinde yalnızca %44'ünü oluşturmaktadır.

Yaş dağılımı


Öğretmenlerin yaş dağılımı ülkeler ve eğitim düzeyleri arasında önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Ülkenin nüfusu, yaş dağılımı, yükseköğretimin süresi, öğretmenlerin maaşları ve çalışma koşulları gibi çeşitli faktörler bir ülkedeki öğretmenlerin yaş ve eğitim düzeyinde etkilidir. Örneğin azalan doğum oranları yeni öğretmenlere olan talebi azaltabilir ve yükseköğretimde daha fazla zaman harcanması, öğretmenlerin işgücü piyasasına girişini geciktirebilir. Rekabetçi maaşlar, iyi çalışma koşulları ve kariyer geliştirme fırsatları bazı ülkelerde gençleri öğretmenliğe çekmiş veya diğer ülkelerde etkili öğretmenlerin elde tutulmasına yardımcı olmuş olabilir.

OECD ülkelerinde genç öğretmenler (30 yaş altı)öğretim nüfusunun yalnızca küçük bir bölümünü oluşturmaktadır: ortalama olarak ilköğretimde %12, ortaöğretimde %11 ve lisede %8. Lise düzeyinde çoğu ülkede genç öğretmenlerin, öğretmenlik nüfusunun %10'undan daha azını oluşturduğu görülür. Genç öğretmenler Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Litvanya, Polonya, Portekiz, Slovenya, İspanya ve İsviçre'deki lise öğretmenlerinin %5 veya daha azını oluşturmaktadır. OECD ülkeleri genelinde ortalama olarak ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenlerinin yarısından fazlası 30- 49 yaşları arasındadır ve öğretmenlerin büyük bir kısmı en az 50 yaşındadır. Yaşlı öğretmenlerin (50 yaş ve üstü) payı, eğitim seviyesiyle birlikte ilköğretimde %33'ten ortaöğretimde %38'e ve yükseköğretimde %40'a yükselmektedir. Çoğu ülkede yükseköğretim düzeyinde her üç öğretmenden en az biri 50 yaş ve üzerindedir. Bununla birlikte yüksek öğretimde 50 yaş ve üzeri öğretmen oranı, %13 (Lüksemburg) ile %56 (İtalya) arası değişkenlik göstermektedir.

Statü

Öğretmenlik Mesleğinin Statüsü Dünya ölçeğinde, öğretmenlerin statüleri arasında önemli farklılıklar olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin dünya ölçeğinde statülerinin karşılaştırılmasına yönelik ilk kapsamlı çalışma, Varkey GEMS Vakfı aracılığı ile Sussex Üniversitesi öğretim üyesi Peter Dolton ve Malaga Üniversitesi öğretim üyesi Oscar Marcenaro-Gutierrez tarafından, 21 ülke ölçeğinde 1000 katılımcı ile halkın öğretmenlere yönelik tutumlarını ortaya çıkarmak amacıyla yapılmış ve "2013 Global Öğretmen Statüsü Endeksi’ adıyla yayımlanmıştır. Bu endekse göre, öğretmenler Çin’de en yüksek, İsrail’de en düşük statüye sahiptir. Söz konusu araştırmaya göre Çin, Güney Kore, Türkiye, Mısır ve Yunanistan’da insanlar öğretmenlere diğer Avrupa ve Anglo Sakson ülkelerinden daha çok saygı göstermektedir. Britanya ve Amerika bu endeksin ortalarında yer almaktadır. Brezilya, Çin, Çek Cumhuriyeti, Mısır, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İsrail, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Portekiz, Türkiye, Singapur, Güney Kore, İspanya, İsviçre, Birleşik Krallık ve Amerika’da yapılan bu çalışmanın sonuçlarına göre, hemen hemen bütün ülkelerde öğretmenlere yeterli veya pozitif güven değerlemeleri verilmekle birlikte, Finlandiya ve Brezilya’da en yüksek değerlemeler ortaya çıkarken, İsrail, Güney Kore, Mısır ve Japonya’da en düşük değerlemeler verilmiştir. Bu bağlamda, Finlandiya ve Brezilya’da toplumun öğretmenlere verdiği değerin en yüksek oranda olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, Fransa, Çin, Türkiye ve ABD’de ilkokul öğretmenlerinin daha fazla itibar gördüğünü de belirtilmiştir.

Ülkelere göre öğretmenlik

Almanya’da öğretmenlik

Almanya'da öğretmenler çoğunlukla Eğitim Çalışmaları Öğretimi adı verilen özel üniversite sınıflarında göreve başlamaktadır. İlkokul (Grundschule ), ortaokul (Hauptschule), orta seviye ortaokul (Realschule) ve daha yüksek seviye ortaokul (Gymnasium) öğretmenleri arasında birçok fark vardır. Öğretmenlerin maaşları, memur maaş endeksi ölçeğine (Bundesbesoldungsordnung) bağlıdır.

Almanya´da öğretmen eğitimi üniversitelerin bünyesindeki yüksek öğretmen okullarında, eğitim enstitülerinde, müzik ve sanat eğitimi okullarında gerçekleşir; öğretmen adayları çok amaçlı üniversitelerde akademik bir eğitim de görebilirler. Lisans eğitimi aşamasında bilim ve alan eğitimi verilir. Lisans eğitimini izleyen öğretmenlik stajı aşamasında mesleğe yönelik eğitim bilimi dersleri verilir. Eğitim bilimleri alanında, okulla ilgili ve eğitim bilim açısından önemli olan konu alanlarına ait bilimler girmektedir (Coşkun, 2000). Bu yüksek okullardaki eğitim-öğretim izlenceleri öğretmen adaylarının görev yapmayı düşündükleri kurumların beklentilerine ve özelliklerine uygun düzenlenmekte ve buna uygun uygulamalı eğitim verilmektedir. Bütün eyaletlerde öğretmen eğitimi çerçevesinde Almanca, matematik, sanat eğitimi, müzik, spor, hayat bilgisi alanlarının eğitimi verilmektedir.

ABD'de öğretmenlik

Varkey Vakfı'nın hazırladığı 2018 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'ne göre Amerika Birleşik Devletleri 35 ülke arasında 16.sırada yer almaktadır. Aralarında doktorların, hemşirelerin, kütüphanecilerin ve sosyal hizmet uzmanlarının bulunduğu 14 farklı meslek grubu arasında yapılan saygınlık sıralamasında orta okul kademesinde görev yapan öğretmenler 12.sırada yer almaktadır. Amerika'da araştırmaya katılanların %37'si öğretmenlerle mesleki karşılaştırma yapılabilecek meslek grubunu kütüphaneciler,%23'ü sosyal hizmet işçileri ve %10'u hemşireler olarak görmektedir.

Amerikalıların %44 ü öğrencilerin öğretmenlere saygı duyduğunu düşünmektedir. Bu başlık Varkey Vakfı'nın 2013 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'nde %37 oranında yer almıştır. Amerikalılar'ın % 42'si çocuklarını öğretmen olmaları konusunda desteklemektedir.

Avustralya’da öğretmenlik

Avustralya’da eğitim, uzun yıllar boyunca merkezi hükümetin değil, ülkede bulunan 6 eyaletin sorumluluğunda bulunuyordu. 1970’li yıllarda öğretmen yetiştiren kurumların finansmanı artık merkezi hükümet tarafından sağlanmaya başlamıştır. 1995 yılı itibariyle Avustralya ve Yeni Zelanda’da öğretmen eğitiminde standart geliştirme çalışmaları başlamıştır. Bu standartlar başta öğretmenlerin sahip olması gereken nitelikler olarak algılanmış, daha sonra standartlar öğrenmenin doğasını belirlemek, karmaşık öğrenmeleri yapılandırmak ve öğrenme etkinliklerini organize etmek amacıyla geliştirilmeye başlanmıştır. 

Avustralya'da öğretmenlik ilk, orta ve lise kademelerinde farklılaşmaktadır. Öğretmen olmak için başvuru yapan adayları seçmek için ölçülebilen akademik başarı esastır. Avustralya’da öğretmenler genellikle üç farklı yol izlenerek yetiştirilir;

Üç veya dört yıllık öğretmen eğitimi lisans derecesi (Eğitim Lisansı),

Dört veya 5 yıl süren ve iki alandan birinin öğretmen eğitimi olduğu çift lisans derecesi programı (Eğitim Lisansı ile birlikte Fen Bilimleri Lisansı veya Sosyal Bilimler Lisansı),

Bir veya iki yıl süren, lisans derecesi eğitim alanı dışında olan kişilerin eğitim alanında yüksek lisans derecesi alması şeklindedir. Altı eyaletin uygulamaları her ne kadar değişiklik gösterse de temel olarak 4 yıllık lisans eğitimi ile öğretmen olunmaktadır. Öğretmen programları,

Mesleki alan: öğretmenlik mesleği için gerekli olan teorik bilgi ve beceriler

Eğitim Programı alanı: konu bilgisi ve pedagojik beceriler

Uygulama eğitimi: 12–20 hafta süren yönlendirilmiş mesleki eğitimdir.

Avusturalya’da öğretmen eğitimi programından mezun olan aday öğretmenler 12-18 aylık bir zaman diliminde aday öğretmen olarak çalışabilirler. Aday öğretmenler bu zaman zarfında, asil öğretmen olarak çalışabilmek için gerekli olan yeterliklere sahip olduklarını kanıtlamak zorundadırlar.

Birleşik Krallık'ta Öğretmenlik

Varkey Vakfı'nın 2018'de yaptığı Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'ne göre Birleşik Krallık, öğretmenlerin statüsü açısından 35 ülke arasında 13.sıradadır. İngiltere'de araştırmaya katılanların %26'sı öğretmenlerle sosyal hizmet uzmanlarının,%26'sı ise hemşirelerin mesleki denklik açısından yakın olduğunu belirtmiştir. Sadece %3'ü öğretmenlerle doktorları mesleki açıdan denk bulmuştur.

İngiliz halkının %46'sı öğrencilerin öğretmenlerine saygı duymadığını; %26'sı öğrencilerin öğretmenlerine saygı duyduğunu düşünmektedir. Araştırma sonuçlarına göre %26'lık bu oranın Almanya gibi diğer büyük Avrupa ülkelerinden daha fazla olduğu tespit edilmiştir.

Araştırmada yer alan diğer ülkelere göre öğretmenlere daha fazla saygı duyulan İngiltere'de ailelerin %23'ü çocuklarının öğretmen olmasını desteklemektedir. Yine de İngiltere'de insanların kendi eğitim sistemlerine güven oranı 2013 ve 2018 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'nde artış göstermiştir.

Brezilya’da Öğretmenlik

Varkey Vakfı'nın 2018'de yaptığı Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'nde 35 ülke arasında en düşük öğretmenlik statüsüne sahip ülke Brezilya olmuştur. Araştırmaya dahil olan Latin Amerika ülkelerinin tümü Brezilya'dan daha üst sıralarda yer almaktadır: Arjantin(31),Kolombiya(26),Peru(25),Şili(22) ve Panama(15). Varkey Vakfı'nın 2013 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'nde Brezilya 21 ülke arasında en alt sıradaki İsrail'in hemen üzerinde yer almıştır.

Brezilya'da insanların %10'undan azı öğrencilerin öğretmenlere saygı duyduğunu düşünmektedir.14 farklı meslek grubu arasında yapılan saygınlık sıralamasında doktorlar, hemşireler, kütüphaneciler ve sosyal hizmet uzmanları ilk sıralamada yer alırken okul müdürleri ve orta kademe öğretmenlerine düşük oy verildiği belirtilmiştir.Brezilya'da araştırmaya katılanların %29 öğretmenlerle mesleki karşılaştırma yapılabilecek meslek grubunu kütüphaneciler olarak görmektedir.Brezilya halkının yalnızca %20'si çocuklarını öğretmen olmaları konusunda desteklemektedir.

Çin’de öğretmenlik

Varkey Vakfı'nın 2018 Küresel Öğretmen Statüsü Endeksi'ne göre Çin halkının %50 'sinden fazlası çocuklarını öğretmenlik mesleğini seçmeleri konusunda destklemektedir.İlk okul ve orta okul kademelerinde görev yapan öğretmenlerin saygınlık oranı araştırmada yer alan 35 ülke içinde birinci sırada yer almaktadır.Çin halkının % 37'sinin mesleki yeterlilik ve denklik olarak öğretmenliğe en yakın gördükleri meslek grubu doktorlar. Araştırmaya katılan 35 ülke içinde öğretmenlik mesleği saygınlık statüsü en yüksek ülkenin Çin olduğu belirtilmiştir. 

Hindistan’da öğretmenlik

Hindistan'da devlete ait geniş bir öğretmen yetiştirme ağı bulunmaktadır. Federal düzeyde, Eğitim Araştırmaları ve Eğitimi Ulusal Konseyi (NCERT)bölgesel enstitüleri ile birlikte farklı öğretmen yetiştirme eğitimleri hazırlarlar ve öğretmen adayları, öğretmenler bu eğitimlere tabi olurlar. Ulusal Eğitim Planlama Üniversitesi öğretmenlere kurumsal ve yönetimsel destek sağlar.

Öğretmen Eğitimi Kolejleri (CTE'ler) ve Eğitimde İleri Düzey Öğretmen Yetiştirme Enstitüleri (CTE'ler) ve yine Eğitimde İleri Düzey Öğrenme Enstitüleri (IASE'ler) ortaöğretim ve ikinci kademe orta öğretim öğretmenlerine hizmet içi eğitim vermektedir. Yerel bölgelerde öğretmen eğitimleri Bölge Eğitim ve Öğretim Müdürlükleri tarafından verilmektedir. Öğretmen eğitimleri için devlet ve devlet destekli öğretmen yetiştiren kurumlar eyalet-yerel yönetimler tarafından yine ulusal eğitim politikası çerçevesinde finansal olarak desteklenmektedir. 

Türkiye'de öğretmenlik

Türkiye'de 2019-2020 eğitim öğretim yılı itibarı ile okul yöneticileri de dahil çalışan öğretmen sayısı 1.117.686’dır. 01/11/2021 tarihi itibarıyla Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan kadrolu öğretmen sayısı 774.536, sözleşmeli öğretmen sayısı 114.001’dir.

Türkiye'de öğretmen yetiştirme tarihi

Türkiye'de ilk defa 16 Mart 1848 tarihinde rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere İstanbul'un Fatih ilçesinde bir “Öğretmen Okulu” (Darülmuallimin-i Rüşti) kuruldu. Türkiye de bu tarih öğretmen okullarının kuruluş günü kabul edilir. Bu tarihe kadar öğretmenlik, belli bir birikime sahip olanların yaptığı ikincil bir iş olarak görülmekteydi; kuralları belirlenmiş sistemli bilgi ve beceri isteyen bir iş değildi. Her ne kadar geçmişte Fatih Sultan Mehmed döneminde öğretmen yetiştirme konusunda bir uygulama yapılmış ve sıbyan okullarında öğretmen olmak isteyen medrese öğrencilerinin diğer öğrencilerden farklı olarak tartışma kuralları ve öğretim yöntemi, matematik, edebiyat, coğrafya, tarih mantık gibi dersleri okumaları zorunlu olmuşsa da bu uygulama Fatih'ten sonra devam ettirilememişti. Her okul dilediği kişileri öğretmen yapabilmekteydi.

Tanzimat’ın ilanı ile birlikte devlet, eğitimi bir kamu hizmeti olarak görmüş ve bu işi tekeline almaya girişmiştir. Bu tarihten sonra öğretmen yetiştirmek için şu okullar açıldı:

1848-Ortaöğretmen Okulu (Dârülmuallimin-i Rüşdi),

1868- Erkek İlköğretmen Okulu (Dârülmuallimin-i Sıbyan),

1870- Kız Öğretmen Okulu (Dârülmuallimat),

1891-Yüksek Öğretmen Okulu (Dârülmuallimini liye),

1913- Ana Öğretmen Okulu (Ana Muallime Mektebi)

II. Abdülhamid devrinde bu okulları vilayetlere yayma çabasına rağmen, Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar yeterli öğretmen kadrosu hiçbir zaman sağlanamadı. İsmail Hakkı Tonguç ve Faik Reşit Unat yazdıkları “Muallim Yıllığı” adlı eserlerine göre 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne bağlı illerde 3495 ilkokuldan 682’sinin kapalı; yarısının sadece medrese eğitimi almış, Öğretmen Okulu mezunu olmayan 3316 ilkokul öğretmeni, 422 öğrencisi bulunan 13 Öğretmen Okulu ile 314 öğrencisi bulunan 4 Kız Öğretmen Okulu bulunduğunu belirtmekteydi.

Cumhuriyet’in ilanından sonra bu durum devam etti. 1926 yılında Maarif Teşkilatına Dair Kanun ile birlikte ilkokullara öğretmen yetiştiren okullar İlk Muallim Mektebi ve Köy Muallim Mektebi olarak ikiye ayrıldı. 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri Kanunu’nun getirdiği düzenleme ile köylerde öğrencileri yetiştirecek öğretmenlerin sadece köy işleri, ziraat, hayvancılık konuları dışında bu öğretmenlerin çok yönlü yetiştirilerek köy çocuklarını donanımlı bireyler olarak yetiştirmeyi amaçlandı. 1954'te Köy Enstitüleri'nin kapatılmasıyla 6 yıllık İlköğretmen Okulları'nda öğretmen yetiştirildi.

Öğretmen açığını kapatmak için yedek subay öğretmen yetiştirme, mektupla öğretmen yetiştirme, hızlandırılmış programla öğretmen yetiştirme, fakülte mezunlarının öğretmen yapılması, tezsiz yüksek lisans ile öğretmenlik gibi uygulamalar gerçekleştirildi.

1970'li yıllarda bütün öğretmenlerin yükseköğrenimden geçirilmesi gerekliliği düşünülmüş, 1974- 1975 öğretim yılı başında bütün öğretmenlerin liseden sonra iki sene eğitim verecek olan enstitülerde eğitim görmesi sağlanmıştır. 1982 yılında Yükseköğretim Kurulu'nun kurulmasından sonra öğretmen yetiştiren tüm kurumlar YÖK bünyesinde toplandı. 2014 yılında itibaireyle ortaöğretim seviyesinde öğretmen yetiştiren okullar tamamen kapanmıştır.

Eğitim fakülteleri

Türkiye'de öğretmen yetiştirme, 1997 yılından itibaren bazı istisnaları dışında tamamen eğitim fakültelerine verilmiş; bu fakültelerde, ilköğretime öğretmen yetiştiren bölüm ve programları öne çıkaran yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. Aynı kapsamdaki çalışmanın gereği olarak, eğitim fakültelerine öğretim üyesi yetiştirmek üzere kaynak yaratılmış, ayrıca öğretmen yetiştirme programlarının tamamı, o günün gereksinimlerine göre yenilenmiştir. 2006 yılında öğretmen yetiştirme programları, gelen talepler doğrultusunda ve paydaşların da katkılarıyla güncelleştirilmiş, programlara bazı esneklikler getirilmiştir.

Pedagojik formasyon

Pedagojik formasyon eğitim programı, üniversitelerin fen-edebiyat fakültelerindeki herhangi bir bölümden alınmış eğitimden sonra, o bölüm mezunlarının öğretmenlik yapabilmesi için oluşturulmuş bir sertifika programıdır. Geçmişte Tezsiz Yüksek Lisans adı verilen öğretmenlik eğitimi, 2010-2011 yılından itibaren Pedagojik formasyon eğitimi adıyla verilmektedir. İki dönemlik program, Yükseköğretim Kurulu tarafından izin verilen üniversitelerde uygulanır; diploma not sıralamasına göre öğrenci kabul edilir. Sınıf yönetimi, öğretmenlik mesleğine giriş gibi derslerden oluşmaktadır. 

Aday öğretmenlik

Yönetmelikle belirlenen yükseköğretim kurumlarından mezun olan ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın ve/veya Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin yaptığı sınavlarda başarılı olup öğretmen olarak atananlar, atandıktan sonraki bir yıllık dönemde "aday öğretmen" olarak adlandırılır. Aday öğretmenler, en az bir yıl içinde çalışıp başarılı performans gösterdikten sonra, yapılacak yazılı ya da sözlü sınava girme hakkı kazanırlar. Sınavda başarı gösterenler öğretmen olarak atanır. Sınavda başarısız olan öğretmen adayları, il içinde ya da il dışında başka okullarda görevlendirilir, yılın sonunda tekrar değerlendirmeye alınır.

Öğretmenin iyi olma hali

Hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin kişisel ihtiyaç ve beklentilerini birleştiren olumlu duygusal durumların tamamı "Öğretmenin iyi olma hâli, olarak tanımlanmıştır.  Kimi araştırma ve çalışmalar, bu kavramın 21. yüzyılda öğretmenler için kilit rol oynayacak bir kavram olduğu yapılan ortaya konmuştur. Öğretmenlerin yalnız öğrencilerin bilişsel ve sosyal düzeylerini değil duygusal beklentilerini, teknolojik gelişimlerini, mesleki seçimlerini desteklemesi ve geliştirmesi de beklenmekte ve öğretmenlerin sosyal-ekonomik koşulları birbirinden farklı, duygusal gelişimleri ve hazır bulunuşlukları değişken kalabalık gruplarla aynı anda çalışması gerekmektedir. Bu şartlarda öğretmenlerin iyi olma halinin düşük olması, sık sık işten ayrılma, düşük performans, devamsızlık ve verimlilik nedeniyle eğitim sistemlerinin bir bütün olarak organizasyonunu etkileyebilmektedir. Öğretmenin iyi olma hâline yönelik bazı temel göstergeler OECD tarafından 27 Haziran 2021 yılında yayımlanan raporda şu başlıklar altında ele almıştır:

Bilişsel İyi Oluş: Bilişsel iyi oluş, öğretmenlerin etkili bir şekilde çalışması için ihtiyaç duyduğu beceri ve yetenekler kümesini ifade eder. Bu kavram, öğretmenlerin öz yeterliliği ile de ilgilidir. Mesleki öz yeterlilik, insanların belirli bir konuda başarıyı yakalamaya duydukları inanç ve buna ilişkin geliştirdikleri bilinç düzeyidir. Bu bilinç düzeyi karşılaşılan engeller ya da yaşanan güçlükler karşısında direnç göstermek ve zorlu durumlarla başa çıkabilme gücünü doğrudan etkilemektedir.

Öznel İyi Oluş: Öznel iyi olma hali, öğretmenlerin mesleklerine yönelik bireysel değerlendirmeleri, duygusal durumları ve mesleki tatminleriyle ilişkilidir. Öğretmenin öznel olarak iyi olma halini; yaşamının anlamlı olduğu, yaşam amaçları, inançları ve hedefleri hakkındaki bireysel duyguları oluşturmaktadır.

Fiziksel ve Zihinsel İyi Oluş: Öğretmenlerin çalışma koşulları ve stres düzeyi ile fiziksel-psikolojik sağlıkları arasındaki ilişkiye odaklanan temel göstergedir. Öğretmenlerin meslek hayatı sürecinde ve sonunda yaşadıkları fiziksel-psikolojik rahatsızlıklarla ilgili yapılan araştırmalara göre fiziksel ve duygusal bozukluklar yaratabilecek 50 yaygın stres belirtisi ve semptomu tanımlanmıştır: Sıklıkla tekrar eden baş ağrıları, sırt ağrısı/kas spazmları, uykusuzluk, yalnızlık duyguları, aşırı kaygı, artan öfke veya hayal kırıklığı, iştah artışı veya azalması, yorgunluk veya sosyal geri çekilmeyi içerir.[33]

Sosyal İyi Oluş: Öğretmenlik, bireysel bir meslek değildir. Öğretmenler, mesleklerini kalabalık sayılabilecek bir sosyal ilişki ağında sürdürür. Meslektaş, yönetici, öğrenci, veli bu ilişkinin temel bileşenlerini oluşturur. Karmaşık ve birbiriyle ilgili bu sosyal ağ sistemi öğretmenin mesleki iyi oluşunu olumlu ya da olumsuz etkileyecek bir mekanizma içerir. Örneğin, meslektaşları ve müdürleri tarafından desteklendiğini hisseden öğretmenler genellikle iyi olma halini daha fazla hisseder, gerekli öz-yeterliliği yaşar, kendisini baskı altında daha az hisseder ve daha öğrenci merkezli bir yönelime sahiptir. Ayrıca genellikle dış baskılarla başa çıkmak için daha donanımlıdır.

Öğretmenin özne olma hali

Meslektaşlarıyla işbirliği halinde olarak bilerek ve isteyerek hem kendinin hem de meslektaşlarının öğretmenlik uygulamalarını, tecrübesini, kimliğini dönüştürmek ve değiştirmek için eylemde bulunan öğretmen; "özne olan öğretmen" (İngilizce:teacher agency) olarak adlandırılır. Özne öğretmen öğrenme fırsatlarına aktif bir şekilde yanıt verir. Özne olan öğretmenler, kendi kendilerinin mesleki gelişimlerindeki rollerinin farkındadır ve hedeflerine ulaşmak için bilinçli öğrenme seçimleri yapar.

Eğitimin değişim ve dönüşümünde öğretmenin özne olma halinin önemli rol oynadığında dair araştırma bulguları vardır. Meslektaşlarıyla grup olarak işbirliği yapan öğretmenler yeni bilgiler üretip, ürettikleri bilgileri yaygınlaştırır. Mesleki uygulamalarının ve mesleki kimliklerinin dönüşümü konusunda birbirlerine destek olarak ve mesleki ağlarını örerek okullarda veya genel anlamda eğitim sisteminde öğrenme ve öğretmeyi iyileştirmenin yollarını açarlar. 

Öğretmenler günü

Türkiye'de her yıl 24 Kasım Öğretmenler günü olarak kutlanır. Geleceğimizin mimarı öğretmenlerimize verdiğimiz değeri 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde çeşitli etkinliklerle göstermeye çalışırız. Ülkemizde 24 Kasım tarihinin Öğretmenler Günü olarak seçilmesinin önemli bir nedeni vardır.

Dünyadaki ülkelerin birçoğu öğretmenlere verdiği değeri göstermek için bazı günlerde özel etkinlikler organize ederler.

Öğretmenler günü dünyanın birçok yerinde farklı tarihlerde kutlanır, hatta bazı ülkelerde resmi tatil ilan edilen bir gün olmuştur. 1994 yılından beri çoğu ülkede öğretmenler günü UNESCO tavsiyesiyle 5 Ekim'de kutlamaya başlamıştır.

UNESCO'nun 5 Ekim tarihini önemsemesinin nedeni ise; 1966 yılında Fransa'nın Paris şehrinde yapılan “Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı” sonucunda UNESCO temsilcileri ile ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”ni oybirliği ile kabul edilişinin yıl dönümü olmasından dolayıdır.

Bazı ülkeler de tarihi ve kültürel dönüm noktalarına göre öğretmenler günü için başka özel tarihleri belirlemiştir. Örneğin, 12 Arap ülkesinde öğretmenler günü (Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas, Katar, Libya, Mısır, Suudi Arabistan, Tunus, Umman, Ürdün, Yemen) 28 Şubat, İran'da 2 Mayıs ve Türkiye'de 24 Kasım'da kutlanır.

TÜRKİYE ÖĞRETMENLER GÜNÜ'NÜ NEDEN 24 KASIM'DA KUTLUYOR?

Peki Türkiye Öğretmenler Günü'nü neden 24 Kasım'da kutluyor? 24 Kasım tarihinin ülkemiz için önemi ne?

Öğretmenler günün ülkemizde 1981 yılından beri 24 Kasım'da kutlanır. Öğretmenler gününün Türkiye'de 24 Kasım'da kutlanmasının nedeni; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. 

Bakanlar Kurulu'nın Mustafa Kemal Atatürk’e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" unvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermiştir ve bu unvanın, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayımlanması ile resmileşmiştir.

19 Kasım 2021

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)

 

 

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), (İstanbul Technical University), kökleri 1773 yılına dayanan İstanbul'da yer alan bir devlet üniversitesi.

1773 yılında kurulan Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn, III. Mustafa döneminde mühendislik eğitimi vermek için askeri bir okul olarak kuruldu. Amacı güverte subayı ve gemi inşa subayı yetiştirmek olan okul, Osmanlı İmparatorluğu'nun batı referanslı ilk eğitim kurumlarından biriydi. 1795 yılında ise topçu ve istihkam subayı yetiştirmek amacıyla Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn kuruldu ve daha sonra okulun sivil kanadı olan Hendese-i Mülkiye oluşturuldu. Mühendishane'nin askeri kanadı günümüzde Kara Harp Okulu ve Deniz Harp Okulu olarak devam ederken, sivil kanadı da İTÜ'yü oluşturmuştur.

İTÜ bugün ana kampüsü İstanbul'un iş merkezi Maslak'ta bulunan 4'ü Avrupa, 1'i Anadolu yakasında olan toplam 5 yerleşkeye yayılmıştır. Maçka, Taşkışla ve Gümüşsuyu yerleşkelerinde Osmanlı döneminden kalan binalarda hâlâ eğitim yapılmaktadır. İTÜ mezunları cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'nin büyümesinde ve gelişmesinde büyük rol oynamış, ülkedeki pek çok ilke ve pek çok mühendislik eserinin altına imza atmıştır.

Türkiye'de ilk kez televizyon yayınlarının yapılması, ilk üniversite radyosunun kurulması, ilk kez bir üniversitede bilgisayar kullanılması, ilk defa bir Türk üniversitesinin uzaya uydu göndermesi; ilk yerli haberleşme uydusu, ilk yerli helikopter ve ilk yerli insansız otomobilin yapılması gibi mühendislik alanında Türkiye'deki birçok ilk İTÜ tarafından gerçekleştirilmiştir.

İTÜ bugün bünyesindeki 13 fakülte, 39 bölüm ve 6 enstitü ile 22.000 civarında lisans, 10.000 civarında lisansüstü, 3.300 civarında doktora öğrencisi ve 2.100 civarında akademik personel ile eğitim hayatını sürdürmektedir. Türkiye'deki pek çok üniversiteden farklı olarak kuruluşunda inşaat, mimarlık, makine ve elektrik olarak 4 fakülteye ayrılmıştır. İTÜ paydaşı pek çok hoca ve mezun TÜBİTAK bilim ödülü ve TÜBA ödülü almıştır ve pek çok hoca da ABD, İngiltere, Rusya bilimler akademisi üyesidir.

Tarih

1773 yılında açılan Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun İstanbul Teknik Üniversitesi'nin eğitime başladığı tarih olarak kabul edilir. Bu yüzden İTÜ dünyanın en eski teknik üniversitelerinden biri olarak görülür. Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tersane ve donanmanın geliştirilmesi ve askeri personelin eğitilmesi amacıyla III. Mustafa tarafından kurulmuş teknik okuldur. Okulda sınıflara ilk defa tahta ve sıra konulmuştur. Bu dönemde bir okul matbaası kurulmuş ve ders kitapları basılmıştır ve böylece İTÜ Kütüphanesi'nin temelleri de atılmıştır.

Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn

Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn, 1795 yılında III. Selim döneminde kurulmuştur. Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn bünyesinde balistik, haritacılık, gemi inşaatı ve inşaat mühendisliği öğretimi verilirdi. Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn 1847'de mühendislik eğitiminin dışında mimarlık eğitimi de vermeye başladı. 1883'te Hendese-i Mülkiye adını alarak eğitimine devam etti.

Hendese-i Mülkiye

Hendese-i Mülkiye, 1883 yılında kurulmuştur. Mühendishâne-i Berr-i Hümâyûndaki kılıçhanelerden birisi boşaltılıp Hendese-i Mülkiye öğrencilerine tahsis edilmiştir. Kuruluşunda Fransa'daki École nationale des ponts et chaussées (Köprü ve Yol Mektebi) örnek alınmıştır. Ancak daha sonra Fransız dizgesi (sistem) terk edilmiş ve Alman dizgesine geçilmiştir.

Hendese-i Mülkiye öğrencileri ve öğretmenleri Osmanlı Devleti ve Türkiye'nin gelişmesinde önemli katkılarda bulunmuştur. Örneğin Hicaz Demiryolu pek çok Hendese-i Mülkiye mezunu ve hocaları tarafından yapılmıştır. Ayrıca okulun hocalarından Mimar Kemaleddin Bey Mescid-i Aksâ'nın onarımını gerçekleştirmiştir.

Mühendis Mekteb-i Âlîsi

Mühendis Mekteb-i Âlîsi, askerî idareden ayrılarak kurulan Hendese-i Mülkiye'nin devamı olan kurumdur. Prof. Dr. Karl von Terzaghi okulun önemli hocalarındandır. Bu dönemde ülkede ilk defa Mühendis Mektebi Mecmuası adıyla akademik bir mühendislik dergisi çıkartılmıştır. Okula ilk kez kız öğrenci bu dönemde kabul edilmiş ve İTÜ'nün arı simgesine bu dönemde karar verilmiştir. Okul daha sonra Yüksek Mühendis Mektebi adını alarak eğitim ve öğretimine devam etmiştir.

Yüksek Mühendis Mektebi

Mühendis Mektebi 1928 yılında yeniden yapılandırılmış ve Yüksek Mühendis Mektebi adını almıştır. İlk mezunlarını 1931 yılında veren Yüksek Mühendis Mektebi Cumhuriyet Türkiye'sinin bayındırlık işleri için gerekli teknik elemanları yetiştiriyordu. Önceleri sadece Gümüşsuyu kışlasını kullanan Yüksek Mühendis Okulu daha sonra Maçka ve Taşkışla silâhhanelerine sahip olmasıyla birlikte büyüdü ve eğitim kadrosunu da İsviçre ve Almanya'dan gelen hocalarla geliştirdi. 1944 yılında Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi olarak yeniden yapılandırıldı. Bu dönemin mezunlarının en büyük eseri Anıtkabir'dir.

Teknik Üniversite

1944 yılından alınan bir kararla Yüksek Mühendis Mektebi, İstanbul Teknik Üniversitesi olarak yeniden yapılandırıldı ve inşaat, mimarlık, makine ve elektrik fakülteleri olarak dört fakülteye ayrıldı. 1974-1975 öğretim yılında iki kademeli eğitime geçilerek, dört yıllık lisans eğitimine eklemlenen iki yıllık lisansüstü programları ile birçok uzmanlık alanında üst düzeyde eğitim verilmeye başlanmıştır. 2000'li yıllarda ise tüm bölümler uluslararası eşdeğerlik almıştır. Türkiye'de ilk kez televizyon yayınlarının yapılması, ilk üniversite radyosunun kurulması, bilgisayarı ilk kez kullanan üniversite olması, ilk defa bir Türk üniversitesinin uzaya uydu göndermesi, pek çok mühendislik dalında ilk kez lisans eğitiminin başlaması, İTÜ basketbol takımının 5 basketbol ligi şampiyonluğu kazanması, IHF (günümüzde EFH) kupasında Türkiye'yi ilk kez İTÜ'nün temsil etmesi Teknik Üniversite'nin bu dönemdeki akademi ve spor alanlarındaki başarılarıdır.

Fakülteler

1944 yılındaki bir yasa ile Yüksek Mühendis Mektebi inşaat, mimarlık, makine ve elektrik fakülteleri olmak üzere 4 fakülteye ayrıldı. Şu an ise İstanbul Teknik Üniversitesi içerisinde barındırdığı 13 fakülte ve 6 enstitü ile eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir.

Hâlen bazı mühendislik programları Türkiye'de yalnızca İTÜ'de okutulmaktadır. İTÜ'de bütün lisans programlarında %30 ingilizce şartı olup bazı lisans programları %100 ingilizcedir. İngilizce hazırlık zorunludur.

Bilgisayar ve Bilişim Fakültesi

İstanbul Teknik Üniversitesi'nin 13. fakültesi olarak 2010 yılında kuruldu. Önceden Elektrik Elektronik Fakültesi'ne bağlı olan bilgisayar mühendisliği bölümü bu fakültededir.

Denizcilik Fakültesi

Geçmişi 1884 yılına dayanan Denizcilik fakültesi 3 Temmuz 1992 gün ve 2809 sayılı yasa ile yeniden yapılandırılmıştır ve Tuzla yerleşkesinde bulunmakta olup, gemi makineleri işletme mühendisliği ve deniz ulaştırma ve işletme mühendisliği bölümlerini içerisinde barındırmaktadır. Tuzla kampüsünde denizcilik fakültesine ait gemiler, simülatörler, havuz ve kütüphane yer alır.

Elektrik Elektronik Fakültesi

Elektrik fakültesi adıyla kurulan Elektrik Elektronik Fakültesi'nin geçmişi 1934 yılına dayanır. Ayazağa kampüsünde yer almaktadır. Fakülte içerisinde elektrik mühendisliği, elektronik ve haberleşme mühendisliği ve kontrol mühendisliği bölümleri yer alır. Buna ek olarak ABD'deki üniversitelerle ortak yürütülen lisans programlarına da sahiptir.

Fen Edebiyat Fakültesi

Ayazağa kampüsündedir. İçinde fizik mühendisliği, kimya, matematik mühendisliği ve moleküler biyoloji ve genetik bölümleri yer almaktadır. 20 Temmuz 1982'de Temel Bilimler Fakültesi'nin adı değiştirilerek yeniden yapılandırılmıştır. Cahit Arf, Kerim Erim, Ratip Berker, Nihat Berker, Yusuf Yağcı gibi ünlü isimlere ev sahipliği yapmıştır.

Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi

Ayazağa kampüsündedir. İçinde Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği ve Gemi ve Deniz Teknolojisi Mühendisliği bölümleri yer almaktadır. Fakülte olarak kuruluşu 1971 yılına denk gelir.

İnşaat Fakültesi

Başlangıcı Osmanlı dönemine, 1795 yılına, kadar uzanmaktadır. Bu tarih aynı zamanda Türkiye'de inşaat mühendisliği eğitiminin başlangıç tarihi olarak da kabul edilir. Ayazağa kampüsünde yer alır. İçerisinde inşaat mühendisliği, çevre mühendisliği ve geomatik mühendisliği bölümleri yer almaktadır. Karl von Terzaghi, Mustafa İnan, Sedat Ersoy gibi hocalara da ev sahipliği yapan bu fakültenin mezunları Türkiye'nin özellikle ilk yıllarındaki inşasında önemli rol oynamıştır.

İşletme Fakültesi

Maçka kampüsünde yer alan fakültede Endüstri Mühendisliği,İşletme Mühendisliği ve Ekonomi bölümleri yer almaktadır. Maçka yerleşkesinde fakültenin kendine ait bir kütüphanesi vardır. İTÜ'lülere işletme, iktisat ve hukuk dersleri veren üyelerin kürsüleri birleştirilerek işletme fakültesi kurulmuştur.

Kimya ve Metalurji Fakültesi

Fakülte Ayazağa kampüsündedir. İçinde kimya mühendisliği, gıda mühendisliği ve metalurji ve malzeme mühendisliği bölümleri vardır. 1963 yılında Kimya Fakültesi adıyla kurulmuştur.

Maden Fakültesi

Ayazağa kampüsünde yer alır. İçinde maden mühendisliği, jeoloji mühendisliği, petrol ve doğalgaz mühendisliği, jeofizik mühendisliği ve cevher hazırlama mühendisliği bölümleri vardır. Türkiye'de maden mühendisliği ile ilgili eğitim İTÜ maden fakültesinin kurulması ile başlamıştır. Aykut Barka, Kazım Ergin, İhsan Ketin gibi ünlü bilim insanlarını bünyesinde barındırmıştır. Celal Şengör hâlen öğretim üyeliğine devam etmektedir. Fakültenin kuruluş tarihi 1 Mart 1953'tür.

Makina Fakültesi

Makina fakültesinin başlangıcı 1934 yılına kadar uzanmaktadır. Ancak ayrı bir fakülte olarak Yüksek Mühendis Mektebi, İTÜ olarak yeniden yapılandırılırken kurulmuştur. Fakülte Ratip Berker'in kurucu dekanlığı ile kurulmuştur. Makine mühendisliği ve imalat mühendisliği bölümleri olmak üzere iki bölüm yer alır. Gümüşsuyu kampüsünde yer alır.

Mimarlık Fakültesi

Başlangıcı 1847 yılına kadar uzanan fakülte Taşkışla kampüsündedir ve kuruluşunda büyük emeği olan Emin Halid Onat ile özdeşleşmiştir. İçerisinde peyzaj mimarlığı, iç mimarlık, endüstri ürünleri tasarımı, şehir ve bölge planlama ve mimarlık bölümleri bulunur. Fakülte; Clemens Holzmeister, Paul Bonatz, Emin Halid Onat, Doğan Kuban, Mimar Kemaleddin gibi ünlü hocalara ev sahipliği yapmıştır.

Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi

Gümüşsuyu kampüsündedir. İçinde tekstil mühendisliği, moda ve tasarım, tekstil geliştirme ve pazarlama bölümleri bulunmaktadır. Geçmişi 1955'e makine mühendisliği bölümü içinde yer alan tekstil kürsüsüne dayanır. Ayrı bir bölüm olarak 1983'te, fakülte olarak da 2004'te yeniden yapılandırılmıştır. Fakültede uluslararası ortak lisans programları da vardır.

Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi

Ayazağa kampüsünde yer alır. İçinde uçak mühendisliği, uzay mühendisliği, Türkiye'deki tek olan meteoroloji mühendisliği bölümleri vardır. Fakülte olarak 1983 yılında kurulmuştur.

Araştırma

Türkiye’nin ilk yerli helikopteri “Arıkopter”, ilk küp uydusu “İTÜpSAT1”, ilk haberleşme uydusu “Türksat3USAT”, ilk insansız otomobili “Otonobil”, ilk hidrojenli teknesi "MARTI-İTÜ” ve ilk elektrikli minibüsü, İTÜ tarafından yapılmıştır. Ayrıca Türkiye'nin ilk mikroelektronik laboratuvarı, ilk uydu yer istasyonu ve ilk süper bilgisayarı İTÜ'de kurulmuştur.

İTÜ bünyesinde 360 AR-GE laboratuvarı ve 13 araştırma merkezi bulunmaktadır.

Araştırma merkezleri

Uydu Haberleşmesi ve Uzaktan Algılama Merkezi

Ulusal Yüksek Başarımlı Hesaplama Merkezi

Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi

İTÜ Laboratuvarları

İnovasyon

ARI Teknokent

İTÜ Çekirdek

İTÜ GATE

İTÜ GİNOVA

İTÜNOVA TTO

OTAM

Enstitüler

İstanbul Teknik Üniversitesi, yüksek lisans, doktora ve araştırma etkinliklerini 6 enstitü içerisinde yürütmektedir.

Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü

1997 yılında İTÜ bünyesinde kurulmuştur. Amacı yer bilimleri konularında lisansüstü eğitim ve öğretim, bilimsel araştırma ve uygulamalar yapmaktır. Her yıl ünlü yer bilimcileri Prof. Dr. İhsan Ketin ve Prof. Dr. Aykut Barka anısına konferanslar düzenlenmektedir. Bünyesinde Celal Şengör gibi ünlü bilim insanlarını barındırır. Ayazağa yerleşkesinde yer alır.

Bilişim Enstitüsü

Bilgi teknolojileri ve bilişim alanında araştırma yapmak, teknoloji üretmek için kurulmuştur. Ulusal Yüksek Başarımlı Hesaplama Merkezi bu enstitünün bünyesindedir. Binası Ayazağa kampüsündedir.

Enerji Enstitüsü

1961 yılında kurulmuş olan Nükleer Enerji Enstitüsü'nün 2002 yılında yeniden yapılandırılması ile kurulmuştur. İçinde Yenilenemez-Konvansiyonel Enerji, Yenilenebilir Enerji, Nükleer Araştırmalar ve Enerji Planlaması ve Yönetimi Anabilim Dalları yer almaktadır. Ayrıca TRIGA Mark-II Nükleer Araştırma ve Eğitim Reaktörü de bu enstitü bünyesinde yer alır. Enstitü Ayazağa kampüsündedir.

Fen Bilimleri Enstitüsü

1 Ekim 1982 tarihinde kurulmuştur. Ayazağa kampüsünde yer alır. Çağdaş bilim ve teknolojinin gelişmesini izleyip bunları Türkiye'de uygulama alanına aktarabilecek araştırma niteliği kazanmış yüksek lisans ve doktora öğrencisi yetiştirmek üzere etkinliklerini sürdürmektedir.

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Taşkışla kampüsünde yer alır. 1982 yılında kurulmuştur. Bünyesinde pek çok master ve doktora programı barındırır.

Deprem Mühendisliği ve Âfet Yönetimi Enstitüsü

İTÜ'de deprem ve deprem mühendisliğine yönelik çalışmalar 1939 Erzincan Depremi ile başlamıştır. Daha sonra bir Sismoloji Enstitüsü açılmıştır ve çeşitli bilim insanlarınca Deprem Mühendisliği Türk Millî Komitesi oluşturulmuştur. Japon ve Amerikalı bilim insanlarının yardımıyla çeşitli laboratuvarlar açılmış ve konferanslar düzenlenmiştir. Sonunda deprem mühendisliği konusundaki araştırmaları geliştirmek için bir enstitü 2010 yılında kurulmuştur. Ayazağa yerleşkesinde yer alır.

Diğer Öğrenim Birimleri

Yabancı Diller Yüksekokulu

İngilizce hazırlık eğitimi vermek üzere 1983 yılında kurulmuştur. Maçka kampüsünde hizmet vermektedir. Hazırlık eğitiminin yanı sıra ileri İngilizce lisans derslerini ve seçmeli olarak ikinci yabancı dil eğitimini lisans öğrencilerine vermektedir.

Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı

1975 yılında kurulmuştur diğer Türk müziği konservatuvarlarına öncü olmuştur. İTÜ'nün Maçka kampüsünde yer alır.

Müzik İleri Araştırmalar Merkezi

1999 yılında kurulmuştur. Müzik yüksek lisans ve müzik doktora programları vardır. Maçka kampüsünde yer alır.

Kuzey Kıbrıs Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Gazimağusa ilçesinde bulunmaktadır. 2010 yılında kurulmuştur. Deniz Ulaştırma ve İşletme Mühendisliği, Gemi Makinaları İşletme Mühendisliği, Gemi İnşaatı ve Gemi Makinaları Mühendisliği olmak üzere üç lisans programında eğitim vermektedir.

Uluslararası durum

İTÜ'nün uluslararası sıralamaları
20172016201520142013
QS Mühendislik sıralaması242 N/A173 138 209 
QS Doğa bilimleri sıralaması321 N/A307 237 298 
QS Elektrik-Elektronik mühendisliği151-200151-200 151-200151-200151-200
QS Bilgisayar mühendisliği301-350301-350301-400--
QS Makina, havacılık ve imalat mühendislikleri151-200151-200101-150151-200101-150
QS İnşaat mühendisliği101-150151-200101-15051-100101-150
QS Kimya mühendisliği201-250151-200-101-150151-200
QS Metalurji ve malzeme bilimleri201-250-151-200101-150101-150
QS Yer ve deniz bilimleri101-150101-150151-200--
QS Maden Mühendisliği3151-100N/AN/AN/A
Times Higher Education Genel Sıralama501-600501-600165201-225276-300
Times Higher Education Asya SıralamasıN/A91192438

İTÜ'nün eğitimi uluslararası alanda da kabul görmüştür. Türkiye'de ve dünyada ABET eşdeğerliği almış mühendislik bölümü en çok İTÜ'dedir. 24 mühendislik bölümü ABET tarafından akredite edilmiştir. mimarlık fakültesi NAAB tarafından, denizcilik fakültesi ise IMO tarafından akredite edilmiştir.

İTÜ'lü bilim insanları COST, EUREKA, NASA, NATO, NSF, BM, Dünya Bankası, Jean Monnet, Erasmus Mundus, Leonardo and SOCRATES, AB çerçeve programları gibi projelerde etkin görev almaktadır. İTÜ; AÜB, CESAER, SEFI, TIME, EIAE, ATHENS gibi uluslararası ağlara üyedir. İTÜ'lü öğrenciler, AIESEC ve IAESTE sayesinde yurtdışında staj olanağı bulabilmektedir. IAESTE programına Türkiye adına İTÜ 1953 yılında üye olmuştur.

İTÜ, QS ve Times Higher Education gibi uluslararası sıralamalarda Dünya'nın en iyi 500 üniversitesi arasına girmeyi başarmıştır ve Türk üniversiteleri arasında ise en üst sıralarda yer almıştır. İTÜ, 2015-2016 QS Dünya Üniversite Sıralamaları'na göre mühendislikte dünyada 173. ve Türkiye'de 1. sıradadır.Doğa bilimlerinde ise dünyada 307. Türkiye'de 1.'dir. Alanlara göre sıralamada da 10 kategoride listeye girmeyi başarmıştır.

Yerleşkeler

İstanbul Teknik Üniversitesi'nin eğitim binaları 5 yerleşkeye yayılmıştır. Bu 5 yerleşke dışında Kuzey Kıbrıs'ta İTÜ-KKTC Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri bulunmaktadır.Teknik Üniversite'nin İstanbul Florya ve Küçükçekmece'de de arazileri vardır. Ayrıca Aydın, Elâzığ ve Kastamonu'da da sismoloji laboratuvarları vardır.

Ayazağa yerleşkesi

Ana yerleşim birimi olan Ayazağa yerleşkesi, İstanbul'un yeni finans merkezi konumuna gelen Maslak bölgesindedir. Rektörlük ve yönetim birimleri bu yerleşkede bulunmaktadır. On üç fakülteden sekizi ve yüksek lisans ve doktora eğitimlerinin yürütüldüğü beş enstitüden dördü; Enerji, Fen Bilimleri, Avrasya Yer Bilimleri, Bilişim Enstitüleri de Ayazağa yerleşkesinde bulunmaktadır. Bu yerleşke, sosyal binalar olarak da zengindir. Mustafa İnan Kütüphanesi, Kültür ve Sanat Birliği, Spor Birliği, 75. Yıl Öğrenci Sosyal Merkezi, Süleyman Demirel Kültür Merkezi, kapalı spor salonu, kapalı yüzme havuzu, Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, mezunlar derneği, gölet, kafeler, öğrenci yurtları, lojmanlar, halı saha, tenis kortları, stadyum da bu yerleşkededir. Merkez kütüphane olarak hizmet veren Mustafa İnan Kütüphanesi, 7/24 hizmet veren Türkiye’nin ilk ve tek üniversite kütüphanesidir.

Ayrıca Enerji Enstitüsü'nde Triga Mark-II nükleer reaktörü, Ulusal Yüksek Başarımlı Hesaplama Merkezi'nde Türkiye'nin süper bilgisayarı bulunmaktadır. Arı Teknokent de bu kampüstedir.

Gümüşsuyu yerleşkesi

İstanbul Teknik Üniversitesi'nin ilk eğitim yaptığı binalar Gümüşsuyu'ndaki binasıdır. Önceleri bu binanın bir kısmı kullanılırken daha sonra onarılmış ve tümü kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde makine ve tekstil teknolojileri ve tasarımı fakültesi, bir spor salonu ve öğrenci yurtları bu yerleşkede bulunmaktadır. Taksim'e yürüyüş mesafesindedir.

Maçka yerleşkesi

Maçka yerleşkesinde işletme fakültesi, yabancı diller yüksekokulu, Türk Müziği Konservatuvarı, İTÜ Vakfı büroları ve sosyal tesisler bulunmaktadır. Maçka yerleşkesindeki tarihi binalar ise Osmanlı zamanında silahhane olarak kullanılırken daha sonra İTÜ'ye, Gümüşsuyu'na ek olarak devredilmiştir. Beşiktaş - Nişantaşı hattı üzerindedir.

Taşkışla yerleşkesi

İTÜ'nün kent merkezi yerleşkelerindeki yapılar Osmanlı zamanında kalma olduğu için tarihin izleri burada görülebilir. Taşkışla yerleşkesindeki bina yeni rönesans üslubunda yapılmış bir Osmanlı kışlasıdır. Mimarlık fakültesinden başka sosyal bilimler enstitüsü, güzel sanatlar bölümü ve sürekli eğitim merkezi ve İTÜ Geliştirme Vakfı ve rektörlük kent içi büroları da Taşkışla yerleşkesindedir. Taksim'de bulunmaktadır.

Taşkışla yerleşkesinde, etkileşimli sergilerle çocukları bilime özendirmeyi amaçlayan İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim Merkezi de bulunmaktadır. 2007 Kasım'ında açılmış olup; Merkezde optik yanılsama, mekanik, elektrik magnetizma, matematik, DNA,uzay, akışkanlar mekaniği, ses ve titreşim, genel fizik konularına ait birimler bulunmaktadır.

İTÜ'nün İstanbul'un köklü semtlerinde bulunan tarihi Taşkışla, Gümüşsuyu ve Maçka yerleşkeleri birbirine yakın olup yürüyüş mesafesindedir. Ayazağa kampüsünden Taşkışla ve Gümüşsuyu kampüslerine metro hattı üzerinden ulaşım mümkündür. Ayrıca Maçka kampüsü ile Taşkışla kampüsü arasında teleferik hattı vardır.

Tuzla yerleşkesi

16.5 hektarlık alana sahip Tuzla yerleşkesi Anadolu yakasındaki tek yerleşke olup burada çağdaş ekipmanlarla donatılmış eğitim havuzu ile Denizcilik Fakültesi bulunmaktadır. Buradaki koyda İTÜ'ye ait Akdeniz Gemisi ve Sismik1 gemisi de bulunmaktadır.

Öğrenci yaşamı

İTÜ Ayazağa, Gümüşsuyu, Taşkışla, Maçka ve Tuzla kampüslerinde geniş bir alana yayılmıştır. İTÜ kampüslerinde öğrenciler, çok çeşitli sosyal etkinliklerde bulunabilir. Öğrenci ve personelin yemek gereksinimi her fakültede bulunan yeme-içme yerlerinde ve yemekhanelerde karşılanmaktadır. Sağlık sorunları için ise Ayazağa ve Maçka kampüslerinde bulunan medikososyal merkezleri mesai saatleri içinde tüm üniversiteye hizmet etmektedir. İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencilerinin barınma gereksinimleri geçtiğimiz yıllarda yapımı tamamlanan ve kampüs içerisinde çeşitli bölgelerde bulunan yurtlar ile giderilmektedir. Spor yapmanın ve spor etkinliklerinin bir gelenek olduğu İTÜ'de basketboldan tenise, badmintondan Amerikan futboluna kadar çok çeşitli sporlar yapılabilir.

Aktiviteler

İTÜ'ye gelen her öğrenci birden fazla kulübe birden üye olarak etkinliklerde yer almakta ve sosyal bir üniversite hayatı sürmektedir. Bu kulüplerde öğrenciler son yıllarda robot yarışması İTÜRO ve Projekent gibi büyük organizasyonlara da imza atmışlardır. İTÜ bünyesinde bulunan çok sayıdaki kulüpler Kültür Sanat ve Düşünce, Spor ve Uzmanlık kulüpleri olarak sınıflandırılmıştır. Uzmanlık kulüplerine örnek olarak İTÜ'deki girişimci potansiyeli açığa çıkarmak için çalışan İtü Girişimcilik Kulübü ve kariyer alanında gelişimlerini ilerletmeyi hedefleyen bölüm kulüpleri, kültür sanat ve düşünce kulüplerine örnek olarak Basın Yayın Kulübü, Sinema Kulübü, Aydınlanma 1923 Atatürkçü Düşünce Kulübü, spor kulüplerine örnek olarak ise İTÜ Hornets verilebilir. Buna ek olarak öğrencileri çıkarttığı Arıyorum gazetesi, İTÜ Radyosu ve değişik kulüplerin çıkardığı dergiler (Uzgörü (Dergi), Petek dergisi, Maçka dergisi gibi) İTÜ'lüler arasında bir birliktelik ortamı yaratmaktadır. Yine yıl içinde kampüsteki sosyal hayatı geliştirmek adına düzenlenen Kulüpler Şenliği, açık hava film gösterimi, dans kulübünün dans festivali, Dil ve Tarih Kulübünün İTÜ Türkçe Günleri gibi etkinlikleri de önemli etkinlikler arasındadır. Yıl sonunda çeşitli şenliklerde öğrenciler bütün yılın yorgunluğunu üzerlerinden atmaktadırlar.

Öğrenci kulüplerinden ayrı olarak, İTÜ'lü öğrenciler bir takım oluşturup Türkiye ve Dünya çapında yarışmalara da girmekte ve büyük başarılar elde etmektedir. Örneğin ARIBA güneş arabaları TÜBİTAK Formula G 2006 ve 2007 yarışmalarında 1. ve 2., Nusrat güneş teknesi uluslararası güneş tekneleri yarışında dünya ikinciliği ve üçüncülükleri ve 6 dalda ödül kazanmıştır. Ayrıca İTÜ lü öğrenciler Imagine Cup yarışmasına katılmakta, Hydrobee hidrojenli aracını oluşturmaktadır. Lisans öğrencisi düzeyinde ilk Türk (piko) uydusunun tasarımı İTÜ'de gerçekleştirilmiştir.

İTÜ Model Birleşmiş Milletler Kulübü (ITUMUN)

Her öğrencinin bir ülke delegesi rolünü üstlendiği simülasyon Birleşmiş Milletler konferansları düzenleyen kulüp, dünya üzerindeki birçok saygın üniversitenin yanında İTÜ'de de faaliyette. Diğer delegelere karşı kendi fikrini sunma, gerektiğinde fikrini savunma ve uzlaşma bazlı içeriğiyle sosyal yetenekleri geliştirirken bir yandan da yurt içi ve yurt dışı konferanslara katılarak Türkiye'nin ve Dünya'nın her yerinden öğrencilerle iletişim kurulmasını sağlıyor. Geçmişte faaliyetlerine kısa bir ara vermiş olan kulüp 2014'te, günümüzde aktif durumda.

Spor

1930'da Gümüşsuyu kampüsündeki voleybol sahası İTÜ'deki ilk spor alanı olmuştur. İlk zamanlarda voleybolun Türkiye'de beşiği olan İTÜ'de ilgi zamanla basketbola kaymıştır. Daha sonra açılan Gümüşsuyu spor salonu ise 1970'lere kadar Türkiye'nin 2. büyük spor salonu olmuştur. Şimdilerde İTÜ'lü öğrencilerin spor olanakları arasında tenis kortları, halı sahalar, sağlıklı yaşam merkezi, kapalı spor salonu, kapalı yüzme havuzu bulunmaktadır. Daha önce 5 kez basketbolda şampiyon olmuş İTÜ basketbol takımı şu an 2. Ligde mücadele etmekte ve karşılaşmalarını Ayazağa kampüsündeki Ayazağa Spor Salonunda yapmaktadır. İTÜ basketbol takımı Türk basketboluna önemli isimler de kazandırmıştır. Bunlardan bazıları: Kemal Erdenay, Harun Erdenay, Levent Topsakal ve Erman Kunter'dir. Her yıl düzenlenen rektörlük kupası futbol karşılaşmaları da fakülteler arasında bir rekabete yol açmaktadır. Ayrıca Ayazağa kampüsünde her ay yürüyüş günleri yapılmaktadır.

Yurtlar

İTÜ'deki yurt kapasitesi 1355 kız, 2010 erkek olmak üzere toplam 3365'tir. Yurtların büyük bir bölümü Ayazağa yerleşkesindedir. Gümüşsuyu yerleşkesinde de da kız ve erkek öğrenci yurtları bulunmaktadır. Yurtların standartları yurttan yurda değişmekte ve özellikle göl manzaralı Gölet yurtlarının standartları üst düzeydedir.

Erkek öğrenciler Vadi yurtları, Gölet yurtları, Yılmaz Akdoruk Konuk Evi ve Gümüşsuyu öğrenci yurdu'nda; kız öğrenciler ise Arıoğlu, Ayazağa, Ayşe Birkan, Ferhunde Birkan, Gölet, Gök, Gümüşsuyu, Yılmaz Akdoruk Konuk Evi, Verda Üründül, ve Zeynep Birkan öğrenci yurtlarında kalabilmektedir. İTÜ çevresinde çok sayıda özel öğrenci yurdu bulunmaktadır.

Üniversitenin akademik ve idari personele verdiği lojmanlar da Ayazağa yerleşkesinde, Akatlar'da ve Florya'dadır.

Ünlü mezunlar

Zamanının önde gelen bilim adamlarından Mustafa İnan, Ziya Akçasu, Bedri Karafakıoğlu, Duran Leblebici, Doğan Tekeli, Doğan Hasol, Kemal Kafalı ve Mehmet Toner İTÜ'den mezun olmuşlardır. Dünyaca ünlü malzeme bilimcisi Ali Erdemir İTÜ'den malzeme bilimcisi olarak mezun olmuştur. İlk Türk kadın mühendis Sabiha Gürayman da İTÜ mezunudur.

Eserleriyle tanınan ünlü İTÜ'lülerden bazıları ise şunlardır: Anıtkabir'in mimarlarından Prof. Dr. Emin Halid Onat ve Doç. Dr. Ahmet Orhan Arda hem İTÜ mezunudurlar hem de okulda öğretim üyeliği yapmışlardır. Atatürk Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi yerleşkelerinin mimarı Veli Behruz Çinici, Devrim arabaları mühendislerinden Kemalettin Vardar, İTÜ mezunudur.

ASELSAN ilk genel başkanı ve kurucularından Hacim Kamoy, TÜBİTAK'in 1968'de kurulan Elektronik Araştırma Ünitesi'nin kurucu başkanı Yılmaz Tokad , 1995'te kurulan TÜBİTAK UEKAE'nin kurucu müdürü Önder Yetiş , HAVELSAN eski genel müdürü Faruk Yarman, Türk Hava Yolları eski genel müdürü ve TAI'nin şimdiki genel müdürü Temel Kotil, Baykar Savunma'nın genel müdürü Selçuk Bayraktar, TÜSİAD yönetim kurulu başkanı Erol Bilecik, Siemens eski genel müdürü Arnold Hornfeld, Türkiye Petrolleri Genel Müdürü Besim Şişman , Alarko'nun kurucularından Üzeyir Garih, Enka'nın kurucuları Şarık Tara  ve Sadi Gülçelik, iş adamı Orhan Öcalgiray, Elginkan Holding'in kurucuları Ekrem Elginkan ve Cahit Elginkan da İTÜ mezunudur.

Türkiye'nin yönetiminde ve gelişiminde rol alan çok sayıda siyasetçi de İTÜ'den mezun olmuştur. Bunların başında Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan gelmektedir. Özal Türkiye Cumhuriyetinin 8., Demirel ise 9. cumhurbaşkanı olmuştur. İTÜ'de öğretim üyeliği de yapan Prof. Dr. Necmettin Erbakan ise bir süre Türkiye Cumhuriyeti başbakanlığı görevinde bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin son başbakanı Binali Yıldırım da İTÜ mezunudur. Yıldırım uzun süre Ulaştırma Bakanı olarak da görev yapmıştır. Çeşitli dönem bakanlık yapmış olan Recai Kutan, İsmet Yılmaz, Tarhan Erdem, Ali Topuz, Safa Giray, Ruhsar Pekcan, Fatma Şahin, Veysel Eroğlu, Lütfi Elvan ve Taner Yıldız da Teknik Üniversite mezunudurlar. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış olan ve Yeditepe Üniversitesi'nin kurucusu Bedrettin Dalan da İTÜ'lüdür. Ankara Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Vedat Ali Dalokay, Adana Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Aytaç Durak ve Bursa Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Teoman Özalp de teknik üniversite mezunu olup mühendis siyasetçi geleneğindendirler.

Konservatuvar mezunu ünlü İTÜ'lülerden bazıları: Volkan Konak, Funda Arar, Çelik Erişçi, Aşkın Nur Yengi, Melihat Gülses, Erkan Oğur, Erol Parlak ve İsmail Hakkı Demircioğlu. Mimar ve Redd grubunun gitaristi Berke Hatipoğlu, İTÜ mimarlık fakültesi mezunudur. Film yapımcısı, senarist ve yönetmen Tolga Örnek ise kimya ve metalurji fakültesi mezunudur. Sporcu ve manken Çağla Kubat makine mühendisliği mezunudur. Ata Demirer ise konservatuvarı yarıda bırakmıştır.

Türk edebiyatının önemli isimlerinden Oğuz Atay İTÜ inşaat mezunudur. Ayrıca yazar Orhan Pamuk da bir süre mimarlık fakültesine devam etmiş fakat mezun olmamıştır. Tiyatrocu Yılmaz Erdoğan ise inşaat fakültesine bir süre devam etmiş ancak daha sonra okulu bırakmıştır.

01 Eylül 2021

Galatasaray Lisesi

Galatasaray Lisesi Beyoğlu’nun tam ortasında ve en güzel yerinde kurulmuş bir müessesedir. Lisenin bulunduğu bina 1481 yılından beri Galata Sarayı olarak bilinmektedir. Söz konusu alan ve binalarda Galatasaray adıyla faaliyet gösteren eğitim kurumlarının tarihi sürecine bakıldığında üç dönem karşımıza çıkar. 1-Saray (Enderun) dönemi 2- Tıp Mektebi dönemi 3- Mektebi Sultani/Galatasaray Lisesi dönemi ( Mekteb-i Sultani bünyesinde ayrıca bir de Darülfünunu Sultani adını taşıyan üniversite '1874-1881' kurulmuştur). Görüldüğü üzere faaliyet alanları eğitim olan bu kuruluşlar aynı zamanda Galatasaray adını taşımaktadırlar ve hepsi bugünkü lise binasının bulunduğu sahada yer almışlardır. Dolayısı ile 1481 yılından günümüze devam eden bir tarihsel süreklilik söz konusudur. Bu yönüyle, birbirlerini takip eden Galatasaray eğitim kurumları çok köklü bir maziye sahip olmanın taşıdığı değerin farkında olmuşlar, bu değerin sağladığı avantajları hep yaşayagelmişler ve yaşamaya da devam etmektedirler.

Saray Mektebi Dönemi

XV. yüzyılda saray mektebi enderûn, Osmanlı sarayında padişahın günlük yaşamını geçirdiği, sarayın eğitim birimlerinin, kütüphanenin, hazine odasının yer aldığı büyük bahçe içine kurulu bir kompleksti. Burada, başta padişah olmak üzere, saraydaki diğer görevlilerin danışabileceği, birçok alanda bilgi sahibi kişiler hizmet vermekteydi. Yüksek öğrenimlerini Saray Okulu'nda alan bu kişilerin ilk ve orta dereceli eğitimlerini layıkıyla sağlamak amacıyla, II. Bayezid, 1481 yılında Galata Sarayı Hümayûn Mektebi adında bir okul kurarak Osmanlı saray eğitiminin önemli bir parçasını oluşturdu. Kurum enderûna üst düzeyde eğitimli görevli yetiştirdiğinden, Mekteb-i Sultanî ve Galata Sarayı Ocağı gibi adlara da sahiptir.

Evliya Çelebi'nin aktardığı hikâyeye göre ise okulun kuruluşu daha farklı olmuştur; II. Bayezid, bir kış günü Galata sırtlarında avlanırken son derece bakımlı büyük bir bahçe içinde, köhnemiş küçücük bir kulübe görür. Kulübenin sahibi Gül Baba ile tanışan padişah, onu bahçeye gösterdiği özenden dolayı ödüllendirmek ister ve Gül Baba'nın isteği üzerine bu bahçeye bir mektep ve bir darüşşifa (hastane) yaptırır.

 

1675 yılına gelindiğinde, ocaktaki iç oğlanlardan yeteneklileri saraya alınmaya başlanırken, diğerleri süvari bölüklerine dağıtılmaya başlanır ve kurum on yıllığına tasfiye edilir. 1715 yılında yeniden açılan ocak, tekrar acemi oğlanların eğitimini üstlenir. 1820 yılına dek Osmanlı'nın en önemli kurumlarından biri olan Galata Sarayı Ocağı, bu yıldan sonra Tıbbiye ve kışla olarak kullanılır.

O dönemlerde Saray mekteplerindeki sınıflara dershane veya sınıf yerine hane veya oda deniyordu. Tahsil müddeti ise altı ilâ ondört yıl arasında değişebiliyordu. Bu duruma göre Galata Sarayı mektebinde birinci sınıfa tekabül eden Küçük Oda’da talebeler iki-üç sene çeşitli dersler ve sanatlar öğrendikten sonra, bilgi ve kabiliyetlerini ispat edebildikleri takdirde Orta Oda’ya geçebiliyorlardı. Burada da yine iki-üç yıl okuyup, daha üstün bilgiler kazanıp, üst sınıfın derslerini takip edebilecekleri sabit olunca Büyük Oda’ya, yani son sınıfa terfi ediyorlardı. 


II. Bayezid tarafından kurulan Galata Sarayı mektebi 1481 yılından 1868’e kadar muhtelif değişiklikler geçirmiştir. Mektep Kanuni Sultan Süleyman devrinden sonra bir süre ihmal edilmiş, Sultan III. Ahmed döneminde, 1715 yılında tamir edilmiş ve Saray mektebi olarak vazife görmeye devam etmiştir. Sultan I. Mahmud 1741 yılında mektepte ıslahat gerçekleştirdiği gibi, Fatih ve Ayasofya kütüphaneleri ayarında bir kütüphaneyi de mektebe kazandırmıştır. Yenilikçi padişah III.Selim 1789’dan 1807’ye kadar süren saltanatı boyunca mektebin faaliyete devamı konusunda büyük gayret göstermiştir. Sultan II. Mahmud da Galata Sarayı mektebine önem vermiştir. Mektep II. Mahmud devrinde Tophane yangınında yanmış, yeniden inşası için Defterdar Hacı Yusuf Efendi görevlendirilmiş ve bina 1819 yılında ahşap olarak inşa edilmiştir. 1838 yılına kadar Tıbhane mektebi olarak hizmet veren bina ikinci bir yangın geçirince, Sultan Abdülmecid döneminde  yeni bir inşaat başlatılmış ve   kârgir olarak yapılan bina  1862 yılında Sultan Abdülaziz zamanında hizmete girmiştir. Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) açıldığı esnada binada tıbbiye öğrencileri eğitim görmekteydiler.

Tıbbiye Mektebi Dönemi

19. Yüzyıl başlarında, Osmanlı devlet adamları ülkenin içine girdiği sıkıntılı süreçten kurtulma ve bir takım reformlarla ülkeyi derleyip toparlama çabası içine girmişlerdi. Bunun bir yansıması olarak Avrupa’daki modern müesseseler model alınmak suretiyle benzer kurumlar Türkiye’de de kurulmaya başlandı. 19. Yüzyılın başlarında oluşturulan söz konusu modern müesseseler arasında en önemli yeri tutanlardan biri de, önce Vezneciler’de faaliyete geçip oradan Gülhane’ye taşınacak ve daha sonrasında da Galatasarayı Enderun Mektebi binasına yerleşecek olan Galatasarayı Tıp Mektebi’dir.  

Gerekli düzenlemelerin yapılması ve yeni eğitici kadroların oluşturulmasıyla 1838 yılından itibaren Tıp Mektebi Beyoğlu’ndaki Galatasaray binasında faaliyete geçti. Mektepte eğitim faaliyetlerini yürütmek üzere Avrupa’dan Avusturyalı Doktor Karl Bernard ile Doktor Neuner ve Eczacı Hoffman getirtilmişti. 

Sultan II. Mahmud bu mektebe özel bir önem vermekteydi. Nitekim mektebin açılış törenine bizzat katıldı ve orada öğrencilere hitaben bir de konuşma yaptı. Bu konuşma aslında Padişahın bu eğitim kurumuna verdiği önemi ve buradan beklentilerini ortaya koymaktadır. Galatasaray Askeri Tıp Mektebi usta hekimler yetiştirecek ve bunlar ülkelerine hizmet edeceklerdir. II. Mahmud’un Türkçe konusundaki hassasiyeti de dikkate değer bir husustur. Padişah, kendi dilinde tıp eğitimi yapmanın öneminin bilincinde olmakla birlikte, ilim sahibi olmak için yabancı dil bilmenin gerekliliğini de vurgulamaktadır.

Galatasaray Tıbbiyesi bu niyet ve beklentilerle eğitime başlamıştı. Mektep askeri ve yatılı olduğundan mükemmel surette idare edilmesine dikkat edilmişti. Dershane ve yatakhaneleri en iyi şekilde tertiplenmişti. Elbiseler de muntazam imal edilmişti. Yaka ve kollar kadife olup, yakalarda mektebin sembolü olmak üzere yılan resmi bulunurdu.  Öğrencilere ayda 25 kuruş maaş verilmekte idi. Her üst sınıfa geçişte maaşa 15 kuruş zam yapılmakta ve son sınıf öğrencisi 5 mecidiye maaş almaktaydı. Sabah güneşin doğuşundan iki saat sonra derslere başlanır ve güneşin batışına iki saat kalana kadar dersler sürerdi. Ders müddetleri iki saat olup arada yarım saat teneffüs yapılmaktaydı. Derslerin ve teneffüslerin başlayış ve bitişleri trampet çalmak suretiyle ilan edilirdi.  Eğitim aşamasında Mösyö Bernard mektepte bir yenilik meydana getirdi. O ana kadar anatomi dersi modeller üstünde uygulandığından öğrencilere fazla fayda sağlayamıyordu. Hâlbuki mektebin bir an evvel Batıdakiler derecesinde kaliteli olması isteniyordu. Bernard Padişahtan aldığı izinle dersin kadavralar üzerinde yapılmasını sağladı. Bu amaçla konunun uzmanı bir doktor bulabilmek için Avrupa’da ilanlar verilip müsabaka düzenlendi.  Sonuçta Mösyö Spitzer müsabakayı kazanıp teşrih muallimi oldu. Spitzer esas itibariyle çok yetenekli olduğundan diğer derslere de girmekteydi. Öğrencilerin derslere hakkıyla çalışmalarını temin için sabah verilen dersler akşam tekrar ettirilirdi. Bu amaçla üst sınıftaki öğrencilere, ayda 50 kuruş maaş verilerek alt sınıftakilere ders tekrarlarında yardımcı olmaları sağlanırdı. 

Başlangıçta altı yıl olarak öngörülen eğitim süresi, tedrisat için yeterli bulunmadığından, bilahare dokuz yıla çıkarıldı. Dokuz yılın dördü idadi sınıfı, beşi ise yüksek sınıf olarak düzenlendi. 


Mektepte 1838 yılından itibaren yapılan faaliyetler şu şekilde sıralanabilir: Doktorluk mesleğine lâyık olduğu hakiki kıymetin kazandırılması; Doktorluk mesleğinin ilmi hüviyetinin arttırılması ve Avrupaileştirilmesi; Bir yabancı doktorun mektebe müdür tayin edilmesi; Öğretmenlerin uzman yabancılar ve Avrupa’da tıp tahsili yapmış yerli doktorlar arasından seçilmesi; Fransız dilinin ve edebiyatının öğretilerek yabancı dile hakkıyla aşina gençler yetiştirilmesi; Meslek dersleri yanında, genel tarih, genel coğrafya derslerinin de Fransızca olarak okutulması; Böylece Avrupa eğitim metotları ve sistemleriyle tıp mesleğinde teorik ve pratik bilgisi kuvvetli, üstün kalitede genç Türk doktorlarının yetiştirilmesi; Mektepte bir ameliyathane kurulması; Mektepte sıhhiye memurları kursu açılması; Aşı memurları dershanesinin açılması; Adli tıbbın mektepte teşekkül ettirilmesi; Mektepte eczacılık şubesinin açılması; Gerek doktorluk ve operatörlük şubeleri ve gerek eczacılık kısmı dersleri için mektepte muntazam ve büyük bir bitki bahçesinin tesis edilmesi; Türk kadın ebelerin mektepte erkek hocalardan ders görüp diploma almaları; Öğrencilerin geniş ölçüde tatbikat yapabilmeleri için mektebe bağlı bir hastane kurulması; Ayrıca Beyazıt’ta mektebe bağlı bir dispanser açılması; Kadavralar üzerinde uygulamalı derslerin yapılması; Tedavi gören hastaların istatistiklerinin tutulması.

Galatasaray Askeri Tıp Mektebi’nde okuyan öğrencilerin hepsi parasız olarak eğitim görmekteydiler. Devlet öğrencilerin eğitim, barınma, yiyecek, giyecek masraflarını karşılıyordu. Bunlar bir ayrıma tabi tutulmaksızın ülkenin Müslüman ve Gayrimüslim halkı arasından seçilmişlerdi. Bu bağlamda Müslüman, Hıristiyan, Musevi her dinden ve her tabakadan öğrenci eşit hak ve sorumlulukla eğitim faaliyetlerini sürdürmekteydiler. Müslüman ve gayrimüslim öğrencilerin aynı ortamda bir arada eğitim almaları, Tıp Mektebinde olduğu gibi, bir süre sonra kurulacak Mekteb-i Sultani’nin de temel felsefelerinden biri olacaktır. 

Mektep ilk mezunlarını 1843 yılında verdi. İlk mezunlar Sultan Abdülmecit’in de hazır bulunduğu imtihanda başarı göstererek diplomalarını aldılar. Bunlara elde ettikleri derecelere göre miralaylık, kaymakamlık, binbaşılık ve yüzbaşılık rütbeleri verildi ve görevlendirildiler. Mektepten alınan diplomalar aynı zamanda Avrupa tıp fakülteleri diplomalarına eşdeğer tutuluyordu. Bunun yanında yabancı memleketlerden gelen doktorların ellerindeki diploma ne olursa olsun Galatasaray Tıbbiye Mektebi’nde bir ehliyet imtihanı geçirdikten sonra ülkemizde doktorluk yapabilmeleri uygulaması da başlatılmıştı. Mektepte neşriyat için bir de matbaa kurulmuş ve La Gazette Médicale de Constantinople adıyla bir dergi çıkarılmıştır. 

Galatasaray binası 1848 tarihinde büyük bir yangın geçirdi. Bu tarih itibariyle mektepte 300 Türk, 40 Rum, 29 Ermeni, 15 Musevi öğrenci eğitim görmekteydi. Yangından sonra mektep Hasköy’deki Humbarahane Kışlası’na taşındı.  Dönemin Padişahı Sultan Abdülmecit Galatasaray binasını yeniden ve mükemmel bir şekilde yaptırmak için faaliyete geçti. Bu defa bina ahşap değil kâgir olacaktı. Bugün Galatasaray Lisesi’ne ev sahipliği yapan bu yeni binanın inşaatı çok uzun sürdü. Hatta inşaatı başlatan Sultan Abdülmecit binanın tamamlandığını göremedi. Sonraki Padişah ki aynı zamanda Mekteb-i Sultani’nin de kurucusu olan, Sultan Abdülaziz zamanında bina inşaatı, bugünkü şekline sahip olarak 1862 yılında tamamlandı. Bundan sonra Askeri Tıbbiye Mektebi yine bu binaya taşındı ve altı yıl boyunca eğitimine devam etti. Bu arada 1866 yılında,  çok önemli bir organizasyon olarak, Uluslararası Tıp Kongresi Galatasaray binasında gerçekleştirildi. Bu kongreye katılan ülkeler şunlardı: Avusturya, İspanya, Fransa, İngiltere, Yunanistan, İtalya, İran, Portekiz, Prusya, Rusya, İsveç ve Osmanlı Devleti. Kongre 13 Şubat 1866 tarihinde yapılan törenle açılmıştı. Bu vesile ile Hariciye Nazırı Âli Paşa yaptığı konuşmada daveti kabul ettikleri için ülkelerin delegasyonuna teşekkür etmişti. Bilahare yapılan seçimde Galatasaray Tıp mektebi Müdürü ve Osmanlı heyetinin başkanı Salih Efendi Kongre başkanlığına seçildi. Kongrede ağırlıklı olarak salgın hastalıklar ve engelleme yöntemleri üzerine müzakereler yapıldı.

1868 yılında Mekteb-i Sultani’nin açılması ile beraber Galatasaray’da eğitim gören askeri tıbbiye öğrencileri Beyoğlu’ndan Gülhane’ye taşındı. Beyoğlu’ndaki binada ise 1 Eylül 1868 tarihinden itibaren Mekteb-i Sultani eğitime başlayacaktır.

Sultanî dönemi

Mekteb-i Sultani’nin kuruluşu, esas itibariyle bir ihtiyacın giderilmesini öngörmekteydi. Batılılaşma sürecinin yaşandığı dönemler olan II. Mahmut ve Tanzimat devirlerinde, eğitim alanında da yenilikler yapılmaya başlanmıştı. Tanzimat Fermanı Müslim veya Gayrımüslim tüm Osmanlı yurttaşlarına her alanda eşitlik vaat ediyordu. Bunu gerçekleştirebilmek için, lâik bir hukuk düzeninin kurulması lazımdı. Böyle bir düzenin hayata geçmesi ise lâik bir eğitim sisteminin varlığına bağlıydı. Osmanlı yöneticileri, 1838’ten başlayarak, Babıâli adı verilen yeni merkezi bürokrasiyi ayakta tutacak personeli yetiştirmek amacıyla, batı modelinde rüştiye muadili okullar açmaya başladı. Bunlardan mezun olanlar Babıâli’de kendi tercih ettikleri dairelerde istihdam edildi. Bu uygulama halkın yeni açılan okullara ve hatta genel olarak eğitime, daha fazla ilgi göstermesini sağladı. Ayrıca başlangıçta oldukça basit ve cılız olan bu okullar giderek kök salmaya ve lâik eğitim sisteminin temel taşlarını oluşturmaya başladı.

1846 yılından itibaren rüşdiye sayısında artışlar meydana geldi. Buradan da yüksek öğrenim kurumu olarak medreselere devam ediliyordu. Fakat Rüştiyeler yüksek öğrenime hazırlık açısından lise eğitiminden çok ortaokul konumunda bulunuyorlardı. Bundan dolayı Rüştiye ile Medrese arasındaki boşluğu giderecek ara eğitim veren lise tarzı müesseselere ihtiyaç duyuluyordu. Eğitimdeki bu boşluk genellikle Türkler için geçerli bulunmaktaydı. Buna karşılık Gayrımüslim ahali sahip oldukları mektepler itibariyle böyle bir boşluk hissetmemekteydiler. Türklerin bu şekilde yetersiz eğitim almaları, hâkim milletin seviyesini diğer unsurların seviyesinden aşağı indiriyor ve yüksek okullara giden veya başka bir yerde istihdam edilenlerin yeteri derecede hazır olmamalarına sebep oluyordu. Bu hale bir son vermek üzere öncelikle büyük masraflarla Paris’e öğrenciler gönderilmiş ve bunların orada Mekteb-i Osmanî adı verilen müessesede en iyi hocalardan ders almak üzere tahsil görmelerine çalışılmıştı. Fakat bu uygulama uzun sürmedi.

Sultan Abdülaziz 1867 yılında yapmış olduğu Avrupa seyahatinde gördükleri karşısında etkilenmiş ve başta eğitim olmak üzere çeşitli alanlardaki icraatların ülkemizde de uygulanması zaruretine inanmıştı. Nitekim padişah, dönüşünde nazırlara eğitime çok önem vermek gerektiğini anlatmıştı. Zaten dönemin önde gelen devlet adamları Âli ve Fuat Paşalar da bu hususta onunla paralel düşünüyorlardı. Fransa elçisi M.Bourrée de bu konuda teşvikçiydi. Elçi, Osmanlı hükümetini devletin çeşitli şehirlerinde liseler açmaya ikna etmeye çalışıyordu. Bu şartlar çerçevesinde çocuklara, ailelerinin nezareti altında tahsillerini tamamlamalarını sağlayacak ve onlara hangi milletten olurlarsa olsunlar edebi ve fenni bilgiler verecek okulların yapılmasına girişilmesi uygun görüldü. Bu suretle Osmanlı idaresinin hoşgörülülüğü de vurgulanmış olacak, aynı zamanda çeşitli milletlere mensup çocuklar Osmanlılık bilinci ile yetiştirilmiş olacaklardı.


İlk tecrübe olarak, Beyoğlu’nda kışla olarak inşa edilmiş, Boğaza nazır Galata Sarayı binasında bir okul açılması uygun görüldü. Burası daha sonra diğer vilayetlere açılacak liselere örnek teşkil edecekti.  Mekteb-i Sultani adı verilen okulda tedrisat esas itibariyle Fransızca olacak, fakat bazı dersler Türkçe gösterilecekti. Mektebin müdürü ve bazı hocalar Fransız olacağı gibi ders nazırı da müdir-i sani unvanı ile yine Fransız olacaktı. Mektepte Türkçe ve Fransızca olmak üzere iki ayrı kısım bulunacaktı. Fen bilimleri ağırlıklı dersler Fransızca, sosyal bilimler ağırlıklı dersler ise Türkçe okutulacaktı. Mektepte Müslüman ve Gayrımüslim öğrenciler bir arada okuyacaklardı. Mektebe ilgisini esirgemeyen Fransa, bu vesile ile şarktaki nüfuzunu arttırma çabası içindeydi. 

Bu şekilde kuruluş çalışmaları tamamlanan Mekteb-i Sultani 1 Eylül 1868 tarihinde 341 öğrencisi olduğu halde eğitim vermeye başladı. Bu öğrencilerden 147’ si Müslüman, 48’ i Gregoryen Ermeni, 36’sı Rum, 34 ‘ü Musevi, 34’ü Bulgar, 23’ü Katolik Latin, 19’u ise Katolik Ermeni idi. Mektepte dışarıdan ders takip etmek isteyenler için de sınıf tahsis edilmişti.

Mektebin açılışı ile beraber bir takım tepkiler de ortaya çıktı. Buna göre Rusya siyasi sebeplerle, yani Fransa’nın nüfuzunun artmasından duyduğu endişe ile Mekteb-i Sultani’ye karşı idi. Rumlar Yunancanın ders programları arasında bulunmamasından rahatsızlık duymaktaydılar. Museviler ise Hıristiyan bir müdürün yönetimindeki mektebe öğrenci göndermekte çekingen davranmışlardı. Katolikler de çeşitli milletlere mensup öğrenciler arasında Katolik çocuklarının ahlaklarının bozulacağını düşünmekteydiler. Hatta Papa mektebe Katolik öğrencilerin gitmesini yasakladı. Fransa’nın girişimiyle bu yasak kaldırıldı. 

Mekteb-i Sultani İstanbul basınında iyimserlikle karşılandı. Gazeteler çocuklarını okutmak isteyen aileler için çok güzel bir fırsatın ortaya çıktığını, Avrupa’dakiler ayarındaki bu okulun meyvelerini vermeye başladığında memleket için önemli katkılar sağlayacağını yazdılar. Bu dönemde Avrupa’da faaliyet göstermekte bulunan Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi Yeni Osmanlılar ise mektebin kurulmasını şiddetle tenkit ettiler.  “Bir Türk çocuğunu keçi sakallı Fransız hocaların eline bırakmanın zararlı olduğu” şeklinde yorumlarda bulundular.  Aleyhteki bütün görüşlere rağmen,  başta Sultan Abdülaziz olmak üzere, Sadrazam Âli Paşa ve kuruluşa ön ayak olan diğer devlet adamları, ülkenin geleceği olarak gördükleri bu okulun yaşaması için büyük gayret gösterdiler. Sonuçta Mekteb-i Sultani tedrisata başladı ve giderek ülkenin en önemli eğitim müesseselerinden biri haline geldi.

Mekteb-i Sultani’nin kuruluşunda ve sonra geçirdiği aşamalarda Fransa’nın oynadığı rolü fazla abartmamak gerekir. Esas olarak Osmanlı Devlet adamları böyle bir okulun ihtiyacını hissediyorlardı. Dolayısı ile bu uğurda büyük fedakârlıklar gösterdiler. Fransa’nın katkısı ise eğitim sistemi açısından örnek teşkil etmek yanında, bazı öğretmenlerin teminine yönelikti. Bununla beraber Fransız öğretmenlerin maaşları Osmanlı Devleti tarafından ödenmekte idi. Üstelik bunlar kâğıt para kabul etmemişler, maaşlarının Osmanlı altın lirası üzerinden ödenmesini özellikle talep etmişlerdi. Nitekim uygulama da böyle oldu. Eğitim programlarının hazırlanmasında da Fransız sistemi örnek alınmakla beraber, uygulama tamamen aynı olmadı. Ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak o dönem Fransız liselerinde daha az önem verilen matematik, temel bilimler, muhasebe, tarih, coğrafya, teknik resim gibi dersler Mekteb-i Sultani’de ağırlığı teşkil etti.  

Mekteb-i Sultani’de kuruluştan Cumhuriyet dönemine kadar sırasıyla, Mösyö De Salve, Vahan Efendi, Fotyadi Bey, Sava Paşa, Ali Suavi Bey, Ali Nizami Paşa, Halil Efendi,  Karaca Paşa, İsmail Bey, Abdurrahman Şeref Bey, Emrullah Bey, Mustafa Azmi Bey, Tevfik Fikret Bey, Salih Zeki Bey, Salih Arif Bey, Aynizade Hasan Tahsin Bey müdürlük yaptılar. Bunlar arasında İsmail Bey, Abdurrahman Şeref Bey ve Tevfik Fikret uygulamalarıyla mektepte önemli bir iz bıraktılar. 

1874 yılında mektep bünyesinde Darülfünun-ı Sultani adıyla bir üniversite açıldı.  Mühendislik, Hukuk ve Edebiyat şubelerinin bulunduğu söz konusu yüksek okul aralıklı olarak 1881 yılına kadar hizmet verdi. 

Mekteb-i Sultani’de spor her zaman için önemli olmuştu. Daha kuruluş yılından itibaren ders programlarında jimnastik dersine yer verilmiş ve bir de spor salonu açılmıştı. Bu sebeple öğrenciler arasında sporun her dalına merak saran başarılı gençler yetişti. 1905 yılında 11. sınıf öğrencisi Ali Sami (Yen) ve arkadaşları Türkiye’nin ilk futbol kulübü olarak Galatasaray’ı kurdular.

Mekteb-i Sultani binası 1907 yılında meydana gelen yangın neticesi önemli hasar gördü. Daha önce, 1870 yılında çıkan büyük Beyoğlu yangını mektebin kapılarına kadar gelmişse de herhangi bir zarar vermemişti. Fakat İkinci Müdür Mösyö Feuillet’in odasından çıkan 1907 yangını mektebin ahşap iç aksamını tamamen yok etti. Sadece taş duvarlar kaldı. Yangında can kaybı olmadı. Ama kütüphane, müze ve arşiv tamamen yandı. Öğrenciler bir yıl Beylerbeyi’nde geçici olarak oluşturulan barakalarda eğitim yaptıktan sonra,  1909 yılından itibaren,  yeniden inşa edilen Beyoğlu’ndaki binaya geri döndüler. 

Bu esnada müdürlük makamında bulunan ve Galatasaray Lisesi’ni  “Batıya açılan pencere “ olarak nitelemesiyle tanıdığımız Tevfik Fikret görevi sırasındaki icraatlarıyla gerek öğrencilerin, gerekse öğretmenlerin gönlünde taht kurdu. Tevfik Fikret maiyetindekileri, bağırıp çağırarak ve zor kullanarak yola getirme düşüncesinde değildi. Herkesin kendi mesuliyetinin bilincinde olarak hareket etmesini öğütlüyordu.  Bu suretle sınıflarda, yemekhanede ve yatakhanede tam bir düzen sağlanmıştı. Tevfik Fikret mektepteki disiplin yanında,  eğitime de özel bir çaba harcıyordu. Konferans salonu yanında, mektebe yeni laboratuarlar, fizik anfisi, kütüphane, eczane ve revir gibi eserler kazandırmıştı. Konferans salonunda talebeye konferanslar veriyor, okunan derslerle ilgili veya hariçten seçilmiş konular üzerinde sohbetler yapılıyor, nutuklar söyleniyordu. Bazen bu konferanslarda sınıf öğretmenleri de hazır bulunuyordu. Bunlardan başka ara sıra şiir ve nesir parçalarını da güzel okuma tecrübeleri yapılıyor, bu suretle öğrenciler okuduklarını, dinlediklerini iyi anlamaya ve iyi söylemeye alıştırılıyorlardı. 

Cumhuriyet (Lise) Dönemi

Milli mücadelenin kazanılması bütün ülkede olduğu gibi Mekteb-i Sultani’de büyük bir coşku ile karşılandı. Milli hükümetin ve muzaffer ordunun temsilcisi olarak İstanbul’a gelen Refet Paşa Mekteb-i Sultani’yi de ziyaret ederken mektepte olağanüstü bir coşku yaşandı.  Bu vesile ile Refet Paşa heyecanlı bir konuşma yaptı. Kendisi, Mekteb-i Sultani’nin batıya açılan ilk pencere olduğunu, birçok vatansever evlat yetiştirdiğini, yetiştirmeye de devam edeceğini, milli mücadele kazanıldığına göre artık vatanın imarına ve yükseltilmesine çalışılması gerektiğini söyledi. 1922–1923 eğitim yılı mezunları diplomalarını “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti”  adına aldılar ve Mekteb-i Sultani ismi son defa bu yıl mezun olanların diplomalarına yazıldı. 

Saltanatın kaldırılmasından sonra 1923 yılı Ağustos’undan itibaren Mekteb-i Sultani ismi Galatasaray Lisesi’ne dönüşmüştür. Galatasaray Lisesi Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de önemli bir eğitim kurumu olarak faaliyetini sürdürmüştür. Birinci Heyeti İlmiye toplantısında okulun yeni statüsü belirlenmiş ve buna paralel olarak 1924 yılı itibariyle yeni Talimatname ve müfredat programı yürürlüğe girmiştir. Refet ve Kazım Paşaların Okulu ziyaret etmeleri yeni dönemde Galatasaray Lisesi’ne verilen önemi göstermektedir. Refet Paşa okulda yaptığı konuşmada Galatasaray Lisesi’nin batıya açılan ilk pencere olduğunu vurgulamış, Kazım Paşa da Türk Cumhuriyetinin gücünden bahsetmiştir. 

Türkçe ve Fransızca sınıfların birleştirilmesi sürecinde yaşanan karışıklıktan dolayı bazı öğrenciler mağdur,  bazı öğretmenler de kadro dışı kalmıştır. Derslerin birleştirilmesi sırasında yaşanan sıkıntılar bir takım tepkilere yol açmış, meclisin gündeminde tartışılmışsa da tekrar geriye dönüş daha fazla karışıklığa sebep vereceğinden, derslerin birleştirilmesi uygulamasına devam edilmiştir. Dolayısıyla iki bölümü de bitirenlere şahadetname verme uygulaması kaldırılmıştır.  

3 Mart 1924 tarihinde Hilafetin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına sürgüne gönderilmeleri kararı üzerine Galatasaray Lisesi’nde eğitim görmekte olan hanedana mensup öğrenciler okuldan ayrılmıştır. 

Özellikle 1924–1929 ve 1933–1950 yılları arasında görev yapan Müdür Behçet Bey 1929–1933 döneminde Müdürlük makamında bulunan Fethi İsmail Bey okulun başarılı olması için büyük çaba göstermişler ve bunda da muvaffak olmuşlardır. Galatasaray Lisesi mezunu olan Behçet ve Fethi Beyler müdürlükleri dönemlerinde öğrencilerin okulda yaptıkları sosyal faaliyetleri desteklemişlerdir. Behçet Bey döneminde öğrencilerin kurmuş olduğu Talebe Sandığı hakkında bilgi alan dönemin Maarif Vekili Mustafa Necati Bey, aynı uygulamanın diğer liselerde de yapılmasını istemiştir. Böylece öğrenciler arasında hem dayanışmayla birlikte yardımlaşma hem de lise öğrencilerinin temsilci seçerek bir teşekküle üye olmaları ve bu teşekkülün işleyişi sırasındaki aşamalarda tecrübe sahibi olarak hayata hazırlanmaları mümkün olacaktı. 

Cumhuriyet döneminde Galatasaray Lisesi’nde tahsil süresi 5’i İlkokul, 4’ü orta kısım birinci devre 3’ü ise orta kısım ikinci devre olmak üzere toplam 12 yıl olarak belirlenmiştir.  Mektepte uygulanan müfredat programı ağır olup bu program çerçevesinde yetişen öğrenciler yeterli bilgilerle donatılmış olarak mezun olurlardı. Bu durum eğitimlerinin sonraki aşamalarında kendilerine önemli katkı sağlamıştır. Mektebin bilgi vermek yanında öğrenciyi hayata hazırlamak gibi bir işlevi de vardı. Okulda kurulan bir takım öğrenci teşekkülleri sayesinde talebe kendisini hayata hazırlama imkânı bulur, bu arada mektepte sosyal faaliyetler de hiç eksik olmazdı. Müzik, spor ve izcilik faaliyetleri yanında öğrenciler yayınladıkları Akademi (dokuzuncu sayıdan itibaren Galatasaray) dergisi ile de okullarının adını duyuracak başarılar elde etmişlerdir. Bu çerçevede okulda her yıl birçok sergi açılmış, konserler ve tiyatro gösterileri düzenlenmiştir. Bu başarılarında kendilerine rehber olan gerek Türk gerekse Fransız öğretmenler alanlarında uzman olan kişilerden seçilirdi. Yabancı öğretmenlerle özel bir mukavele yapılmaktaydı ki bu uygulamadan amaç eğitimde devamlılığı sağlamaktı. Bütün bunların bir araya gelmesiyle Galatasaray Lisesi’ni bitiren bir öğrenci hayatta başarılı olma şansını çabuk yakalardı.

Galatasaray Lisesi geliştikçe ve öğrenci sayısı arttıkça Beyoğlu’ndaki bina yeterli olmamaya başlamıştır. Bunun üzerine Ortaköy’deki Feriye Saraylarından bir bina Galatasaray Lisesi’ne tahsis edilmiş ve mektebin İlkokul kısmı ile hazırlık sınıfı buraya taşınmıştır. İlkokulu burada tamamlayan öğrenciler sonraki devreleri okumak için Beyoğlu’ndaki binaya geçiş yapmışlardır.  

1930’lu yıllarda Atatürk Galatasaray Lisesi’ne dört defa gelerek bu okula ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Atatürk 1930 yılındaki ziyaretinde okul müdürü, idareciler ve öğretmenlerle temaslarda bulunmuş ve bazı sınıflara girerek ders ortamında öğrencileri görmüştür. Bu ziyarette öğrenciler bir bayram havası içinde büyük bir coşkuyla ve gururla Atatürk’ü karşılamışlardır. 1932’deki ziyaretinde okulda çok kısa süre kalan Atatürk, 1933 yılındaki ziyaretinde bakalorya sınavına katılmış ve dokuz öğrenciyi bizzat kendisi sınav yapmıştır. Atatürk tarafından bizzat sınav yapılan öğrencilerden biri olan İlhan E.Postacıoğlu oldukça uzun süren bu sınavda verdiği doğru cevaplarla başarılı olmuş ve aynı zamanda okulunun da başarısını göstermiştir. 1934 yılında İş Bankası’nın onuncu yıl dönümü nedeni ile Galatasaray Lisesi’nde açılan sergi dolayısıyla Atatürk okula gelmiştir. 

1934 yılında müfredat programıyla, orta ve lise kısımlarının ders yıllarında bir değişikliğe gidilmiştir. İlkokul beş yıl olarak aynı kalmış, ortaokulu oluşturan birinci devre dörtten üç yıla indirilmiş, ikinci devre ise üçten dört yıla çıkarılmıştır. Lise üçüncü ve dördüncü sınıflar Fen ve Edebiyat olarak ayrılmıştır. Önceki uygulama da ise lise üçüncü sınıf Fen ve Edebiyat şubesi olarak ayrılmıştı. Okulun eğitim süresi yine aynı şekilde 12 yıl olarak devam etmiştir. 

Anılarını kaleme alan Galatasaray mezunlarında ilk göze çarpan bu okulu bitirmiş olmanın onlara verdiği gururdur. Galatasaraylılık ruhunu yaşatmak sadece öğrencilik yıllarında değil, hayatlarının sonuna kadar devam ettirdikleri bir meşaledir. Pilav günlerinde bir araya gelen eski ve yeni mezunların okul yıllarını çağrıştıran çocuksu hareketleri, hâlâ birbirlerini lakapları ile çağırmaları, anılarında tazeliğini kaybetmeyen o güzel günleri yâd etmeleri onların okula duydukları özlemin bir göstergedir.

Galatasaray Lisesi sonraki yıllarda da ülkedeki en önde gelen orta öğretim kurumlarından biri olma vasfını devam ettirmiştir. 1965 yılında kız öğrenciler okula kabul edilmiştir. 1968 senesinde Mektebi Sultani'nin 100. Kuruluş yılı kutlamaları nedeniyle dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle liseyi ziyaret etmiştir. Son olarak, 14 Nisan 1992 yılında Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand ile 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal arasında imzalanan protokolle ilkokul ve üniversite eğitimini de kapsayan Galatasaray Eğitim Öğretim Kurumu (GEÖK) hayata geçirilmiştir.

Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumu, 6 Haziran 1994 tarih ve 21952 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 3993 sayılı kanunla Galatasaray Üniversitesi'ne dönüşmüştür. Kurum üniversite statüsünü almasına rağmen, entegre eğitim-öğretim kurumu olma özelliğini korumuş ve Galatasaray Lisesi ile ona bağlı İlkokul ve Rektörlüğe bağlı öğretim birimleri olarak tanımlanmıştır. 

Bu yıldan günümüze kadar gelen bir süreç içinde de Galatasaray Lisesi aynı vasfını muhafaza etmektedir. 

Mezun dernekleri

İsimÜlkeKuruluş Yılı
Galatasaraylılar DerneğiTürkiye1908
Galatasaraylılar Birliği1937
İzmir Galatasaraylılar Derneği1965
Bursa Galatasaray Liseliler Derneği1975
Galatasaray Alumni Association U.S.A. Inc.Amerika Birleşik Devletleri1981
Association Europeenne Des Anciens de Galatasarayİsviçre1983
Amicale de GalatasarayFransa1984
The Galatasaray Charity FundBirleşik Krallık1986
Les Anciens de Galatasaray au BeneluxBelçika1989
Eskişehir Galatasaraylılar DerneğiTürkiye1990
Verein Ehemaliger Schüler Des Galatasaray Gymnasiums in Deutschland E.V.Almanya1991
Çukurova Galatasaraylılar DerneğiTürkiye1992
Verein Ehemaliger Schuler vo Galatasaray Lisesi in ÖsterreichAvusturya1992
Antalya Galatasaray Liseliler DerneğiTürkiye1993
Fransa - Alliance GalatasarayFransa1996
Kapadokya Galatasaraylılar BirliğiTürkiye1997
Galatasaray Association de MonacoFransa1997

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!