Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

















SON YAZILAR :
Loading...


26 Mart 2022

IV.Haçlı Seferi

Dördüncü Haçlı Seferi, 1202-1204 yılları arasında gerçekleşen bir Haçlı seferidir. Papa III. Innocentius, Kudüs'ü kurtarmak maksadıyla; tüm Avrupa'yı sefere davet etti ve bu sefer 1202'de Venedik'ten başladı. Başlangıçta seferin hedefi önce Mısır'ı ele geçirmek ve oradan Kudüs'e gidip orayı da zapt etmekti. Fakat Venedik'liler ve yaşlı Venedik Dükü Enrico Dandolo bu seferin hedefini değiştirmeyi başardı. Haçlılar, İstanbul'u kuşatıp zapt ettiler. Klasik ve Orta Çağ'ın kültür hazineleriyle dolu olan şehri yakıp talan ettiler. 1204'te kendi Orta Çağ ve Katolik inançlarına uyan Latin İmparatorluğu'nu kurdular.

Haçlı Ordusu'nun İstanbul'a Yönelişi

Bu yeni seferin, daha önceki Haçlı seferlerinden farklı olması öngörülüyordu. Önceki Haçlı seferleri Katolik Kilisesi'nin dinsel hiyerarşisi dışında olan devlet idarecisi hükümdarlar ve hükümdarların yakını asiller tarafından komuta edilmişti. Bu yeni seferin doğrudan doğruya Papalık ve Katolik papazların komutasında olması öngörülmekteydi. Diğer bir farklılık ise (Üçüncü Haçlı Seferi komutanlarından olan Aslan Yürekli Richard'in önerdiği gibi) Müslümanları en zayıf taraflarından vurmaktı. Bu zayıf taraf Mısır'dı. Yapılan plana göre Haçlı ordusu, gemilerle Mısır'a çıkıp Nil Deltası'nı ele geçirecekti. Böylece Mısır bir Hristiyan üssüne dönüştürülecekti ve buradan Kudüs'e ulaşmak daha kolay olacaktı. Hem böylelikle Anadolu Selçuklu Devleti'yle hiç savaşılmayacaktı ve Eyyubiler arkadan vurulacaktı.

Seferin Katolik Kilisesi komutasında yapılması, Avrupa hükümdarlarının yaşadığı siyasal sorunlardan dolayı gerçekçi bir fikirdi. Nitekim Papa'nın yaptığı sefer çağrısına hükümdarlar ve yakınlarından hiç pozitif yanıt gelmedi. Ama 1200 yılına kadar sefere katılmak isteyenler sayısı, 35.000 kişilik bir ordu oluşturacak sayıya yükseldi. Papa, fiziksel olarak Haçlı ordusunu yönetemeyeceği için Papa'ya bağlı bir asil bulunmalıydı. Papa uygun bir komutan bulmakta gecikmedi. Eski Kudüs kralı Troyes Kontu'nun küçük kardeşi, eski Fransa Kralı VI. Louis'nin torunu, İngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard'ın ve yeni Fransa Kralı Filip August'un yeğeni olan Champaigne Kontu Tibald Papa'ya bir Haçlı Seferi yapmak için başvurmuştu ve bu kişi Papa tarafından yeni sefere komutan tayin edildi.

1201 yılı ilkbaharında Paskalya yortusundan sonra, 6 şövalyeden oluşan bir Haçlı komuta heyeti Venedik'e gittiler ve Venedik Cumhuriyeti'nin, Kuzey İtalya'da toplanacak Haçlı kuvvetlerini nakletmesi için belirli bir ücret karşılığında gemiler sağlamasını teklif ettiler. Venedikliler, büyük konseyi topladıktan sonra Venedik'in 4.599 şövalye, 9.000 şövalye yamağı, bunların atları, 20.000 piyade ve bütün bu orduya yetecek kadar levazım için gemi sağlanabileceğini fakat bunun için peşin olarak 84.000 gümüş mark nakliye ücreti ödenmesi gerektiğini bildirdiler. Ayrıca Venedik Cumhuriyeti, eğer fethedilen toprakların yarısı kendisine verilirse, kendi tarafından finanse edilecek 50 tam teçhizatlı kadırgadan oluşan bir filoyu da Haçlılar komutasına verebileceğini bildirdi. Haçlı komuta heyeti, bu şartları kabul edip, bir kontrat imzaladılar ve Haçlı kuvvetlerinin Kuzey İtalya'ya gelerek 14 Haziran 1202'de Venedik'ten Mısır'a gitmek üzere hareket etmesini kararlaştırdı. Ancak yeni Haçlı Seferi'nin hedefinin önce Mısır'a olacağı, açıklanan anlaşmada sarih olarak belirtilmemişti. Çünkü Haçlı komuta heyeti bu sefere dinsel coşku ile katılanların doğrudan doğruya Kudüs'e gitmek isteyeceklerini ve Mısır'a gitmemekte ısrar edeceklerini düşünmekteydi.

Diğer taraftan Venedik'in durumu ve tutumu sorunluydu. Venedik Cumhuriyeti, Haçlı kuvvetlerini nakletmek için belli bir ücret karşılığında büyük bir deniz filosu hazırlamayı ve Haçlılar'ı Mısır'a götürmeyi kabul etmişti. Venedik, ayrıca katkıda bulunmayı vadetmişti. Ayrıca seksenlik ve gözleri görmeyen Venedik Dükü Enrico Dandolo yeni Haçlı seferine katılıp Venedik donanmasına komuta edeceğini San Marko Katedrali'nde ilan etmişti. Fakat bu Haçlı Seferi hakkında müzakereler yapılırken bir Venedik heyeti ve elçisi, Venedik için çok karlı olacak bir ticaret anlaşması imzalanmıştı. Bu nedenle yapılan anlaşmada Haçlı kuvvetlerinin kesin Mısır'a gideceğine dair bir madde bulunmaması Venedikliler'in işine de gelmekteydi.

1201 kışında Haçlı Seferi komutanı seçilen Champaigne Kontu Tibald öldü. Yerine deneyimli bir asker olan I. Bonifacio del Monferrato atandı.

Bonifacio'nin kuzeni Swabiyalı Filip'in karısı, kardeşi III. Aleksios tarafından tahtından atılmış olan II. İsaakios'un kızı İrene idi. 1201 kışında Bonifacio, Noel Yortusu'nu kuzeni ve karısı ile geçirdi. Orada, İstanbul'dan kaçmış olan II. İsaakios'un oğlu olan IV. Aleksios ile görüştü. Bu görüşmelerde Haçlı ordusunun kullanılıp Bizans İmparatorluğu'nun Angelos'a verilmesi görüşüldü. Bonifacio ve Angelos ayrı ayrı Roma'ya gidip Papa III. Innocentius'un bu girişime kutsal onayını vermesini sağlamaya çalıştılarsa da Papa hiçbir Hristiyan'a (Bizanslılara bile) hücum edilmemesini Bonifacio'ye açıkça bildirdi.

Haçlı Ordusu'nun Nakliye Sorunu

Venedikliler o yıl ticari faaliyetlerini durdurup gemi yapmaya ve bu gemilere tayfa ile levazım tedarik etmeye koyuldular. Haçlılar için Venedikliler'in hazırladığı donanmada üç değişik gemi bulunuyordu.

Harp gemileri kadırga şeklinde olup 100 kürekle çekilmekteydi ve düşmanlara hücum amacıyla silah olarak burunlarında su seviyesi üzerinde bulunan metal uçlu bir mahmuz taşımaktaydılar.

Personel çıkartma gemilerinin uzunluğu 30 metre, eni 9 metre ve yüksekliği 12 metre idi. Her birinin 100 tayfası bulunmakta ve 600 kişilik piyade gücü taşımak için yapılmışlardı.

At taşıma gemileri ise atları taşımak için özel askılarla donatılmışlardı. Deniz seviyesi altında bulunan bir rampa indirilerek atlı şövalyelerin gemiden hemen çıkıp karada hücuma geçme imkânı bulunmaktaydı.

Venedikliler, şehir surlarını kuşatmada kullanmak için gemilerde taşınabilecek çok sayıda mancınık, rampa ve merdiven inşa etmişlerdi.

Ancak 14 Haziran'da 35.000 kişi yerine sadece 12.000 kişilik bir Haçlı ordusu Venedik'teki Lido Adasın'da toplanabilmişti. Daha önce bu sefere katılmak isteyen bazı Avrupalılar, özellikle Venedikliler'e ödenmesi gereken ücreti beğenmeyerek sefere katılmaktan vazgeçmişler; diğer bazı Haçlılar'sa, gemi ile Mısır'a gitmekten hoşlanmayarak doğrudan doğruya Filistin'e gitmek için diğer Akdeniz limanlarına gitmiş ve hala Haçlılar elinde bulunan Akka kalesine yönelmişlerdi.

Haçlılar'ın azlığından dolayı 84.000 gümüş toplanamamıştı. Haçlılar'ın başında bulunanlar; hükümdarlar, asiller ve bu sefere gidecek ve yardım etmek isteyecek herkesten paralar topladı ise de toplanan 51.000 gümüş marklık meblağ ordu nakliyat tazminatını karşılamaya yeterli değildi. Bunun üzerine Venedik Dükü Enriko Dandolo, toplanmış olan askerî güçlerin Mısır'a gitmek için yola çıkmadan önce Venedik idaresine isyan etmiş olan Moglie, Trieste ve Zara şehirlerine gönderilip bu isyanları bastırması ve bu şehirleri yine Venedik idaresi altına vermeleri durumunda gereken nakliye ücretinin büyük bir kısmının karşılanacağını bildirdi. Haçlıların Mısır'a gittiklerinde elde edecekleri kazançlardan ücretin kalan kısmının ödenebileceğini açıkladı.

Zara ve Diğer Şehirlerde İsyanların Bastırılması

Zara Kuşatması

Zara Adriyatik kıyısında bir Katolik şehriydi fakat nüfusunun çoğu İtalyan asıllı değil Slav'dı. O zamana kadar Venedik idaresinde bulunan Zara şehri 1183 yılında isyan etmişti. Şehrin bağımsızlığı ve savunması, Papa ve Macaristan Kralı Emerik tarafından garanti edilmişti. Halbuki bu iki garantici de Dördüncü Haçlı Seferi'nin idaresine baş çekmekteydiler. Papa III. Innocentius yazılı bir protesto göndererek Zara'ya hücum edeceklerin aforoz edeceğini bildirdi. Toplanan Haçlı gücüne katılan bazı kişiler bu girişimi uygunsuz bulup katılmamayı tercih ettiler. Fakat toplanan Haçlılar'ın çoğu çok önemli bir hedef olan kutsal toprakların ve Kudüs'ün tekrar ele geçirmek için bunun bir vasıta olduğuna inanıp Zara'ya gitmeyi kabullendiler.

Zara'ya 60 harp gemisi , 50 çıkartma gemisi ve 110 at gemisi ile götürülen Haçlı ordusu, Zara limanının önünde kurulmuş olan zincir ve diğer yüzer engellerin Venedik harp gemileri tarafından etkisizleştirilmesinden sonra, hiç direniş görmeden asker ve harp malzemesi çıkararak şehri zapt etti. O zamanki hukuka göre haklı olarak bu şehri üç gün talan ettiler. Papa III. Innocentius, Haçlı ordusunun bu şekilde Hristiyanlara hücum etmesine çok kızdı; önce Zara'yı zapt eden bütün Haçlılar'ı aforoz ettiyse de, sonra danışmanları tarafından zorlanıp sadece Venedikliler'i aforoz etti. Ama bu aforozda, önceden aforoz edilen İtalyan şehirlerinde olduğu gibi neticesiz kaldı.

Haçlı Ordusu'nun İstanbul'a Yönelişi

Bu seferden sonra Bizans tacında hak iddia eden II. İsaakios'un genç oğlu IV. Aleksios, Haçlı komuta heyetine ve özellikle Haçlı Ordusu komutanı Bonifacio'ye, eğer Haçlı güçleri İstanbul'a gelir ve orada tahtı gasp eden amcası III. Aleksios'un yerine kendisini imparator yaparlarsa, Haçlı güçlerine büyük katkılar yapacağına inandırdı. Aleksios'un vaatleri şunlardı:

Venedik'e borç olarak kalan ücretin kalanı Bizans hazinesinden karşılanacaktı.

Haçlı güçlerinin İstanbul'dan Mısır'a gemilerle nakledilmesi Bizans tarafından finanse edilecekti.

Haçlı kuvvetlerine ekten 10.000 Bizanslı asker sağlanacaktı.

Sonradan zapt edilecek kutsal toprakları korumak için, Bizans İmparatorluğu 500 şövalyeyi devamlı finanse edecekti.

Papalık'tan ayrılmış olan Ortodoks Kilisesi'ni Roma'daki Katolik Kilisesi'ne bağlayacaktı.

Birçok dindar Katolik Haçlı ve özellikle Papa III. Innocentius için bu son şart çok uygun görülmüştü. Bu şekilde İstanbul'u ve Bizanslılar'ı tek bir Hristiyan kilisesi içinde ve Papa'nın liderliği altında toplamak, kutsal Kudüs'u yeniden almak kadar çekici görülüyordu.

Bunun yanında İstanbul'un bir servet yatağı olduğu Batı Avrupa'da ve özellikle önceki Haçlı seferlerinden dönenler tarafından, yıllarca masal gibi söylenip gitmişti. Her Orta Çağ ordusu mensubu gibi İstanbul'u bir ordu ile almak ve hukuken kabul edilen üç günlük talan izni, bir Haçlı askeri için inanılmaz çok ganimet toplamak ile bir anlama gelmekteydi.

Nisan'da Haçlı ordusunu taşıyan donanma Zara'dan ayrıldı; Dıraç limanı ve Korfu adasına uğradıktan sonra bu büyük donanma 24 Haziran 1203'te İstanbul şehri önünde Boğaz ağzında demir attı. Bizans İmparatoru III. Aleksios, bu donanmanın yakında geleceğinden haberi vardı; ama bu tehdidi karşılayacak askerî güç, özellikle deniz gücü, elinde bulunmuyordu. Önceki imparator olan kardeşi II. İsaakios, Bizans'in gemi yapımı ve bakımı kontratını 16 yıl önce bir ihale sonucu Venedikliler'in eline bırakmıştı ve kayın biraderi olan Bizans donanma komutanı amiral de donanmanın elinde bulunan çımaları, yelkenleri ve halatları ihale ile satmıştı. Böylece Bizans donanması hiç donanımsız birkaç tekneye dönüşmüştü.

Haçlı Ordusunun İstanbul'a İlk Hücumu

İstanbul'a gelen Venedik gemilerinden oluşan büyük Venedik/Haçlı donanması o zaman İstanbul'un limanı olan Haliç'e giremedi. Çünkü Haliç'in ağzına 500 metre uzunlukta büyük ve ağır bir zincir çekilmişti. Bu nedenle Venedik/Haçlı donanması önce Anadolu yakasında o zaman Kadıköy'de bulunan bir saray önünde demirleyip etraftaki tarla, bostan ve bahçeleri yağmalayarak yiyecek ve içecek tedariki yaptı. Ufak bir Bizans süvari birliği burada Haçlılara hücum ettiyse de hemen geri püskürtüldü. Buraya Bizans İmparatoru III. Aleksios'un gönderdiği elçi de iyi karşılanmadı. Eğer III. Aleksios, yeğeni yerine tahttan feragat ederse kendinin affedilip iyi muamele göreceğini, eğer feragat etmezse, bir daha elçi ve mesaj göndermemesi; kendini ve şehrini savunmaya hazırlaması istendiği bildirildi.

5 Temmuz'da bütün Haçlı birlikleri ve donanması Avrupa yakasında, Galata'nın hemen yakınına bir ordugah kurdu. O zaman Galata bir ticaret merkezi olduğu için surları bulunmuyordu. Galata yakasında büyük ve yuvarlak, kule şeklinde bir kale vardı ve Haliç'i gemilere kapayan zincirin bir ucu bu kuleye girip oradan büyük makaralarla indirilip yükseltiliyordu. Bu kaleyi savunmak için büyük bir Bizans birliği bulunmaktaydı ve bu birliğe moral sağlamak için III. Aleksios şahsen bu kulenin etrafının ve içinin savunmasının komutasını üzerine almıştı. Fakat Haçlıların ağır zırhlı süvari birlikleri hücuma geçince kulenin etrafındaki Bizans birlikleri başlarında imparator olmak üzere hemen kaçmaya koyuldular ve kule içindeki güçlerin direnişi de ancak 24 saat sürdü. Böylece Haliç'i kapatan zincirin bir tarafını eline geçiren Haçlılar zinciri denize indirdiler ve Haliç'e girişi açtılar. Böylece büyük Venedik donanması İstanbul'un limanı olan Haliç'e girmeyi başarmış oldu.

Bizanslılar şehirlerini savunmaya kararlıydılar. Karaya bakan surlar çok korunaklı olup Barbar kavimlerin, Araplar'ın ve Bulgarlar'ın kuşatmalarına karşı yüzyıllarca başarı ile savunulmuştu. Ancak Haliç kıyısındaki surlar daha alçak, daha dar ve bu nedenlerle daha az korunaklıydı. Buna rağmen Bizanslı savunucu güçler bu surları da savunmaya hazırdılar. Haçlılar, Haliç surlarının daha az korunaklı olduğunu ve özellikle şehrin kuzey batı köşesindeki Tekfur Sarayı civarında kara surları ile Haliç surlarının birleştiği kavisin zayıf olduğunu iyi bilmekteydiler.

17 Temmuz 1203 günü Haçlı Latinler karadan ve Venedikliler denizden Haliç surlarına, özellikle de bu surların en zayıf kısmına karşı büyük bir hücum başlattılar. Venedik gemileri mancınık ve atacakları taşlarla dolu bulunuyordu. Gemi direkleri arasına çekilen halatlara surlara ve kulelere çıkmak için merdivenler ve platformlar bağlanmıştı. Gemiler sahilde hemen karaya oturacak kadar yaklaştırılıp alçak boyda olan surları ve sur kulelerini mancınıklarla bombardıman edip platformlar ve merdivenlerle gemilerden hemen sur üstüne çıkmak imkânı bulunuyordu. Venedik Dükü Enrico Dandolo idaresindeki Venedikli deniz güçleri başarı ile surları ve sur kulelerini ellerine geçirmeye başladılar. O günün sonunda Dandolo müttefiki olan Haçlı komuta heyetine verdiği raporda 25 sur kulesinin Venedikliler'in eline geçtiğini; Venedikli denizcilerin surlarda açılan gediklerden şehrin kuzey batısına girdiğini ve civardaki tahta evlerden oluşan şehir mahallelerinin hepsinin ateşe verdiğini, yangının devam ettiğini bildirdi.

Birinci Hücumun Sonuçları

İlk hücum esnasında Venedikliler, zayıf Haliç surlarını aşıp İstanbul'un kuzeybatı mahallerini yaktılar. Bu yangının sonucunda yaklaşık 20.000 Bizanslı evsiz kaldı. Gene ilk hücum esnasında III. Aleksios, San Romanus Kapısı'ndan çıkarak bir huruç hücumuna geçti. Fakat imparatorun aciz komutanlığı nedeniyle Bizans kuvvetleri bozguna uğradı ve şehre çekildi. Saray mensupları, Aleksios'u yeni bir hücuma zorladılar. Aleksios, yeni bir hücuma komuta etmeyi kabul etse de 17 Temmuz gecesi gizlice ufak bir gemiye binerek Trakya'ya kaçtı. Kaçarken yanında Eirene isimli kızı ve hazinede bulunan 500 kilo altın vardı. Böylece Aleksios, kuzeybatı mahallesindeki yangın esnasında diğer iki kızını ile karısını kaybettiği ve büyük bir tehdit altındaki başkentten kurtulmuştu.

Angelos kaçınca Bizans başsız kaldı. Alelacele toplanan konseyde II. İsaakios'un zindandan çıkartılması ve tahta oturtulmasına karar verildi. II. İsaakios'un gözleri görmüyordu; Bizans hukukuna göre körler imparator olamazdı ama İsaakios meşru imparatordu. Bizans'ın ileri gelenleri, İsaakios'u tekrar imparator yapmakla Haçlılar'ın kuşatmayı kaldırmak için öne sürdükleri tek şart olan yani II. İsaakios'un tekrar imparator olması şartını karşıladıklarını sanmaktaydılar. Ayrıca Haçlılar'a yardım eden ve onlarla beraber gelen İsaakios'un oğlunun da, IV. Aleksios adıyla ortak imparator yapmaları gerekti. Nitekim 1 Ağustos 1203'te II. İsakios ile IV. Aleksios taç giydi ve ülkenin idaresini ellerine aldılar.

Meşru hükümdarların tahta geçmesini şart koşan Venedikliler ve Latinler bu gerçeği kabul ederek hücumlarını durdurup, şehrin içinde girdikleri yerlerden çıkıp Haliç'in karşı yakasında Galata dışında bir ordugaha çekildiler. Burada IV. Aleksios'un verdiği sözleri yerine getirmesi için beklemeye koyuldular.

IV. Aleksios, vaatlerini yerine getirmek için finans kaynaklarına ihtiyaç duyuyordu. Amcasının yaptığı aşırı israflı harcamalarla devlet hazinesi boşalmıştı. Bu yüzden yeni vergilerin konulması ve eski vergilerin yükseltilmesi gerekliydi. Bizans halkı, bu vergilerin doğrudan düşman olarak gördükleri Venedikliler'e ve Haçlılar'a gideceğini bildiği için açıkça duyduğu kızgınlığı göstermeye başladı. Bunun dışında başka bir finans kaynağı ise, kilise ve manastırlardaki kıymetli metallerden yapılmış olan vaftiz kaplarının müsadere edilip eritilmesi ile elde edilen kıymetli metallerdi. Bu durum İstanbul'da çok nüfuzlu olan papazları ve keşişleri imparatora açıkça düşmanlığa yöneltti. Aleksios'un başka bir vaadi olan Ortodoks Kilisesi'nin, Katolik Kilisesi'ne bağlanmasıydı. Bu var çok büyük bir şikâyet konusu olmuştu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi medeniyet görmemiş Haçlılar ve Venedikliler'in küçük gruplar hâlinde İstanbul'u ziyaret etmeleri ve bu ziyaretler esnasındaki tutumları hem halkın kendilerine düşman olmasına hem de maddi zarara yol açıyordu.

Bir gece, bir grup Haçlı Aya İrini Kilisesi'nin hemen arkasında bulunan küçük bir Arap mahallesini görünce mahalleye girdiler. Mahalledeki küçük bir mescidi görünce sinirlenip hem mescidi hem de mahalleyi yakıp yıktılar. Söndürülemeyen yangın şehrin diğer mahallelerine yayıldı. Bu ikinci büyük yangınla şehrin önemli mahalleleri harap oldu ve imparator Julianus zamanından beri görülmeyen yüksek bir yangın zararı ortaya çıktı. IV. Aleksios, Trakya'ya kaçan ve orada Bizans direnişini organize eden amcası III. Aleksios'a karşı giriştiği başarısız bir harekâttan döndüğünde, başkentini yangından harap bir halde ve halkının Haçlılara karşı savaşmaya hazır bir halde olduğunu gördü.

Birkaç gün sonra zaten çok müşkül olan durum, daha da güçleşti. Üç Haçlı ve üç Venedikli'den oluşan bir heyet IV. Aleksios'un huzuruna çıkarak kendilerine Zara'da vadeliden meblağların hemen karşılanmasını istediler. İmparatorun bu ödemeyi yapmaya hiçbir imkânı bulunmamaktaydı ve ödeme yapamayacağını heyete bildirdi. Bu görüşmede bulunun hiç kimsenin, sonucun yeni bir savaş olacağına dair şüphesi kalmamıştı. Genel olarak ne Bizanslılar ne de Haçlılar yeni bir savaş istemekteydiler. Bizanslılar bu garip kılıklı, acayip tavırlı ve kendilerinin dini inançlarına çok az benzeyen garip Haçlılar'ın, şehirlerinin yakınlarından ayrılıp gitmelerini istemekteydi. Haçlılar ise bu sefere dinî nedenlerle katılmışlardı ve hemen Mısır'a oradan da Küdüs'e gitmek istiyorlardı.

Ancak Venedikliler ve Venedik Dükü Enrico Dandolo daha değişik ve ayrı hedefler peşindeydi. Eğer bir savaş isteği olmasaydı; Venedik donanmasına emir verip geri dönebilirdi. Ama kendisine verilecek meblağın tamamlanması için Bizans ödemelerini beklediğinden donanması ile geri dönmemişti. Bizanslıların bu ödemeyi yapma imkânları olmadığı gittikçe açığa çıkmaya başlayınca Venedik Dükü Dandolo, mevcut Bizans imparatorlarının kaypak olduklarını ve sözlerini tutacak kişiler olmadıklarını, şehri zapt ederek onları tahttan indirmenin ve Venedik'e olan eski borçlarla vadedilmiş olan yeni gemilerin bulunması için gereken ödemeleri yapacak başka bir imparatoru tahta geçirip Haçlılar'ın ana hedeflerine yönelmelerini sağlamanın her Haçlı için bir dinsel gereklilik olduğunu iddia etmeye başladı. Esasındaysa Dandolo için ne Kudüs'e gitmek ne de nakliye borçlarının tahsil edilmesi önemliydi. Dandolo için önemli olan Bizans İmparatorluğu'nun yıkılması ve yerine Venedik menfaatlerinden başka bir hedefi olmayan yeni bir devletin kurulması önemliydi.

İstanbul halkı da bir bakıma Haçlılar'a aynı fikirdeydi; II. İsaakios ve IV. Aleksios'un hemen tahtan indirilmeleri gerekiyordu. Bunun için 25 Ocak 1204'te Ayasofya'da senatörler, din adamları ve halk temsilcilerinin katılımıyla büyük bir toplantı yapıldı ve toplantı üç gün sürdü. Toplantı sonunda IV. Aleksios ve babası tahttan indirildi. Konsey, onların yerine imparator olarak yüksek bir saray memuru olan Nikolaos Kanabos'u imparator olarak seçti.

Haçlı Ordusu'nun İstanbul'a İkinci Hücumu ve Şehrin Zaptedilişi

IV. Aleksios'a herkes muhalefetti. Bunların arasında sarayda önemli bir mevki sahibi olan ve kalın, birbiriyle birleşik kaşları dolayısıyla Murtzuphlos lakabı verilmiş olan Aleksios Dukas, 21 Ocak 1204'te saraya girerek eski imparator IV. Aleksios'u uykusundan kaldırıp; yüzünü uzun bir pelerinle örtüp saraydan kaçırdı. Genç imparatoru zindana koydurdu; birkaç başarısız kalan katil denemesinden sonra, onun bir yay kirişi ile boğulup öldürülmesini sağladı. Aleksios Dukas, kendini V. Aleksios adıyla İmparator ilan etti. İsakios ise oğlunun akıbetine çok üzülüp oğlunun ölümünden sonra fazla yaşamadı. V. Aleksios şehrin savunması için ciddi önlemler almaya başladı. Haçlılar'ın gelişinden beridir ilk defa olarak şehir duvarları ve kulelerinde sabah akşam 24 saat nöbet usulü uygulanmaya başlandı. Duvarların pekiştirilmesi ve bazı yerlerde yükseltilmesi işi bir sürü işçinin gece gündüz emekleriyle başarıldı.

Venedikliler ve Haçlılar, güya kendilerini buraya davet eden ve meşru imparator olarak gördükleri IV. Aleksios'un tahttan indirilip öldürülmesine çok kızdılar. Mart ayı başlarında Haçlı Seferi idarecileri aralarında bir sürü toplantılar yaparak şehri zapt edildikten sonra ne yapacaklarına dair bir dizi kararlar aldılar. Venedikliler ve Haçlılar altışar delege seçip bir imparator seçim kurulu kurulmasını önerdiler. Haçlılar arasından seçilecek olan imparatora şehrin (eski ve yeni saraylarını da içine alan) dörtte birinin idaresi verilecekti. Şehrin kalan dörtte üçünün yarısı Venedik idaresine verilecek ve diğer yarısı da Haçlılar'ın idaresi altında olacaktı. Haçlılar yeni imparatora bağlılık yemini verecekler ama Venedikliler imparatora bağlılık yemini vermeyecekti. Şehirde yağma edilen her şey önce ortak olarak bir merkezi yerde toplanıp buradan herkese eşit olarak dağıtılacaktı. En son şart olarak bu kuşatmaya katılan her taraf Mart 1205'e kadar (bir yıl) istila edilen şehirden ayrılmayacaktı.

Bu arada Haçlılar, reddedileceğini bildikleri bir ültimatom gönderip öldürülmüş olan eski imparator IV. Aleksios'un kendilerine vermiş olduğu vaatlerin tümünün hemen yerine getirilmesini istediler. Ama yeni Bizans imparator Murtzuphos'un bunları ret edeceğinden emin oldukları için şehre tekrar ikinci bir hücum yapmak için tedbirler aldılar.

9 Nisan günü Venedikliler ve Haçlılar surlara karşı, yine Haliç'in kuzeyinden ağırlıklı bir hücuma başladılar. Dokuz ay önce Venedikliler'in gemi direkleri üzerine çıkıp Haliç surlarını aşma başarıları bu sefer mümkün olmadı. Yükseltilen duvarlar ve duvarlardaki savunma güçleriyle silahları dokuz ay önceki eski başarının yenilenmesine engel oldu. Bizanslılar, büyük mancınık tipli makinelerle attıkları taşlarla diğer taraftaki yüksek tahta kuleler şeklinde hücum makinelerini yıkmayı başardılar. Çıkan sert bir güney rüzgârı Venedik gemilerinin Haliç surlarını aşmak için surlara yanaşmalarına engel oldu. O akşam Haçlılar ve Venedikliler geri çekilmek zorunda kaldılar.

Venedikliler ve Haçlılar, iki günlük yeni bir hazırlıktan sonra tekrar hücuma geçtiler. Bu sırada Haçlı ordusunun moralini kuvvetlendirmek için Katolik papazlar da Haçlılar'ın Ortodokslar'a karşı yaptıkları hücumları aklamak için bir bildiri yayınladılar. Buna göre İstanbul'a yapılan hücumun dinsel ahlak bakımından iki uygun yönü bulunmaktaydı. Birincisine göre Bizanslılar hain ve katil olup kutsal kilisede taçlandırılmış meşru hükümdarları olan IV. Aleksios'u öldürmüşlerdi. İkincisine göre Bizanslılar'ın Katolik Papa ve Katolik Kilisesi aleyhtarlığı "Bizanslılar'ın, Yahudiler'den daha beter" doğru dinden ayrıldıklarını göstermekteydi. Böylece materyal ve moral bakımından ordularını pekiştiren Haçlılar ve Venedikliler 11 Nisan'da tekrar bir hücuma başladılar.

Bu sefer Venedik gemileri ikişer ikişer birbirlerine bağlanarak daha fazla ağırlıkla Haliç surlarına çıkmayı denediler. Çıkan kuvvetli kuzey rüzgârı da buna yardımcı oldu. Çok geçmeden iki kule Venedikliler'in ve Haçlılar'ın eline geçti. Şehrin bir kapısıda kırılınca Haçlı askerleri şehre girip şehrin kuzeyindeki sokaklara yayılmaya ve ahaliyi evlerinde öldürmeye başladılar. Bir grup Haçlı o akşam şehrin kuzeyinde büyük bir yangın çıkardı. Bu yangın Haçlılar'ın şehirde çıkardığı üçüncü büyük yangın oluyordu. Bu seferin tarihini yazan Villeharoudin'e göre bu yangınlarda "Yanan ev sayısı Fransa Krallığı'nın en büyük üç şehrinde bulunan tüm evlerin sayısından da daha fazlaydı." 

İmparatorun muhafızları çok kahramanca bir sokak savunması yaptı. Şehrin kuzeybatısını zapt eden Haçlılar, o akşam için ateşkes ilan ettiler. Ama yangın devam etti. Aynı akşam savunma ümidini büsbütün yitiren V. Aleksios, savunmayı dışarıdan idare etme bahanesiyle karısı Evodosiye ve çocuklarıyla beraber şehirden kaçmayı başardı.

Ertesi gün şehirdeki tüm Bizans direnişi sona erdi. Fakat İstanbul şehri için esas trajedi ve fecaat o gün başladı. Venedikliler ve Haçlılar, o zaman savaş hukukuna göre üç gün şehri talan etme haklarını kullandılar. Şehrin altını üstüne getirerek tüm anıt, bina vb. her şeyi yağmaladılar. Halka da birçok eziyetlerde bulundular.

İstanbul'un, Dördüncü Haçlı Seferi'ne katılan Venedikliler ve Batı Avrupalı Haçlılar tarafından talan edilmesi Batı Avrupalı bir tarih otoritesi tarafından şöyle tasvir edilmiştir:

Latin kökenli askerler Avrupa'nın en büyük şehrini tarif edilemeyecek bir talana giriştiler. Üç günlük talan esnasında yaptıkları katliam, tecavüz ve yağmayla şehri o kadar büyük ölçekli talana uğrattılar ki, Roma'yı ve diğer Batı Roma topraklarını yağmalayan Vandallar ve Gotlar orada olsalardı mutlaka gözlerine inanamayacaklardı. İstanbul, antik dönemden kalma ve Bizans'ın yaptığı eserlerle bir açık hava müzesi hâline gelmişti. Haçlılar, şehirde buldukları bu servetin karşısında afalladılar. Zaten yarı Bizanslı olan Venedikliler ele geçirdikleri servetin çoğunu saklamayı başardılar. Ama Haçlılar (Fransızlar, Flamanlar, Almanlar vb) ele geçirdikleri her şeyi ayrım yapmadan imha ettiler. Bu serveti imhaya ancak iştahlarını şarapla dindirmek, Ortodoks rahibelere tecavüz etmek, Ortodoks papaz ve keşişleri öldürmek için zaman zaman ara verdiler. Katolik Haçlılar, Ortodoks Bizanslılar'a olan nefretlerini gösteren en olağanüstü tutumlarını zamanın en önemli ve en harika kilisesi olan Ayasofya'nın kutsallığını kirletmekle gösterdiler. Katedralde bulunan tüm gümüşten ikonlar ve tablolarla beraber katedraldeki tüm kutsal kitapları katedralin içinde yakıp imha ettiler. Ayasofya'nın gümüş vaftiz ve ayin kaplarını şarap kadehi olarak kullanırken katedraldeki patrik tahtına bir hayat kadını geçirerek ona şarkı söylettiler ve şarkıları bir konser varmış gibi dinlediler. Haçlılar, 200 yıl önce Ortodoks Kilisesi'nin, Katolik Kilisesi'nden ayrılmasının öcünü aldıkları gibi hiçbir vicdan azabı ve pişmanlık duymadan halkı katlettiler. Bizanslılar, şehri Haçlılar değil de Selçuklu Türkleri ele geçirseydi Haçlılar kadar gaddar olamayacaklarına kendilerini inandırdılar. Bunların yanında zaten çökmekte olan Bizans'ın başkenti Haçlılar tarafından zapt edilmesi Bizans'ın politik bakımdan daha beter çökmesine neden oldu. Bu durum Türkler'in ileride şehri fethetmesini kolaylaştırdı. Böylece Müslümanlar'a yönelik düzenlenen bu sefer, ileride Müslümanlar'ın kazanacağı büyük bir zafere katkı yaptı.(Vryonis, Byzantium and Europe, p. 152). 

Şehrin yağmalanması esnasında antik çağlardan kalma birçok Grek ve Roma eseri ya çalındı ya da tahrip edildi. Çok sayıda yazma kitaba ev sahipliği yapan İstanbul Kütüphanesi tamamen tahrip edildi ve içindeki eserler kayboldu. Güya Katolik Hristiyan olarak Katolik Kilisesi ileri gelenlerine ve Papa'ya hiçbir Hristiyan tapınağına zarar vermeyeceklerine, aksi takdirde aforoz edilmek durumunda olacaklarına dahil yeminler veren Haçlılar, ayrım yapmadan şehirdeki tüm tapınakların kutsallıklarını kirlettiler, tahrip ettiler ve içindekileri çalıp çırptılar. Bizanslı tarihçi Nikitas Honiatis'e göre Ayasofya Kilisesi'ni talan etmek için kilisenin en kutsal köşelerine kadar bir sürü katır ve eşek sokulmuş, çalınan kutsal eşyalar bu katır ve eşeklerle Haçlı ordugahlarına taşınmıştır. Bu sırada gayet sarhoş olan Haçlı askerler Ayasofya'daki Ortodoks Patriği'nin özel tahtına bir hayat kadınını oturtmuşlar ve alay olsun diye onun dini vaizlerini dinlemişlerdir.

İstanbul'un talan ettikten sonra Haçlılar ve Venediklier merkezi bir yerde toplandılar. Talan edilen eşyaların değeri 300.000 gümüş marka denk geldi. Bunun 150.000 markı Venedikliler'e borç ödemesi olarak verildi. 50.000 mark Haçlı ordusuna bırakıldı. Geri kalan 100.000 mark eşit olarak Haçlılar ve Venedikliler arasında bölüştürüldü. Fakat otoriter yazarla, Haçlılar'ın 500.000 gümüş markı buraya getirmediklerini ve muhafazakâr bir tahminle talan edilenlerin değerinin 900.000 gümüş markı geçtiğini bildirirler.

Haçlılar'ın bu utandırıcı hareketlerini biraz olsun hafifletmek için Batılı tarihçiler Roma'da bulunan Papa III. Innocentius'in bundan utanç duyduğunu ve Haçlılar'a çok güçlü bir azarlama şeklinde bir bildiri yayınladığını açıklarlar. Ama daha önce Papa'nın gönderdiği aforoz tehditlerine rağmen hiçbir Haçlı komutanı veya askeri Papa tarafından ne aforoz edilmiştir ne de açıkça dinsel olarak telin edilmiştir.

Yağmalanan eşyaların bir kısmı zaman içinde kaybolurken bir kısmı da Venedik, Vatikan ve diğer büyük dini merkezler de koruma altına alındı. Hipodrom'daki heykeller, azizlerin kemikleri, İsa'ya ait olduğuna inanılan ve bugün Torino'da olan kefen ile Venedik'teki San Marko Meydanı'ndaki kilisede muhafaza edilen dört adet at heykeli de gidenler arasındaydı.

Sonuç olarak bu sefer amacından saparak Kudüs yerine İstanbul'a yapıldı. Bunun sonucunda Bizans İmparatorluğu yıkıldı ve yerine Latin İmparatorluğu kuruldu.

Haçlılar, kuşatma öncesinde hazırlayıp imzaladıkları anlaşmaya sadık kalarak İstanbul'u Venedikliler ile bölüştüler. İstanbul'da Romania adını verdikleri bir Latin İmparatorluğu kurdular. Ama birçok Haçlı'nın beklediği gibi Latin İmparatorluğu tahtına Bonifacio geçmedi. Çünkü Venedikliler, Bonifacio'nin Bizans'la olan köklü bağlarını, özellikle erkek kardeşi Montferrat'lı Ranier'in, 1170'li ve 1180'li yıllarda Bizans'ta imparatoriçelik yapmış olan Maria Komena ile yapmış olduğu evlilik büyük bir dezavantaj olarak görüldü. Nitekim Bonifacio'nin yerine Flandra'lı Bouduin, Konstantinopolis'li Bouduin olarak tahta çıkarıldı.

Bonifacio, Balkanlar'da kendisine verilen büyük bir bölgesel Selanik Krallığı'nı kurdu ve bu krallık Latin İmparatorluğu'nun bir kolu olarak kabul edildi. Venedikliler ise Ege Denizi'nde bir Adalar Dükalığı kurdular.

İstanbul'dan kaçan Bizans soyluları bazı Ardıl Bizans Devletleri kurdular. Bunların en önemlileri III. Aleksios'un yakın bir akrabası olan Theodoros Laskaris tarafından kurulan İznik İmparatorluğu, Trabzon İmparatorluğu ve Epir Despotluğu'dur.

Bizans'ın parçalanışı ve Latin İmparatorluğu

İstanbul'un 1204'te zapt edilmesinden sonra, Doğu Roma olma prensiplerine uygun olarak İstanbul'da "Imperium Romanıae" Latince adıyla Latin İmparatorluğu kuruldu. Bu imparatorluk sözde Doğu Roma prensiplerine uygun olsa da halkın Ortodoks Kilisesi'ne bağlı olduğu yerde devlet Katolik Kilisesi'ne bağlıydı.

Hem Haçlılar hem de şehir halkı Latin imparatorunun I. Bonifacio del Monferrato olacağı beklenmekteydi. Fakat onun imparator olması Venedik tarafından veto edildi. Buna açık neden Bonifacio'nin elimine edilen eski Bizans İmparatorluğu ile pek çok şahsi bağlantısı olup kendisine imparatorluk mevkisi verilirse kendini eski imparatorluğun meşru hükümdarı olarak ilan edebileceğiydi. Fakat Venedikliler, Bonifacio imparator olursa Venedik'in yeni Latin İmparatorluğu üzerindeki etkisini kısıtlayıcığından ve Venedik'in eline geçirdiği çok geniş ve yaygın arazilerin geri verilmesini isteyeceğinden korkmaktaydılar. Bu Venedik vetosundan dolayı Latin imparatoru olarak Flandralı I. Baudouin imparator olarak seçildi.

Bonifacio ise Selanik Krallığı adı verilen bir Latin krallığı kurdu. Ayrıca Girit'te de epeyce büyük bir arazi emrine verildi; ama sonradan Bonifacio Girit'i Venedikliler'e sattı.

Bu seferden en kazançlı çıkan Venedikliler oldu ve Akdeniz'in önemli adaları gemilerinin nakliye ücreti karşılığı Venedikliler'e verildi.

Dördüncü Haçlı Seferi sonuçlarının değerlendirilmesi

Konstantinopolis'te kurulan Latin İmparatorluğu fazla yaşamadı (1204-1261). 1261 yılında Bulgarların ve İznik'e kaçan Bizanslılar'ın hücumları sonucu yıkıldı. İznik İmparatoru VIII. Mihail tekrar İstanbul'a gelerek Bizans İmparatoru oldu. Dördüncü Haçlı Seferi'nin değerlendirilmesinde en son sözleri 20. yüzyılda Venedik ve Bizans tarihlerini yazmış olan modern İngiliz tarihçisi John Julius Norwich'in Bizans tarihi ilgili kitabında verilen şu değerlendirme ile bitirmek uygun görünmektedir:

Dünya olaylarının çok geniş içeriğinde .. Dördüncü Haçlı Seferi.. büyük bir felaket olarak görünmektedir. ... Bu demek değildir ki bu sefer, genel Haçlı Seferleri kavramının bir kötü ün kazanmasına neden olmuştur. Bir önceki yüzyılda birbirini takip eden seferler zaten Hristiyanlık tarihindeki en kara sayfalar oluşturmuştu. Fakat Dördüncü Haçlı Seferi (eğer Haçlı seferi demek kabilse) daha önceki Haçlı seferlerine kıyasla imansızlık ve ikiyüzlülük ve vahşilik ve açgözlülük bakımından önceki seferlerden kat kat üstünde olmuştur. ... İstanbul'un talan edilmesi, 5. yüzyılda Roma'nın barbar kavimler tarafından yağmalanmasından, 7. yüzyılda İskenderiye kütüphanesinin ve kitaplarının... yakılmasından, bütün dünya için daha çok felaketli olan bir kayıp ortaya çıkarmıştır... Haç sancağı altında savaşan bu adamlara... nakliyat sağlayan ve kendilerine ilham ve moral veren ve onları cesaretlendiren ve onların başını çeken en sonunda Enrico Dandolo'dur. Bu kişi bunları Venedik Cumhuriyeti adına yapmıştır ve bu trajediden en mühim kârlı parsayı toplayan Venedik olmuştur. Bu nedenle bütün dünya için bu büyük kargaşalık, felaket ve yıkımı ortaya çıkarmanın mesulleri Venedik ve onun kör, ihtiyar düküdür.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!