Girit Uygarlığı, Tunç Çağı'nda Yunanistan'a bağlı olan, Ege Denizi içindeki Girit Adası'nda, MÖ yaklaşık 3.500'lerde doğmuş bir
uygarlıktır. Girit uygarlığı, MÖ 2700 ile MÖ 1450 yılları arasında en parlak
dönemlerini yaşadı ve yavaş yavaş eski gücünü yitirmesinin ardından Girit
üzerinde Miken kültürü baskınlaşmaya
başladı.
Girit Uygarlığı'nın tüm dünyada yaygın olarak
kullanılan bir adı olan Minos terimi, ülkenin mitolojik
kralı Minos'tan esinlenerek İngiliz arkeologlar tarafından türetilmiş ve daha
sonra köklü bir biçimde yerleşmiştir. Ancak Giritlilerin bu dönemde
kendilerini ne olarak adlandırdıkları bilinmemektedir. Eski Mısır kaynaklarında Keftiu,
Sami dillerindeki Kaftar ve Suriye'deki Mari kentinde bulunan
yazıtlarda Kaptara olarak geçen bir yer adının Girit Adası'na
ait olduğunu sanılmaktadır. Girit Uygarlığı'nın dağılmasından sonra ortaya
çıkan Odysseia destanında Homeros, Girit'in yerlilerini Eteokritiki (Yunanca: Modern Yunanca: Ετεοκρητική, Gerçek
Giritliler) olarak adlandırmıştır. Bunların, Girit Uygarlığı'nın yıkılması
ile Miken Uygarlığı'nın oluşması arasındaki süreçte, önceden adada yaşayan Giritlilerin
torunları olduğu sanılmaktadır.
Girit sarayları adadaki
arkeolojik kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılmış en önemli en bilinen yapı
türleridir. Bu saraylar, arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkarılan pek çok
belgenin söylediklerine göre yönetim işlerinin hâlledildiği noktalardı. Bugüne
kadar adada bulunan ve toprak altından çıkartılan her bir sarayın kendine özel
bir özelliği vardır ve hiçbiri birbirine benzememektedir. Ancak kendilerini
diğer yapılardan ayıran ortak özelliklere de sahiplerdir. Her bir saray, iç ve
dış merdivenler ile ulaşılabilecek çok katlı
yapılardır. Sarayları oluşturan ögeler arasında kuyular, çok büyük kolonlar,
depo ve kilerler ile geniş avlular da vardır.
En büyük kent olan Knossos'tan bir sarayın bir araya getirilen parçaları |
Girit Uygarlığı'nı araştıran arkeologlar bu dönemle ilgili zamanları açıklarken takvim tarihleri kullanmak yerine iki kronolojik yöntem kullanırlar. Bunlardan birincisi İngiliz arkeolog Arthur Evans tarafından ortaya konan ve daha sonraki dönemlerde başka arkeologlarca geliştirilen, çömlek yapım biçimlerine göre olan tarihlendirmedir. Bu görüş Minos Uygarlığı'nı üç ana çağa böler; Erken Minos (EM), Orta Minos (OM), Geç Minos (GM). Bu dönemler de kendi aralarında alt dönemlere ayrılır. Örneğin kendi içinde I, II, III gibi alt zaman dilimine ayrılan erken Minos Çağı; EMI, EMII, EMIII biçimlerinde gösterilir. Bir diğer tarihlendirme yöntemi ise Yunan arkeolog Nikolas Platon tarafından önerilmiştir. Bu yöntem ise Knossos, Malya, Zakron ve Festos kentlerinde bulunan ve saray olarak adlandırılan yapıların mimari gelişimine göre yapılır. Bu görüşe göre Girit, Minos Uygarlığı prepalatial, protopalatial, neopalatial ve postpalatial olmak üzere dört ana döneme ayırır. Her iki yöntem arasındaki ilişki aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Geç Minos IA dönemine denk düşen çağda Tera patlaması olarak bilinen, yazılı tarihin bahsettiği en büyük yanardağ patlaması yaşandı. Patlamanın tam tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak kabul edilen ortak görüşe göre son derece yıkıcı olan bu doğal felaket uygarlığın hızlı çöküş süreci içine girmesine neden oldu. Klasik Çağ'da Yunanların Atlantis olarak nitelendirdikleri yerin de burası olması yüksek bir olasılıktır.
Tarih
Minos Kronolojisi |
|||||||||||||
M.Ö. 3650-3000 |
EMI |
Prepalatial |
|||||||||||
M.Ö. 2900-2300 |
EMII |
||||||||||||
M.Ö. 2300-2160 |
EMIII |
||||||||||||
M.Ö. 2160-1900 |
OMIA |
||||||||||||
M.Ö. 1900-1800 |
OMIB |
Protopalatial |
|||||||||||
M.Ö. 1800-1700 |
OMII |
||||||||||||
M.Ö. 1700-1640 |
OMIIIA |
Neopalatial |
|||||||||||
M.Ö. 1640-1600 |
OMIIIB |
||||||||||||
M.Ö. 1600-1480 |
GMIA |
||||||||||||
M.Ö. 1480-1425 |
GMIB |
||||||||||||
M.Ö. 1425-1390 |
GMII |
Postpalatial |
|||||||||||
M.Ö. 1390-1370 |
GMIIIA1 |
||||||||||||
M.Ö. 1370-1340 |
GMIIIA2 |
||||||||||||
M.Ö. 1340-1190 |
GMIIIB |
||||||||||||
M.Ö. 1190-1170 |
GMIIIC |
||||||||||||
M.Ö. 1100 |
Minos sonrası |
Girit Adası'nda şimdiye dek Paleolitik döneme ait hiçbir arkeolojik
bulguya rastlanmamıştır. Adadaki ilk insan izlerinin görülmesi bundan 9000 yıl
öncesine Neolitik Çağ'a
tarihlendirilmektedir. En erken bulgular da Neolitik Dönem'e aittir. Bu
dönemden kalma seramik eserlerin Anadolu'da gün yüzüne çıkarılan çağdaşlarına
bakıldığında aralarında görülen büyük benzerlikle, Girit'e ilk yerleşenlerin
Anadolu'dan göç eden bir topluluk olduğu ortaya çıkmaktadır. Girit Adası'nda
Neolitik döneme ait olarak gün yüzüne çıkarılan bulgular arasında yerleşik
yaşam süren toplumun ilkel konutları, çeşitli araç - gereçler ve ana tanrıça
idolleri de vardır. Çevre kültürlere bakıldığında Anadolu, Yunanistan, Mezopotamya ve Mısır kültürlerine ait şeylerin de Girit
topraklarında bulunmuş olması Giritlilerin çevre kavimlerle ticarete bu dönemde
başladığını ortaya koymaktadır.
Tunç Çağı'nın başlangıcı Girit
Adası'nda M.Ö. 2600'lere rastlar. Bu dönemde adada ilk kez metal
kullanılmıştır. Arthur Evans'a göre ilk metal adaya sığınan Mısırlılar
tarafından getirilmişti. Ancak ilerleyen arkeoloji çalışmalarının yardımıyla
ortaya çıkan yeni bulgular ışığında bu görüş bırakıldı ve adaya ilk metalin
Anadolu'dan geçtiği anlaşıldı. Bu dönemde Girit Adası komşu adalar ile de
ticarî ilişkilerini geliştirdi. Çevre uygarlıklar ile karşılaştırıldığında
denizcilikte çok daha ileri olan Girit'in en önemli kenti Knossos da bu dönemde ön plana çıkmaya
başladı.
OMI (Orta Minos 1) döneminde yani M.Ö. 2000'lerde
Girit Uygarlığı'nda hızlı bir gelişme ve kalkınma yaşandı. Anadolu ile olan yoğun kültürel ve ticari
alışveriş zamanla Mısır'a yöneldi. Mısır ile
ticareti oldukça ilerleten Festos, Knossos ile birlikte Girit'in en büyük iki
gücünden biri oldu. Zaman zaman aralarında çekişmeler de yaşanan bu iki şehir
arasında Knossos her zaman daha ileriydi. Bu dönemde büyük bir ilerleme olduğu
açıksa da OM döneminin sonlarına doğru Girit'te büyük bir yıkım ve gerileme söz
konusudur. Bir deprem ya da Anadolu'dan gelen istilacı bir kavim olduğu
düşünülen bu yıkıcı etkinin sonucunda Knossos, Festos, Malya ve Kato
Zakros'taki tüm sarayları yıkılmıştı. Ancak neopalatial dönemin başlangıcıyla
nüfus yeniden arttı ve yıkılan yerler yeniden inşa edildi. Adanın başka
yerlerinde de yeni ve daha geniş ölçekli yerleşim birimleri kuruldu. M.Ö. 17.
ve 16. yüzyıllar arasında yani OMIII - Neopalatial dönemlerde Girit Uygarlığı
en parlak dönemlerini yaşadı.
GMIB (Geç Minos 1-B) döneminde Minos saray kültürü
bütünüyle çöktü. Yine büyük bir afetin neden olduğu sanılan bu yıkım sonucunda
yalnızca Knossos yeniden inşa edildi. Diğer saraylar GMIIIA döneminde türemeye
başladı. (Örneğin Hanya'da) Gücünü son
hızıyla toparlayan Knossos çevredeki adalara da sözünü geçirmeye başladı. Mısır'da 18. sülale de son derece iyi
ilişkiler içinde bulundukları ve Keftiu olarak adlandırdıkları
Girit'e armağanlar gönderdi.
M.Ö. 1420'lere gelindiğinde Girit şehirlerinde büyük
yangın belirtilerine rastlanmaktadır. Girit Adası'nın dışından gelen kavimlerce
tahrip edildiği ya da iç bir ayaklanmanın yaşandığı sanılmakla birlikte bunun
nedeni bilinmemektedir. Bu karışıklık içinde adayı Mikenler ele geçirmiş ve Giritlilerin
kullandığı Linear A* tipi yazı
stilini, Antik Yunanca'nın temelleri olan kendi Miken dillerinin eksik ve gereksinimlerine
uygun olarak, daha önce kullanıyor oldukları Linear B tipi yazıya uyarlamışlardır. Bu
yazı tipine ait ilk kalıtlar GMII dönemine kadar tarihlenmektedir.
Mikenlerin istila ve işgalleri ile birlikte yaklaşık
yüzyıl süren kısmi bir toparlanmanın ardından birçok Girit şehri ve
sarayları M.Ö. 13. yüzyılda LMIIIB bütünüyle
yok oldu. Knossos M.Ö. 1200'e kadar yönetim merkezi olarak kaldı. M.Ö. 1100
yıllarında Dorların egemenliği altına girmesi ile bir kez daha yakıp yıkılan
ada her alanda görkem, etki ve üstünlüğünü yitirdi. Son olarak korunaklı dağ
bölgelerinde kurulmuş olan Karfi kenti Demir Çağı'na kadar Minos
kültüründen izler taşıyan tek Minos kenti oldu.
Bölge coğrafyası
Girit büyük çoğunluğu dağlarla kaplı olan bir adadır ve pek çok
doğal limana sahiptir. Girit'te tektonik hareketlenmeler sonucu meydana
gelen depremler nedeniyle yükselen yer bölümleri
ve deniz altına gömülen kıyı kesimlerinin varlığına ilişkin pek çok kanıt
bulunmaktadır.
Homeros'un yazdıklarında belirttiğine göre
Girit'in doksan kenti vardı. Minos kültür ve uygarlığının yükselmeye
başlamasından sonra ada büyük olasılıkla beş politik bölüme ayrılmıştı. Bu
bölümlerin aralarında Tunç Çağı'na gelindiğinde
farklar da oluşmaya başladı. Adanın kuzeyinin Knossos'tan, güneyin Festos'tan, orta kesimlerim Malya'dan, doğu
ucunun Kato
Zakros'tan ve batı ucunun da Hanya'dan yönetildiği
düşünülmektedir.
Bakır bir külçe |
Giritliler, deniz aşırı ülkelerle alım-satım işlemleri
yapan, işlerinde ileri tüccarlardı. Giritlilerin kültürleri MÖ 1700'lerden
başlayarak yüksek derecede bir ilerleme göstermektedir. Birçok tarihçi ve
arkeolog adalıların bu dönemde Tunç Çağı'nın en önemli
varlıklarından kalayın ticaretini yaptığına inanmaktadır.
Büyük olasılıkla Kıbrıs'tan getirilen bakır, kalay ile karıştırılır ve tunç elde edilirdi. Girit Uygarlığı'nın
ve buna bağlı olarak bakırdan yapılma gereçlerin kullanımının düşüşe geçişi ile
demirin kullanımının yaygınlaşması arasında bir ilişki olduğu sanılmaktadır.
Girit ticareti safran alım-satımında da ileriydi. Ege
kıyılarında bolca bulunabilen safran ile ilgili olarak Santorini'de bulunan safran-toplayıcıları
freski dünyaca üne sahiptir. Bunun yanında arkeoloji araştırmaları Giritlilerin
bu dönemde seramik, bakır ve çok daha lüks mallar olan altın ve gümüş ticareti de yaptığını
belirtmektedirler.
Giritlilerin üretip pazarlamış oldukları mallara
bakıldığında Yunanistan ile (Özellikle de Mikenler
ile) Kıbrıs ile, Anadolu ile, Mısır ile, Mezopotamya ile ve batıda İspanya kıyılarında kadar olan kentler ile
oluşturmuş oldukları geniş bir ticaret ağları vardı.
Üç kadını betimleyen fresk |
Girit'te Minos kültürünün
egemen olduğu dönemlerde erkekler omuzlarını örten
peştamallar ve bellerinden aşağıyı örten eteklik benzeri örtüler
giyerlerdi. Kadınlar boydan elbiseler ile örtünürdü, bu
giysilerin yakaları göbek deliklerine
kadar açık olur ve göğüs bölgeleri dışarıda kalırdı. Bunların kolları kısa
etekleri ise fırfırlı biçimde dikilirdi. Bunun yanında yakasız, vücudu sıkıca
saran üstlükler de kadınlar tarafından giyilebilirdi. Bu tip giysiler tarihte
bilinenler içinde en erken örneklerdir. Ayrıca bazen desenlerin de kullanıldığı
kumaşların üzerindeki şekiller genelde geometrik biçimli olurdu.
Girit Uygarlığı'nda kadın din görevlilerinin
olması ve gün yüzüne çıkarılan fresklerde kadın ve erkeklerin birlikte aynı
işleri yaparken betimlenmeleri tarihçi ve arkeologları, bu dönemde, sonraki
Yunan yaşam biçimlerinden farklı olmak üzere, erkek ve kadınların toplumda eşit
haklara sahip olduğu düşüncesine yöneltmektedir. Miras işlerinin
evlenme yoluyla el değiştirdiği sanılmaktadır. Girit dini bir tanrıçaya
yapılan ibadetler üzerine kuruluydu. Kadınlar dinsel
törenleri yöneten kişiler olarak belirtilirdi. Bu bilgiyi adanın pek çok
noktasında bulunan, üzerine renkler ile ayırt edilmiş erkek ve kadın
betimlemeleri olan freskler doğrulamaktadır. Minos fresk kültüründe kızıl-kahve
tonları erkekleri, beyaz kadınları simgelemektedir.
Henüz çözülememiş heceli yazaçlar, Festos Diski |
Giritlilerin bu dönemde kullandıkları konuşma ve yazı
diline ilişkin bilinenler, bugüne dek bulunan yazılı eserlerin azlığı nedeniyle
çok yetersiz durumdadır. Homeros'un eserlerinde belirttiği Eteokriti dilinin
Minos dilinin devamı olduğu sanılsa da bu kanıyı doğrulayabilecek yeterli kanıt
yine bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra Girit'te bulunan hiyeroglif biçimli yazılı eserlerin de Minos
dili olup olmadığı kesin değildir. Linear A yazım sistemi gibi Minos dili de
henüz çözülememiştir ve dilin ses değerlerine
ilişkin herhangi bir bulgu yoktur.
Bugüne dek Minos kültüründe üzerinde yazı taşıyan
yaklaşık 3.000 tablet bulunmuştur. Minoslulara ait olup olmadığı kesin olarak
bilinmemekle birlikte, onların olduğu kabul edilen bu eserlerden büyük
çoğunluğu Linear B tipinde yazılmıştır. Bunların,
ticareti yapılan malların ya da kaynakların envanteri olduğu sanılmaktadır.
Bunların bir bölümü yazıtlar üzerinde olduğu gibi bir bölümü de dinî nesneler
üzerine yazılmıştır. Yazım için kullanılan hiyeroglifler OMI döneminde ortaya
çıkmış, MÖ 18. yüzyılda (OMII) Linear A tipi yazımla eşzamanlı kullanılmış
ve MÖ 17. yüzyılda (OMIII) ortadan
kalkmışlardır.
Mikenlerin egemen olduğu dönemde Linear A, Linear B tipi yazım sistemiyle yer
değiştirdi. Bu dönemde Yunan dilinin kaynağı olan en
eski kayıtlar verilmeye başlandı. Linear B tipi yazı 1950'lerde Michale
Ventris tarafından yavaş yavaş çözülmeye başlandıysa da Linear A ve hiyeroglifler günümüze dek
çözülemeden geldi. Eteokriti dilinin Minos dilinin devamı olmadığını
varsayarsak Minos dilinin Yunan Karanlık Çağı'nda, ekonomik,
toplumsal ve politik yönden tam bir çöküşün yaşandığı dönemde yok olduğu
söylenebilir.
Minos Uygarlığı'nın en öne çıkan kenti Knossos'da bir kazıda bulunan fresk: Bir boğanın üzerinden atlayarak dinî görevlerini yapan kişiler. Koyu tenli kişi erkek, beyazlar kadın |
Minos sanatına ilişkin çok büyük bir koleksiyon, Girit'in kuzey kıyılarında Knossos yakınlarındaki Kandiye kentindeki müzede bulunabilir.
Minos sanatı, tüm ögeleriyle özellikle de sermaik yapımlarındaki gelişim
evreleriyle konu üzerinde araştırma yapan arkeologların Minos tarih ve
kültürünü dönemlere ayırmasına yardımcı olur. (bknz EM, OM, GM)
Doğal şartlardan dolayı bugüne ulaşma olanağı
olmayan tahta ve kumaş gibi ögelerin elde bulunmayışı
nedeniyle dönemin sanatını ve sanat anlayışını öğrenebilmenin en önemli yolu
Minos çömlekçiliği ve öne çıkan saray mimarisidir. Girit saraylarının
duvarlarına işlenmiş, genelde doğa manzaralarını betimleyen freskler, taş
oymaları ve karışık biçimleri olan damgalar da bu dönemin sanatı ile ilgili
başvurlabilecek birincil kaynaklardır.
Erken dönem Minos seramiklerinin genel özellikleri çizgisel
kalıplara, spiral şekillerine, üçgenlere, eğik çizgilere, çarpı imlerine,
balıkkılçığı betimlerine vb. sahip olmasıdır. Orta Minos dönemine gelindiğinde
bunların yanında, balık, kuş ve çiçek motifleri gibi doğada var olan
varlıklar da yer almaya başladı. Giderek daha çok yaygınlaşmaya başlayan bu betimler,
geç Minos çağına gelindiğinde hâlâ en yaygın desenler durumundaydı ancak bu
dönemde desenlemede betimlenen nesnelerin sayısı çoğalmıştı. Saray yapım
yöntemlerinde Knossos ve çevresindeki yerlerde geometrik yalınlık ve doğal
şekillerin baskınlığı egemendi. Duvarlar genelde tek
renkli oluyordu. Geç Minos döneminin sanat eserleri ile Miken sanatı
arasında da büyük bir benzerlik görülmektedir.
"Yılan
tanrıçası" (OM III). |
Giritliler tanrıçalara taparlardı. Bazı erkek tanrıların da olduğu
yönünde birkaç kanıt olmasına rağmen heykel ve fresklerde betimlenen
tanrıçaların sayısı erkek bir tanrı olarak nitelendirilebilecek her şeyden daha
çoktur. Bazı tarihçi ve arkeologlar bulunan bu dişi figürlerin ibadet eden
kişiler ya da bir ayin yönetmekte olan rahiplere olduğunu düşünse de bir ana
bereket tanrıçasının, doğa ananın, şehir, ev, hasat ve toplum gözünde önemli
görülen pek çok şeyin koruyucusu olan tanrıçalarının ve yer altını yönetenlerin
varlıklarına ilişkin pek çok kanıt sunulmaktadır. Bazı araştırmacılar ise tüm
bunların yalnızca tek bir tanrıçanın varlığına ait olduğunu düşünmektedir.
Girit Uygarlığı dinsel nesnelerinde bu varlıkların her biri yılan, kuş, gelincik ya da baş yerinde belli belirsiz
hayvan figürleri ile yapılmıştır. Bazıları tüm bu tanrıçaların her güz ölen,
ancak her baharda yeniden doğan ve bir boğa ile güneş kullanılarak betimlenen
bir erkek tanrıya bağlı olduğunu öne sürer.
Arkeolog Walter Burkert, Girit dini ile ilgili
olguların Etrüsklerin, Antik Yunanların, Roma ve hatta
Hellenistik dönemdeki toplumların bile yaşamlarındaki olgularla benzerliklerin
bulunabileceğini söylemiştir. Giritliler dinlerin içeriğini,
dinlerinin gerekleri ve taptıkları varlıkların adlarını yazıya
geçirmemişlerdir. Yüzyıllar boyunca sözlü olarak aktarılan bilgiler sonucunda
çok daha yetersiz bilgi kalmıştır. Yunan mitolojisinde de Girit
dönemine ait birkaç ad bulunmaktadır. Ancak bu adlardan birini bu dönemden
kalma bir ikon ile bağdaştırmaya çalışmak olanaksızdır. En sık karşılaşıan
dinsel ikon olan yılanlı tanrıça heykeli de dâhil olmak üzere hiçbir tanrı ya
da tanrıça adı günümüze ulaşmamıştır.
Adak olarak sunulduğu sanılan metal ya da topraktan yapılma nesnelerin, labris adı verilen çift başlı baltaların, minyatür gemilerin, hayvan ve insan heykelciklerinin yoğun miktarda bulunduğu yerlerin tapınma yerleri ve sunaklar olduğu saptanmıştır. Pek çok küçük tapınak bezneri yerin de bulunduğu bu alanlara Giritlilerin verdiği ad bilinmemektedir. Saray külliyelerinin dışlarında, hem erkeklerin hem de kadınların birlikte boğa üzerinden atlama ibadetlerini gerçekleştirdikleri avlular hariç herhangi bir yerde bir sunak ya da tapınak bulunanmamıştır. Bunun yanında bilinmesi gereken bir başka şey de din ile ilgili pek çok heykel olmasına karşın heykel olarak betimlenen varlıkların ya da tanrıların bugüne dek duvarlara işlenmiş fresklerine rastlanmamıştır. Minos dininin en önemli simgesel varlıkları boğa, labris denen iki başlı balta, kolonlar, yılan, güneş-diski ve ağaçlardır.
Mimarlık
Girit şehirleri taşlar ile kaplı yollarla birbirlerine
bağlanmışlardı. Bu yollarda kullanılan taşlar tunçtan yapılma testereler ile
kesilerek elde edilirdi. Caddelerde su giderleri ve basit kanalizasyon
sistemleri vardı. Bunlar yüksek sınıftaki kişiler tarafından kullanılırdı ve
borular genelde topraktan yapılırdı.
Minos mimarisinde evlerin ve diğer yapıların çatıları
kaplanmış biçimde ve genelde dümdüz olurdu. Binaların iki ile üç kata kadar
yükseldiği görülürdü. Alçak duvarlar genelde taş ve moloz ile inşa edilir,
evlerin dışlarını vb. oluşturan yüksek ve önemli duvarlar ise pişmiş tuğla ile
yapılırdı. Tavanda bulunan ve kiriş görevi gören uzunca tahtalar, üstlerindeki
çatıyı desteklerlerdi.
Knossos Sarayı'nın kalıntıları |
Giritliler ilk saraylarını Malya'da Erken Minos
döneminin sonlarına doğru, MÖ 3000 önce inşa ettiler. Önceki
araştırmalar Girit'te saray yapımlarının yeryüzünde de
ortaya çıkan ilk saraylarla eş zamanlı olarak türemeye başladığını öne
sürüyordu ve MÖ 2000'li yıllara OM
dönemine tarihlendiriliyordu. (Knossos'daki ilk sarayın
yapım tarihi) Ancak araştırmacılar bugün sarayların çok daha öncelerde adanın pek çok farklı
yerinde inşa edildiğini savunmaktadır. Sarayların en çok görüldüğü yerler
ayrıca yerel gelişmenin de en çok olduğu yerlerdi. Bunlar; Knossos, Malya ve
Festos'du.
Yapılan sarayların pek çok görevleri vardı. Her şeyden
önce kentlerin yönetim merkezleri durumundaydılar. Bunun yanı sıra tapınaklar
da yalnızca saray binaları içinde yer alırdı. İşyerleri ve depolama alanları
(örneğin tahıllar için) da saraylar içinde olurdu.
Knossos Sarayı'ndan fresk |
Büyük sütunlar
Giritlilerin mimarlık tarihine yaptıkları en dikkat çeken katkılardan biri de,üst bölümleri altlarından daha geniş olacak biçimde tasarlanmış büyük kolon ve sütunlardır. Bakıldığında olduğundan daha yüksekmiş izlenimi yaratan bu kolonlar ters olarak adlandırılırlar. Bu sütunlar taşın yanı sıra ağaçtan da yapılırdı. Genelde kırmızı renge boyanırlardı. Düz, yalın bir zemin üzerine dikilirler ve çatıları desteklerlerdi.
Tarım
Girit'te kişiler büyükbaş hayvanlar, koyun, domuz ve keçi yetiştirirlerdi. Tarımda en yaygın
yetiştirilen ürünler ise buğday, arpa, burçak ve nohuttu. Meyve olarak en bol
bulunan tür üzüm, incir ve zeytin olup, haşhaş yetiştiriciliği olduğuna ilişkin
kanıtlarda bulunmaktadır. Bunu, haşhaş tohumu ya da afyon için yetiştirdikleri
sanılmaktadır. Ayrıca arılar da bu dönemde evcilleştirilerek arıcılık yapılmaya
başlanmıştır. Yakın doğu ülkelerinden ayva ve narı alıp kendi topraklarında
yetiştirmeye başlamışlardır. Ancak günümüzde Girit ve çevresinde kolayca
yetiştirilebilen limon, portakal ve mandalinanın Girit'te o dönemde varlığı
bilinmiyordu. Aynı dönemde birden fazla ürün yetiştirme yöntemini
kavrayabildiklerinden, zengin bir mutfağa sahip olmuşlar ve nüfus buna bağlı
olarak hızlı bir biçimde artmıştır. Çiftçiler tahtadan yapılmış olan sabanlar kullanıyorlardı.
Bu sabanların saplarını bağlamada deri ipler kullanılıyordu. Sabanlar eşek ve öküzlere çektiriliyordu.
Knossos'da bulunan saklama kapları |
Tira (ya da başka
adlarıyla Thera, Tera) Santorini takımadalarının
en büyük üyesidir. Girit'ten yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bir kalderadır. Bunun volkanik
patlama indeksine göre 6 ya da 7 ile
derecelendirilen "plinian" ya da "ultra-plinian" bir patlamayla harekete geçmiş olduğu sanılmaktadır.
Patlamayla birlikte bölgede yer çökmeleri meydana geldiği, bunun sonucunda
denizde büyük dalgalar oluştuğu ve bu dalgaların Girit'in kıyı kentlerinde
büyük yıkımlara neden olduğu düşünülmektedir.
·
Araştırmacılar bu volkanik hareketlenme sonucu ortaya çıkan aşırı
miktardaki külün atmosferde sürüklenerek Girit'i kapladığını ve
bütünüyle üstü örtülen bitki örtüsünün yok olarak kıtlık doğurduğunu
düşünmüştür. Bu dönemde Kato
Zakros'un 7 ile 11, Knossos'un ise yarım
santimetre kadar kül ile kaplandığı öne sürülmüş, ancak daha sonra daha
gelişmiş arkeoloji araştırmalarıyla bu varsayım çürütülmüş ve Girit'in hiçbir
yerine 0,5 santimden daha fazla kül düşmediği saptanmıştır.
·
Bölgede meydana gelen bu büyük yanardağ felaketinin hangi tarihte gerçekleştiği
tartışılmakla birlikte radyokarbon yöntemi
ile saptanan tarih MÖ 1630 yılını
göstermektedir.
Linear A: Linear A ya da çizgi yazısı A, MÖ 1600 ve sonralarına tarihlenen, büyük olasılıkla Girit Adası'nda Minos Uygarlığı tarafından kullanılmış dildir. Papirüs ve parşömen gibi dayanıksız yazı materyalleri günümüze ulaşmadığından, esas olarak tabletlerden tanınan Linear A yazısı bugün hala çözülememiştir. Linear A yazısının daha sonra geliştirilerek Linear B şeklinde Miken Uygarlığınca kullanıldığı düşünülmektedir. Linear A yazısı, Knossos ve Kydonia dışında ele geçmeyen Linear B yazısının aksine bütün Girit adasında ele geçmiştir.
0 Yorum:
Yorum Gönder