Eskiden Çin’de, idam mahkûmlarının son
gecelerini hep birlikte neşe içinde geçirmelerine izin verilirmiş. Mahkûmlar,
cellât da aralarında olmak üzere, hep birlikte sabaha kadar şarkılar söyler, en
sevdikleri yemekleri yer ve pirinç rakısı kadehlerini peş peşe yuvarlayıp mutlu
olurlarmış. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, cellât, ansızın hareketlenip
palasını çeker ve hafiften çakırkeyif mahkûmların kellesini, tırpanla başak
biçer gibi alıverirmiş.
Yine böyle bir infaz ayininde,
mahkûmlar, sabahın ilk ışıklarına kadar pek güzel eğlenmişler, şarkılar
söyleyerek yiyip içmişler. Derken güneşin ilk ışıkları dağların arasından
görünmüş. Fakat hiçbir şey olmamış!
Mahkûmlardan biri cellâda sormuş: “İnfaz
neden gecikti?”
Cellât, “Gecikmedi ki,” demiş.
“Fakat kellelerimiz yerli yerinde
duruyor” diye diretmiş mahkûm.
“Size öyle geliyor,” demiş cellât,
palasına bulaşan kanı göstermiş mahkûma.
Dehşete kapılan mahkûm, “Nasıl yani?”
diye mırıldanmış.
“Ben çok hızlıyımdır,” demiş cellât.
“Ayağa kalktığın anda, kellen kucağına
düşecek…”
–
Kıssadan hisse şu ki… Kelleniz çoktan
gitmiş olabilir ! Ancak siz bunu henüz fark etmemiş olabilirsiniz… Bir şey
olmuş, ama siz olan şeyi henüz idrak edemediğiniz için OLMAMIŞ GİBİ davranıyor
olabilirsiniz ve kellenizin de hâlâ yerinde olduğunu sanıyorsunuz…
Anlayacağınız, gerçeği anlamanız için
ayağa kalkmanız gerekecek
0 Yorum:
Yorum Gönder