Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

















SON YAZILAR :
Loading...


22 Şubat 2021

Peregrine Şahini (Bayağı Doğan)


Bayağı doğan
 (Falco peregrinus), gökdoğan, alaca doğan ya da yalnızca doğan doğangiller (Falconidae) familyasından oldukça yaygın bir gündüz yırtıcı kuş türüdür. Büyük bir kuş olan gökdoğanın sırtı kül grisi, başı kara ve alt kısımları beyaz üzerine çubukludur. Kuşlarla beslenen yırtıcı kuşlarda görüldüğü üzere, gökdoğan eşeysel dimorfizm sergiler ve dişileri erkek bireylerden biraz daha büyüktür. Gökdoğan hızıyla tanınır; avına doğru yaptığı kendine özgü dalış sırasında maksimum hızının anlık olarak saatte 360 km.’nin üzerine çıkabildiği tahmin edilmektedir. Bu hız gökdoğanı hayvanlar âleminin en hızlı türü yapmaktadır.

Gökdoğanın üreme alanları arktik tundralardan dönencelere kadar çok geniş bir alanı kapsar. Kutup bölgeleri, çok yüksek dağlar ve tropikal yağmur ormanlarının dışında dünyanın her yerinde bulunur. Üzerinde buz olmayan büyük kara parçası olarak yalnızca Yeni Zelanda’da hiç gökdoğan bulunmamaktadır. Bu dağılım, gökdoğanı dünyanın en yaygın yırtıcı kuşu hatta karada yaşayan en yaygın omurgalı hayvanı yapmaktadır. Türün Latince bilimsel adı, birçok kuzey popülasyonunun göç davranışlarına ithafen "gezici doğan" anlamına gelmektedir. Uzmanlar, boyutları ve görünüşleri değişen 17 ila 19 alt tür olduğunu savunmaktadır. Bu sayısal farklılığın sebebi kızıl enseli doğanın gökdoğan türü içinde iki ayrı alt tür olarak mı ya da kendine özgü F. pelegrinoides türü olarak mı sınıflandırılması gerektiği konusundaki anlaşmazlıklardır.



Gökdoğan genel olarak orta boyda kuşlarla beslenir ama küçük memelileri, küçük kertenkeleleri ve hatta böcekleri de avladıkları gözlemlenmiştir. Bir yaşında cinsel olgunluğa erişen gökdoğan hayat boyunca tek eşli olarak yaşar ve yuvasını kayalık kenarlarında ve son zamanlarda insan yapısı yüksek binalarda yapar. Böcek öldürücülerin, özellikle DDT’nin kullanılması nedeniyle gökdoğan türü birçok yerde tehdit altındadır. 1970'lerin başından itibaren başlayan DDT kullanımı yasağıyla birlikte ve yuvaların korunması ve hayvanların doğaya salınmasıyla popülasyonlar toparlanmıştır.

Falco peregrinus günümüzde kullanılan bilimsel adıyla ilk olarak 1771 yılında İngiliz kuşbilimci Marmaduke Tunstall tarafından Ornithologia Britannica adlı eserinde tanımlanmıştır. Falco peregrinus 1225 yılında Albertus Magnus tarafından kullanılmış halk latincesi bir ifadedir. Bu ismin seçilmesinin ardında yatan gerçek, genç gökdoğanların ulaşılması zor olan yuvalarında değil de üreme bölgelerine göç ederken yakalanmalarıdır. Doğan için kullanılan Latince falco terimi, orak anlamına gelen falx sözcüğüyle bağlantılıdır ve uzun ve ince kanatlarının uçarken oluşturduğu siluetten gelmektedir. Gökdoğan, aynı kökene sahip olduğu Hierofalco altcinsini oluşturan ulu doğan, bıyıklı doğan, laggar doğanı ve aksungur ile birlikte kır doğanı (F. mexicanus) ile aynı cins içinde sınıflandırılır. Bu türlerin kökeni diğer doğanlardan muhtemelen yaklaşık 8-5 milyon yıl önce Miyosen'in son dönemi ile Pliyosen’in ilk döneminde birbirinden uzaklaşmıştır. Gökdoğan ve Hierofalco grubunda hem Eski Dünya hem Kuzey Amerika türlerinin bulunması nedeniyle kökeninin Batı Avrasya’da ya da Afrika’da olması muhtemeldir. Diğer doğan türleri ile olan ilişkisi çok açık değildir; çok yaygın olan melezleşme, mitokondriyal dizi analizlerinde karışıklığa yol açmaktadır. Günümüzde esaret altında yetiştirilen gökdoğan diğer türlerle sıklıkla melezleştirilmektedir. Atmacacılık ve doğancılık için dayanıklılığı ile tanınan bıyıklı doğan (F. biarmicus) ve dikkat çekici renklerde büyük kuşlar üretmek için aksungur (F. rusticolus) ile çiftleştirilir.



Alt türler ve dağılımı

Falco peregrinus‘un çok sayıda alt türü tanımlanmış, bunlardan on dokuzu, 1994’te Dünya Kuşları El Kitabı adlı kitapta kabul görmüştür. Bu kitapta Kanarya Adaları ve Afrika’nın kuzey kıyılarında bulunan kızıl enseli doğan ayrı bir tür (F. pelegrinoides.) olarak değil, Falco peregrinus türünün iki ayrı alt türü (pelegrinoides ve babylonicus) olarak tanımlanmıştır. Aşağıdaki harita bu 19 türün genel coğrafi dağılımını göstermektedir:

  • Falco peregrinus anatum, Charles Lucien Jules Laurent Bonaparte tarafından 1838’de tanımlanmıştır ve Amerika gökdoğanı olarak bilinir. Bilimsel adı "ördek gökdoğanı" anlamına gelir. Bir zamanlar kısmen leucogenys içinde yer almıştır. Günümüzde esas olarak Kayalık Dağlarda bulunur. Önceden Kuzey Amerika’nın tamamında, tundradan kuzey Meksika‘ya kadar yaygın olarak bulunurdu. Bu bölgelerde popülasyonu yeniden canlandırmak için çalışmalar yapılmaktadır. Çok kuzey bölgelerde üreyenler dışında, ergen anatumların çoğu üredikleri alanlarda kışlarlar. Batı Avrupa’ya kadar göç edenler yalnızca 1968’den beri ayrı bir alt tür olarak tanınan, kuzeyde yaşayan tundriuslardır ve güçlü bir göçmen özelliğine sahiptirler. Anatum alt türü peregrinuse benzer ama biraz daha ufak yapılıdır. Ergen bireylerin renkleri daha soluk ve alt tüyleri daha az desenlidir. Ancak genç bireyler daha koyu renkli ve alt tüyleri de daha desenlidir. Erkekler 500g–700g ağırlığında iken dişiler 800g–1100g ağırlığındadır.
  • Falco peregrinus babylonicus, Philip Sclater tarafından 1861’de tanımlanmıştır. İran’ın doğusunda Hindukuş Dağları boyunca ve Tanrı Dağlarından Altay Dağlarına kadar olan alanda yaşarlar. Az sayıda kuş kuzey ve kuzeybatı Hindistan’da yarı-çöl bölgelerde kışlar. Pelegrinoidesden daha soluk renklidirler ve daha küçük olan soluk renkli bıyıklı doğana (Falco biarmicus) benzerler. Erkekler 330g–400g, dişiler ise 513g–765g ağırlığındadır.
  • Falco peregrinus brookei, Richard Bowdler Sharpe tarafından 1873’te tanımlanmıştır ve Akdeniz gökdoğanı ya da Malta şahini olarak da bilinir. Bu alt türün içinde caucasicus ırkı ve önerilen punicus ırkı yer alır, diğerleri pelegrinoides, kızıl enseli doğanlar (ayrıca aşağıya bakınız) ya da bu alt türler arasında Cezayir civarında görülen nadir melezler olabilir. Akdeniz çevresinde kurak bölgeler dışında İber Yarımadasından Kafkaslara kadar olan bir bölgede bulunurlar. Göçmen değillerdir. Daha küçük yapılı olup alt tüylerinde paslı bir ton görülür. Erkekler 445g civarında, dişiler ise 920g civarındadır.
  • Falco peregrinus calidus, John Latham tarafından 1790’da tanımlanmıştır ve önceden leucogenys olarak adlandırılmış olup caeruleiceps ırkını da içermektedir. Avrasya’nın Arktik tundrasında Murmansk Oblastından Sibirya’da Yana ve Indigirka nehirlerine kadar olan bölgede ürer. Tamamen göçmen bir karaktere sahiptir ve kışları güneyde Güney Asya ile Sahraaltı Afrika’ya kadar iner. Genellikle sulak alanlarda görülür. Özellikle tepe bölgesinde olmak üzere peregrinusdan daha soluk renge sahiptir. Erkekler 588g–740g, dişiler ise 925g–1333g ağırlığındadır.
  • Falco peregrinus cassini, Sharpe tarafından 1873'te tanımlanmıştır ve güney gökdoğanı olarak bilinir. Bu alt türe dahil olan kreyenborgi, soluk doğan Güney Amerika’nın en güneyinde yaşayan lökist polimorf örneğidir ve uzun zaman ayrı bir tür olarak düşünülmüştür. Üreme alanı Güney Amerika’da Ekvador’dan Bolivya üzerinden geçerek kuzey Arjantin ile Şili’ye oradan Tierra del Fuego ve Falkland Adalarına kadar uzanır. Göçmen değildir. Kulak bölgesinde kara bir bölge bulunur ve biraz daha ufak yapılıdır. Kreyenborgi varyasyonunun üzeri orta derece gri, alt kısmı az şeritli ve baş deseni ulu doğan gibidir ancak kulak bölgesi beyazdır.
  • Falco peregrinus ernesti, Sharpe tarafından 1894'te tanımlanmıştır. Endonezya’dan Filipinler’e ve güneyde Papua Yeni Gine ile Bismarck Adaları’nın yakınlarına kadar olan bölgede yaşar. Nesiotes alt türünden coğrafi olarak ayrıldığının kanıtlanması gerekmektedir. Göçmen değildir. Alt tüylerindeki desenler çok koyu ve yoğun çubuklardan oluşur. Kulak bölgesi karadır.
  • Falco peregrinus furuitii, Momiyama tarafından 1927’de tanımlanmıştır. Japonya’da Honshū’nun güneyinde Izu ve Ogasawara Adalarında yaşar. Göçmen değildir. Çok nadir bulunur ve hatta yalnızca bir adada kalmış olabilir. Koyu rengi pealeiye benzer ama özellikle kuyruk bölgesi daha koyudur.
  • Falco peregrinus japonensis, Johann Friedrich Gmelin tarafından 1788’de tanımlanmıştır. Kleinschmidtipleskei ve harterti varyasyonlarını da kapsar. Sibirya’nın kuzeydoğusu ile Kamçatka’da (muhtemelen bu bölgenin kıyılarına yerine pealei alt türü geçmiştir) ve Japonya’da yaşar. Kuzey popülasyonları göçmen iken Japonya popülasyonu göçmen değildir. Peregrinusa benzer ama gençleri anatumdan daha da koyu renklidir.
  • Falco peregrinus macropus, William John Swainson tarafından 1837’de tanımlanmıştır ve Avustralya gökdoğanı olarak bilinir. Güneybatı dışında Avustralya’nın her bölgesinde bulunur. Göçmen değildir. Görünüş olarak brookeiye benzer ama biraz daha ufak yapılıdır ve kulak bölgesi tamamen karadır. Ayakları görece geniştir.
  • Falco peregrinus madens, Sidney Dillon Ripley ve Watson tarafından 1963’te tanımlanmıştır. Eşeysel dikromatizm göstermesi yani erkek ve dişi bireylerin farklı renklerde olmasıyla olağandışı bir alt türdür. Kızıl enseli doğan, ayrı bir tür olarak sınıflandırıldığında bazen o türün içine katılır. Cape Verde Adalarında yaşar ve göçmen değildir. Soyu tükenmek üzeredir, yalnızca altı ila sekiz çift kuş kalmıştır. Erkeklerin tepesi, ensesi, kulakları ve sırtı pas rengindedir ve alt tüyleri pembemsi kahverengidir. Dişileri, özellikle tepe ve enseleri olmak üzere genel olarak canlı kahverengindedir.
  • Falco peregrinus minor, Charles Lucien Jules Laurent Bonaparte tarafından 1850’de tanımlanmıştır. Önceleri genellikle perconfusus olarak adlandırılmıştır. Sahraaltı Afrika’da bölge bölge ve Güney Afrika’nın tamamında bulunur. Kuzey’de Atlantik kıyısı boyunca Fas’a kadar uzanır. Göçmen değildir. Küçük ve koyu renklidir.
  • Falco peregrinus nesiotes, Ernst Mayr tarafından 1941’de tanımlanmıştır. Fiji’de ve muhtemelen Vanuatu ile Yeni Kaledonya’da bulunur. Göçmen değildir.
  • Falco peregrinus pealei, Robert Ridgway tarafından 1873'te tanımlanmıştır ve Peale gökdoğanı olarak tanınır. Rudolfi varyasyonunu da içerir. Kuzey Amerika’nın Pasifik bölgesinin kuzeybatısında Puget Sound’un kuzeyinden başlayarak Britanya Kolumbiyası kıyılarından (Queen Charlotte Adaları dahildir) Alaska Körfezi ve Aleut Adaları boyunca Bering Denizi’nin en doğusunda Rusya kıyılarına kadar uzanan bölgede yaşar. Ayrıca Kuril Adaları ve Kamçatka kıyılarında da görülür. Göçmen değildir. Gökdoğan alt türleri içinde en büyük olanıdır. Büyük ve koyu renkli tundrius ya da çok çizgili ve büyük bir anatum gibi görünür. Gagası oldukça geniştir. Genç bireylerin tepesi genelde soluk renklidir. Erkekler 700g–1000g, dişiler ise 1000g–1500g ağırlığındadır.
  • Falco peregrinus pelegrinoides, Coenraad Jacob Temminck tarafından 1829’da tanımlanmıştır ve Kanarya Adaları'ndan Kuzey Afrika boyunca Mezopotamya’ya kadar uzanan bölgede yaşar. Görünüş olarak brookeiye çok benzer ama üst tüyleri belirgin şekilde daha soluktur, pas rengi ensesi vardır ve alt tüylerinde bulunan çizgiler daha azdır. Daha küçük yapılıdır. Dişilerin ağırlığı 610 g civarındadır.
  • Falco peregrinus peregrinator, Carl Jakob Sundevall tarafından 1837'de tanımlanmıştır ve Hint gökdoğanı, kara şahin, hint şahini olarak da tanınır. Daha önceleri Falco atriceps ya da Falco shaheen olarak da bilinirdi. Güney Asya’da Pakistan’dan Hindistan ve Bangladeş boyunca Sri Lanka ve Çin’in güneydoğusuna kadar uzanan bölgede yaşar. Hindistan’da, esas olarak kayalık ve tepelik bölgelerden olmak üzere Uttar Pradeş dışında tüm eyaletlerde görüldüğü bildirilmiştir. Ayrıca Bengal Körfezi’nde Andaman ve Nicobar Adalarında da görülmüştür. Dişiler 3 ila 4 arası yumurtlar ve yavruların palazlanma süresi 48 gündür. Yuva başına yavruların hayatta kalma oranı 1,32 yavrudur. Hindistan’da kayalıkların dışında insan yapımı binalarda ve telefon baz istasyonlarında yuvaladıkları da kaydedilmiştir. Sri Lanka’da 1996 yılında üreme yaşında 40 çift olduğu tahmini yapılmıştır. Göçmen değildir. Alt tüyleri pas renginde, küçük yapılı ve koyu renklidir. Sri Lanka’da bu alt tür yüksek tepelikleri tercih ederken göçmen calidus daha çok kıyılarda görülür.
  • Falco peregrinus peregrinus, türe adını veren bu alt tür Marmaduke Tunstall tarafından 1771’de tanımlanmıştır. Ilıman Avrasya’nın büyük bir kısmında, kuzeyde tundra ile güneyde Pireneler, Akdeniz bölgesi ve Alp kuşağı arasında yaşar. Avrupa’nın çoğunda göçmen değildir ama İskandinavya ve Asya’da göçmendir. Erkekler 580g–750g, dişiler 925g–1300g ağırlığındadır. Brevirostrisgermanicusrhenanus ve riphaeus varyasyonlarını da kapsar.
  • Falco peregrinus radama, Gustav Hartlaub tarafından 1861’de tanımlanmıştır ve Madagaskar ile Komorlar’da yaşar. Göçmen değildir.
  • Falco peregrinus submelanogenys, Gregory Mathews tarafından 1912’de tanımlanmıştır ve Güneybatı Avustralya gökdoğanı olarak bilinir. Avustralya’nın güneybatısında yaşar ve göçmen değildir.
  • Falco peregrinus tundrius, C.M. White tarafından 1968’de tanımlanmıştır. Bir zamanlar leucogenysin içine eklenmiştir. Kuzey Amerika’nın Arktik tundrasından Grönland’a kadar olan bölgede yaşar ve kışlamak için Orta ve Güney Amerika’ya göçeder. Batı Avrupa’ya ulaşanları vardır. Calidusun Yeni Dünya eşleniğidir. Anatumdan hem daha küçük hem daha soluk renklidir. Çoğunun alnı ve kulak bölgesi beyazdır ama tepeleri ve "bıyıkları" calidusun aksine çok koyudur. Gençleri griden çok kahverengi ve soluk renklidir. Erkekler 500g–700g, dişiler ise 800g–1100g ağırlığındadır.

Kızıl Enseli Doğan

Yukarıda listelenen alt türlerden ikisi (Falco peregrinus pelegrinoides ve F. p. babylonicus) sıklıkla ayrı bir tür olarak da sınıflandırılır: Falco pelegrinoides (Kızıl enseli doğan), 1994 yılında Handbook of the Birds of the World kitabında F. peregrinus türü içinde yer almıştır. Bu kuşlar Kanarya Adalarından Sahara kıyısınca Orta Doğu’dan Orta Asya ve Moğolistan’a kadar uzanan bölgede kurak yerlerde yaşarlar.

Kızıl enseli doğan adı üzerine gökdoğandan ensesindeki kızıl lekeden ayrılır. Bunun dışında, Gloger kuralına uygun olarak, çevresel nemliliğin pigmentasyon ile ilişkisine göre gökdoğandan farklıdır. Kızıl enseli doğanın kendine özgü garip bir uçuş şekli vardır. Fulmarların bazen yaptığı gibi kanatlarının yalnızca dış kısmını çırpar. Bu tarz uçuş gökdoğanlarda çok az görünür ve kızıl enseli doğanın uçuş şekli kadar belirgin değildir. Kızıl enseli doğanın omuz ve kalça kemikleri gökdoğana göre daha kalındır ama ayakları daha küçüktür. Kızıl enseli doğanlar aynı bölgede yaşayan gökdoğanlardan farklı zamanlarda ürerler ama postzigotik üreme engelleri yoktur. Gökdoğan – kızıl enseli doğan ("peregrinoid") grubunda %0,6–0,7’lik bir genetik ayrılık bulunur.

Bir başka alt tür olan Falco peregrinus madens de zaman zaman ayrı bir tür olarak tanınır ve bu durumda F. pelegrinoides türü içinde sınıflandırılır.

Fiziksel nitelikler

Gökdoğanın gövde boyu 36 ile 58 cm arasında, kanat açıklığı da 91 ile 112 cm arasında değişir. Ağırlığı 600 g ile 1300 g arasındadır. Erkek ve dişi bireylerin tüyleri benzer renkte ve biçimdedir ancak eşeysel dimorfizm nedeniyle dişi bireyler erkek bireylerden yaklaşık %15-20 daha büyük ve %40-50 daha ağırdır.

Erişkin bireylerin sırt tüyleri ve uzun uçlu kanatları mavimsi siyah ile kül grisi renkleri arasındadır ve belli belirsiz koyu şeritler görülür; kanat uçları karadır. Alt bölgelerdeki tüyler beyaz ile pas rengi arasında değişkenlik gösterir ve koyu kahve ile kara şeritler göze çarpar. Sırt ile aynı renkte olan kuyruğun üzerindeki ince şeritler daha belirgindir. İnce ve uzun olan kuyruğun ucu yuvarlak ve karadır. Kuyruğun en ucunda ak bir şerit bulunur. Kafa kara renktedir ve soluk renkli ensenin yanları ile beyaz boğaz ile kontrast oluşturur. Beyaz renkli yanaklarda "bıyık" gibi her iki yanda siyah şerit bulunur. Gaganın tabanı ve ayaklar sarı renklidir ama gaganın ucu ile pençeler karadır. Üst gaganın ucu doğal uyum sonucunda oluşmuş ve gökdoğanın avının boyun omurunu keserek öldürmesini sağlayacak şekilde çentiklidir. Erişkin olmayan gökdoğanların rengi kahveye daha yakındır ve belirgin şeritler yerine düzensiz koyu çizgiler görülür. Gözlerinin çevresi ve gagalarının dibi soluk mavimsi renktedir.

Üreme ve yaşam çevrimi

Gökdoğan bir yaşın sonunda cinsel olgunluğa erişir ama sağlıklı popülasyonlarda iki ile üç yaşından sonra çiftleşir. Yaşamları boyunca tekeşlidirler ve aile her yıl aynı yuvaya geri döner. Erkek havada akrobatik hareketlerle, spiral uçuşla ve keskin dalışlarla dişiye kur yapar. Erkek yakaladığı avını havada dişiye verir. Dişi, erkeğin pençelerinden avı alabilmek için ters olarak uçar.

Üreme mevsiminde gökdoğan kendi bölgesini korur, yuvalar arasında yaklaşık 1 km uzaklık bulunur. Yuvalar arasında bulunan mesafe eşler ve yavruları için yeterli besin kaynağı bulunmasını sağlar. Bir üreme bölgesi içinde gökdoğan çiftinin birkaç yuvası bulunabilir. 16 yıllık bir dönem için çiftin kullandığı yuva sayısı bir ile yedi arasında değişebilir.

Gökdoğan genellikle kayalık yarlarda, hafif çökük yerlerde yuvalanır. Yuva yerini dişi seçer ve yumurtalarını bırakabilmek için gevşek toprakta, kumda, çakılda ya da ölü bitki örtüsünü kazıyarak sığ çukurlar oluşturur. Yuvayı yapmak için başka bir malzeme kullanmaz Kayalıklarda yapılan yuvalar genellikle bitki örtüsü bulunduran ve güneye bakan yamaçlarda olur. Avustralya’nın bazı kısımları ve Kuzey Amerika’nın kuzeyi gibi bazı bölgelerde yuva yapmak için geniş ağaç kovukları da kullanılır. Avrupa gökdoğanlarının soyu tükenmeden önce orta ve batı Avrupa’da bu kuşlar diğer büyük kuşların artık kullanılmayan yuvalarını da kullanırlardı. Arktik gibi insandan uzak bölgelerde dik yamaçlar ve hatta alçak kayalar da yuva için kullanılabilir. Üreme bölgelerinin çoğunda artık gökdoğanlar insan yapımı yüksek binalarda ve köprülerde de yuva yapmaktadır. Bu yüksek yapılar, gökdoğanın doğal olarak seçtiği yüksek kayalıklara benzemektedir.

Gökdoğan çifti seçilen yuva bölgesini diğer gökdoğanlardan, kargalardan, balıkçıllardan, martılardan ve yuva yerdeyse tilkiler, sansarlar, kedigiller, ayılar ve kurtlar gibi memelilerden korur. Hem yuvalar hem de gökdoğan çifti daha büyük olan kartal, puhu ve aksungur gibi yırtıcı kuşların saldırısına uğrayabilir. Yuvalarını savunan gökdoğanların normalde uzak durdukları kaya kartalı ve kel kartal gibi kendinden oldukça büyük yırtıcıları yuvalarına çok yaklaştıkları için öldürdükleri bilinmektedir.


Yumurtlama zamanı bölgeden bölgeye değişiklik gösterir ama genellikle Kuzey Yarımküre’de şubat ile mart aylarında, Güney Yarımküre’de ise Temmuz ile Ağustos aylarındadır. Avustralya alt türü macropus Kasım ayına kadar yumurtlayabilir ve ekvator popülasyonları Haziran ile Aralık arasında herhangi bir zamanda çiftleşir. Eğer yumurtalar üreme mevsiminin başında kaybolduysa, dişi bir kere daha yumurtlar ancak kısa yaz mevsimi olan Arktik bölgesinde buna çok ender rastlanır. Genellikle üç ile dört arasında ama bazen en az bir ya da en çok beş yumurta yumurtlayabilir. Yumurtalar kırmızı ve kahverengi lekeler ile beyaz ve ten rengi arasında değişir. Genellikle dişinin yattığı kuluçka süresi 29 ile 33 gün arasındadır. Kuluçkaya gündüzleri erkek de yardımcı olur ama geceleri yalnızca dişi yumurtalarla yatar. Yuvada bulunan ortalama yavru sayısı 2,5’tur ve ortalama palazlanma sayısı ise yuva başına 1,5’tur.

Yavrular yumurtadan çıktığında krem rengi–beyaz arası tüyle kaplıdır ve görece büyük ayakları vardır. Hem erkek hem dişi, yavruları beslemek için avlanmak üzere yuvadan ayrılır. Ebeveynlerin avlanma alanları yuvadan 19-24 km arasında uzaklığa erişebilir. Yavrular yumurtadan çıktıktan 42-46 gün sonra palazlanır ve iki aylığa kadar ebeveynine bağımlı kalır.

Gökdoğanların doğada yaşam süresi 15,5 yıl kadardır. Bir yaşına kadar ölüm oranı %59–70 arasıdır ve her yıl %25–32 arası azalır. İnsan yapımı binalar ile çarpışmanın dışında gökdoğanlar daha büyük olan kartal ve puhu gibi yırtıcı kuşlar tarafından avlanırlar.

Gökdoğanlar bir dizi parazit ve patojene konaklık yapar. Avipoxvirus, Newcastle hastalığı virüsü, falconid herpesvirus 1 (ve muhtemelen diğer Herpesviridae de dahil olmak üzere) ve bazı mikozlar ile patojenik bakterilerin vektörüdür. Endoparazitler arasında Plasmodium relictum (genellikle gökdoğanda kuş sıtmasına neden olmaz), Strigeidaetrematodlar, Serratospiculum amaculata (nematodu) ve şerit solucanları sayılabilir. Bilinen gökdoğan ektoparazitleri arasında ısırıcı bitler (Mallophaga), Ceratophyllus garei (bir pire türü) ve Hippoboscidae sinekleri (Icosta nigraOrnithoctona erythrocephala) sayılabilir.

Avlanma ve beslenme

Gökdoğan hemen hemen yalnızca güvercin ve kumru, su kuşları16 Temmuz 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., ötücü kuşlar ve yağmur kuşları gibi orta büyüklükte kuşları avlayarak beslenir. Dünya üzerinde yaklaşık 1.500-2.000 arası kuş türünün (bu toplam kuş türlerinin kabaca beşte biri eder) gökdoğanlar tarafından avlandığı tahmin edilmektedir. Kuzey Amerika’da avların boyutları 3 g’lık sinek kuşundan 3,1 kg'lık Kanada turnasına kadar değişkenlik gösterir. Avların arasında küçük yırtıcılardan Amerika kerkenezi de bulunur. Gece avladığı küçük yarasalar dışında gökdoğan küçük memelileri nadiren avlar ama fırsat bulduğunda keme, fare, tavşan ve sincap da avlar. Büyük yapılı alt tür olan pealeinin kıyı popülasyonları neredeyse her zaman deniz kuşları ile beslenir. Brezilya’da Cubatão’nun mangrov bataklığında kışlayan bir tundrius alt türü gökdoğanın, başarılı bir şekilde genç bir kızıl aynağı avladığı gözlemlenmiştir. Av olarak neyin bulunduğuna bağlı olarak, böcekler ve sürüngenler diyetlerinin küçük bir bölümünü oluşturur. Şehir bölgelerinde gökdoğanın diyetinin büyük bölümü kaya ve sokak güvercinleri oluşturur; hatta bazı şehirlerde diyetlerinin %80’idir. Kumru, sığırcık ve karga gibi diğer şehir kuşları da avların arasındadır.

Gökdoğan, avlarının daha etkin olduğu seher vaktinde ve alacakaranlıkta avlanır. Ancak gece göçen kara boyunlu batağan ve bayağı bıldırcın gibi birçok kuşu göç mevsiminde geceleri avlar. Şehirlerde de gece avlandığı görülmüştür. Gökdoğan avlanmak için açık alana ihtiyaç duyar, dolayısıyla daha sıklıkla su, bataklık, vadi, tarla ve tundra üzerinde, ya yüksek bir tünekten ya da havadan arayarak avlanır. Avını bulunca, kuyruğunu ve kanatlarını arkaya doğru katlayarak, ayakları kıvrılmış şekilde dalışa geçer. Sıkıca kapadığı pençeleriyle avına havada çarparak sersemletir ya da öldürür ve dönerek yere düşmeden avını havada yakalar. Eğer avı taşıyamayacağı kadar ağır ise yere düşmesini bekler ve düştüğü yerde yer. Avını yemeden önce tüylerini yolar.

Gökdoğanların av için dalış yaptıklarında ulaştıkları hız ile ilgili birçok yazı yazılmış ve araştırma yapılmıştır. Ancak aerodinamik hesaplar ile tahmin edilen teorik hızlar, güvenilir şekilde ölçülmüş gerçek maksimum hızlar ve türün ortalama olarak kullandığı hızlar birbirinden ayrılmalıdır. "İdeal" bir gökdoğanın uçuş fiziği üzerine yapılan bir çalışma, düşük irtifadan yapılan dalışlarda 400 km/s, yüksek irtifadan yapılan dalışlarda da 625 km/s teorik hızlarına ulaşılabileceğini göstermiştir. René-Jean Monneret’ye göre de kuşun kütlesi, hacmi, aerodinamik sürtünme katsayısı, izlediği yolun yer ile olan açısı ve yolun uzunluğuna göre dik açılı uzun dalışlarda teorik olarak 400 km/s hızın üzerine çıkabileceği hesaplanmaktadır. Bu hesaplamaların tamamen teorik olduğunu ve avlarını çarpmanın yarattığı şok ile öldürmelerinin dışında, gökdoğanların gerçekten bu hızlara ulaştığını gösteren somut bir kanıt olmadığını belirtmek gerekir.

Ken Franklin 2005 yılında 389 km/s hızla dalış yapan bir gökdoğanı kaydetmiştir. Ekstrem durumların dışında gökdoğanın saldırı için dalışta kullandığı normal ölçülmüş hızlar 130 km/s ile 184 km/s arasında değişir. Yine de, en azından dalış esnasında, gökdoğan dünyanın en hızlı kuşu olarak kabul edilir. Çok hızlı saldırı dalışlarına rağmen avını sıklıkla kaçırır çünkü bu hızlı dalış sırasında avcısını fark etmiş olan bir kuşu izlemek kolay değildir.

İnsanlarla ilişkileri

Gökdoğan Orta Asya’da göçebeler tarafından kullanılmaya başlandığından beri yani 3.000 yıldır kuş avlamak için doğancılıkta kullanılmaktadır. Yüksek hızla dalış yapabilme yeteneği nedeniyle çok aranmakta ve tecrübeli doğancılar tarafından sıklıkla tercih edilmektedir. Ayrıca havaalanlarında uçuş güvenliğini sağlamak için kuşları kaçırtmakta da gökdoğanlara görev verilmiştir. II. Dünya Savaşında da posta güvercinlerini engellemek için kullanılmıştır. Gökdoğan hem doğancılık hem de soyunun tükendiği yerlerde popülasyonu canlandırma amacıyla esaret altında başarıyla üretilmiştir.

Böcek öldürücülerin tehdidi

1950’lerden 1970'lere kadar başta DDT olmak üzere organoklorin böcek öldürücülerin kullanılması nedeniyle gökdoğanın soyu tehdit altına girmiştir. Böcek öldürücüler besin zincirinde giderek artan dozlarda organoklorinin gökdoğanların yağ dokusunda birikmesine ve dolayısıyla yumurta kabuklarında kalsiyum miktarının azalmasına neden olmuştur. Daha ince kabuklar nedeniyle de yumurtadan çıkabilen yavru sayısı çok azalmıştır. Dünya’nın çeşitli bölgelerinde, örneğin ABD’nin doğusunda ve Belçika’da bu türün soyu bölgesel olarak tükenmiştir.

Kurtarma çalışmaları

ABD, Kanada, Almanya ve Polonya’da vahşi yaşamı koruma kurumları esaret altında gökdoğan yetiştirmektedir. Yavrular ya bir oluk vasıtasıyla ya da yetişkin gökdoğan kafasına benzeyen el kuklasıyla beslenerek insana alışmaması sağlanır. Yeteri kadar büyüdüklerinde yavrular besleme kutusundan çıkarılır ve kanatlarını açmalarına izin verilir. Yavru palazlandıkça avlamayı öğrenmesi için besleme sıklığı azaltılır. Esaret altında yetiştirilen gökdoğan doğaya salınmadan önce özel bir kafes ile yüksek bir binanın tepesinde ya da kayalıklarda birkaç gün tutularak gelecekte yaşayacağı çevreye uyum sağlamasına olanak sağlanır.

Dünya çapında yürütülen kurtarma çalışmaları başarılı sonuçlar vermiştir. DDT kullanımının hemen hemen her yerde yasaklanması kuşların başarılı olarak üremelerine olanak sağlamıştır. Gökdoğan, ABD’nin tehdit altındaki türler listesinden 25 Ağustos 1999’da çıkarılmıştır.

Günümüzde durum

Dünyanın birçok yerinde gökdoğan popülasyonları giderek çoğalmaya başlamıştır. Büyük Britanya’da 1960’larda yokolma sınırına gelen popülasyon, ‘’Kuşları Koruma Kraliyet Derneği’’nin (RSPB) çalışmalarıyla artış göstermiştir. RSPB’nin tahminlerine göre İngiltere’de 1.402 çift üreyen gökdoğan bulunmaktadır. Büyük Britanya’da artık gökdoğanlar birçok dağlık ve kıyı bölgesinde olduğu kadar şehir alanlarında da yuva yapmakta ve sokak güvercinleriyle beslenmektedir. Dünya’nın birçok bölgesinde şehir yaşamına uyum sağlayan gökdoğan, yüksek binaların ve köprülerin tepesinde yuva yaparak yaşamını sürdürmektedir. Kuşların buralarda yuva yapması cesaretlendirilmekte ve kimi zaman bu yuvalar kameralarla izlenmektedir.

Kültürel önemi

Etkileyici avlanma teknikleri yüzünden gökdoğan genellikle saldırganlık ve savaş becerisiyle anılmıştır. Mississippi kültüründe (MS 800-1500) yaşayan Amerika yerlileri diğer yırtıcı kuşlarla birlikte gökdoğanı “göksel gücün” sembolü olarak gördüler ve yüksek statü sahiplerini bu kuşların kostümleriyle gömdüler. Orta Çağ’ın sonlarına doğru avcılık için gökdoğanları kullanan Batı Avrupa aristokrasisi yırtıcı kuşlar hiyerarşisinde krallarla eşleştirilen aksungurdan hemen sonra gökdoğanları prenslerle eşleştirmişlerdir. Gökdoğan “pençelerinden çok cesaretini kuşanmış, krallara lâyık bir kuş” olarak görülüyordu.


0 Yorum:

Yorum Gönder

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!