Hazar Kağanlığı ya da kısaca Hazarlar (Tatarca: Xäzärlär; Arapça: خزر; Rusça: Хазары; Latince: Gazari/Cosri/Gasani), 7. ve 11. yüzyıllar arasında; Hazar Denizi'nin çevresinde; Van Gölü'nden, Karadeniz kıyılarından, Kiev'e; Aral Gölü'nden, Macaristan'a kadar olan geniş topraklarda hüküm sürmüş, Doğu Avrupa'da düzenli bir Türk devletidir. Hazar kelimesi, gez(mek) anlamına gelen kaz- kökünden türemiştir. Ka-zar; gezer yani serbest dolaşan, bir yere bağlı olmayan anlamına gelmektedir. Hudūd al-'Ālam adlı esere göre, Hazar Kağanları Ansa' sülalesindendir (bunun Batı Göktürk'ün Aşina olduğuna dair iddialar bulunmaktadır) ve Orta Asya'dan gelmişlerdir. Hazarların bir süre Büyük Hun Devleti'ne bağlı kavimler arasında bulunmuş olmaları ihtimali vardır. 586'dan sonraki Bizans kaynaklarında Hazarlar, "Türkler" olarak geçmektedir.
İslamiyet'ten önce Türklerin tamamına yakını Tengrici olmasına rağmen Hazar Kağanı ve yönetim kademesindeki Türklerin çoğu, 740'lı yıllarda Museviliği benimsemiştir. Birkaç akademisyen, Hazar Türklerinin birçok Doğu Avrupa ve Rus Yahudisinin ataları olduğunu düşünmektedir. Tüm bunların yanı sıra Hazarlar dini toleransın yaygın olduğu ve Tengriciliğin serbestçe yayıldığı bir toplumdu.
10. yüzyılın başına kadar genişlemesini sürdüren ve Hazar Denizi'ne adını veren Hazarlar, daha çok Halife Osman'ın başında bulunduğu İslam Devleti ve Sasanilerle savaştılar. Kağanlık doğudan gelen Peçenekler sebebiyle zayıfladı ve Kiev Knezliği tarafından yıkıldı.
Hazarların kökeni
Hazarların etnik kökeni hakkında kesin bir kanıt olmamakla beraber bu konuda çeşitli araştırmalar yürütülmüştür. Bu konuda araştırma yapmış bazı SSCB'li tarihçilere göre, Kuzey Kafkasya'nın yerli halklarından biridir. D.M. Dunlop ve P.B. Golden adlı araştırmacılarsa Hazarların, Tiele veya Uygur soyundan geldiğini kabul etmektedirler. Fransız araştırmacı tarihçi René Grousset, Hazarlar'ın Rouran Kağanlığı'nın iktidalarının Göktürkler tarafından ele geçirilmesi sonucunda batıya göçeden Türk halklardan biri olduğunu öne sürmektedir. El-Mesûdî'ye göre Hazarlar, Sabar Türklerinin devamıdır ve "Hazar" adıyla Bizanslı ile İranlılar tarafından tanınmışlardır fakat aynı zamanda "Türk" olarak da anılmışlardır. D. M. Dunlop, Çin kaynaklarında "T'u-küe Ho-sa-K'o-sa" (突厥可薩部) adı ile zikredildiğini ortaya çıkarmışsa da Peter Golden, Hazarlar ile Uygurlar arasında bir bağlantı kurmanın mümkün olmadığını ve gerçek bağlantının Ogurlar arasında var olduğunu belirterek Dunlop'a karşı çıkmıştır. Bazı bilim adamlarına göre "Hazar" adı "gezgin" anlamına gelen -kaz kökü ve "adam" anlamına gelen er ekinden türetilmiştir. Eski Rus kayıtlarında Hazarlar "Beyaz Ugriler", Macarlar da "Kara Ugriler" olarak anılmaktaydı. Yunan tarihçi Günah Çıkartıcı Theofanis kayıtlarında, Hazarları "doğudan gelen Türkler" olarak ifade eder. Hazarcanın, eski Türk dili ve Uygurcanın etkisinde kalmış, Hunca ve Bulgarca gibi Türk dillerinin Oğur öbeğine bağlı olduğu görüşünde birleşen araştırmacılar da vardır. Hazarların çağdaşı olan Arap seyyah ve coğrafyacı İbn Havkal ve İstahrî, Hazar ismini; ne bir milletin, ne de bir halkın ismi olduğunu belirtip sadece başkenti İtil olan ülkeye verilen isim olarak nitelemişlerdir. Hayfa Üniversitesi'nden Dr. Simon Kraiz, Dimitri Vasilyev'in bulgularına dayanarak, Eylül 2008'de Hazarlardan kalma Samosdelka köyünde bulunan yazılarda Hazarların; Ruslar, Gürcüler, Ermeniler ve diğer milletler hakkında birçok yazı yazdığını keşfedildiğini belirtmiştir. Buna rağmen Hazarlar, kendileri hakkında neredeyse hiçbir şey yazmamışlardır.
Hazarları; Ak-Hazarlar. ve Kara Hazarlar olarak ikiye ayıran İstahrî, Ak Hazarların çarpıcı bir yakışıklılığa, mavi göze ve kırmızımsı bir saça sahip olduklarını; bunun yanında Kara-Hazarların sihayımsı derili bir çeşit Hint olduğunu ileri sürer. Bununla birlikte, bilim adamları bunun bir ırk ayrımı değil, sosyal bir sınıflandırma olduğu konusunda fikir birliği içerisindelerdir. Buna göre Kara Hazarlar aşağı tabaka, Ak Hazarlar ise soylular sınıfı ve kraliyet mensuplarıdır. Her ne kadar İstahrî'nin Ak ve Kara Hazarlar için yaptığı bu tanımının aslen bir sosyal sınıflandırma olduğu düşünülse de, o döneme ait başka kaynaklarda da Hazarların görünüşlerine dair benzer tanımlara rastlanmaktadır. Buna göre İbn Rabbihî Hazarların açık tenli, siyah saçlı ve mavi gözlü olduğunu söyler. İbn Sa'd El-Mağribî de buna katılarak "Onlar beyaz tenli, mavi gözlü, kızıl saçlı ve iri vücutludurlar." der. Ayrıca sahaf Nedîm de Türkler, Bulgarlar ve Alanlarla birlikte sıraladığı Hazarları da "sarışın" olarak niteler.
Türk tarihçi Yusuf Halaçoğlu ise Hazar Kağanlığı'nın Beğdili boyu tarafından kurulduğunu iddia etmiştir.
Kağanlığın kuruluşu
Sabir Türkleri'nin ve Batı Göktürk boylarının devamı olan Hazarlar, Göktürk birliği döneminde Göktürklerin Batı kanadını oluşturmaktaydı. Göktürklerin yıkılmasından sonra bağımsızlaşıp, Kuban Irmağı'yla Azak Denizi arasındaki araziye yerleşmişlerdir. Bu bölgedeki diğer Türk kavimlerini içlerinde eritip 7. yy ile 10. yy arasında Hazar Denizi ile Karadeniz'in kuzeyinde egemenlik kurmuşlardır. X. yüzyıl İslam tarihçisi Mes'udî, İranlıların Hazar adını verdikleri kavime Türklerin Sabar (Sabir) dediklerini bildirmektedir. Ayrıca bu bölge doğudan batıya doğru gelişen büyük göç hareketlerinin yolu üzerinde bulunduğundan; Hun, Ogur, Fin-Ugor ve Avarlardan kalan kütleler de burada hayatlarını devam ettirmişlerdir. Hazarların Orta Asya'dan bu bölgeye gelmelerinin tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hazarlar hakkında bilgi veren Gürcü kaynaklarına göre, Hazarlar bu bölgeye milattan önceki devirlerde gelmişlerdir. Hazarların tarih sahnesine çıkışları kaynakların ifadesine göre, 2. yüzyılın sonlarına doğru olmuştur. 198 yılında Barsiller'le beraber Ermenistan'a saldırmışlardır.3.yüzyılın başlarından 4.yüzyılın ortalarına kadar Ermenistan bölgesinde Bizans'a karşı Sasani Devleti'yle beraber savaşan Hazarlar, 4. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Sasanilerin Ermenistan'ı ele geçirip komşularına karşı istilacı bir siyaset izleyince, Hazarlar bu defa Bizans'la anlaşarak, onlara karşı savaşmaya başlamışlardır. 363 yılında Bizans imparatoru Julian'ın Ermenistan'da bulunan Sasanilere karşı yaptığı savaşa Hazarlar da katılarak Bizans'a yardım etmişlerdir. Bunun üzerine Sasaniler, Kafkasya'da bulunan kabilelerle anlaşarak onların Hazarlara saldırmalarını sağlamışlardır.
Hazarlar, 5.yüzyılda, Attila'nın 434 yılında Hun imparatoru olması üzerine bir süre Hunlara tâbi olmak zorunda kalmışlardır. Ancak Attila'nın ölümünden sonra dağılan Hun İmparatorluğu'ndan ayrılan Hazarlar, yeniden Sasani topraklarına saldırmaya başlamışlardır. Bu durum karşısında Sasani imparatoru, Bizans'tan yardım istemek zorunda kalmıştır. Bundan sonra Hazarlar ile Sasaniler arasındaki savaşlar 558 yılından itibaren sürekli olarak devam etmiş ve Sasani hükümdârı Derbent ve Kafkasya'daki geçitlerde bir dizi kaleler inşa ettirmiştir. 5. yüzyılda ortaya çıkan Avarlar da bir süre Hazarları hâkimiyetleri altına almışlardır. Sasani hükümdârı Anuşirvan, Hazarlara karşı Derbend (Bâb el-Ebvâb) kalesini yaptırmıştır. İyice kuvvetlenen Hazarları yenemeyeceğini anlayan Anuşirvan onlarla dost olma yoluna giderek, onlardan gelecek tehlikeleri önlemeye çalışmıştır. Hazarlar, 626-627 yıllarına doğru Bizans imparatoru Herakleios'la anlaşmaya varıp kumandan Çorpan Tarhan önderliğinde, Aras Nehri'ne kadar bütün Azerbaycan'ı ele geçirerek bazı Ermeni kitlelerini egemenliği altına almışlardır. 628 yılında kış mevsiminin başlaması yüzünden o yıl alınamayan Tiflis; ancak 629 yılında Hazar kumandanı Çorpan Tarhan'ın başarıyla yürüttüğü harekât neticesinde Hazar Yabgusu tarafından zapt edilmiştir. Böylece Sasaniler artık büyük bir devlet olmaktan çıkarılmış ve Hazar Hakanlığı, İran karşısında Bizans'ın en iyi müttefiki haline gelmiştir. Bu sırada Hazarlar, henüz bağımsız bir devlet değillerdi. Fakat Göktürk Devleti'nin 582 yılında Batı ve Doğu Göktürk Devleti olarak ikiye ayrılmasından ve daha sonra da Batı Göktürk Devleti'nin yıkılmasından sonra kendi başlarına bağımsız bir hanlık olarak tarih sahnesine çıkmışlardır. Süratle siyasi ve askerî nüfuzlarını genişleten Hazarların tam bağımsız bir devlet haline gelmeleri ise 630 yılını bulmuştur.
Kağanlığın yükselişi
Kağanlığın yayıldığı alan; Batı Göktürk İmpartorluğu'nun batıda en uçta kalan noktalarıydı: Kırım, Kafkasya, Dinyeper, Don Nehri ve Volga arası ile Hazar Denizi çevresidir.
Hazar-Arap ilişkileri
Hazar-Bizans işbirliği karşısında zayıflayan Sasani İmparatorluğu, 632-634'lerde İslam kuvvetleri tarafından çökertilip İran toprakları Arapların eline geçince "İslam İleri Harekâtı" bir yandan Ermenistan yolu ile Kafkaslar'a doğru bir yandan da Suriye üzerinden Anadolu içlerine kadar gelişmeye başlamıştır. Araplarla Hazarların mücadeleleri şiddetli ve devamlı olmuştur. İlk büyük taarruz, 651-652 yıllarında Halife Ömer zamanında yapılmış ve İslam orduları Hazar topraklarına girip Derbent'i alarak Hazarların bu sıralardaki başkentleri olan Belencer'e kadar ilerlemiş ancak Hazarlar tarafından geri püskürtülmüşlerdi. Belencer'in Araplar tarafından istila edilmesinden sonra Hazarlar, başkentlerini Aşağı İdil civarına nakletmişlerdir. Daha sonra güneye doğru ilerleyerek Ermenistan'a girmişlerdi.
Karadeniz'in kuzeyindeki Büyük Bulgarya Hanlığı'nın kuvvetli Hazar genişlemesi karşısında dayanamayarak İdil Bulgarları ve Tuna Bulgarları olarak ikiye ayrılması sonucunda Dinyeper'e kadar olan düzlükler Hazarların eline geçmiş ve Hakanlık, Kafkasların güneyinde de İslam İleri Harekâtı'na karşı yolları kapamıştı. 7. yüzyıl sona ermeden Hazarlar, Kırım'ı ele geçirip Azak Denizi çevresinde tam bir hâkimiyet sağlamışlardır ve böylece Hazar Denizi'nden Dinyester'e Kafkaslar'ın güney eteklerinden Oka Nehri'ne kadar bütün bölgeyi ve Kırım'ı ellerine geçirmişlerdir. 651-652'deki ilk karşılaşmadan sonra Halife Osman'ın 656'da şehit edilmesinden ve Halife Ali'nin halife seçilmesinden sonra meydana gelen karışıklıkların Kafkaslar yönündeki İslam saldırılarını azaltması üzerine harekete geçen Hazarlar, Arrân'a kadar indiler.
Hazar-İslam savaşları yaklaşık yarım asırdan fazla süren sınır boyu çarpışmalarıyla devam etmiş ve daha sonra da İslam orduları, Emevi Halifesi Muaviye zamanında Kafkas taarruzlarına yeniden başlamıştır. Ancak Arapların 717'de İstanbul'a yürümek üzere Kafkaslar'dan ayrılmak zorunda kalmasıyla, Hazar taarruzu karşısında kalan diğer Arap kuvvetleri geri çekilmiştir. Bunun üzerine Hazar ordusu 717-718 yıllarında Şirvan'a girmiş ve Azerbaycan'ın büyük bir kısmını işgal etmiştir. Bundan sonra Kafkaslar bölgesi, iki devlet arasında sürekli el değiştirdiği için İslam orduları, Kafkasya'nın kuzeyinden öteye geçememişlerdir. Hazarlar, Kafkasya'da ilerleyen Araplara karşı, 731'de büyük bir güç toplayarak karşı saldırıya geçip Arapları ağır bir mağlubiyete uğratarak, geçmişte Hazarlara karşı birtakım başarılan kazanmış, Ermenistan valisi Cerrah'ı öldürdüler. Hazar ordusu bu savaşta Musul önlerine kadar gelmiştir. Araplar böylece tekrar Azerbaycan'a gerilemek zorunda kaldılar. Buna karşı Sait El-Hareşi komutasında yeniden toparlanan Araplar, Hazarları geri püskürttüler.
732-733 yıllarında daha sonraları halife olacak olan Mervan bin Muhammed, Ermenistan'a ve Azerbaycan'a vali tayin edildi. Araplar en önemli başarılarını onun zamanında elde ettiler. Araplar, Semender ve birkaç Hazar şehrini de ele geçirdiler. Bu savaşta ölü ve esirler veren Hazar hakanı, Arap hâkimiyetini ve İslamiyet'i kabul etmek şartıyla barışa razı oldu. Bunun üzerine, yapılan antlaşmaya göre başkent İdil'de iki fakih kalacak ve Hazarlara İslamiyet'i öğretecekti. Ancak Hazar hakanının Müslümanlığı çok uzun sürmemiş ve hakan, Arapların gitmesini müteakip eski dinine dönmüştür. Böylece de İslamiyet, gerek Hazarlar arasında gerekse de bu topraklardaki diğer kavimler arasında güçlü bir şekilde yayılma fırsatı bulamamıştır. Mervan'ın bu seferinden sonra İslam-Hazar ilişkileri genellikle dostane seyretmiştir. İslam halifeliğinde Abbasiler'in iktidara geldiği, 763'ten sonra, Arap-Hazar mücadeleleri eski hızını kaybetmiştir.
Hazarların Müslüman ülkelerine son akınları Halife Harun Reşid zamanında olmuştur. Halife Harun Reşit, kumandanı Yezid'i Hazarların üzerine göndermiş ve o da Hazarları Ermenistan'dan çıkarmayı başarmıştır. Bundan sonra Arap kaynaklarında Hazarların hücumlarından bahsedilmemektedir. Böylece Güney Kafkaslar'da hâkimiyet için yapılan Arap-Hazar mücadelesi sona ermiştir.
Hazar-Bizans ilişkileri
Hazarlar, 7. ve 8. yüzyıllarda nüfuzlarını arttıran Hazarlara, 7. yüzyılda Kırım Gotları tâbi olmuşlardır. Hazarlar 787 yılında Güney Kırım'daki Doros (şimdiki Mangup) kalesini ele geçirmişler ve böylece Gotların Kırım'daki hâkimiyetini sona erdirmişlerdir. 8. ve 9. yüzyıllarda büyüyerek sınırları batı ve kuzey yönünde genişleten Hazar Kağanlığı, Doğu Avrupa'nın güçlü devletlerinden biri olarak her kavimden belli şartlara göre vergi almıştır. Karadeniz'in kuzeyi, Karadeniz sahilleri, Kuban Nehri boyları ve Kırım'ın Hazarların eline geçmesi üzerine Bizans ile Hazarlar arasındaki ilişkiler büsbütün sıklaşmıştır. 695 yılında askerî bir darbeyle tahttan indirilen II. Jüstinyen, Kırım'daki Gotların yanına kaçmış, Gotlar da onu Kırım'ın o zamanki hakimi olan Hazar hakanı Busir'e teslim etmişlerdir. 704'te Busir, kızkardeşini II. Justinianos ile evlendirmiştir. Tarihçi Günah Çıkartıcı Theofanis'e göre; Bizans'ın yeni imparatoru III. Tiberius, 705'te II. Justinianos'un ölü ya da diri yakalanıp kendisine teslim edilmesi karşılığında büyük bir armağan teklif etmesi üzerine Busir, Tmutarakan temsilcisine II. Justinianos'un ölüm talimatını verdiyse de II. Justinianos, karısının yardımıyla kurtularak Konstantinopolis'e döndü ve Bulgar hükümdarı Tervel Han'ın yardımıyla tekrar tahta geçti. Bu arada Cherson'u ele geçiren Hazarlara 710'da savaş açtı. Cherson'u ele geçirmesine karşın Hazar hakanından da yardım alan Chersonlu isyancılar, Kırım'ı ele geçirdi. Bu sırada savaşa giden ordu, 711'de Filippikos'in tarafına geçti ve II. Jüstinyen asıldı.
Araplar karşısında Hazarlar ve Bizanslıların beraber hareket etmesi III. Leon zamanında da devam etmiş ve III. Leo, oğlu V. Konstantinos'u Hazar Kağanı Bihar'ın kızıyla evlendirmiştir. Bu evlilikten doğan Hazarlı Leon 775'te tahta çıkmıştır. Kurulan akrabalık bağlarıyla birlikte iki ülke arasında ticari ilişkiler gelişti. Hazarlar da 834-835 yıllarında saldırılardan korunmak için Sarkel Kalesi'ni yaptırmak isteyince, Bizans imparatoru Theofilos'a elçi göndererek kendisinden destek de aldılar. Hazar-Bizans ilişkileri, imparator Romanos Lekapenos döneminde Bizans'ın Yahudilere olan tutumu nedeniyle bozulmuştur. Bu yüzden Bizans'tan kovulan birçok Yahudi, Hazar ülkesine sığınmış ve 932 yılında Bizans'la Hazarların arası tekrar açılmıştır. Bunun üzerine Hazar hakanı ülkesindeki Hristiyanları takibe başlamış, bunu duyan I. Romanos da Kiev Knezi I. İgor ile anlaşarak onu Hazarlara karşı bir sefer düzenlemeye ikna etmiştir. Bir süre sonra Bizans-Hazar ilişkileri daha da bozulmuş ve Bizans; Uz, Peçenek, As ve Alan kabileleriyle anlaşarak onları Hazarlara karşı saldırtmışsa da Hazarlar bu saldırıları geri püskürtmüşlerdir.
Hazar-Rus ilişkileri
Rus-Hazar ilişkileri yıllıklara göre 859'da başlamıştır. Yıllıklarda 859 olayları anlatılırken: "Hazarlar, Rus kabileleri olan Polyan, Severyan, Radimiç ve Vyatiçler'den her ev başına bir sincap kürkü ile gümüş para aldılar." şeklinde geçmektedir. Rurik'in yerine geçen Novgorod Knezi Oleg bu duruma bir son vermek için 884 yılında Severyanların üzerine gidip, onların Hazarlara vergi ödemelerini istemediğini söylemiştir. 884 yılında Ruslar, diğer Slav kabileleriyle birleşerek Hazarlara karşı birlik meydana getirdiler ve Hazarları iyice zayıflattılar. 892 yılında Ruslar, 55 gemiyle Hazar Denizi'ne inmişler; Ciyl ve Deylem sahillerine, Taberistan ve Abiskon topraklarına asker çıkarıp, çevreyi yakıp yıkmışlar ve topladıkları ganimetlerle geri dönmüşlerdir. Geri dönüşleri sırasında da elde ettikleri ganimetlerin bir kısmını Hazar Hakanı'na vergi olarak vermişlerdir. Ancak; Rusların yaptıklarını öğrenen Hazar Hakanı'nın Müslüman askerleri, hakandan Ruslara saldırmak için izin istemişler ve bu izni alarak Ruslara saldırmışlardır.
9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ruslar, Hazar ülkesinde özellikle ticari alanda etkili olmaya başlamışlardır. Rusların sahip olduğu bu rahatlık, Kiev Knezi I. İgor'un Kiev şehrini ele geçirerek buraya yerleşmesini sağlamıştır. Girdiği uzun mücadeleler sonucunda Dinyeper Nehri üzerinden Karadeniz'e inen büyük ticaret yolunu ele geçirerek, bazı Slav kabilelerini Hazar egemenliğinden almıştır. Ruslar, yine bu bölgede Hazar hâkimiyetine son vererek, dağınık bir halde yaşayan Slav kavimlerini bir daire altında toplayarak devlet haline getirmişlerdir. Ruslar, ilk defa 913'te Hazar Kağanlığı'na bir sefer düzenlemişlerdir. Ona göre bu Rus akını Hazar Hakanı'nın izniyle olmuş ve Ruslar elde edecekleri ganimetlerin bir kısmını hakana vermişlerdir. Ancak Hazar hakanı 925'te kendisinin izni olmadan Rusların tekrar bir akın düzenlediğini öğrenince, kuvvetlerini göndererek geri dönen Rusların yolunu kesmiştir. İgor'un 935'lerde tekrar Tmutarakan şehrine saldırdığı bir sırada Bizans da Rusların yardımıyla Kırım'daki Hazar topraklarına saldırıp bir kısmını ele geçirmişlerdir. Hazar kağanı II. Aaron, buna 939'da bir misilleme yapmış ve Kırım'ı tahrip etmiştir. Hazarlar, İgor'un 941'de Bizans'a yaptığı sefer sırasında da Bizans donanmasını imha etmişlerdir. 944'te Ruslar, o dönemde Müslüman Kafkasya'nın merkezi olan Azerbaycan'ın Berde şehrine kadar inerek her tarafı yağmalamışlar; ancak Hazarlar onlara karşı hiçbir tedbir almamışlardır. I. Svyatoslav, 965'te Hazarlar üzerine yürüdü ve Sarkel'i aldı. I. Svyatoslav daha güneye inerek Peçenek ve Uzları Hazarlar üzerine saldırttı. Sonra Kerç Boğazı'nı ve Kafkasya'nın Kuban sahillerini ele geçirdi.
Hazar-Diğer Türk boyları ilişkileri
9. yüzyılın ortalarına kadar gelişmesini sürdüren Hazar Kağanlığı, topraklarında yaşayan Türk kavimleri tarafından 9. yüzyılın sonlarına doğru birtakım saldırılara uğramıştır. Doğudan gelen Kıpçak ve Uzların Hazar ülkesine saldırmasına karşın Hazarlar bu saldırıyı durdurdu ancak, onları tam olarak mağlup edemediler. 854 yılında Kabarlar, daha sonraları Macarlar ve Bulgarlar, Hazar hakimiyetinden ayrılmışlardır. Ayrıca doğudan gelen Peçenek saldırıları da Hazar Kağanlığı’nın zayıflamasında etkili olmuştur. Peçenekler 860-880 yılları civarında Uzların baskısından kurtularak Hazar yurdu içinden batıya doğru geçmişler ve İdil Nehri'ni aşarak Don ve Kuban boylarına gitmişlerdir.
Volga boylarına yerleşen Macarların Hazarların idaresinde teşkilatlanması sonucu Arpad Hanedanı ortaya çıkmıştır. 9. yüzyılın sonlarına doğru Bulgarlar ve Peçenekler, Macarlara saldırınca, Hazarların himayesindeki bu devlet yıkılmış ve Macarlar bu olaydan sonra bugünkü Macaristan'a yerleşmişlerdir. 9. yüzyılın başlarında Peçenekler, Hazarlara yeniden saldırmışlar, fakat Oğuzların Hazarlara yardım etmesi sonucu Peçenek saldırısı savuşturulmuştur. 965'teki Rus seferinden sonra eski gücünü kaybeden Hazarların yıkılmasında Ruslar birinci derecede etkiliyken diğer Türk boyları ikinci derecede etkili olmuştur. Gerek Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak gibi Türk boylarının saldırıları gerekse 970'ten itibaren Hazarların hakimiyeti altında yaşayan kabilelerin birer birer kopmasıyla Hazarlar büyük bir güç kaybına uğramıştır.] Hazarların bir kısmı 965'ten sonra Kırım'a; diğer bir kısmı da Hazar Denizi ile Kafkaslar arasındaki bölgeye çekilerek varlıklarını devam ettirmişseler de zamanla Hazarların kontrolünden çıkan topraklardaki Hazarlar arasındaki bağlantı çeşitli Türk boyları tarafından kesilmiştir. Doğu kaynaklarının Kıpçak, Bizans kaynaklarınınsa Kuman dedikleri boyların, Batı Sibirya'dan ayrılarak Volga boylarına doğru ilerlemesi, Hazarların Harezm ve Türkistan'la olan ilişkilerini kesmiş ve buralarla olan ticari ilişkilerini bitirmiştir. Askerî ve ekonomik yönden buhran yaşayan Hazarlara son darbeyi Kıpçakların indirmesinden sonra Hazarlar, bir müddet daha Kırım’da kalsa da 11. yüzyıl içerisinde bir kısmı Kumanlara bir kısmı da Ruslara karışarak onların içerisinde kaybolup gitmişlerdir. Kuman-Kıpçak ülkesi de 1299’da Moğollar tarafından istilaya uğramıştır.
Kağanlığın çöküşü
Bizans ile Hazarlar arasındaki siyasi rekabet, Kırım üzerinde hakimiyet kurma isteğinden dolayı çıkmıştır. Hazarlar, I. Svyatoslav'ın güneye inerek Kerç Boğazı'nı ve Kafkasya'nın Kuban sahillerini ele geçirmesinden sonra Azak ve Kırım taraflarında varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bizans kaynaklarına göre, Ruslar ve diğer Türk boylarıyla anlaşıp Hazar Devleti'nin yıkılmasına sebep olmuştur. Öyle ki 1016-1019 yılları arasında Bizans'la işbirliği yapan Ruslar, Hazarların Tmutarakan'daki Hazar topraklarına saldırmışlar ve Tmutarakan ile civar topraklar, Bizans imparatoru II. Basileios'un gönderdiği donanmanın yardımıyla I. Svyatopolk tarafından zaptedilmiştir. Bu savaştan Hazarların son hakanı olan Georgius Tzul esir edilmiştir. Hakan Hristiyanlığı kabul ederek Arbon unvanını almıştır. Mstislav bundan sonra Tmutarakan knezi olmuş ve 1022'de ordusuna aldığı Hazarların da yardımıyla Kievdeki kardeşi I. Yaroslav'a karşı savaşmıştır. 1016'dan sonra egemenliklerini Aşağı İdil boylarında, Azak ve Kırım'da küçük prenslikler kurarak sürdüren Hazarlara son darbeyi 1030 yılında Peçenekler indirmiştir. Rus yıllıklarındaki 1095 yılına ait kayıtlarda ise Hazarlar artık Rus knezlerine tâbi olarak anılmaktadırlar. Hazarlara karşı savaşması için kışkırtılan Bizans İmparatoru da, Rus ordusuna yardım etmek üzere Bizans donanmasını göndermiştir. Hazar Kağanlığı, Bizans İmparatorluğu'nun da etkileri sebebiyle 11. yüzyılda çökmüştür.
Şaban Kuzgun'a göre, Hazarların çöküş nedenleri iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılır. Dış sebeplerin en önemlisi: Hazarların coğrafî bakımdan son derece önemli bir bölgeyi ellerinde tutuyor olmalarıdır. İç sebeplerin başlıcaları ise;
Ülkede Hazarların geniş bir alana yayılmasıyla; din, dil, kültür, menfaat ve kader birliğinin yok olması,
Ülkede zevk ve rahatlığın artması,
Askerî sistemle hakanlık yapısının bozulmasıdır.
Golden'a göre, kağanlığın 10. yüzyılın ikinci yarısındaki beklenmeyen çöküşü kaçınılmazdı. Ona göre Hazarların yıkılışı Musevi olmalarından dolayı değil, merkezi olmayan güçlerden oluşan konar-göçer devlet yapısının zayıflıkları ve İtil boylarında değişen ekonomik dengelerle ilgilidir. Devletin çökmesinden sonra hemen kaybolmayıp aralarında Macarların da olduğu çeşitli ulusların arasına dağılan Hazarların bir kısmı Macar sınırlarını korumada görev almıştır. Timothy Miller, 11. yy. civarında Musevi Hazarların Bizans İmparatorluğu'ndaki "Pera Yahudi Cemaati"nin üyesi olduklarını keşfetmiştir. Dunlop'a göre, Rusların bir deniz gücüne sahip olmasına karşın Hazarların sahip olmayışı, karada sağlanan savaş üstünlüklerini kaybetmelerine yol açmıştır.
Devlet teşkilatı
Hazar Kağanlığı'nın devlet teşkilatı aslında Göktürk Devleti'nin teşkilatının bir devamı olmakla beraber bazı konularda farklılık göstermektedir. Hudud ul-'alam adlı esere göre, devletin başında bulunan hakan, Aşina sülalesinden gelmekte ve Türk geleneklerine uygun olarak ilahi kaynaklı sayılmaktaydı. Bu yüzden hakan (kağan) olmak için belirli bir sülaleye mensup olmak gerekliydi. Kağanlık babadan oğula geçerdi ve kağanların Asena adlı dişi bir kurdun soyundan geldiğine inanılırdı. Hem Batı Türklerinde hem de Hazarlarda "kağan katletme" âdeti vardı. Arap tarihçi İstahrî'ye göre, kağan göreve başladıktan sonra yaşayacağı süre için bir limit belirlenirdi ve bu süre dolar dolmaz kağan öldürülürdü. İbn Fadlan'a göre, kağan en azından 40 yıl tahtta kalmışsa devlet erkanı ve halkı, yaşlılıktan dolayı düşünme, yargılama yeteneğinin bozulmuş olacağını düşünürlerdi ve bunun sonucunda da kağan katledilirdi. Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Hazarlarda da kağanın kutsal bir gücü ve konumu olduğuna inanılırdı. Halkın başına kuraklık, kıtlık, savaşlarda başarısızlık ve başka uğursuzluklar geldiği zaman, kağan bundan sorumlu tutulur ve bu durum onun ölümüne neden olurdu. Kağanın yardımcısına Kündür, onun da yardımcısına çavışgır denmekteydi. Bu 3 kişinin dışında kimse kağanın yanına giremezdi. Kağanın düşmana karşı gönderdiği ordu yenilgiye uğrarasa, kaçarak geri dönenler öldürülür, kumandan ve kağan yardımcısı cezalandırılırlardı. Hazarlara bağlı diğer kavimler, merkezden gönderilen İl-teber veya tudun denilen kişiler tarafından yönetilirlerdi. Kağanın karısına diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Hatun denirdi. Kağan ölümünden sonra özenle hazırlanmış bir anıt mezara gömülürdü. Zaman ilerledikçe, Hazar kağanının konumu zayıfladı. O. Pritsak'a göre, tarihçi El-Yakubî'nin 9. yüzyılda tuttuğu kayıtlarda, kağanın 799 yılına hem en üst düzeyde yönetici hem de ordu komutanı olduğunu; ancak, 833 yılına gelindiğinde yetkilerini bir diğer yönetici olan Bek ile paylaştığını yazıyordu. Kağanın göstermelik bir ruhani lider konumuna indirgendiği 10. yüzyılda devlet meseleleriyle ilgilenen kişi Bek idi. İbn Fadlan'ın anlattığı kadarıyla, bek her türlü yasak koymaya, cezalandırmaya, affetmeye ve devlet işlerini yürütmeye yetkiliydi. Yine de o dönemin hiyerarşisinde bir unvandan ibaret olan kağanın ardında, ikinci sırada yer alıyordu. Bekin en önemli sorumluluklarından biri de ordu komutanlığıydı. Hazar yönetiminde üçüncü kademede bulunan kişiye Kender, dördüncü sırada gelen Kenderin vekiline de Javişgar denmekteydi. Yönetim hiyerarşisinde beşinci sırada Tarkan bulunmaktaydı. Görevi, Hazar ordusunda alay komutanlığı yapmak ya da yardımcı orduları komuta etmekti. Tarkan aynı zamanda 8. yüzyılda Atil'in yerel valisinin de unvanıydı.
El İstahrî'ye göre, Hazar ordusu 12.000 kişilikti. Askerin küçük bir kısmı hariç düzenli bir şekilde ücret almaz, maaşlarını uzun vadelerle ve düzenli olmayan aralıklarla alırlardı. Hazarların ücretli askerleri yoktu ve şehirlerin savunmaları gönüllüler tarafından yapılırdı. Ancak, 9. yüzyılın ortalarında ticaretin gelişmesiyle askerlik mesleğiyle uğraşanların sayısı azalmış ve bu durum, ücretli askerlerin sayısının artmasını da beraberinde getirmiştir. Öte yandan, Harezm'den getirilen ve "Arsiya" adı verilen İran kökenli Müslüman askerler Hazar kağanının özel muhafızlığını yapmaktaydı. Hazar ordusunda bunlardan başka Slav Rusları da görev alıyordu. Ayrıca, Hazarların deniz gücü olduğu görülmemektedir.
Hazarya'da görev yapan yerel valilere Tudun adı verilirdi ve bunlar Hazar Kağanı tarafından atanırdı. Tudunlar vergi toplarlardı ve gümrükten sorumluydular. "Balıkçı" adı verilen sahil güvenlik görevlileri de mevcuttu. Ancak bazı şehirlerde tudunlar ve balıkçılarla aynı görevi üstlenen ve seçimle işbaşına gelen yöneticiler de vardı. Babaghuq (şehrin babası) adı verilen bu yöneticilerden biri Cherson'u 705-840 yılları arasında yönetmiştir. Bir başka babaghuq da 703 yılında Tmutarakan'ın yöneticisiydi. Ayrıca, Hazarlar, Kiev Ruslarının da kurdukları Kiev Knezliği'nin yönetim biçimini etkilemişlerdir. Rusların Kumanlar üzerine yaptığı seferdeki mağlubiyeti destansı bir biçimde anlatan İgor Destanı'nda Novgorod-Sversk Prensi İgor'un unvanı "kağan"dır. Hudūd-al-'Ālam adlı eser de İgor'dan "Rus Kağanı" olarak bahsetmektedir.
Tüm inançların mahkemede temsil edilmesini sağlayan ve böylece hoşgörü ortamını da yaratan Hazarlar düzenli bir hukuk sistemi de kurmuşlardı. Başkentte 4 farklı inancı temsil eden 7 baş yargıç yüksek mahkemeyi oluşturuyordu. Atil'deki mahkeme esas olarak ticari davalara bakıyordu.
Ekonomi
Hazarların en önemli gelirini ticaret akışı oluştursa da, ihraç edecek fazla malları bulunmamaktaydı. En çok bal, tutkal, balmumu, un, kadife ve kürkler ihraç edilmekteydi. Ayrıca, ticaret kervanları ve gemileri, Hazar Kağanlığı'na onda bir oranında vergi öderlerdi. Hazar Denizi'nden gelen gemilerden de gümrük vergisi alınırdı. Hazarlar, Müslüman ve Rus tüccarların ülkelerinden serbestçe geçmelerine izin vermişlerdir. Bu tüccarlar özellikle 10. yüzyılda İtil'in devamlı müşterisi olmuşlardır ve bir süre sonra da birçoğu buraya yerleşmiştir. İtil dışında Sakşın şehrini de bir ticaret merkezi yapan Hazarlar, 8. yüzyılla 11. yüzyıl arasında topraklarının geniş bir bölümünde güven ve asayişi sağladığı için Doğu Avrupa'da tam anlamıyla bir Hazar Barışı çağı yaşatmışlardır.
Sarkel Kalesi'nde ele geçen eşyalardan Hazarların birçok kavimle ve başka Türk topluluklarıyla büyük boyutlu ticaret ilişkileri olduğu, ayrıca tarım ve hayvancılıkta da ileri bir düzeye vardıkları anlaşılmıştır. Hazarlarda ziraatin ve özellikle de ticaretin gelişmiş olmasına rağmen, ekonomik hayatlarının esasını yine de hayvan yetiştiriciliği teşkil ediyordu. Nehir boylarındaki otlak ve sazlıklar, hayvan yetiştirmeyi kolaylaştırıyordu. Ancak, Hazarlar giyim eşyaları ve bir kısım ihtiyaçlarını Araplardan ve Bizanslılardan ihtal etmekteydiler. Ayrıca Hazar kılıçları da Ruslar tarafından oldukça ilgi görmekteydi.
Hazar Kağanlığı'nın birçok bölgesinde, özellikle de kuzeydeki ormanlık alanlarda tahıl tarımı oldukça yaygınken, güneydeki bozkırlarda göçebe çobanlık hâkimdi. Hazar bozkırlarında darı, buğday, arpa, çavdar, kendir ve bezelye gibi çeşitli bostan sebzeleri yetiştiriliyordu. Hazar yerleşimlerinde yapılan kazılarda kavun ve hıyar tohumları ile üzüm ve kiraz kalıntıları bulunmuştur. Hazarya'da yapılan balıkçılğın yanında hayvan yetiştiriciliği de yapılıyordu. Hayvanların evcilleştiirlmesi yaygındı. Beslenen hayvanlar arasında koyun, keçi, at, eşek ve domuz bulunmaktaydı. Çiftlilk hayvanlarının dışında çok sayıda deveye de sahip olan Hazarlar, arıcılık da yapmaktaydı. Bunların yanı sıra, yaban domuzu, kunduz, geyik ve tavşan gibi çeşitli yabani hayvanlar da avlanıyordu.
Ticari etkinlikler açısından gelişmiş olan Hazar Kağanlığı, Asya ile Avrupa arasındaki birçok ticaret yolunu kontrol altında tutuyordu. Avrasya'nın birçok yerinde ticari bağları bulunan Hazarlar, Harezm'de pamuklu dokuma, keçe, yastık kılıfı ticareti yapıyorlardı. Hatta Hazar Kağanlığı, İsveç'le bile ticaret yapmıştır. Gezgin tüccarlar olan Radhanitler ise Orta Asya'yla Rusya ile Hazarya'yı sosyal, kültürel ve ticari açıdan çeşitli bağlar kurmaktaydı.
Kültür ve sanat
Hazarların mimari ve sanat eserlerinin gün yüzüne çıkarıldığı en önemli arkeolojik merkezler, Hazar kağanlığının başkenti, Sarkel, Mayatsko şehri ve Salvato kurganlarıdır. Ayrıca kafkaslar ve Don nehri ile Dinyeper bölgelerinde de Hazarlara ait önemli arkeolojik eserler elde edilmiştir. Günümüze yazılı bir belge kalmayan ve bu yüzden dilleri ve kültürleri üzerine yeterli bilgi sahibi olunamayan Hazarlar, Türk kökenli bir ulus olarak Orta Asya'dan gelme göçebelik karakterlerini tümüyle silememişlerdir. Özellikle yaz ve kış aylarında değişik bölgelerde oturma geleneği, Hazar Kağanlığı'nda da sürdürülmüştür. Kış aylarında genellikle kentlerde yaşayan Hazar toplumu, ilkbahar gelince kentlerden çıkar ve kışa kadar yayla ve bozkırlarda yaşardı. Sovyet arkeologların yaptıkları araştırmalarda elde ettikleri bulgulara göre Hazarlar, Hunlardan daha farklı olarak çok ileri bir medeniyet seviyesine erişmişlerdi. Hazarlarda evler, Türklerin derme evleri (hargâh, büyük çadır da denir) denen, ağaçtan yapılmış ve üstleri keçe ile örtülü türdendi. Ayrıca, kağana ve kamuya ait olan binaların yapımında tuğla kullanılıyordu. Yapılan kazılarda Hazar ülkesinin her tarafına yayılmış olan ve göçebe hayattan yerleşik yaşam tarzına geçişin ilk örneklerini yansıtan yuvarlak temelli, Türklerin kullandığı "yurt" adı verilen çadırları anımsatan tuğla evlere rastlanmıştır. Daha sonraki buluntularda dörtgen evler de ortaya çıkarılmıştır.
Sarkel Kalesi'ndeki dehlizlerde Hazar yapımı mücevherlerin, süslü tabakaların, ayna gibi çeşitli süs eşyalarının bulunması, hem Hazarlarda altın ve gümüş işlemeciliğinin çok ileri bir noktada olduğunu hem de Hazarların süse ve giyime düşkün olduklarının bir göstergesi olmuştur. Hazar kültürünün etkisi hâkimiyetine yakın olan bölgelerde de görülmüş ve Hristiyanlık dinini kabul etmesiyle tanınan I. Vladimir'in "kağan" unvanını kullanmıştır.
Ruslar kısa ceketler giyerken, Hazarlar, Bulgarlar ve Peçeneklerin ceketleri uzundu. Bu ceketler, aslında Aşkenazi Yahudilerin 19. yüzyılda giydikleri cüppelere benzeyen kaftanlardı. Türk erkekleri ve kadınları saçlarını örerlerdi. 7. yüzyıla ait Çince bir kaynağa göre, yalnızca Türk kağanı uzun saçlarını (bir kurdeleyle bağlayarak) serbest bırakabilirdi. Kağan dışında kalan tüm soylular ve savaşçılar da saçlarını örmek zorundaydılar.
Dil ve yazı
Hazarca Eski Türkçe dönemi (6-10. yy) içinde değerlendirilir. Hazarların diliyle yazılmış bir eser, günümüze kadar ulaşamadığı için Hazarların konuştuğu dil hakkında kesin bir bilgi yoktur. Hazarlardan günümüze kadar kalan iki belge vardır ve bunlar İbranice yazılmıştır. Bunlardan biri, Hazar kağanı Yusuf tarafından, 960 yıllarında Emevilerin Kurtuba emiri III. Abdurrahman'ın hizmetinde çalışan devlet adamına yazılan mektup ve diğeri de, yine aynı hakan zamanında ismi belirsiz bir Musevi Hazar tarafından yazılan mektubun Mısır'da bulunan parçalarıdır. Barthold ve Minorsky gibi Rus araştırmacılar, Hazarcanın İdil Bulgarlarının diline benzediğini, bugün Çuvaşçanın da, Bulgarca ve Hazarcaya benzediğini ve sonuç olarak, Hazarca'nın Türk dillerinin ayrı bir kolu olan Çuvaşçaya çok yakın olduğunu ifade etmektedirler. Ayrıca, yapılan araştırmalara göre, Hazar ülkesinde Hazarcanın dışında çeşitli Türk dillerinin de konuşulmakta olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Ayrıca, Karaçaylar, Balkarlar ve Kafkasyalılar da bu dilden arta kalan birtakım sözcükleri de dillerinde kullanmaktadırlar. Polonya'da yaşayan Karaylar da Musevi olup eski Hazar Türkçesini kullanmaktadırlar.
Din
Hazar Kağanlığı içinde birçok din yaşama olanağı bulmuştur. Hazarların asıl ve en uzun süreli dini, Gök Tanrı Dini'ydi. Diğer eski Türk halkları gibi tabiat güçlerine dini anlamda saygı gösteriyorlardı. Devlet içerisinde erken dönemlerden itibaren ortaya çıkan bir başka din de Hristiyanlıktı. Arap istilaları döneminde de Müslümanlık, Harezmli tüccarlar aracılığıyla yayılmıştır. Dağıstan'daki Museviler de, Museviliği yaymaya çalışmıştır. Hazarlarda Hristiyanlığın yayılması, 8. yüzyıl başlarında Güney Kafkasya ve Azerbaycan'da genişleyen Arap istilasıyla sona ermiştir. Ancak, Hazar Kağanlığı'nın yıkılmasından sonra Hristiyan halk, Rus Ortodoks Kilisesi içerisinde erimiştir.
Hazar Kağanlığı, devletin resmi dini olarak Musevilik'i kabul etmiş olsa da, Yahudilikin hangi mezhebine bağlı oldukları kesin değildir. Hazar kağanı, El-Mesûdî'ye göre, Halife Harun Reşid döneminde (786-809) Musevilike geçmiştir. Ancak, "Constantine'nin Hayatı" adlı esere göreyse, Hazar hakanının Yahudiliği kabul edişi 861 yılını bulmaktadır. Hazarların Museviliği nasıl kabul ettikleri bilinmese de, daha önceden Doğu Avrupa'da Musevi toplumların yaşadığı ortaya çıkarılmıştır. Ancak, Sasanilerin ve Bizans Devleti'nin Yahudileri takip ettirmesi üzerine, Dağıstan'a yerleşen Yahudiler, bir süre sonra dinlerini yaymaya başlamışlardır. Ayrıca, Hazar Kağanlığı, Mezopotamya ve Harezm (bugünkü Özbekistan) dahil birçok bölgeden de Musevi göçü alıyordu. El-Mesûdî'ye göre; başkent İtil'de Müslüman ve Hristiyan toplulukların Musevilerden fazla olmasına karşın, ülkede bulunan belli başlı 7 kadıdan 1'i eski Gök Tanrı dinine tâbi olanların, 2'si Hristiyanların, diğer 2'si Musevilerin ve kalan 2'si de Müslümanların davalarına bakardı. Bulan Kağan ve Obadiah Kağan zamanlarında halk arasında yayılma hızı artan Musevilik inancının yayılması için herhangi bir gayret içerisinde olmayan hakanlar, halkın dini inancına karışmamışlardır. 10. yüzyıla gelindiğinde ise, Musevilik Hazarlar arasında hakim din olmuştur. Mervan bin Muhammed komutasındaki İslam kuvvetlerine yenilen Hakan, zor durumda kalınca İslamiyeti kabul edeceğini bildirse de, kısa süre sonra eski hâline dönmüştür. İslam ordularının çekilmesinden sonra kalan iki fakih, İslamiyet'i yaymaya çalışmışlardır. Harezm'de İslam savaşları başladığı ve hastalıklar çıktığı zaman, halkın bir kısmı Hazar ülkesine taşınmış ve daha sonra serbest olarak ibadet edebilme, ezan okutma, cami yapabilme ve müslümanlara karşı savaşmama gibi şartlar karşılığında orduya girmişlerdir. Diğer taraftan, Omeljan Pritsak ise Hazarların Museviliğe dönüşünü yalnızca gezgin Radhanitler ve İranlı Yahudi tüccarların etkilerine bağlamaktadır.
1999'da Aşkenaz Musevilerine ait Y kromozomlarında yapılan genetik araştırmalarda DNA yapılarının, İsrailoğlu kökenli Yahudilere değil, Türk kökenlilere yakın sonuçlar verdiği ortaya çıkmıştır.
Hazar Kağanları
Hazarlardan günümüze yeterince bilgi kalmadığı için birçok yerde kesin tarihler verilememiştir.
620 - 690
• 620 - 630 Tong Yabgu Kağan (Batı Göktürklerin kağanı)
• 630 - ~650 Böri Şad
• ~650 İrbiş
690 - 715
~690 - 715 Busir (İbuzir Gliavan)
720 - 732
• 720'lerin sonları-731 Baryik
• ~732 Bihar
730'lar - 840'lar
• 730'ların sonları Prisbit (Kağan naibi)
• 737 - 740 Halifelik idaresi
• ? - 760'lar Bağatur
• 825 - 830'lar Tuvan Kağan
• 840'lar "Tarkhan"
840 -
• ~861 Zekeriya
Bulan hanedanı
740'lar Bulan Sabriel
~786 - 800'ler Obadiah
Hizkiya
I. Menaşe
Hanuka
İshak
Sabulon
II. Menaşe
Nişi
~900 I. Aaron
Menahem
~920 Benjamin
920'ler - 940'lar II. Aaron
940'lar - 960'lar Yusuf
Geç Hazar kağanları
~986 - 988 David (Taman'da)
? - 1016 Georgius Tzul (Kerç'te)
0 Yorum:
Yorum Gönder