12 Eylül Darbesi veya 1980 İhtilali, resmî isimlendirmeleriyle 12 Eylül 1980 Harekâtı veya Bayrak Harekâtı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askerî darbe. 27 Mayıs Darbesi ve 12 Mart Muhtırası'nın ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Silahlı Kuvvetlerin yönetime karşı gerçekleştirdiği üçüncü ve son başarılı açık müdahaledir.
12 Eylül 1980 gecesi Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından saat 03.00'te TRT, PTT ve diğer iletişim dairelerine el konularak başlayan askerî müdahale; İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Başbakan Süleyman Demirel'in konutu ve diğer hedeflerin de sorunsuz olarak ele geçirilmesiyle saat 04.00'te radyolardan tüm ülkeye duyuruldu. İlk bildiride, "Girişilen harekâtın amacı; ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mâni olan sebepleri ortadan kaldırmaktır." ifadeleri yer aldı.
Müdahale sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Süleyman Demirel'in başbakan olduğu hükûmetin faaliyetine son verildi, parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırıldı, ülkenin her yerinde sıkıyönetim ilan edildi, yurt dışına çıkışlar yasaklandı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren devlet başkanı oldu. Yasama yetkisini kullanmak üzere Kenan Evren başkanlığında kuvvet komutanlarından oluşan Millî Güvenlik Konseyi kuruldu. Siyasi partiler lağvedildi, parti liderleri önce askerî üslerde gözetim altında tutuldu, sonra serbest bırakıldı, bir süre sonra ise bazıları yargılandı. 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askerî dönem başladı. Anayasa hazırlandı, 7 Kasım 1982 günü halkoyuna sunuldu, %91,37 oy oranı ile 1982 Anayasası ve Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığı kabul edildi.
Darbe sonrası; resmî rakamlara göre 650.000 kişi gözaltına alındı, 230.000 kişi askerî mahkemelerce yargılandı, cezaevlerinde ise işkence sonucu 171 kişi olmak üzere yaklaşık 300 kişi hayatını kaybetti, 50 kişi idam edildi, 1.683.000 kişi ise fişlendi.
12 Eylül 2010'daki referandumda %58 "EVET" oyu çıktı ve 13 Eylül 2010 sabahından itibaren 12 Eylül'ü yapanlar hakkında suç duyurularında bulunulmaya başlandı. Bütün suç duyuruları toplandı ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 7 Nisan 2011 tarihinde ilk soruşturma açıldı. Bu, darbenin üzerinden geçen 31 yıl sonunda açılabilen ilk soruşturmaydı. 4 Nisan 2012 tarihinde darbenin yargılanmasına başlandı. Dava sonucunda Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, 765 sayılı TCK'nin "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldılar. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın, Kenan Evren’den iki ay sonra, 90 yaşında ölmesiyle Yargıtay aşamasındaki dava düştü, kararlar kesinleşmedi. Yıllar sonra, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrası; Kenan Evren'in ifadesini alan dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'ya dava açan dönemin Ankara Cumhuriyet Savcısı, açılan davaya ilk bakan hâkimler ve iddia makamında bulunan savcılar, "Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) soruşturması" kapsamında meslekten ihraç edildiler.
Darbenin gerekçeleri ve darbe öncesi olaylar
Siyasi istikrarsızlık
12 Eylül 1980 Askerî Darbesi'nin gerekçeleri arasında, ülkede yaygınlaşan siyasi cinayetler ve 6 Eylül 1980 günü Konya'da Necmettin Erbakan önderliğinde yapılan ve darbe liderlerinin "şeriat amaçlı bir kalkışma girişimi" olarak nitelediği Kudüs Mitingi gösterildi. Konya Mitingi olarak da bilinen bu mitingde topluluk İstiklal Marşı sırasında yerlere oturmuş ve İstiklal Marşı yuhalanmış, "Ezan sesi istiyoruz. Bu marşı söylemiyoruz." diye bağırılmış, Erbakan ve diğer Millî Selamet Partili kişiler kortej hâlinde Arapça pankartlarla ve ilahilerle yürümüşlerdir. Miting sırasında sürekli şeriat çağrısı yapılmış, devlet protesto edilmiştir. Kenan Evren bu olayı öğrendikten sonra "çok sinirlendiklerini" ifade edip bu mitingi "31 Mart Vakası provası" diye nitelemiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 22 Mart 1980'de ilk turunu yaptığı cumhurbaşkanlığı seçimini 114 tur oylama yaptığı hâlde darbe gününe kadar sonuçlandıramayarak halkta demokratik yollarla ülkenin düzlüğe çıkamayacağı inancına yol açtı.
Ekonomik sebepler
12 Eylül öncesi dönemin son başbakanı Süleyman Demirel'in "70 sente muhtacız." sözü ile özetlenen dış ticaret açığındaki artış ve döviz darboğazı; işsizlik, kıtlık ve iş yeri anlaşmazlıkları ile beraber darbenin ekonomik sebeplerini oluşturdu. 1979'da %70 olan enflasyon, 1980'de artmaya devam etti ve %100'lerde seyrediyordu. Ecevit hükûmeti döneminde yapılan zamları eleştiren ve "Bu ekonomik tedbirler vatandaşın kanını emme hareketidir. Ecevit istifa etmelidir." diyen Başbakan Süleyman Demirel de birçok ürüne zam yapıyor, ekonomik bunalım artıyordu. 24 Ocak kararlarından sonra gübreye %500-800 arasında, elektriğe %78, İstanbul şehir vapurları yolcu ücretlerine %100, et ve et ürünlerine %100, sakatata %200, lastik fiyatlarına %52 oranında zam yapıldı. Bu zamlar tepki çekti. Muhalefet lideri Bülent Ecevit, "Demirel'in rejimi değiştirmeye çalıştığını, işçilerin tepki gösterip haklarını almaları gerektiğini" ifade etti.
Güvenlik sorunları
12 Eylül öncesi ülkede ciddi bir güvenlik sorunu vardı. Yükseköğretim Kurumları, çeşitli ideolojilerin mensupları tarafından art arda basılır ve bu ideoloji mensupları, üniversiteyi boykot etmeleri için öğrencilere baskı uygulardı. Darbe gününden bir gün önceki gazeteler, "Eskişehir'de kahvenin tarandığını ve bir kişinin öldüğünü, Ankara'da ev basan teröristlerin 2 kişiyi öldürdüğünü, Mersin'de sinema kuyruğunun tarandığını ve 4 kişinin öldüğünü; İstanbul, Gaziantep ve Malatya'da birer kişinin öldürüldüğünü; İstanbul'da asılan yüzlerce bombalı pankartı indirmeye çalışan polislerin kollarının koptuğunu, kör olduklarını" yazar.
Dış siyaset etkenleri
NATO'nun güney kanadının en önemli üyelerinden olan Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı özellikle ABD tarafından gözleniyordu. 1979 yılında meydana gelen İran İslam Devrimi, ardından aynı yıl içinde Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesi üzerine Türkiye'nin ABD politikaları için istikrarlı hâle gelmesi önem kazandı.
Hükûmet belirsizliği ve arayışları
1973 Türkiye genel seçimleri sonrası hiçbir parti tek başına iktidar olacak milletvekili sayısını bulamamış, uzlaşma sonucunda Bülent Ecevit başbakanlığında kurulan 39. Türkiye Hükûmeti, CHP ile MSP arasındaki anlaşmazlıklar sonucunda Bülent Ecevit'in 1974 Eylül'ünde görevinden istifası ve erken seçim kararı almasıyla sona ermiş, ardından Sadi Irmak geçici bir hükûmet kurmuş, sonrasında ise Adalet Partisi, Millî Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ortaklığıyla "Milliyetçi Cephe" hükûmeti kurulmuştur. 1977 Türkiye genel seçimlerine gidilmiş ancak yine tek başına hükûmet çıkmaması üzerine "Çankaya hükûmeti" olarak bilinen Ecevit başbakanlığındaki 40. Türkiye Hükûmeti görevine devam etmiş, 21 Haziran - 21 Temmuz 1977 tarihleri arasında görev yapabilmiş, TBMM'de güvenoyu alamayan Ecevit istifa etmiş, sonrasında "İkinci Milliyetçi Cephe" olarak bilinen 41. Türkiye Hükûmeti, Süleyman Demirel başbakanlığında 21 Temmuz 1977 - 5 Ocak 1978 tarihleri arasında görev yapabilmiştir.
"Motel hükûmeti"
22 Aralık 1977'de Bülent Ecevit, İstanbul'un Florya semtinde bulunan Güneş Moteli'nde daha sonra "11'ler" olarak anılacak Adalet Partisinden ayrılan bağımsız milletvekillerden Enver Akova, Ali Rıza Septioğlu, Mustafa Kılıç, Şerafettin Elçi, Mete Tan, Tuncay Mataracı, Güneş Öngüt, Orhan Alp, Ahmet Karaaslan, Hilmi İşgüzar, Oğuz Atalay ile görüşmüş ve yeni kurulacak hükûmette bakanlık koltuğu karşılığında Demirel hükûmeti aleyhindeki gensoruyu desteklemeleri konusunda anlaşmıştır. 31 Aralık'ta II. Milliyetçi Cephe hükûmeti düşürülmüş ve 5 Ocak 1978'de 229 güvenoyunu sağlayan Ecevit III. Ecevit hükûmetini kurmuştur. Bakanlık koltuğunu istemeyen Oğuz Atalay dışındaki 10 kişiye bakanlık verilmiştir. Adalet Partisi bu durumu "bir oya bir bakanlık" diyerek eleştirmiş ve bu hükûmet "Motel hükûmeti" olarak anılmıştır. Demirel bu hükûmetin gayrimeşru olduğunu iddia ederek Ecevit'e başbakan demeyip sürekli olarak "hükûmetin başı" diye hitap etmiştir. Motel hükûmeti ancak 5 Ocak 1978 ile 12 Kasım 1979 tarihleri arasında görev yapabilmiştir.
Kahramanmaraş Olayları
19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve Alevileri hedef alan saldırılarda resmî rakamlara göre yedi gün süren olaylar sırasında 107 Alevi öldürüldü, yine Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı, 100'e yakın iş yeri tahrip edildi. 12 Eylül'ün lideri Kenan Evren, bu olaylardan Anıları'nın birinci cildinde şöyle bahsetmiştir:
"Kahramanmaraş'ta öldürülen iki öğretmenin cenaze töreninde Milliyetçi Hareket Partisi militanları ve dinci yobazlar tarafından başlatılan katliam kısa sürede bütün şehre yayılmış, şehirdeki emniyet kuvvetleri ve askerî birliklerle dahi katliam önlenememiş ve Gaziantep'ten mekanize birliklerin gönderilmesi sonucu ancak 27 Aralık günü durdurulabilmiştir. Olaylar sırasında çoğunlukla Alevi vatandaşların oturdukları evler ve iş yerleri yakılmış-yıkılmış ve çocuklarla hamile kadınlar da dâhil olmak üzere hunharca 107 kişi katledilmiştir. Olaylar başlar başlamaz 23 Aralık günü İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı ile Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun Kahramanmaraş'a gitmişler ve olaylara mahallinde müdahale etmişlerse de gözlerini kan bürümüş canilerin şehrin muhtelif yerlerindeki katliamına ve tahribata mâni olamamışlardır. Jandarma Genel Komutanının döndükten sonra bana anlattıklarından benim de tüylerim ürperdi. Beş-altı aylık çocuğun bacaklarından tutup ikiye bölünmüş; karnından bıçaklanmış kadın, çocuk, genç, ihtiyar cesetlerini gözleri ile görmüş."
Hükûmeti kurma yetkisi
14 Ekim 1979'da yapılan seçimlerde Adalet Partisi ikinci parti olarak çıkmış olmasına rağmen Bülent Ecevit'in istifa etmesiyle Süleyman Demirel'e hükûmeti kurma yetkisi verildi. "Kerhen Millî Cephe hükûmeti" olarak bilinen 43. Türkiye Hükûmeti 12 Eylül Darbesi'nden önce millet iradesi ile kurulan son hükûmettir. Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel başkanlığında kurulan hükûmet 12 Kasım 1979 - 12 Eylül 1980 tarihleri arası görev yaptı.
"Yüz Gün Planı"
43. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
Üçüncü Ecevit hükûmetinin istifasından sonra Milliyetçi Hareket Partisi, Millî Selamet Partisinin hükûmete alınmasına karşı çıktığı için "Üçüncü Milliyetçi Cephe" gerçekleştirilememiş ve 12 Kasım 1979'da Süleyman Demirel'in başbakanlığında azınlık hükûmeti kurulmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi ve Millî Selamet Partisi bu hükûmeti dışarıdan desteklemiştir. Demirel, "Yüz Gün Planı"nı açıklayarak anarşi ve enflasyon olmak üzere Türkiye'nin iki temel sorununu 100 günde çözeceğini iddia etmiştir. Bu plan tartışmalara yol açmış ancak tartışma, yüz günün hükûmetin güvenoyu aldığı 25 Kasım 1979'dan itibaren mi yoksa Demirel'in planı açıkladığı 8 Aralık 1979'dan itibaren mi başlamış sayılacağı konusuna odaklanmıştır.
TSK'nin uyarı mektubu
27 Aralık Muhtırası
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'un imzasını taşıyan, ülkedeki iç karışıklıkla ilgili bir uyarı mektubu 27 Aralık 1979 tarihinde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e verildi. Ordu, siyasal partilerin ve diğer anayasal kuruluşların ülkenin sorunlarının çözülmesinde uzlaşmaya varmalarını istedi. Mektupta,
"Türk Silahlı Kuvvetleri, ... ülkemizin bugünkü hayati sorunları karşısında siyasi partilerimizin bir an önce millî menfaatlerimizi ön plana alarak anayasamızın ilkeleri doğrultusunda ve Atatürkçü bir görüşle bir araya gelerek anarşi, terör ve bölücülük gibi devleti çökertmeye yönelik her türlü hareketlere karşı bütün önlemleri müştereken almalarını ve diğer anayasal kuruluşların da bu yönde yardımcı olmalarını ısrarla istemektedir." ifadeleri kullanıldı.
Başbakan Demirel, "35 günde ne yapılabilirse onun azamisini yaptık." şeklinde kısa bir açıklama yaptı. Mektubun muhatabını kendisi kabul etti, Millî Savunma Bakanı İhsan Birincioğlu'nu çağırıp duyduğu üzüntüyü ve istifa etmeyi düşündüğünü bildirdi. Hemen sonra Birincioğlu'nun Evren'i ziyareti sırasında Evren ise, "mektubun hükûmete verilmediğini, mektubu okuyan herkesin böyle olduğunu rahatlıkla anlayacağını, istifa etmeyi gerektirecek bir durum olmadığını, istekleri gerçekleşirse daha rahat iş yapabileceğini, üzüntü yerine sevinç duyması gerektiğini" söyledi. Demirel göreve devam etti.
Muhalefet lideri Bülent Ecevit, "Mektup 12 Mart'a oranla değişik, hiç olmazsa bir model göstermiyor, ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir döneminde demokrasiyi koruma açısından bir uyarı almadı, oysa bu hükûmet daha 51'inci gününde böyle bir uyarı almıştır. Bu aramızdaki farkı göstermektedir." diyerek Başbakan Demirel'i ve Adalet Partisini eleştirdi.
24 Ocak Kararları
Ekonomik olarak yaşanan istikrarsızlık, üretimin azalması ve karaborsacılığın oluşması gibi durumların ortadan kaldırılması için kamu harcamalarının sınırlandırılması, ücretlerin düşürülmesi, serbest döviz kuru gibi ekonomik önlemler alınması kararlaştırıdı. Bunun için Süleyman Demirel, Turgut Özal'ı başbakanlık müsteşarlığına atadı ve IMF ile bu kapsamda bir anlaşma imzalandı.[19] Dolar 35 liradan 70 liraya çıkarıldı. Geniş çapta zamlar yapıldı. Gübreye %500-800 arasında, elektriğe %78, İstanbul şehir vapurları yolcu ücretlerine %100, et ve et ürünlerine %100, sakatata %200, lastik fiyatlarına %52 oranında zam yapıldı. Bu zamlar tepki çekti. Muhalefet lideri Bülent Ecevit, "Demirel'in rejimi değiştirmeye çalıştığını, işçilerin tepki gösterip haklarını almaları gerektiğini" ifade etti.
"Kadayıfın altı"
Şubat 1980'de Millî Selamet Partisi başkanı Necmettin Erbakan, Demirel hükûmetini "kerhen (istemeyerek)" desteklediğini açıkça dile getirdi, mevcut hükûmetin görevinin biteceği tarihin Türkiye'nin çıkarlarına hizmet edecek bir tarih olması gerektiğini savunup 1 ay daha beklenmesi gerektiğini söyledi. Bundan dolayı 43. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti "Kerhen MC (Milliyetçi Cephe)" olarak anılmaya başladı. Necmettin Erbakan, 13 Mart 1980 tarihli basın toplantısında,
"Kadayıfın altı kızarmadan bu hükûmeti uzaklaştıracak olursanız bu zihniyet milleti aldatmanın gene fırsatını bulacaktır. Onun için kadayıfın altının kızarmasını bekleyeceğiz." dedi.
Erbakan, 23 Nisan 1980 tarihli basın toplantısında da,
"18 Mayıs'a, MSP il başkanları toplantısına kadar bekleyeceğiz. Kadayıfın altının kızarıp kızarmadığına bakacağız." dedi.
Erbakan, nisan ayının sonunda bu kez de Başbakan Demirel'i kadayıf tepsisi ile ziyaret edip basının önünde Demirel'e kadayıf ikram etti. Süleyman Demirel ise bu duruma,
"Hoca benim kilomun eksikliğini fark etmiş, onu tamamlamaya çalışıyor." şeklinde esprili bir karşılık verdi.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ise yaşananları,
"Millet kan ağlarken bunlar milletin gözünün içine baka baka sanki milletle alay ediyorlardı." şeklinde değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı seçimi bunalımı
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün görev süresinin dolduğu (6 Nisan 1980) sırada Meclis'teki en büyük 2 partinin liderleri Ecevit ile Demirel daha cumhurbaşkanlığı için aday bile belirlememişlerdi. Son anda adaylar bulundu. Seçimler sırasında hiçbir aday cumhurbaşkanı olmak için yeterli oyu alamadı. Meclis'te yüzlerce tur yapıldı fakat cumhurbaşkanı hiçbir zaman seçilemedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, bu süreç içerisinde iki taraftan da isimlerle görüşüp bu krizin çözülmesini istedi. 5 Mayıs 1980'de Başbakan Süleyman Demirel'e de "bu konunun bir an önce hâlledilmesi gerektiğini" söyledi. Demirel,
"Evet, iş o noktaya geldi. Yugoslavya Cumhurbaşkanı Mareşal Tito'nun cenaze töreni için Belgrad'a gideceğim. Orada Ecevit'le buluşacağız. Orada kendisiyle bu konuyu konuşacağım." cevabını verdi.
Evren bu cevaptan anılarının ilk cildinde,
"Sanki Türkiye'de konuşmak mümkün değilmiş gibi Yugoslavya'da cenaze töreninde buluşacak ve bu kadar mühim bir konuyu ayaküzeri konuşacak. Belli ki bizi oyalıyor, zaman kazanmak istiyordu. Bu görüşmemizden sonra iyice kanaat getirdim ki başbakan bizi yanlış yollara sevk etmek istiyor, oyalama taktiğini kullanıyordu." şeklinde bahsetti.
13 Mayıs 1980'de Brüksel dönüşünde havaalanında konuşan Evren, Brüksel'deki çalışmalar sırasında orada bulunan Askerî Komite üyelerinin "Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçiminin neden yapılamadığını sürekli sorduklarını, buna cevap vermekte zorluk çektiğini" ifade edip,
"Verilecek bir cevap da yoktu. Bazı dostlarıma şaka yollu takılmak mecburiyetini hissettim: 'Herhâlde cumhurbaşkanlığına layık bir kimse bulamıyorlar ki seçemiyorlar veya o kadar çok aday var ki bir tanesini bulup seçemiyorlar.' demek zorunda kaldım. Ama bir vatandaş olarak şunu ifade etmek isterim ki artık bu işe bir hâl çaresi bulmak lazım. Partilerin bir araya gelerek artık bu konuyu hâlletmeleri zamanının geldiği ve hatta geçtiği inancındayım." açıklamasını yaptı.
Girişimler sonuç vermedi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi aylarca cumhurbaşkanı seçemedi.
"Bayrak Harekâtı"
17 Haziran 1980 günü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve ikinci başkan toplandı. Darbenin adı olan "Bayrak Harekât Planı" o gün ve sonra 18-19-20 Haziran günlerinde belirli saatlerde yine gözden geçirildi. Bazı düzeltmeler yapılarak son şekli oluşturuldu. 1 Temmuz günü yine toplanıldı, harekâtın uygulanacağı tarihin 11 veya 12 Temmuz olmasına karar verildi. 3 Temmuz günü özel kuryelerle emirler ordu komutanlıklarına, sıkıyönetim komutanlıklarına iletilmeye başlandı. 3 Temmuz günü yapılan güven oylamasında Demirel'in 214 güvensizlik oyuna karşı 227 oyla güvenoyu alması askerlerin planını bozdu. Evren, "güvenoyuna rağmen müdahale ederlerse CHP'nin düşüremediği bir iktidarı kendilerinin düşürmüş olacaklarını, Demirel'in 'CHP+Ordu=İktidar' sözlerine haklılık kazandıracaklarını" düşünüyordu. 8, 9 ve 10 Temmuz günleri Paris'te yapılacak borç erteleme görüşmelerinin de 22 Temmuz'a ertelenmesi sonucu müdahalenin günü ertelendi. 26 Ağustos'ta yapılan toplantıdaysa müdahalenin 12 Eylül'de yapılması kararlaştırıldı.
Çorum Olayları
1980'in mayıs-temmuz aylarında Çorum'da meydana gelen, siyasi ve dinî temelli olarak ortaya çıkan kanlı ve 57 kişinin öldüğü olaylar güvenlik güçlerinin müdahalesi sonrası yatıştırıldı.
"Fatsa Nokta Operasyonu"
14 Ekim 1979 tarihinde yapılan ara seçimler sonrası Devrimci Yol'un bağımsız adayı Fikri Sönmez; CHP adayının (Zeki Muslu) 1150, AP adayının (Ali Rıza Özmaden) 850 oy aldığı seçimde 3096 oyla Fatsa Belediye Başkanı seçildi. Belediye, halk komiteleri şeklinde örgütlenmişti. Bu örgütlenme ilk olarak yedi mahallesi olan Fatsa'nın çeşitli özelliklerine göre on bir birime ayrılması ve her bir birime üç ila yedi halk komitesi temsilcisi seçilmesi şeklinde belirlenmişti.
Fikri Sönmez'in belediye başkanı olduğu dönemde sokakların çamurdan arındırılması için "Çamura Son Kampanyası" ve Fatsa Halk Kültür Şenliği yapıldı.
8 Temmuz 1980'de askerî birlikler Fatsa ilçesine gönderildi. 9 Temmuz 1980 tarihinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, ordu komutanlarıyla beraber inceleme yapmak için Fatsa'ya gitti. Komutanlar Samsun'dan Fatsa'ya hareket etmeden Samsun Valisi, "helikopterin Fatsa'da yüksekten uçmasını, kendilerine ateş açılabileceğini" söyleyerek Evren'i uyarmıştı. Bakanlar Kurulu tarafından "küçük terör odaklarında baskınlar yapılmasına" ilişkin kararla 11 Temmuz günü sabah erken saatlerde asker ve polis ile Fatsa'ya "nokta operasyonu" düzenlendi ve Fatsa Bağımsız Belediye Başkanı Fikri Sönmez ile beraber 300 kişi gözaltına alındı, bunlardan 250 kişi 15 Temmuz'da serbest bırakıldı 12 Temmuz'da sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve kaymakam görevden alındı. DİSK Genel Başkanı ise Demirel'i, "Çorum'u unutturmak için Fatsa olayını yaratmakla" suçladı. Sönmez 18 Temmuz'da tutuklandı.
Kenan Evren, 25 Ekim 1982'de Trabzon gezisi sırasında yaptığı bir konuşmada bu olayla ilgili,
"Ve yine biliyorduk ki Fatsa kurtarılmış bir kasaba idi. Oralarda devletin kanunları işlemiyordu. Buralarda vatandaşlar sorunlarını devletin ilgili makamlarına değil, mahalle komitelerine bildirmekte ve şikâyetleri kendilerinin taktıkları isimle buralardaki 'Halk Mahkemelerinde' neticelendirilmekte ve hatta bu halk mahkemelerinde ölüm cezaları dahi verilmekte ve bu cezalar sokak ortasında herkesin gözü önünde kurşunlanarak icra edilmekteydi. Böyle sokak ortasında bu mahkeme kararlarının yerine getirildiği zamanları da biliyoruz." sözlerini sarf etti.
Anayasanın kabulünden sonra 21 Kasım 1982'de Fatsa'ya da ziyarette bulunan Kenan Evren, konuşmasında,
"Sevgili Fatsalı Kardeşlerim, Türkiye'nin neresinde çok çile çekilmiş, neresinde anarşi ve terör en yüksek noktalara çıkmış ise oralarda en büyük oy potansiyeline ulaşıldı. O hâlde bu gösteriyor ki vatandaş; anarşiden, terörden yana değildir. Vatandaş, huzur ve güven aramaktadır!" diyerek Fatsalılara teşekkür etti.
Zafer Bayramı ve Kudüs Mitingi
Necmettin Erbakan, 30 Ağustos 1980 günü Zafer Bayramı'nın Anıtkabir'deki kısmı ile Genelkurmay Başkanlığında yapılan kutlama törenlerine katılmadı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren,
"Genelkurmay Başkanı soruyor: Necmettin Erbakan 30 Ağustos'a karşı mı değil mi? Bunu soruyorum!" şeklinde tepki gösterdi.
MSP'den yapılan açıklamada,"Karadeniz şehirlerinden birisinde vefat eden bir din adamının cenaze töreninden dolayı" Erbakan'ın kutlamaları katılmadığı belirtildi. Kenan Evren, Zafer Bayramı dolayısıyla radyo ve televizyonda yayımlanan konuşmasında, halkın ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının bayramını kutladıktan sonra ülkenin ve devletin içinde bulunduğu durumdan bahsederek,
"Yurtta doğmasını düşledikleri kargaşa ile demokratik düzenin ve ülke bütünlüğünün yok edilmesini amaçlayan anarşinin idrakten yoksun vatan haini yaratıcıları, elbette layık oldukları cezayı bulacak, tarihimizde bir zamanlar türemeye yeltenen benzerleri gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahredici yumruğu altında ezilerek akıttıkları kardeş kanlarının günahları içinde boğulup gidecekler ve yüce Türk ulusu, bağrından doğan Türk Silahlı Kuvvetlerinin yarattığı güven ortamı içinde sonsuza kadar birçok bayramları refah ve mutlulukla kutlayacaktır." dedi.
23 Temmuz 1980'de İsrail'in Kudüs'ü başkent ilan etmesi sonucu Millî Selamet Partisi 6 Eylül 1980 Cumartesi günü Konya'da "Kudüs'ü Kurtarma Yürüyüş ve Mitingi" düzenledi. 100 binden fazla kişinin katıldığı mitinge bazı kişiler şalvar, cübbe ve sarıkla gelerek eski harflerin bulunduğu pankartlar açıp "Şeriat gelecek, vahşet bitecek.", "Dinsiz devlet, yıkılacak elbet." gibi sloganlar attı. Miting sırasında okunan İstiklal Marşı topluluk tarafından yuhalandı. "Ezan sesi istiyoruz. Bu marşı söylemiyoruz." diye bağırıldı, Erbakan ve diğer Millî Selamet Partili kişiler kortej hâlinde Arapça pankartlarla ve ilahilerle yürüdü. Miting sırasında sürekli şeriat çağrısı yapılıp devlet protesto edildi. Kenan Evren bu olayı öğrendikten sonra "çok sinirlendiklerini" ifade edip bu mitingi "31 Mart Vakası provası" diye nitelemiştir.
"Konya Mitingi'ni MSP olarak biz yapmadık. Bütün partilerin sahip çıkması için bir tertip heyeti düzenlendi ve önemine binaen bütün partileri ve liderleri davet etti."
Ancak dönemin MSP'li Konya Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler, mitingin MSP tarafından düzenlendiğini hatta kendisinin mitingden önce Necmettin Erbakan ve Oğuzhan Asiltürk ile Ankara'da MSP Genel Merkezinde bu mitingi iptal ettirmek için görüştüğünü, iptal ettiremeyince MSP'den istifa ettiğini fakat bunun da kabul edilmediğini yıllar sonra belirtmiştir.
Kronolojik sıralama (Darbe öncesi)
1.) 17 Nisan 1978 günü Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu, kendisine posta yoluyla gönderilen bombalı bir paketin elinde patlaması sonucu gelini ve 2 torunuyla birlikte öldü.
2.) Süleyman Demirel, 2 Temmuz 1978 günü, "Hükûmet ayakta durdukça anarşiyi körükler, ona cesaret verir. Ecevit; hile, entrika ve desise ile ele geçirdiği bugünkü ayıplı hükûmetin memleket meseleleri altında ezilmesinden feryat ediyor." dedi.
3.) Süleyman Demirel, 6 Temmuz 1978 günü, "Her geçen gün bir önceki günü aratıyor. Her şey, beceriksiz ve devlet idaresini bilmeyen bir hükûmet tarafından çok kötü bir hâle getirilmiştir." dedi.
4.) 1978 Eylül'ünde Sivas Olayları patlak verdi. 1000'den fazla iş yeri ve bina tahrip edildi. 12 kişi öldü, 100'e yakın kişi yaralandı.
5.) 9 Ekim 1978 günü Ankara Bahçelievler'de 6 TİP'li öldürüldü.
6.) 13 Ekim 1978 günü Başbakan Bülent Ecevit, "Kanlı olayların sonuna geldik." dedi.
7.) 15 Ekim 1978 günü Necmettin Erbakan, "Anarşi Adalet Partisi zamanında başladı." dedi.
8.) Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, 10 Kasım 1978 günü Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına yayımladığı mesajda, "... koyduğun ve emanet ettiğin ilkelerin en sadık ve güçlü bekçisi, göz bebeğin Türk Silahlı Kuvvetleri, bu tür davranışları hassasiyetle izlemekte ve gerektiğinde bu gibileri süratle yok etmenin kesin kararlılığı içinde bulunmaktadır." dedi.
9.) 1978 Aralık'ının son günlerinde başlayan Kahramanmaraş Katliamı'nda 107 kişi öldü, 205 kişi yaralandı, 500'e yakın ev ve iş yeri tahrip edildi. Maraş'a gidip olaylara müdahale eden Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun, döndükten sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren'e, "5-6 aylık bebeğin bacaklarından tutulup ikiye bölünmüş cesedini dahi gördüğünü" söyledi.
10.) 26 Aralık 1978'de İstanbul, Ankara, Kahramanmaraş, Adana, Elâzığ, Bingöl, Erzurum, Erzincan, Gaziantep, Kars, Malatya, Sivas ve Urfa'da sıkıyönetim ilan edildi.
11.) Süleyman Demirel, Maraş Katliamı için, "Kahramanmaraş Olayları'nın sorumlusu Ecevit ve bakanlarıdır. Hükûmetin yakasını bırakmayacağız." dedi.
11.) Aralık ayının sonunda Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, "Tüm güçler anarşinin önlenmesi için birleşmeli." dedi.
12.) 1979 Ocak'ında Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri, yapılan kongrede "Doğu yöresinde Kürt halkından olmayan kamu görevlilerinin bölgeden uzaklaştırılması" kararını aldı.
13.) 16 Ocak 1979 günü Mardin Kızıltepe'de bir ilkokul öğretmeni dövüldü.
14.) 22 Ocak 1979 günü Mardin Bayındırlık Müdürlüğünde görevli bir mimar mühendis, bir KAWA mensubu tarafından tabancayla yaylım ateşine tutularak ağır yaralandı.
15.) 24 Ocak 1979 günü Mardin'in Derik ilçesi savcı yardımcısının evi uzun menzilli silahlarla tarandı.
16.) 1 Şubat 1979 günü gazeteci Abdi İpekçi öldürüldü.
17.) 10 Şubat 1979 günü CHP ve AP milletvekilleri TBMM'de yumruk yumruğa kavga etti.
18.) 11 Şubat 1979 günü Süleyman Demirel, "Dünyanın hiçbir ülkesinde zimmetinde 1200 ölü, %70 enflasyon, itibarsızlık, zulüm, işkence, adaletsiz ve merhametsiz partizanlık bulunan böyle bir hükûmet bir gün dahi ayakta duramaz. Hırsı boyunu aşmış bir kadro, idareyi gasbetti." dedi.
19.) 19 Şubat 1979 günü Kartal'da eski MHP ilçe başkanı, Ankara'da bir polis, Mersin'de ve Tarsus'ta sağ görüşlü 2 kişi öldürüldü.
20.) 19 Şubat 1979 günü Bursa'da TOFAŞ'ın buhar santrali havaya uçuruldu.
21.) 19 Şubat 1979 günü İstanbul'da çeşitli yerlere 30 bombalı pankart asıldı.
22.) 19 Şubat 1979 günü Eskişehir'de MHP, Ülkücü Gençlik Derneği ve Tabipler Odası binaları bombalandı. Kars'ta vali konağı dâhil 4 yere bomba atıldı.
23.) 2 Mart 1979 günü Cerrahpaşa Hastanesi personelinin maaşını getiren ambulans ve polis otomobili pusuya düşürülerek 15 milyon para çalındı.
24.) 3 Mart 1979 günü Süleyman Demirel, "Hükûmet, günahlarının içinde boğulup gidecek. 14 ay içinde meydana gelen kan denizinin başsorumlusu hükûmettir." dedi.
25.) 10 Nisan 1979 günü Kahramanmaraş'ta mazot yokluğundan traktörlerini çalıştıramayan 1800 çiftçi, valiliği işgal etti.
26.) 14 Nisan 1979 günü Beykoz'da 2 polis ve Şekerbank'ın eski müdürü öldürüldü. Öldürülen müdürün baş ucunda, "Beklenen gün geldi. Bir halk düşmanı daha yok oldu. Ya özgürlük ya ölüm, ihtilal yolu Çayanların yolu." yazılı bir kâğıt bulundu.
27.) 23 Nisan 1979 günü yapılan Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantısında Adalet Bakanı Mehmet Can, "Bingöl'de okullarda İstiklal Marşı söylenmemektedir. Atatürk'ün resmi sınıflardan alınıp çamura atılmış. Öğretmen mâni olmaya kalkmış, öldürmüşler." dedi.
28.) 1 Mayıs 1979 günü 5 şehirde toplam 8 kişi öldürüldü.
29.) 19 Mayıs 1979 günü Kenan Evren, "Bölücü davranış ve tahriklerin sahipleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendilerine asla müsamaha göstermeyeceğini ve her şeye rağmen aralarından cesaret edebilenler çıktığı takdirde gereken dersi, tarihte mevcut birçok örneklerdeki gibi, alacaklarını bilmelidirler." dedi.
30.) 30 Haziran 1979 günü Ankara'daki Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezi ve hemen yakınındaki polis karakolu otomatik silahlarla tarandı. MHP lideri Alparslan Türkeş, "Türkiye'de akan her kanın, saldırıya uğrayan her yerin manevi faili Ecevit'tir." dedi.
31.) 3 Temmuz 1979 günü Alparslan Türkeş, "Memleketin ana meselelerinde bir araya gelinmesi rejimimizin geleceği açısından zaruridir." dedi.
32.) 15 Temmuz 1979 günü 12 Mart döneminin başbakanı olan Nihat Erim'in evine patlayıcı madde atıldı. Can kaybı olmadı.
33.) 24 Temmuz 1979 günü yaklaşık 100 militan, 7 iş yerini bastı ve bombaladı. Süleyman Demirel, "Eylemciler direktifi Ecevit'ten alıyor." dedi.
34.) 27 Temmuz 1979 günü DEV-YOL militanları İstanbul Çemberlitaş'ta yol kesti. Camiye bombalı pankart asıldı, bir asker vuruldu, bir polis arabası kurşunlandı.
35.) 30 Temmuz 1979 günü Adalet Partisi Urfa milletvekili Celal Bucak ve 7 kişi, Apocular denilen örgüt tarafından ağır yaralandı.
36.) 30 Temmuz 1979 günü Hilvan'ın bir köyü silahlı saldırganlarca basıldı, 4 kişi öldürüldü. Diyarbakır, Adana, Simav, Vakfıkebir, Balıkesir'de 6 kişi öldürüldü.
37.) 31 Temmuz 1979 günü Artvin'de valilik ve jandarma komutanlığı lojmanları ile polis ve jandarmaya ait bazı merkezlerin bir bölümü silahlı ve bombalı saldırıya uğradı.
38.) 5 Ağustos 1979 günü Adana'da MHP il binası ve 30 iş yeri tahrip edildi.
39.) 8 Ağustos 1979 günü bazı milletvekillerinin de bulunduğu ODTÜ'nün açılış töreninde enternasyonal marşı söylendi. İstiklal Marşı söylenirken öğrenciler yere oturdu. Süleyman Demirel, "Hükûmet, eğitimi Marksizm'e kaydırdı. Enternasyonal marşını söylemek cesaretini gösterenlerin arkasında bu hükûmet vardır." dedi.
40.) 20 Ağustos 1979 günü Kâğıthane Jandarma Karakol Komutanı astsubay, arabasıyla evine giderken DEV-SOL tarafından öldürüldü.
41.) 22 Ağustos 1979 günü İstanbul'da 2 er öldürüldü.
42.) 26 Ağustos 1979 günü Silahlı Kuvvetler Günü için mesaj yayımlayan Kenan Evren, "Kendi çıkarlarını ülke bütünlüğünün üstünde görenler, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi sapık ideolojilerinin vaatleriyle aldatarak onları Türk istiklalinin sembolü İstiklal Marşı'mıza dahi saygısızlıkta bulunabilecek kadar Türklüğünden uzaklaştırabilmektedirler. Ama sizleri temin ederim ki o kendini ve milleti idrakten aciz vatan hainleri, her zaman olduğu gibi karşılarında yine bizleri, Türk Silahlı Kuvvetlerini bulacaklar ve bunların hesabını millet önünde vereceklerdir. Onların ilim ve irfan yuvası okullarımızdan temizlendiğini ve bu okulların kalbi Atatürk sevgisi, vatan ve millet aşkı ile yanıp tutuşan, birbirleriyle uygarca fikir münakaşası yapabilen, eli silahsız, kültürlü gençlerle dolu olduğunu görmek bizim de en büyük arzumuzdur." ifadelerini kullandı.
43.) Kenan Evren'in emriyle 11 Eylül 1979 günü Orgeneral Haydar Saltık'ın başkanlığında kurulan çalışma grubu faaliyete başladı. Grup, Evren'e "müdahale gerekliliği" hakkında rapor verecekti.
44.) 1 Ekim 1979 günü Adalet Partisi senatör adayı öldürüldü.
45.) 2 Ekim 1979 günü Atatürk'ten emanet Savarona Yatı'nın bir bölümü yakıldı.
46.) 15 Ekim 1979 günü Bülent Ecevit hükûmeti istifa kararı aldı. Yeni hükûmeti Süleyman Demirel kurdu.
47.) 20 Kasım 1979 günü Süleyman Demirel, "Vatandaşın can güvenliği sağlanacaktır." dedi.
48.) 21 Kasım 1979 günü yurtta 2'si polis 11 kişi öldürüldü.
49.) 25 Kasım 1979 günü Mehmet Ali Ağca (Abdi İpekçi'nin katili), hapishaneden kaçtı.
50.) 25 Kasım 1979 günü yurt sathında 9 kişi öldürüldü.
51.) 25 Kasım 1979 günü Hasan Fehmi Güneş, senatoda tabancasının kabzasıyla Adalet Partili bir senatörü başından yaraladı.
52.) 28 Kasım 1979 günü Adana'da aynı anda 4 kahve bombalandı.
53.) 29 Kasım 1979 günü Kayseri'de çıkan olaylarda 10 kişi öldü. Şehirde sokağa çıkma yasağı kondu.
54.) 2 Aralık 1979 günü yağa %100 zam yapıldı.
55.) 6 Aralık 1979'da bir polis ve bir er öldürüldü.
56.) 7 Aralık 1979'da Profesör Cavit Orhan Tütengil öldürüldü. Tütengil'in cenaze töreninde olaylar çıktı, 1 kişi öldü, 13 kişi yaralandı.
57.) 12 Aralık 1979 günü silahlı 4 kişi Güney Ekspresi'ni soydu.
58.) 14 Aralık 1979 günü 4 Amerikalı öldürüldü.
59.) 14 Aralık 1979 günü Beşiktaş'ta bir kahveye konan bomba patladı, 5 kişi öldü, 22 kişi yaralandı.
60.) 14 Aralık 1979 günü Ankara'da karşıt görüşlü 2 polisin kavgasında bir polis öldü.
61.) 14 Aralık 1979 günü 50 kişilik Ülkücü grup Gümrük ve Tekel Bakanlığı binasını bastı, solcu memurlar dövüldü.
62.) 14 Aralık 1979 günü DEV-YOL grubunu aramak isteyen 2 devriye eri öldürüldü.
63.) 24 Aralık 1979 günü TÖB-DER'li öğretmenler derslere girmedi.
64.) 24 Aralık 1979 günü Ankara MHP Merkez İlçe Başkanı, bir PTT müdürü, bir öğrenci öldürüldü.
65.) 24 Aralık 1979 günü AP'li 2 milletvekilinin evlerine bomba atıldı.
66.) 24 Aralık 1979 günü İstanbul'da çeşitli yerlere bombalı pankartlar asıldı.
67.) 24 Aralık 1979 günü Kars'ta bütün iş yerleri kapattırıldı.
68.) 24 Aralık 1979 günü Tunceli'de hiçbir okulda ders yapılmadı.
69.) 24 Aralık 1979 günü Samsun'da devlet hastanesi işgal edildi, doktorlara ve diğer görevlilere iş bıraktırıldı.
70.) 1979 Aralık'ının sonunda Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel'den can güvenliği istedi.
71.) 27 Aralık 1979 günü Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının hazırladığı uyarı mektubu saat 17.00'de cumhurbaşkanına teslim edildi. Mektupta, "siyasal partilerin ve anayasal kuruluşların birlik olup ülkenin sorunlarını çözmeleri" isteniyordu.
72.) 2 Ocak 1980 günü komutanların uyarı mektubu cumhurbaşkanı tarafından Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit'e verildi. Dikkate alınmadı.
73.) 2 Ocak 1980 günü Kenan Evren, kendisini ziyarete gelen Korkut Özal'a Erbakan'dan rahatsız olduklarını, dinin politikaya alet edilmemesi gerektiğini söyledi.
74.) 17 Ocak 1980 günü TBMM'de, derneklerin siyasi faaliyetlerini engelleyen yasa değişikliği teklifi CHP ve MSP oylarıyla reddedildi.
75.) 22 Ocak 1980 günü TARİŞ'in 5 ünitesinde arama yapan polislere ateş açıldı, 10 polis ve 30 kişi yaralandı. TARİŞ olayları başladı.
76.) 24 Ocak 1980 günü Süleyman Demirel hükûmeti "24 Ocak Kararları"nı açıkladı. Dolar 35 liradan 70 liraya çıkarıldı. Birçok ürüne büyük zamlar yapıldı. Bülent Ecevit, "Demirel'in rejimi değiştirmeye çalıştığını, işçilerin bu kararlara karşı çıkıp haklarını almaları gerektiğini" söyledi.
77.) 2 Şubat 1980 günü Ankara'da silahlı bir gruba müdahale eden askerlerden Zekeriya Önge vuruldu ve hayatını kaybetti. Erdal Eren yakalandı.
78.) 8 Şubat 1980 günü İstanbul'da MİGROS'a ait yiyecek maddeleri satan 6 kamyon kaçırıldı, yiyecekler yağma edildi, kamyonlar tahrip edildi.
79.) 8 Şubat 1980 günü Ankara'da 4 mağaza yağma edildi.
80.) 9 Şubat 1980 günü İstanbul Yedikule'de polis karakolu DEV-SOL tarafından basıldı, bir polis öldürüldü, 3 polis yaralandı.
81.) 11 Şubat 1980 günü ODTÜ öğrencileri ile jandarma çatıştı, yaralananlar oldu. Ankara-Eskişehir yolu öğrenciler tarafından trafiğe kapatıldı.
82.) 14 Şubat 1980 günü İstanbul'da dükkânlar önceki günlerde yapılan tehditler nedeniyle kapalı kaldı. Fırıncılar evlerinden asker zoruyla getirildi. Asker korumasıyla ekmek satıldı.
83.) 5 Mart 1980 günü banka soyan 3 soyguncu, 2 eri öldürdü.
84.) 11 Mart 1980 günü 7'si kurşuna dizilerek olmak üzere toplam 13 kişi öldürüldü.
85.) 16 Mart 1980 günü Van Cezaevinden tünel kazılmak suretiyle 33 mahkûm kaçtı.
86.) 18 Mart 1980 günü Siverek'teki cenaze töreninde çıkan çatışmada 5 kişi, ülkenin diğer yerlerinde 3 kişi öldürüldü.
87.) 19 Mart 1980 günü Maden-İş Sendikası 39 iş yerinde daha grev başlattı.
88.) 19 Mart 1980 günü Diyarbakır'da sinemada bir üsteğmen öldürüldü.
89.) 21 Mart 1980 günü yurt sathında 8 kişi öldürüldü.
90.) 22 Mart 1980 günü yapılması gereken cumhurbaşkanı seçimi yapılmadı.
90.) 25 Mart 1980 günü Adana ve Osmaniye Cezaevlerinden 9'u sağ, 1'i sol 10 mahkûm kaçtı.
91.) 28 Mart 1980 günü Mardin'in Derik ilçesinde çıkan çatışmada bir yüzbaşı, bir astsubay ve bir er öldü.
92.) 28 Mart 1980 günü İstanbul'da bir MİT görevlisi öldürüldü.
93.) 31 Mart 1980 günü Kenan Evren, Millî Savunma Bakanına yeni cumhurbaşkanının bir an önce seçilmesi gerektiğini söyledi.
94.) 31 Mart 1980 günü Van Cezaevinden 58 kişi daha kaçtı.
95.) 31 Mart 1980 günü İstanbul'da bombalı pankart indirmeye çalışan 2 polis paramparça oldu.
96.) 31 Mart 1980 günü 10 şehirde toplam 11 kişi öldürüldü.
97.) 2 Nisan 1980 günü yurt sathında 11 kişi öldürüldü.
98.) 2 Nisan 1980 günü Bülent Ecevit, bir Belçika televizyonuna, "Cumhurbaşkanı seçimi gecikirse darbe dâhil başka ihtimaller ortaya çıkabilir. Demirel bunalım üstüne bunalım yaratıyor." dedi.
99.) 6 Nisan 1980 günü Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün görev süresi sona erdi. TBMM'de yine cumhurbaşkanı seçimi yapılmadı. 12 Eylül 1980'e kadar aylarca cumhurbaşkanı seçilemedi.
100.) 16 Nisan 1980 günü İstanbul'da Amerikalı bir astsubay ile bir Türk arkadaşı öldürüldü. Gaziantep'te bir polis, Mardin'de 2 öğrenci, Aydın'da bir öğretmen, Ankara ve İstanbul'da 2 işçi öldürüldü.
101.) 21 Nisan 1980 günü İstanbul'da adliyeye götürülen 23 tutuklu kaçtı.
102.) 22 Nisan 1980 günü yurt sathında toplam 20 kişi öldürüldü.
103.) 24 Nisan 1980 günü Kenan Evren, not defterine, "Durum hiç de iyi değil. Hiçbir şeyin hâlledildiği yok. Galiba sonunda bu işe müdahale etmek zorunda kalacağız." yazdı. İlk müdahale fikri bu tarihte ortaya çıktı.
104.) 25 Nisan 1980 günü yurt sathında toplam 15 kişi öldürüldü.
105.) 28 Nisan 1980 günü yurt sathında toplam 21 kişi öldürüldü.
106.) 5 Mayıs 1980 günü Kenan Evren, Süleyman Demirel'e "cumhurbaşkanlığı meselesinin bir an önce hâlledilmesi gerektiğini" söyledi. Süleyman Demirel, "Evet, iş o noktaya geldi. Mareşal Tito'nun cenaze töreni için Belgrad'a gideceğim. Orada Ecevit'le buluşacağız. Orada kendisiyle bu konuyu konuşacağım." dedi.
107.) 5 Mayıs 1980 günü Süleyman Demirel'in yanından ayrılıp genelkurmaya gelen Kenan Evren, Genelkurmay İkinci Başkanına bütün müdahale hazırlıklarının tamamlanmasını emretti. "Bu partilerin memleketi felakete sürüklemesine daha fazla seyirci kalamayız." dedi.
108.) 15 Mayıs 1980 günü televizyondan canlı olarak yayımlanan Regaip Kandili mevlitinde Atatürk'e yuh çekildi ve "Lanet olsun." diye bağırıldı.
109.) 18 Mayıs 1980 günü Kenan Evren ve kuvvet komutanları toplantı yaptı. Müdahaleden başka çıkar yol kalmadığına karar verildi.
110.) 18 Mayıs 1980 günü Bülent Ecevit, "Demirel kadar yıkıcı bir kişi daha olsa memleket çoktan batardı." dedi.
111.) 27 Mayıs 1980 günü MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak evinin önünde öldürüldü.
112.) 28 Mayıs 1980 günü Çorum Olayları patlak verdi. Olaylar sonunda 2'si polis 8 kişi öldü. Çok sayıda kişi yaralandı, Alevilerin iş yeri ve evleri tahrip edilip yağmalandı ve yakıldı.
113.) 30 Mayıs 1980 günü yurt sathında toplam 20 kişi öldürüldü.
114.) 4 Haziran 1980 günü Genelkurmay İkinci Başkanı, hazırlanan "Bayrak Harekât Emri"ni Kenan Evren'e sundu.
115.) 8 Haziran 1980 günü Süleyman Demirel, "Siyaseti kan davası yapmamak lazımdır." dedi.
116.) 9 Haziran 1980 günü dolar 78 lira oldu.
117.) 15 Haziran 1980 günü Necmettin Erbakan, "Demirel'i falakaya yatırdık, elimizde sopa bekliyoruz. Bir şartımız bile kabul edilmezse desteği geri alacağız." dedi.
118.) Haziran 1980'de 627 olay oldu, 230 kişi öldü, 466 kişi yaralandı.
119.) 1 Temmuz 1980 günü Kenan Evren ve diğer komutanlar toplantı yaptı. Müdahalenin 11 veya 12 Temmuz günü yapılması kararlaştırıldı.
120.) 3 Temmuz 1980 günü yapılan güven oylamasında Süleyman Demirel hükûmeti güvenoyu aldı. Kenan Evren, bu durumun müdahale planını bozduğunu düşündü.
121.) 7 Temmuz 1980 günü Kenan Evren, müdahale emirlerinin uygulanmamasını emretti.
122.) 8 Temmuz 1980 günü Kenan Evren'in evinde toplanan komutanlar, müdahale tarihini ertelediler.
123.) 19 Temmuz 1980 günü 12 Mart döneminin başbakanı Nihat Erim evinin önünde öldürüldü. Bülent Ecevit ve Alparslan Türkeş millî birlik çağrısında bulundu.
124.) 23 Temmuz 1980 günü eski DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler öldürüldü.
125.) 24 Temmuz 1980 günü Çankaya'da siyasi parti liderleri buluştu. Olumlu bir sonuç çıkmadı.
126.) Temmuz 1980'de 797 olay oldu, 341 kişi öldü, 510 kişi yaralandı.
127.) 1 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 20 kişi öldürüldü.
128.) 4 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 15 kişi öldürüldü.
129.) 5 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 13 kişi öldürüldü.
130.) 6 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 16 kişi öldürüldü.
131.) 7 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 16 kişi öldürüldü.
132.) 9 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 14 kişi öldürüldü.
133.) 11 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 19 kişi öldürüldü.
134.) Ramazan Bayramı olan 12-13-14 Ağustos 1980 günlerinde yurt sathında toplam 27 kişi öldürüldü.
135.) 15 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 19 kişi öldürüldü.
136.) 17 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 14 kişi öldürüldü.
137.) 18 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 14 kişi öldürüldü.
138.) 23 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 10 kişi öldürüldü.
139.) 26 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 19 kişi öldürüldü.
140.) 26 Ağustos 1980 günü Kenan Evren ve diğer komutanlar toplantı yaptı. Müdahalenin 12 Eylül günü yapılması kararlaştırıldı. Son hazırlıklar yapıldı, müdahale planı gözden geçirildi.
140.) 28 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 17 kişi öldürüldü.
141.) 29 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 12 kişi öldürüldü.
142.) 30 Ağustos 1980 günü yurt sathında toplam 17 kişi öldürüldü.
143.) Ağustos 1980'de toplam 358 kişi öldü, 368 kişi yaralandı.
144.) 6 Eylül 1980 günü Necmettin Erbakan ve partisinin Konya'da düzenlediği Kudüs Mitingi'nde İstiklal Marşı protesto edildi, Arapça pankartlarla yürüyüş yapıldı, şeriat sloganları atıldı.
Darbe
"Bayrak Harekâtı"
Müdahale, 12 Eylül 1980 gecesi Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından saat 03.00'te TRT, PTT ve diğer iletişim dairelerine el konularak başladı. İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Başbakan Süleyman Demirel'in konutu ve diğer bütün hedefler sorunsuz olarak ele geçirildi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Millî Güvenlik Konseyinin 12 Eylül 1980 sabahı saat 04.00'te radyolardan yayımlanan 1 numaralı bildirisiyle müdahale Türkiye'ye duyuruldu:
"Yüce Türk Milleti,
Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği, ülkesi ve milletiyle bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti son yıllarda izlediğimiz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikrî ve fiziki haince saldırılar içindedir. Devlet, başlıca organları ile işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumları ile devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine artırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşmüştür. Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek sistemli bir şekilde ve haince ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.
Aziz Türk Milleti,
İşte bu ortam içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünü ile el koymuştur. Girişilen harekâtın amacı; ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mâni olan sebepleri ortadan kaldırmaktır. Parlamento ve hükûmet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir. Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır. Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05.00'ten itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur. Bu kollama ve koruma harekâtı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00'teki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükûnet içinde radyo ve televizyonları başında yayımlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenmelerini beklerim."
6 numaralı bildiri ile Kenan Evren'in Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları için hazırladığı mesaj saat 06.35'te radyolardan yayımlandı:
"Kahraman Silah Arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti'nin ülke bütünlüğü ve ulusal birlik ve beraberliğinin maruz kaldığı hayati tehlike karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisine İç Hizmet Yasası ile verilmiş tarihî görevini ulusunun büyük çoğunluğunun ümit ve özlemle beklediği doğrultuda üstün disiplin anlayışı, sınırsız yurt ve ulus sevgisi, bilinçli bir kararlılık ve vakarla ifa ederek yönetime el koymuş ve tüm ülkede kısa sürede tam ve kesin kontrolü sağlamış bulunmaktadır. Ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların yarattığı sayısız bunalımlar ulusal varlığımıza kastederken bu tarihî karara başvurulmasaydı Ulu Atatürk'ün kutsal emanetleri ve ilkeleri sapık ideolojilerin kölesi olacak ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurduna geleneksel ve sınırsız bağlılığı, eşsiz kahramanlık ve fedakârlığı, şanlı tarihinin ve ulusunun önünde bu felaketin ağır vebali altında kalacaktı.
Aziz Silah Arkadaşlarım,
Sizlere, üstün gayret ve feragatle yürüttüğünüz hizmetlerinizin yanında yüce Türk ulusunun refah ve mutluluğunun sağlanması için anarşi, terör, bölücülük ve komünist, faşist, fanatik dinsel ideolojilerle mücadelede başarılı olacağınıza kesin inanç beslediğim tarihî ve şerefli sorumluluk tevdi ediyorum. Gücünüzü aziz Türk ulusunun vefa dolu kalbinde sizler için yaşattığı büyük güven ve gururdan, damarlarınızda yurt sevgisiyle alevlenen asil kandan ve bayrağınızla birlikte ebediyete kadar götürmeye ant içtiğiniz Atatürk ilkelerinden alacaksınız. Ülkemizin geçirdiği felaketli ve bunalımlı dönemlerde ulusumuzun daima en büyük destek ve güvenine mazhar olan şahsi çıkar ve ikbal hırsından uzak yüksek feragat ve fedakârlığınız, üstün disiplin anlayışınız, sonsuz çalışma ve başarma azminiz, vakur ve bilinçli hizmet aşkınız, Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk ilkeleri doğrultusunda ebediyete kadar hür ve bağımsız yaşatılmasında en kutsal ülkünüz olacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün mensuplarının geçmişte olduğu gibi bugün de emir-komuta zinciri içinde alacakları görevleri üstün disiplin ruhu ve vatanseverlik duyguları ile güçlerini de aşan gayretle ifa etmelerini, her türlü kışkırtıcı faaliyete karşı kendilerinden beklenen olgunluk ve soğukkanlılığı göstermelerini, yüce ulusumuzun nazarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin sahip olduğu saygınlığı zedeleyici söz ve davranışlardan kaçınmalarını, iç ve dış tehditlere karşı daima uyanık ve hazır bulunmalarını rica ederim."
Saat 13.00'te ise Kenan Evren radyo ve televizyondan canlı yayında şu konuşmayı yaptı:
Yüce Türk Milleti,
30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla sizlere radyo ve televizyondan hitap etmek imkânını bulmuş ve ayrılan kısıtlı süre içerisinde, mümkün olduğu kadar yurdumuzun içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumu ile anarşik ve bölücü eylemleri, alınması gereken tedbirleri çok kısa olarak izah etmeye çalışmıştım. Yine çok iyi hatırlayacaksınız ki iki yıldır her fırsattan istifade ile muhtelif defalar verdiğim beyanat ve radyo-televizyon konuşmalarımda da bu hayati önemi olan konuları dile getirmiştim.
Kalbi bu vatan ve millet için atan sağduyu sahibi vatandaşlarım kabul edeceklerdir ki ülkemizin hâlen içinde bulunduğu hayati önemi haiz siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar devlet ve milletimizin bekasını tehdit eder boyutlara ulaşmış ve bu hâl devletimizi cumhuriyet tarihinin en ağır buhranına sürüklemiştir.
Yine hepinizin bildiği gibi anarşi, terör ve bölücülük her gün 20 civarında vatandaşımızın hayatını söndürmektedir. Aynı dinî ve millî değerleri paylaşan Türk vatandaşları, siyasi çıkarlar uğruna çeşitli suni ayrılıklar yaratılmak suretiyle muhtelif kamplara bölünmüş ve birbirlerinin kanlarını çekinmeden akıtacak kadar gözleri döndürülerek âdeta birbirlerine düşman edilmişlerdir.
Atatürk ilkelerini esas alarak kurulan cumhuriyetimizin bu duruma düşürülebileceğini bundan 10 sene evvel tasavvur dahi etmek mümkün değildi.
Bugüne kadar iktidara gelen çeşitli hükûmetlerin, her yıl artan bir hız ile yaygınlaşan ve dünya tarihinde sayısız örnekleri görülen özel harbin sızma ve çökertme harekâtına karşı iç güvenliği sağlayacak kararları ve tedbirleri birinci öncelikle alacaklarını vadetmelerine rağmen sonuç alacak teşebbüsleri; siyasi çıkar çatışmaları ve basit parti hesapları, kaprisler, hayaller, gerçek dışı talepler ve Türk Devletinin niteliklerine ters düşen gizli ve açık emeller arasında kaybolup gitmiştir.
Düşmanın amaç ve yöntemleri, anarşi, terör ve bölücülüğün ulaştığı düzey; özel hukuki tedbirlere, idari düzenlemelere, sosyal koşulların geliştirilmesine, millî eğitim ve iş hayatının düzenlenmesine ihtiyaç göstermekteyken milletin vekâletini taşıyan milletvekilleri ve senatörler Meclislerde aylardan beri hiçbir sorumluluk duymadan, yalnız parti menfaat ve disiplini uğruna bu olaylara seyirci kalabilmişlerdir. İktidarların başarı ümit ederek aldıkları her tedbir, muhalefetler tarafından kınanarak ve hatta memleket yararına da olsa baltalanmıştır. Millî birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz dönemlerde bile kutuplaşmalar ve bölünmeler âdeta teşvik edilmiş, yangını beraberce söndürmek yerine üzerine benzin dökülerek memleket bilerek ve siyasi çıkarlar uğruna, sırf iktidara gelebilmek pahasına bir yangın yerine çevrilmek istenmiştir.
Ağızlarından düşürmedikleri hukuk devleti kavramı bir kısım anayasal kuruluşlarca, devletin parçalanması pahasına da olsa yalnız kişilerin müdafaası olarak yorumlanmış, devletin ve milletin savunulması ise sahipsiz kalmıştır.
Anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesinin birlikte getirdiği sorumluluk, uygulamada kuvvetler çatışmasına dönüştürülmüştür.
Düşüncelerimiz, dinimiz üzerinde ve akla gelebilen her konuda dış ve iç kaynaklı bölücü ve yıkıcı faaliyetler bütün şiddetiyle sürdürülürken ne hazindir ki bir kısmı gerçeğe uymayan özerklik, dar görüşlü, sahibinden başkasının inanmadığı, bilimsellik ve koşulları dikkate almayan salt hukuk savunucuları, yıkılacak devletin enkazı altında kalacaklarının, yok olup gideceklerinin idraki içinde olamadıkları görünümünü vermişlerdir. Bu acı hakikatleri görüp çare arayanların veya Türk ulusunu uyaran ve milleti bütünleşmeye davet edenlerin ise seslerini duymak mümkün olamamıştır. (Bir kısım kıymetli Türk basınının bu konuda zaman zaman yaptıkları uyarıları burada şükranla belirtmek isterim.)
Siyasi partiler, bu kritik dönemde milletin özlemle beklediği önlemleri almak yerine iç gerilimi devamlı artırarak, yıkıcı ve bölücü mihrakları büsbütün kışkırtarak onlara cüret ve cesaret verecek beyan ve eylemleri ile âdeta yarışırcasına seçim yatırımları için zemin yaratma yollarını tercih etmişlerdir.
İktidara gelen siyasi partiler, devlet teşkilatının bütün kademelerini kendi görüşleri doğrultusundaki kişilerle doldurarak kamu görevlilerinin ve vatandaşlarımızın bir tarafa girerek kamplara bölünmesini zorunlu hâle getirmişler, giderek anarşi ve bölücülüğü destekleyen kaynakların şekillenmesine ve kamu kuruluşlarında çalışanlarla polis ve öğretmenlerin dahi birbirine düşman kamplara ayrılmalarına neden olan partizan tutum ve davranışlardan vazgeçmemişlerdir. Böylece tarafsız halkımız, devletten beklediklerini parti kapılarında aramaya mecbur bırakılarak devlet otoritesi yok olmaya, vatandaşların hak ve hukukunu korumak ve ona tarafsız hizmet götürmek yerine devletin saygınlığı yavaş yavaş erimeye mahkûm olmuş ve dolayısıyla ülkemizde tam otorite boşluğu teşekkül etmiştir.
Bir kısım bedbahtlar; Türk milletinin bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini temsil eden İstiklal Marşı'mıza, koyu taassup veya sapık ideolojik amaçlarla protesto maksadıyla oturarak veya İstiklal Marşı yerine enternasyonali söyleyerek açıkça saygısızlık gösterebilmişler ve buna doğrudan sorumlu kişiler tevil yoluna sapmak suretiyle savunmalarını yapabilmişlerdir.
Uzun zamandan beri bu fevkalade üzücü olayları yakından takip eden Türk Silahlı Kuvvetleri, hatırlayacağınız gibi milletin kendisine verdiği yetkileri kullanamayan ve bu korkunç gidişi acz içinde seyreden anayasal kuruluşların tümünü cumhurbaşkanımız aracılığıyla uyararak alınması gereken tedbirlere de yer vermek suretiyle büyük Türk milletine karşı yüklendiği sorumluluğu dile getirmiştir. Aradan geçen 8 aylık süre içerisinde yaptığımız sayısız uyarmalara rağmen hemen hemen bu tedbirlerin hiçbirine yasama ve yürütme organları ile diğer anayasal kuruluşlardan yeterli bir cevap alınamamış ve bu konuda müspet faaliyetleri de izlenememiştir. Bu uyarı mektubundan sonra bir kısım yasaları etkisiz hâle getirerek çıkaran Meclislerimiz, 22 Mart 1980 tarihinden beri siyasi çıkar hesapları ile çıkmaza sürüklenen cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı içinde bulunduğumuz buhran ile mücadelede en kıymetli unsur olan zamanı fütursuzca harcamışlardır. Dünyanın hiçbir ülkesinde cumhurbaşkanlığı makamı ve seçimi bu kadar hafife alınmamış ve bu kadar zaman boşa harcanmamıştır.
Asayiş ve ekonomik bunalıma çareler getirmesi ve kanunlar yapması beklenen yasama organlarımız, memleket üzerine çöken bu kâbusa karşı kayıtsız kalmışlardır.
Anayasamız, Türk vatandaşlarının dini inançlarından ötürü kınanamayacağını açıkça belirtmiş olmasına rağmen tek bir oyun peşinde koşan siyasi partilerimiz, yüce Atatürk'ün cumhuriyeti döneminde unutulmuş mezhep ayrılıklarını kışkırtmakta faydalar görerek Erzincan, Sivas, Kahramanmaraş, Tunceli ve Çorum illerinde siyasi çıkarlar uğruna vatandaşlarımızın birbirini katletmelerine neden olmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan ve kendini Türk vatandaşı kabul eden herkesin tek bir vücut hâlinde Türk milletini oluşturduğu unutulmuş ve değişik mezheplere bağlı vatandaşlarımızın tam bir kardeşlik bağı ile kaynaşmalarını engellemek isteyen kışkırtıcılar siyasi destek görmüşlerdir.
Bir kısım anayasal kuruluşlar muhtelif etkiler altında anarşi, terör ve bölücülük karşısında tarafsız, adil ve ortak bir yol izlemek yerine bizzat Anayasanın ihlali karşısında dahi sessiz kalmayı tercih etmişlerdir.
Bütün bu şartlara rağmen hukuk devletinin temel ilkelerini savunmakla görevli anayasal kuruluşlarımız, devletin en üst kademesindeki anarşizmin yarattığı tehlikenin büyüklüğünü idrak edemediklerinden veya terör odaklarının tehdidinden çekindiklerinden devletin temellerine konan dinamitle her an parçalanma tehlikesi karşısında olduğunu gözlerden kaçırmaya çalışmışlardır. Devlet çökertildiği zaman Anayasanın kanatları altına sığınan tüm hukuk kurumları ile özerk bilim ve müessese ve derneklerinin bu enkaz altında yok olacağı unutulmuştur.
Son iki yıllık süre içinde terör 5241 can almış, 14152 kişinin yaralanmasına veya sakat kalmasına sebep olmuştur. İstiklal Harbi'nde, Sakarya Savaşı'ndaki şehit miktarı 5713, yaralı miktarımız 18480'dir. Bu basit mukayese dahi Türkiye'de hiçbir insanlık duygusuna değer vermeyen bir örtülü harbin uygulandığını açıkça ortaya koymaktadır.
Sevgili Vatandaşlarım,
İşte bütün bunlar ve buna benzer sayılabilecek ve hepiniz tarafından yakinen bilinen daha birçok sebeplerden dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri; ülkenin ve milletin bütünlüğünü, milletin hak, hukuk ve hürriyetini korumak, can ve mal güvenliğini sağlayarak korkudan kurtarmak, refah ve mutluluğunu sağlamak, kanun ve nizam hâkimiyetini, diğer bir deyimle devlet otoritesini tarafsız olarak yeniden tesis ve idame etmek gayesiyle devlet yönetimine el koymak zorunda kalmıştır. Bugünden itibaren yeni hükûmet ve yasama organı kuruluncaya kadar muvakkat bir zaman için yasama ve yürütme yetkili benim başkanlığımda Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanından oluşan Millî Güvenlik Konseyi tarafından kullanılacaktır.
Büyük Atatürk'ün deyimiyle, "Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak, yurdumuzu dünyanın en mamur ve en uygar araç ve kaynaklarına sahip kılmak" hedefine yönelik hızlı bir kalkınma döneminin en kısa zamanda gerçekleştirilmesi zaruretine inanıyoruz. Bu inancımızın gerçekleşmesi için yüce ulusumuzun, bağrından çıkardığı ve yurdumuzdaki kutuplaşmada hiçbir tarafı tutmayan, sadece Atatürk ilkeleri doğrultusunda yürüyen Türk Silahlı Kuvvetleri yönetimine güveneceğinden kuşkumuz yoktur. İçinde bulunduğumuz buhrandan çıkmamız için ulusça arzu edildiğine inandığımız, disiplinli ve her türlü tasarrufa ağırlık veren bir yaşam ve dayanışma ortamına girilmesini ve milletçe gücümüzün tümünü ortaya koyacak bir çalışma hızını bekliyor ve yüce Türk milletine güveniyoruz.
Vatandaşlarımızı kederde, kıvançta ve tasada ortak bir bütün hâlinde millî şuur ve ülküler etrafında birleştirmenin iç barış ve huzurun sağlanmasında vazgeçilmez faktör olduğu düşüncesiyle Atatürk milliyetçiliğinden hız ve ilham almanın, politikada "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesine bağlı kalmanın, Millî Mücadele ruhunun, millet egemenliğine Atatürk ilke ve devrimlerine olan bağlılığın tam şuurunu yerleştirmek ve geliştirmekle ülkemize yönelik tehditlerin ulusça göğüsleneceğine inanıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, NATO dâhil tüm ittifak ve anlaşmalara bağlı kalarak başta komşularımız olmak üzere bütün ülkelerle karşılıklı bağımsız ve saygı esasına dayalı, birbirlerinin iç işlerine karışmamak kaydıyla eşit şartlar altında ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerini geliştirme kararındadır.
Uluslararası sorunların barışçı yollarla çözümlenmesinden yana bir dış politika izlenmesine devam edilecektir.
Birçok tutum ve davranışlarıyla demokratik, özgürlükçü parlamenter sisteme inancını defalarca kanıtlayan Türk Silahlı Kuvvetleri, en kısa zamanda Bakanlar Kurulunu kurarak yürütme sorumluluğunu bu Kurula bırakacak ve hür, demokratik parlamenter sistemin şimdi olduğu gibi dejenere edilmesine ve tıkanmasına mâni olucu ve Türk toplumuna yaraşır bir Anayasa ve Seçim Kanunu ile Partiler Kanunu'nu hazırlamayı ve bunlara paralel düzenlemeleri yapmayı müteakip insan hak ve hürriyetlerine saygılı, millî dayanışmayı ön plana alan, sosyal adaleti gerçekleştirecek, ferdin ve toplumun huzur, güven ve refahına önem veren özgürlükçü, demokratik, laik ve sosyal hukuk kurallarına dayalı bir yönetime ülke idaresini devredecektir.
Sayılan bu hazırlıklar tamamlanıncaya kadar yurdumuzda her türlü siyasi faaliyetler her kademede durdurulmuştur. Zorunlu olarak faaliyetleri durdurulan siyasi partilerin, yeniden hazırlanacak Anayasadaki düzenlemelere ve yeni Seçim ve Partiler Kanunu'na göre zamanı, koşulları ilan edilecek seçimlerden yeterince önce faaliyete geçmesine müsaade edilecektir.
Parlamento üyeleri, siyasi faaliyetlerden dolayı suçlanmayacak ve yeni yönetime karşı suç teşkil edecek tutum ve davranışlarda bulunmadıkları sürece haklarında herhangi bir işlem yapılmayacaktır.
Ancak kanunların suç kabul ettiği fiilleri vaktiyle işlediği saptanan parlamenterler hakkında gerekli kovuşturma yapılacaktır. Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Millî Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partilerinin parti başkanları, şimdilik can güvenliklerinin sağlanması amacı ile Silahlı Kuvvetlerin koruma ve gözetiminde belirli yerlerde ikamete tabi tutulmuşlardır. Durum müsait olunca serbest bırakılacaklardır.
Memlekette idarenin tam bir tarafsızlık içinde vatandaşın hizmetine koşması sağlanacaktır. Devlet hizmetinde bulunanların siyasi etkiler dışında çalışmaları kanun hâkimiyeti altına alınacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu şu anda devletin yanında tarafsız ve adil hizmet görecek yöneticiler, eski zamanın siyasi davranışlarına yönelmedikçe hizmet ve görevlerine devam edeceklerdir.
Kanun ve nizam hâkimiyetini sağlamada tecrübeli ve yetenekli kişilerden oluşan mahkemelerin süratle ve doğru kararlar verebilmelerini ve bunları korkusuzca uygulayabilmelerini sağlayacak yasal ve idari tedbirler alınacaktır.
Memleketin ekonomik koşullarını kendi gücümüzle iyileştirmek için her alanda elden gelen gayret sarf edilecektir. Çalışkan ve vatanperver Türk işçisinin mevcut ekonomik koşullar çerçevesinde her türlü hakları korunacaktır.
Ancak temiz Türk işçisini sömüren, onları kendi ideolojik görüşleri istikametinde kullanmak için her türlü baskı oyunlarına başvuran, işçinin hakkı yerine kendi menfaatlerini ön planda tutan bazı ağaların bu faaliyetlerine asla müsaade edilmeyecektir.
Tüm işverenlerin, iş barışının koşullarını sağlayacak esaslardan ayrılmadan, üretimin artırılması ve ihracata yönelik gayretlerin gelişmesine yardımcı olmaları için her türlü tedbir alınacaktır.
Köylünün milletin efendisi olduğu inancını, kuvveden fiilen çıkarmak için tarım alanında üretimi artıracak bir tarım seferberliği ve fiyat politikası ile gerekli diğer önlemlerin alınmasına bilhassa önem verilecektir. Türk köylüsünün, tarlasından ayrılıp şehirlere göç etmesini zorlayan ekonomik ve sosyal nedenlere çare aranacaktır.
Eğitim ve öğretimde Atatürk milliyetçiliğini yeniden yurdun en ücra köşelerine kadar yaygınlaştıracak tedbirler en kısa zamanda alınacaktır.
Yarının teminatı olan evlatlarımızın Atatürk ilkeleri yerine yabancı ideolojilerle yetişerek sonunda birer anarşist olmasını önleyecek tedbirler alınacaktır. Bu maksatla hepimizin tek tek saygıyla andığımız öğretmenlerimizin "Der"li, "Bir"li derneklere üye olarak bölünmelerine müsaade edilmeyecektir. Her düzeyde öğrencinin amacı, Atatürk ilkeleri ve milliyetçiliği ile pekişmiş ve üretime yönelik bilgi ve becerisini kazanmak olacaktır.
En kıdemsiz erinden en üst komutanına kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm personeli, bu amaçlara ulaşmada, devletin iç ve dış tehditlere karşı kollayıcı ve koruyucu gücü olarak siyasetin dışında kalacaktır.
Aziz Yurttaşlarım,
Bir defa daha belirtiyorum ki Silahlı Kuvvetler; aziz Türk Milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır.
Komutan, subay, astsubay ve erler olarak hepimiz vatan ve milletin refah ve mutluluğu uğruna her şeyimizi, bu arada hayatımızı dahi seve seve feda etmeye hazırız. Memlekette her zaman bulunabilen ve özellikle son zamanlarda çoğalan kötü niyetli birçok kişi ve kuruluşlar sizlere yalanlar düzerek bunun aksini söyleyebilecekler ve menfi propagandalara başvurabileceklerdir. Bunlara asla inanmayınız. Bütün uygulamalar milletin gözü önünde yapılacaktır.
Kıymetli Vatandaşlarım,
Her zaman milletiyle bir bütün ve Türk milletinin emrinde olan Türk Silahlı Kuvvetlerine ve yeni yönetime karşı yapılacak her türlü direniş, gösteri ve tutum anında en sert şekilde kırılarak cezalandırılacaktır.
Yurtta kan dökülmemesi için bütün vatandaşlarımın tahriklere kapılmaksızın sükûnet içinde, yayımlanacak bildiriler doğrultusunda hareket etmelerini ve ikinci bir bildiriye kadar sokağa çıkmamalarını rica ederim.
Vatandaşlarımın birbirlerinin hak ve hukukuna saygılı olmalarını, sevgi içinde kırgınlıklarını unutmalarını, hepimizin bu mübarek topraklar üzerinde aynı haklara sahip bir Türk vatandaşı olduğumuzun idraki içerisinde olarak yeni yönetime yardımcı olmalarını vatanseverlik ve asil karakterlerinden bekler, mutlu ve aydınlık yarınlar dilerim.
12 Eylül günü 2 numaralı bildiriyle de ülke genelinde 13 sıkıyönetim bölgesine 13 general sıkıyönetim komutanı olarak atandı. 7 numaralı bildiriyle siyasi partilerin faaliyetlerinin yasaklanmış olduğu ve Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetlerinin de durdurulmuş olduğu duyuruldu. Emniyet Genel Müdürlüğü başta olmak üzere polis teşkilatı Jandarma Genel Komutanlığının emrine verildi. Darbe günü Emniyet ve Millî İstihbarat Teşkilatı üst düzey yöneticileri Genelkurmay Başkanlığına davet edildi ve TRT ile PTT genel müdürleriyle beraber tecrit edildiler.[30] 20 Eylül'de ise Kenan Evren eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülend Ulusu'yu başbakan olarak görevlendirdi[31] ve 21 Eylül'de Ulusu'nun sunduğu Bakanlar Kurulu listesi Millî Güvenlik Konseyi tarafından onaylandı.
Hamzakoy ve Uzunada
Kenan Evren; parti liderlerinin evlerine sadece subayların gitmemesini, subaylarla birlikte birer milletvekili veya bakanın da bulunmasını, çok kibar hareket edilmesini emretti. Evren bu emri, "liderlerin heyecanlanıp kalp krizi geçirmeleri ihtimalini düşünerek" verdiğini sonradan Anıları'nın ilk cildinde açıklayacaktı. Darbenin 04.00'te ilanından sonra aynı gün sabah saat 05.30'da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'a Evren tarafından birer tebliğ gönderildi. Tüm tebliğlerde, "TSK yönetime el koymuştur. Hükûmetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz." ifadesiyle birlikte gidecekleri adresler belirtilmekteydi. Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel için Gelibolu Hamzakoy, Necmettin Erbakan için ise İzmir Uzunada adres olarak verildi.[32] Eşleriyle gitmelerine izin verildi. Ecevit ve Demirel eşleriyle birlikte aynı uçakla Hamzakoy'a götürüldü. Yaklaşık bir ay boyunca, 11 Ekim 1980'e kadar, burada kaldılar. Necmettin Erbakan da aynı gün uçakla Uzunada'ya götürüldü.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş evinde bulunamadı. 12 Eylül günü de ortaya çıkmadı. Bunun üzerine 13 Eylül günü Kenan Evren'in emriyle bir tebliğ yayımlandı. Tebliğin üçüncü maddesi şöyleydi:
"MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, 14 Eylül 1980 günü saat 13.00'e kadar en yakın garnizon komutanlığına müracaat etmediği takdirde kendisinin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı bildirilerine ve Millî Güvenlik Konseyi emirlerine uymadığından dolayı suçlu duruma düşeceği açıklanır."
Ertesi gün Alparslan Türkeş Ankara Sıkıyönetim Komutanlığına teslim oldu. Hemen Uzunada'ya Erbakan'ın yanına gönderildi.
Basın
Uluslararası ajansların son dakika notuyla geçtiği 12 Eylül Darbesi'ni Türkiye'nin önde gelen gazeteleri aynı tarihte attıkları manşetlerle okuyuculara duyurdu. Dönemin büyük gazetelerinden Milliyet, "Parlamento ve hükûmet feshedildi, bütün yurtta sıkıyönetim ilan edildi. SİLAHLI KUVVETLER YÖNETİME EL KOYDU."; Hürriyet, "BÜTÜN YURTTA SIKIYÖNETİM İLAN EDİLDİ. Ordu yönetime el koydu."; Cumhuriyet, "Parlamento ve hükûmet feshedildi. Silahlı Kuvvetler yönetime el koydu." başlıklarıyla duyurdu.
Basının öne çıkan isimlerinden Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu, darbeyi "yağmurun yağması gibi doğal bir olay" şeklinde tanımlayıp şöyle yazdı:
"Devlet, devlet olmaktan çıkar; parlamento, on beş gün içinde seçilmesi gereken cumhurbaşkanını seçmez ve ülke baştan başa örtülü bir iç savaşın kanlı arenasına dönüşürse Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koymasından doğal ne olabilir ki?"
Milliyet yazarı Refik Erduran,
"Başka ülkelerde yönetim olağanüstü bir yoldan el değiştirirken genellikle kan akar. Bizde ise 12 Eylül 1980, yıllardır kansız geçen ilk gün oldu." ifadelerini kullandı.
Günaydın yazarı Hüsamettin Çelebi,
" 'Kara bahtlı vatan ana kurtarılsın.' diyor, bu kurtarılışın siyasi kadroların basirete dönmeleriyle gerçekleştirilmesini diliyorduk. Böyle olmasını isteyenlerin başında Genelkurmay Başkanı Sayın Evren ile Türk Silahlı Kuvvetleri Yüksek Komuta Kademesinde görev yapan arkadaşlarının yer aldıklarından hiç kuşku duyulamaz. İşin özü, siyasi kadroların beklenen basireti gösteremedikleri ve komutanların, bütün iyi niyet ve uyarılarına rağmen sonuç alamayınca yönetime el koymak zorunda kaldıklarıdır. Gelişmenin böyle olduğuna, Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanlarının rejimin gereklerine azami dikkati göstererek yaptıkları uyarılardan sonuç alamayınca müdahalede bulunduklarına bütünüyle millet tanıktır. Tanrı tanıktır. Yarın tarih de tanıklık edecektir." ifadelerini kullandı.
Hürriyet yazarı Cüneyt Arcayürek,
"Orgeneral Evren'in böyle müdahalelere hiç yatkın olmadığını, hiçbir zaman arzulamadığını bizzat biliyorum. Defaatle konuştum kendisiyle. Her seferinde bütün iyi niyetiyle ülke için gerekli gördüklerini yetkili kesimlerin sağlamasından yana olduğunu içi yanarak anlatmış, sonuç alınamamasından duyduğu üzüntüyü dile getirmişti. Nihayet Evren Paşa ordunun başıdır ve ordu, geleneksel Atatürkçülüğe bağlı bir güç olduğu için bir gün 'yapılamayanları yapmak zorunda' kalabilirdi. Bu zorunluluk 12 Eylül günü ve gecesi gerçekleşti." ifadelerini kullandı.
Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç,
"Son 35 yılda nice demokrasi çığırtkanı tanıdık. Hepsinin de marifeti Türkiye'ye getire getire kakokrasiyi getirmek oldu. Oysa demokrasiyi hasta yatağından kaldırıp ayağa dikmek görevi şimdi ordunun omuzlarında. Demokratik çerçeve içinde ordusuna bir türlü yer bulamayan o çığırtkan takımı, artık bir kez olsun kızarmayı öğrenirse ne mutlu 12 Eylül'e..." ifadelerini kullandı.
Amerika Birleşik Devletleri'nin rolü iddiası
Mehmet Ali Birand'ın Amerika Birleşik Devletleri hükûmetinin darbeden haberdar olduğuna dair iddiaları 12 Eylül'de ABD'nin rolü konusunu tartışmalara açtı. Bu iddia ilk kez Mehmet Ali Birand'ın 12 Eylül Saat: 04.00 adlı kitabında ortaya atılmış olup kitapta "Bizim çocuklar işi bitirdi." minvalindeki mesajın bir diplomat tarafından Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze'ye iletildiği belirtilmektedir. Kitapta Paul Henze'ye askerî müdahale haberini ulaştıran diplomatın, "Seninkiler nihayet yaptı." ve "Senin generaller Türkiye'de darbe yaptılar." cümlelerini kullandığı, Henze'nin ise bu habere tepkisinin "Öyle mi? Çok memnun oldum." şeklinde olduğu savunulmaktadır. Yine Mehmet Ali Birand'ın 12 Eylül belgeseline yaşadıklarını anlatan Paul Henze, bu belgeselde ise "The boys in Ankara did it. (Ankara'daki çocuklar yaptılar.)" cümlesi ile darbe haberinin kendisine iletildiğini açıklamıştır. Birand, Henze'nin Başkan Carter'a darbe haberini "Bizim çocuklar işi başardı." şeklinde verdiğini iddia etmesine karşın Henze bu sözlerin Mehmet Ali Birand'ın uydurması olduğunu belirterek yalanladı. Bunun üzerine Birand, "Henze, televizyon için yapılan röportajdan önce kitabı yazarken de bana, 'Bu mesajı bu şekilde Carter'a ilettim.' dedi." diyerek iddiasını yineledi.
Diğer taraftan Kenan Evren, 6 Haziran 2011'de kendi evinde savcı Hüseyin Görüşen'e verdiği ifadede, "Bizim müdahale kararımızda Amerika Birleşik Devletleri'nin bilgisi ve desteği yoktur." ifadelerini kullandı. Evren, darbe sonrası düzenlenen basın toplantısındaki "Darbeden önce ABD ile istişarede bulunuldu mu?" sorusuna da "Suret-i kat'iyede hayır. Ankara'da tanklı taburumuzun Amerikalı yetkililere tesadüf etmesi ve darbeye 2 saat kalması üzerine onlara haber verdik." yanıtını verdi. Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya da konuyla ilgili olarak "11 Eylül 1980 günü Türkiye’ye döneceğim sırada Amerika Genelkurmay Başkanı ile kahvaltı ettik. Bir gün sonra Türkiye’de askerî müdahalenin olduğu kendisine söylendiğinde şaşırarak böyle bir şeyi kendisine söylemediğimi beyan etmiş. Yabancı bir ülkeden kesinlikle emir ve talimat almam." şeklinde bir demeçte bulundu. 2011-2014 yılları arasında ABD Ankara Büyükelçisi olan Ricciardone de kendisine "Darbe sizin desteğinizle mi oldu?" sorusunu "Sizler buna inanıyorsunuz, ama gerçek öyle değil. O günlerde insanlar darbenin gelmesini bekliyor ve istiyordu; biz de elçilikte tahminde bulunuyorduk, bilmiyorduk." şeklinde cevaplandırdı.
12 Eylül dönemi
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında oluşturulan ve kuvvet komutanlarının yer aldığı Millî Güvenlik Konseyi, 1983 Türkiye genel seçimlerine kadar Türkiye'ye ilişkin tüm kritik kararları aldı. 12 Eylül 1980'de başlayan askerî rejim, 7 Aralık 1983'te sona erdi.
"Anarşi ve terörle mücadele"
12 Eylül Darbesi'nin başlıca gerekçesi olarak "anarşi ve terör" gösterildi. 12 Eylül 1980'den önce 5000'den fazla insan ölmüştü. 12 Eylül Yönetimi, ilk hedef olarak "anarşi ve terörün yok edilip can ve mal güvenliğinin sağlanacağını" açıkladı. Kenan Evren, bu hedefe ulaşmak için sıkıyönetim komutanlarına "bütün yetkilerini kullanmaları ve olayların üzerine cesaretle gitmeleri" emrini verdi. Bu husus, Millî Güvenlik Konseyinin 2 numaralı bildirisiyle ülkeye duyuruldu. Bildirinin bir yerinde şu ifadeler yer aldı:
"Sıkıyönetim Komutanlıkları; ülkede devlet otoritesinin tesisi, asayiş, emniyet, huzur, can ve mal güvenliğinin sağlanması için lüzum görecekleri her türlü tertip ve tedbiri almaya yetkili kılınmışlardır. Bütün vatandaşlar; devlet otoritesinin tesisi, asayiş, emniyet, huzur, can ve mal güvenliğinin kısa sürede sağlanması için Sıkıyönetim Komutanlıklarının aldığı ve alacağı kararlara, tedbirlere ve yayımlanacak bildirilere titizlikle uyacaklardır."
Evren diğer yandan; lüzumlu kanunların hemen ele alınması, evvelce teklif edilip uzun süre Meclis Komisyonlarında ve Genel Kurulda bekletilip kanunlaşmayan kanun tasarılarının ele alınması, yeniden çıkarılması gereken kanunların tasarılarının en kısa zamanda önüne getirilmesi emrini de verdi. 12 Eylül'ün üçüncü ayı bitmeden 6 Aralık 1980 Cumartesi bir basın toplantı düzenleyen Başbakan Bülent Ulusu, 12 Eylül'den sonraki 80 gün ile 12 Eylül'den evvelki 80 günlük olayları mukayese ederek resmî rakamları kamuoyuna açıkladı:
"Silahlı saldırı ve çatışma olaylarının sayısı 12 Eylül'den önceki 80 günlük dönemde 1609 iken, 12 Eylül'den sonraki 80 günlük dönemde 305'e inmiş,
Patlayıcı madde atma olaylarının sayısı 12 Eylül'den önceki 80 günlük dönemde 704 iken, 12 Eylül sonrası 80 günde 288'e inmiş,
Anarşik olaylardaki ölü sayısı 12 Eylül'den önceki 80 günlük dönemde sadece sıkıyönetim ilan edilen 20 ilde 680 iken; 12 Eylül'den sonraki 80 günde, 67 ilimizde, 137'ye inmiştir."
12 Mart 1981 Perşembe günü, 12 Eylül'ün üzerinden geçen 6 aylık süre içinde işlenen suçların seyri ve son ayla mukayesesi şöyle açıklandı:
"12 Eylül ile 12 Ekim 1980 arasında 1146 suç tespit edildiği hâlde son ay içerisinde %75 azalma kaydedilerek bu rakam 292'ye düşmüştür.
Ölü sayısı 69'dan %87 azalma göstererek 9'a düşmüştür.
Yaralı sayısı 151'den 28'e düşerek %80 azalmıştır.
Silahlı saldırılarda %80 azalma olmuş, 138'den 32'ye düşmüştür.
Son bir aylık dönemde yapılan arama ve operasyonlar sonucunda 1596 sol eylemci, 318 sağ eylemci, 444 bölücü ve 3979 henüz yönü belirlenemeyen olmak üzere toplam 5937 sanık yakalanmış ve haklarında yasal işlemlere başlanmıştır. Yine bu süre içerisinde 1377 tüfek, 70 av tüfeği, 767 patlayıcı madde ele geçirilmiştir."
Ekonomi
Kenan Evren, 12 Eylül'den önceki sivil yönetimin aldığı 24 Ocak Kararları ve o yönetimin ekonomik programının aynen uygulanacağını 16 Eylül 1980 günü yaptığı basın toplantısında açıkladı.
Turgut Özal, devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olarak 12 Eylül Kabinesine alındı. ABD, Fransa, Batı Almanya ve Japonya gibi ülkelere giden Özal, kredi imkânları aradı. ABD'nin yaptığı askerî ve ekonomik yardım miktarının kesintiye uğramaması için çalıştı.
Bu dönemde; ihracatın ve döviz girdilerinin çoğaltılması, her sahada tasarrufa riayet edilmesi, istihdam politikası gibi tedbirler alındı.
1980'de %100'leri aşan enflasyon, 1982'de %22'ye geriledi. 1983'te ise artış göstererek %37'ye yükseldi.
Diğer yandan 24 Ocak Kararları sonrası faizlerin serbest bırakılmasıyla bir anda çoğalan bankerler, zaman içinde piyasanın bu faiz yükünü kaldıramaması sonucu hızla çökmeye başladı. "Banker Yalçın" ve "Banker Kastelli" olarak anılan Yalçın Doğan ve Cevher Özden ikilisinin karıştığı skandallar kamuoyunda derin yankı buldu.
Bankerler Olayı-İdamlar
Darbeden sonra ilk idamlar 9 Ekim 1980 tarihinde gerçekleşmiştir. İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edilmiştir. 2 Şubat 1980'de silahlı eylemcilere müdahale eden askerlerden Er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanıp yargılanan ve 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edilen Erdal Eren, idam kararı Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmiş olsa da tekrar idama mahkûm olmuş ve Millî Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevinde idam edilmiştir. İdam edilen Erdal Eren, asılmadan önce, cezaevinde yapılan "insanlık dışı" işkenceleri düşündükçe ölümün kendisi için bir kurtuluş olduğunu ifade etmiştir. İdam kararları çıkarılmaya devam edilmiş, 12 Eylül askerî rejiminde 50'ye yakın kişi idam edilmiştir.
Kenan Evren, idam kararlarını birçok konuşmasında savunmuştur. Askerî rejimden sonra sivil dönemde de 3 Ekim 1984'te Muş'ta halka seslendiği konuşmasında önceki gece yaşanan bir olayı örnek göstererek şöyle demiştir:
"Dün gece Şemdinli civarında yine böyle bir olay oldu. Aranan anarşistlerden bazıları; gece vakti vazifeden dönen bir askerî araca ateş ediyorlar, bir subayımızla bir erimizi şehit ediyorlar. Şimdi ben bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim! Ömür boyu ona bakacağım! Bu vatan için kanını akıtan bu Mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim! Buna siz razı olur musunuz?"
1981 Atatürk Yılı
Millî Güvenlik Konseyi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun 100. yılı olması nedeniyle 1981 yılını kanun çıkararak "Atatürk Yılı" ilan etti. 5 Ocak 1981 günü saat 08.45'te Anıtkabir'de saygı duruşunda bulunulduktan sonra saat 11.00'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde tören başladı. Törende eski cumhurbaşkanları Celâl Bayar, Cevdet Sunay ve Fahri Korutürk de yer aldı. Kenan Evren'in yaptığı uzun bir konuşmayla "Atatürk Yılı" kutlamalara açıldı.[44] Yıl boyunca yapılan etkinliklerle Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılı kutlandı. Yeni Atatürk anıtları, Atatürk'ün adının verildiği kültür merkezleri ve tatbikatlar yapıldı. Birinci ve ikinci meclis binaları müze olarak faaliyet göstermeye başladı. Atatürk ile ilgili kitap ve belgeler Millî Kütüphane'de toplanırken il ve ilçelere de Atatürk kitaplıkları kuruldu. Atatürk'ün kaldığı evler restore edilerek müze hâline getirildi. "Atatürk 100 Yaşında" sloganı ile 73 adet ilkokul yapıldı. 12 Eylül'den önceki Milliyetçi Cephe hükûmetleri döneminde sayıları büyük artış gösteren imam hatip okulu açılışı durduruldu, 12 Eylül Yönetimi bu dönemde imam hatip açmadı. Atatürk'ün çeşitli illere yaptığı ilk ziyaretlerin yıl dönümlerinde kutlamalar gerçekleşti. Ülkenin tanınmış sanatçılarına 100. yılı simgeleyen plaketler verildi. Ünlü ressamlardan ısmarlanan Atatürk ve Atatürk Devrimleri konulu resimler, düzenlenen sergilerde ziyarete açıldı. Tanınmış müzisyenlere Atatürk hakkında marşlar besteletildi. TRT, Atatürk'ün görüşlerini yansıtan programlara yer verdi. Ülkedeki okur yazar oranının artırılması için seferberlik başlatıldı. Ağaçlandırma çalışmaları yapıldı. Açılan birçok kurum ve kuruluş "Yüzüncü Yıl" adını aldı. 23 Nisan'daki bayramın adı "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" olarak değiştirildi. 19 Mayıs'taki Gençlik ve Spor Bayramı'nın adı "Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı" olarak değiştirildi ve 19 Mayıs 1981 günü stadyumlarda coşkulu şekilde kutlandı. Atatürk'ün başöğretmen olduğu 24 Kasım günü "Öğretmenler Günü" olarak kutlandı. Üniversitelere zorunlu "Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi" dersi getirildi.[48] Kara Harp Okulu ve diğer askerî okullar için üç ciltlik "Atatürkçülük - Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri" adlı kitap bastırıldı ve öğrencilere dağıtıldı.
Evren, gittiği illerde yaptığı konuşmalarda da "Atatürkçülük" vurgusu yapıyor, halkı Atatürk'te birleşmeye çağırıyordu. 17 Ocak 1981'de Gaziantep'te yaptığı konuşmada şöyle diyordu:
"Biliyorsunuz: Yalancı devrimciler, 'Tek yol devrim!' diye ortaya atıldılar; duvarlara, şuraya buraya yazdılar. Evet, devrim vardır ama bu tek yol Atatürk devrimidir! Onun yoludur. Atatürk'ün koyduğu ilkeler komünizme de faşizme de kapalıdır."
Evren, bu dönemde yapılanlar için 1998 yılında yayımlanan 12 Eylül belgeselinde,
"Biz Atatürk'ün döneminde yetiştik. Atatürk'ün neler yaptığını yakinen biliyoruz. Onun içindir ki Atatürkçülüğün üzerinde ne kadar dursak az olduğuna inanıyoruz. Belki şu olmuştur, bir şeyi çok söylerseniz gına getirir. Ama ben ona dikkat etmeye çalıştım." ifadelerini kullandı.
Devlet Mezarlığı
Askerî idare, 12 Eylül'den sonra kanun çıkararak "Devlet Mezarlığı" yapımını başlattı. Zira Kenan Evren; "Anıtkabir'in Mustafa Kemal Atatürk için yapıldığını, orada sadece Atatürk'ün mezarının bulunması gerektiğini, Anıtkabir'in mezarlık hâline gelmemesi gerektiğini" düşünüyordu. Devlet Mezarlığı, Evren'in cumhurbaşkanlığı döneminde 30 Ağustos 1988 günü törenle açıldı. İnönü ailesinin isteği dikkate alındı ve İsmet İnönü'nün mezarı Anıtkabir'de bırakılırken diğer mezarlar Anıtkabir'den kaldırılıp başka yerlere nakledildi. Eski cumhurbaşkanları ve Kurtuluş Savaşı kumandanlarının naaşları da Devlet Mezarlığı'na nakledildi.
1402'likler
6 Kasım 1981'de çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile YÖK kuruldu. Bundan sonra 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'nun 2301 ve 2766 sayılı Kanun'la değişik maddelerince özellikle solcu olduğu düşünülen 71 üniversite personeli YÖK tarafından görevlerinden uzaklaştırıldı. İlk uzaklaştırmalar Şubat 1983'te başladı. Genelkurmayın açıklamalarına göre toplam 4891 kamu personeli görevden alınmış ve 38 profesör, 25 doçent, 10 yardımcı doçent 1402'lik olmuştur.
Kürtaj hakkı
Askerî idare, Türkiye'de uzun yıllardır var olan kürtaj yasağını kaldırdı. 27 Mayıs 1983 tarihinde çıkarılan yasayla kürtaj yasal hâle geldi.
"MHP Davası"
Askerî müdahalenin ardından diğer bütün siyasi partiler ile birlikte MHP'nin de siyasi faaliyette bulunması yasaklanmış, 16 Ekim 1981 tarihli Millî Güvenlik Konseyi (MGK) kararıyla partiler kapatılarak mallarına el konmuştur. 29 Nisan 1981 tarihinde ise MHP ve Ülkücü kuruluşlar hakkındaki soruşturma sonrasında 945 sayfalık bir iddianame ile "MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası" açılmıştır. Dava 5 yıl 11 ay 8 gün sürmüş, 333 duruşmaya sahne olmuş ve 7 Nisan 1987'de sonuçlanmıştır. Ankara 1 Numaralı Askerî Mahkemesinde görülen 392 sanıklı davada MHP lideri Alparslan Türkeş'e 11 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası verilmiştir. Partinin genel idare kurulu üyelerinin tamamı beraat etmiş, 5 sanık hakkında idam cezası verilmiştir. 150 sanığın beraat ettiği davada 9 sanık hakkında müebbet hapis, 219 sanık hakkında 6 ay ile 36 yıl arasında değişen hapis ve 6 sanık hakkında da görevsizlik kararı verilmiştir. 3 sanık hakkındaki dava düşerken 2 sanık da yargılama sırasında ölmüştür.
Yargılama süresi içinde kalbinden rahatsızlanan Alparslan Türkeş, 29 Mayıs 1983'te Mevki Askerî Hastanesine kaldırılmıştır. 4 yıl 5 ay 28 gün tutuklu kalan MHP lideri, 9 Nisan 1985 günü tahliye edilmiştir.
Bilanço
Darbe sonrasında; Türkiye Cumhuriyeti kamu ve kuruluşlarında 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, yine Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi ve 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı. (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1 ASALA militanı.) İdamları istenen 259 kişinin dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi. Yine 71 bin kişi Türk Ceza Kanunu'nın 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı, 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurt dışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi. 937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyetleri durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
Aynı dönem 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı ve aralarında Hürriyet, Millî Gazete ve Ortadoğu'nun da olduğu 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 14 kişi aynı dönem yapılan açlık grevlerinde öldü, 16 kişi "kaçarken" vuruldu, 95 kişi "çatışmada" öldü, 73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi, 43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi.
1982 Anayasası
23 Ekim 1981'de açılan Danışma Meclisi, yeni anayasayı hazırlamaya başladı. Kenan Evren, Anayasanın ilk üç maddesinin "değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini" dördüncü madde olarak taslağa ekletti. Cumhurbaşkanlarının iki dönem görevde kalmalarını sağlayan maddeyi "bir dönem" olarak değiştirtti. Görevini tamamlayan cumhurbaşkanlarının TBMM'nin tabii üyesi olmasını sağlayan maddeyi taslaktan çıkarttı. Anayasadaki cumhurbaşkanı yetkilerinin az olmasını ise ileride, Anıları'nın dördüncü cildinde şöyle açıklayacaktı:
"Anayasayı düzenlerken cumhurbaşkanına verilen yetkilerin kısıtlı olmasına ben sebep oldum. İleride bu makama gelecek olanlar bu yetkileri suistimal eder diye düşündüm, onun için fazla yetki ile donatılmasını uygun görmedim."
Hazırlanan, son şeklini alan 1982 Anayasası, 18 Ekim 1982 tarihinde Evren'in başkanı olduğu Millî Güvenlik Konseyi tarafından kabul edildi. Anayasanın halkın onayına sunulmasından önce Evren, bazı illere gidip konuşmalar yaptı. Anayasanın çeşitli başlıklarını halka anlattı. Oy kullanırken iki renk olacaktı: Mavi renk, "HAYIR"; beyaz renk ise "EVET" demekti. Evren yaptığı konuşmalarla halkı mavi oy vermemesi konusunda telkin ediyor, verilecek beyaz oylarla anayasanın kabul edilmesini istiyordu.[57] Evren, referandumdan iki gün önce de radyo ve televizyondan bir konuşma yaparak anayasaya destek istedi.[58] Anayasa, 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halk oylamasında %8,63 "HAYIR" oyuna karşılık %91,37 "EVET" oyuyla kabul edildi ve yürürlüğe girdi. Evren, Anayasanın 1. geçici maddesi uyarınca yedi yıllık bir süre için Türkiye'nin 7. Cumhurbaşkanı sıfatını kazandı ve 9 Kasım 1982 günü göreve başladı. Hemen sonra 21 Kasım 1982'de Ordu'ya giden Evren, oylama sonuçlarını şöyle değerlendirdi:
"Bu reyler Orgeneral Kenan Evren'e verilmedi. Bu reyler bizlere, Konsey üyelerine verilmedi. Bu reyler şunun için verildi: Millet huzur ve güven istiyor, huzur ve güven için verildi! Bu oylar devlet otoritesinin sağlanması için verildi! Bu oylar Atatürkçülük için verildi! Ve yine bu oylar birbirleriyle kavga eden, her gün birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya döken ve değil selamlaşmak, el sıkmayı bile yapamayan kişilerden memnun kalınmadığını belirtmek için verildi. Bu millet artık kavga değil, kardeşlik ve huzur bekliyor."
Halk oylamasında "HAYIR" oyu kullananları sandık başında baskı altında tutmak için rengi dışarıdan görünen oy pusulaları kullanıldığı iddia edildi ama bu anayasanın çok büyük çoğunlukla kabul edilmesini açıklayan bir neden değildi. Anayasanın kabulünün önemli sebebi olarak ihtilal öncesi iç savaş ortamı nedeni ile vatandaşların kendi hayatlarından endişe etmesi ifade edilir. Kabul edilen anayasada bulunan; askerî yönetim döneminde Millî Güvenlik Konseyi, Hükûmet ve Kurucu Meclis üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, 2010 Türkiye anayasa değişikliği referandumuna kadar kaldırılmadı.
Etkileri
Spora etkileri
13 Eylül gününe ait Tercüman gazetesi, askerî cuntanın karar mekanizması Millî Güvenlik Konseyinin spor konusundaki kararını okuyucularına şöyle aktarıyordu:
"Bu hafta sonu yapılacak bütün spor faaliyetleri yasaklanmıştır. Durum ve şartlara göre bilahare izin verilecektir."
Spor etkinlikleri durdurulmuştu. Futbolda 1. Lig ve 2. Lig'e ara verilmişti. Ama Avrupa Kupası maçları için soru işaretleri vardı. Zira Fenerbahçe ile Trabzonspor, 17 Eylül'de önemli sınavlar verecekti. Her iki takım hazırlıklarını UEFA Kupası ve Şampiyon Kulüpler Kupası maçlarına göre sürdürürken rakipler de Türkiye'ye gelmiş, karşılaşmaların oynanmasında herhangi bir sakınca olmadığı bildirilmişti. İşin ilginç yanı, ligler ertelenmese hafta sonu İstanbul'da Galatasaray - Fenerbahçe derbisi vardı. Fenerbahçe Teknik Direktörü Friedel Rausch da darbenin ilan edilmesiyle derbinin tehir edilmemesi için çok dua etmişti. Çünkü Galatasaray'ı yenip Avrupa Kupası maçına moralli çıkmak istiyordu. Fenerbahçe, UEFA Kupası'nda karşılaştığı Bulgaristan temsilcisi Beroe'ya İstanbul'da 1-0 yenilmişti. Trabzonspor ise Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Polonya'nın GKS Szombierki Bytom takımını 2-1 mağlup etmişti.
Türkiye 1. Ligi'nin bir haftalık aranın akabinde devam etmesi uygun görülse de A Millî Takımın İzlanda ile oynayacağı maç nedeniyle ara uzuyordu. Futbolda durum böyleyken basketbolcular darbe haberini gurbet ellerde işitecekti. Balkan Şampiyonası düzenleniyordu ve basketbol erkek millî takımı, Romanya'da turnuvadaydı.
Türkiye ayrıca bir süredir İzmir'de İslam ülkelerini ağırlamaya hazırlanıyordu. 12 Eylül'den sonra gelen askerî yönetim, bu oyunlara izin verdi. 1. İslam Oyunları, 26 Eylül-5 Ekim tarihleri arasında Türkiye'de düzenlendi.
Millî Güvenlik Konseyinin, kamu kurum ve kuruluşlarına atadığı kişiler ne kadar işinin ehliydi bilinmez fakat sporda alanında uzman birçok sporcuya taş çıkartacak isimler göreve getirilmişti. Gençlik ve Spor Bakanı Albay Hüsamettin Yılmaz olmuş, Albay Yücel Seçkiner ise Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü koltuğuna oturmuştu.
Kenan Evren, başkent Ankara'nın 1. Lig'de mutlaka temsil edilmesi gerektiğini düşündüğünden o sırada 2. Lig'de mücadele eden MKE Ankaragücü'nün bir üst lige çıkabilmesi için özel kanun çıkartır. Buna göre Türkiye Kupası'nı kazanan bir ekip hangi ligde olduğuna bakılmaksızın 1.Lig'e çıkartılacaktır. 1980-81 sezonunda Türkiye Kupası'nı kazanan Ankaragücü bu şekilde 1.Lig'e çıkmış olur.
83 rejimi
Zincirbozan
1983'te siyasi partilerin yeniden kurulmasına izin verildi. Ancak Millî Güvenlik Konseyinin yayımladığı 31 Mayıs 1983 tarih ve 79 sayılı kararıyla Adalet Partisinden Süleyman Demirel, Ali Naili Erdem, Ekrem Ceyhun, Saadettin Bilgiç, Nahit Menteşe, Yiğit Köker, İhsan Sabri Çağlayangil; Cumhuriyet Halk Partisinden Sırrı Atalay, Metin Tüzün, Celal Doğan, Deniz Baykal, Ferhat Aslantaş, Süleyman Genç, Yüksel Çakmur; Büyük Türkiye Partisinden Hüsamettin Cindoruk ve Mehmet Gölhan olmak üzere 16 eski siyasetçi 121 gün süreyle Çanakkale'nin Lapseki ilçesindeki Zincirbozan askerî üssünde zorunlu ikamete tabi tutuldular.
Millî Güvenlik Konseyinin yeni kurulan partilerin kurucularını veto etmesi ve bazı partilerin ülke genelindeki gerekli teşkilatlanmayı seçim dönemine yetiştirememeleri nedeniyle 6 Kasım 1983 genel seçimlerine katılmasına izin verilmeyen Büyük Türkiye Partisinin devamı niteliğinde olan Doğru Yol Partisi, Sosyal Demokrasi Partisi ve Refah Partisine "Yasaklılar"; Millî Güvenlik Konseyi tarafından genel seçimlere katılmaları uygun bulunan Emekli Orgeneral Turgut Sunalp'ın liderliğindeki Milliyetçi Demokrasi Partisi, eski Başbakanlık Müsteşarı Necdet Calp'ın liderliğindeki Halkçı Parti ve 24 Ocak Kararları'nı hazırlayan Turgut Özal'ın liderliğindeki Anavatan Partisine "İcazetliler" veya "6 Kasım Partileri" denildi.
1983 genel seçimleri
6 Kasım 1983 genel seçimine kapatılan eski siyasi partilerin hiçbiri katılamadı. Yapılan genel seçimleri Anavatan Partisi kazandı, Halkçı Parti ikinci ve Milliyetçi Demokrasi Partisi de sürpriz bir şekilde üçüncü oldu. Seçimlerden sonra milletvekillerinin parti değiştirmeleri sonucunda Doğru Yol Partisi ve Sosyal Demokrasi Partisi de meclise girdi. Daha sonra alınan başarısız seçim sonuçları nedeniyle Milliyetçi Demokrasi Partisi kendisini feshetti, Halkçı Parti ise Sosyal Demokrasi Partisi ile birleşerek Sosyaldemokrat Halkçı Partiyi kurdu.
Darbenin yargılanması
Darbe sonrası hazırlanan 1982 Anayasası'nda yer alan geçici 15. madde ile 12 Eylül'ü gerçekleştiren Millî Güvenlik Konseyi ile bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükûmet ve Kurucu Meclis üyeleri hakkında dava açılması engellenmişti.
2000 yılında Adana savcısı Sacit Kayasu, Kenan Evren hakkında iddianame hazırladı. Fakat Kayasu'nun iddianamesi kabul edilmedi. Kayasu ilk olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kınama cezası aldı. Daha sonra Yargıtay tarafından "görevi kötüye kullanmak" ve "askerî kuvvetleri tahkir ve tezyif" suçundan mahkûm edilen Kayasu'yu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu meslekten ihraç etti. Avukatlık yapma hakkı dahi elinden alınan Kayasu, ihraç kararı üzerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava açtı. 2008'de sona eren davada "ifade özgürlüğünü kısıtladığı" için Türkiye 41 bin avro tazminata mahkûm edildi.
Mayıs 2010'da Meclis'ten geçen ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından halkoyuna sunulan 26 maddelik anayasa değişikliği paketindeki maddelerden biri de "geçici 15. madde"nin kaldırılmasıyla ilgiliydi. Bu maddenin kaldırılmasıyla 12 Eylül Darbesi ile ilgili suçların zaman aşımına uğrayıp uğramayacağı konusunda farklı görüşler ortaya atıldı
2010 anayasa referandumunda değişikliklerin kabul edilmesiyle (%57,88) 13 Eylül 2010 tarihinde çeşitli sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve dernekler ile darbe mağduru kişiler 12 Eylül Darbesi'ni yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Bütün suç duyurularını toplayan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, "Millî Güvenlik Konseyi (MGK) adı altında 12 Eylül 1980'de ülke yönetimine el koyan ve 7 Aralık 1983 tarihine kadar bu statüsünü sürdüren askerî cunta yönetiminin hayatta kalan üyeleri Kenan Evren, Nejat Tümer ve Tahsin Şahinkaya'nın işlediği (A) Nürnberg Şartı ile kabul edilmiş ve tüm devletlerin kendi kanunlarında yer almasa dahi suçun oluşumu hâlinde takip etmek zorunda oldukları uluslararası hukukun buyruk kuralı niteliğine sahip insanlığa karşı suçlar (B) 765 Sayılı Ceza Kanunu'nun 146, 147, 153, 174, 179, 180, 181. maddeleri kapsamında, insanlığa karşı suçlar ve resen takdir edilecek suçlar nedeniyle haklarında başsavcılık tarafından ceza dava açılması ve haklarında gerekli önlemlerin alınması istemi..." ile 7 Nisan 2011 tarihinde ilk soruşturmayı başlattı. 4 Nisan 2012 tarihinde darbenin yargılanmasına başlandı. Davaların sonucunda, 2014 yılında, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya mahkeme tarafından müebbet hapis cezası aldı. Karar sonrası temyize gidildi, bu süreçte hem Evren hem Şahinkaya öldü. Bunun üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesi kamu davasını ortadan kaldırdı, sanıkların ölümünden dolayı davanın düşürülmesine karar verdi. Ayrıca Yargıtay, Evren ve Şahinkaya'nın rütbelerinin sökülmesine ve mal varlıklarına el konulmasına yer olmadığını hükmetti. Ancak davanın müdahillerinden olan Devrimci 78’liler Federasyonu, davadan vazgeçmeyeceklerini ve 57 ilde "işkenceciler" aleyhine açılan davaları yakın takipte tutacaklarını belirtti.
Kenan Evren'in ifadesini alan, Kenan Evren'e ve Tahsin Şahinkaya'ya dava açan savcılar ve davaya bakan hâkimler, yıllar sonra, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrası "FETÖ'cü oldukları" gerekçesiyle meslekten ihraç edildiler.
Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkındaki davayı 3 Ocak 2012'de özel yetkili eski Ankara Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin açmıştı. Çetin, iddianamesinde, hayatta kalan Millî Güvenlik Konseyi Başkan ve üyesi olan iki şüphelinin “Anayasa'yı değiştirmek” suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını talep etmişti. Hayatta olmayan MGK üyesi orgenerallerden Sedat Celasun, Nurettin Ersin ve Nejat Tümer hakkında takipsizlik kararı verilmişti. Davayı açan savcı Çetin, 15 Temmuz'dan sonra Hâkimler ve Savcılar Kurulu kararıyla önce açığa alındı, ardından 31 Ağustos 2016 tarihli kararla meslekten ihraç edildi.
12 Eylül davasına ilk bakan mahkeme, özel yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi olmuştu. Mahkeme Heyetine Hâkim Süleyman İnce başkanlık ederken hâkimler Gürcan Acar, Abdulkadir Çakır, Muhammet Alabaş ve Ali Ertan üye olarak aynı mahkemede görev yapmışlardı. Mahkeme Başkanı İnce ve üyeler Acar, Alabaş ve Ertan HSYK'nin 24 Ağustos tarihli kararı, üye hâkim Çakır ise HSYK'nin 31 Ağustos tarihli kararıyla meslekten ihraç edildiler.
Mahkemede, iddia makamında, eski Ankara Cumhuriyet Savcıları Cemil Tuğtekin ile Selçuk Kocaman görev yapmışlardı. Tuğtekin 24 Ağustos 2016, Kocaman 31 Ağustos 2016 tarihli HSYK kararlarıyla meslekten ihraç edildiler. Kocaman, Evren ve Şahinkaya hakkında ağırlaştırılmış müebbet verilmesini içeren esas hakkındaki mütalaayı da vermişti.
Dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse, 15 Temmuz sonrasında "darbe girişiminin planlayıcısı olduğu" gerekçesiyle tutuklandı ve Millî Savunma Bakanlığı kararıyla meslekten ihraç edildi.
Kenan Evren'in ifadesini alan kişi, dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hüseyin Görüşen olmuştu. Görüşen, "FETÖ soruşturması"nda HSYK kararıyla önce açığa alındı, sonra da 24 Ağustos 2016'da meslekten ihraç edildi.
Kültürel etkiler
- Filmler
- 1986 - Sen Türkülerini Söyle (Şerif Gören)
- 1986 - Dikenli Yol (Zeki Alasya)
- 1986 - Prenses (Sinan Çetin)
- 1986 - Ses (Zeki Ökten)
- 1987 - Av Zamanı (Erden Kıral)
- 1987 - Kara Sevdalı Bulut (Muammer Özer)
- 1988 - Sis (Zülfü Livaneli)
- 1988 - Kimlik (Melih Gülgen)
- 1989 - Bütün Kapılar Kapalıydı (Memduh Ün)
- 1989 - Uçurtmayı Vurmasınlar (Tunç Başaran)
- 1990 - Bekle Dedim Gölgeye (Atıf Yılmaz)
- 1991 - Uzlaşma (Oğuzhan Tercan)
- 1994 - Babam Askerde (Handan İpekçi)
- 1995 - 80. Adım (Tomris Giritlioğlu)
- 1998 - Gülün Bittiği Yer (İsmail Güneş)
- 1999 - Eylül Fırtınası (Atıf Yılmaz)
- 2004 - Vizontele Tuuba (Yılmaz Erdoğan)
- 2005 - Babam ve Oğlum (Çağan Irmak)
- 2006 - Beynelmilel (Sırrı Süreyya Önder)
- 2006 - Eve Dönüş (Ömer Uğur)
- 2007 - Zincirbozan (Atıl İnaç)
- 2008 - O... Çocukları (Murat Saraçoğlu)
- 2011 - Dedemin İnsanları (Çağan Irmak)
- 2012 - Bu Son Olsun (Orçun Benli)
- 2015 - Kafes (Mahmut Kaptan)
- 2019 - 7. Koğuştaki Mucize (Mehmet Ada Öztekin)
- Belgeseller/Diziler
- 1998 - 12 Eylül (Mustafa Ünlü)
- 2000 - Coup/Darbe (Elif Savaş Felsen)
- 2004 - Çemberimde Gül Oya
- 2007 - Hatırla Sevgili
- 2009 - Bu Kalp Seni Unutur mu?
- 2012 - Seksenler
- 2013 - Öyle Bir Geçer Zaman ki
- Şarkılar
- Ozan Arif, Yaşıyor Kenan Paşa
- Ozan Arif, Seksenciler
- Ozan Arif, Muhasebe
- Ozan Arif, C-5/İşkence
- Ozan Arif, Bir İt Vardı
- Hasan Mutlucan, Yine de Şahlanıyor
- Erkin Koray, Öyle Bir Geçer Zaman ki (1982)
- Ahmet Kaya, Şafak Türküsü (1986)
- Sezen Aksu, Son Bakış (1989)
- Cem Karaca, Raptiye Rap Rap (1992)
- Fikret Kızılok, Demirbaş (1995)
- Suavi, Eylül (1996)
- Mor ve Ötesi, Darbe (2006)
- Teoman, İki Çocuk (2006)
- Saian Sakulta Salkım, Suç (2007)
- Sexen, Censored Inc. (2009)
- Vortex Of Clutter, September 80 (2011)
- TRAK, Gri Duvarlar (2013)
0 Yorum:
Yorum Gönder