İkinci Haçlı seferi, 1147-1149 yılları arasında gerçekleşti. Musul Atabeyi I. İmâdüddin Zengî'nin 1144 yılında Urfa'yı ele geçirerek bir Haçlı devleti olan Urfa Kontluğu'na son vermesi üzerine Haçlılar Avrupa'dan yardım istediler. Almanya İmparatoru III. Konrad ve Fransa Kralı VII. Louis, ordularının başına geçerek İkinci Haçlı Seferi'ni başlattılar ve Anadolu'ya girdiler.
Ancak, Anadolu Selçuklu sultanı I. Rükneddin Mesud ve Halep Atabeyi Nûreddin Mahmud Zengî başta olmak üzere her yerde Türk ordularının direnci ile karşılaştılar. Sonuçta çok küçük bir birlik ile Kudüs'e ulaştılar. Birinci Haçlı seferi sırasında kurulmuş bir Haçlı devleti olan Kudüs Krallığı'ndaki Hristiyanlarla birleşerek Suriye'yi ele geçirmek istediler. Bu girişim başarılı olamayınca ülkelerine döndüler. İkinci Haçlı seferi ilkinin aksine Haçlılar açısından tam bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Urfa Kontluğu mücadeleleri ve Selçuklular eline geçmesi
Birinci Haçlı Seferi ve onu takip eden 1101 yılı seferleri Yakın Doğu'da 3 Haçlı devletinin kurulması ile sonuçlanmıştı: Kudüs Krallığı, Antakya Prensliği ve Urfa Kontluğu. 1104'te bir dördüncü Haçlı devleti Trablus Kontluğu bunlara eklendi. Bunlardan Urfa Kontluğu en düşük Frank Hristiyan nüfuslu idi; Haçlı devletlerinin en zayıf olanıydı ve etrafta bulunan Türk beylikleri ve devletleri Artuklular, Danişmendliler ve Anadolu Selçukluları tarafından devamlı tehdit altında idi. Mayıs 1104'te Mardin'deki Türk emiri Artuklu Sökmen Bey ile Musul Emiri Jekermiş orduları ile Kudüs Kralı I. Baudouin'in kuzeni olan ve o zaman Urfa Kontu olmuş bulunan (sonra Kudüs Kralı olacak) Baudouin Bourglu komutasındaki Urfa Kontluğu güçleri arasında yapılan Harran Muharebesi sonucunda Hristiyanlar büyük bir mağlubiyete uğratıldı. Urfa Kontu (ve sonradan Kudüs Kralı olacak) Baudouin Bourglu ve (gelecekte Urfa Kontu olacak) Joselin de Courtenay esir düştüler. Bundan biraz sonra Antakya Prensi Godfrey Boemondo ve kuzeni Tancred bir kervana hücum ettiler ve bu kervana dahil olan Jekermiş'in bir gözdesini ele geçirdiler. Musul Emiri Jekermiş bu gözde cariyeyi ya para karşılığı ya da Baudouin Bourg'lu ve Joselin ile takas ile geri almak teklif etti. Antakya Prensi para almayı tercih edip Urfa Kontu'nu esir kalmasına razı oldu. Onlar esirken Tancred Urfa'yi eline geçirdi ve Jekermiş ile anlaşarak Baudouin Bourglu'nun yine esir kalmasını sağladı.
Fakat 1107'de Musul'da yapılan bir darbe ile Jekermiş öldürüldü ve yerine Musul emiri olarak Javali adlı bir Türk geçti. Javali Baudouin Bourglu'yu serbest bıraktı ve onunla karşılıklı askeri yardım için bir anlaşma yaptı. Baudouin Bourglu Antakya'ya gidip orada Tancerdi ile görüşüp Urfa'nın kendisine teslimini istedi. Tancerdi çok misafirperver davranmakla beraber Urfa'yı bırakmaya razı olmadı. Tancerdi ve Baudouin Bourglunun askerleri arasında bazı çarpışmalar yapıldı; ama yine de birbirleri ile görüşmeye devam ettiler. Sonunda Antakya Patriğinin başkanlığında papazlardan oluşan bir komisyon kuruldu. Bu arada Antakya Prensi Boemondo'da da yeğeni Tancred'e Urfa'yı bırakmasını tavsiye etmişti. Antakya Patriği ve komisyonu Baudouin Bourg'lu lehinde karar verdi ve Tancred Urfa'yı bırakmak zorunda kaldı. Baudouin Bourg'lu tekrar Urfa'da Urfa Kontu olarak hükümdarlığa başladı. Baudouin Bourg'lu kendini serbest bırakan ve müttefiklik anlaşması imzaladığı Musul Emiri Javali'nin isteklerine yerine getirerek ülkesindeki Müslüman esirleri serbest bıraktı ve bu esirlere ve İslam dinine açıkça hakarette bulunan bazı Hristiyan papazları da idam ettirdi.
Serbest bırakılan Baudouin Bourglu ve Joselin de Courtnay 1122'de Müslümanlarla ikinci bir muharebeden sonra ikinci defa yine esir düştüler. 1125'te ise yapılan Azez Muharebesi'ni kazanan I. Joselin Urfa Kontluğu'nu yeniden kurdu ve Urfa Kontu I. Joselin unvanını aldı. Ama 1131'de Urfa Kontu olan I. Joselin bir başka muharebede ölü düştü.
Buna karşılık Selçuklu Musul Atabeyi olan I. İmâdüddin Zengî 1128'de Halepi eline geçirdi. Halep, Musul ve Şam Selçuklu emirleri arasında bir mücadele odağı idi. Bundan sonra I. İmâdüddin Zengî gözünü Şam üzerine dikti. Ayni zamanda Kudüs Kralı olan II. Baudouin (Baudouin Bourglu) Şam'ı eline geçirmek istemekteydi.
1129'da II. Baudouin Şam önünde Zengi güçlerine yenildi. Şam Emiri naibi olan Muinüddin Üner, I. İmâdüddin Zengî aleyhine Haçlı Kudüs Kralı Foulques'tan yardım istedi ve I. İmâdüddin Zengî 1139'da ve 1140'ta Şam'i kuşattı.
I. Joselin yerine Urfa Kontu olan oğlu II. Joselin kendine müttefik aramaya başladı. Bizans İmparatoru II. İoannis ile bir ittifaka girdi. Fakat 1143 yılında hem Bizans İmparatoru hem de Kudüs Kralı Foulques öldüler.
Ayni yıl II. Joselin, hem Haçlı Antakya Prensi ve hem de Haçlı Trablus Kontu ile mücadeleye girişti. Böylece Urfa Kontluğu hiç müttefiksiz kaldı.
Papa III. Eugenius'un fermanı
Urfa'nın düşmesi haberi Avrupa'ya Kudüs'ten dönen Hristiyan hacılar tarafından 1145 başlarında erişti ve sonradan Antakya Prensliği, Kudüs Krallığı ve Kilikya Ermeni Krallığı elçileri de Papa III. Eugenius'a bu haberi resmen ulaştırdılar. Papa III. Eugenius bir şehirli isyanı ile Roma'dan atılmıştı ve Viterbo'ya yerleşmişti. Jabala Başpiskoposu Hugh bu haberi ve Papa III. Eugenius'a verdi. Hugh Papa'ya eğer yeni bir Haçlı Seferi yapılırsa Yakın Doğu'da kurulu Haçlı devletlerinin üzerinde bulunan Türk tehdidini ortadan kalkacağını kabul ettirdi. Papa 1 Aralık'ta Quantum praedecessores adında bir ferman yayınladı ve bu fermanla Hristiyanları bir İkinci Haçlı Seferi'ne katılmaya çağırdı.
Bu yeni Haçlı Seferi'nin bir öncekinden daha iyi organize edileceği ve tek merkezden kontrol edileceği de açıklandı. Bu plana göre Haçlı ordusu Papa tarafından kabul edilmiş papaz ve vaizler tarafından toplanacaklar; bu Haçlı ordusu Avrupa'nın en güçlü kralları tarafından komuta edilecek ve Haçlı ordusunun takip edeceği güzergâh kesin olarak önceden planlanacaktı. Bu papa fermanına soylular ve halkın ilk reaksiyonu Haçlı idarecilerinin beklediğinden çok daha fena oldu ve bu fermanın biraz değiştirilmiş bir ikinci verziyonunun Avrupa kiliselerinde tekrar yayınlanması kararlaştırıldı.
Fransa Kralı VII. Louis, Papa'ya daha hiç danışmadan , Kudüs'e gitmek için kardeşi Filip'e verdiği bir yemine uymak istemekteydi ve bu yemine göre Kudüs'e gitmeyi planlamaktaydı. Fakat bunun bir barışçıl hac mı yoksa bir askeri sefer şeklinde mi olacağı kararlaştırılmamıştı. Birçok Fransız soylusu ve yüksek papazlar VII. Louis'in Kudüs'e gitmesine aleyhtardılar. Louis, ünlü Clairvaux manastırının başkeşişi olan Bernard de Clairvaux'a danıştı. Bernard bu danışma haberlerini Papa'ya iletti. Papa bu habere çok memnun oldu. Bu sırada Papa'nın fermanı VII. Louis'nin dikkatine sunuldu ve 1 Mart 1146'da bu ferman tekrar yayınlandı. Papa, Bernard de Clairvaux'u Fransa'da bu haberi yayarak Haçlı asker toplamaya memur papaz olarak atadı.
Clairvaux manastırı başkeşişi Bernard
Papa, Bernard de Clairvaux'u İkinci Haçlı Seferi'ne katılma hakkında vaazlar vermekle memur etti. Aynı zamanda Birinci Haçlı Seferi için Papa II. Urbanos'un yaptığı gibi Haçlı Seferi'ne katılanlara günahlarının daha ölmeden önce çıkartıldığına ait bir "Endüljans Belge"'si verilmesine izin verdiğini ilan etti. 1146'da Vezelay şehrinde bir geleneksel meclis (parlamento) toplandı ve 31 Mart'ta Bernard, bu meclis toplantısında bir vaaz verdi. Bu toplantıda bulunan Fransa Kralı VII. Louis, karısı kraliçe Akitanya düşesi Eleanor ve prensler ve asiller bu sefere katılmaya ant içmek için Bernard'ın ayaklarına kapandılar ve Haçlı Seferi'ne katılan her kişi gibi elbiseleri üzerine takılacak kumaştan kırmızı istavrozlar bu seremoni içinde kendilerine bir şeref işareti gibi takdim edildi. Fransa'da devam eden II. Haçlı Seferi'ne asker alma kampanyasındaki bazı katedral vaazlarına Papa III. Eugenius şahsen iştirak etti. Bundan sonra Bernard de Clairvaux bu Haçlı askeri toplama misyonuna devam etmek için Almanya'ya geçti. Almanya'da gittiği her yerde kendinin yeniden dinî mucizeler yaptığı haberleri ve dedikoduları ortaya çıktı, ülkenin her yanına yayıldı. Bu şekilde çok efektif olan dinsel propaganda hiç şüphesiz Almanya'nın her köşesinden Haçlı Seferi'ne katılmak isteyen dindar kişileri çekti. Bernard de Clairvaux Speyer kentinde o zamanki Kutsal Roma-Germen İmparatoru olan III. Konrad'ı ve ileride imparator olacak kuzeni Friedrich Barbarossa'nın bu İkinci Haçlı Seferi'ne katılmayı kabul etmelerini büyük bir ayinle ilan etti.
Bu koyu Katolik Hristiyan propagandası devam ederken Ren Nehri bölgesinde, Köln, Mainz, Worms ve Speyer şehirlerinde yaşayan Yahudiler, yine Birinci Haçlı Seferi pogromlarında yapıldığı gibi, halktan hücumlara uğradılar ve çok sayıda Yahudi öldürüldü; yaralandı ve evlerinden ocaklarından atıldılar. Katolik tarihçiler Bernard de Clairvaux'un bir Hristiyan bağnazı olmadığını, bu katliam ve pogramlar aleyhinde olduğunu; bunları şahsen kınadığını ve bu pogromlara neden olduğu sanılan Rudolf adlı bir gayet aşırı Katolik Fransız asıllı keşişi şahsen görüp ondan bu hareketlerini durdurmasını istediğini bildirirler.
Haçlı Seferi'nin başlaması
1146 yılında Yarenkeş isimli Frank kökenli hadım bir kölenin Zengi'yi öldürülmesinden sonra II. Joselin Urfa'yı geri almaya teşebbüs etti, ama Kasım 1146'da Nûreddin Mahmud Zengî tarafından yenilgiye uğratıldı.
16 Şubat 1147'de yeni Haçlı seferine katılmak isteyen Fransızlar'ın liderleri Etampes şehrinde toplandılar ve takip edecekleri yolu seçtiler. Almanlar Macaristan üzerinden geçecek kara yolunu zaten seçmişlerdi. Almanların bu yolu seçmelerine başlıca neden Sicilya Kralı II. Rugerro'nun Alman Kralı III. Konrad'ın düşmanı olmasıydı. Birçok Fransız soylusu ise, kara yolu Bizans İmparatorluğu Balkanlar arazilerinden geçtiği için ve Birinci Haçlı Seferi'ne iştirak edenlerin Bizanslıları devamlı tenkitlerini bildikleri için, kara yolunu emin bir yol olarak görmüyorlardı. Fakat sonunda Fransızlar da Alman III. Konrad'ın takip ettiği yolda gitmeye ve bu yolculuk seferine 15 Haziran da başlamaya karar verdiler. II. Rugerro bu karardan hiç hoşnut kalmadı ve bundan sonra bu Haçlı seferine katılmayı da kabul etmedi. Fransız Kralı Haçlı Seferi'nde iken Fransa'yı idare edecek taht naipleri olarak Keşiş Suger ve Nevers Kontu II. Giyom'u seçildiler.
Almanya'ya Haçlı Seferi'ne katılanların sayısını arttırmak için keşiş Adam Ebrach'li ülkede gezerek vaiz verme turuna başladı ve bunun bir direkt sonucu Otto von Freising'in Haçlı olmayı kabul edişi oldu. 13 Mart 1147'de Frankfurt'ta Kutsal Roma-Germen İmparatoru olarak Konrad'ın oğlu Swabiya Dükü Friedrich seçildi ve o Haçlı Seferindeyken "Mainz Başpiskoposu Henry" taht naipi olarak atandı. Beş yıl sonra III. Konrad kendine varis olarak yeğeni Friedrich Barbarossa'yi seçti. Almanlar Haçlı seferine ilkbaharda Paskalya yortusu günü başlamayı kabul etmişlerdi; fakat çeşitli nedenlerle sefere başlamayı ta Mayıs 1147 sonuna kadar geciktirdiler.
Almanların Anadolu'da geçişi
Haziran 1147'de başlayan Haçlı seferine katılan Almanlara papa temsilcisi olarak Kardinal Dietwin refakat etmekteydi. Almanlar Fransız Haçlıları ile Konstantinopolis'te buluşmayı ummaktaydılar. Alman Haçlıları komuta eden III. Konrad daha önce Kudüs'e gitmişti ve bir önceki Birinci Haçlı Seferi hakkında çok iyi bilinçli bir komutandı. Bu seferinin daha iyi organize olarak geçeceğini planlamıştı. Ama birçok asker olmayan ve askerî disipline uymayı imkânsız bulan çiftini çubuğunu bırakan köylüler ve hizmetini bırakan uşak ve hizmetkarlardan oluşan aşağı sınıflardan erkek, kadın ve çocuk da bu seferde de onun Haçlı ordusuna katılmıştı. Bu ordunun bir kısmı gemilerle gitti ise de büyük bir kısım yürüyerek Tuna Nehri'ni takip etti. Styria Dükü III. Ottokar Avusturya Haçlılarıyla bu sefer ordusuna Viyana'da katıldı. Sonra Macaristan'a geçtiler. Macaristan Kralı II. Geza, III. Konrad'ın şahsi düşmanı olan Sicilya Kralı II. Rugerro'nun tarafını tutmakla beraber, Alman Haçlı ordusunun ülkesine hiç zarar vermeden ve hiç zarar görmeden geçip gitmesi için izin verdi.
Bu Alman Haçlı ordusu Bizans topraklarına girdiği zaman 20.000 kişilik tehditçi bir ordu görüntüsü vermekteydi. Bizans İmparatoru I. Manuil bu büyük ordunun kendi ülkesine hücuma geçeceğinden korkmaktaydı. Onun için Birinci Haçlı Seferinden örnek ve ders alınarak Haçlıların güzergâhı üstünde çok ayrıntılı bir savunma organizasyonu yapıldı. Haçlı ordularının Balkanları merhale merhale geçmesi öngörülmüştü. Her merhaleye Bizans ordusu birlikleri yerleştirilmişti ve bu merhalelere Haçlıların iaşe ve yiyecek alması için pazarlar kurulmuştu. Eğer Haçlılar herhangi bir karışıklık çıkarırlarsa, Bizans birliklerine derhal askerî müdahalede bulunmaları için emir verilmişti. Ayrıca merhaleler arasında hareket sırasında Haçlıların güçlü Bizans birlikleri tarafından refakat edilmesi ön görülmüştü. Bütün bunların planlaması, organize edilmesi ve refakatçi birlikler komutanlığı Bizanslı general Türk asıllı Proscouch (Porsuk) tarafından yapıldı. Gerçekten de Alman Haçlı ordusu pek fazla sorun çıkarmadan Balkanları geçti. Ancak Philippopolis (Filibe şimdi Filibe) yakınlarında Haçlı ordusunun asker olmayan ve fakir olan elemanları ile şehir halkı arasında bir arbede çıktı. Hadrianapolis'te ise Bizans Generali Proscouch ile Konrad'in yeğeni (gelecekte Kutsal Roma Germen İmparatoru olacak) Friedrich arasında, bir yörel eşkıyanın bazı Alman Haçlı askerini öldürmesi üzerine, çok ciddi bir dalaşma oldu. Friedrich bu eşkiyayı sakladığı bahanesiyle Haçlıların yolu yakınlarda bulunan bir manastırı ateşe verip yaktı ve manastırın masum, suçsuz keşişlerinin hemen hepsinin yanarak ölümüne neden oldu. Bunun üzerine karşılıklı çatışmalar çıkıp devam etti. Alman Haçlı ordusu Eylül'un başında Konstantinopolis'in (şimdi İstanbul) çok yakınında (şimdiki Büyük Çekmece yakınlarındaki) kuru bir çayın kenarındaki bir merhale ordugahında [6] hiç beklenmedik bir afet yağmur bastırdı ve ortaya çıkan seller Alman Haçlıların büyük maddi ve insan zayiatı vermesine neden oldu. Sonunda 10 Eylül'de Alman Haçlılar ordusu bitkin bir halde Konstantinopolis'e vardı ve Pera tarafında, surlar dışında bir ordugaha geçirildiler.
Bizans İmparatoru Manuil, Konrad'dan Anadolu'ya geçişini Çanakkale üzerinden yapmasını istemiş olduğu ve III. Konrad'ın da bunu reddetmiş olduğu için Almanlarla Bizans İmparatoru arası açıktı. Konrad Konstantinopolis'e eriştiğinde Manuil ondan diğer bir istekte bulundu. Konrad'dan, Yunanistan'daki şehirlere hücum edip onları talan eden Sicilya Kralı II. Rugerro'ya karşı kullanmak için, bazı Alman birliklerini geride bırakmasını istedi. Fakat Konrad II. Rugerro'ya olan düşmanlığına rağmen bu teklife razı olmadı. Almanlar biran evvel Anadolu'ya geçmeye karar verdiler.
Alman Haçlı ordusu Anadolu'ya geçirildikten sonra Konrad Fransızları beklemenin gereksiz olduğuna karar vererek ordusuyla Anadolu'da Anadolu Selçuklu Devleti başkenti olan Konya üzerine yürüyüşe geçti. Nicomedia (İzmit)'e geldiğinde Konrad bu yürüyüş için Alman Haçlı ordusunu iki gruba böldü. Birinci ana Haçlı ordusu grubuna Konrad'ın kendisi komuta edecekti. İkinci grup ise ordunun ağırlıkları; sivil Haçlı takipçisi hacı adayları ve onları korumak için yeterli sayıda askeri birlikler Konrad'ın yarım-kardeşi Freising Başpiskoposu Otto komutası altına verildi.
Konrad'ın komuta ettiği birinci grup Birinci Haçlı Sefer'inde Haçlı ordusunun takip ettiği yolda yürüyüşe geçti. Alman Haçlı ordusunu Eskişehir yakınlarındaki Dorileon'da Selçuklu ordusu beklemekteydi. Fakat Birinci Haçlı Seferindeki Birinci Dorileon Muharebesi aksine İkinci Dorileon Muharebesi Alman Haçlılar aleyhinde cereyan edip gelişti. Selçuklu ordusu hafif süvari birlikleri önce Almanlara hücum edip, sonra kaçış taklidi yaparak Alman süvarilerini ana Haçlı ordusundan ayırmayı başardılar. Sonra Selçuk ordusu süvari desteğinden yoksun kalıp zayıflayan Haçlı ordusuna ve sonunda da Selçuk süvarilerini takip eden nispeten ufak Alman süvari birliğine ayrı ayrı hücumlarla her ikisine galebe çalıp bu Alman Haçlı ordusu grubunu kırdılar. Böylece 25 Ekim 1147'deki İkinci Dorileon Muharebesi birinci grup Alman Haçlı ordusun çok büyük bir kısmı Selçuklular tarafından ortadan kaldırılması ile sonuçlandı. Konrad ordusunun elimine edilmeyen kalıntısıyla Konstantinopolis'e doğru çekilmeye başladı. Bu kalıntılar her gün devam eden Selçuklu hücumuna uğradılar ve bu hücumların birinde Konrad bile yaralandı. Konrad ordusunun kalıntıları ile Nicea (İznik)'te Anadolu'ya yeni geçmiş olan Fransız Haçlı ordusuyla karşılaştığı zaman Konrad'ın komuta ettiği Alman Haçlı ordusunun %90'ı telef olmuştu.
Freising başpiskoposu Otto tarafından komuta edilen ikinci grup Alman Haçlı ordusu ise daha batıdan Ege bölgesinde kıyıya inip Alaşehir ve Denizli üzerinden yolla Akdeniz'e inmeyi denedi. Ocak 1148 başlarında güneye Laodicea civarına eriştiler. Fakat tam burada yine Selçuklu ordusu ile çarpışmaya girişmek zorunda kaldılar. Böylece 7 Ocak 1148'de gerçekleşen Laodicea Muharebesi sonunda bu ikinci grup Alman Haçlı ordusu da Denizli Kazıkbeli geçidinde Selçuklu ordusuna yenilip hemen tümüyle elimine edildi. Kendini kurtaran Otto ise ufak kalıntı ordusuyla Antalya'ya inip oradan denizden Filistin'e 1148 ilkbaharında yetişmeyi başardı.
III. Konrad ve kalıntı Alman ordusu ise, önce Fransız Haçlıları ile birleşti. Onlarla Noel yortusunda Efes'e kadar gitti. Fakat yarası iyileşmeden Konrad Efes'te hasta düştü. İzmir'e çekildi. oradan Bizans İmparatoru'nun gönderdiği bir gemi ile iyileşmek için Konstantinopolis'e gitti ve burada Manuil'in gösterdiğı yakın ilgi ve imparatorun şahsi doktorunun bilgi ve mehareti sayesinde iyileşti. Konrad iyileştikten sonra Bizans İmparatoru'nun malî, malzeme ve asker desteğiyle yeni bir ordu topladı ve bu ordu Bizans gemileriyle Mart 1148 ortasında Filistin'e geçti.
Fransız'ların Anadolu'dan geçişi
Fransız Haçlılar ordusunun Lorraine, Bretonya, Burgonya ve Akitanya'dan gelen kısımları ve Savoy, Montferrat ve Auvergne'den gelen kısımlara başlarında Fransa Kralı VII. Louis, "I. Reanut Alsas'lı ", "Amedeus Savoy'lu ", "V. Giyom Montferrat'li" ve "Giyom Auvergne'li " olduğu halde Haziran 1147'de yürüyüşe geçti. " Alfons-Jordan Toulouse'lu"'ın komutasındaki Provans'lı haçlılar ise Agustos'ta deniz yoluyla harekete geçtiler.
VII. Louis komutası altındaki Fransız Haçlı ordusuna Almanya Worms şehrinde Normandi ve İngiltere Haçlıları dahil oldu. Burada komutanlar arasında çıkan bir anlaşmazlık üzerine " Amedeus Savoy'lu", " V. Giyom Montferrat'lı" ve "Giyom Auvergne'li " idaresindeki Savoy, Montferrat ve Auvergne Haçlı orduları ise İtalya üzerinden Brindisi'ye gelip; oradan gemiyle Druzzo'ya geçip güneyden Konstantinopolis'e gittiler. Kalan Fransız Haçlı ordusu III. Konrad komutasındaki Alman Haçlılarının aynı yolunu takibe başladı. Macar Kralı II. Geza'nin izini ile Macaristan'dan geçmekteyken, daha önce Macar kralına isyan etmiş ve Macaristan tacını eline geçirmek için yapmış olduğu hücumlar II. Geza tarafından geri püskürtülmüş olan Prens Boris adlı kişiyi Haçlı ordusu içinde saklamaları gerekti. Bizans'ın Balkanlardaki arazilerinde refakat eden Bizans güçleri ile araları çok soğuk olmakla beraber büyük sorunlar çıkmadı. Fransız orduları daha önce ayni güzergahta hareket eden Almanların kurduğu köprüleri ve açtığı yolları kullanarak geçiş kolaylığı kazandı. En mühim çatışma Fransızların öncüleri Lorraine'liler ile ana Alman Haçlılarının çok arkasında kalan Almanlar arasında çıktı.
VII. Louis'in ana Fransız Haçlılar ordusu 4-5 Ekim 1147'de ve birkaç gün sonra da İtalya üzerinden gelen Fransızlar da Konstantinopolis'e eriştiler. Bizans İmparatoru I. Manuil Anadolu Selçuklu hükümdarı Sultan I. Mesud ile bir barış yapmış olduğu için dikkatini Haçlılar üzerine yöneltmişti. Bizanslılar ve I. Manuil Fransız Haçlıları daha iyi karşıladılar. Manuil Fransız Haçlı ordusu komutanlarını (ayni Birinci Haçlı Seferinde büyük babası I. Aleksios'un yaptığı gibi) Selçuklulardan ellerine geçirdikleri her eski Bizans toprağını Bizans'a vereceklerine dair yemin ettirdi. Bazı Fransız komutanları Bizans-Selçuklu barışını uygun bulmayarak ve bu yeminden hoşlanmayarak, Sicilya Kralı II. Rugerro ile anlaşıp Konstantinopolis'i ele geçirmeyi teklif ettiler ama VII. Louis bunu kabul etmedi.
Fransız orduları da yine hiç Bizans takviyesi ve hatta refakati olmadan Bizans gemileri ile Anadolu sahillerine geçirildiler ve İznik'e doğru yürümeye başladılar. İznik'te Fransız Haçlı orduları İkinci Dorileon Muharebesi'nde yenilip kaçmakta ve devamlı Selçuklu hücumları ile gayet küçülmüş Alman Haçlı ordusu kalıntıları hakkında haberi aldılar. Çok geçmeden Lopadion (Ulubat)'ta bu ordu kalıntısı ve yaralanmış olan III. Konrad ile karşılaştılar. III. Konrad ve kalıntı ordusu Fransız Haçlı ordusu ile birleşti ve ama Konrad ordu kalıntısının ne öncülük ne artçılık görevi alabileceğini bildirdi. Birleşik Haçlı ordusu Balıkesir, Bergama ve İzmir üzerinden yürüyerek Noel yortusundan hemen önce Efes'e geçti. Bu sırada Manuil'den Selçuklu ve Danişmend ordularının Konya batısında toplanıp Ege'ye doğru yürüyüşü geçtikleri ve bunun için çok dikkatli hareket etmeleri ikazı geldi. Efes'te Konrad hasta düştü; İzmir'e çekildi. Oradan Bizans İmparatoru'nun gönderdiği bir gemi ile iyileşmek için Konstantinopolis'e gitti ve burada Manuil'in şahsi doktorunun sayesinde iyileşti.
Fransız Haçlı orduları ve Alman Haçlı kalıntıları halindeki Haçlı ordusu Efes'te 25 Aralık'ta Noel yortusunu kutladı. Bu sırada Efes dışındaki Haçlı ordugahına bir Selçuklu hücumu oldu ama bu püskürtüldü. Bir grup Fransız Haçlıları doğrudan doğruya Filedelfiya (Alaşehir)'e gönderildi ve bunlar ana orduyu beklemek üzere Leodakia (Denizli)'ye geçtiler.
28 Aralık'ta VII. Louis ve Savoy Kontu idaresindeki ana Haçlı ordusu Menderes vadisinden Antalya'ya gitmek için yürüyüşe geçti. Bir Selçuklu pusu gücüne galip geldikten sonra 3 Ocak'ta Leodakia (Denizli)'ye eriştiler. Ama şehrin Bizanslı valisi Haçlıların şehre girmelerine engel oldu. Haçlı gücü 8 Ocak'ta Honaz Dağı'nın etrafını geçmek için Kazık Belini geçmeleri gerekmekte idi.
Burada olan Honaz Dağı Muharebesi o zamana kadar Fransızları çok önünden gidip Haçlıların takip edecekleri güzergahtaki hayvan ve insan iaşe maddelerini tahrip eden bir Selçuklu ordusu ile Haçlıları uzaktan takip eden diğer Selçuklu ordusunun birleşmesi, geçidin yüksek iki tarafını tutması ve bu dar belden geçmeye çalışan Fransız Haçlı ordusuna hücuma hazırlanması ile başladı. Fransız Haçlı ordusu öncülüğünü ağır süvari şövalye birlikleri yapmakta; ortada ağırlıklar ve koruma birlikleri ve en arkada da piyade birlikleri ile Kral VII. Louis ve ona refakat edenler bulunmaktaydı. Yapılan plana göre bütün birlikler geçide gelince geçide girmeden birbirini bekleyecekler ve sonra planlı ve koordineli şekilde bu tehlikeli geçidi geçmeye başlayacaklardı. Ama öncü ağır süvari birlikleri bu geçidi geçmeyi kolay görüp; planlandığı gibi arkadaki birlikleri beklemedi; geçide hemen girdiler ve bu yeni kararlarını arkadakilere de hiç haber vermediler ve geçidi hiç mukavemet görmeden geçtiler. Artçı birlik geçidin arkasını korumak için hazırlandı ve belki ağırlıklar geçtikten sonraki gün geçide girmeyi planlıyorlardı. Geçidin 10 kilometre (6,2 mi) uzunlukta ve yokuş olması dolayısıyla çok yavaş ilerleyen ağırlıklar kolu ve koruma birlikleri geçitte yalnız bulunmakta iken Selçuklu ordusu iki yamaçtan hızla inerek hücuma geçti. Eudes de Deuil bu grubun ortasında bulunup bu birliklerde çıkan paniği görmüştü. Dörtnala geriye gitti ve geçit başında bulunan VII. Louis'yi durumdan haberdar etti. Kral ve artçı süvariler duruma müdahale etmek için geçide girdiler. Ama Fransız Haçlılarının zırhlı ağır süvari hücum taktiğini yokuş olan geçitte uygulanması imkânsızdı. Fransız Kralına refakat eden elit kral muhafızları büyük zayiat verdiler. Louis bir kaya üzerine tırmanıp saklandı ve Selçuklu ordusu kendisini tanımadığı için kendi hayatını kurtardı. Ama Kralın bu hücumu ve öncülerin bazılarının da geri gelmesi bazı ağırlıkların kurtarılmasına neden oldu. Ama ağırlıklar ve koruma birlikleri çok büyük insan ve mal zayiatı verdi. Akşam bastırdığında geçitte kendini kurtarabilenler geçitten çıkmaya başladılar.
Kral VII. Louis bundan sonra Tapınak Şövalyelerinin tavsiye ettiği yeni bir taktiği uygulamaya başladı. Haçlı ordusuna Selçuklu hücumları olunca hücum edilen birliğin yerinde kalıp kendini koruması ve karşı hücumlarda bulunmaması emredildi. Daha sonra Haçlı ordusu Dalaman Nehri'ni geçmekte iken bir diğer Selçuklu hücumuna uğradı ve bu yeni taktik dolayısıyla çok zayiat vermeden Selçukluları geri püskürttüler.
Fakat Selçuklu ordusu Haçlıların beklenen güzergahlarındaki hayvan iaşesi kaynaklarını onlar gelmeden bir iki gün önce oralardan büyük koyun sürüleri geçirip ortadan kaldırmayı başarmaktaydılar. Bu taktik sadece yoldan hemen geçmek isteyen Haçlı ordusunun binek ve koşum atlarına büyük etki yapmaktaydı. Buna karşılık bu yörede devamlı yaşayan ahaliye de fazla tesiri olmamaktaydı.
En sonunda 10 Ocak'ta Fransız Haçlı ordusu Adalia (Antalya) kalesine vardı. Fakat burada da Bizanslı kale komutanı Haçlı ordusunun kale içinde ordugah kurmasını kabul etmedi ve Fransız Haçlı ordusu surlar dışında kamp kurarak beklemeye koyuldu.
VII. Louis Bizans donanmasının gelip ordusunun tümünü ya Antakya veya Filistin'e götürmesini beklemekteydi. Fakat mevsimin çok erken olması ve fırtınalar nedeniyle bir donanma gelemedi ve ancak birkaç gemi Antalya'ya gelebildi. Bazı komutanlar ordunun tümünün sahil kıyısından yürüyerek Antakya'ya gitmesini teklif ettiler; ama Louis tüm ordusuyla birlikte karadan Antakya'ya gitmeyi kabul etmedi. Sonunda Antakya'ya yanaşan birkaç gemiye Louis ve karısı dahil maiyeti, ordusunun en iyi kısımları ve şövalyeler bindiler; Antakya üzerine denizden gitmek üzere ayrıldılar ve 19 Mart'ta Antakya'nın limanı olan Saint-Simon (Samandağı)'na vardılar.
Antalya'da bıraktıkları Fransız Haçlı ordusu kalıntıları ve sivil takipçiler Flandıra'lı Kont Thierry ve Bourbon'lu Kont Archamboud komutasında sahil yolundan Antakya'ya gitmeye başladı. Bu ordunun ve Haçlı grubunun akıbeti hakkında ve ne kadar kısmının Antakya'ya ne zaman vardığı hakkında elde kaynak bulunmamaktadır. Ama Flandıralı Kont Thierry'nin ve Bourbon'lu Kont Archambaud'nun Kudüs'e eriştiklerine dair bilgiler elde mevcuttur.
Antakya'da bekleme ve Kudüs
VII. Louis Antalya'dan gemi ile fırtına yüzünden biraz gecikerek Saint-Simon (Samandağı)'na 19 Mart'ta geldi. Savoy'lu Kont Amedeus Kıbrıs'ta iken ölmüştü. Antakya Prensi olan Raymond, Louis'in kraliçesi olan ve kocasına refakat eden Akitanya düşesi Eleanor'un amcası idi. Raymond, yeğenini ve kocasını çok yakın bir ilgi ile ve şaşaalı bir törenle karşıladı.
Raymond Antakya Prensliği'nin kuzeyden korunmasını sağlamak için (sonunda Haçlı ordusunun Urfa (Edessa)'yi geri almak hedefiyle) Haçlı ordusunun önce Halep üzerine hemen bir sefer açmasını istemekteydi. Fakat Louis kutsal Kudüs'e biran evvel gitmek ve hacılık görevlerini hemen yerine getirmeye kararlıydı ve Raymond'un bu isteklerini menfi karşılamaktaydı. Raymond isteklerini kabul ettirmeyi yeğeni Eleanor vasıtasıyla başarmak için yeğenine çok yakın alaka göstermeye başladı. Eleanor bu yakın alakadan ve gösterilen misafirane hareketlerden çok hoşlanmaktaydı. İşte bu sıralarda Antakya, Prens Raymond ile yeğeni Eleanor arasında daha başka ve çok daha yakın ilişkileri bulunduğu söylentileri ile çalkanmaya başladı. Bunlara göre eğer Louis, Raymond'un dileklerini yerine getirmeden Antakya'dan ayrılmaya karar verirse, Raymond yeğenine Louise'den boşanmasını ve böylece Antakya'da kalmasını telkin etmişti.
Bu sırada Kudüs'e bir seri Haçlı komutanı ulaştı. Önce ilkbahar başlarında Güney Fransa'dan Kont Alfons-Filip Touluse'lu komutasında Provans eyaleti Haçlıları deniz yoluyla Filistin'e ulaştılar. Kont Alfons-Filip Kudüs'e varamadan Kaseriya'da öldü. Haçlı çevrelerinde bu ölüm Antakya Kontu Raymond'un yeğenleri olan Trablus Kontu Raymond veya Eleanor vasıtasıyla zehirlenmeden ortaya çıktığı söylentileri yayıldı. Bunun üzerine bir kısım Provanslılar gemilerle Fransa'ya geri döndüler ve Provanslı Haçlılar ordusunun ancak küçük bir kısmı Kudüs'e erişti. Mart sonlarına doğru ikinci Alman Haçlı grubu ile Denizli'de ordusu nerede ile elemine edilen Freiling Başpiskoposu Otto ordu kalıntıları ile denizden Filistin'e gelip Kudüs'e erişti. Ondan hemen sonra da Bizans İmparatoru Manuil'in cömertliği ile yeni bir Haçlı ordusu kurmuş ve hastalığından iyileşmiş olan III. Konrad da bir filo gemi ile Filistin'e gelip yeni ordusuyla Kudüs'e geçti. Kudüs'te paskalya yortusu sırasında III. Konrad, Otto von Freising, Kudüs Kralı II. Baudouin, Kudüs Başpiskoposu Foulques ve ismi bilinmeyen bir Tapınak Şövalyeleri temsilcisi durumu ele alıp incelemek üzere önemli bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda Kudüs Kralı II. Baudouin ve "Tapınak Şövalyeleri" temsilcisi isteklerine uyularak İkinci Haçlı Seferi ordularının Şam'a hücum edip bu şehri ele geçirmesi için karar aldılar. Şam ile bir ittifak kurmak isteyen Kudüs Kraliçesi Melisende buna itiraz ettiyse de sonuca tesiri olamadı. Bu grup Kudüs Başpiskoposu Foulques'u Louis'yi Kudüs'e çağırmak için Antakya'ya gönderdiler.
Akka Konsili
Kudüs'te bulunan "Kutsal Kudüs Krallığı" asilleri Avrupa'dan bu yeni haçlı seferi ile yeni gelen Haçlı ordularını çok pozitif şekilde karşıladılar. Bu Haçlı ordusunun hedefinin ne olacağını kararlaştırmak için bir konsil toplanacağı haberi ilen edildi. Bu konsil Haçlı "Kutsal Kudüs Krallığı"'nın çok önemli bir merkezi ve Kudüs'ün limanı olan Akka yakında Palmares'ta 24 Haziran 1148'de toplandı. "Kudüs Yüksek Kurulu (Haute Cour)" ile Avrupa'dan yeni gelen Haçlı ordusu ileri gelenleri bu konsile iştirak ettiler. Ama Kont Alfons-Filip Toulouse'lunun ölümü dolayısıyla bu kontun oğlu tarafından ölüme neden olma ile itham edilen "Trablus Kontu" ne şahsen ne de bir temsilci ile katılmadı. Bu Konsil "Kutsal Kudüs Krallığı"'nın kuruluşundan beri en şaşaalı olan bir toplantı idi. Bu Haçlı seferinin kronik tarihinin yazarı Surlu Vilyam "Bu konsilde bulunan asillerin isimlerinin listesini yazmak hem zamanımız için önemlidir ve hem de tarihin akımıyla uyumludur." deyip bir listeyi eserine eklemiştir; ama bu listenin sonunda "katılanların hepsini birer birer sıralamak çok uzun sürecektir" deyip listesinde isimleri bulunmayan birçok kişinin de Konsil toplantısina katıldığını bildirmiştir.
Bu Konsil'da konuşmalar ve müzakereler çok uzun sürdü. "Kutsal Kudüs Krallığı"'nın ileri gelen asilleri, yeni gelen Haçlı ordularıyla birlikte Orta Doğu'da bulunan Haçlı devletleri hükümdarlıklarını ordularının birlikte Şam'a hücum etmesini teklif ettiler. Bunlar arasında Beyrut'ta hüküm süren Guy gibi Şam şehrinin Haçlılar eline geçmesinden çok şahsi yarar görecek kişiler bulunmaktaydı. Müslüman Şam Emirliği daha önce Kudüs Krallığı ile müttefik iken bu ittifaktan ayrılmış ve Zengilere müttefik olmuştu. 1147'de Şam Emirliğine bağlı bir askeri birlik Kudüs'le ittifak halinde bulunan Basra şehrine hücum etmişti. Şam ile o zaman bir tampon bölge olan Havran bölgesi'nin Haçlıların ellerine geçmesinin, Kutsal Kudüs Kralı II. Baudouin krallığının büyük stratejik ve jeopolitik yararına olduğuna inanmıştı. Sonunda Akka Konsili Şam'a hücum edip ele geçirmek için karar verdi.
Ama 20. yüzyılda birçok tarihçi bu kararın taktik, stratejik ve jeopolitik bakımdan çok kötü bir karar olup bölgedeki siyasi ve iktisadi gerçeklerle uyuşmadığını, özellikle eğer bu bölgeleri ellerine geçirebilseler bile, Haçlıların nüfusları ve ellerinde bulunan asker sayıları ile bu bölgede tutunmalarının imkânsız olduğunu bildirmektedirler.
Şam'ın kuşatılması (1148)
Şam şehri ve bulunduğu bölge hukuken 1157'ye kadar ayakta kalan Büyük Selçuklu Devleti'ne bağlı olmakla beraber 1104'te Zahireddin Tuğtekin tarafından kurulan ve Suriye ve Lübnan'da egemen olan Böriler Şam Atabeyliği'ne bağlı idi. Muinüddin Üner, Tuğtekin'in bir kölemeniydi ve Böriler Şam atabeyleri Şehabeddin Mahmud (1135-1139), Cemaleddin Muhammed (1139-1140) ve Mucireddin Abak (1140-1154) hükümdarlıkları sırasında Muinüddin Üner Böriler için yüksek görevler almıştı. 1135'te Muinüddin Üner'in savunuculuğu yaptığı Şam kalesi başarısız olarak Zengiler Halep Emiri olan Nûreddin Mahmud Zengî tarafından kuşatılmıştı. Sonra ayni yıl ve 1337'de Nûreddin Mahmud Zengî'nin Hims kalesi kuşatmasında kale komutanlığını üzerine almıştı. 1138'de, Böriler Șam Atabeyi Şihabeddin Mahmud ona "İsfahsaller" unvanı vererek Şam şehrinin valisi olarak görev verdi. Muinüddin Üner ondan sonra Cemaleddin Muhammed (1139-1140) atabeyliği döneminde tekrar Hims, Bari ve Baalbek valilileri yapmıştı. Cemaleddin Muhammed 1140'ta bir suikastla öldürülünce, oğlu Mucireddin Abak'ın taht naibi de olarak Şam şehrinde idareyi üzerine yüklenmişti. Muinüddin Üner'in siyasi stratejisi Şam şehrinin kendi şahsi idaresi altında fiilen bağımsız kalması idi. 1140'ta Baniyas kalesini güney komşusu olan Hristiyan Haçlı Kutsal Kudüs Krallığı'nın askerî desteğini satın aldıktan sonra eline geçirmiş ve sonra da bu yardımlaşma Kutsal Kudüs Krallığı ile bir resmi ittifaka dönüşmüştü. Ancak 1148'de İkinci Haçlı Seferi ordularının Kudüs'e gelmeye başlaması ile bu ittifak bozulmaya yol açmıştı.
Muinüddin Üner, Akka Konsili sonuçları hakkında haber alınca şehri bir kuşatmaya karşı hazırlamıştı. Etraftan topladığı paralı ve gönüllu askerler ve şehir içinden gönüllüler ile bir savunucu ordusu oluşturmuştu. Ayrıca Şam kuzeyinde Halep merkezli Zengiler atabegi olan Nûreddin Mahmud Zengî ve Musul'daki Zengiler atabeyi olan Seyfeddin Zengi'den destek ve askeri yardım istemişti.
Temmuz'da Avrupa'dan Kudüs'e yeni gelen İkinci Haçlı Seferi Haçlı orduları ve Doğu Akdeniz kıyıları Hristiyan Haçlı devletleri orduları Tiberya şehrinde toplandılar. Toplam Haçlı ordusunun yaklaşık 50.000 olduğu bildirilmektedir. Buradan Taberiye Gölü etrafından yürüyüşle Şam'a yöneldiler. Bu yürüyüşte Kutsal Kudüs Krallığı ordusu Kudüs Kralı III. Baudouin en önde; sonra Fransa Kralı VII. Louis komutanlığındaki Fransız Haçlı ordusu ve artçı ise Alman Kralı III. Konrad komutanlığı altında Bizans İmparatorluğu'ndan toplayabildiği ordu bulunmaktaydı.
Haçlı ordusunun yiyecek ve hayvan yemi iaşesini devamlı karşılayabilmek gerektiği için Şam'ın batısında bulunan meyve bahçeleri üzerinden şehre yaklaşmayı planlamışlardı. 23 Temmuz'da Haçlı orduları Şam'ın meyve bahçelerinin bulunduğu Daraiya mevkiye eriştiler. Şam'ın savunucuları burayı meyve bahçelerinin duvarları ve yukarıdan gözetlemek ve ok atmak için kurulan tahta kulelerle savunmayı planlamışlardı. Bu bahçeler arasında geçen iki kenarı yüksek duvarlı dar yollardan ilerlemeye başlayan Haçlı ordusu devamlı olarak kulelerden atılan oklar ve mızraklarla taciz edilmekteydi ve devamlı sürpriz baskınlarla karşı karşıya kalmaktaydı. 24 Temmuz'da Haçlılar savunucu ordusunu meyve bahçelerinden söküp attılar. Kaçan savunucular Barada Nehri'nı geçerek şehre geri döndüler. Barada Nehri kıyılarına erişen Haçlılara karşı o nehri savunma hattı olarak kullanmaya başladılar. Haçlı orduları yavaşlamaya başlamışken bunu öğrenen Alman Kralı Konrad komuta ettiği süvari birlikleri ile hücuma geçti. Konrad'ın Alman atlı birlikleri hücumlarına nehre yaklaştıktan sonra piyade olarak hücumlarına devam etmelerinden dolayı Barada Nehri'ni geçmeyi başarıp şehir duvarları önüne geldiler. Kale duvarları sıkı savunma ile tutulmakla kalınmamış, şehir içinde de kale kapılarından gelen ana sokaklarda da barikatlar kurulmuştu. Haçlılar da hemen meyve bahçelerinden kestikleri ağaçlarla duvar önünde barikatlar yapmaya koyuldular. Bundan sonraki birkaç gün 25-27 Temmuz'da Şam kalesi komutanı Muinüddin Üner birkaç defa değişik kapılardan kaleden huruç hareketi yapıp kuşatmayı yapan değişik Haçlı birlikleri ile çarpıştı. Şam'ın bu yönünde bulunan meyve bahçelerinden de ufak gruplarla komando stili baskınlar uygulamaya koyuldu. Haçlı ordusuna meyve bahçelerinden iaşe sağlamak çok zorlaştı.
Surlu Vilyam'ın eserine göre, 27 Temmuz'da Haçlı orduları Şam'ın doğusundaki ovadan harekata başlamak üzere, şehrin batısından çekildi. Bu tarafta şehrin duvarları daha alçak ve daha az korunaklı idi; ama ova bir çöl tabiatlı olduğundan asker ve hayvan iaşesi bulmak çok daha zor olacaktı. Bu manevranın neden yapıldığı açıkça bilinmemektedir ve değişik teoriler ortaya atılmıştır. Haçlılar arasında Şam'ın Haçlılarca alınmasından sonra şehrin kime verileceği Haçlı komutanları arasında büyük çekişme konusu olmuştu. Yerel Haçlı asillerin adayı Beyrut hakimi Guy Brisebarre idi; ama Avrupa'dan gelen Flandara Kontu Thierry Alsas'lı üç kralın adayı idi. Muinüddin Üner'in Haçlı liderlerine rüşvet verip daha zor savunulabilir araziye geçmelerini sağladığı veya eğer kuşatmayı kaldırırlarsa Nureddin Zengi ile ittifaktan ayrılarak onun Haçlı arazilerine olan hücumlarını durduracağına dair bir yemin ettiği zamanın kaynakları tarafından açıklanmıştır. Haçlılar bu yeni cepheyi kurmakta iken Zengilerin ordularının Hums'ta bulundukları haberi Haçlılara erişti. Musul'dan ordusuyla gelen Musul Emiri Seyfeddin Zengi Haçlılara geri çekilmeleri için bir ültimatom mektup göndermişti. Zengi'lerin ordularının yakın olması yörel Haçlı komutan ve askerlerini çok etkiledi. Bu komutanlar yeni geçtikleri mevkilerden şehirden ve kuzeyden gelecek iki taraflı hücuma dayanamayacaklarını bildirdiler ve bu mevkilerden kuşatmayı bırakıp geri çekilmeyi önerdiler. 28 Temmuz'da önce Alman Kralı Konrad ve sonra diğer Haçlı komutanları komuta ettikleri Haçlı birliklerine kuşatmayı bırakarak birliklerine Kudüs'e doğru çekilmeleri için emirler verdiler. Bu geri çekilme sırasında Haçlı orduları müslüman hafif süvari okçuları tarafından devamlı olarak taciz edildi ve devamlı zayiat verdiler.
Lizbon, Almeria ve Tortorsa'nın Keşfi ve Haçlı Seferleri
1147 baharında Papa , Reconquista bağlamında haçlı seferinin İber yarımadasına genişletilmesine izin verdi . O da yetkili León ve Kastilya Alfonso VII karşı kampanyalar eşit görmek Moors İkinci Haçlı Seferi geri kalanıyla. Mayıs 1147'de, ilk haçlı birliği , Kutsal Topraklar için İngiltere'deki Dartmouth'tan ayrıldı . Kötü hava, gemileri 16 Haziran 1147'de kuzeydeki Porto kentinde Portekiz sahilinde durmaya zorladı. Orada Portekiz Kralı I. Afonso ile görüşmeye ikna oldular.
Haçlılar , onlara şehrin mallarının yağmalanmasını ve beklenen mahkumlar için fidye parasını teklif eden ciddi bir anlaşma ile Kral'ın Lizbon'a saldırmasına yardım etmeyi kabul etti . Bununla birlikte, bazı Haçlı kuvvetleri , Lizbon Kuşatması (1142) sırasında Portekizli ve kuzeyli haçlılardan oluşan birleşik bir kuvvet tarafından şehre yapılan önceki başarısız girişimi hatırlayarak yardım etmekte tereddüt ettiler. Lizbon kuşatma dört ay sonra, Fas cetvelleri öncelikli olarak şehir içinde açlık, teslim kabul ettiğinde, 1147, 25 Ekim 1 Temmuz sürdü. Haçlıların çoğu yeni ele geçirilen şehre yerleşti, ancak bir kısmı denize açıldı ve Kutsal Topraklara devam etti. Daha önce ayrılanlardan bazıları yardım etti.Aynı yılın başlarında Santarém'i yakalayın . Daha sonra Sintra , Almada , Palmela ve Setúbal'ın fethine yardım ettiler ve yerleştikleri ve çocuk sahibi oldukları fethedilen topraklarda kalmalarına izin verildi.
Başka bir yerde İber yarımadasında, neredeyse aynı anda, Kral León Alfonso VII , Kont Barcelona Ramon Berenguer IV ve diğerleri karışık bir ordu açtı Katalanlar , Leonlular, Kastilyalılar ve Fransız zengin liman kenti karşı Haçlılar Almeria . Bir Ceneviz - Pisa donanmasının desteğiyle şehir Ekim 1147'de işgal edildi.
Ramon Berenguer daha sonra Murâbıt Taifa krallığının Valencia ve Murcia topraklarını işgal etti . Lizbon'un ele geçirilmesinde Portekizlilere yardım eden Haçlı kuvvetlerinin bir kısmı, Barselona Kontu ve İngiliz Papalık elçisi Nicholas Breakspear tarafından önerilen Tortosa kuşatmasına (1148) katılmaya teşvik edildi . Aralık 1148'de Fransız, Ren, Flaman, Anglo-Normanlar ve Cenevizli haçlıların yardımıyla tekrar beş aylık bir kuşatmadan sonra Tortosa'yı ele geçirdi . Çok sayıda Haçlı kuvveti, yeni ele geçirilen şehrin içinde ve çevresinde topraklarla ödüllendirildi. Ertesi yıl,Segre ve Ebro nehirlerinin birleştiği yerde Fraga , Lleida ve Mequinenza ordusuna düştü.
İkinci Haçlı Seferi'nin son bulması ve sonuçları
İkinci Haçlı Seferi'ne katılan Hristiyan lider ve ordularının hiçbiri bu sonuçlardan memnun değildi ve katılan her bir Haçlı gücü lideri diğer liderler tarafından ihanet edildiğini hissetmekteydi [9] En son bir gayret olarak yeni bir plan yapıldı ve bu plana göre Aşkelon surlarına bir defa hücum edilecek ve bu kale ele geçirilecekti. Konrad komutasındaki Alman asıllı Haçlı ordusu bu planı uygulamaya koyuldu ve Aşkelon surlarına bir defa daha hücuma geçti. Fakat diğer Haçlı orduları Konrad ordusuna destek sağlamadılar. Daha önceki surlara yapılan hücumlarda başarısızlık bu orduların morallerini kırmıştı. Diğer Haçlı orduların tam bir birlik olarak tam gayretle hücuma iştirak edecekleri hakkındaki inançlarının kaybolmasına neden olmuştu. Bu Haçlı Seferi sonunda ortaya çıkan karşılıklı inançsızlık ve dayanışma eksikliği hisleri bundan sonra da devam edecek ve sonunda Kutsal Filistin'de bulunan Hristiyanların hükmettiklerin arazilerden tamamen sökülüp atılmalarına neden olacaktı. Aşkelon surlarına hücumunda hiçbir başarı kazanamayan Konrad bundan sonra hemen gemi ile Konstantinopolis'e geri döndü ve Bizans İmparatoru Manuil ile olan müttefikliğini daha da geliştirmek için yeni müzakerelere başladı.
Fransa Kralı Louis 1149'a kadar Kudüs'te kaldı. Hükümdarlar arasında çıkan soğukluk Kral Louis ve karısı Eleanor'un ilişkilerinde de yansımaktaydı. Karıkoca bu Haçlı seferi sırasından birbirinden ayrı düşünür ve ayrı hareket eder olmuşlar ve evlilikleri sadece hukuksal bir ilişki haline gelmişti. Devamlı olarak Eleanor ve Antakya Prensi Raymond arasındaki yakın ilişki söylentileri ayyuka çıkmıştı. Louis ve Eleanor ilişkisi o kadar kırılmıştı ki Louis ve Eleanor birbirleri ile karşılıklı hiç konuşmamayı tercih eder olmuşlardı. Nisan 1149'da Kral Louis ve Eleanor ayrı ayrı değişik gemiler ve değişik rotalarla Fransa'ya gitmek üzere Filistin'den ayrıldılar.
Avrupa'da bu seferi ortaya çıkarmak için büyük gayret sarf eden papaz Bernard de Clairvaux bu sonuçtan kendini ve bu sefere katılan Hristiyanları tanrının kahrına uğramış olarak hissetmeye başlamıştı. Bu hislerini ifade eden ve bunlardan dolayı büyük özür dileyen bir mektubu Papa'ya gönderdi. Bu mektubun muhtevası yazmış olduğu "Saygınlık Kitabı" adlı eserinin ikinci kısmında bulunmaktadır. Buna göre Haçlıların başarısızlığı ve talihsizliği onların devamlı günahkar olmalarına bağlanmakta idi. Buna bir çare olmak üzere Bernard de Clairvaux yeni bir Haçlı seferi organize etmekte buldu ama bu sefere çağrı pek az Avrupalı Hristiyan'ın ilgisini çekti. Bu yeni sefer fiyaskosu üzerine Bernard, İkinci Haçlı Seferi açılmasında kendi katkısını inkar etmeye koyuldu ve 1153'te de vefat edip bu utanılacak durumdan kurtulmuş oldu.
Almanya'da bu Haçlı seferi gayet büyük bir yıkım olarak görüldü. Bu konu hakkında yazı hazırlayan birçok keşiş seferin sonucunun mutlaka Şeytan'ın bir oyunu olduğunda anlaşmaktadırlar. Eurzburg'da Annales Herbipolense adlı bir kronikçi tarih hazırlayıcısı ismi bilinmeyen bir keşiş Almanya'da bulunan soylu ailelerin uzun yıllar boyunca Ermeni aracılar kullanarak Anadolu'da kaybolduğu ve esir düşüp köle olarak kullanıldığı sanılan Alman asıllı eski Haçlıları aratmış olduklarını ve bunları bulunca da fidye ödeyerek serbest kalmalarını sağladıklarını yazmıştır. Daha düşük sınıflardan, daha fakir olan Haçlıların ve Haçlı orduyu takip eden kadınların kaybolmaları; esir düşüp köle olmaları akıbetlerinin bilinmemesine yol açmıştı. Sonradan yapılan bir tarihi incelemede bu sefere katılan isimleri bilinen 113 kişiden ancak 42'sinin geri döndüğünü 22'sinin ölmüş olduğunun bilindiğini ve 49'unun da akıbetlerinin ne olduğunun bilmediğini ortaya çıkarmıştır. İkinci Haçlı Seferi'nin acı hatıralarına rağmen, Almanca edebiyatında 12. yüzyıl sonlarında geliştirilen bu seferdeki çarpışmaları ele alıp gösterilen kahramanlıkları konu işleyen kahramanlık destanı şeklindeki şiirler bu janrın en önemlilerinden olmuştur.
İkinci Haçlı Seferinin kültürel ve edebi etkileri Fransa'da daha fazla görülmektedir. Fransız edebiyatında trubador adı verilen müzikli şiirler söyleyip ülkeyi gezen ve sarayın en yüksek seviyelerinden destek gören şairler Kraliçe Eleanor ile Raymond arasındaki aşk ilişkilerini çok ayrıntılı işleyip ortaçağ edebiyatının en önemli konularının başında gelen "saraysal aşk" temasına büyük katkılarda bulunmuşlardır. Bu seferden sonra Almanya'da Konrad'dın imajı çok kötü olarak görünmesine karşıt olarak Fransa'da halk arasında Fransa Kralı Louis'in imajı Tanrı'nın cezalarının hiç itirazsız ızdırabını çeken bir hacı olarak gelişmiştir.
Bizans Doğu Roma İmparatorluğu ile Fransa arasındaki bağlantılar bu İkinci Haçlı Seferi sonunda gayet büyük hasara uğramıştır. Kral Louis ve sefere katılan Fransız haçlılar İmparator Manuil'i, Fransız haçlı ordusu Anadolu'da ilerlemekte iken, devamlı olarak Selçuklu'lara ilişkilerini devam ettirip onları Fransızlara karşı hücumlarında başarılı olmalarını sağlamakla, yani Hristiyanlığa ihanetle, itham etmişlerdir. Bu sefer hatıraları Fransa ile Bizans arasında 12. ve 13. yüzyıllarda olan ilişkilere devamlı olarak aksi etkiler yaratmaya devam etmiştir.
Bizans İmparatorluğu içinde ise bu sefer sırasında impartorun siyaseti ve stratejisi Bizans diplomasisinin bir zirvesi olarak görülmüştür. İmparator Manuil'in ölümünden sonra onun hatıralarını övgü ile yazan Piskopos Selanik'li Eustathious bunu şöyle ifade etmiştir:
Düşmanları ile gıpta edilebilecek bir marifetle uğraşmış ve sulh ve sükunu devam ettirmek hedefi ile düşmanlardan birini diğerine karşı devamlı oynayarak bunu başarmıştır.
1149'da Şam'da Atabeyi Muinüddin Üner vefat etmiş ve Emir olarak Ebu Said Mucirittin Abak bin Muhammed hükümeti eline almıştı. Fakat bu şehirde şehirli milis güçlerinin komutanı Muayad-el-Devle bin Sufi şehrin savunmasında çok büyük bir rol oynamıştı. Yeni atabeyin hüküm etmeye başlamasından iki ay sonra Muayad-el-Devle, Abak aleyhinde bir komplo kurdu. Şam'da çıkan bu çatışma sonunda o şehirde hüküm süren Boriler'in idaresinin sona ermesine ve şehrin bir diğer atabeylik olan Zengiler'in Halep emiri olan Nureddin Mahmud Zengi tarafından 1154'te fethedilmesine yol açmıştır.:
Bu seferin Filistin'de yerleşmiş görülen Hristiyan Haçlılara sonucu çok daha karanlık olmuştur. Kudüs'ün uzun dönemde kaderini bu sefer sonuçları çizmiştir. Kutsal Kudüs Kralı olan II. Baudouin 1153'te Aşkelon kalesini kuşatıp eline geçirmeyi başarmıştır. Bu şekilde Kudüs'ün geleceğine devamlı Fatimî Mısır'ın katkı yapmasına yol açmıştır. Kudüs Krallığı Fatimî Mısır aleyhinde önce önemli başarılar kazanmıştır ve hatta 1160'lı yıllarda Kahire'yi kısa bir dönem için ele geçirmiştir. Kutsal Kudüs Kralı I. Amalrik Bizans donanması desteği ile 1169'da Fatimî Mısır'a bir sefer yapıp Kahire'yi fethetmişti. Fakat elinde yeter sayıda Haçlı asker bulunmamaktaydı ve İkinci Haçlı Seferi sonucu Avrupa'da gelen Haçlı asker desteği sayısı gayet azalmıştı. Bu nedenle bu Haçlı başarısı devam ettirilemedi. 1171'de Zegilerin generali olan Mısır'a gönderilen ve orada Fatimiler'den idareyi ele alan Şirkuh beklenmedik bir zamanda ölünce yerine geçen yeğeni Selahaddin-i Eyyubi Fatimiler devletini ortadan kaldırmıştı ve Mısır ve Suriye sultanlığını üzerine almıştı. Böylece Kutsal Kudüs Devleti her yandan Eyyubiler tarafından sarılmış oldu. 1180'de Kutsal Kudüs Devleti'nin Bizans İmparatoru ile olan müttefiklik anlaşması da sona erdi. 1187'ye kadar Eyyubiler Kutsal Kudüs Krallığı'nın elindeki diğer arazileri eline geçirdi, 1187'de ise bu krallığın başkenti ve Haçlı seferlerinin baş hedefi olan Kudüs Müslümanların yani Eyyubiler'in eline geçti. Bu Üçüncü Haçlı seferi için bir bahane oldu.
0 Yorum:
Yorum Gönder