Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

















SON YAZILAR :
Loading...


15 Eylül 2021

Osmanlı Donanması - 1

Osmanlı Donanması (Donanma-yı Humâyûn), Osmanlı Devleti'nin askerî deniz gücü. XIV. yüzyılda kuruldu. Osmanlı Devleti, 1323 yılında Karamürsel'i fethederek denize ulaştı, Kara Mürsel Bey komutasında ilk donanma oluşturuldu ve Kocaeli'nde yapılan savaşlarda denizden destek sağlandı. 1327 yılında Karamürsel'de ilk Osmanlı tersanesi kuruldu ve böylece deniz gücünün kurumsallaşma çalışmaları başladı. Osmanlı donanmasında hiyerarşik sisteme geçildi, ilk Derya Beyi (Donanma Komutanı), Kara Mürsel Bey oldu. 1337 yılında Kocaeli ele geçirildi; böylece 1353 yılında gerçekleşecek olan Rumeli'ye geçişin önü açıldı. Bundan sonra donanmanın merkezi sırasıyla İzmit, Gelibolu ve son olarak da İstanbul oldu.


İstanbul'un Fethi'nde II. Mehmed, donanmadan yararlandı. Karadeniz'de ve Akdeniz'de etkisi artan Osmanlı donanması, Mısır Seferi'nde Osmanlı kuvvetlerine lojistik destek sağladı. 1538 yılında Preveze Deniz Muharebesi kazanıldı. Bundan sonra Cerbe Deniz Muharebesi de kazanıldı, Malta kuşatıldı ancak bir şey elde edilemedi. Osmanlı donanmasını büyütmek için birçok tersane kuruldu, ihtiyaç duyulan malzemeler Kocaeli'den, Biga'dan, Samsun'dan, Kastamonu'ndan ve Aydın'dan getiriliyordu. Kaptan-ı Deryalara gelenek olarak Cezayir beylerbeyliği verilirdi. Tersane-i Amire'nin bulunduğu Kasımpaşa'nın inzibat sorumlusu donanma idi. Gelibolu, Akdeniz adaları ve İzmir'in bazı yerleri Osmanlı kaptanlarına dirlik olarak verilirdi.

16. yüzyılda Hint Okyanusu'nda Portekiz Krallığı'na karşı Hadım Süleyman Paşa ve Piri Reis komutasında seferler düzenlendiyse de, Portekiz donanması üstün geldi ve Piri Reis idam edildi. İnebahtı Savaşı'ndan sonra ağır kayıplar veren Osmanlı donanması, kayıplarını telafi etmeyi başardı. Osmanlı Devleti, duraklama döneminden itibaren deniz ticaretinde Avrupalı devletlerden geri kaldı. XVIII. yüzyılda Mezomorto Hüseyin Paşa'nın girişimleri ile donanmada reform yapıldı. Fakat denizlerde ciddi bir üstünlük sağlanamadı. 1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa'nın Kaptan-ı derya olmasıyla Bahriye Mektebi açıldı, burada modern eğitim verilmeye başlandı ve 1776 yılında Tersane-i Amire'nin yakınlarında ikinci Bahriye Mektebi olarak Hendesehane-i Bahri açıldı. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti, Fransa'nın Mısır Seferi'nde Birleşik Krallık donanmasından yardım aldı. Bundan sonra III. Selim'in reformlarını devam ettiren II. Mahmud devrinde donanma, 1827 yılında Navarin'de imha edildi. II. Mahmud döneminde Amerikalı mühendislerin yardımlarıyla reformlar devam etti, Osmanlı tersanelerine modern deniz sanayi girdi ve dönemin en büyük savaş gemisi unvanını elinde tutan Mahmudiye de o dönemde denize indirildi. II. Mahmud'un ölümünden sonra bu mühendisler İstanbul'u terk etmek zorunda bırakıldı, tahta çıkan Abdülmecid döneminde, 1840 yılında Bahriye meclisi kuruldu ve modern donanma çalışmaları devam etti. İlk denizcilik şirketi Şirket-i Hayriye de bu dönemde kurulmuştu. Abdülaziz döneminde ise, 1867 yılında Bahriye Nazırlığı kuruldu. Abdülaziz döneminde devam eden reformlar ile yabancı ülkelerden çok sayıda modern savaş gemisi satın alındı. 1878'den itibaren II. Abdülhamid'in güvensizliği sonucu donanma, Haliç'te terk edildi ve denize açılmadı.1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda Osmanlı donanması kendini gösteremedi, 1909 yılında Donanma Cemiyeti'nin çabaları ile modern donanma çalışmaları halkın bağışlarıyla devam etti. Bu cemiyetin çabaları ile çok sayıda modern savaş gemisi satın alındı, Alman subaylardan oluşan bir heyet ile reform çalışmaları canlandı. Trablusgarp Savaşı'nda ve Balkan Savaşları'nda Osmanlı donanması etkinlik gösterdi, fakat I. Dünya Savaşı'nda Ege Denizi'nde sınırlı faaliyet göstermek zorunda kalan donanma, Çanakkale Deniz Savaşları'nda başarılı oldu. I. Dünya Savaşı'nın ardından donanma, Marmara Denizi'nde İtilaf kuvvetlerinin kontrolü altına girdi.

Osmanlı öncesi dönem

1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşı'ndan beri Anadolu'ya yerleşmekte olan Selçuklu Devleti, 1081 yılında Ege'ye ve Marmara'ya ulaşmıştı. Bizanslılar'dan ve Cenevizliler'den öğrenilen tekniklerle ilk donanma çalışmalarına başlandı. Çaka Bey, İstanbul'da esir olduğu süreçte bu teknikleri öğrendi, III. Nikiforos'un ölümü üzerine tahta çıkan yeni Bizans imparatoru I. Aleksios, Çaka Bey'i serbest bıraktı ya da Çaka Bey kaçtı. Bunun üzerine İzmir'de Çaka Beyliği kuruldu. Burada bilinen ilk Türk donanması kuruldu, 1089'da Midilli ve 1090'da Sakız ele geçirildi. İznik'te Ebülkasım, yeni bir donanma inşasına başladıysa da Bizans'ın müdahalesi ile gemiler yakıldı. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde ticaret güvenliğini sağlamak için denizciliğe ağırlık verildi, 1207 yılında liman kenti olan Antalya ele geçirildi. Sinop'ta tersane kuruldu. I. İzzeddin Keykavus, 1214'te Kıbrıs Krallığı ve 1216'da Venedik ile ticaret anlaşması imzaladı. Mısır ile deniz ticareti vardı, bu döneme denk gelen Haçlı Seferleri Selçuklu ticaretini olumsuz etkiliyordu. Antalya kaybedilince Selçuklular 1216'da şehri geri aldı. 1220'de tahta çıkan I. Alaeddin Keykubad, o dönemde Kalonoros olarak bilinen Alanya'yı fethetti ve Alaiye adını verdi. Alanya'da tersane kuruldu, bu tersane ilk organize tersane olarak görülmektedir. 1225 yılına kadar Alanya ile Silifke arasındaki birçok kıyı kalesi ele geçirildi. Ayrıca Keykubad, 1224 yılında Hüsameddin Çoban komutasında bir Karadeniz donanması hazırlattı ve sefere çıkıldı, Kırım'ın Sudak kenti ele geçirildi. Sudak'taki Selçuklu hakimiyetinin ne kadar sürdüğü bilinmemekle beraber, 1239'da Moğol istilaları'na kadar Selçuklu hakimiyetinde kaldığı tahmin ediliyor. Keykubad'ın ölümünden sonra tahta çıkan II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Moğol istilaları başladı ve Kösedağ Muharebesi ile devlet zayıfladı, aralarında Sinop'un da bulunduğu birçok Karadeniz bölgesi Trabzon İmparatorluğu tarafından ele geçirildi ancak 1266'da Sinop geri alındı. Kösedağ Muharebesi'nden itibaren Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollara bağlı hale geldi.


Özellikle Batı Anadolu'da birçok uç beyliği kuruldu, bu beyliklerden bazıları denizcilikle ilgilendi. Denizci beyliklerden bazıları Karesioğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları ve Saruhanoğulları idi. Bu beyliklere ait deniz kuvvetleri, Ege'de akınlar yaptı. Karesioğulları Beyliği, kurduğu tersanede gemiler inşa etmekte idi. Aydınoğlu Gazi Umur Bey, Ege Denizi'nde birçok başarı elde etti ve Çanakkale Boğazı ile Rodos arasında kesin bir hakimiyet kurdu. XIV. yüzyılda Osmanlı Beyliği genişlemeye başladı, zamanla bu beylikler hakimiyet altına alındı ve Osmanlı donanmasının temelleri atıldı.

Kuruluş dönemi

Tarihçi David Nicolle'e göre İmralı Adası'nın ele geçirilişi (1308) Osmanlıların ilk denizaşırı teşebbüsü kabul edilebilir. 1323 yılında Marmara Denizi'ne ulaşan Osmanlı Devleti, 1324 yılında Karesioğulları Beyliği'nin 24 gemiden oluşan yardımını aldı. Bu yardım kuvvetinin başında Karamürsel Bey bulunuyordu. Bu donanma ilk olarak Marmara Denizi'nde güvenliği sağlıyordu. 1327 yılında Karamürsel'de ilk tersane kuruldu ve ilk Osmanlı gemileri inşa edildi. Osmanlı donanması hiyerarşik düzene geçmişti, 1324 ilâ 1390 yılları arasındaki donanma komutanlarına Derya Beyi denmekte idi. 1337 yılında İzmit'in ele geçirilmesinden sonra Marmara Denizi'ndeki Osmanlı hakimiyeti kuvvetlendi, 1353 yılında Rumeli'ye geçiş kolaylaştı.

XIV. yüzyılda, Karamürsel'in yanı sıra Edincik'te, Gelibolu'da ve İzmit'te tersaneler kuruldu. Bunlardan en büyüğü 1401 yılında I. Bayezid tarafından kurulmuş olan Gelibolu tersanesi idi. Kuruluş döneminde Osmanlı donanması, Çanakkale Boğazı'nı elde tutmak ve Marmara'nın güvenliğini sağlamak ile görevlendirilmişti. 1390 yılından itibaren donanma komutanlarına Kaptan-ı Derya (Kaptan Paşa) denmeye başlandı. Bayezid, İstanbul'u kuşattığında donanmadan yararlandı ama Haçlıların gelmesi sebebiyle kuşatmayı kaldırdı. Ankara Muharebesi'nden sonra başlayan Fetret Devri'nde Osmanlı donanmasının durumuna dair bilgi bulunamamaktadır. Fakat bundan sonra tahta çıkan I. Mehmed döneminde, 1416 yılında Venedik ile deniz savaşı yapıldı ve savaşı Osmanlılar kaybetti, barış anlaşması yapıldı. II. Murad döneminde ise, Osmanlı donanması Venedik'e üstünlük sağladı. 1430'da Selanik kuşatma altında iken Venedik donanması Çanakkale önlerine geldi, yapılan deniz muharebesini Osmanlı donanması kazandı ve bundan sonra Selanik ele geçirildi.

1451 yılında tahta geçen II. Mehmed, İstanbul'un fethi için hazırlıklara başladı. Bu hazırlıklarda Osmanlı donanması güçlendirildi. Yüz elli parçadan oluşan (Bazı Rum tarihçilere göre dört yüzden fazla) bir Osmanlı donanması hazırlanmıştı. Fatih, kuşatmada donanmadan yararlandı. 21 Nisan'ı 22 Nisan'a bağlayan gece, birkaç Osmanlı gemisi karadan yürütülerek Haliç'e indirildi. İstanbul fethedildikten sonra II. Mehmed, 1455 yılında Tersane-i Amire'yi kurdu ve Osmanlı donanmasının yeni merkezi İstanbul oldu.

Yükselme dönemi

Yükselme dönemine girildiğinde Osmanlı Devleti'nin birden fazla tersanesi bulunuyordu. II. Mehmed döneminde denizlerde birçok sefer yapıldı, Trabzon, Amasra alındı, 1463'te 16 yıl sürecek Osmanlı-Venedik Savaşı başladı. Gelibolu'da yapılan gemiler ile Ege'de birkaç bölge ve Gedik Ahmet Paşa komutasında Karadeniz'in kuzeyi kontrol altına alındı. 1479'da Osmanlı donanması, İyonya Denizi'ndeki birçok adayı ele geçirdi. 1480 yılında Otranto, Gedik Ahmet Paşa komutasındaki donanma tarafından zaptedildi, bu adanın zaptedilmesindeki amacın Venedik'i Adriyatik'e hapsetmek olduğu tahmin edilmektedir. Fakat Cem Sultan sorunu sebebiyle Otranto unutuldu.



II. Bayezid döneminde Osmanlı donanması gelişimini sürdürdü, Endülüs'teki Müslümanlara verilen destek için Kemal Reis komutasındaki Osmanlı donanması Akdeniz'in batısına açıldı ve İspanyol donanmasına üstünlük sağladı. 1499 yılında Venedik ile başlayan savaş, Osmanlı üstünlüğü ile sona erdi. 1512 yılında Osmanlı tahtına I. Selim geçti, Memluk Devleti ile olan savaşlarında donanmadan lojistik destek aldı. Mısır'ın fethi ile Baharat yolu'nun Akdeniz çıkış noktası tam kontrol altına alındı. 1513 yılında Piri Reis, çizdiği dünya haritasını padişaha sundu. I. Selim, Mısır'ın ve Suriye'nin fethinden sonra eldeki tersanelerin yetersiz olduğunu düşünerek Tersane-i Amire'yi büyüttü, aynı anda 130 adet gemi yapabilecek bir kapasiteye erişti. Ardından Süveyş'te, Rusçuk'ta, Birecik'te tersaneler kuruldu, nehirler üzerinde kurulan tersaneler ince donanma inşa etmekte idi. Bu arada Barbaros Hayreddin, Osmanlı idaresine katılmıştı ve bu da Osmanlı denizciliğini olumlu etkiledi. 1520 yılında I. Selim öldü ve tahta I. Süleyman geçti, Belgrad'ın ele geçirilmesi için kara ordusunda hazırlıklar yapılırken, Tuna Nehri'nde ince donanma toplanmakta idi. Sonuç olarak şehir ele geçirildi. Aynı yıl Piri Reis, Kitab-ı Bahriye adındaki kitabı hazırlamıştı. Kitapta Akdeniz'in birçok detaylı haritası bulunmaktadır. 1522 yılında Rodos adası kuşatıldı, kuşatmaya Kurdoğlu Muslihittin Reis komutasındaki 400 gemiden oluşan Osmanlı donanması destek verdi, ada ele geçirildi. 1528 yılında Piri Reis, çizdiği ikinci dünya haritasını padişaha verdi. 1533/34 yılında Barbaros Hayreddin Paşa, İstanbul'a geldi ve kaptan-ı derya ilan edildi, Osmanlı donanması daha da güçlendirildi. 1538 yılında Barbaros, Andrea Doria komutasındaki sayıca çok üstün haçlı donanması ile Preveze açıklarına karşılaştı ve haçlı donanmasını yendi, hiç gemi kaybı olmayan Osmanlı donanması, çok sayıda haçlı savaş gemisini batırdı.. Osmanlı donanmasının bu büyük zaferinden sonra Osmanlı Devleti, Akdeniz'in hakim gücü olarak görülmeye başlandı.

1543 yılında Fransa'nın yardım talebi üzerine Barbaros Hayreddin komutasında 100 ilâ 160 arasında savaş gemisinden oluştuğu tahmin edilen donanma sefere çıktı. Osmanlı askerleri Fransızlar tarafından törenle karşılandı ve 20 Ağustos 1543 tarihinde Nice ele geçirildi. Fransız - Osmanlı askeri iş birliğinde Barbaros, Fransız donanmasının eksiklerinden çok defa sitem ediyordu, barut fıçıları zannettiği fıçılar aslında şarapla dolu idi. Toulon limanı geçici süreliğine Barbaros'un emrine verildi; bölgedeki kiliseler camiye çevrildi, Osmanlı parası geçerli kılındı ve Osmanlı askerlerinin ikâmeti sağlandı. 1544 yılında I. François, V. Karl ile barış yaptı ve Osmanlı deniz desteğine ihtiyaç kalmadı, 1546 yılında Barbaros Hayreddin öldü. Barbaros'un ölümünden sonra Fransız - Osmanlı yardımlaşması devam etti.[44] Fas ile Mostaganem Savaşı'na kadar devam edecek çatışmalar başladı, Cezayir'de Fas saldırıları püskürtüldü. Barbaros sonrası dönemde Turgut Reis ile Piyale Paşa, Balear Adaları'na saldırılarda bulundu ve Korsika ile beraber Trablusgarp kıyıları ele geçirildi. 1560 yılında Kuzey Afrika'da Habsburg hakimiyetini pekiştirmek için, çok sayıda savaş gemisinden oluşan bir haçlı donanması oluşturuldu.Haçlı donanması Cerbe Adası'nı ablukaya aldı ve kale ele geçirildi, fakat Piyale Paşa beklenenden oldukça erken geldi ve 9 Mayıs 1560 tarihinde muharebe başladı. Muharebede Haçlı donanması hisar ile Osmanlı donanması arasında düzen almıştı, Osmanlı donanmasının düzeni ise yarım ay şeklinde idi. Osmanlı donanması Haçlı savaş düzenini parçalamayı başardı, deniz muharebesi sürerken Haçlı donanması komutanı Giovanni Andrea Doria kaçtı; Osmanlı donanması galip geldi ve Temmuz ayında Cerbe kalesi de ele geçirildi. Kalenin fethinden sonra İspanyol komutan Don Alvaro de Sande esir alındı. 26 veya 27 Eylül 1560 tarihinde Osmanlı donanması İstanbul'a geldi ve sevinç gösterileriyle karşılandı.

I. Süleyman saltanatının son zamanlarında, 1565 yılında Malta'ya Osmanlı deniz taarruzu başladı. 29 Mart 1565'te yaklaşık 180 parçadan oluşan Osmanlı donanması cephane yüklemelerini tamamladı ve denize açıldı. Osmanlı donanması Malta'ya ulaştığında adada Avrupa'nın farklı yerlerinden gelmiş askerler ve şövalyeler bulunuyordu. Karaya asker çıkarıldı ve kuşatma başladı, fakat bir şarapnel parçası Turgut Reis'i başından yaraladı ve Turgut Reis öldü. Saint Elmo kalesi ele geçirildiyse de diğer büyük kaleler ele geçirilemedi (St. Michaeld ve St. Anj kaleleri), bu arada Sicilya Krallığı - Napoli Krallığı ve Papalık Devleti bir donanma oluşturup yardıma yollamıştı, Eylül ayında Osmanlı donanması askerlerini toplayarak geri çekildi ve kuşatma böylece başarısızlıkla sonuçlandı. Osmanlılar 30.000 kadar asker kaybederken, Malta ve müttefikleri ise yaklaşık 7.000 kayıp vermişti. Malta yenilgisinin ardından 1566 yılında Ceneviz kontrolündeki Sakız Adası, Piyale Paşa tarafından kan dökülmeden zaptedildi ve böylece Ege Denizi'ndeki Ceneviz varlığı sona erdi. Yeni padişah II. Selim, önceki padişahlara nazaran zayıf ve silik bir padişah idi. Venediklilerin korsanlık yapması üzerine 1570 yılında Osmanlı donanması hazırlıklarını tamamlayarak Kıbrıs'ı ele geçirdi.[58] Kıbrıs'tan sonra Osmanlı donanması hezimete uğradı, İnebahtı Deniz Savaşı'na Osmanlı donanması ile Haçlı donanması karşı karşıya geldi ve çok sayıda kayıp verildi.[9][59] Muharebeyi hangi tarafın kazandığı hakkında şüpheler vardır. Osmanlı Devleti, bu kayıpları telafi edebildi ve Osmanlı donanması yeniden denizlere açıldı, fakat İnebahtı'daki asker kayıpları ciddi bir eksiklik teşkil etti. 1574 yılında Tunus, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından ele geçirildi ve Akdeniz'deki Osmanlı kontrolü güçlendi.

Hint ve Kızıldeniz Seferleri

1515 yılında Portekiz Krallığı, Hürmüz Adası'nı ele geçirdi ve Müslümanların ticaret gemilerine karşı korsanlık yapmaya başladı. Portekizliler, Hicaz'ı tehdit etmekteydi; 1517 yılında Selman Reis komutasında Cidde kenti savunuldu. Hadım Süleyman Paşa, Aden'in ve Yemen'in ilhak edilerek Portekiz tehlikesinin savuşturulabileceğini bildirdi ve kuvvetli bir donanmanın hazırlanması için I. Süleyman'dan izin aldı. Bölgenin önceki hakimi Memluk Devleti, ormanların yokluğu sebebiyle kuvvetli bir donanma kuramamıştı. Ancak Osmanlı Devleti'nin özellikle Anadolu'da geniş ormanları vardı, buradan getirilecek kereste ile Süveyş'te bir donanmanın kurulması emredildi. 1525 yılında Süveyş'te bir deniz üssü kuruldu ve 1530 - 31 arasında 60 adet geminin getirdiği malzemeler ile yaklaşık 80 gemiden oluşan bir donanma oluşturuldu. Bu arada Hadım Süleyman Paşa, Safevi Devleti'ne karşı savaşmak üzere doğuya gitmişti. 1536 yılında Gucerat Sultanlığı'ndan üç gemilik bir elçi filosu geldi, değerli eşyalar getiren elçiler, Portekiz'e karşı Osmanlı Devleti'nden yardım istedi. Yeni gemiler inşa edildi ve donanmanın eksikleri giderildi; donanmada 800 Hristiyan asker mevcut idi. 13 Haziran 1538 tarihinde 20.000 asker ile sefere çıkıldı. Süleyman Paşa'nın donanması 85 adet gemiden oluşuyordu. Bu arada Portekizlilerin istihbarat için gönderdiği iki gemi ele geçirilmişti. Yine de Portekiz Krallığı, Osmanlı donanmasının planını öğrenmişti ve Hint Okyanusu'nda önlemler almışlardı.[63] Hadım Süleyman Paşa, 3 Ağustos'ta Aden önlerine geldi ve kent zaptedildi. Selman Reis'in eski kölesi Hoca Sefer artık bir vali idi, Hoca Sefer, Hindistan'da müttefikler buldu ve Diu kalesi kuşatıldı. Fakat Hoca Sefer yaralandı, bu arada Osmanlı donanması savaş düzeninde yaklaşmakta idi ve durumu Portekizliler öğrendi. 4 Eylül 1538 tarihinde donanma, Diu önlerine demirledi. 4 Eylül'e kadar birçok gemi fırtınalar sebebiyle kaybolmuş ve donanma güç kaybetmişti. Süleyman Paşa, kaleyi 700 askerin savunduğunu öğrendi; bunun üzerine herhangi bir deniz savaşı yapılmadan kaleye taarruz edilmesi kararlaştırıldı. Bir Portekiz gemisi limandan ayrıldı, Osmanlı gemileri yetişemedi ve gemi Goa'ya giderek Osmanlı donanmasının geldiğini haber verdi. Diu kıyılarına 700 yeniçeri çıkarıldı, yeniçerilerin bölge halkına olan disiplinsiz davranışları neticesinde Hint müttefikler Osmanlı kuvvetlerinin yanından ayrıldı. Olayın tanıklarına göre yeniçeriler, kendilerini sevinçle karşılayan Hintlerin evlerini yağmalamış ve kadınlara tecavüz etmişti; Hint müttefik ordusunun komutanı Ali Can, askerlerin gözü önünde sakalları çekilerek küçük düşürülmüştü. Ali Can, tüm Hint ordularını Osmanlı ordusunun yanından geri çekti ve Osmanlı ordusuna yiyecek yardımı kesildi. Diğer Hint hükümdarlıkları da yardım etmedi. Bölgede yalnız kalan Osmanlı ordusu, 10 Eylül'de taarruza geçti. Hoca Sefer, iki gemiyi birbirine sabitleyerek üzerine bir kule inşa ettirdi. Kulenin içi barut doluydu, plana göre gemiler kıyıya yanaşacak ve bu kule ile Portekiz kalesi tahrip olacaktı. Fakat Portekizliler bu kuleyi gece karanlığında yaktı. Yapılan taarruzlara rağmen kale düşmedi, 2 Kasım'da askerler gemilere geri döndü ve yaralılar karada terk edildi; kuşatma sona erdi. Hoca Sefer'in birlikleri de bundan dört gün sonra geri çekildi ve savaş fiilen sona erdi. Görüş ayrılıkları sebebiyle Portekiz donanması taarruz etmedi ve bir deniz savaşı yaşanmadı. Dönüş yolunda beş Osmanlı gemisi battı, Portekizli esirler öldürüldü. 1547 yılında Süveyş donanmasının başına Piri Reis atandı, Aden, Ali bin Süleyman el Tavlaki adındaki Arap şeyhin isyanı sonucu elden çıkmıştı. 29 Ekim 1547 tarihinde Piri Reis, donanması ile Aden'de kontrolü sağlamak üzere denize açıldı; kale denizden donanma ile, karadan da sancakbeyi Kasım tarafından kuşatıldı. Yakınlarda bulunan Portekiz gemileri kaçtı, kuşatma sonucunda kale ele geçirildi. I. Süleyman, Piri Reis'in Portekizliler farketmeden Basra'ya geçmesini, orada donanmasına asker ve gemi takviyesi yaparak Hürmüz adasını fethetmesini emretti. Fakat Piri Reis harekâtın gizli kalmasını başaramadığı gibi yeterince takviye de almadı, 1552 yılında yapılan kuşatma başarısız oldu ve Piri Reis idam edildi.[4][8][65] İdamı hakkında çeşitli iddialar vardır, Portekizlilerden rüşvet aldığı için idam edildiği bu iddialar arasındadır.1554 yılında Seydi Ali Reis komutasındaki Osmanlı donanması, Portekiz donanmasını yendi. Fakat gelen yeni Portekiz saldırıları karşısında donanma yıprandı, Ali Reis elinde kalan birkaç gemi ile Gucerat Sultanlığı'na sığındı ve 1556'da İstanbul'a döndü. Bu seferlerin ardından Sumatra'daki Açe Sultanlığı, Osmanlı Devleti'nden yardım istedi. Açe sultanı Alâeddin'in mektubu İstanbul'a ulaştığında I. Süleyman ölmüştü, yerine geçen yeni padişah II. Selim bu isteği olumlu cevapladı ve Osmanlı denizcileri, Sumatralıları eğitmeye başladı. Osmanlı donanması Hint Okyanusu'nda kesin hakimiyet kuramadı ancak Müslümanların Portekizlilere karşı direnmesine olanak sağladı.

Duraklama dönemi

Duraklama döneminden itibaren Osmanlı donanmasına verilen önem azaldı. Bu dönemde Osmanlı Devleti'nin kara ve deniz gücü zayıflamaya başladı. Sokollu Mehmet Paşa'nın çabalarına rağmen Don-Volga Kanal Projesi başarısız oldu, bu da Osmanlı donanmasının Rusya içlerine kadar müdahale edebilmesini engelledi. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa'nın 1587'deki ölümüne kadar Akdeniz'deki Osmanlı kontrolü güçlükle de olsa devam edebildi. Bu arada dünya deniz ticareti okyanuslarda ağırlık kazandı ve Osmanlı bütçesi açık verdi. Rus Çarlığı, Hazar Gölü'ne kadar gelmişti ve bu sebeple orada da Osmanlı donanması kuruldu. Osmanlı donanması ağırlıklı olarak kadırgalardan oluşuyordu ancak yüz yıldan uzun zaman sonra Mezomorto Hüseyin Paşa döneminde kalyonlara gereken önem verilebildi. 1580 yılında İspanyol İmparatorluğu'nun Portekiz'i işgal etmesi üzerine Hint Okyanusu'nda seferler yapıldı, 1585 yılında Emir Ali Bey komutasındaki Osmanlı donanması Mombasa'ya kadar ilerledi. 1589'da Osmanlılar tekrar sefere çıktı, fakat Kenya'daki bazı kabilelerin Portekiz'i desteklemesi ve Portekiz donanmasının geri dönmesi üzerine başarısız olundu.

1593-1606 Osmanlı-Avusturya Savaşı'nda Osmanlı donanmasının faaliyetleri hakkında kaynak bulunamamaktadır ancak Osmanlı ordusunun Tuna Nehri'ni geçerken ince donanmadan yararlandığı biliniyor. 1609 yılında donanma Akdeniz'e açıldı, Malta - Floransa birleşik donanmasının Mısır'ın deniz yolunu abluka altına alması üzerine Kıbrıs'a yönelen Osmanlı donanması, burada Malta - Floransa donanmasını takibe aldı ve muharebe başladı, birleşik donanmada Türklerin Kara Cehennem dediği büyük bir kalyon da bulunuyordu. Muharebede Kara Cehennem ve birkaç kalyon kontrol altına alındı, yaklaşık 160 adet top ve 2000 kadar tüfek ele geçirilmiş, 500 denizci de esir edilmişti. Kabe'nin onarılması için İstanbul'dan gönderilen malzemeler deniz yoluyla Mısır'a gitmekte idi, bu gemiler Osmanlı donanması tarafından korundu. 1613 yılında Osmanlı donanması, İspanyol donanmasına karşı yenildi ve yedi kadırga kaybedildi, Floransa donanması Silifke'yi vurdu. 6 Temmuz 1614 tarihinde Osmanlı donanması, Malta önlerine geldi ve çıkarma yapıldı. Osmanlı askerleri, üzerlerine gelen süvari ve piyade kuvvetlerini yendi, Malta başarıyla yağmalandı ve ganimetler yüklenerek geri dönüldü. Aynı yıl, Kazaklar, Karadeniz'de bir Osmanlı liman kenti olan Sinop'a baskın yaptı ve şehir yağmalandı, baskın yapan Kazakların çoğu dönüş yolunda yakalandı ve öldürüldü. Osmanlı Devleti'ne karşı yapılan bu savaşlara Venedik katılmamıştı, bundan dolayı Venedik ile ilişkiler olumlu gelişme gösterdi ve 1614'te bir ticaret antlaşması imzalandı. 1616 yılında, Karadeniz'de dolaşan Kazak gemileri üzerine sefer yapıldı ama sonuç alınamadı. I. Ahmet döneminde Akdeniz'deki Osmanlı deniz ticareti korunmaya çalışıldı, Fransa ve Venedik ile ticari ilişkiler gelişti ve Kuzey Afrika'daki Osmanlı otoritesi güçlendirildi. IV. Murad devrinde, Bağdat Seferi'ne çıkılınca Venedik savaş açtı. Venedikliler Dalmaçya'yı işgal etti, Venedik donanması ile Osmanlı donanması karşı karşıya gelmedi ve sonunda barış yapıldı, Dalmaçya iade edildi. Sultan İbrahim döneminde Venedik ile tekrar savaş başladı, Girit'e Osmanlı donanması sefer yaptı ancak Kandiye ele geçirilemedi, Venedik'in adaya olan lojistik desteği engellenemedi. Kaptan-ı Derya Kara Musa Paşa bu savaşta öldü. Girit Seferi'nde Osmanlı donanması, Haçlı donanmasına karşı da mücadele etmek zorunda kaldı. Fakat Otuz Yıl Savaşı sebebiyle güçlü bir Haçlı donanması oluşturulmadı, bu da Osmanlı donanması lehine bir gelişme idi. Girit, Fransızlar tarafından ciddi düzeyde desteklendi ve savaş uzadı, bu arada 1654 yılında Venedik donanması Çanakkale boğazını ablukaya aldı. Kara Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı donanması saldırıya geçti, Venedik donanması 6 gemi ve çok sayıda kayıp vererek mağlup edildi. Girit ile deniz bağlantısı tekrar sağlandı, fakat Venedik donanması tekrar Çanakkale önlerine geldi. Sarı Kenan Paşa komutasındaki Osmanlı donanması ablukayı kırmak istedi, fakat ağır bir yenilgi alındı; yaklaşık 100 gemisi batan ve çok sayıda kayıp veren Osmanlı donanması dağıldı ve Limni ile Bozcaada düştü. Venedik donanmasının Marmara'ya girmesinden endişe duyulurken Köprülü Mehmed Paşa sadrazam oldu, Osmanlı donanması toparlandı ve 1657'de Topal Mehmed Paşa komutasında saldırıya geçildi; Venedik donanması dağıldı ve amirali Lazzaro Mocenigo öldü, Limni ile Bozcaada geri alındı. 27 Eylül 1669 tarihinde çok ağır kayıplar neticesinde Kandiye düştü ve Girit, Osmanlı kontrolüne geçti.

II. Viyana Kuşatması'nın ardından bir haçlı birliği oluşturuldu ve Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları başladı. Papalık, Cenova ve Venedik Osmanlı ile deniz savaşları yaptı. 13 Temmuz 1690 tarihinde Osmanlı ordusu Edirne'den yola çıktı, orduyu desteklemek için Mezomorto Hüseyin Paşa komutasındaki 34 gemilik ince donanma da Tuna Nehri'nde ilerliyordu. Bu ince donanma ile Belgrad'ı basan Mezomorto Paşa, Vidin'de de Osmanlı ordusunu destekledi. II. Ahmet devrinde Venedik donanması sık sık Ege Denizi'ne baskınlar yaptı ve Girit saldırıya uğradı. Eylül 1694'te Venedik donanması Sakız Adası'na saldırdı, ada halkının da Venedik'i desteklemesi ile ada Venedik kontrolüne geçti. Bu arada II. Ahmet öldü ve yerine II. Mustafa geçti; Mezomorto Hüseyin Paşa adayı geri almak üzere denize açıldı. 9 Şubat 1695 tarihinde yapılan Koyun Adaları Muharebesi kesin Osmanlı zaferi ile sonuçlandı, Sakız adasının bu sayede lojistik desteği kesildi ve 21/22 Şubat 1695 tarihinde ada geri alındı. Sakız'ın geri alınması için Mezomorto Paşa donanmayı uzun süre hazırladı. Belgrad, İzmir, Selanik, Kocaeli ve Malatya illerinden ham madde desteği ile üretim yapıldı, işe yaramayan toplar eritilerek el bombaları ve güherçile temin edildi. Ayrıca 60 adet fırkateyn denize indirildi ve donanmaya katıldı, Osmanlı donanmasında kalyonlara ağırlık verilmeye başlanmıştı. Koyun Adaları Muharebesinden sonra Mezomorto Hüseyin Paşa, kaptan-ı derya oldu ve Venedik'e karşı deniz seferlerini sürdürdü. 1699 yılında Karlofça Antlaşması yapıldı ve bu sayede Venedik ile deniz savaşları sona erdi, Mezomorto Hüseyin Paşa donanmaya birçok yenilik getirdi ve kalyon sınıfını güçlendirdi.

Gerileme ve dağılma dönemi

Kaptan-ı Derya Mezomorto Hüseyin Paşa'nın ölümünden sonra Çorlulu Ali Paşa'nın sadrazamlığında donanmada iyileştirmeler yapıldı, yeni gemiler donanmaya katıldı. 1711 yılında Rusya ile Prut Muharebesi yapıldı ve Azak Kalesi geri alındı, Azak Denizi yeniden Osmanlı kontrolüne geçti. Ancak bu savaş esnasında Osmanlı donanmasının faaliyette bulunup bulunmadığı bilinmiyor. 1715 yılında Avusturya-Venedik ikilisi ile Osmanlı arasında savaş başladı, Silahdar Damat Ali Paşa karadan taarruza geçerken, Canım Hoca Mehmed Paşa donanması ile denize açıldı. Mehmed Paşa, Mora'nın çevresindeki adaları ele geçirdi, karadan ilerleyen ordunun da taarruzu ile Mora tamamen kontrol altına alındı. 1717 yılında Kaptan-ı Derya Kel Hoca İbrahim Paşa komutasındaki Osmanlı donanması; Portekiz, Malta, Papalık ve Venedik dörtlüsünün donanmasını ağır kayıplar neticesinde mağlup etti. 1718 yılında barış yapıldı, Mora'daki Osmanlı hakimiyeti tanındı. 1730 yılında çıkan Patrona Halil İsyanı sonucunda Kaptan-ı Derya Kaymak Mustafa Paşa öldürüldü. 1735 yılında Rusya-Avusturya ikilisi ile Osmanlı arasında savaş başladı, bu savaşta Ruslar Azak Kalesini ele geçirdi ve Azak Denizine indi. Savaşın ardından 1739'da imzalanan Belgrad Antlaşması ile Azak Kalesi yıkıldı, Rusların Karadeniz'deki ticaret haklarına kurallar getirildi ve Karadeniz'de küçük bir Osmanlı donanması kuruldu.

1768 yılında başlayan Rus-Osmanlı Savaşı'nda Osmanlı Donanması yakıldı, baskına uğrayan Osmanlı Donanmasının çok sayıda savaş gemisi battı. 1774 yılında yaklaşık 30 savaş gemisinden oluşan bir filo, Kerç Boğazı'nda Rus Donanmasına baskın yaptı, bu muharebenin kesin sonucu bilinmemektedir. Rus Çarlığı ile olan savaş bitince, Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa donanmanın yetersizliğini fark etti ve III. Mustafa'nın da iznini alarak yabancı ülkelerden askeri uzmanlar getirdi, donanmanın modernleşmesi için çalışmalar başlattı. 1773'te, Fransız subay Baron de Tott'un da girişimleri ile Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn kuruldu. Bu okul modern donanma eğitiminin verildiği bir kuruluş özelliğine sahipti. Fransa'dan gelen ve 1770-1784 yılları arasında inceleme yapan Bonneval, donanmanın modernleşmesi üzerine bilgiler verdi. 1784'te Fransa ile teknoloji alışverişi için çalışmalar yapıldı ve aynı yıl, Fransa'dan gelen bir mimar ekibi modern kalyonların inşasına başladı. Bu ekibin mevcudu zamanla 23'e kadar ulaştı. Fransız uzman Le Bruns'un çalışmaları ve 12 kişilik İsveçli bir ekibin de desteği ile Osmanlı Devleti'ndeki bilinen ilk kuru havuz kuruldu. 1798 yılında Napolyon ile başlayan savaş üzerine bu uzmanların çoğu İstanbul'dan ayrılmak zorunda kaldı. Ahmed Hoca, Molla Mustafa, Dimitri Kalfa, Nikola Kalfa, Nevsim Kalfa ve İsmail Kalfa isimli mimarlar, bu yabancı heyetlerden öğrendikleri ile gemi yapımlarında çalıştı.

III. Selim döneminde donanma için Tıphane ve Cerrahhane de açıldı. 1804 yılında Umûr-ı Bahriye Nezareti (Denizcilik Bakanlığı) kuruldu. II. Mahmud döneminde yenileşme hareketleri hız kazandı. Bu arada 1807 yılında Britanya İmparatorluğu ile bir savaş çıktı ve 1809'da sona erdi. Kale-i Sultaniye Antlaşması ile Britanya'nın kapitülasyon hakları devam etti ve boğazlardan başka devletlerin askeri gemilerinin geçişine dair yasak devam etti. Yunan isyanı'nda Kavalalı Mehmed Ali Paşa, donanması ve kara ordusu ile Osmanlı Devleti'ni destekledi. 1827 yılında Mısır ve Osmanlı donanmaları, Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya donanmaları tarafından savaş ilanı olmaksızın Navarin'de yakıldı. Navarin'de 58 savaş gemisi battı, çok sayıda tecrübeli Osmanlı denizcisi öldü. Navarin'deki saldırının ardından II. Mahmud, modernleşme çalışmalarında Avrupalılardan uzaklaştı ve Amerika Birleşik Devletleri'ne yanaştı. 1830'da ABD ile ticaret antlaşması imzalandı. Bu arada, 31 Aralık 1828'de Mehmed Efendi ve Mehmed Kalfa isimli mimarların inşa ettiği Mahmudiye denize indirildi. İstanbul'a gelen Sir Adolphus Slade tarafından da en büyük kalyon olarak nitelendirilen Mahmudiye, 1874 yılında memur maaşlarının ödenmesi için söküldü ve parçaları satıldı. 1831 yılında Henry Eckford, bir Amerikan muhribi ile İstanbul'a geldi ve Osmanlı donanmasına dair rapor sundu. Amerikan savaş gemileri tarzında gemi yapımına başlandı ancak Eckford uyum sağlayamayarak İstanbul'dan ayrıldı. Eckford'un ardından gelen Forster Rhodes, gemi yapım çalışmalarını sürdürdü ve 1835 yılında Nusretiye kalyonu denize indirildi. İstanbul'da ilk buharlı gemiler de Rhodes'in girişimleri ile denize indirildi. 1839 yılında II. Mahmud öldü. Bunun üzerine Amerikalı uzmanlar istifaya zorlandı; yeniden Avrupa ile ortak çalışmalar başladı. Ancak Amerikalı uzmanlar sayesinde Osmanlı tersanelerine modern denizcilik sanayisine girdi. Abdülmecid döneminde, 1840 yılında Bahriye Meclisi kuruldu. Bu meclis, Tersane-i Amire'nin her türlü işleriyle ilgileniyordu. Abdülmecid döneminde yelkenli gemilerin yerini buharlı gemiler almaya başladı. 1848 yılında Osmanlı Donanması 74 gemiden oluşuyordu.

Kırım Savaşı başlayınca, Balkanlar'da ilerleyen Osmanlı kuvvetleri deniz yoluyla desteklendi. Karadeniz filosu ikiye ayrıldı. İkinci filo Patrona Osman Paşa komutasında idi ve personeli tecrübesizdi. Bu filo Sinop'ta demirledi. 30 Kasım 1853 tarihinde, donanma personeli Cuma namazı için izinli iken Rus donanması baskın yaptı. Donanma ve şehir ateşe verildi, kıyıdan açılan Osmanlı topçu ateşi etki edemedi; Osmanlı donanmasının 11 adet gemisi battı ve 2700 asker kaybedildi. Kırım Savaşı'nda Birleşik Krallık, Fransa ve Osmanlı birleşik donanması kuruldu. Yeni kurulan donanma, 9'u Osmanlı olmak üzere 34 savaş gemisinden oluşuyordu. Bu yeni donanma Sivastopol Muharebesine denizden destek verdi ve karaya çıkarma yapıldı. Bu savaş ile donanma, askeri ve teknik konularda tecrübe kazandı. Britanya ve Fransa savaş gemileri, onarım için İstanbul tersanelerine geldi ve buradaki tersanelerde onların girişimleri ile yenilikler yapıldı. 1856 yılında imzalanan Paris Antlaşması ile savaş sona erdi ve Karadeniz'de Rus ve Osmanlı savaş gemilerinin bulunması yasaklandı. Abdülaziz döneminde mali sıkıntılara rağmen modernleşme çalışmaları hız kazandı. Tersane-i Amire'de, İzmit ve Gölcük tersanelerinde yenilikler yapıldı. Abdülaziz döneminde tersanelerin iyileştirilmesine rağmen yerli üretim tercih edilmedi, Birleşik Krallık'tan ve Fransa'dan savaş gemileri satın alındı. Bu satın alınma işlemleri dış borçlarla karşılanıyordu ve Osmanlı maliyesi zor duruma giriyordu. Abdülaziz tahttan indirildiğinde, Osmanlı donanması en güçlü donanmalar arasında görülmekte idi. Fakat, Osmanlı donanması sayıca güçlü olsa da nitelik bakımından zayıftı.

II. Abdülhamid döneminin ilk yılında Rusya ile savaş başladı. Bu savaşta Osmanlı donanmasının faaliyetleri hakkında bulunabilen tek bilgi, Mirliva Hasan Paşa'nın Kafkasya kıyılarını ablukaya almakla görevlendirildiğidir. Savaşın ardından, Kafkasya'dan göç edenlerin bir kısmı deniz yoluyla taşındı. II. Abdülhamid, savaşın ardından donanmayı Haliç'e hapsetti. 1882'de Mısır'ın Birleşik Krallık tarafından işgal edilmesi üzerine iki adet torpidobot ve buharlı deniz taşıtı (İstimbot) satın alındı. II. Mahmud döneminde olduğu gibi, bu dönemde de Amerikalı uzmanlar getirildi ve yenileme çalışmaları devam etti. Bu dönemde ABD'nin denizcilik teknolojisi takip edildi. 3 Nisan 1890'da Deniz Astsubayı Sınıfı kuruldu. 1892 yılında Abdül Kadir zırhlısı kızağa kondu; fakat teknik yetersizlikler ve mali sıkıntılar ile bu proje yıllarca sürdü ve 1914 yılında da iptal edildi. Bu arada, 1897 yılında başlayan savaş üzerine Osmanlı donanması, gövde gösterisi amacıyla denize açıldı; savaşın ardından donanma tekrar atıl kaldı.] ABD'den gemi satın alınması ve gemilerin onarılması konusunda da çalışmalar yapıldı. 1899 yılında ABD'nin William Cramp Gemi Yapımı Şirketi'nden bir adet kruvazör sipariş edildi, Eylül 1901'de anlaşma imzalandı. Üç taksit halinde ödeme yapıldı, padişaha düzenli olarak gemi hakkında raporlar verildi ve Mecidiye kruvazörü, Nisan 1904'te fiilen donanmaya katıldı. 1901 yılında, Britanya'nın Armstrong Şirketi'ne bir adet kruvazör sipariş edildi ve Kasım 1902'de kruvazörün inşasına başlandı, bazı Türk subayları Britanya'ya gönderildi ve çalışmalar takip edildi. Taksitler ödendi, Nisan 1904'te Hamidiye kruvazörü, donanmaya katıldı. Aynı zamanda, Birleşik Krallık'tan iki adet vapur satın alındı. II. Abdülhamid için bir yat ve istimbot, Hamidiye ile beraber inşa edilip donanmaya katılmıştı. Kasım 1904'te Hamidiye, Mesudiye ve Mecidiye kruvazörleri incelendi, deneme atışları yapıldı. 1900 yılında Almanya'dan iki adet torpidobot sipariş edildi, donanmadaki bazı gemiler için araç gereç ve torpido satın alındı. Asar-ı Tevfik fırkateyni Almanya'da modernize edildi ve Eylül 1905'te çalışmalar bitti. Berk-i Satvet ve Peyk-i Şevket gemileri de dönemin son model Alman kazanları ile donatıldı.

Bununla beraber bazı Osmanlı savaş gemileri İtalya'da modernize edildi. 1904'te bir İtalyan firması olan Ansaldo-Armstrong ile Osmanlı hükûmeti, Tersane-i Amire'de kruvazör inşası için anlaştı. Tersane-i Amire'de üç adet korvetin tamir çalışmaları başladı. Eylül 1907'de Hamidiye'nin benzerinin inşa edilmesi için İtalyan şirketi ile anlaşma imzalandı, sipariş edilen savaş gemilerinin çalışmaları takip edildi ve bazen kontroller yapıldı. Geçmişte Britanya donanmasında hizmet etmiş Hasan Rami Paşa 1907 yılında donanmanın başına getirildi ve bu dönemde Amerikan ve Britanyalı uzmanların modernleşme çalışmalarındaki faaliyetleri arttı. 1907 yılında Osmanlı donanmasının savaş gemileri şöyleydi:

Bu arada yaklaşık 800 tonluk Drama isimli savaş gemisi, İtalya'dan sipariş edilmişti. 1904-1907 arasında Mesudiye, Asâr-ı Tevfik, Muin-i Zafer, Avnillah ve Feth-i Bülend isimli zırhlı savaş gemilerinde bakım çalışmaları yapıldı. Bu dönemde bazı torpido botlar ve gambotlar Tersane-i Amire'de inşa edildi.Torpido botların ve muhriplerin büyük kısmı yabancı ülkelerden sipariş edilmişti. 1910 yılına kadar sipariş edilen gemilerin tamamına yakını donanmaya katıldı.1909'da, uzun süredir Haliç'te atıl durumda bekleyen Osmanlı donanması denize açıldı. Aynı yıl, 31 Mart Olayı ile II. Abdülhamid tahttan indirildi ve yerine V. Mehmed geldi. Donanma Cemiyeti kuruldu. Bu cemiyet, halkın bağışları ile donanmaya destek veriyordu. Yunan donanması ise torpido ve kruvazör yönünden güçlenmekte idi, bu donanma ile rekabet halinde olan Osmanlı donanmasının güçlendirilme çalışmaları devam etti. Osmanlı denizci subayları, donanmanın gelişmesi için iki aylık maaşlarından vazgeçti. Bir Britanya subayı olan Amiral Sir Douglas Gamble, Osmanlı donanmasının modernleşmesi için faaliyetlere başladı. Gamble, donanmadan yaşlı subayların çıkartılıp yerlerine eğitimli Britanya subaylarının getirilmesini gerekli gördü. Gamble, donanmanın ancak talim yapabilecek düzeyde olduğunu padişaha bildirdi.1910 yılında Gamble'nin karşı çıkmasına rağmen Halil İbrahim Paşa, Bahriye Nazırı oldu ve donanmada Almanların etkisi artmaya başladı. Bunun üzerine Gamble istifa etti. Gamble'nin ardından Britanya subayı Sir H. P. Williams geldi. Osmanlı yönetimi, Almanlardan eski bir destroyer almaya karar verdi ve bu da tepki aldı; yine de Alman askeri ataşesi von Strempel, Osmanlı donanmasında Birleşik Krallık nüfuzunun tekrar artmasından endişeleniyordu. Harbiye nazırı Mahmud Şevket Paşa, Almanya'dan gemi alımını desteklemekte idi ancak Britanya siyasi ilişkilerin olumsuz etkilenmesinden kaygılanıyordu. Britanya ve Almanya firmaları arasında rekabet başladı. Bu arada Yunanistan donanmasına Averof kruvazörü katıldı. Alman donanmasından iki adet eski savaş gemisi 1.250.000 mark karşılığında satın alındı. Von Strempel'e göre Birleşik Krallık ile olan nüfuz yarışını Almanlar kazanmıştı. Brandenburg sınıfı SMS Kurfürst Friedrich Wilhelm ve SMS Weißenburg zırhlıları, isimleri Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis yapılarak Osmanlı donanmasına katıldı. Bazı Fransa ve Britanya gazeteleri, Osmanlı'nın kandırıldığını ve gemilerin çok eski olduğunu belirten haberler yazdı. Bu gemilerin satın alınmasından sonra Mahmud Muhtar Paşa, Bahriye Nazırı oldu ve von Strempel ile yaptığı görüşmede Barbaros Hayreddin ile Turgut Reis zırhlılarının ücretsiz yenilenmesi gerektiğini söyledi. Ancak von Strempel gemilerin gayet iyi durumda olduğunu belirterek reddetti. Barbaros Hayreddin zırhlısının onarım çalışmaları başladı. von Strempel, Almanya'ya gönderdiği raporda Gazi Mahmud Paşa'ya söylediğinin aksine gemilerin eski olduğunu ve silah bakımından yetersiz olduğunu yazdı. Buna rağmen Gazi Mahmud Paşa, donanmadaki Birleşik Krallık nüfuzunun azaltılacağına dair von Strempel'e güvence verdi. Donanma Cemiyeti, Almanya'dan dört adet torpido bot satın aldı ve bu torpido botlar Gayret-i Vataniyye, Numune-i Hamiyyet, Yadigar-i Millet ve Muavenet-i Milliye isimleri ile Ağustos 1910'da Osmanlı donanmasına katıldı. Eylül 1911'de Barbaros Hayreddin ve Hamidiye savaş gemilerinin onarım çalışmaları sona erdi. Maliye Nazırının itirazlarına rağmen Birleşik Krallık'tan iki adet dretnot sipariş edildi, tüm taksitleri ödendi. Ancak Ağustos 1914'te Sultan Osman ve Reşadiye isimli bu dretnotlar hazır durumda iken Birleşik Krallık Deniz Kuvvetleri Bakanı Winston Churchill'in emri ile gemilere el konulacaktı.

Trablusgarp ve Balkan Savaşları

1911 yılında Trablusgarp Savaşı başladı ve İtalya, parasını aldığı halde Drama kruvazörüne el koydu. 1912 yılında İtalyan donanması, Beyrut limanına taarruz etti. Osmanlı donanması yenildi; İtalyanlar kayıp vermezken, Osmanlı donanmasının iki adet savaş gemisi battı. İtalyan donanması, Osmanlı Devleti'ni barışa zorlamak için Çanakkale Boğazı'na da saldırdı, fakat Osmanlı yönetiminde aksi yönde etki yaratınca Oniki Ada ve Rodos işgal edildi. Bu arada Osmanlı donanması, Anadolu ve Balkan kıyılarının saldırıya uğramaması için Selanik ile İzmir limanlarının önlerini mayınladı. Fakat bu bir deniz faciasına yol açtı; 29 Nisan 1912 tarihinde İzmir'den Selanik'e doğru yol alan Teksas adlı Amerikan gemisi mayına çarptı ve battı. Osmanlı donanması, Ege'de adalar işgal edilirken İtalyan donanması ile çatışmaya girmedi. Uşi Antlaşması ile savaş sona erdi. Savaş sırasında, 1911 yılında donanma komutanlığına Albay Tahir Bey getirilmişti. Bu dönemde tatbikatlar yapıldı.

1912 yılında, İtalya ile savaş sürerken Balkan Savaşları başladı. Balkan Birliği orduları, Osmanlı ordularına göre sayı ve deneyim bakımından güçsüzdü. Savaş başladığında Osmanlı Donanmasının envanterinde altı zırhlı gemi, iki zırhlı kruvazör, on bir muhrip, otuz torpido bot ve dokuz adet yardımcı gemi bulunuyordu. Bununla beraber, İstanbul'da iki adet denizaltı yapılmakta idi. Hamidiye ve Mecidiye savaş gemileri, donanmanın modern gemileri idi ve Averof kruvazörüne karşı koyabilirlerdi 1897 yılındaki savaşta, Osmanlı donanması etkin bir şekilde savaşta yer almamıştı ve bu da Yunan donanmasına cesaret vermekte idi. Yunan Donanması, Fransız ve Britanya subayların yardımları ile personelini eğitti. Bununla beraber, Avrupalı şirketler ile anlaşarak savaş gemileri satın alınıyordu. Bulgaristan Krallığı ise, savunmaya dayalı küçük bir donanmaya sahipti ve kıyılarını mayınlamakla yetindi. Trablusgarp Savaşı devam ettiği için, Osmanlı Donanması herhangi bir yerde üslenmedi. Fakat Balkan Savaşları için bazı noktalarda kuvvetler hazır bulundu:

16 Ekim 1912 tarihinde, verilen bir emir ile Karadeniz Harekâtı başladı. Varna - Burgaz arası deniz yolunun kesilmesi, rastlanan Bulgar gemilerinin tahrip edilmesi ve Bulgar limanlarının bombalanması emredildi. Bulgar limanlarının ablukaya alınacağı Osmanlı Devleti tarafından ilan edildi. Ancak bazı Avrupa devletleri, ticarete zarar vereceği için bunu protesto etti. 17 Ekim 1912 tarihinde, Albay Tahir Bey komutasında Barbaros Hayreddin, Turgut Reis zırhlı savaş gemileri ile Muavenet-i Milliye ve Taşoz muhripleri yola çıktı. Fakat çıkan bir fırtına sebebiyle saldırı gecikti. Bu gecikmenin sonucunda Bulgar donanması, Türk taarruzunu önceden öğrendi. Türk filosu, Varna limanına vardığında iki Bulgar torpido botu beklemekte idi. Osmanlı muhriplerinin taarruzu ile bu torpido botlar limana geri çekildi, ardından Turgut Reis ile Barbaros Hayreddin zırhlılarının bombardımanı başladı. Fakat kıyıların mayınlı olmasından endişelenen Albay Tahir Bey, zırhlıları kıyılara fazla yanaştırmadı. Türk filosu, bir gün boyunca liman önlerinde bekledi. 20 Ekim günü Muavenet-i Milliye, kömür ikmali için İstanbul'a gönderildi. Albay Tahir Bey komutasındaki filo, Burgaz'a kadar uzanan kıyıları gözetledi. Bu sırada Hamidiye kruvazörü personeli, bir Bulgar gemisinin personelini sorgulamış ve Burgaz kıyılarının 18 Ekim gününe kadar mayınsız olduğunu öğrenmişti. Osmanlı filosu bu fırsatı kaçırmış, gecikmişti.Sonuç olarak, Bulgar kıyı savunma mevzilerinin yerini bilmeyen Osmanlı filosu, kıyılara yaklaşarak etkili bir bombardıman yapamadı. Bulgar kıyıları önündeki Osmanlı ablukası devam etti. Varna limanındaki Bulgar topları, hiçbir atış yapmıyor ve yerini belli etmiyordu. 24 Ekim günü Mecidiye kruvazörüne top atışı yapıldı. Bunun sonucunda karşılıklı bombardıman başladı.

20 Kasım 1912 tarihinde, Rauf Bey komutasındaki bir filo denize açıldı. Alınan istihbarata göre, Bulgar torpido botları Türk nakliye gemilerine saldırmak için harekete geçmişti.] Osmanlı filosu, Hamidiye kruvazörü ile Berkefşan ve Yarhisar muhriplerinden oluşuyordu. Filo, Türk nakliye gemilerinin geçeceği yolun üzerinde dağınık vaziyette beklemeye başladı, Bulgar gemisini gören kırmızı fişek atarak diğerlerine haber verecekti. 21 Kasım gecesi saat 00.40'ta Bulgar gemilerini gören Hamidiye kruvazörü, kırmızı fişek attı ve Bulgar gemileri durumu anladı, savaş başladı. Türk gemileri isabetli atış yapamadı ancak Bulgar gemilerinin saldırısı sonucunda Hamidiye'nin burun kısmı hasar gördü ve su almaya başladı. Osmanlı muhripleri taarruza geçince Bulgar torpido botları geri çekildi, ağır hasar alan Hamidiye İstanbul'a onarım için gönderildi. Bulgar torpido botlarını yakalaması için Mecidiye kruvazörü yola çıktı. Fakat bir şey elde edilemedi.

Bu arada, Osmanlı kara orduları geri çekilmeye başladı. Osmanlı ordusunun Çatalca'ya kadar çekilmesi öngörülüyordu, bu çekilme harekâtı kapsamında Osmanlı donanmasının kıyıdan destek vermesi emredildi. Donanma, başarılı bir şekilde kıyıdan Bulgar birliklerini topa tuttu ve geri çekilen birliklere zaman kazandırdı. Bahriye Nazırlığı, donanmanın Çatalca'daki savaşa denizden destek vermesi yerine Ege'ye açılıp Yunan birliklerinin Trakya'daki ilerleyişini yavaşlatmasına karar verdi. Bulgar ordusu, Çatalca yönünde taarruz etti. Aralarında Barbaros Hayreddin zırhlısının da olduğu bazı savaş gemileri, Büyükçekmece önünde toplandı ve denizden destek başladı. Silivri'de bazı Bulgar birlikleri, savaş gemilerinin bombardımanı sonucunda zayiat verdi. 15 Kasım 1912 tarihinde, denizden ve karadan açılan ateşle Bulgar topçu birlikleri dağıldı. 16 Kasım günü Barbaros Hayreddin ile Turgut Reis, Bulgar birliklerine ateş açtı ve ardından karaya asker çıkararak kara ordusuna destek oldu. 20 Kasım 1912 tarihinde, Çanakkale Boğazı'nın savunulması için donanma yola çıktı. Yunan donanması, Çanakkale Boğazı yakınlarındaki Limni Adası'na asker çıkarmış ve 30 Ekim 1912 tarihinde adayı kontrol altına almıştı. Bunun ertesi günü, Selanik önlerinde Fethi Bülent korveti torpillenerek batırıldı. Birkaç Ege adası daha ele geçirilmiş ve Yunan donanması, Çanakkale önlerinde bir askeri üs kurmuştu. 20 Kasım 1912 tarihinde, aralarında Averof kruvazörünün de bulunduğu bir Yunan filosu, Midilli'ye saldırdı ve adadaki Osmanlı taburu 20 Aralık'a kadar direndi. Sakız Adasına da saldırıldı, fakat Osmanlı donanmasının Çanakkale boğazına gelmesi üzerine ara verdiler. Yine de adaya uzun süre denizden yardım gelmedi; Ocak 1913'te Yunan birlikleri adayı ele geçirdi. Bu arada, Bulgar orduları İstanbul'a yaklaşmıştı. Harbiye Nazırı Enver Paşa, Şarköy'e çıkarma yapılmasını ve Çatalca ile Gelibolu yönlerinden de taarruz edilerek Bulgar ordusunun çembere alınmasını emretti. Berk-i Satvet, Mecidiye, Turgut Reis ve Barbaros Hayreddin savaş gemilerinden oluşan bir filo eşliğinde 9 Şubat 1913 tarihinde çıkarma yapıldı. Savaş gemilerinin destek ateşi ile kasaba ele geçirildi; 15 ölü ve 31 yaralı kayıp verildi. Bulgarlar kuzeye çekildi, buna rağmen Şarköy'deki iskele henüz düşmemişti. Osmanlı kuvvetleri kasabadan biraz daha ilerledi, Bulgar ordusu temkinli davranarak bazı birlikleri kuzey-doğu tarafından harekete geçirdi. Fakat çıkarma için geç kalınmıştı, Osmanlı birlikleri arasındaki koordinasyon problemi sebebiyle sonuç alınamadı ve iki nakliye gemisi battı. Osmanlı orduları geri çekildi; Edirne düştü. Ege Denizi'nde ise savunmasız Sisam Adası, 16 Mart 1913 tarihinde Yunanların kontrolüne girdi.

Gemi onarım çalışmaları sebebiyle donanma Ege'ye çıkmak için beklemekte idi, fakat bu sırada birçok Ege adası kaybedildi. Yunan donanması, Mondros'u üs haline getirdi ve Çanakkale boğazını ablukaya aldı. Onarım çalışmaları bitmeden Ege'ye açılmayı reddeden Albay Tahir Bey, görevinden alındı ve yerine Komodor Ramiz Numan Bey getirildi. Rauf Bey'in emrine Hamidiye, Muavenet-i Milliye, Yadigar-ı Millet, Taşoz ve Basra savaş gemileri verildi. Bu filoya da torpido filosu denildi. 14 Aralık 1912 tarihinde, sabah saatlerinde Sultanhisar torpido botu boğazda ilerlerken üç Yunan torpido botunun saldırısına uğradı, Numune-i Hamiyet ve Mecidiye yardıma geldi. Gökçeada yönüne hızlı bir şekilde ilerleyen Mecidiye, beş Yunan muhribiyle karşılaştı ve kısa sürede Yunan filosu yenildi. 16 Aralık günü Osmanlı donanması, Yunan donanmasını imha etmek için Ramiz Bey komutasında dört zırhlı, iki kruvazör ve üç torpido bot savaş gemisi ile taarruza geçti. Osmanlı planı, gemilerin İmroz yönünde ilerlemesi ve Mecidiye kruvazörünün arkada kalarak torpido salvolarına karşı donanmayı koruması idi. Saat 09.30'da donanma boğazdan çıktı ve 09.39'da açılan topçu ateşi ile savaş başladı. Kısa sürede Mecidiye kruvazörünün motorları arızalandı, düzen bozuldu. Fakat top atışları devam etti, bunun üzerine Averof zırhlısı sürat yaparak ilerlemeye başladı. Osmanlı gemileri, topçu ateşini Averof'a çevirdi ve Averof, ağır hasar aldı. Ramiz Bey, donanmanın ilerleyişinde manevra yaptı ve Averof, bundan yararlanarak kaçmayı başardı. 10.50'de ateş kesildi ve Osmanlı donanması geri dönmek zorunda kaldı. Amirallik gemisi Barbaros Hayreddin, ağır hasar aldı ve onarılmak üzere geri gönderildi.

22 Aralık sabahı Mecidiye, Berk-i Satvet, Muavenet-i Milliye, Gayreti Vataniyye, Numune-i Hamiyet, Yarhisar, Basra ve Taşoz savaş gemilerinden oluşan bir keşif birliği boğazdan çıktı. Burada, Yunan donanmasının iki muhribi ve dört torpido botu ile çatışma yaşandı; Yunan gemileri geri çekildi. Osmanlı filosu, Bozcaada'ya ilerlemeye başladı, orada görülen Yunan Delfin denizaltısını batırmakla görevlendirilmişlerdi. Yunan denizaltısı, Osmanlı gemilerini görünce dibe batarak görüş alanından çıktı. Fakat denizdeki olumsuz sebeplerden dolayı tekrar su üstüne çıkmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Muavenet-i Milliye muhribi taarruza geçti, Delfin tekrar suya battı. Bu denizaltının batıp batmadığı günümüzde de bilinmemektedir, Yunan donanması herhangi bir açıklama yapmadı fakat denizaltının kaybolduğu yerde Yunan gemileri arama - kurtarma çalışmaları yaptı. 4 Ocak 1913 tarihinde, Bozcaada'yı kurtarmak üzere Osmanlı filosu denize açıldı. Filo, 22 Aralık'ta sefere çıkan gemilerden ve Hamidiye ile Mecidiye savaş gemilerinden oluşuyordu.[156] İmroz önlerine kadar arama yapan filo, ciddi bir çatışmaya girmedi. 10 - 11 Ocak günleri de bu seferler devam etti. Asar-ı Tevfik, bu sırada saldırıya uğradı ve Yunan gemileri, diğer Osmanlı gemileri gelince geri çekildi. Bundan itibaren donanmada onarım çalışmaları yapıldı ve 18 Ocak 1913 tarihinde boğazdan çıkıldı (Saat 08.30). Bazı torpido botlar ile Asar-ı Tevfik, boğazı koruması için geride bırakıldı. Osmanlı planı, Mondros önlerine kadar giderek Yunan donanmasıyla savaşa girmek ve Yunan donanmasını imha etmek üzerine kurulu idi. Barbaros Hayreddin yine amirallik gemisi idi ve Mecidiye, filonun daha ilerisinde seyrediyordu. 08.50'de iki Yunan savaş gemisini gören Mecidiye taarruza geçti, Yunanlar geri çekildi. 10.30'da, Mecidiye kruvazörü aniden geri çekilmeye başladı ve işaret verdi, Yunan donanması Mondros limanından çıkıyordu. Yunan donanmasına Averof, Hydra, Speçya ve Pisara zırhlı savaş gemileri de dahildi. Yunan donanmasının istikameti Midilli'ye doğru idi. Osmanlı donanması dümen kırdı ve Yunan donanmasının yolunu kesecek vaziyette ilerlemeye başladı. Aradaki mesafe azaldı ve topçu ateşi başladı. Averof kruvazöründen atılan bir top mermisi ile amiral gemisi Barbaros Hayreddin vuruldu. Osmanlı gemilerinin neredeyse tamamı Averof kruvazörünü hedefledi. Fakat Osmanlı gemileri, diğer Yunan gemilerinden ağır hasar almaya başladı. Barbaros Hayreddinde yangın başladı. Osmanlı savaş gemileri ise ciddi bir isabet kaydedemiyordu. Ramiz Bey, donanmanın rotasını değiştirdi ve ateş gücü bakımından güçsüz Mecidiye, düşmanın en ön safına geldi. Turgut Reis, onlarca isabet almış ve yanmakta olan amirallik gemisinin önüne geçerek Barbaros Hayreddin'i batmaktan kurtardı. Averof, bu sefer de Turgut Reis zırhlısını topçu ateşi altına aldı ve Turgut Reis ağır hasar gördü. İsabet alan Osmanlı gemilerinin hızı giderek düşüyordu. Savaşın son aşamalarında, Averof kruvazörünün kaliteli mermileri tükendi, Osmanlı gemileri tarafından her an batırılabilirdi. Fakat Osmanlı gemileri de ağır zayiat vermişti. Saat 14.50'de, iki taraf ateşi kesti ve savaş kesin Yunan zaferiyle sona erdi. Barbaros Hayreddin 31, Turgut Reis 25 isabet almıştı; onarılmaları gerekiyordu. Personel kaybı ise toplamda 41 ölü ve 98 yaralı asker idi. Buna karşılık Yunan personel kaybı 1 yaralı idi.

"Osmanlı Devleti anılan dönemde yaklaşık on bin mil uzunluğunda deniz kıyısına sahiptir. Donanma öncelikle bu kıyıların etkin savunabilmesi için gereklidir. Siyasi ve diplomatik olarak da Doğu Akdeniz'deki çıkarları, Osmanlı ile örtüşen herhangi bir devletle ittifak ilişkisine girmek için de donanma önem taşımaktadır. Bu nedenle en azından iki tümenlik bir harp filosuna sahip olunması öngörülmüştür. Bu filonun vurucu gücünü dretnotlar oluşturacaktı. Bu dretnotların her biri için dört adet refakat muhribine gerek duyulacaktı. Dolayısıyla altı dretnot için toplam 24 muhrip ihtiyacı söz konusuydu. Dört muhrip daha önce sipariş edildiğinden programa 20 muhrip konmuştur. Bunlara ek olarak müstakilen keşif hizmeti yapacak, muhrip filosunun saldırı görevlerini destekleyecek ve onlara rehberlik vazifesi icra edecek dört adet skaut de öngörülmüştür. Program kapsamındaki son muharip unsurlar altı adet denizaltıydı. Bunlar da komşu devletlerin bu silahtan edinme yönündeki gayretlerine karşılık temelde moral etkileri bakımından sipariş edilmeliydiler."

Osmanlı donanması, Averof kruvazörünün ateş gücü ve hız bakımından oldukça üstün olduğunu bilmekte idi. Averof kruvazörünü başka bir yerde oyalayarak Yunan donanmasını ezmeye dayanan bir plan hazırlandı. Bu plan uyarınca Rauf Bey komutasındaki Hamidiye, Akın Harekâtı'nı 24 Ocak 1913 tarihinde başlattı. Hamidiye, Averof kruvazörünü üzerine çekecekti ve Averof kruvazörünün yokluğundan faydalanan Osmanlı donanması da taarruz edecekti. Ayrıca Hamidiye, Balkan devletlerinin deniz ulaşımını durdurmakla görevlendirildi. Gece karanlığından faydalanan Hamidiye, sorunsuz bir şekilde denize açıldı. 25 Ocak günü saat 12.30'da Hamidiye, bir Yunan askeri üssüne taarruz etti. Bölgedeki barut fabrikası ağır hasar aldı, ardından kıyıda demirli vaziyette bulunan Makedonya isimli gemi batırıldı. Hamidiye, beklenmeyen bir hareketle Adriyatik Denizi'ne yöneldi. Ardından kömür ikmali için Doğu Akdeniz'e geçti ve 28 Ocak'ta Beyrut limanında demir attı. Gerekenden çok az kömür alındı ve yola devam edildi. İstanbul ile güçlükle iletişim kuran Rauf Bey, Arnavutluk üzerine harekât için emir aldı. 6 Şubat'ta yola çıkan Hamidiye, 14 Şubat günü Malta'dan kömür ikmali yaptı ve Akdeniz'e açıldı. Arnavutluk'taki Osmanlı birliklerine yardım için 6 Mart günü Tartus yakınlarındaki Ervad adasından cephane yüklendi. Arnavutluk'a doğru yol alan Hamidiye, denizde Leros isimli bir Yunan ticaret gemisine rastladı. Geminin mürettebatı esir alındı ve gemi batırıldı. Bu mürettebatlar sorgulandı ve Yunan donanmasının konumu öğrenildi. Kuzey Arnavutluk'taki Şingin Limanı'na gelen Hamidiye, cephane yardımı yapan altı Yunan gemisini yakaladı ve hepsini tahrip etti. Bundan sonra Hamidiye kruvazörü, Doğu Akdeniz'e hareket etti ve Hayfa'da kömür ikmali yaptı. Taşınamayan cephaneler ve paralar Beyrut'ta bırakıldı, oradan kara yolu ile gönderilecekti. Hamidiye, İstanbul'la iletişim kurmak için Alanya'ya hareket etti ve 28 Mart 1913 tarihinde Alanya'ya başarıyla ulaştı. Bu arada, üç Yunan muhribi yola çıktı ama yetişemedi; 17 Nisan'da Mihali isimli Yunan yardımcı kruvazörü batırıldı. Alanya'dan cephane alındı. Doğu Akdeniz'e Yunan gemileri gelince, Hamidiye Süveyş Kanalı yolu ile Kızıldeniz'e geçmek zorunda kaldı. Burada onarım çalışmalarından geçti, 18 Temmuz 1913 tarihinde Balkan Savaşları sona erdi ve Rauf Bey'e geri dönmesi için emir verildi. 7 Eylül 1913 tarihinde Hamidiye, Yeşilköy kıyılarına geldi ve sevinç gösterileriyle karşılandı. Ardından Dolmabahçe Sarayı önüne gelinerek top atışları ile padişah selamlandı.

Birleşik Krallık'ın sipariş edilen dretnotlara el koyması

Osmanlı Devleti, 1909 yılında bir donanma programı başlattı ve program uyarınca Birleşik Krallık'a bir adet dretnot sipariş edildi. Bu dretnotun Reşadiye ismiyle donanmaya katılması beklenmekte idi. Bu arada Brezilya, Birleşik Krallık'a Rio de Janeiro isimli bir savaş gemisi sipariş etmiş ancak daha sonra vazgeçmişti. Osmanlı Devleti, böyle büyük bir geminin Yunanistan'ın eline geçmesinden endişe duyarak söz konusu geminin siparişini devraldı, Sultan Osman ismiyle donanmaya katılması kararlaştırıldı. Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları, taksitlerin ödenmesini olumsuz etkilediyse de iki dretnot 1913 yılında denize indirildi. Osmanlı Devleti, tüm taksitleri ödedi. Gemilerin Temmuz 1914'te teslimi beklenmekte idi, Osmanlı basınında bu büyük savaş gemilerinin sık sık fotoğrafları yer almakta idi. Taksitlerin ödenmesinde büyük pay sahibi olan Donanma Cemiyeti, gemilerin Osmanlı Devleti'ne satılmasını olanaklı kılan yabancı kişilerin madalya ile ödüllendirilmesine karar verdi. Osmanlı Devleti'nin bu dretnotları satın alması, Yunanistan'da tepkilere sebep oldu ve Başbakan Venizelos eleştirildi. Rusya da bu dretnotların Osmanlı Devleti'ne satılmasından rahatsız oldu. 29 Nisan 1914 tarihinde Osmanlı Devleti, Fatih isimli bir zırhlı savaş gemisi, 3.550 tonluk iki adet kruvazör, 1.000 tonluk dört adet muhrip ve iki adet denizaltıyı Armstrong-Vickers Şirketine sipariş etti. Bu siparişin toplam bedeli 3.972.000 sterlin idi. Aynı zamanda, Fransa'ya altı adet muhrip ve iki adet denizaltı sipariş edildi, bunun toplam bedeli ise 4.760.00 Fransız frangı idi. Birleşik Krallık ve Fransa, gemilerin teslimine dair hukuki güvence verdi. Gemilerin yapımı, gönderilen Osmanlı heyetleri tarafından incelenmekte idi ve raporlar gönderiliyordu. Fakat Reşadiye ile Sultan Osman dretnotlarının teslimatı gecikti. Buna rağmen gemilerin teslim edileceği açıklandı ve Osmanlı Donanması, dretnotlara herhangi bir Yunan saldırısı olmasın diye Ege'ye açılarak beklemeye koyuldu.

3 - 4 Ağustos 1914 tarihlerinde Fransa ve Birleşik Krallık, Almanya'ya karşı savaşa girdi. Britanya, 20. yüzyılda güçsüz bir devlet haline gelmiş Osmanlı Devleti ile askeri ortaklık kurmadı. 2 Ağustos günü, Almanya'nın Birleşik Krallık ve Fransa ikilisiyle savaş başlatmasına bir gün kala, Osmanlı - Almanya askeri ittifakı kuruldu, bu askeri ittifak gizli tutuldu. Sultan Osman ve Reşadiye dretnotlarının Osmanlı Devleti'ne devredilme vakti gelmişti, 1 Ağustos 1914 tarihinde dretnotlara Osmanlı bayrağının çekileceği belirtildi. Fakat bundan iki gün önce, 30 Temmuz 1914 tarihinde dönemin Birleşik Krallık Bahriye Bakanı Winston Churchill, bu dretnotların Osmanlı Donanmasına katılmasından duyduğu şüphe sonucunda gemilere el koyma kararı almıştı. 27 Temmuz günü Reşit Paşa vapuru ile gemileri teslim almak üzere yola çıkan Osmanlı bahriyelileri, 1 Ağustos'ta geminin son taksini ödedi ve aynı gün saat 14.30'da gemilere fiilen el konuldu. Londra Büyükelçisi Tevfik Paşa, Britanyalı yetkililerle görüştü ve geminin teslimini istedi. Britanyalı yetkililer, gemilere geçici olarak el konulduğunu ve paranın da güvende olduğunu söyledi. Fakat gemilerin ne zamana kadar Kraliyet Donanması'nda kalacağına dair bilgi verilmedi. Bu olay Osmanlı hükûmeti tarafından şiddetle protesto edildi. Gemilerin teslimi için alternatifler sunuldu, Birleşik Krallık hepsini de reddetti. Dretnotlara el konulması Osmanlı basınında geniş yer buldu ve bazı Osmanlı gazeteleri, Britanya'yı korsanlıkla suçladı. New York'ta Müslümanların oluşturduğu bir kalabalık, Britanya'yı protesto etti ve gemilerin teslimi için çağrı yaptı. İstanbul Birleşik Krallık Maslahatgüzarı Beaumont, Osmanlı halkında kuvvetlenen Britanya düşmanlığından endişe duydu, gemilerin savaş bitince teslim edileceğine dair Birleşik Krallık'tan bir tebligat istedi. Bu arada Alman Goeben ve Breslau zırhlıları Osmanlı Devleti'ne sığındı. Eğer Osmanlı Devleti tarafsız ise bu gemileri deniz hukuku gereğince kara sularından bir gün içinde çıkarmalıydı. Rusya, Osmanlı Devleti'nin tarafsız tutumunu sürdürmesini istiyordu ve bu tutumun devam etmesi için bir garanti belgesinin verilmesini diğer müttefiklerine teklif etti. Churchill, bir torpidobot filosu ile İstanbul'a baskın yapılarak iki Alman zırhlısının batırılmasını teklif ettiyse de Horatio Herbert Kitchener bunu reddetti. Osmanlı Hükûmeti, deniz hukukuna uymak niyetinde idi ancak gemileri de Britanya'ya teslim etmek ve Almanya ile dostluğunu bitirmek istemiyordu. Sonuç olarak, iki Alman zırhlısının subayları ile anlaşıldı ve subaylar, Osmanlı donanmasına katılmayı kabul etti. Osmanlı Devleti, iki zırhlıyı 80 milyon mark karşılığında satın aldığını duyurdu; gemilerin isimleri Yavuz ve Midilli olarak değiştirildi, personeline Osmanlı üniformaları giydirildi. Gemiler hiç para verilmeden Osmanlı Donanmasına geçmişti ancak deniz hukukuna uymak için satın alındığı söylenmişti. Osmanlı halkı, Britanya'nın el koyduğu iki dretnot karşılığında bu iki yeni savaş gemisinin gelmesini sevinçle karşıladı ve Almanlara duyulan sempati büyüdü. Mart 1914'te İstanbul'a çıkarma yaparak işgal planları hazırlayan Rusya, Yavuz ve Midilli savaş gemileri sebebiyle bu planından vazgeçti. 6 Eylül 1914 tarihinde, donanmada ıslahat için görev yapan Britanyalı subaylar Osmanlı Devleti'ni terk etti.

I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı donanması

Yavuz ile Midilli savaş gemilerinin faaliyetleri

18 Ağustos 1914 tarihinde Yavuz ile Midilli savaş gemilerinin komutası Amiral Souchon'a verildi. Donanmanın ıslahatından sorumlu Alman heyetin başında olan Amiral Souchon, donanmadaki birçok makama Alman subayları getirdi, gereksiz personeli donanma dışı bıraktı, donanmada talim başladı.[185] Souchon, Osmanlı savaş gemilerindeki geri kalmışlığı gördü ve Britanya ıslahat heyetinin bu durumu kasten devam ettirdiğini beyan etti.[186] Donanmadaki filoları düzenleyen Souchon, teknik problemleri olan Mesudiye savaş gemisini su üstü bir savunma platformu olarak Çanakkale Boğazı'nda görevlendirdi.[187] Almanya'dan subay, askeri teçhizat ve mayın getirtti. Boğaz savunma sistemlerinin komutanlıklarına da Alman subaylar yerleşti. Aynı zamanda tersanelerde çalışmalar yapılarak tüm Osmanlı savaş gemilerini onarabilecek sistemler kuruldu, tersanelere de Alman askerler yerleştirildi.[188] Alman heyeti, gemilerdeki birçok silahın kasten Britanya heyeti tarafından gizlice kullanılamaz hale getirildiğini gördü. Souchon, süratle gemilerin bakımını yaptırdı ve Osmanlı personeli eğitildi. Padişah V. Mehmed'in huzurunda 17 Eylül günü donanma geçit töreni yaptı, Souchon donanmanın savaş için hazır olduğunu düşünüyordu. Yavuz ve Midilli zırhlılarının Alman personeli, memleketlerinden ilk mektuplarını da bu zamanda aldı. Alman personel, savaşa girmek istiyordu. 12 Ekim 1914 tarihinde Souchon, personelin deniz şartlarında talimini uygun görerek bir Osmanlı filosu ile Karadeniz'e açıldı. Fakat Bahriye Nazırlığı'nda izin almadan denize açıldığı için filonun geri dönmesi emredildi, Souchon birçok savaş gemisini geri gönderdi ama Yavuz ile Midilli savaş gemilerinin bulunduğu diğer kısım denizde talimlere devam etti. 22 Ekim günü Harbiye Nazırı Enver Paşa, Amiral Souchon'a Rus donanmasının imha edilmesini gizlice emretti. Ortada herhangi bir savaş ilanı yoktu. Rusya, Enver Paşa'nın savaş niyetlisi olduğuna dair bilgi edindi. Enver Paşa, karada yapılacak taarruzlara ve askeri hareketlere dair bir emir yazısını da hazırlamıştı. Souchon, Enver Paşa'nın emrettiği gibi kapsamlı bir taarruz yerine savunmada kalıp gözdağı verme amaçlı taarruzlarda bulunmayı uygun buldu; zira Alman zırhlılarının kaybından ve Karadeniz'de kesin Rus hakimiyeti kurulmasından endişe ediyordu. Yavuz, Karadeniz'deki tüm Rus savaş gemilerinden sürat ve ateş gücü bakımından üstündü. Midilli'nin ise ateş gücü bakımından zayıflığı vardı. 28 Ekim 1914 tarihinde Osmanlı filosu, emre uyarak Karadeniz'deki Odesa ve Sivastopol limanlarını topa tuttu.

Midilli

6 Kasım 1914 tarihinde Berk-i Satvet ile yola çıkan Yavuz zırhlı savaş gemisi, Zonguldak'ın Rus donanması tarafından topa tutulması üzerine bölgeye geldi ve İstanbul açıklarında demirledi. İstanbul'un bir deniz saldırısına uğramasından endişe ediliyordu. Üç Osmanlı birliği, deniz yoluyla Trabzon'a götürüldü ve Midilli'nin de aralarında bulunduğu birlik bu gemileri korudu. Birlikler başarıyla Trabzon'a ulaştıktan sonra Midilli, 9 Kasım'da Poti'yi bombaladı ve Hamidiye ile İstanbul'a geri döndü. Rus Karadeniz Donanması, beş zırhlı, iki kruvazör ve on iki torpidobot ile 17 Kasım'da Trabzon limanına taarruz etti. Yavuz ve Midilli, Rus donanmasını yakalamak üzere aynı gün Karadeniz'e açıldı. Ertesi gün, Balaklava açıklarında Rus donanmasına yetişildi. Sisli bir havada muharebe başladı, beş Rus gemisi Yavuz kruvazörünü hedef aldı ve Yavuz ağır hasar alarak çatışmadan geri çekildi. Fakat Rus amirallik gemisi Evstafi de ağır hasar aldı; 33 ölü ve 35 kayıp verdi. Amiral Souchon, Hamidiye kruvazörüne Batum'un bombalanmasını emretti ve emir yerine getirildi. 5 Aralık'ta Rize'ye takviye birlik ve teçhizat götüren dört nakliye gemisini korumak üzere Midilli görevlendirildi. Yavuz, Berk-i Satvet ve Peyk-i Şevket savaş gemileri ise uzaktan takip etmekte idi, Enver Paşa da Yavuz muharebe kruvazöründe bulunuyordu. Birlikler Rize'ye ulaştırıldıktan sonra, 10 Aralık'ta Batum bombalandı. Bu bombardıman, daha çok bir gövde gösterisi niteliğindeydi.[196] 26 Aralık'ta İstanbul boğazı önlerinde iki mayına çarpan Yavuz, ağır hasar aldı. Gemi 2000 ton su aldı, su çekimi bir metre arttı ancak yüzmeye devam edebildi. Onarım için gerekli personel ve teçhizat Osmanlı Devleti'nde bulunmuyordu, Almanya'dan getirtilen deneyimli personel ve teçhizat ile süratli çalışmalar yapıldı, onarım çalışmaları 1 Mayıs 1915 tarihinde bitirilebildi. Bu süreçte, Osmanlı Devleti'nin Karadeniz ulaşımı güvenliği sarsıldı. Yavuz muharebe kruvazörünün yara aldığına dair söylentiler çıktı, bu söylentilerin asılsız olduğunu göstermek üzere 13 Ocak'ta Yavuz Karadeniz'e açıldı ve nakliye gemilerinin güvenliğini sağladı. Bu görevde Rus gemileri ile çatışmaya girmedi, 16 Ocak 1915 tarihinde geri döndü. Osmanlı orduları, Kafkas cephesinde yenilgiye uğradı. Başkomutanlık, deniz yolu ile takviye istedi, fakat Yavuz'un onarımda olması sebebiyle deniz ulaşımı oldukça tehlikeli idi, Amiral Souchon bu durumu belirtti ve deniz yolu ile takviyeden vazgeçildi. 27 Ocak'ta iki Rus savaş gemisi, Hamidiye kruvazörünü takibe aldı. Onarımı henüz bitmemiş Yavuz, yeniden denize açıldı ve Hamidiye olası bir saldırıdan kurtuldu. 7 Şubat'ta Yavuz tekrar Karadeniz'e açıldı. Osmanlı istihbaratı, Odessa'da yirmiye yakın nakliye-ticaret gemisinin bulunduğunu bildirdi. Başkomutanlık, bu gemileri imha etmek üzere Hamidiye ile Mecidiye kruvazörlerini ve dört diğer muhribi görevlendirdi. Yavuz ve Midilli ise Sivastopol'a taarruz edecekti. 1 Nisan 1915 tarihinde filo denize açıldı. 3 Nisan günü saat 06.40'ta Odessa önlerine gelen Mecidiye, bir mayına çarptı ve denize oturdu. Rusların eline geçmemesi için gemi tahrip edildi, saldırı iptal edildi. 26 personelini kaybeden filo, İstanbul'a geri dönmek zorunda kaldı. Aynı gün, geri dönüş yolunda Rus Vostochnaia ve Swesta ticaret gemileri batırıldı. Ardından, saat 11.10'da Yavuz ile Midilli, bir kruvazörlük ve sekiz muhriplik bir Rus filosu ile karşılaştı. Kısa süreli muharebe yaşandı, Osmanlı tarafı herhangi bir isabet almadı ama bir Rus muhribi üç isabet alarak safdışı bırakıldı. Ardından iki taraf ateşi kesti ve muharebe sona erdi, 4 Nisan'da tüm Osmanlı gemileri İstanbul'a geri döndü. 2 Mayıs'ta Rus filosunun İstanbul önlerinde olduğu tespit edildi, 6 Mayıs'ta Yavuz, Midilli ve Hamidiye sefere çıktı ancak Rus gemileri bulunamadı, 8 Mayıs'ta geri dönüldü. 9 Mayıs'ta Rus donanması, Karadeniz Ereğli'sine taarruz etti ve çıkarma girişiminde bulundu. Yavuz alarma geçti ve bölgeye yetişti, Rus donanmasını uzaklaştırdı. Bir gün boyunca bölgede nöbet bekleyen Yavuz, envanterinde muhriplerin ve mayın tarama gemilerinin bulunduğu bir Rus filosunun İstanbul Boğazına yol aldığını öğrendi. 10 Mayıs'ta yapılan muharebe sonucunda Yavuz'un bir adet 150 mm'lik topu ve bir adet torpidosu ağır hasara uğradı, burun kısmına iki adet güçsüz darbe aldı. Evstafi, üç isabet ile ağır hasar aldı. Muharebenin ardından Yavuz, saat 13.25'te İstanbul'a geri döndü.

18 Temmuz 1915 tarihinde Midilli, mayına çarptı. Karadeniz ulaşımının güvenliği için ilk önce Hamidiye görevlendirildi, fakat Rus donanmasına karşı zayıf kaldığından dolayı bu göreve Yavuz getirildi. Bu görevde Yavuz, 1915 yılının sonuna kadar sekiz defa Karadeniz'e çıktı. Fakat Rus donanması, özellikle kömür nakliyatını engellemekte idi. Osmanlı Devleti, bu sebeple çok sayıda kömür taşıyan gemisini kaybetti. 6 Eylül 1915 tarihinde Bulgaristan Krallığı, İttifak Devletleri yanında savaşa girdi. Rus donanmasının Varna'ya çıkarma yapmasını önlemek üzere 13 Ekim'de Köstence ile Varna önlerinde Yavuz muharebe kruvazörü görev yaptı. 1916 yılında İmperatritsa Mariya, denize indirildi ve Rus donanmasına katıldı. İstanbul Boğazını herhangi bir deniz saldırısına karşı korumak için boğaz tahkimatları güçlendirildi. Rus donanması, Karadeniz nakliyatını durdurmak için 28 Ağustos'ta mayınlama çalışmalarına başladı ve 30 Eylül'e kadar 1656 adet mayın bırakıldı. Osmanlı Donanması, bu mayınların çeyreği kadarını etkisiz hale getirmeyi başardı. 7 Ocak'ta kömür taşıyan Karmen isimli gemi, Rus donanması tarafından batırıldı. Harekete geçen Yavuz, 8 Ocak saat 08.23'te Rusların iki muhribi ve İmperatritsa Mariya zırhlı savaş gemisi ile karşılaştı. Saat 09.40'ta muharebe başladı; Yavuz geri çekildi. Bundan sonra aylarca limanda bekleyen Yavuz, 3 Temmuz 1916 tarihinde tekrar denize açıldı ve 4 Temmuz günü Tuapse'yi topa tuttu. Limana ve petrol tesislerine zarar verildi, iki adet nakliye gemisiyle beraber birçok küçük gemi batırıldı. 1917 yılında, Rusya'da devrim oldu ve 17 Aralık 1917 tarihinde ateşkes imzalandı. Böylece Karadeniz'de Rus donanması ile olan savaş sona erdi, mayınların temizlenmesine başlandı.

Yavuz

9 - 10 Ağustos 1917 tarihlerinde İmroz'dan kalkan Britanya uçakları, İstinye önlerinde olan Yavuz'a taarruz etti. Yavuz, herhangi bir hasar almadı fakat Yadigar-ı Millet muhribi battı. Bundan sonra İstinye'ye uçaksavar topları yerleştirildi ve muhabere imkânı geliştirildi, Çanakkale'den gelen ihbar ile artık İstanbul her an hava saldırılarına karşı hazırlanabiliyordu. Amiral Souchon, Alman Açık Deniz Donanmasının 4. Kruvazör Filosu komutanlığına getirildi ve 4 Eylül günü görevini Rebeur von Paschwitz'e devretti. 15 Ekim'de Alman İmparatoru II. Wilhelm, Yavuz zırhlısı ile İstanbul'a gelerek Osmanlı Devleti'ni ziyaret etti. 1918 yılına gelindiğinde, Karadeniz'deki savaş sona ermişti ve Yavuz ile Midilli savaş gemileri limanda beklemekte idi. Bu arada, Çanakkale Savaşı'nda yenilmiş İtilaf kuvvetleri, İmroz adasını bir üs olarak kullanmakta idi ve Paschwitz, adaya taarruz ederek İtilaf gemilerini batırmayı planladı. Paschwitz, Cemal Paşa ile Enver Paşa'ya açıkladığı planında hedeflerinin İtilaf kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğratmak, ablukayı hafifletmek, Filistin Cephesine denizden yardım götürebilmek ve Osmanlı halkının moralini yükseltmek olduğunu söyledi. Cemal Paşa boğazdaki mayınlardan söz edince de mayınların nerede olduğunu bildiğini ve bu sebeple de herhangi bir tehlike teşkil etmediğini söyledi. Planın diğer safhası ise, bir Alman denizaltısının Mondros Limanı önlerinde gizlice beklemesi idi, İmroz'a taarruz yapılınca Mondros'tan çıkıp yardıma gelen İtilaf gemileri bu denizaltı tarafından vurulacaktı. Plan onaylandı, Paschwitz, denizden taarruz yapılırken Çanakkale'den de hava desteği alınmasına karar verdi. Taarruza Yavuz, Midilli, Muavenet-i Milliye, Numune-i Hamiyet, Samsun ve Basra savaş gemileri katılacaktı. Bu arada Liman von Sanders, ele geçirilmiş bir Britanya haritasını Paschwitz'e ulaştırdı. Haritada, Britanya mayınlarının yerleri gösterilmekte idi. Paschwitz, planını bu haritaya göre düzenledi, fakat harita su çekimi düşük gemiler için çizilmişti. 20 Ocak 1918 tarihinde, Yavuz ile Midilli boğazdan çıktı. Saat 05.55'te ilk mayın infilakını yaşayan Yavuz, Paschwitz'e hasarın tehlikesiz olduğunu bildirdi ve harekâta devam etti. Saat 07.00'de iki gemi birbirinden ayrıldı, Yavuz Kefalo limanına; Midilli ise Kuzu limanına taarruz etti. İki taarruz da başarılı oldu; Yavuz limandaki telsiz istasyonunu etkisiz hale getirdi ve çok sayıda nakliye gemisini imha etti, Midilli ise HMS M28 ile HMS Lord Raglan muhriplerini batırdı ve limandaki yapılara hasar verdi. HMS Tigress ve HMS Lizard muhripleri, uzaktan izlemekle yetindi. Britanya Osmanlı taarruzunu tüm gemilere bildirdi. Midilli kendisine yönelen topçu ateşini başarıyla püskürttü. Paschwitz, harekâtın başarılı olduğunu öğrendi ve gemilerin Mondros'a yönelmesini emretti. Yavuz ile Midilli emre uydu, fakat tam mayın tarlasının sınırına geldiler. İki Britanya muhribi ve iki Britanya uçağı, gemileri takip etmeye başladı. Midilli'nin uçaksavar sistemleri yoktu, bu sebeple Paschwitz, Midilli'nin Yavuz'un pruvasına geçmesini emretti. Emre uyan Midilli, Yavuz'un pruvasına geçerken mayına çarptı. Patlamanın etkisiyle Midilli'nin çalışabilir halde tek motoru kaldı. Britanya muhripleri ve uçakları ile muharebe devam ederken, Osmanlı personeli suya baktıklarında etraflarının mayınlarla çevrili olduğunu gördü. Midilli'ye yardım için yönelen Yavuz mayına çarptı; bu çarpılan ikinci mayın idi ve geminin cayrosu tamamen bozuldu. Midilli, art arda mayınlara çarptı, şiddetli patlamalar sonucunda hareket kabiliyetini tamamen kaybetti. Albay von Hippel, geminin terk edilmesini emretti ve saat 09.07'de Midilli kıç üzerine dik vaziyette battı. Bu arada boğazdan yardım için gelen Osmanlı muhripleri zor durumda kaldı; Basra'nın kıç tarafına iki adet mermi isabet etti ve Muavenet-i Milliye de yoğun topçu ateşi altında geri çekildi. Midilli'nin sağ kalan personelinden bir kısmı Britanyalılar tarafından kurtarıldı, diğer kısmı ise 8 derece suda donarak öldü. Paschwitz, Midilli personelini kurtarmak istediyse de çok riskli olduğundan vazgeçti. Geri çekilen Yavuz, üçüncü defa mayına çarptı. Bütün bunlara rağmen Yavuz batmadı ve Nara'da kıyıya vurdu. Fakat Britanya uçakları, muharebenin yapıldığı 20 Ocak gününden 26 Ocak'a kadar sürekli olarak Yavuz'u bombaladı. Bu süreçte Britanya uçakları 180 adet bomba attı ancak sadece ikisi isabet etti. Turgut Reis'in yardımıyla kurtulan Yavuz, 27 Ocak'ta Dolmabahçe önlerinde demirledi. İmroz Deniz Muharebesi sonucunda Osmanlı donanması Midilli kruvazörünü kaybetmiş, Basra muhribi de ağır hasar almıştı. Çok sayıda personel kaybedildi, Almanların 5 subayı ve 167 eri esir düştü. Yavuz'un onarılabileceği herhangi bir havuz Osmanlı Devleti'nde bulunmuyordu. 3 Mart 1918 tarihinde imzalanan Brest Litovsk Barış Antlaşması ile Karadeniz'deki Rus donanmasına el konulması kabul edildi. Rus gemilerine Alman bayrağı çekildi. 2 Haziran 1918 tarihinde Sivastopol'a Hamidiye ile gelen hasarlı Yavuz, şehirdeki havuzda geçici bir onarımdan geçti.12 Temmuz 1918 tarihinde İstanbul'a geri döndü.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!