Sivas Kongresi, Mustafa Kemal'in Amasya Genelgesi'ni açıkladıktan sonra bir çağrı üzerine I. Dünya Savaşı'ndan sonra işgale uğrayan Türk topraklarını kurtarmak ve Türk milletinin bağımsızlığını sağlamak için çareler aramak amacıyla seçilmiş ulus temsilcilerinin Sivas'ta bir araya gelmesiyle, 4 Eylül 1919 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında gerçekleşen ulusal nitelikte bir kongredir.
Sivas Kongresi'nde, Erzurum Kongresi'nde alınan vatanın
bütünlüğü ve bağımsızlığıyla ilgili kararlar aynen kabul edilmiştir.
Kongre aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilk
kurultayı olarak kabul edilmektedir.
Kongre
delegeleri
Kongrede doğu illeri adına delege olarak Erzurum
Kongresi'nde seçilen Heyet-i Temsiliye (Temsil Kurulu) üyeleri bulunuyordu.
Batı ve Orta Anadolu illerinden gelen diğer temsilcilerin de katılımı sayesinde
Sivas Kongresi, ulusal bir kongre niteliği kazanmıştı.
Kongreye katılan delege sayısı tartışmalı bir konudur.
Ankara gibi bazı illerde vâlilik baskısı ile delege seçimi gerçekleşememiş,
bazı illerden seçilen delegelerin ise yola çıkması engellenmiş, bu nedenle
kongreye katılamamış veya kongre çalışmaları bittikten sonra Sivas’a
gelebilmişlerdi. Sonradan katılanlar'la birlikte delege sayısının 41'i bulduğu
söylenebilir (Farklı kaynaklara göre 31, 33, 38 katılımcı vardır.)
Delegeler kongrenin ilk oturumunda İttihat ve Terakki ile
bir bağları olmadığını ispat için bir yemin metni hazırlamış ve bu metni
okumuştur.
"Makam-ı celil-i hilafet ve saltanata, İslamiyete,
devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve
emelimiz olmadığına binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasat-ı
şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azim ve iman ile
çalışacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah"
Kongreye katılanlar
Mustafa Kemal (Atatürk), Temsil Heyeti Başkanı, Samsun 9.
Ordu Müf. (İstifa, Erzurum)- Sivil
Hüseyin Rauf (Orbay), Temsil Kurulu Üyesi, Em. Deniz
subayı, Sivas
Bekir Sami (Kunduk), Temsil Kurulu Üyesi, Mülkiyeli - Vâli,
Sivas
Süleyman Bey, Tüccar, Harput
Fevzi (Baysoy), Temsil Kurulu Üyesi, Din adamı - Şeyh,
Erzincan
Raif (Dinç),Temsil Kurulu Üyesi, Yargıç, Erzurum
Refet (Bele), Canik (TKÜ), Albay, Samsun
Kara Vasıf, Emekli Albay, Ayıntab
İsmail Hami (Danişmend), Mülkiyeli- Tarihçi, İstanbul
İsmail Fazıl (Cebesoy), Emekli General, İstanbul
Hikmet Boran, Ask. Tıb. Öğr. Tem., Tıbbiye Öğrencisi,
İstanbul
Ahmet Nuri, İlmiye sınıfı hocası, Bursa
Osman Nuri (Özpay), Avukat, Bursa
Hüseyin (Bayraktar), Tüccar, Eskişehir
Hüsrev Sami (Kızıldoğan), Subay, Eskişehir
Halil İbrahim (Sipahi), Tüccar - Bld. Bşk., Eskişehir
Mehmet Şükrü (Koçzade), Hukukçu, Afyonkarahisar
Salih Sıtkı (Kesrioğlu), Mülkiyeli, Afyonkarahisar
Bekir (Gümişioğlu), Öğretmen, Afyonkarahisar
Abdurrahman Dursun (Yalvaç), Öğretmen, Çorum
Mehmet Tevfik (Ergun), Öğretmen, Çorum
İbrahim Süreyya (Yiğit), Mutasarrıf, Alaşehir (Saruhan)
Macit (Suner), Yargıç, Alaşehir (Saruhan)
Mehmet Şükrü (Dalamanlı), Hukukçu, Denizli
Yusuf (Başağazade), Hukukçu - Ziraatçi, Denizli
Necip Ali (Küçüka), Yargıç, Denizli
Hakkı Behiç (Bayiç), Mülkiyeli, Denizli
Sami Zeki, Emekli Subay, Kastamonu
Nuri (Tatlızade), Tüccar, Kastamonu
Halit Hami (Mengi), Tüccar - Beld. Bşk., Bor
Mustafa (Soylu), Öğretmen, Niğde
Yusuf Bahri (Tatlıoğlu), Çiftçi, Yozgat
Osman Remzi (Öğüt), Memur, Nevşehir
Mazhar Müfit (Kansu), Vali, Denizli
Hasan, ?, ?
Süleyman (Boşank), Çiftçi – Denizci, Samsun
Aşağıdaki isimler ise Sivas Kongresi'ne delege olarak
seçilmişler, ancak kongre çalışmaları sona erdikten sonraki günlerde Sivas'a
gelebilmişlerdir.
Nuh Naci (Yazgan), Tüccar, Kayseri
Ahmet Hilmi (Kalaç), Kaymakam, Kayseri
Ömer Mümtaz (İmamzade), Tüccar, Kayseri
İhsan Hamit (Tiğrel), Eğitimci, Diyarbakır
Bursa delegeleri gösterilen askerlikten istifa etmiş Necati
(Kurtuluş) ve hukukçu Asaf'a (Doras) kongre tutanaklarında rastlanmadığı halde,
bazı eserlerde isimleri geçmektedir.
Mustafa Kemal, delegelerin otelde kalmasını yasakladığı
için Sivaslıların evinde kaldılar. Şekercizade İsmail Efendi çok sayıda
delegeyi evinde uzun süre misafir etti. Kongre Başkanı Mustafa Kemal Paşa,
kongrenin yapıldığı lise binasında hazırlanan odada kaldı.
Sivas
Kongresi Temsil Heyeti
Erzurum Kongresi'nde seçilmiş olanlar
Mustafa Kemal Paşa (9. Ordu Müfettişi iken 8 Temmuz 1919
askerlikten ayrıldı)
Hüseyin Rauf Bey (Bahriye Eski Nazırı ve askerlikten
ayrılma)
Raif (Dinç) (Erzurum eski Mebusu)
İzzet Efendi (Eski Kaymakam-Mebus)
Servet Bey (Trabzon Eski Mebusu)
Sadullah Efendi (Bitlis eski mebusu)
Fevzi (Baysoy) (Erzincan Nakşibendi Şeyhi)
Bekir Sami Bey (Beyrut eski valisi)
Hacı Musa Efendi (Mutki'de Aşiret Reisi)
Heyet-i Temsiliye tarafından seçilmiş olanlar
Refet Bey (3. Kolordu Komutanı iken askerlikten ayrılma).
Sivas Kongresi'nde seçilenler
Kara Vasıf Bey (Gaziantep Delegesi, Kurmay Albaylıktan
emekli)
Mazhar Müfid Bey (Hakkâri delegesi, Eski mutasarrıf)
Hüsrev Sami Bey (Eskişehir Delegesi, Askerlikten ayrılma)
Ömer Mümtaz Bey (Ankara eski mebusu)
Hakkı Behiç Bey (Denizli delegesi, Eski Mutasarrıf)
Ratıp Zâde Mustafa Bey (Niğde Delegesi)
Gazi Mustafa Kemal
Atatürk Sivas Kongresinin açılış konuşmasını yaparken, kongre üyelerinden
ümitvâr olmalarını şu sözlerle bekliyordu:
“Saygıdeğer Efendiler!
Vatan ve milletin
kurtuluşunu hedefleyen mecburiyetler, sizleri bunca sıkıntı ve engellere rağmen
Sivas’ta topladı. Kahramanca kararlılığınızı tebrik eder ve sizlere hoş
geldiniz demekle mutluluğumu arz ederim.
Efendiler, milletimizin
sizin gibi aydınları, millî onur ve haysiyet sahipleri, manzaranın üzücü karanlığından
dolayı ümitsizliğe kapılmadı. Çünkü onlar bilirler ki, tarih bir milletin
varlığını, hakkını hiçbir zaman inkâr edemez. Çünkü onlar kuvvetli bir iman ile
inanmışlardır ki, bir yalancı perdenin arkasından vatan ve milletimiz aleyhinde
verilen hükümler, ortaya sürülen kanaatler muhakkak iflasa mahkûmdur.”
Manda ve himaye nasıl
reddedildi?
Heyeti Umumiye Sivas
Sultânîsi’nde çalışmalarına başladı. Bir hafta boyunca Gazi Paşa başkanlığında
kurtuluşun tayini için çalışmalar yürütülen kongrede, 8 - 9 Eylül 1919
tarihlerine damgasını vuran tartışma ise mandaterlik meselesi olacaktı.
Bu tartışma gazetelerde
de yer buluyor; kongre toplanana kadar İstiklal, Vakit, İleri gibi gazeteler
Amerikan mandaterliğini; Peyam, Sabah, Alemdar, Yeni İstanbul gazeteleri
İngiltere mandaterliğini; İkdam, Tasvir-i Efkar, ve Zaman gazeteleri tam
bağımsızlığı savunuyordu. Zaman gazetesinde Vatan Mefhumu adlı başyazısında
Yahya Kemal şu sözlerle manda yanlıları ile alay edecekti:
“Bu şehre girmek için
Fatih’in her topuna doksan manda koşmuştuk. Şimdi koca saltanatı bir mandaya
değişeceğiz…”
Anadolu'daki aydın ve
idareciler ile Türk halkının tamamına yakını bağımsızlık düşüncesiyle hareket
ederken, İstanbul’daki aydınların mandaterlik üzerine yayın yapmaları kongreyi
de bu yönde etkileyecekti.
Peki, aydınlar nasıl bir
manda yönetimi istiyordu? Manda meselesiyle ilgili İsmail Hami Bey'e
hazırlanması görevi verilen muhtırada mandaterliğin sınırları şu şekilde
çiziliyordu:
·
"Bir manda komisyonu teşkili
·
Mandada milliyet esasının kabulü
·
Devletin tarafsızlığının temini
·
Rum ve Ermeni asıllı Amerikalılara Türkiye’de vazife verilmemesi
·
Devletin haricen temsil hakkının bekası
·
Türkiye’nin Cemiyet-i Akvam’a girmesinin sebeplerinin hazırlanması"
Aydınların istediği
hususlar, herhangi bir mandater devlet tarafından kabulü mümkün görünmeyen
maddeler içeriyordu. Yani mandaterlik tartışması da tam bağımsızlığı ciddi
oranda tehdit eden bir mahiyet içermiyor, özellikle Halide Edip tarafından Gazi
Paşa da bu maddelerle ikna edilerek, herhangi bir ülkenin garantörlüğü ile
yumuşak geçiş sağlanmaya çalışılıyordu.
Rauf Bey Amerikan Senatosu'na
bir mektup yazılmasını teklif etmiş, kongre bu teklifi kabul etmişti. Ancak
yine de tutanaklara da yansıyan manda tartışmaları, Mustafa Kemal’in de
konuşmaları kesmemesi nedeniyle oldukça uzamıştı. Tarihler 9 Eylül’ü
gösterecek; İstanbul’dan gelen Tıbbiyeli Hikmet Bey manda tartışmalarının
arasında ayağa kalkarak, yüksek sesle ve Mustafa Kemal’e hitaben şu ifadeleri
dile getirecekti:
“Paşam, delegesi
bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya İstiklal davamızı başarmak yolundaki
mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek
olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle ret ve takbih ederiz.
Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve
tel’in ederiz.”
Tıbbiyeli Hikmet Bey,
okullarını karargah olarak kullanan İngiliz müstevli subaylarına karşı Mustafa
Kemal’in önderliğini yaptığı direnişe selam göndermek için 14 Mart’ta Tıbbiye-i
Şahane’nin iki kulesinin arasına dev bir Türk bayrağı asacak kadar cesur bir
gençti.
Hikmet Bey'in bu çıkışı
karşısında hararetli tartışmalarla ısınan kongre salonu buz kesti. Sivas
Sultanisinin yüksek duvarları, Mustafa Kemal’in sessizliği delen sözleriyle
yankılandı:
“Arkadaşlar, gençliğe
bakın! Türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Evlat, müsterih
ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak
dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: ‘Ya İstiklal, ya
ölüm’!”
İngiliz kuvvetlerine
karşı bayrak asarak 14 Mart’ın her yıl tıp bayramı olarak kutlanılmasına neden
olan tıbbiyeli genç, Sivas kongresinin en hayati kararlarından birinin
alınmasına vesile olmuş ve böylelikle manda ve himaye tartışmaları kongre
nezdinde sona ermişti.
Amerikan mandaterliği
ile işgal sürecinin atlatılmasını teklif eden yirmi beş delegenin hazırladığı
muhtıra sert muhalefetle karşılaşmış ve kongrede ret görmüştü. Muhalefet
edenler milletin, kendi kendisini idare edebilecek duruma gelinceye kadar,
Milletler Cemiyeti gözetiminde başka bir devlet tarafından yönetilmesi
meselesini kat’i bir dille reddediyor, bu durumu düşmana ülkenin elleriyle
teslim etmesi olarak görüyordu.
Kongrede söz alanlardan
anladığımız üzere, tutanaklara göre Vasıf Bey, İsmail Hami, Bekir Sami Bey,
İsmail Fazıl Paşa ve Refet Bele toplantıda mandaterliği savunan isimlerdi. Tam
bağımsızlığın mümkün olabileceğine inanmıyorlardı. Ülkenin topyekûn düşman
elinde parçalanmasının yerine, bir devletin manda ve himayesinde kalmasını
ehven-i şer olarak sayıyorlardı.
Alınan
kararlar
1. Osmanlı Devleti ile
itilaf Devletleri arasında yapılan Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim
1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktasında çok büyük bir
İslâm çoğunluğunun bulunduğu Osmanlı ülkesinin parçaları birbirinden ve Osmanlı
topluluğundan parçalanamaz ve hiçbir sebeple ayrılmaz bir bütündür. Bu ülkede
yaşayan bütün Müslüman halklar, birbirine karşılıklı hürmet ve fedakârlık
duygularıyla dolu, birbirlerinin ırkî ve sosyal haklarına saygılı, yaşadıkları
muhitin şartlarına tam olarak riayetkâr öz kardeştirler.
2. Osmanlı toplumunun
bütünlüğü, millî istiklalimizin sağlanması, Hilâfet ve Saltanat yüce makamının
dokunulmazlığı için Kuvâ-yi milliye’yi etkili ve millî iradeyi hâkim kılmak
esastır.
3. Osmanlı topraklarının
herhangi bir parçasına karşı yapılacak müdahale ve işgale ve özellikle
vatanımız içinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik kurulmasına yönelik
hareketlere karşı, Aydın, Manisa ve Balıkesir Cephelerindeki millî cihatlarda
olduğu gibi, elbirliğiyle savunma ve direnme esası meşru kabul edilmiştir.
4. Öteden beri aynı vatan
içinde birlikte yaşadığımız, bütün gayr-i müslim azınlıkların her türlü hakları
bütünüyle mahfuz bulunduğundan, bu azınlıklara siyasî egemenlik ve toplumsal
dengemizi bozacak imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.
5. Osmanlı Hükûmeti bir
dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk ve ihmal etmek
zorunda kalırsa, Hilafet ve Saltanat makamı ile vatan ve milletin
dokunulmazlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve kararlar
alınmıştır.
6. İtilaf Devletleri’nce
Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde
kalıp İslâm çoğunluğunun oturmakta olduğu, kültür ve medeniyet üstünlüğünün
Müslümanlarda bulunduğu ve bir bütün teşkil eden vatan topraklarının taksimi
görüşünden büsbütün vazgeçip, bu topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve
coğrafi haklarımıza riayet edilmesine ve buna aykırı teşebbüslere son
verilmesine ve böylece hakka ve adalete dayalı bir karar alınmasını bekleriz.
7. Milletimiz insani,
muasır (çağdaş) gayeleri yüceltir, teknik, sınaî ve ekonomik durumu ve
ihtiyacımızı takdir eder. Böylece devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı
ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, altıncı maddede yazılı sınırlar
içinde, milliyet esaslarına saygılı olan ve memleketimize karşı istila emeli
gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sınaî, ekonomik yardımını memnuniyetle
karşılarız. Bu adaletli ve insani şartları(ın gerçekleşmesi), bir barışın
acilen kararlaştırılması, insanlığın selameti ve dünyanın esenliği adına, en
has millî emelimizdir.
8. Milletlerin kendi
geleceğini bizzat kendilerinin tayin ettiği bu tarihi dönemde İstanbul
Hükûmeti’nin de millî iradeye bağlı olması zaruridir. Çünkü millî iradeye
dayanmayan herhangi bir hükûmetin keyfi kararlarına milletçe baş eğilmediği
gibi, böyle kararların dışta da muteber olmadığı ve olamayacağı, şimdiye kadar
geçen olaylarla ve sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Böylece, milletin içinde
bulunduğu sıkıntı ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat başvurmasına gerek
kalmadan, İstanbul Hükûmeti’nin millî meclisi hemen ve hiç zaman yitirmeden
toplaması ve böylece milletin, memleketin geleceği üzerinde alacağı bütün
kararları millî meclisin denetimine sunması mecburidir.
9. Vatan ve milletimizin
maruz kaldığı zulüm ve elemler ile ve hepsi aynı amaç ve maksatla millî
vicdandan doğan vatansever ve millî cemiyetlerin birleşmesinden oluşan genel
topluluk, bu kez “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adını almıştır.
Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsi ihtiraslardan uzaktır ve
arınmıştır. Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu Cemiyet’in tabii üyeleridir.
10. Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas’ta toplanan Genel
Kongresi tarafından, mukaddes maksadı takip ve genel teşkilatı idare etmek için
bir Heyet-i Temsiliye seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün millî
teşkilatlar takviye edilmiş ve birleştirilmiştir.
Peki mandaterlik meselesi Mustafa Kemal için Kongre'de kapanmış mıydı?
Mevcut durum iç
karartıcıydı ve kongrede yüksek sesle manda üzerine olumlu cümleler kurmak topyekûn
bir kurtuluş umudunu örseleyebilirdi. Fakat ülkenin önde gelen aydınları,
özellikle Amerikan mandaterliği meselesinin üzerinde ciddiyetle duruyorlardı.
Hatay’ın Türkiye’ye
ilhakında önemli bir rol üstlenen Hatay Devlet Başkanı ve eski milletvekili
Tayfur Sökmen, Mustafa Kemal ile Harbord’un görüşmesini şu cümlelerle
anlatacaktı:
“1919 senesinin yazı…
Mustafa Kemal, memleketin düşman tarafından işgal edilmiş kısımlarını kurtarmak
için vatanın her bucağından davet ettiği delegelerin katılımıyla Erzurum ve
Sivas kongrelerini yapıp, Misak-i Milli sınırlarını çizmiş, diğer işlere
geçmiş.
Bu sırada milli
hareketin mahiyetini incelemek üzere Türkiye’ye gelmiş olan Amerikalı General
Harbord, Sivas’a gelerek Mustafa Kemal ile bir görüşme gerçekleştiriyor.
Mektepler tatil olduğundan Mustafa Kemal o sene Rauf Orbay’la birlikte İdadi
Mektebinde ikamet ediyor, Mustafa Kemal de generali bu mektepte kabul ediyor.
General Atatürk’e “Ne
yapmak istiyorsunuz” diye soruyor. Atatürk şu cevabı veriyor:
“İstediğimiz, memleketi
düşman işgal ve istilasından kurtardıktan sonra müstakil, medeni bir Türk
devleti kurup insanca yaşamaktır.”
Bu cevap karşısında
general şöyle konuşuyor:
-Bu istek hayal,
yapacağınız hareket ise yararsızdır. Çünkü müttefikiniz olan Almanya,
Avusturya, Bulgaristan çökmüş, teslim olmuş, memleketinizin birçok mühim
yerleri İtilaf Devletleri tarafından işgale uğramış, ordunuz dağılmış,
ordunuzun silah ve mühimmatlarına işgalciler tarafından el konulmuş. Böyle bir
vaziyette yapmak istediğiniz hareket ne askerlik kaidelerine ve ne de herhangi
bir usule uymaz. Bu tamamen yanlıştır. İnsanların intihar ettiklerini görüyor
ve okuyoruz ama milletlerin intihar ettikleri vaki değildir.”
Bu sözler, Mustafa Kemal
üzerinde derin bir tesir bırakıyor ve mühim karar vereceği zaman takındığı
kendisine has bir tavırla söze başlayıp şöyle cevap veriyor:
-Evet! Generalin
dedikleri doğrudur, müttefiklerimiz çökmüş ve teslim olmuş. Vatanımızın birçok
mühim yerleri işgal ve istila edilmiş. Silah ve mühimmatlarımız gasp olunmuş.
Böyle bir vaziyette yapmak istediğimiz hareket ne askerlik kaidelerine sığar,
ne de herhangi bir usule uyar. Ama bütün bunlara rağmen vatanımızı kurtarıp hür
ve müstakil ve medeni bir Türkiye devleti kurarak insana gibi yaşayacağız.
Şayet Muvaffak olamazsak, düşmanların avuçları içinde her gün birer parça can
vermektense ecdadımıza yakışır şekilde dövüşerek can vermeyi tercih ederiz.”
Amerikalı General
Harbord, görüşmeye ilişkin hazırladığı raporunda “Milli Müdaafa Partisi” olarak
tanımladığı Türkiye’deki direniş hareketinin amacını şu cümlelerle kayıt altına
alıyordu:
“Başkanı Mustafa
Kemal’in de belirttiği üzere Milli Müdaafa Partisi'nin amacı, tercihen Amerika
olmak üzere, gerekirse “menfaat düşünmeyen” tek bir manda altında sınırları
doğru bir şekilde muhafaza etmektir.”
General Harbord da
raporunda Mustafa Kemal’in anladığı “manda ve yardımın” ekonomik boyutta
olduğunu belirtiyor, Türklerin himayeye alınması durumunda hiçbir şekilde
hakimiyetlerine dokundurmayacaklarını kaydediyordu.
Kimi telgraf ve yabancı
kayıtlar Mustafa Kemal’in manda ihtimalini değerlendirmiş olabileceğine işaret
etse de, her olasılığı hesaba katmasını iyi bilen bir askeri zekanın aldığı netice
de hesaba katıldığında Mustafa Kemal’in manda ve himayeden yana olmadığı açıkça
görülebiliyor.
Yine Mustafa Kemal, General Harbord ile görüşerek stratejik hareket etmiş ve pek çok kazanım elde etmişti. Mandaterlik isteyen yol arkadaşlarının baskısını bu şekilde ekarte etmiş ve daha sonradan Sovyetlerden elde edeceği ekonomik yardımı Amerika’dan talep etmiş, İtilaf Devletlerinin dikkatini üzerine çekmişti.
Erzurum kararları yurt genelinde uygulandı
Dikkatlerini üzerine topladığı diğer bir grup
ise İstanbul hükümetiydi. Gazi Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi'nden sonra
alınacak kararların meşruiyetinin sağlanabilmesi için tüm illerden gelecek
delegelerin katılacağı Sivas Kongresi’nin düzenlenmesini çok önemsiyordu. Ancak
saltanat, devletin yetkilileri aracılığıyla baskı kuruyor ve Erzurum
Kongresi'nden sonra yeni bir hamlenin gelmesine imkan vermek istemiyordu.
İşgal kuvvetlerinin esaret boyunduruğuna
girmemek amacıyla millî vicdanın azim ve irâdesinden doğmuş yegane teşkilatlar
olan milli cemiyetler Anadolu'nun dört bir yanında vatanı savunmak için ayağa
kalkmıştı.
Gazi Paşa, yurt genelindeki tüm milli
cemiyetleri bir araya getirmek ve bu şekilde salahiyetlerini güçlendirmek
istiyordu. Erzurum Kongresi'nde Doğu illerini ilgilendiren kararların
düzenlenerek yurt genelinde kabul edilmesini hedefliyordu. Heyet tarafından bu
isteği kabul gördü ve Müdâfaa-i Hukuk cemiyetleri birleştirilerek Anadolu ve
Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş oldu.
Sivas Kongresi'nin arka planı: İstihbarat savaşları
Mustafa Kemal Paşa tarafından Temsil Kurulu
adına yayın yapmak için kurdurulan ilk Millî Mücadele gazetesi olan İrade-i
Milliye, 14 Eylül 1919 yılında Sivas Kongresi'nde alınan kararla çıkarılacak ve
Devlet-i Osmaniye ile Heyet-i Umumiye arasındaki istihbarat savaşında en önemli
unsur haline gelecekti.
Tüm bunların yanı sıra, Sivas Lisesi’nin
çalışkan öğrencilerinden biri olarak bilinen yirmi iki yaşındaki Demircizade
Selahattin’e kurdurulan İrade-i Milliye, milli mücadele yıllarında Türk halkını
örgütlemek, kamuoyu oluşturmak, Türk ve dünya kamuoyunu doğru bilgilendirmek
amacını da üstlenmişti.
Gazetesini ilk sayıda, yayın hayatından 10 gün
önce toplanan Sivas Kongresi'nde Mustafa Kemal’in kongreyi açış nutku ile Padişah'a,
Sadrazam'a ve İtilaf devletlerine çekilen ariza ve muhtıralara yer verilse de,
sonraki sayılar pek çok gizli belgeyi ihtiva edecekti.
Sivas’ta toplanan delegelerin yalnızca bir
fikir kulübü gibi hareket etmediği, heyet tarafından Ali Fuat Paşa'nın Garbî
Anadolu Umum Kuvâ-yi Milliye kumandanlığına tayin etmesiyle anlaşılacaktı.
Kongre çalışmalarını sürdürürken Devlet-i Osmaniye boş durmuyor, Damat Ferit
Paşa hükümeti Mustafa Kemal’i engelleyebilmek için elinden geleni yapıyordu.
Elazığ Valisi Ali Galip’i Sivas’a gönderen
Damat Ferit, bölgesinden topladığı kuvvetlerle Sivas’a yürümüşse de, bu sorun
Mustafa Kemal’in kıvrak zekası ile güç kullanmadan çözülecekti. Zira Damat
Ferit ile Ali Galip arasındaki yazışmaları ele geçiren Gazi Paşa, bu
yazışmaları hem Kongre ile paylaşacak hem de sonrasında İrade-i Milliye
aracılığıyla tüm yurda duyuracaktı.
Bu mahiyetiyle arka
planında tam bir istihbarat savaşına sahne olan Sivas Kongresi, Mustafa
Kemal’in bu savaştan galip çıkmasıyla tamamlanabilecekti. Ve bu savaş henüz
kongre toplanmadan başlamıştı.
Kongre'den önce Mustafa
Kemal, Sivas Valisi Reşid’den izin istemiş, ancak Reşid Bey Mustafa Kemal’in
Sivas’a gelmesi durumunda kentin işgal edileceği konusunda istihbaratı olduğunu
belirtmişti. Mustafa Kemal Reşid Bey'i ikna ederek, aralarındaki
telgraflaşmaların ardından 2 Eylül 1919’da Sivas’a ayak basacaktı.
Ancak Vali Reşid Bey'in
milli mücadelenin en önemli adımlarından olan Sivas Kongresi'nin toplanması
için attığı bu adım Devleti Osmaniye'nin hiç hoşuna gitmeyecek, Reşid Bey
derhal görevden alınacaktı. Sivas Vilayeti Müftüsü Abdurrauf, Belediye Reisi
Abdullah Beyler ve ulemadan, tüccardan önemli isimler, Devlet-i Osmaniye’ye
telgraf çekerek Reşid Bey'in görevden alınmasına tepki göstereceklerdi.
Yine Başmüdür Vekili
Tevfik, kongrenin 6. gününde Devlet-i Osmaniye’ye çektiği telgrafta “muhabereye
müsaade olunmayacağı” yönünde garanti verse de, Heyet-i Umumiye’nin
haberleşmesine engel olamadığı gibi, bu yazışmaların da Mustafa Kemal’in eline
geçmesini de engelleyemeyecekti.
Kongre 11 Eylül 1919'da
sonuç bildirgesinin yayımlanmasıyla kapandı ancak Mustafa Kemal, Damat Ferit’in
Elazığ Valisi Ali Galip’in himayesine 200 Kürt alarak Kongreyi basması yönünde
gönderdiği emirleri İrade-i Milliye’ye göndermişti.
Mustafa Kemal’in kongre
için toplanmasına izin veren ve bu nedenle görevden alınan Sivas’ın muhreç
valisi Reşid Bey'in, Dahiliye Nazırı Adil Bey'e atfen yazdığı yazısında şu
ifadeler yer bulacaktı:
“Şahsınız ve Vali Galip
Bey arasında karşılıklı gönderilen telgraflar kongre heyetince elde edilmekle
beraber aynen vilayet makamına gönderildi. Verdiğiniz emir, Galip Bey'in
deruhte ettiği vazife doğrusu şaşırmama neden oldu. Bir taraftan bendenizin
görevden alınmasının aslı olmadığını tebliğ ediyor, diğer taraftan da
Müslümanları birbirine kırdırmak için cinayet tertibinde bulunuyorsunuz.”
Mustafa Kemal, Reşid
Beyi de kongreye dahil ediyor ve Dahiliye Nazırı Adil Beye gönderdiği telgrafı
gazeteden yayımlatarak istihbarat savaşlarının altın vuruşunu yapıyordu:
Milleti padişahına ma'rûzâtta bulunmaktan menediyorsunuz. Alçaklar, cânîler, hainler! Düşmanlarla millet aleyhinde tertibat-ı hainânede bulunuyorsunuz. Milletin kudret ve iradesini takdirden âciz olduğunuza şüphe etmiyorum. Fakat vatan ve millete karşı hainâne ve mezbuhâne harekette bulunacağınıza inanmak istemiyordum. Aklınızı başınıza toplayın!..
Galip Bey ve hempâları
gibi bülehânın ahmakça olan mevhûm vaadlerine kapılarak ve Mr. Novil gibi
milletimiz ve vatanımız için muzır olan ecnebilere vicdanınızı satarak
irtikâp ettiğiniz denaetlerin milletçe tatbik olunacak mes'uliyetini nazar-ı
dikkatte tutunuz! Güvendiğiniz eşhas ile merkumun âkibetini öğrendiğiniz
zaman kendi âkibetinizle mukayeseyi de unutmayınız.
1922 sonuna kadar
çıkmaya devam eden İrade-i Milliye gazetesi, şahsi kavgaların sözcüsü olmaya
başladığında gözden düşecek, Ankara’da çıkan Hakimiyet-i Milliye gazetesi
aracılığıyla tüm yurtta kurtuluş örgütlenmeye devam edecekti.
Ancak şu bir gerçek ki,
Sivas Kongresi'ndeki stratejik hamleler ve istihbarat savaşları ile Damat Ferit
hükümetinin düşürülmesine neden olunacaktı. Yeni seçimlere gidilerek
"Misak-ı Millî" kararının alınması sağlanacak ve böylelikle Meclis-i
Mebusan açılacak, Cumhuriyet tarihinin en önemli adımlarından biri atılacaktı.
Bir lider biliyor, bir
halk inanıyor ve İrade-i Milliye gazetesi tüm yurttaşlara şu cümleyle
sesleniyordu:
"Bir millet,
icraatına tahammül etmiş olduğu bir hükümetin mes'üliyetine iştirak etmiş
demektir!"
0 Yorum:
Yorum Gönder