Muş, Türkiye Cumhuriyeti'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan bir ildir.
. Çavuş Dağı'nın kuzeydoğu eteklerinde kurulmuş olan kentin tarihsel çekirdeği kalenin çevresidir. İstasyonun yer aldığı Muş Ovası'na doğru sekiler halinde gelişen kentin eski ve yeni kısımları arasında 200 metre yükseklik farkı vardır.
Muş ovası'nın kenarında kurulan bu Doğu Anadolu Bölgesi şehri, lalesi ve üzümü ile tanınır. Kent ve daha çok il Selçuklu dönemi eserleri; Malazgirt Savaşı ve Alparslan ile özdeşleşmiştir.
Muş şehri, 1929 yılında Bitlis vilayetinden ayrılarak müstakil bir il olarak, il merkezi konumu haline gelmiştir. 2008 yılı itibarıyla merkez nüfusu 70 bin dolaylarındadır. Coğrafi açıdan, Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Murat-Van Bölümü içerisinde yer alır. Muş ili ve şehri ayrıca Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Projesi içinde yer almaktadır.
Muş merkez ilçesi, kuzeyden Varto; doğudan Bulanık, Hasköy ve Korkut ile komşudur. Malazgirt ilçesi ile sınırı yoktur. Solhan ve Kulp ile de sınırdaştır.
Merkez, Bulanık, Malazgirt, Varto, Hasköy ve Korkut ilçeleri ile birlikte, Muş İli Nüfusu: 406.501'dir. (2016 sonu). Geçimini genellikle tarım ve hayvancılık ile sağlayan halkın büyük bir bölümü köylerde ikamet etmektedir. İl merkezinin denizden yüksekliği: 1334 m.'dir.
Muş isminin nereden geldiğine yönelik farklı tezler vardır. Ancak bunlardan en çok kabul göreni, Muşkilerden geldiğine yönelik olanıdır. Muşki kavmi, Muş güneyi dağlarında barınmışlar ve kuvvetli bir ihtimalle de bugün Kızıl Ziyaret tepesinde bulunan kaleyi de onlar yapmışlardır. Bu kale daha sonra I. Süleyman tarafından yıkılmıştır. Muş çevresinde bulunan birçok tarihi eserde Muşkilerin alameti olduğu söylenen yonca kabartmasına rastlamak mümkündür.
Muş isminin nereden geldiğine yönelik farklı tezler vardır. Ancak bunlardan en çok kabul göreni, Muşkilerden geldiğine yönelik olanıdır. Muşki kavmi, Muş güneyi dağlarında barınmışlar ve kuvvetli bir ihtimalle de bugün Kızıl Ziyaret tepesinde bulunan kaleyi de onlar yapmışlardır. Bu kale daha sonra I. Süleyman tarafından yıkılmıştır. Muş çevresinde bulunan birçok tarihi eserde Muşkilerin alameti olduğu söylenen yonca kabartmasına rastlamak mümkündür.
MUŞ'UN TARİHİ
İLK ÇAĞDA
Muş’un ilk çağ tarihi Urartu’larla başlar, ne var ki Muş’un dahil olduğu Doğu Anadolu’nun yüksek düzlüklerindeki M.Ö. II.bin’e ait yerleşmeleri, henüz yeterince gün ışığına çıkarılamadığından, Urartu’ların atalarının kimler olduğu kesin olarak bilinmemektedir.
Doğu Anadolu’nun bilinmeyenlerle dolu karanlık tarihi dönemleri, Asur kaynakları ve kitabeleriyle bir ölçüde aydınlanmıştır. İlk çiviyazılı kaynaklar Asur Kralı 1. Salmanassar (M.Ö.1274-1245) dönemine aittir. Asur kaynaklarına göre Doğu Anadolu’nun dağlık yörelerinde Nairi Konfederasyonu adı altında birbirinden bağımsız küçük beylikler vardı. Asurluların baskısı altında yaşayan bu beylikler 1. Salmanassardan önceki Asur kralının ölümünü fırsat bilerek ayaklandılar. 1. Salmanassar bu başkaldırıyı bastırmak amacıyla Urartu topraklarına girdi. Asur’luların Urartu-Nairi ayaklanmalarına karşı giriştiği saldırılar aralıklarla 400 yıl kadar sürdü.
Urartu’ların tarih sahnesine çıkışları M.Ö. XIII. YY’a rastlamakla birlikte devlet olarak teşkilatlanmaları MÖ. IX. YY.’dadır. Önceleri dağınık bir konfederasyon durumunda olan Urartu’lar Asur Kralı III. Salmanassar’ın çağdaşı olan ilk Urartu Kralı Aramu (MÖ.850-840) dan sonra birleşik bir krallık durumuna geldiler.
Urartu devletinin gerçek kurucusu Aramu’dan sonra kral olan I. Sarduri (MÖ.840-830) dir. Kral İşpuini dönemi (MÖ.830-810) Urartuların büyük bayındırlık işlerine giriştikleri, Menuas dönemi (MÖ. 810-786) Urartu devletinin Ön Asya’nın en güçlü devleti durumuna geldiği ve devletin egemenlik alanının genişlediği dönemdir. MÖ. VIII. YY. ortalarında, Urartu Devletinin egemenliği tüm Doğu Anadolu Bölgesine yayıldı. 1. Argişti (MÖ. 786-764) den sonra yerine geçen oğlu II. Sarduri’nin dönemi (MÖ. 764-735) Urartu Devletinin zirvesi sayılmaktadır. Muş Varto’ nun Kayalıdere mevkiinde 1965’te yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Urartu kalesi bu Kralın dönemine aittir.
Urartu Devletinin bundan sonraki tarihi Asurlular, Kimmerler ve İskitlerin bitmez tükenmez saldırılarıyla sürdü, Urartu Devleti, MÖ. 585’te İskid akınları sonunda yıkıldı.
Muş’un Urartu Devleti için önemi krallığın batı yolunun önemli bir merkezi durumunda olmasından geliyordu. Başkent Tuşpa’dan batıya giden yol Malazgirt Ovasını geçtikten sonra Murat Irmağı vadisi boyunca Varto’nun güneyinden Muş Ovasına varıyor. Buradan batıya yöneliyor, Bingöl üstünden Elazığ-Malatya yolu ile de Orta Anadolu ve Kuzey Suriye’ye uzanıyordu.
Muş’un ilk çağ tarihinde Urartular’ı Medler takip etti. Günümüz İran Azerbaycan’ında yaşamakta olan Medler, Asur Devleti’ni ortadan kaldırdıktan (MÖ 609) sonra Muş Ovası’na yöneldiler. Medler, Kimmer-İskit saldırılarından yorgun düşen Urartu Devleti’ni, tarih sahnesinden silmekte zorlukla karşılaşmadılar. Ne var ki, Medler’in Doğu Anadolu’daki hâkimiyetleri fazla uzun sürmedi. Persler, Med ordusunu yenerek (M.Ö. 550) bu devleti ortadan kaldırdılar.
Persler’in Doğu Anadolu’daki hâkimiyetleri yaklaşık 200 yüzyıl kadar sürdü. Persler, I.Dareios zamanında güçlerinin zirvesine çıktılar. Muş ve çevresi Pers hâkimiyetinde Babil Büyük Satraplığı içinde yer aldı Pers döneminin en önemli gelişmesi, İmparator II. Artakserkses’e karşı baş kaldıran küçük kardeşi Kiros’un, savaşı kaybetmesi ve “Onbinler” diye anılan yenik ordusuyla ünlü Anabasis yürüyüşünü gerçekleştirmesidir. (MÖ 401) “Onbinler” Aras ve Kelkit vadilerine doğru çekilirken Bingöl ile Muş arasındaki alanları geçmişlerdir. Bu ordunun çekilişini yöneten Yunanlı komutan ve tarihçi Ksenofon, Muş ve çevre yaylalarında yaşayan halkın oymak hayatı sürdürdüğünü, ordusuna buğday, arpa, sebze, et ve binek atı sağladığını anlatır.
Muş ve çevresi, uzun yüzyıllar Romalıların, Partların ve Ermeni derebeylerinin hâkimiyet mücadelelerine sahne oldu. Doğu Anadolu’nun bu bölgesi adı geçen devletler arasında sık sık el değiştirmesine rağmen, bu mücadelelerden üstün çıkan taraf Partlar oldu, Roma İmparatorluğu’nun üstünlüğü hiçbir zaman kalıcı olmadı. Partlar’la, Romalılar arasındaki bitmez tükenmez savaşların sonuncusu 215-216’da gerçekleşti. Roma İmparatoru Macrinus, Nisibis, (bugünkü Nusaybin)’i bırakarak geri çekilince, Güney Doğu Anadolu’dan Fırat’ın batısına kadar olan Roma hakimiyeti sona erdi .
Part ve Pers kökenli Sasani hanedanından gelen I.Ardeşir’in İran’da kurduğu Sasaniler Devleti (MS 226), Doğu Anadolu’nun tarihinde yeni bir güç olarak ortaya çıktı. Sasaniler, çok kısa bir süre içinde hâkimiyet alanlarını genişleterek Roma İmparatorluğunun en büyük rakipleri oldular. Geçmiş Yüzyıllardaki Roma Part mücadeleleri yerini artık Roma-Sasani mücadelelerine bırakmıştı.
Sasani’lerin hâkimiyeti yaklaşık 400 yıl sürdü. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla ilkçağ sona erdiğinde Doğu Anadolu, bu kez uzun yıllar sürecek Bizans-Sasani mücadelelerine sahne olacaktı.
ORTA ÇAĞDA MUŞ
Muş ve çevresindeki Sasani hâkimiyeti İmparator Heraklios döneminde Bizans Ordularının Sasani kralı Şahbaraz’ı yenmesiyle sona erdi. Bu arada, VII. yy başında gelişen Arap akınları sırasında Arap komutanlarından Saad ibn Vakkas, Sasani ordusunu bozguna uğratınca (637), Sasani devleti de çöktü. Araplar Muş’un güneyine kadar gelmelerine rağmen Muş ve çevresine Bizans ordusu sahip çıktı.
Muş ve çevresi Arap akınları döneminden başlayarak Türklerin Bizans ordusunu Malazgirt’te bozguna uğratmasına kadar (1071) Bizans hâkimiyetinde, Taron (Taran) Theması idari bölgesinde yer aldı. Bölge bütün ortaçağ boyunca bu adla anıldı. Müslüman Arap ordularının Anadolu’ya akınları 640’da başladı. Halife Ömer devrinin sonlarına doğru 641’de İyaz bin Ganın komutasında Bir Arap ordusu Bitlis, Ahlat ve Muş’u aldı. Habib bin Mesleme ve Salman bin Rabia bu bölgeye ikinci bir sefer düzenlediler. (642) Ahlat ve çevresindeki beyleri idareleri altına aldılar. Ne var ki Arap Müslümanlarının hakimiyeti sürekli olmadı sık sık kesintiye uğradı.
Muş, Bitlis ve çevresi, Muaviye zamanında bir ara Bizans hâkimiyetine geçtiyse de Emevi’ler yöreyi yeniden denetimleri altına almakta gecikmediler. Halife Abdulmelik zamanında Muhammet bin Mervan, Muş ve çevresini Diyarbakır Amirliğine bu amirliği de El Cezire Genel Valiliğine bağladı.
Muş ve çevresi Emevi’lerden sonra Halifeliği ellerine geçiren Abbasilerin ilk yıllarında Avasım Bölgesi sınırları içinde yer aldı. Sonraki yıllarda Abbasilerin yöredeki hâkimiyetleri zayıflayınca Muş ve çevresi Bagradiler den Bagrad adlı prensin yönetim merkezi oldu. Bagrad’ın Bağdat’a gönderilmesi üzerine bu prensin yönetiminden hoşnut olmayan Muş’lular ayaklandılar. Ayaklanma sırasında Vali Yusuf Bin Abi Said Al-Marvazi öldürüldü. Bu olaydan sonra Muş Bagrat Krallığına bağlandı. X.yy’ın ikinci yarısı ile XI.yy’ın ilk yarısında Muş, Ahlat ve çevresi doğuya doğru genişlemek isteyen Bizans İmparatorluğu ile Doğu Anadolu’ ya hakim olan Abbasiler arasında sık sık el değiştirdi.
Selçuklular Dandanakan Savaşında (1040) Gaznelileri yenip bir devlet olarak tarih sahnesine çıkınca Tuğrul Bey’in sultanlığı devrinde Abbasiler Selçukluların koruması altına girdiler. Tuğrul Bey Selçukluların Doğu Anadolu’ya düzenledikleri seferlerden birinde Malazgirt’i kuşattı (1054) Bu seferle birlikte Selçuklularla Bizanslılar arasında Doğu Anadolu’daki hakimiyet mücadelesi başlamış oluyordu.
Sultan Tuğrul Bey’in ölümünden sonra Selçukluların başına geçen Sultan Alparslan Malazgirt Kalesini ele geçirip, Suriye’ye yönelince Bizanslılar Selçuklu Türk’lerini kesin yenilgiye uğratmak için İmparator Diogenes komutasında büyük bir orduyla Doğu Anadolu’ya bir sefer düzenlediler. Bizans Ordusu Malazgirt’i kuşatıp, ele geçirdi ve kaledeki bütün Müslümanları kılıçtan geçirdi. Bizans ordusunun Doğuya yöneldiğini haber alan Sultan Alparslan Güneye seferinden vaz geçti. Hızla Anadolu’ya yöneldi. Malazgirt önlerine geldiğinde kalenin Bizanslıların eline geçtiğini görünce savaş hazırlıklarına başladı. Romanos Diogenes’e bir elçi yollayarak barış teklifinde bulundu. O yüzyılın en kalabalık ordusunu toplamış olan İmparator, Sultan Alparslan’ın barış teklifini reddetti.
Alparslan Türklerin Turan diye anılan klasik savaş taktiğini uygulayarak ordusunu dörde ayırdı. Bu taktiğe göre Selçuklu ordusu biri merkezde ikisi yanlarda, biride merkezdeki birliklerin önünde olacak şekilde mevzilendi. Sultan Alparslan Merkezdeki kuvvetin önündeki az sayıdaki birlikle birlikte saldırıya geçti. Bu kuvvet kısa süren bir çatışmanın ardından yenilmiş görünerek geriye merkeze doğru çekildi. Türklerin yenilgiye uğrayıp geri çekildikleri sanan Bizans ordusu karşı saldırıya geçince sağ ve sol tarafta mevzilenmiş olan Selçuklu kuvvetleri, Bizans ordusunun artlarına sarkarak kıskaç içine aldılar savaş kısa sürede sona erdi. Bizans ordusu büyük kayıplar verdi. İmparator Romanos Diogenes esir edildi. Sultan Alparslan Romanos Diogenes’le antlaşma yaptı ve daha sonra onu serbest bıraktı.
Malazgirt Savaşının sonuçları büyük oldu. Bu savaşla Anadolu’nun Türkleşmesi dönemi başladı. Sultan Alparslan komutanlarından Anadolu içlerine seferler yapmalarını istedi. Böylece Muş ve çevresi kesin olarak Türklerin hâkimiyeti altına girdi.
Muş ve çevresi 1100 de Selçuklu hanedanlarından Melikşah’ın amcası Yakuti’nin oğlu olan Kutbettin İsmail’in kölesi Sökmen El-Kutbi Ahlat’lıların daveti üzerine Ahlat’a gelerek Van Gölü çevresinde Ahlatşahlar Beyliği’ni kurunca bu beyliğin sınırları içerisine katıldı. Ahlatşahlar zamanında Muş, Malazgirt ve çevresi tamamen Türkleşirken Muş’da doğunun kalkınmış ve zengin şehirleri arasında yerini aldı. Muş ve çevresi Ahlatşahlar, Artuklular ve Eyyubilerin hâkimiyet mücadeleleri sırasında birkaç defa el değiştirdi. 1191’de Eyyubi Meliki, Malazgirt Kalesini kuşattı ve kaleyi mancınıklarda dövmeye başladı. Erzurum Hükümdarı Saltuk’un kızı Mama Hatun, başında bulunduğu askeri kuvvetlerle Ahlatşahların yardımına gelince kuşatma kaldırıldı. Muş ve çevresi, tekrar Sökmenliler’in idaresine geçti. 1196’da Ahlatşahı Beg Timur’u öldürerek yerine geçen kölesi ve damadı Aksungur, hükümdarın karısını ve oğlunu Muş Kalesine hapsetti. Ahlatlılar Aksungurun ölümünden sonra Beg-Timur’un oğlu Muhammet’i hapisten çıkararak 1197’de hükümdar ilan ettiler.
Ahlatşahlar’daki bu karışıklıklardan yararlanmak isteyen Suriye Eyyübileri’nden Necmettin Eyyüb, Muş şehrini ele geçirince Ahlatşahlar’da Erzurum Meliki Tuğrulşah’tan yardım istediler. Tuğrulşah, Eyyübileri Muş’tan çıkarıp Ahlatşahlar’ın hükümdarı Balaban’i öldürerek bu ülkeye sahip olmak istediyse de halk Tuğrulşaha ayaklandı. Tuğrulşah önce Malazgirt’e çekildi ve burada da tutunamayarak Erzurum’a geri döndü. Muş ve çevresi, Ahlatşahlar Devleti’nin 1207’de yıkılmasından sonra Necmettin Eyyubi’nin eline geçti.
Necmettin Eyyübi Ahlat halkına kendisini kabul ettiremedi. Ahlatşahlar ülkesi, Gürcüler’in baskınlarıyla perişan edildi. Moğol tehlikesinden kaçan Celalettin Harzemşah Doğu Anadolu’ya girdiği sırada Van, Ahlat,Erciş, Muş, Malazgirt ve Bitlis çevresi Suriye Eyyübileri’nin kontrolü altında idi. Gürcüleri ezerek Ahlat’a gelen Harzemşah Celaleddin, Ahlatı kuşattı ve o devirde Kutbet Al-Islam sıfatını taşıyan Ahlat’a girerek, şehri üç gün boyunca yağmalattı. Bu arada Malazgirt ve Muş çevresi de bu yağmadan kurtulamadı. Ahlatşahlar’ın bir kültür merkezi haline getirdiği belde böylece, bir diğer Türk hükümdarı tarafından perişan edilmiş oldu. Harzemşah’ın Islam Türk dünyasındaki yanlış politikası üzerine harekete geçen Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, 10 Ağustos 1230’da Yassıçemen’de Harzemşah’ın ordusunu perişan etti. Harzemşah Celaleddin, kaçarken Dersim Dağlarında öldürüldü. Muş ve çevresi Anadolu Selçuklu idaresi altına girdi.
Alaeddin Keykubat Iran üzerinden gelen Moğol tehlikesine karşı topraklarını korumak için hazırlıklarda bulunurken Moğollar’ın önünden kaçan Türkmenleri Malazgirt ve Muş çevresine yerleştirerek bunlardan yararlanmayı düşündü. Malazgirt ve Muş Kalelerine askerler yerleştirdi ve suları tamir ettirdi. Alaeddin Keykubat’ın ölümünden sonra Anadolu Selçuklu Devletinde Alaeddinin yerini dolduracak değerli bir devlet adamı çıkmayınca Moğollar hızla Doğu Anadolu’ya girdiler. 1243 Kösedağ Savaşıyla Anadolu tamamen Moğollar’ın egemenliğine girdi. Muş ve çevresi de Moğol tahribat ve katliamına uğradı.
Muş ve Malazgirt Moğollar’dan sonra Iran, Doğu Anadolu ve Irak havalisinde kurulan İlhanlılar Devleti’nin idaresine geçti. Ne var ki, Doğu Anadolu, hiçbir zaman Ahlatşahlar zamanındaki zenginliğine ve kültür yüksekliğine ulaşamadı. Ilhanlılar’ın Iran’da yıkılmasından sonra Muş ve çevresindeki Türkmenler. Bağdat’ta hüküm süren Celayirliler’in hanı Sultan Üveys (1356-1357) zamanında katliama uğradılar. Bu esnada Bu esnada Doğu Anadolu’da Karakoyun ve Akkoyun Türkmenleri hâkimiyet kurmak için mücadeleye başladılar. Doğu Anadolu’ya hâkim olan Karakoyunlu’lar zamanında Muş, bu beyliğin sınırları içerisinde kaldı.
Bu arada İran üzerinden batıya doğru ilerleyen Timur tehlikesi ortaya çıktı. Timur’un önünden kaçan Türkmen boyları Karakoyun’lu topraklarına girince Karakoyunlu hükümdarınca Muş, Bulanık Malazgirt ve Varto’nun dağlık kesimlerine yerleştirildiler. Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, Timur’a karşı koyamayınca Osmanlılara sığındı. Karakoyunlu topraklarına giren Timur girdiği her yerde yaptığı gibi Muş ve Malazgirt’i de tahrip etti, halkı kılıçtan geçirdi. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Muş şehrinden bahsederken Timur’un Muş’ta yaptığı tahribatın izlerinin hala mevcut olduğunu söyler.
Timur Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt’ı l402 yılında Ankara savaşında mağlup edince Anadolu tamamen Timur’un kontrolü altına geçti. Timur Çin seferine gitmek için Anadolu’dan ayrıldıktan sonra Anadolu’da Osmanlı şehzadeleri arasında taht kavgaları başladı. Doğu Anadolu’ya geri dönen Karakoyunlu Yusuf. Beyliğini yeniden kurdu. Kara Yusuf’un ölümünden sonra Akkoyunlular Karakoyunluları tehdit etmeye başladılar.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ordusunu Muş Ovası’ nı doğudan çeviren dağların gerisine gizleyerek Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah ‘ı beklemeye başladı. Pusudan habersiz ihtiyatsız hareket eden Cihanşah bir gece baskınında ele geçirilip öldürüldü. Uzun Hasan böylece Karakoyunlu Devleti’nin çöküşüne zemin hazırladı ve Doğu Anadolu’yu hâkimiyeti altına aldı.
Osmanlılarla komşu olan Akkoyunlu hükümdarı, bütün Anadolu’ya hâkim olmak için Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet’le 2 ağustos l473 ‘de Otlukbeli’nde savaşa tutuştu. Uzun Hasan, bu savaşta yenilince ülkesi sarsıldı. Uzun hasan,l478’de ölünce Akkoyunlular’da iç karışıklıklar baş gösterdi. İran’da şeyh Seyfettin Erdebili neslinden şeyh Haydar’ın oğlu olan Şah İsmail, İran ve Akkoyunluların toprakları üzerinde Safeviler Devleti’ni kurdu. Şah İsmail’in annesi Alemşahbanu Uzun Hasan’ın kızıdır. Şii itikadını benimseyen Şah İsmail, Doğu Anadolu ‘da sünni Türkmenlerin arasında katliama başladı. Akkoyunlu Türkmenleri’yle Şah İsmail arasındaki mücadeleden en çok Doğu Anadolu halkı acı çekti.
Muş ve çevresi Ahlatşahlar yönetimindeyken tamamen Türkleşmiş ve Ahlatşahlar’ın imar faaliyetleriyle de Doğu Anadolu’nun zengin yörelerinden biri haline gelmişti. Marco Polo XIII yy ortalarında Muş ve Mardin’de pamuk baharat ve çeşitli kumaşların çok miktarda imal edildiğin kaydeder Muş ve çevresi Moğolların ve Timur’un tahribatından bir hayli etkilendi ve geriledi. Şehirleri terk eden Türkler köylere ve yaylalara doğru çekilip çiftçiliği bırakarak hayvan beslemeye başladılar. Akkoyunlu Uzun Hasan zamanında Uzun Hasanı ziyaret eden İtalyan elçisi Barbaro Muş’tan bahsederken şehrin meskûn ve kalesinin müstahkem olduğundan söz eder.
YENİ ÇAĞDA MUŞ
Osmanlı Sultanı II Beyazıt zamanında kuvvetlenen Şah İsmail Anadolu’da hâkimiyetinin kurmaya çalışılırken aynı zamanda müritlerini de el altında Anadolu’nun çeşitli yerlerine göndererek Osmanlılar aleyhine isyanlar çıkartmaya başladı. Şehzade Yavuz Trabzon Valiliğinde bulunduğu yıllarda Şah İsmail’in durumu yakından takip ederek tehlikenin farkına vardı. Babasıyla girdiği taht mücadelesinde galip çıkıp Osmanlı tahtını ele geçirdiğinde ilk işi büyük bir orduyla Doğu Anadolu’ya yürümek oldu. 23 Ağustos 1514’de Çaldıran’da Şah İsmail’i bozguna uğrattı. Böylece Doğu Anadolu ve Tebriz Osmanlıların hâkimiyetine girdi.
Yavuz Sultan Selim Doğu Anadolu’da iken bu bölgedeki aşiretler İdris’i Bitlisi’nin önderliğinde Yavuz’un emrine girdiler. Yavuz Sultan Selim Doğu Anadolu’yu İran’a karşı korumak için bu aşiretleri birtakım derebeyliklere ayırarak onlara geniş imtiyazlar verdi bu aşiretlerden İran’a karşı uç beyleri olarak yararlanmaya çalıştı.
Kanuni zamanında Safeviler Doğuya saldırıp Erzincan’a kadar olan yerleşim bölgelerinde yağma ve katliama girişince Muş ve Malazgirt çevresi de tahrip oldu. Doğu seferine çıkan Kanuni İran içlerine sefer yaptı ise de da Doğu Anadolu’daki sınır çatışmaları Sultan IV Murat zamanında 1639 da yapılan Kasr’ı Şirin antlaşmasına kadar devam etti.
Osmanlı Devletinin mülki taksimatında Muş ve çevresi bazen Van eyaletine bağlı sancak merkezi bazen de eyaletin Bitlis Hanlığına bağlı bir nahiye oldu. Bitlis hanlığının ortadan kalkmasından sonra Muş Erzurum eyaletine bağlı sancağın merkezi olurken, Bitlis’te Muş’a bağlandı. 1700 yılları sonrasında Muş ve çevresinde bir nevi babadan oğula geçen yerel paşalık vardı.
YAKIN ÇAĞDA MUŞ
Muşta yerel paşalık yapan Aleaddin paşa zamanında 1794’te İran şahı Doğu Anadolu’ya girerek Muş ve Hınıs’ı yağmalattı. İran’lıların kışkırtmasıyla çıkan isyanları bastırmak için harekete geçen Osmanlı Devleti yardımcı kuvvet olarak yerel paşalardan asker toplarken Muş Beylerbeyi Aleaddin paşanın oğlu Emin paşadan da yardım aldı ve isyancı aşiretler üzerine yürüdü. 1821 de Kaçar hanedanından Fatih Ali Şahın veliahtı ve Iran şahı Abbas Mirza Doğu Anadolu’ya girerek Muş ve çevresini yağmaladı.
1826’da Sultan II. Mahmut Yeniçeri Ocağını kaldırırken Erzurum Eyaletinde Yeniçeri ağası olan Gürcü Osman Paşa, Muş Beylerbeyi Emin paşa tarafından yakalanarak Varto’ya getirilip idam edildi. Bu esnada Doğu Anadolu’daki yerel paşalar, nüfuslarını artırarak merkezi otoriteye karşı ayaklanmaya başladılar. 1839’da ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu’ ile birlikte yerel beyliklere son verilmeye başlandı. Muş’un Bağlar Köyü yakınındaki Alaeddin Paşa oğullarının konağına hücum eden halk, konağı yağmaladı. Devlet Muş’ta yerel paşalığa son vererek burayı Erzurum’a bağlı sancak merkezi haline getirdi.
1889’da II. Abdülhamit Doğu Anadolu’da sükûneti sağlamak ve doğudan gelecek Rus tehlikesine karşı mahalli güçleri kullanmak için Hamidiye Alayları kurdurdu Hamidiye alaylarının paşaları yöredeki aşiret ağalarından seçildi. Aşiret ağalarının oğulları İstanbul’da açılan askeri okullarda eğitilerek Hamidiye alaylarının başına getirildi. 1890’lı yıllardan itibaren Doğu Anadolu’da Ermenilerin faaliyetleri başladı. Çeteler halinde hareket eden Ermeniler Muş, Bulanık, Malazgirt ve Varto köylerinde katliama giriştiler. Hıristiyan ve doğuda Rusların müttefikleri olmaları sebebiyle Ermeniler hem Avrupa âleminden hem de Çarlık Rusya’sından yardım görerek komiteler kurmaya başladılar. Dışarıdan Osmanlı Devletine baskı yaptırarak Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmak için harekete geçtiler. Hamidiye alayları doğuya dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koymada yararlı olurken aşiret kavgalarında aynı başarıyı gösteremediler. Muş, Malazgirt, Varto ve Bulanıkta aşiret kavgaları alevlendi bazı Hamidiye alaylarının taraflı hareket etmesi üzerine yörede asayiş tamamen bozuldu ve aşiretler arası çatışmalar yoğunlaştı.
XIX. yy’ın sonları ve XX yy.ın ilk yıllarında Muş bölgesi harici teşviklerle körüklenen Ermeni Taşnakları’nın ihtilal hareketine sahne oldu. 1894’de Sason ihtilalini müteakip 1895 senesi içerisinde hükümetin kurduğu ve Erzurum’daki Fransa, İngiltere ve Rus Konsoloslarının katıldığı bir heyet Muş’ta toplanarak isyanın sebeplerini görüştü. 1901 senesinde Muş ovasında faaliyetlerde bulunan Ermeni çeteleri köyleri yağmaladılar ve hükümet kuvvetleri ile çarpıştılar. 1905’teki Ermeni baskınları Muş ve çevresine büyük zararlar verdi.
1.DÜNYA SAVAŞINDA MUŞ
1914’de 1. Dünya savaşlarında Osmanlı Ordusu’nun Kafkas seferi büyük hezimetle sonuçlandı. Rus orduları Doğu Anadolu’yu işgal etmeğe başladı. 1915 yılında Ruslar Eleşkirt ve Pasinler üzerinden Malazgirt’e doğru ilerlediler. Bundan cesaret alan Ermeniler Rus işgalini kolaylaştırmak için Muş Varto ve Bulanık’ta Müslüman köylerine baskınlar düzenlemeğe başladılar. Rusların desteklediği ermeni katliamlarından korkan halk Elazığ ve Diyarbakır tarafına kaçmağa başladı. 1915 yılının Şubat ayında Varto, 1916 yılında da Muş Rus ordusunun eline geçti. Rus ordusu içerisinde gönüllü askerlik yapan Ermeniler asırlar boyu beraber yaşadıkları Muş halkını katletmeğe başladılar. 1916 yılında Diyarbakır 16. Kolordu Komutanlığına Çanakkale’de başarı kazanmış olan Mustafa Kemal Paşa atanınca buradaki çatışmaların seyri değişti. Kısa zamanda toparlanmağa başlayan 2. Ordunun 16. Kolordusuna ait 8 tümen Muş çevresinde toplanmış, gönüllülerle 3 Ağustosta saldırıya geçti ve Kurtik dağları üzerinden Muş şehrine girdi. Rus birlikleri kontrolleri altındaki köylerde katliam yaparak geri çekildiler. Ne var ki Ruslar yeni birliklerin katılmasıyla yeniden saldırdılar ve Muş’a girdiler. Ama Rus işgali fazla uzun sürmedi. Türk ordusu 1917 yılının bahar aylarında karşı saldırıya geçerek 30 Nisan günü şehri Ruslardan geri almağa muvaffak oldu.
18 Ağustos 1917 de yapılan ateşkes antlaşmasına göre Ruslar Doğu Anadolu’dan çekildiler. Ruslar çekilirken ordunun ağırlıklarını Ermenilere bırakarak onları Türk’lere karşı harekete geçirmeğe çalıştılar.1. Dünya savaşının galipleri Mondros Mütarekesi Wilson prensipleri ve Sevr antlaşmasında açıkça görüldüğü gibi Doğuda Ermenilere devlet kurdurtmağa çalıştılar. Ermeniler de bu toprakları ele geçirmek özellikle Wilson prensiplerindeki maddeye göre bölgede çoğunluğu elde etmek için katliamlara giriştiler. Muş ve çevresi de bu katliamlara maruz kaldı.
KURTULUŞ MÜCADELESİNDE MUŞ
Sevr anlaşmasına dayanarak Doğuda devlet kurmak isteyen Ermeniler teşkilatlandırdıkları komitelerle katliamlarına devam ederken, Anadolu’da işgal edilmeye başlanmıştı. 19 Mayıs 1919’da Samsuna çıkan Mustafa Kemal Paşa Amasya tamimini yayınladıktan sonra Erzurum’a geçti. Bu sırada Doğu Anadolu halkı Ermeni katliamlarını durdurma ve Ermenilere karşı mücadele kararı alırken civar vilayetlere dağılmış olan Muş halkı da yeniden şehre dönmeye başladı. Ermenistan üzerinden Doğu Anadolu’ya giren Ermeni orduları, Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk ordusunca yenilgiye uğratıldı. Gümrü Antlaşmasıyla da Doğu Anadolu işgal ve katliamlardan kurtuldu.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE MUŞ
Cumhuriyetin ilânından sonra yurtta kalkınma hamlesiyle birlikte önemli inkılâplar yapılmaya başlandı. Bu inkılâplara tepki. Olarak Doğu Anadolu' da Şeyh Sait İsyanı patlak verdi. Bu isyanı destekleyenlerin başında Ha-midiye Alayları'nın komutanlığını yapan ve doğuda büyük nüfuzu olan Halit Paşa da bulunuyordu. Halit Paşa'nın Osmanlı Devleti'nin çöküşü sırasında kurulan zararlı cemiyetlerden Kürt Teali cemiyetiyle yakından ilişkisi vardı. Hamidiye Alayları'nın gücüne güvenen Halit Paşa, dışardan da destek göreceğini umarak isyan etmek için yöre halkından kuvvet toplamaya başladı. T.B.M.M. Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey'le anlaştı. Kendisi Doğu Anadolu'da ayaklanırken bir yandan da isyanının amacını diğer Cemiyeti Akvama duyurarak olayı milletlerarası mesele haline getirmeye çalıştı. Halit Paşa bu maksatla Varto'nun Kereç Köyü'nde aşiret ağalarıyla yaptığı toplantıda umduğu desteği bulamadı. Bunun üzerine kendisine katılmayan ağaları, Ankara Hükümeti'ne isyan etmiş gibi göstermeye çalıştı. Aşiretler üzerine yaptığı baskınlarla Varto ve Bulanık çevresinde yağmalama hareketlerinde bulundu. Olayın aslı anlaşılınca Halit Bey Erzurum'a davet edilerek orada Kolordu Divanı Muhasebat Komisyon Reisliği vazifesiyle alıkondu ve miralay rütbesi verildi. Erzurum'da siyasi faaliyetlerine devam eden Halit Paşa bu sefer şeyhlere yanaşmayı denedi. Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarmış olduğu kanunları İslam'ın aleyhine göstererek Şeyh Sait'in desteğini aldı. Pasinler depremi sebebiyle Erzurum'a gelen Mustafa Kemal Atatürk, Halit Bey'in faaliyetlerini öğrenerek tutuklanmasını emretti. Bitlis Cezaevi'nden Şeyh Sait'le haberleşen Halit Bey, isyanın bastırma emrini verdi. 5.2.1925'de Doğu Anadolu'da büyük bir isyan çıktı. Şeyh Sait'in kuvvetleri dört kola ayrılarak Doğu Anadolu'ya yayılırken dördüncü kol Muş, Varto, Malazgirt ve Göynük çevresini işgal etmeye çalıştı. Varto'yu ele geçiren isyancılar Muş'a ilerledilerse de Muş Vali Vekili Sırrı Bey, halktan topladığı yardımcı kuvvetlerle Murat Köprüsü civarında Şeyh Sait'in isyancılarını mağlup etti ve isyancıların Varto'ya geri çekilmesini sağladı. Bu olaylar esnasında Halit Bey ve Yusuf Ziya, Bitlis Cezaevinde idam edildi. Dört ayrı yerdeki isyanın üçü bastırılınca Şeyh Sait Varto'ya gelerek Bulanık üzerinden İran'a geçmeye çalıştı. Şeyh Sait'in önderliğinde Muş'a doğru tekrar ilerleyen isyancılar, Muş-Varto arasındaki tarihi Abdurrahman Paşa Köprüsü üzerinde askeri kuvvetlere teslim olmak zorunda kaldı. Böylelikle Muş halkının desteklemediği, ama Varto'ya büyük zararlar vermiş olan Şeyh Sait isyanı sona erdi.
İklim
Bölgenin denize uzak ve yüksek olması nedeniyle karasal iklimin etkisi görülür. Çok geniş bir bölge olması ve yükseklik farklarına bağlı olarak iklim özellikleri farklılaşır
Ekonomi
Başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. İrili ufaklı fabrikalar da mevcuttur.
Nüfus
1893 yılı Osmanlı nüfus sayımına göre Muş Sancağı'nda yaşayan kişi sayısı 99.560 kişidir. Bunların çoğunluğu (%54) Ermenilerden oluşmaktadır. Muş'taki toplam Ermeni nüfusu 53.776 kişiyi bulmaktadır. Muş'taki Kürt ve Türk nüfusu ise toplam 42.647 kişidir (%43).
19. yüzyılın sonlarında çoğunluğunu Ermeniler'in oluşturduğu şehrin nüfusu 27 bin civarındaydı. Savaşlar ve kıtlık nedeniyle sürekli azalan bir nüfus seyri izleyen şehrin 1950'deki nüfusu 7.050'ydi. 1955'te 10.888'e, 1965'te 15.687'e, 1970'te 23.058'e yükselmiştir. Aniden yükselişe geçmesinin nedeni il merkezi olması nedeniyle ilçelerden ve özellikle Varto'dan gelen göçlerdir. 1980'de şehir nüfusu 40 bini, 1990'da 45 bini, 2000 de de 67 bini aştı. Bu kadar hızlı nüfus artışının sebebi yine kırsaldan gelen göçtür. 2007 sonunda nüfus 70 bine yaklaşmıştır. Nüfusun çoğunluğu Kürt kökenlidir. Kentte diğer önemli nüfusu da Türkler (büyük bir kısmı yerli, kalanı ise Karapapaklar ve Balkan Muhacirleri), Araplar ve Sünni Zazalar oluşturur.
|
1965 | 85.991 | 15.687 | 70.304 |
1970 | 103.641 | 23.058 | 80.583 |
1975 | 122.610 | 27.761 | 94.849 |
1980 | 146.527 | 40.977 | 105.550 |
1985 | 165.895 | 42.159 | 123.736 |
2000 | 171.023 | 67.927 | 103.096 |
2007 | 167.978 | 70.509 | 97.469 |
2008 | 168.817 | 69.507 | 99.310 |
2009 | 172.535 | 72.774 | 99.761 |
2010 | 173.771 | 74.902 | 98.869 |
2011 | 180.767 | 81.918 | 98.849 |
2012 | 179.534 | 81.764 | 97.770 |
2013 | 182.883 | 84.121 | 98.762 |
2014 | 186.097 | 88.409 | 97.688 |
2015 | 188.550 | 91.126 | 97.424 |
| | | |
Ekonomi
Muş kenti, ekonomik açıdan geri kalmış şehirlerdendir. İklimsel ve coğrafi özellikler sebebiyle ekonomik gelişme gösterememektedir. Muş ilinde sanayi gelişmemiştir. Kent ekonomisinde sanayi ve ticaret tüm sektörün %10'unu, hizmet sektörü ise %70'ini oluşturmaktadır. Merkez köyler de katıldığında hizmet sektörü yerini tarım sektörüne bırakır.
Merkez ilçe genelinde ekonomik yapı temelde tarım ve hayvancılıka dayalıdır ve halkın büyük kısmı kırsal alanda yaşadığı için, merkez ilçe nüfusu düşüktür. Tarım ve hayvancılık da büyük ölçüde geleneksel yöntemlerle yapıldığı için verim çok düşüktür. Muş ovasında yetiştirilen ürünler, şekerpancarı, nohut ve tahıldır. Bunun yanında tütün üretimi de yapılmaktadır.
Muş‘ta kişi başına düşen gelir 578 Dolar’dır. Karasal ve sert bir iklime sahip olan Muş kentinde, hayvancılığa dayalı sanayi geliştirilmesi ve üniversiteye önem verilmesi planlanmaktadır. Ancak hayvancılığın geliştirilmesi ve hayvancılıktan verim alınması için çalışmalar yapılması da gündeme gelmektedir. Kurulan Muş Alparslan Üniversitesi'nin kente canlılık katması beklenmektedir.
Şeker fabrikası bölgenin önemli sanayi tesisidir. Süt ürünleri, un, yem, çivi ve tel fabrikası yanında kırsal kesimdeki el tezgâhlarında dokunan halılar ekonomiye katkıda bulunur.
Eğitim
Şehirde Muş Alparslan Üniversitesi faaliyet göstermektedir. Özellikle Ön-lisans programlarında kontenjanları fazla olup fakülteleri yeni açılmıştır. Eğitim Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi İslami İlimler fakültesi gibi fakültelerin yanı sıra Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü kurulmuş olup ülke genelinde önemli bir yere sahiptir. 9000'e yakın öğrenci mevcudu ile şehrin ekonomisine ve kültürüne önemli katkılar sunmaktadır.
Kültür
Muş lalesi, şehrin önemli tanıtım objesidir. Muş lalesi, Muş'un Türkiye çapında markalaşmasına öncülük eden bir kültürel değeridir. Muş lalesi Nisan sonu ile Mayıs başlarında çiçek açar ve 15 günlük kısa bir ömrü vardır. Bu dönem zarfında Muş ve çevresi görülmeye değerdir. Her yıl Mayıs ayında festival düzenlenir.
Muş üzümü de meşhur ürünüdür. Üzümcülüğün gelişmesi için çalışmalar yapılmaktadır.
Muş yöresi, Halkoyunları açısından halay bölgesine girer. Tipik Doğu Anadolu halay oyunları bu yörede de görülür.
Korkut ilçesi
Yerleşim yeri olarak 1000 yıllık bir geçmişi bulunduğu tahmin edilmektedir. Korkut’un ilkçağlarda urartu devletinin sınırları içinde olduğu bilinmektedir.
1071 Malazgirt zaferinden sonra Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın komutanlarından Seyit İbrahim yöreyi Selçuklu topraklarına katmıştır.1964 yılında Korkut adını alan yöre 09.05.1990 tarih ve 3644 sayılı Kanun ile ilçe statüsüne kavuşmuştur.
Korkut ilçesi kısmen kuzey ve kuzeybatısında Muş İl merkezi, kuzeyde Bulanık İlçesi, doğuda Bitlis İli Güneyde ise Hasköy İlçesi bulunmaktadır. İlçe Muş ovasının Doğusunda Van Gölü çöküntüsüne komşu bir yerdedir. Rakımı 1300 metredir.
İlçede şiddetli karasal iklim mevcuttur. Yıllık sıcaklık ortalaması 18.7 derecedir. Yıllık yağış ortalaması 37 kg.’dır.
2015 Mart Ayı nüfus verilerine göre Korkut merkez ve Köy nüfusları toplamı 26.431’tür. İlçe merkez nüfusu 3.453’tür.
Korkut ilçesi 1 Belde 30 köy ve 9 mezradan oluşmaktadır. İlçe merkezi 3, Altınova Beldesi ise 4 mahalleden oluşmuştur.
İlçede evler genellikle iki katlı betonarmeden yapılmıştır. Çok çocuklu kalabalık aile yapısı hakimdir. Halk oyunları Aşırma, Koçeri, Botani ve Gerandi’dir.
Evlilik öncesi evliliğe genellikle aile büyükleri karar verir. Kız isteme töreninden sonra “Şerbet İçme” de denilen nişan merasimi yapılır. Düğün ise genellikle Perşembe günü erkek tarafının evinde toplanmayla başlar, Pazar sabahı gelin alınmasıyla sona erer.
Ölüm olaylarında, cenazeyi defin işlemini müteakip ertesi gün cenaze evinde taziye kabul edilir. Erkek ve kadın taziyeleri ayrı yerlerde yapılır. Kur’an’dan ayetler okunur ve başsağlığı dilenir.
İlçede Yarı Açık Cezaevinden okula dönüştürülen 1125 kapasiteli Kümbet Yunus Emre YİBO, Korkut YİBO ve Altınova Beldesinde hizmet veren Altınova YİBO okul sorununa büyük oranda çözüm getirmiştir.
Ekonominin temeli tarım ve hayvancılıktır. Sulu tarım olanakları az olduğundan gelir seviyesi düşüktür. 4000 dekar tarım alanını sulanmasını sağlayacak olan Korkut göleti ve sulama kanallarının bitmesi halinde tarım alanında gelir seviyesi yükselecektir. 109.108 dekar tarım alanından 18.926 dekar alan sulanmaktadır. 88.000 büyükbaş, 65.000 küçükbaş hayvan mevcuttur. İlçe de yetiştirilen başlıca ürünler buğday, arpa, nohut, fasulye, şekerpancarı, yonca, korunga, patates ve lahanadır.
İlçede Posta işleri Merkez Müdürlüğünce hizmet verilmektedir. İlçe Merkezde 808 kapasitede Dicle, Altınova Beldesinde 504 kapasite de Elifitre 11, Karakale Beldesinde 304 kapasitede Dicle, Güneyik Köyünde 504 kapasitede Dicle, Güven Köyünde 304 kapasitede Levent ve Taşlıca Köyünde 504 kapasitede Dicle santrali bulunmaktadır. 27 köyün hepsinde şebekeli sistem ile su verilmektedir. 20 köyün yolu asfalt diğerlerinin stabilizedir.
Mahalli İdareler İlçe Özel idaresi Merkez, Altınova Belediyesi ile 30 köy, 9 mezra ve toplam 7 mahalleden oluşmaktadır.
Hasköy
Hasköy İlçesinin tarihi, Bizanslılar devrine kadar uzanmaktadır. 1071 Malazgirt Meydan savaşından sonra İlçenin yerli halkı Basra’dan göç ederek, Batman İli Sason İlçesi ve Bitlis İli Mutki İlçesi üzerinden gelip, İlçeye yerleşmişlerdir.
Batı ve Kuzeybatıda Muş, Kuzeydoğuda Korkut İlçesi, Doğu ve Güneyde ise Bitlis İli hudutları ile çevrilidir. Yüzölçümü bakımından İlin en küçük ilçesidir. İlçenin deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1400 metre civarındadır. İlçenin güneyi engebeli bir alana sahip olduğundan, bu kesimde ortalama rakım 1850 metreye kadar çıkmaktadır. İlçenin kuzeyinde ise Korkut İlçesi sınırları içerisinde kuzeybatı-güneydoğu doğrultulu Otluk ve Karaçavuş dağları uzanır. İlçe alanının büyük bir bölümünü kaplayan Muş Ovası bu iki yükselti arasında yer almaktadır. Hasköy İlçesinin en önemli akarsuyu Karasu Irmağıdır. Sazlıkbaşı köyünün güneyinden İlçemiz sınırlarına giren Karasu Irmağı, güneydoğu istikametine doğru akar. Düzkışla beldesinin batısında İlçe Hudutlarını terk eder. Ayrıca İlçenin içerisinde geçmekte olan Değirmen deresi Karasu ırmağına dökülmektedir. Otluk ve Karaçavuş dağları zirve bölümü ormanlık olup, bu bölümle ovaya doğru uzanan vadi tabanları örtü gizleme yapar. İklim Doğu Anadolu’nun karasal iklim özelliklerine sahiptir. Kışları çok soğuk ve kar yağışlı, yazları ise sıcak ve kurak geçmektedir.
İlçe köy iken, 1968 yılında kasaba, 1987 yılında İlçe durumuna getirilmiştir. Kuruluş yılında İlçemize 1 kasaba 47 köy bağlı iken, Korkut beldesinin 1990 yılında İlçe oluşuyla 30 köy Korkut ilçesine bağlanmıştır.
İdari yönden İlçemize bağlı 1 belde, 17 köy ve 3 yerleşim birimi mevcuttur. İlçe merkezinde 3 (Kültür, Sunay, Sayanlar), Düzkışla beldesinde 3 (Yenimahalle, Kültür, Bahçelievler) olmak üzere 6 mahalle muhtarlığı vardır.
İlçemiz halkı etnik yönden genel olarak bütünlük arz eder. Gelenek, görenek, örf –adet ve ananeler sürdürülmektedir.
İlçe olmadan önce merkezde 1 lise, 3 ilkokul ile okuma-yazma oranı oldukça düşüktü. O tarihten sonra İlçede ek olarak 1 YİBO, 2 İlköğretim okulunun açılması okuma oranını yükseltmiştir.
İlçede 1996 yılında faaliyete giren İlçe Halk Kütüphanesinde 3010 demirbaş kitap bulunmaktadır.
İlçemizi Muş Amatör Kümede Hasköy Spor Kulübü, Yıldız Spor Kulübü ve Dağdibi Spor Kulubü temsil etmektedir. İlçe Merkezinde 1 kapalı stat bulunmaktadır.
Tarım ve hayvancılık İlçe ekonomisinde önemli yer tutmaktadır. İlçede otobüs işletmeciliği ve yurt dışında işçi olarak çalışan halkın çokluğu İlçenin ekonomik gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Domates, biber, patlıcan, soğan, fasulye ve kavun-karpuz yetiştirilmektedir. Tütün, şeker pancarı ve buğday halkın başlıca geçim kaynağını teşkil etmektedir. 3 yerleşim yerinde (İlçe merkezi, Büvetli ve Dağdibi köylerinde) arıcılık yapılmaktadır. 450 kovan mevcuttur. İlçede Holştain, Brown, Swis ve melez olmak üzere süt ve et hayvancılığı yapılmaktadır. İlçemizde yıllık olarak büyük baş hayvanlardan 3.950 ton, küçükbaş hayvanlardan 93,5 ton süt elde edilmektedir. Hayvansal ürünler genellikle üreticilerin kendi ihtiyaçları için üretilmekte, fazla kısmı ise çevre pazarlarında satılmaktadır.
İlçe merkezi; Muş İlimizi Doğu Anadolu’nun diğer illerine bağlayan karayolu ağı üzerinde bulunmaktadır. İlçe Merkezi Muş İline 18 Km. uzaklıkta olup yol asfaltla kaplıdır. Ayrıca İlçemiz sınırları içerisinden Muş-Tatvan demiryolu hattı geçmektedir. Köy yollarımızın 1998 yılı içinde Valilikçe yapılan çalışmalarda 14 köyümüze asfalt kaplama tamamlanmış, diğer yollarımız stabilize kaplamadır. 1985 yılında faaliyete giren Posta işletmesi merkezde 1300, Gökyazı Köyünde 228, Umurca Köyünde 254 kapasiteli telefon santrali ile hizmet vermektedir.
A ) Köyler:
Köylerimizin Geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Elektrik, yol ve telefon gibi hizmetler köylerimizin tamamına ulaşmıştır. Köylerimizde en büyük eksiklik içme suyunun giderilmemiş olmasıdır.
17 köy, 3 yerleşim yeri vardır. Dağdibi ve Gökyazı köylerinde köy konakları vardır. Otaç, Sarıbahçe, Gökyazı ve Dağdibi köylerinde sağlık evi mevcuttur.
B ) Belediyeler:
İlçemizde Hasköy merkez ve Düzkışla kasabasında Belediye teşkilatı mevcuttur.
I - Hasköy Belediyesi: 1968 tarihinde kurulmuştur. Sunay, Kültür ve Sayanlar mahallesi olmak üzere toplam 3 mahalleye hizmet vermektedir.
II - Düzkışla Belediyesi: 1992 yılında kurulmuştur. Bahçeli evler, Kültür ve Yeni mahalle olmak üzere 3 mahalleye hizmet vermektedir.
Varto
Varto adının Urartulardan geldiği binmektedir. Bu da İlçenin Urartular döneminden bu yana var olduğunu göstermektedir. Varto zaman, zaman işgallere uğramıştır. En son kurtuluş savaşı ile birlikte Varto İlçesi Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisine alınmıştır. İlçe köklü bir geçmişe sahip İlçeye 1840 yılından itibaren Kaymakam ataması yapıldığı tarihi kaynaklardan anlaşılmaktadır. Buda 1840 yılından itibaren Varto ilçesinin ilçe statüsünde olduğunu ispatlamaktadır.
Muş İlinin kuzeyinde yer alan Varto İlçesi, doğusunda Bulanık İlçesi, kuzeyinde Tekman ve Hınıs İlçeleri ile batıda Solhan ve Karlıova İlçeleri ile çevrilidir. Yüzölçümü 1418 Km2’dir. Rakımı ise 1.650'dür. Bingöl dağlarının eteğinde uzanan ovamsı bir düzlüğe kurulmuştur. İklim yapısı tipik karasal iklimine sahiptir. Yazları kurak ve sıcak kışları ise soğuk ve kar yağışlı geçmektedir. Bingöl, Şerafettin ve Hanşeref dağları olmak üzere üç büyük dağ ilçe sınırları içerisinde bulunmaktadır. Hanşeref dağları üzerinde Hamurpet adıyla krater göl bulunmaktadır. Hamurpet büyük ve küçük olmak üzere iki gölden müteşekkildir. İlçede Seferek Çayı, Bingöl Çayı ve Koşkar Suyu adı altında üç önemli akarsu mevcuttur. İlçede 7 mahalle, 93 köy ve 50 mezra bulunmaktadır.
2010 Yılı sonu itibarıyla Şehir Merkezinde: 10.241, Köylerde: 22.137 olmak üzere İlçemizin toplam nüfusu: 32. 378 kişidir. Yurt dışında ve özelikle batı illerimize göç oldukça fazladır.
İlçede Varto Belediyesi adıyla bir adet Belediye mevcuttur. 7 mahalle 93 köy olmak üzere toplam 100 yerleşim yeri bulunmaktadır.
İlçe 1966 yılında geçirdiği deprem afeti sonucunda konut yönünden büyük bir tahribata uğramıştır. İlçe Merkezi ve köylerde mevcut konutlar tamamen yıkılmış ve kullanılamaz bir duruma gelmiştir. Ancak Bayındırlık Bakanlığı bu konuda büyük bir çaba göstermiş ve halkın konut ihtiyacını önemli ölçüde gidermiş olmasına rağmen konut sorunu halende güncelliğini koruyan ve halledilmesi gereken önemli bir sorun olarak devam etmektedir. İlçemiz Merkezi ve köylerinde yaşayan halkın büyük bir bölümü hayvancılıkla ve ondan sağladığı gelirler ile geçim ve yaşantısını sürdürmektedir. Sosyal yaşam ve ilişkilerde söz konusu olan yeniliklere kolayca uyum sağlamaktadır. İlçemizde iş ve çalışma hayatını etkileyebilecek işyerleri bulunmadığından yaz aylarında hayvansal ürünleri değerlendiren ve İlçe Merkezinde kurulu olan bir adet kaşar peyniri üreten küçük tip mandıra mevcuttur. Yurt dışında çalışan büyük ölçüdeki işçi potansiyeline rağmen İlçede klasik konut tipleri ve işyerleri dışında konut ve işyeri bulunmamaktadır.
Eğitim hizmetleri 1 Adet Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü, 3 Adet Ortaöğretim Okulu (Varto Anadolu Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi ve İmam-Hatip Lisesi), 2 Adet Yatılı İlköğretim Bölge Okulu ve 83 adet İlköğretim Okulu ile yürütülmektedir. İlçemizde eğitim öğretim oranı %98'dir.
Varto İlçesi hayvancılığa dayalı ekonomik bir yapıya sahiptir. Genelde sürü hayvancılığı yapılmaktadır. 2010 yılı içerisindeki hayvan sayısı İlçe tarım Müdürlüğü kayıtlarında 20.000 büyükbaş, 105.000 küçükbaş olarak geçmektedir. Ayrıca büyük çapta gezginci arıcılık yapılmaktadır. 2010 yılı içinde arıcılık yapan vatandaş sayısı 49, arı kovanı sayısı ise 7.594 civarındadır. Bunun da ilçe ekonomisine katkısı çok büyüktür. Biri ilçe merkezinde biri Yarlısu Köyü ve diğeri Tuzlu Köyü Ozankent Mezrasında olmak üzere 3 adet alabalık üretim tesisi vardır. Çevre il ve ilçelerden, ilçeye insan akımını sağlayarak ekonomiye girdi temin etmektedir. Tarım alanında yem bitkileri ekimi ve meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır. Ancak bu işle iştigal eden aileler kendi ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Ticari bir üretim yoktur.
İlçenin Muş’a uzaklığı 60 km.’dir. Yılın her mevsiminde ulaşım kolaylıkla sağlanmaktadır. İlçeye bağlı 93 köy ile ulaşım dört mevsim kolaylıkla sağlanmaktadır.
İlçemizde 1 adet Varto Belediyesi ismi ile Belediye mevcuttur. 93 adet köy ve 7 adet mahallemiz vardır. Ayrıca 1 Adet Varto İlçesi Köylerine Hizmet Götürme Birliği vardır.
Bulanık
Bulanık ilçesi 1927 yılında Muş’ un il olması sebebi ile Muş’ a bağlı ilçe olmuştur. Eski ismi Kop olup daha sonra Bulanık olarak değiştirilmiştir. İlçemiz Muş İlinin en büyük ilçesidir.
Bulanık ve çevresi tarihi M.Ö. 3000 li yıllara kadar uzanan oldukça eski bir yerleşim alanıdır. M.Ö. 2500-3000 yıllarında Bulanık ve çevresinde NOBİ’ ler yaşamış ve bu yörede GOBİN adlı bir kasaba kurmuşlardır, daha sonra bölgeye URARTULAR hakim olmuşlardır. Bilahare 1071 Malazgirt Zaferine kadar bölgede Bizans hakimiyeti yaşanmıştır. Büyük Selçuklu İmparatorluğunun parçalanmasından sonra 1555 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Muş’ un Akkoyunlulardan alınmasına kadar bölge Akkoyunluların hakimiyeti altında kalmıştır.
Bulanık 1884 yılında Muş Sancağına, Bitlis Vilayetine bağlanmıştır. 1927 Yılında Muş’un İl olması İtibarı ile Muş’ a bağlı ilçe olmuştur.
Bulanık ilçesi 1. Dünya savaşında bir süre Rus işgalinde kalmış, 6 Nisan 1918’ de işgalden kurtulmuştur. Bulanık halkının geçim kaynağı bitkisel üretim ve hayvancılıktır. 105.855 hektar tarıma elverişli alanda genellikle buğday, arpa, mercimek, ay çekirdeği, yemlik bitkiler ve son yıllarda artarak devam eden şeker pancarı üretimi yapılmaktadır. Ayrıca bu 105.855 hektar arazinin 700 hektarı yayla (Hayat, Kazım, Orta Yayla) 17.885 hektarı çayır alanı, 24 hektarı Bağ- Bahçe alanı 45 hektarı ihtiyaç dahilinde sebzecilik alanında kullanılmaktadır. Hayvancılık son yıllarda fazla gelişmemiş olup, sığır ve koyun yetiştirilir. Kışları büyük illere sezonluk çalışmalar için gidip gelenler de mevcuttur.
1950’ li yıllardan sonra bölgenin yapısına bağlı olarak gelip buralara yerleşen göçmenler, tamamen olmasa da Bulanık’ tan eğitim ve iyi yaşam koşulları nedeniyle göç etmişlerdir. Bir kısmı ise yine Bulanık’ ta kalmıştır.
Bulanık adının ilçe sınırları içerisinde bulunan Kazan Gölünün suyunun bulanık oluşundan kaynaklandığı rivayet olunur. Bu göl Bilican Dağından gelen kaynak ve kar suları ile beslenir göle kadar berrak gelen sular göle varır varmaz toprakla karışarak bulanır. Gölden çıktıktan sonra Körsu Deresi ismini alır. İlçenin coğrafi karakteristikleri; Bilican Dağı, Murat Nehri, Heftrenk Çayı ve Haçlı (Kazan) Gölüdür.
İlçemiz; Muş ili ile Ağrı karayolu üzerinde kurulu olup il merkezine uzaklığı 105 km. Ağrı iline, 155 km uzaklıktadır. İlçe merkezine en yakın ilçe Malazgirt ilçesi olup 25 km mesafelidir ayrıca ilçemiz; güney batısında Varto ile Muş yolu itibarıyla ulaşım kaydederek yaklaşık 160 km uzaklıkta sınır oluşturmakta, Korkut ilçe merkezine ise aynı güzergâh üzerinden ulaşım sağlanmak-ta olup yaklaşık mesafe 70 km dir. Hasköy ilçesine uzaklık ise 85 km dir. İlçemizin doğusunda Malazgirt, batısında Varto, kuzeyinde Hınıs, güneyinde ise Ahlat ilçeleri yer almaktadır.
Arazi yapısı belli başlı birkaç köy dışında düzgün ve engebesizdir. Şehir merkezi ve köyler arasında ulaşım kolay olup il yolu dışındaki köyler ile şehir merkezi arasındaki yollar genellikle stabilizedir.
İlçemiz Doğu Anadolu’ya özgü iklim yapısına sahip olup; yazları sıcak ve kurak,kışları soğuk ve kar yağışlıdır. İlçemiz 1.706 km 2 yüzölçümüne sahip olup deniz seviyesinden yüksekliği 1.480 m dir.
2014 Yılı sonu itibarıyla Şehir Merkezinde 25.345, Köylerde ve Beldelerde 57.921 olmak üzere İlçemizin toplam nüfus 83.266 kişidir. Yurt dışında ve özelikle batı illerimize göç oldukça fazladır.
İlçede Bulanık Belediyesi ve 6 Belde olmak üzere toplam 7 Belediye mevcuttur. Merkezde 9 Mahalle, 56 köy bulunmaktadır.
İlçemiz Merkezi ve köylerinde yaşayan halkın büyük bir bölümü Çiftçilik ve ondan sağladığı gelirler ile geçim ve yaşantısını sürdürmektedir. Sosyal yaşam ve ilişkilerde söz konusu olan yeniliklere kolayca uyum sağlamaktadır. İlçemizde iş ve çalışma hayatını etkileyebilecek işyerleri bulunmamaktadır. İlçe Merkezinde Kurulu olan bir adet Bilacan Süt Fabrikası mevcuttur. İllçede klasik konut tipleri ve işyerleri dışında konut ve işyeri bulunmamaktadır.
2010-2011 Eğitim Öğretim döneminde Eğitim hizmetleri 1 Adet Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü, 5 Adet Ortaöğretim Okulu, 3 Adet Yatılı İlköğretim Bölge Okulu ve 65 adet İlköğretim Okulu ile yürütülmektedir. Liselerde: 851, İlköğretim Okullarında: 7232 olmak üzere Toplam: 8083 öğrencimiz eğitim görmektedir. İlçemizde eğitim öğretim oranı %93'dür. İlköğretim Okulu bitirenlerin nüfusa oranı %65, Lise mezunlarının %40 ve Yüksek Okul mezunlarının ise %15'dir.
İlçemizde ekilebilir alan mevcut boş arazinin yarıya yakınını oluşturduğundan genellikle tarımla uğraşılmaktadır. Yine arazinin diğer kısmının çayır ve niteliğindeki arazi olduğundan ikinci planda hayvancılık yapılmaktadır. İlçe merkezi ve köylerde yapılan hayvancılıktan elde edilen süt; ihtiyaçlarının giderilmesi dışında ilçemizde bulunan özel bir mandırada değerlendirilmektedir. İlçe sınırları içerisinde toplam arazi 162.500 Hektar olup; Devletçe sulanan arazi: 37.600 dekar, Halkça sulanan alan: 76.300 dekar, sulanmayan arazi ise: 412.485 dekardır. Ayrıca Meraya ayrılan arazi: 522.560 dekar, yayla: 250.000 dekar, çayır: 175.435 dekar, Bağ- Bahçe: 11.131 dekar, orman: 27.025 dekar, yerleşim alanı ise: 112.464 dekardır. Arazi yapısı ve iklim şartları dolayısıyla tarımsal olarak buğday, arpa, ayçiçeği, az miktarda mercimek, yemlik baklagiller ve son yıllarda artarak devam eden şeker pancarı tarımı yapılmaktadır. Ayrıca yemlik baklagiller ve yonca yetiştirilmektedir.
İlçenin Muş’a uzaklığı 105 km. dir. Yılın her mevsiminde ulaşım kolaylıkla sağlanmaktadır.
İlçemizde 1 Merkez Belediye Bulanık Belediyesi 6 Belde (Sarıpınar Belediyesi, Rüstemgedik Belediyesi, Uzgörür Belediyesi, Erentepe Belediyesi, Elmakaya Belediyesi ve Yoncalı Belediyesi) mevcuttur. 56 adet köy ve 9 adet mahallemiz vardır. Ayrıca Bulanık İlçesi Köylerine Hizmet Götürme Birliği vardır.
Malazgirt
MALAZGİRT ADI
Van Gölü havzasına hâkim olmuş ve buradan büyük bir alana yayılmış olan Urartuların başlarında MENUAS adlı bir kral bulunuyordu. Malazgirt adının bu kralın adıyla ilgili olduğu ansiklopedi bilgilerinde mevcuttur. Bu hükümdara ait bir kitabeden anlaşıldığına göre. Adı geçen kral MENUAHİNA (Menuas'm şehri) isimli bir şehir kurmuş W.Belek'e göre Malazgirt civarında kral Menuas'a ait birçok kitabelere rastlanmış ve bunlara göre bu şehrin eski Ermenicede adı MANAVAZAKERT -manazkert olarak geçmekte dir. Bu şekiller daha sonra Arap Kaynaklarında MANAZCİRD olarak geçer. Ortaçağdaki Bizans kaynaklarında ise o zamanki Harkh ve Apahunileh Nahi yeri üzerinde yer alan şimdiki Malazgirt'in ismi MALAZGERT -MANAZKERT olarak İstihkak ettiği (L) harfli şekli daha sonra ortaya çıkmıştır. Yani MANAZGİRT MALAZGERT-MALAZGİRT olarak değişmeye uğramıştır. Yerli halk dilindeki eski İsmi ise Muhteşem kalesinden dolayı (KELE) olarak söylenir ve tanınır.
(Malazgirt Savaşı) Büyük Selçuklu Sultanı Sultan Alparslan 1063 yılında hükümdar olduktan sonra kardeşi Melik Yakuti 1064 yılında Van Golü çevresindeki havzaya kuvvetleri ile birlikte yerleştirir. Daha sonra 1065–1067 yıllarında da büyük kumandanlarından Afşin Bey'i Anadolu’nun birçok şehirlerine sefere gönderir. Afşin Bey 1068 de Önce Tiflis'i arkasından Kars ve Ani'yi fetheder. Akıncıların bir kısmını da Trabzon yakınlarına yollayarak oradaki Gürcülerin Müslüman olmalarını sağlar. Bu durum Bizans İmparatorluğunu dehşete sokar. Ve bunun üzerine dünyanın en büyük ordularından biriyle Anadolu’daki yeni başlamış Türk fetihlerini durdurmak ve Türkleri ortadan kaldırmak için bir Bizans ordusu meydana getirerek sefer hazırlıklarına İstanbul'dan başlanır. Hazırlanan bu orduda Bizanslardan başka Oğuz ve Peçenek Türkleri, Normanlar, F renkler - Almanlar- İskandinav'lar ve daha birçok Milletlerden oluşan paralı askerler vardı. Bizans Ordusu Kayseri yakınlarına geldiğinde Afşin Bey'in İdaresindeki Türk akıncı Kuvvetlerinin başlıca kumandanları Ahmet Sah, Uvakoğiu. Adsız Çavhoğhi. Arslantaş, Türkmen Dilmaşoğlu Mehmet. Sanduk Bey. Artuk Beş Gevherayin, Tarakoğlu. Mansur ve Yakuti Bey'ler bulunuyordu.
Askerliği ve yönetimi ile tanınmış bulunan Romenos Divogenes zeki ve cesaretli bir hükümdar olarak Bizans ordusunun başında bulunmaktadır. Kayseri önlerinde Bizans ordusundan geri çekilmek zorunda kalan Türk akıncıları Malatya'da Ermeni General Fileteros'un yönetimindeki Bizans ordusunu imha ettiler. Bu sırada Sultan Alparslan Mısır seferi hazırlıkları içerisinde olup, toplamış olduğu ordu ile Önce Halep'i. Kilikya'yi ve daha sonra da Mısır'ı fethetmek üzere 1070 yılında Azerbaycan üzerinden Van Gölü havzasından sefere karar verdi, ayni yılda Bizans ordularının başkomutanı General Komnahos. Afşin Bey'in yönetimindeki 10.000 kişilik akıncı Türk Ordusuna Feci bir şekilde yenilerek geri çekilmek zorunda kaldılar. Gelişen olaylar İmparator Romenos Diyo-genes'i daha da kızdırıyordu. 1070 yılında Sultan Alparslan Anadolu'ya gelerek amcası Tuğrul Bey'in olmadığı çok Müstahkem Malazgirt Kalesini almak için Savaş Plânları yapıyordu. Alparslan'ın ordusu Mısır seferinde iken Halep yakınlarında İmparator Romenos Diyogenes'in Malatya'yı geçerek Malazgirt'e doğru 200.000 kişilik ordusuyla hareket ettiğini duyunca Halep seferinden vazgeçerek Diyarbakır, Bitlis üzerinden Ahlât dolaylarına gelerek Bizans Ordusunu Malazgirt ovasında karşılamayı düşünen Sultan Alparslan ordusunu geri çevirir. 13 MART 1071 yılında Halep'ten Malazgirt'e hareket eden Alparslan’ın idaresindeki Türk Ordusu sırasıyla Dicle, Fırat. Diyarbakır. Urfa, Sürt ve Bitlis'i geçtikten sonra Ahlât’a gelir. Ordu karargâhını Ahlât’ın Kuzey yamaçlarındaki tepeler üzerine kurmuştu. Sultan Alparslan bütün komutanlarını toplayarak Savaş planını hazırlamaya başlar.
Sultan Alparslan atının kuyruğunu bağlar ve beyaz kaftanım giyer, ordusunu bir hilâl şeklinde savaş düzenine sokar. Sağ ve sol kanatlarında en güvendiği yağız komutanlar Savtekin, Afşin Bey, Gevheraym, Tarnakoğlu gibi değerli Komutanla'-Ağustos ayının 26 ncı günü şafağın sökmesiyle birlikte iki ordu, dünyama bir kere daha şahit, olmayacağı bir şekilde çetin bir muharebeye tutuşurlar. Bizans Ordusunun ön saflarında 50.000 zırhlı asker bulunmaktadır.
Alparslan'ın ordusu önce hücum eder ve daha sonra savaş planının gereği olarak orta cenah geri çekilmeye başlar. Alparslan'ın yenilip kaçtığını sanan Bizans ordusu dağınık bir şekilde hücuma geçerken sağ ve sol uçlardaki Türk komutanlar; Bizans Ordusunu Büyük bir çember içerisine alarak imha hareketine girişir.
Bizans Ordusunda mevcut Oğuzlar, Kıpçaklar, Peçenekler ve Türkmenlerden oluşan paralı Askerlerde Alparslan'ın ordusunun saflarına geçince İmparator, Romen Diyojen'in en çok güvendiği Ermeni asıllı General Tarakanyotez askerleri ve birlikte İmparatoru yalnız bırakarak kaçar. Diğer taraftan Bizans ordusunun Başkomutanı Generaj Kommenos esir düşmüştür. 200.000 kişilik dev bir ordu gün batmadan tamamen yok olmuştur. Frenklerden, Almanlardan ve İskandinavlardan oluşan paralı askerlerde canlarım kurtarmak için Malazgirt'in Güneydoğusundaki o zaman bataklık halde olan Zehva Ovasına doğru kaçmaya başlar.
Bu arada Alparslan'ın büyük komutanlarından Savıekmile veziri Nizamülmülk'ü Malazgirt Kalesi etrafında ve Malazgirt Ovasında karargâh kurmuş Bizans İmparatoruna elçi olarak gönderip boş yere kan dökülmemesi ve bir Sulh yapılarak her iki komutana ait orduların kendi topraklarına çekilmesi teklifinde bulunur.
Ancak Romen Diyoien, Sultan Alparslan'ın barış teklifini reddetiği gibi elçilerini de hakaretlerle kovmak ister. Bu arada elçi Saftettin İmparator Romen Diyojen'e "Bizans'ın yenilgi görmemiş komutanını Mert bir Asker olarak tanırdık. Yoksa bize yanlış mı anlattılar," demesi üzerine İmparator Romen Diyojen Türk komutanı Savtekin'i bu sözlerinden dolayı kutlar. Bunun berine Romer Diyojen "Sultanınıza söyleyin, ben kendisi ile barışı ancak Rey Şehrinde kabul edeceğim. Ordum İslahan'da hayvanlarında Hemedan'da kışlaya-çaktır." şeklinde mübalağalı konuşması üzerine Alparslan'ın elcisi Komutan Saftekin cebaber, şöyle söyler, "hayvanlarınızın Hemedan'da kışlayacağından eminim, ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem".
Sultan Alparslan Savtekin'in ve büyük Vezir Nizamül Mülk'ün bu şekilde dönmesini zafer bekliyordu. Son bir Kez daha beylerini ve komutanlarını toplayarak savaş planım ve ordunun moral durumunun gözden geçirir. Bir tarafta 50.000 kişilik ölümü koltuğuna alan Selçuklu ordusu, diğer taraftan para karşılığında canını verecek 200.000 asker ve bir o kadar da yedek yardımcı kuvvetler Malazgirt ovasında savaşın son hazırlıklarını tamamlarlar.
İmparator da kaçan bu paralı askerler arasındadır. Alparslan'ın komutanlarından Afşin Bey ve idaresindeki ordu sürekli olarak onları takip ederler Bu arada Bağdat tan gönüllü olarak Alparslan m saflarında savaşa katılan genç köle Sadi. Bizans'ın mağrur İmparatorunu Zehva ovasında bataklıklar arasında kaçarken esir olarak yakalar.
Malazgirt İlçesi Muş iline bağlı bir ilçe olup, yüzölçümü 1534 Km2'dir. İlçenin Muş iline karayolu uzaklığı 137 Km. kadardır.
İlçenin arazisi üçüncü jeolojik zamanında çeşitli tektonik hareketlere maruz kalmış olup, daha sonraki zamanlarda akarsuların etkisiyle çeşitli yarılmalara ve kırılmalara uğrayarak bugünkü şeklini almıştır. 1900 yılından itibaren birçok depremlere sahne olan Malazgirt birinci deprem kuşağı üzerinde bulunmasından dolayı 1903 yılında geçirmiş olduğu şiddetli bir depremin etkisiyle Merkezin ve Köylerin birçoğu yerle bir olmuştur. Bunu İ'çe Merkezinde yapılan derin hafriyatlar neticesinde görülen tandır ve ev kalıntıları doğrulamaktadır. Jeolojik zamanlardaki tektonik kırımlarla yer yer küçük depremler, geniş tabanlı Malazgirt Ovasını meydana getirmiştir. İlçenin Güneydoğu ve Güneyini kuşatan ova yüksek bir plato görünümündedir. Bu plato gerek Süphan dağının gerekse eteğindeki küçük volkanların çıkarmış oldukları lavlarla yer yer kaya yığınlarıyla kap anmıştır.
Malazgirt ilçesi Doğu Anadolu Bölgesinde Türkiye'nin en büyük gölü olan Van Gölünün kuzeyinde Muş İlinin en büyük ilçesidir. Kuş uçuşu olarak 99 Km. İran ile Türkiye arasındaki gümrük kapısı olan Kapıköye 156 Km. bunun Kuzeyinde bulunan Doğubayazıt-Bakü'yû birbirine bağlayan Gürbulak sınır kapısına 156 km.dir. Van Gölüne en yakın yer Bitlis ilinin Ahlat ilçesidir. Malazgirt Ahlât arasındaki mesafe kuş uçuşu olarak 34 Km'dir.
Fırat Nehrinin bir kolu olan Murat nehri hemen ilçenin kuzeyinden geçer.
Batısında bulunan Muş'un diğer ilçesi Bulanığa kuş uçuşu uzaklığı 25 Km. Doğusunda bulunan Ağrı ilinin Patnos İlçesine olan uzaklığı yaklaşık 38 Km'dir. Malazgirt düz bir alana kurulmuş Orta büyüklükte bir ilçedir. Doğusunda Patnos, batısında Bulanık, Güneyinde Ahlat ve Kuzeyinde Murat nehri ile çevrilidir.
Muş Gezilecek Yerler
Muş ili tarihi kaleler, köprüler ve evler gibi birçok gezilip görülmesi gereken tarihi yere sahip bir ildir. Hem il merkezinde hem de çevre ilçelerde gezilecek birçok yer bulundurur.
Geleneksel Muş Evleri: Muş ilinin en güzel olan yapıları geleneksel Muş evleridir. Duvar kalınlıklarının 60 ila 70 cm aralığında bulunduğu bu evlerin zeminleri killi topraktan oluşarak, üst katlarında ahşaplar kullanılmıştır. Evlerin her birinden büyük bir avlu bulunmaktadır.
Akdoğan Gölü: Varto ilçesinde bulunan Akdoğan Gölü, dik kayalar ile çevrili olan yeşil renkli suya sahip bir göldür. Az derinliğe sahip olan bu göl yeşil rengine sahip olması ile ünlüdür. İskender Çayı ile beslenen Akdoğan gölünün çevresi mesire alanı olarak kullanılmaktadır. Kunduz, turna, ördek, kaz gibi hayvanlar ve göl içerisinde ise aynalısazan balığı gibi birçok hayvanın bulunduğu bir yerdir.
Muş Tarihi Yerler
Malazgirt Kalesi: Mengüçgazi ilçesinde bulunan Malazgirt kalesi daha önce Berber kalesi olarak bilinse de Malazgirt savaşının ardından Malazgirt kalesi olarak ismi anılmaya başlanmıştır. Muş ilinde mutlaka görülmesi gereken tarihi yerlerden biridir.
Muş Kalesi: Muş ilindeki bilinen en eski yerleşim birimlerinden biridir. Ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği beli olmayan Muş Kalesi, Hz. Ömer’in halifelik zamanında Müslümanların hakimiyeti altına geçtiği bilinmektedir. Muş Kalesi hem Osmanlı, hem Selçuklu hem de Araplar başta olmak üzere birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı sürede oluşan savaşlar sonucunda tahrip olmuştur. Fakat bugün turizme kazandırılması ile bölgesinde halk için bir park hizmete vermektedir.
Yıldızlı Han: Muş şehir merkezinde olan Yıldızlı Han, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Yıldızlı Han Selçuklu mimarisinden etkilenerek alt kat kesme taş ile inşa edilirken, üst kat ise kerpiçten inşa edilmiştir. İpek yolu üzerinde bulunan Yıldızlı Han ticari yönden önemli bir yere sahiptir. 52 adet dükkan ve bir otelden oluşan bu Han bugün turizme kazandırılmıştır.
Arak Manastırı: Muş ilinin 12 km kadar uzaklığında olan Kepenez Köyünde Arak Manastırı bulunmaktadır. Tam olarak ne zaman ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmeyen manastırda Roma döneminin izlerinin bulunduğu görülmektedir. Farsçada Arak ismi şarap anlamına gelmektedir. Eski zamanlarda üzüm ambarlarının bulunduğu bu bölgede inşa edilen manastır Ermenilerin ibadetlerini yaptıkları tarihi bir yerdir.
Muş ilinde Murat nehri üzerinde Murat köprüsü bulunur. 13. Yüzyıldan kalma olan bu köprü çok sağlam şekilde hala günümüzde bulunan hem tarihi hem de çevresel olarak güzel doğaya sahip bir yerde bulunmaktadır. Muş Ulu Camii, AlaeddinBey Camii ve Hacı Şeref Camii gibi birçok önemli tarihe sahip camilerde bulunmaktadır.
Hacı Şeref Camii
Selçuklulara ait aslanlı yapının içerisine yapılmış olan cami, 17. Yüzyıl Osmanlı abidesidir.Muş tarihinin bu önemli tarihi mekanını Muş'ta gezilecek yerler listenize ekleyebilirsiniz.
Çanlı Kilise
Yaygın mevkinde bulunan kilise, Sasaniler Devletinin bölgedeki hristiyan halkının ibadeti için özel olarak yaptırmıştır.Muş'un Tarihine şahitlik etmiş olan Çanlı Kilise, özellikle yabancı turistler tarafında sıkça ziyaret edilen Muş'un Tarihi Mekanları arasındadır.Sizlerde kesinlikle Muş'un gezilecek yerleri listenizde bulundurmalısınız.
0 Yorum:
Yorum Gönder