Sırp İsyanları 1804-1815
Tarihsel Sırbistan topraklarının Osmanlı Devleti'ne katılması 14. yüzyılda başlamış 15. yüzyılın ortalarında tamamlanmıştır. Osmanlı Devleti'nin Sırbistan Prensliği'yle 1364 yılında yaptığı Sırpsındığı Muharebesi'nin ve 1389 yılındaki I. Kosova Muharebesi'nin Sırpların yenilgisiyle sonuçlanması Sırpları zayıflatmış ve birçok Sırp topraklarının Osmanlılara geçmesine neden olmuştur. Daha sonra 1402 yılında kurulan Sırp Despotluğu da 1456 yılındaki Belgrad Kuşatması'nda başkenti Belgrad'ı Osmanlılara kaptırdıktan sonra bir süre Macaristan Krallığı'nın vasallığı altında ayakta kaldıysa da 16. yüzyılın başlarında bu simgesel varlık ta tamamen ortadan kalkmıştır. Bu tarihten sonra 300 yıl boyunca Sırpların büyük bir bölümü Osmanlı Devleti vatandaşı olarak yaşamış, kendileri ait bir devletten yoksun kalmışlardır.
Osmanlı döneminde Sırplardan devşirme yöntemiyle devletin yüksek kademelerine ulaşmış birçok devlet adamı mevcuttur. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz yükselme döneminde önce Kaptan-ı Deryalık ve sonra da 14 yıllık bir süreyle sadrazamlık yapmış olan Sokollu Mehmet Paşadır.
İsyanın nedenleri
Sırp isyanlarının nedenleri arasında aşağıdakiler gösterilebilir:
Rusya ve Avusturya'nın kışkırtmaları,
19. yüzyıl'da Osmanlı yönetimindeki otorite zayıflığı,
Sırbistan'daki yeniçerilerin halka iyi davranmaması,
Fransız İhtilali'nden sonra ortaya çıkan milliyetçilik akımları
Osmanlı-Avusturya Savaşları sırasında Sırbistan topraklarının savaş alanı haline gelmesidir.
1804 ve 1815 isyanları
19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.
Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.
Sırbistan'ın bağımsızlığı
Aslında geçici süreyle de olsa ilk bağımsızlığı kazanan Sırplar olmuştu. 1804'ten 1813'e kadar süren birinci Sırp Ayaklanması'nda Sırplar Osmanlı devletinden bağımsız olmuşlardı. Yeniçeri dayıların İstanbul'dan görece bağımsızlıkla keyfen yönettiği ve bir Sırp için insanca yaşanabilecek bir yer olmayan Sırbistan'ın bağımsızlığı 1813'e kadar sürdü. 1821'de Yunanistan Mora yarımadasında bağımsız oldu. Sırp ayaklanmaları kadar acı ve etkili olmasa da Yunanistan'ın bağımsız olabilmesinin nedeni Batı'dan gördüğü yardımdı.
Sırbistan ayaklanmaları 1830'da Sırbistan'ın yarı-bağımsız olmasına yol açtı. Yine Batı desteğiyle 1867'de son Osmanlı kuvvetleri ülkeden çekildi. Doksanüç harbi sonucunda da yasal bağımsızlık ilan edildi (1878).
Sırpların kurduğu Sırbistan Prensliği bir süre Osmanlı İmparatorluğu'nun denetimi altında yaşadı. 1839 yılına kadar Sırbistan'ı Miloş Obrenoviç yönetti. Sonra yerini oğulları Milan Obrenoviç ve Mihailo Obrenoviç'e bıraktı. 1842 yılında Mihailo Obrenoviç bir isyan sonucu tahttan indirildi ve Kara Yorgi'nin küçük oğlu Aleksandar Karađorđević tahta çıktı. 1858 yılında Aleksandar Karađorđević tahttan indirilince 78 yaşındaki Miloş Obrenoviç ilk prensliğinden 19 yıl sonra ikinci bir defa tahta çıktı. 1860 yılında ölene kadar Sırbistan'ın prensi olarak kaldı. Miloş Obrenoviç'in ölümünden sonra torunları Sırp Prensi olarak Sırbistan'ı yönetmeye devam ettiler.
1867 yılına kadar Osmanlılar Belgrad'da bir birlik bulundurmaya devam ediyorlardı. Ancak Osmanlılar 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nı kaybedince Ruslarla imzaladıkları Berlin Antlaşması'yla Sırbistan'a tamamen bağımsızlığını vermeye mecbur kaldılar. 1882 yılında Sırbistan Krallığı ilan edildi. Miloş Obrenoviç'in torunları da kendilerini Sırbistan kralı ilan ettiler. Bu krallık 1918 yılında Yugoslavya kurulana kadar ayakta kaldı.
Kabakçı Mustafa Paşa ayaklanması 1807
Kabakçı Mustafa İsyanı, Kabakçı Mustafa’nın Mayıs 1807 tarihinde, liderliğini yaptığı isyandır. İsyan sonucunda III. Selim tahttan indirilerek yerine IV. Mustafa geçirilmiştir.
İsyanın başlaması ve gelişimi
Bu isyanın esasında pek çok nedeni vardır. 1789 Fransız ihtilâli'nden sonra Avrupa’da çıkan milliyetçilik akımı, Osmanlı'yı diğer Avrupalı ülkeler kadar çabuk etkilememişti. Hattâ Sultan III. Selim, Nizâm-ı Cedîd adı ile askerî, mülkî, idari, ticarî, sosyal ve siyasi bir dizi ıslahat teşebbüslerine girişerek, devlete yeni bir hayatiyet ve canlılık getirdi. Bu durum özellikle Avrupa ve Osmanlı toprakları üzerinde paylaşım çatışmaları yaşayan Rusya, Fransa ve İngiltere’nin hiçbirinin hoşuna gitmiyordu.1789 Fransız ihtilali sonrası Avrupa'da Fransız yayılması sonrası başlayan, 1790-1795 Rumeli Dağlı İsyanları,1798 Napolyon Bonapart'ın Mısır'ı işgali,1805 de Kara Yorgi önderliğinde başlayan Sırp isyanı, 1805 İngilizlerin Mısır'ı tahliye etmemesi, 1806 Osmanlı-Rus savaşı, 1807 Osmanlı-İngiliz savaşı ve İngiliz donanmasının İskenderiye’yi işgali, tamamen Osmanlı İmparatorluğunun toprak bütünlüğüne karşı gelişmelerdi.
Bunlara ek olarak içeride de, III.Selim'in kurduğu modern Nizâm-ı Cedîd ordusuna karşı, rahata alışmış yeniçeriler, yerel ayanlar, bu ordu ve diğer yenilikler için ihdas edilen İrad-ı Cedid, bahriye hazinesi gibi yeni koyulan vergilerin mültezimlerde yarattığı isteksizlik gibi nedenler de vardı. 12 Nisan 1807 de Osmanlı ordusu Rusya ile savaşmak üzere yola çıktığında Serdar-ı Ekrem Sadrazam Çelebi Mustafa Paşa yerine kaymakamlık görevine, Nizam-ı Cedid karşıtı Köse Musa Paşa atandı. Köse Musa Paşa, ordunun yokluğunda asayişi sağlamak üzere Nizam-ı Cedid askerlerini şehirdeki değişik karakollara dağıttı ve ek olarak Trabzon'dan 2000 kadar yamak getirtti. Fransızların İstanbul Sefîri Sebastiani’nin teşviki, yamaklara Nizam-ı Cedid'in elbiselerinin giydirileceği söylentisi, zaten Vehhabi isyanı nedeniyle hacca da gidemeyen yerel halkın da huzursuzluğu gibi nedenlerle , 25 Mayıs 1807 sabahı bir anda âsiler, ayaklanmaya hazır hâle geldiler ve yamaklar içlerinden hareketlenme başladı. Gerici yerel vaizler de Nizam-ı Cedid askerine giydirilen pantolon ve ceketin de dinen caiz olmadığına dair söylentiler çıkartarak yerel halkı da bu isyanın içine çekmeye çalışıyorlardı. Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa’nın telkinleriyle, yamaklar, Haseki Halil Ağayı parçaladılar.
Bu hareket ile isyan başlatıldı. Büyükdere Çayırında toplanan âsiler, Kastamonulu Kabakçı Mustafa’yı lider seçtiler. İsyan genişledi. Beş yüz kadar âsi, İstanbul’a yürüdü. Âsileri, Levend Çiftliğindeki bir tabur nizamî asker durdurmaya kâfiyken, Köse Musa, Nizâm-ı Cedîd askerinin harekâtını durdurdu. Sultan III. Selim kan dökülmesini istemedi. Sultan III. Selim “Bu işlere sebep, benim hilmimdir (yumuşak huylu olmamdır)!” demesi üzerine, Köse Musa, âsileri teskin edeceğini ifade ederek, Nizâm-ı Cedîd askerlerinin kaldırıldığı hakkındaki fermanı çıkarttı.
Kararın hemen ardından Köse Musa harekete geçti. Çardak ve Unkapanı İskelesine gelen âsiler, yeniçeriler ile birleşip, Nizâm-ı Cedîd taraftarı devlet adamlarını katlettiler. Daha sonra "Pâdişâhı da istemiyoruz "diye bağıran âsiler, 29 Mayıs 1807’de, Sultan III. Selim'i tahttan indirip, yerine IV. Mustafa'yı geçirdiler.
Kabakçı Mustafa'nın Sonu Alemdar Paşa Baskını
"Rusçuk Yaranı" adı ile anılan gizli bulunan, reform ve III. Selim yanlısı ve önemli devlet görevleri yüklenmiş olan grup (Sedaret Mektupçusu Tahsin, Başmuhasebeci Ramiz, Tuna Yalisi Mubayaacısı Behiç, Sadaret Kethudası Refik, Reisikuttab Galip efendiler) çaba göstererek hiç velvele çıkartılmadan Alemdar Mustafa Paşa ve seymenler ve Kıraçali ordusunun Edirne'ye gelmesini sağlamışlardı. Bu ordu mensupları Trakya'da yollar ve konaklara dağılarak İstanbul Trakya seyahatlerini önlemişlerdi. İşşemri ile 300 kişilik bir süvari baskın birliği oluşturulmuş ve Pınarhisar Ayanı Uzun Ali Ağa emrinde 14 Temmuz'da Rumelifeneri Kalesi'ni basmışlardır. Kalede bulunan Kabakçı Mustafa bu baskın sonucu hemen öldürülmüştür. Fakat yamaklar İstanbul'dan getirdikleri toplarla direnişe geçmişlerdi. Buna karşılık olarak baskıncı birlik ellerine geçirdikleri Anadolufeneri Kalesi toplarını kullanmaya başlamışlardı. Müthiş bir muharebe başlamıştı. Rumelifeneri köyü yamaklar tarafından yakılmış; Rumelikavağı, Sarıyer, Yeniköy yıkılıp yakılıp büyük zarar görüştü. Sivil halk denizden sandallarla kaçıp kurtulmaya çalışmaktaydı. Bu muharebe 4 gün sürmüş ve sonunda yamaklar tepelenmişti. Yamaklardan 300 ölü; Alemdar milislerinden 13 ölü zayiat doğmuştu.
II. Mahmud'un tahta çıkışı ve IV. Mustafa'nın sonu
28 Temmuz günü Bayraktar Mustafa Paşa Istanbul'a gelmiş ve Topkapı sarayını basarak saray avlusuna geçmişti. Mustafa Paşa, Şehzade Mahmud'un getirilmesini emretmişti. IV. Mustafa bu haberi alınca korkuya kapılarak amcası III. Selim ve kardeşi Şehzade Mahmud'un idam edilmesini emretmiştir. III. Selim acımasızca katledilmişti fakat Şehzade Mahmud kurtulmuştu. Daha sonra Alemdar Paşa şehzadeyi tahta çıkarmıştı. Sultan II. Mahmud ilk önceleri kardeşi Mustafa'yı öldürme taraftarı değildi fakat daha sonra Yeniçeriler ile bir isyan tertip etme çabalarına girişmesi sonucu şeyhülislamdan aldığı fetva ile kardeşini idam etti. Daha sonralarında Alemdar Paşa da öldürülmüştü
Alemdar Olayı 1808
Alemdar Vakası (Olayı), 15 Kasım - 18 Kasım 1808 tarihleri arasında Rumeli âyanlarından yenilik yanlısı Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa'nın ölümüne ve yenilik hareketlerinin durmasına yol açan yeniçeri ayaklanmasıdır.
Ayaklanma nedenleri
III. Selim'in, Nizam-ı Cedid adıyla yeni bir asker ocağı kurması başta olmak üzere, giriştiği yenilik hareketlerinin yeniçeriler arasında ve çıkarları zarar gören çevrelerde uyandırdığı tepki, 1807'de Kabakçı Mustafa İsyanı'nın çıkmasına ve III. Selim'in tahttan indirilip yerine IV. Mustafa'nın geçirilmesine yol açtı. Nizam-ı Cedid uygulamasında birinci derecede rol oynamış (sonradan Rusçuk Yâranı diye anılacak olan) devlet adamlarının bir bölümü Rusçuk'taki Alemdar Mustafa Paşa'nın yanına sığındılar ve onu İstanbul üzerine yürümeye razı ettiler.
İstanbul yolunda iken Alemdar Mustafa Paşa gönderdiği bir birlik ile Kabakçı Mustafa'yı bertaraf etmişti. 19 Temmuz 1808'de İstanbul'a ulaşmıştı. Fakat, Sultan IV. Mustafa ona bütün Trakya ve Balkanlarda serdarlık ve devlet murahhasslığı vermiş; fakat kendisine Sadrazam olarak atamamıştı. 28 Temmuz'da Alemdar önce Babiali ve sonra Sarayı bastığı zaman, tek Osmanoğlu kalmak hedefiyle IV. Mustafa'nın emirleriyle, III. Selim'in öldürülmüş ve Şehzade Mahmud'un ise zor bela kurtarılmış olduğunu gördü. IV. Mustafa'yı tahttan indirerek yerine II. Mahmud'u padişah yaptı (1808), Rusçuk yâranının önerisi üzerine padişah tarafından sadrazamlığa getirildi.
Eylül 1808'de Anadolu ve Rumeli'deki büyük âyanla merkezî devlet temsilcileri Alemdar Mustafa Paşa'nın çağrısıyla İstanbul'da Çağlayan Köşkü'nde bir araya geldi. Bu toplantıda Alemdar Mustafa Paşa ayanlara, Yeniceri ocağına birleşik hareket çağrısında bulundu ve merkezi yönetimin ayanların yerel nüfuzunu meşru kabul edeceği sözünü verdi. Görüşmelerde ayanlar padişahın her buyruğuna uyacaklarına ve istenince onun yardımına koşacaklarına söz verdiler. 29 Eylül,1808'de Sened-i İttifak adı verilen bir belge hazırlanip imzalandı ve bu belge padişahça da onaylandı. Sened-i İttifak'a göre âyan, merkezî devletin eşit statülü bir ortağı haline geldi. Karşılığında da merkezin askeri yenilik hareketlerine âyanın desteği sağlandı. Buna dayanarak Sekban-ı Cedid ordusunun kurulmasına girişildi.
Alemdar Mustafa Paşa'nın yeniçerileri sindirmek için önlemler alması, aslında yeniçerilere özgü olmakla birlikte halkın elinde bir gelir kaynağı haline gelmiş olan esamelerin (aylık cüzdanları) alınıp satılmasını yasaklaması, ayrıca Rumeli'den getirttiği birliklerin yağmaya girişmesi, paşanın çevresindeki Rusçuk yâranının iktidarını kötüye kullanması yeniçerilerle halk arasında hoşnutsuzluğa yol açmıştı. Tahttan indirilen IV. Mustafa'nın çevresi de bu hoşnutsuzluğu körüklüyor, öte yandan Alemdar'ın Sened-i İttifak'la iktidarı zayıflamış olan II. Mahmud üzerindeki nüfuzundan hoşlanmıyordu. Rumeli'den gelen birliklerin dağılması Alemdar'ın askeri bakımdan güçsüzleşmesine yol açtı. İstanbul'da duvarlara Alemdar aleyhine yaftalar asıldı. Yeniçeri Ocağı'nda Alemdar'ı devirmeye yönelik gizli bir örgütlenme başladı. Yakınları, Rumeli'ye gidip kuvvet toplayarak yeniden İstanbul'a gelmesini önerdilerse de, kendine güvenen Alemdar bunu kabul etmedi.
Yeniçeri ayaklanması
15 - 16 Kasım 1808 gecesi yeniçeriler önce yangın var diye gürültü çıkardılar. Sonra da Alemdar'ın kalmakta olduğu Bâbıâli'yi bastılar, sekbanların karşı koyması üzerine de ateşe verdiler. Saraydan yardım gelmeyince umudunu yitiren Alemdar barut mahzenini ateşleyerek içeri girmeye çalışan yüzlerce yeniçeriyle birlikte öldü. Yeniçeriler yangından sonra onun ölüsünü bularak günlerce İstanbul'da dolaştırdılar; sonra parçalayıp Yedikule dışındaki bir kuyuya attılar.
Yeniçeriler saraya da saldırdılar, ama saray bostancıları tarafından püskürtüldüler. II. Mahmud IV. Mustafa'yı öldürttü.
Yeniçeriler halkın da desteğiyle sarayın suyunu kestiler. II. Mahmud'a bağlı sekban birliklerine Saray'dan çıkış emri vererek bir şehir savaşı başlattı. Yeniçeriler ile çıkan çatışmalarda yüzlerce ayaklanmacı öldürüldü. II. Mahmud'a bağlı olan donanma, Haliç'ten Beyazıt'taki Ağakapisi'ni topa tuttu. İstanbul'un önemli merkezleri olan Saray'a yakin Cebeciler Kışlası, Ayasofya, Sultanahmet, Divanyolu semtleri yangınlarla kül olmuştu. Sokaklar asker ve sivil ölüyle dolmuştu.
19 Kasım'da Kandıralı Mehmed'in elebaşılığı altında yeni bir yeniçeri hareketi başladı. Bunlar Tersane'ye ve Tophane'ye el koymayı ve Levent ve Selimiye kışlalarıni ellerine geçirmeyi başardılar.
Sonunda ulemanın aracılığıyla Sarayla yeniçeriler arasında uzlaşma sağlandi, padişah Sekban-ı Cedid'in kaldırılmasını kabul etti. Ama Istanbul'un evleri, dükkânları yağmalanmış ve kışlalar yakılmış ve birçok sivilin can ve irzlarına tecavüz edilmişti. Anlaşmadan sonra birçok Sekban-ı Cedid askeri ve âyandan bir bölümü yeniçerilerce öldürüldü. Sonunda öldürülen yeniçeri sayısının 5000 ve sekban sayısının ise 300-400 kadar olduğu tahmin edilmektedir.
Ayaklanma sonucu
Tarihte Alemdar Vakası adıyla geçen bu ayaklanmadan sonra yenilik hareketleri bir süre durdu. II. Mahmud ancak yıllar sonra otoritesini kurup, yenilik hareketlerini daha etkin bir biçimde başlatabildi. Alemdar'ın öldürülmesi âyanların siyasal gücünün kırılması sürecinde önemli bir aşama oluşturdu
0 Yorum:
Yorum Gönder