ATATÜRK´ÜN 19 MAYIS 1919 ‘DA SAMSUN´A AYAK BASMASI, TÜRK DEVLETİNİN YENİDEN DİRİLİŞİNİ VE DOĞUŞUNU SAĞLAMIŞ, DEVLET YÖNETİMİNDE ÇAĞDAŞLAŞMA YOLUNU AÇMIŞTIR.
“Ben 1919 senesi Mayısının 19´unda Samsuna çıktığım gün elimde hiçbir kuvvet yoktu.
Yalnız Büyük Türk Milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben, bu milli kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işi başladım.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Bugün 19 Mayıs 1919´da BÜYÜK ÖNDER ATATÜRK´ün tarihi Samsun kentimizde başlattığı Türk Milletinin var olma savaşının 98. Yıldönümünü ATATÜRK´Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI olarak bir kez daha kutlamanın engin mutluluğu ve heyecanı içindeyiz.
19 Mayıs 1919, Türk Ulusunun tarihinde önemli bir yer işgal eder. Bu tarih, yok olmaya mahkum edilmiş ve tarih sahifelerinden silinmek istenilmiş bir milletin yeniden kurtuluşunun başlangıç tarihidir. 19 Mayıs Atatürk içinde çok önemli bir tarihti. Onun içindir ki, doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Atatürk´e doğum günü sorulduğunda, ‘´19 Mayıs neden olmasın ‘´ demiştir. Bu da gösteriyor ki Ulu Önder, Karadeniz´in bu şirin şehri Samsun´a ilk adımı attığı tarihi, Türk Ulusunun yeniden doğuşu gibi kendisinin de doğum günü kabul etmiştir. Samsun´lular bununla haklı olarak iftihar edebilirler.
ATATÜRK KURTULUŞ SAVAŞINA NEZAMAN VE NEREDE KARAR VERMİŞTİ?
Atatürk Ulusal Kurtuluş mücadelesine 5 Kasım 1918´de Adana´da, Karargahı Konye Ereğli´sinde bulunan 20. Kolordu komutanı General Ali Fuat CEBESOY ile birlikte karar verdiler. Fakat bu kararı milli mücadelenin sonunda, Atatürk´ün 15 Mart 1923 tarihinde eşi ile birlikte Adana´yı ziyaretine kadar milli bir sır olarak sakladılar ve resmen hiçbir zaman açıklamadılar.
Atatürk 13 Kasım 1918 günü Adana´dan İstanbul´a gelmişti. İstanbul´un durumu çok hazindi. O gün 61 parçadan oluşan dev İtilaf donanması boğazda namlularını son Osmanlı padışahı Vahdettiin´in oturduğu Yıldız Sarayı´na doğru yöneltmiştiler. Mustafa Kemal bu heybetli gemilere nefretle baktı ve dudaklarından şu sözler döküldü. ‘´ Hata ettim. İstanbul´a gelmemeliydim. Ne yapıp yapıp Anadolu´ya dönmenin çaresine bakmalı´´ dedi.
İşte bu düşünceyle ulusal kurtuluş için en uygun yer neresi olabilirdi düşünmeye ve araştırmaya başladı.
MUSTAFA KEMAL PAŞA´YA ANADOLU´DA NASIL BİR GÖREV VERİLMİŞTİ? BU KONUDA KENDİSİ NE DÜŞÜNÜYORDU
Mustafa Kemal´in 9. Ordu birlikleri müfettişliğine atandığını bildiren 30 Nisan 1919 tarih ve 67/5 sayılı belgede Mustafa Kemal´in görevleri şöyle yazılmaktadır.
- Anadolu´da kurulmuş bulunan komitelerin dağıtılması ( Yani, YURDUN SAVUNMASINA YÖNELİK GİRİŞİMLERİN ÖNLENMESİ). Doğu Karadeniz´de ‘´ Rum Çeteleri ´´ ile ‘´ Müslüman Halk ‘´ arasında ortaya çıkan olayların giderilmesi ( Yani RUM ÇETELERİ´NE KARŞI KOYMANIN ÖNLENMESİ).</LI>
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul´dan ayrılmadan önce her şeyi planlamış, küçük ayrıntılarına kadar her ihtimali hesaplanmıştı. Mustafa Kemal bugünlerini kendi kalemimden şöyle anlatır: ‘´ Bir gün İsmet Beyi Şişli´deki evime davet ettim. Bir zaman hoşbeşten sonra, Şuradan bana bir Türkiye haritası bulup masaya açar mısın? Üzerinde konuşacağım..´´ Açtı ve ne yapacağımı sordu. Mesela dedim. ‘´ Hiçbir sıfat ve selahiyet sahibi olmaksızın Anadolu´ya geçmek ve orada milleti uyandırarak, kurtulma çarelerini aramak için en müsait bölge ve beni o bölgeye götürecek en kolay yol hangisi olabilir İsmet?´´ Yüzüme baktı cevap verdi: ‘´Yollar çok, mıntıkalar çok´´ dedi. Mustafa Kemal sakin bir sesle “Samsun nasıl?” diye sorunca İsmet Paşa tekrar haritaya baktı. Ve bir süre inceledikten sonra şu cevabı verdi: “ Evet. En uygun yer orası.” Görüldüğü gibi daha İstanbul´dan çıkmadan günlerce önce Mustafa Kemal ne yapacağını biliyordu. Amacı ulaşacağı yolları, çareleri tasarlamıştı. Kısacası 19 Mayıs 1919 günü Samsun´a ayak basışı rasgele bir şey değildi. Düşünülmüş, incelenmiş, planlanmış bir davranışın birinci adımıydı.´´
Atatürk, kendisine nasıl görev verildiğini Söylev´inden şöyle ifade eder: ‘´ Beni İstanbul´dan sürüp, uzaklaştırmak, isteyenlerin bana bu geniş yetkiyi nasıl verdiklerine şaşabilirsiniz. Hemen söylemeliyim ki, onlar bana bu yetkiyi bilerek ve anlayarak, vermediler. Yetkiye ilişkin yönergeyi de ben kendim yazdırdım.´´ Ve devam eder: ‘´Ben 1919 senesi Mayıs´ının 19´unda Samsun´a çıktığım gün elimde, maddi hiçbir kuvvet yoktu.Yalnız büyük Türk milleti´nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk Milleti´ne güvenerek işe başladım.´´
ATATÜRK İSTANBUL´DAN AYRILMADAN ÖNCE PADİŞAH VAHDETTİN´İ ZİYARET ETTİ. BU GÖRÜŞMEYİ MUSTAFA KEMAL PAŞA SÖYLE AÇIKLIYOR:
Yıldız Sarayı´nın ufak bir salonunda Vahdettin´le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi´ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu. Birbirine paralel hatlar üzerine düşman zırhlıları!. görülüyor. Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı´na doğrulmuş! Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kafi idi. Vahdettin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: ‘´ Paşa, Paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir ( Elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti) tarihe geçmiştir.´´ O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükûnla dinliyordum: ‘´ Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin”! Bu son sözlerinden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleriyle temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu. Bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahminle başka bahislere girişmeyi tehlikeli addettim. Kendisine basit cevaplar verdim: ‘´Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.´´ Söylerken, kafamdaki muammayı da halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlıgında, bütün his ve fikirlerini, temayüllerini tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim: Vahdettin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek mesnedimiz İstanbul´a hakim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikayet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri uslandırırsam, Vahdettin´in arzularını yerine getirmiş olacaktım. ‘´Merak buyurmayın efendimiz; dedim, nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım. İrade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım.´´ ‘´Muvaffak ol´´ hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra, huzurundan çıktım. Naci paşa, padişahın yaveri; fakat benim hocam, derhal benimle buluştu. Elinde ufak muhafaza içinde bir şey tutuyordu. ‘´ Zat-ı şahanenin ufak bir hatırası´´ dedi. Kapağının üzerine Vahdettin´in imzası ile işlenmiş bir saatti. ‘´Peki, teşekkür ederim´´ dedim.
‘´HAKKINI HELAL ET ANNE!..”
Yıl 1919 Mayıs´ın 15 inci günü öğleden sonra, Mustafa Kemal Paşa Şişli´deki evinde ziyaretine gelen arkadaşlarını uğurlarken onlara şöyle diyordu.:
‘´Bu geceyi annem ve kız kardeşimle geçireceğim. Size veda ziyaretine gelemeyeceğim için kusura bakmayın. Şimdi sizlere veda etmiş olayım.´´
Mustafa Kemal Paşa konuklarını uğurladıktan sonra evin üçüncü katına çıkarak kız kardeşi Makbule hanım´a şöyle dedi.
‘´ Makbule bu akşam eve kimse gelmeyecek. Ben, annemin odasında yemek yemek istiyorum. Onun karyolasının karşısında bana bir yer sofrası hazırlattır. Yarın Anadolu´ya gideceğim. Hayat bu; belki ölürüm. Gelemem. Sizlere söyleyeceklerim var.´´
Sofra hazırdı. Mustafa Kemal Paşa annesinin odasına girince elini öptü. Anne ve kız kardeşinin hatırlarını sordu.Yer sofrasında annesinin yattığı yatağın karşısına gelen yerdeki minderlere bağdaş kurarak oturdu.
Mustafa Kemal Paşa´nın yemeğe iştahsız olduğu anlaşılıyordu. Zorla çiğnediği lokmaların arkasını keserek elindeki çatalı bıraktı. Çok heyecanlı olarak söze başladı.
‘´ Anne, ben yarın Anadoluya gidiyorum. Buralarda neler olacağı belli değil. Selanik nasıl elden gittiyse buralarda öyle olabilir. Ben kurtarmaya çalışacağım. Ne elimden gelirse onu yapacağım. Fakat bu işte tehlike çoktur. Bu işi başarabilmem için, iç dirliği ile çalışmam gerek, beni kaygı ve tasada bırakmayın. Giderken gözüm arkada kalmasın. Yurt için çalışırken sizden yana bir üzüntüye düşmek istemem. Hesapta ölmek, gidip gelmemek vardır. BANA HAKKINI HELAL ET … Sen de bunları iyi dinle Makbuş, işler fenaya dönerse sakın buradan ayrılmayın. Bütün paranızı sarfediniz. Bir kerre daha söylüyorum . Ne olursa olsun yola çıkmayacaksınız. Başaramazsam zaten sizi öldürürler. O zaman elbet bende ölmüş olurum..´´
Mustafa Kemal Paşa´nın bu sözleri anne ve kızkardeşini pek duygulandırdı. Büyük Türk Anası Zübeyde hanım, çok sevdiği biricik oğlunun bu sözlerinin etkisinden bir yürek çarpıntısı ile sarsılmaya başladı.
Epeyce sonra kendine gelen Zübeyde hanım´a Mustafa Kemal Paşa heyecan içinde söylediği sözlerin yaptığı etkiyi gidermek için, ‘´ Anne üzülme ben size en kötü ihtimali anlattım. Bu işi başarmak ihtimalide kuvvetlidir. Tekrar buraya dönerim. Sizi yanıma alırım, üzülme,,,´´ diye annesini yatıştırmaya çalışıyordu.
Zübeyde Hanım kendine gelip rahatlamaya başladığında, biricik oğlunun başarılı olması için Tanrı´ya yakarmaya başladı. Bu gece, kimsenin aklına uyku gelmiyordu. Ailecek sabaha kadar konuşuldu dertleşildi.
KURTULUŞ SAVAŞININ EN ÖNEMLİ AYAĞI SAMSUN´A ÇIKIŞ
15 Mayıs 1919 günüydü.
İstanbul´da Kız Kulesi açığında demirli bulunan ve hareketinden önce muayene edilmek üzere işgal kuvvetleri tarafından tevkif olunan Bandırma Vapuruna motorla gelen birisi, kaptana, olunca süratiyle hemen hareket emri verdi:
‘´Karadeniz´e!´´
Bu emri veren, ondan üç yıl üç ay sonra da ordularının bütün kükreyişiyle hücum kumandası verecekti:
‘´Akdeniz´e!´´
Bir kahraman, Karadeniz´den Akdeniz´e yeni bir tarih yazıyordu.
Bandırma Vapuru, Karadeniz´in çılgın ve heybetli dalgalarıyla göğüs göğse gelmişti. Fakat hangi güç, hangi çılgın ve azgın dalga, bu vapurdaki güçle karşılaşabilir ve o gücü durdurabilirdi?
Bandırma Vapurundaki kahraman ruhunda sınırsız vatan sevgisi ve millet aşkı yanardağ gibiydi. Denizleri bile kurutacak bir yanardağ!..
Deniz yol verdi ve kahramanı taşıyan Bandırma Vapuru Samsun´a ulaştı.
Son yüzyıl Türkleri için yeni bir Ergenekon´un kapısı açılmıştı ve yeni bir devrin tarih başına gelinmişti.
Samsun´da destanın ilk sayfası yazılacaktı. Güneş her sabah ufuktan Türk Bayrağı ve şehit kanı kırmızılığıyla doğarken, bu onur ve kahramanlık destanından ikinci bir sayfa daha çıkıyordu. Karadeniz´deki kapıda kara baht ile mücadeleye girişen ulusal kahraman, Akdeniz´deki kapıda milletine ak bahtı müjdeleyecekti.
Karadeniz yolculuğu tatsız, hatta endişeli geçer. Bandırma isminde hantal, döküntü bir vapur, Mustafa Kemal´le karargah heyetini yola çıkarır. Vapurun son sürati 7 Mildir! Makinalar laçkadır. Deniz ise çok fırtınalıdır. Vapurun hareketinden önce Rauf bey Mustafa Kemal´e gizlice, yola çıkmamasını ve vapurun yolda işgal kuvvetlerine mensup bir torpito tarafından takip edileceğini, çevrileceğini haber verir. Ama Mustafa Kemal´in kaptana emri şudur:- Derhal ve bütün süratinle Denize açıl…
-Sahile yakın bir rota çiz ve hep buna göre vapuru yürüt.
Tehlike görünür görünmez vapuru karaya oturtması ve kendilerini kıyıya çıkartması lazımdır. Fakat 27 yıllık kaptan ve babacan bir insan olan İsmail Hakkı Durusu´nun önemsiz bir kusuru, köhne Bandırma Vapurunun da küçük bir eksiği vardır: Kaptan bu suları tanımaz, vapurun da puslası bozuktur!
Yolculuğun daha ilk saatinde paşadan başka bütün yolcuları deniz tutar. Herkes kamarasına çekilir. Mustafa Kemal´e gelince, o bir köşeye oturmuş, bir bölmeye yaslanmıştır.Düşüncelidir ve gözleri daima ufuklardadır. Geminin rotasını tayin işi de fiilen ona kalmış gibidir. Kaptan sadece söyleneni yapar. Kaptan İsmail Hakkı Durusu, bu yolculuğa ait hatıralarını kendi hoş kelimeleriyle şöyle anlatır:
“Paşa bir köşeye dayanmış, oturmakta ve metanet-i kalbiyelerinin esası olarak bilafitur ve daimi bir tefekkür içinde bulunmakta idiler.”
Nihayet İnebolu geçilir. Sonra Sinop limanına varılır. Bu vapur, bu sürat ve tehlike ihtimalleri karşısında, Sinop´tan öteye kara yolundan gitmek çaresi araştırılır. Fakat Sinop´tan alınan cevap şudur:
-‘´Ne yol var nede vasıta´´
O zaman kararı şu olur:
-‘´ Çocuklar daha bir gecelik tehlike var. Onuda atlatabiliriz…´´
Vapura dönülür. Yola çıkılır. Gece sıkıntılı geçer. Ertesi gün şafak sökerken Bandırma Vapuru Samsun´a varmıştır.
Mustafa Kemal bu varışı, büyük nutkunda şöyle anlatır.
-‘´1335 (1919) Senesi mayısının 19´uncu günü Samsun´a çıktım.´´ “Ben Samsunu ve Samsun halkını gördüğüm zaman, Memlekete ve Millete ait bütün tasavurlarımın yerine getirilebilir olduğuna bir defa da inandım.”
ATATÜRK´LE İLGİLİ BİR ANI
Samsun´a çıktığı zaman üstü başı yırtık, papuçları patlak, silahsız bir nefer gördü.Yüzünün rengi bakıra dönmüş olan bu asker, ağlıyordu.Atatürk:
-‘´Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?´´
Nefer irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu çehre ona hiç de yabancı değildi.
Hemen doğruldu, Anafartalar´daki Kumandanını çelik yay gibi selamladı. O sualini tekrar etti:
-‘´Söyle ne ağlıyorsun´´
İç Anadolu´nun yürekli çocuğu içini çekti.
-Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis ediyor. Silahımızı elimizden aldılar.
Toprağıma giren düşmanı şimdi ben ne ile öldüreceğim?
Büyük Kumandan:
-‘´Üzülme çocuğum, gel benimle´´ dedi ve Samsun deposundan nefere silah verdirdi.
Atatürk´ün yanına katılan ilk bahtlı Mehmetçik budur.
ATATÜRK SAMSUN´A ÇIKTIKTAN SONRA ÜLKENİN HAZİN DURUMUNU ŞÖYLE DEĞERLENDİRİYOR
Mustafa Kemal Paşa, o günleri Söylev´inde şöyle anlatıyor. ‘´ 1919 yılı Mayıs´ının 19´uncu Günü Samsun´a çıktım. Genel durum ve görünüş: Osmanlı devletinin içinde yer aldığı topluluk, savaşta yenilmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış, Padişah ve halife olan Vahdettin, yalnız kendini koruyabileceğini umduğu önlemleri araştırmakta. Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış, İtilaf Donanmaları ve Askerleri İstanbul´da, Adana ili, Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep İngilizlerce işgal edilmiş. Antalya ve Konya´da İtalyan birlikleri Merzifon ve Samsun´da İngiliz askerleri bulunuyor. Yunan ordusu İzmir´e çıkarılıyor. Türk Milleti yorgun ve yoksul düşmüş. Saltanat ve hilafet makamını temsil eden Vahdettin efendi. Kendisini koruyacak her türlü çözüme razı, padişah ve cevresine, işgallere karşı gelinmemesi için fetvalar verilmekte.´´
SAMSUNA ÇIKTIKTAN SONRA ULUSAL KURTULUŞ İÇİN MUSTAFA KEMEL PAŞA NASIL BİR STRATEJİ TESPİT ETTİ VE UYGULAD
Tarih 19 Mayıs 1919´dur, Mustafa Kemal, genç bir generaldir. Kendisi dahil 19 arkadaşı ile Samsun´a çıkmıştır. Görev emrinde, Karadenizde ve anadolu´da çıkmış olan karışıklıkları düzeltmesi istenmektedir. Ancak, Mustafa Kemal, Samsun´dan ‘´ Anadolu İhtilalini´´ ve ‘´ Kurtuluş Savaşı´´ nı başlatmakta kararlıdır. “Özgürlük ve Eğemenlik benim karakterimdir. Türk Milleti Esir yaşamaktansa ölse daha iyidir. Ya İstiklal ya ölüm” parolası ile bu kutsal mücadeleye başlayan Ulu Önder Atatürk Ulusal Kurtuluş Stratejisini başarılı bir şekilde şöyle uyguladı.
Samsun´dan Sadrazam´a Çektiği ilk telgrafta İzmir´in İşgaline ve diğer eylemleriyle padişah idaresine tepkisini koymuştur. ‘´Ne Millet´, ne ‘Ordu´ varlığına karşı yapılan bu haksız saldırıyı içine sindirip kabul etmeyecektir.´´
29 Mayıs 1919, Havza´dan yayınlandığı ilk genelgede: ‘´ Milli bağımsızlığın kurtarılması, ancak milletin yek vücut olarak yapacağı savunma ile kabil olacaktır´´.
22 Haziran 1919 Amasya genelgesi´nde: ‘´Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.´´
8 Temmuz 1919, M.Kemal´in askerlikten istifa edip ‘´Milletin bir ferdi olarak.´´ Mücadeleye devam edeceğini ilan etmesi,
23 Temmuz – 7 Ağustos 1919, Erzurum kongresi: ‘´ Milli sınırlar içinde bulunan yurt parçaları birbirinden ayrılmaz bir bütündür.Milli gücü etken ve milli iradeyi egemen kılmak esas ilkedir.´´
4-11 Eylül 1919, Sivas Kongresi: ‘´Manda ve yabancı himayesi kabul edilemez.´´
23 Nisan 1920 Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması “Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletindir”diyen bu yüce Meclis, 19 Mayıs 1919 da Atatürk´ün önderliğinde başlayan ve 26-30 Ağustos 1922 de Baş Komutanlık Meydan Muharebesi zeferini mütakip 9 Eylül 1922´de İzmir´de düşmanın denize dökülmesi ile sona eren Ulusal Kurtuluş Savaşını yönetmiş ve 29 Ekim 1923 de Çağdaş Cumhuriyeti kurmuştur.
YENİ YETİŞEN ASİL TÜRK GENÇLİĞİ
Büyük Atatürk sana hitabında, eşsiz bir ileri görüşle görevini belirtmiş, seni, karşılaşacağın tehdit ve tehlikelere karşı uyarmıştır, dahili ve harici düşmanların olabileceğini sana hatırlatmıştır. Hamdolsun ki büyük bir çoğunluğunuz genç Cumhuriyetimizin varlığına kasdeden bu düşmanların oyununa gelmediniz. Aldatılan, ayartılan, ihanet içine itilen gafiller birer birer yakalandıkça, tertemiz Atatürk´çü gücün, yüce vasıfları gözler önüne serilmektedir.
Yüreği Vatan ve Ulus Sevgisi ile Dolu, Müşfik, Dürüst Türk Genci;
-‘´İzleyeceğin tek yol, Atatürk´ün açtığı yoldur.´´
-‘´Bu yol akıl, mantık ve dinamizm yoludur.´´
-‘´Bu yolda insanlık, bağımsızlık, hürriyet eşitlik, çağdaşlık ve aydınlık vardır.
-‘´Kendini bu yolda hizmete ada.´´
-‘´Bir kısım fikir babaları Atatürk´e sahip çıkarak bu yolu sana başka türlü göstermeye çalışacaklardır. Onlara inanma, doğru yolu iz´anınla kendin bul.
Türkiye Cumhuriyetinin kararlı, azimli ve muktedir koruyucusu olarak kendini çağdaş bilimlerin en ileri seviyesinde bilgilerle teçhiz etmek birinci amacın olmalıdır. Birinci görevin Cumhuriyetimizi birlik ve beraberlik içinde, bir vücut olarak her türlü saldırıya karşı korumaya her an hazır bulunmaktır. Diğer bir görevin ülkemizi mamur kılmak, ulusumuzu çağdaş medeniyet seviyesine her alanda yükseltmek için senden beklenen görevlere hazır bulunmaktır. Atalarımızdan sana miras kalan üstün niteliklerle daha güçlü karakter yapının gereği, ilken, sağlam bir fikri ve bedeni yapı içinde elele bu görevlerin öngördüğü hedeflere yürümek olmalıdır.
SONUÇ OLARAK:
AZİZ YURTTAŞLARIM, SEVGİLİ GENÇLER!
Türk Ulusunun yeniden dirilişi, özgürce yaşama savaşının başlatılması için, yurdu kurtarmak ve yeni bir devlet kurmak kararıyla Ata´nın ilk adımını attığı Samsun´un tarihsel önemi büyüktür.
İleriyi görmek ve ileriye dönük kararlar vermek Atatürk´ün büyük yeteneklerinden biriydi. 19 Mayıs 1919´da bu kararlar doğrultusunda Samsun´a çıkarken, çok iyi tanıdığı Türk Ulusuna güveniyordu. Bu güveniş tamdı ve karşılıklıydı. Bu güveniş İnönü, Dumlupınar, Başkumandanlık savaşlarında da vardı; bu gün de vardır ve var olacaktır.
Ulusal birlik ve bağımsızlık kavramları ile en belirgin bir şekilde özdeşlenen tarih kuşkusuz 19 Mayıs 1919´dur. Ulus olma bilinci ve bağımsızlık özlemi ulusal gündemin başında yeniden o gün yer almıştır.
Bu tarih, batışı olmayan bir güneşin Bandırma Vapurundan Samsun ufuklarına doğduğu; paylaşılmak, ezilmek ve yok edilmek istenen bir ulusun istiklal aşkının, tüm mazlum uluslara örnek olacak şekilde tarih sahnesine çıktığı gündür. Bu tarihi takiben Ulusal Kurtuluş´un Önderi Mayıs´ın 25´nci günü öğleden sonra yavuklusunu arayan bir sevdalı gibi, hurda bir otomobille dağ yollarına düşmüş ve Anadolu boşluklarına doğru sarsıla sarsıla yola koyulmuştu. Artık yüce dağlar misali engeller, yokluklar, nifaklar, nankörlükler, isyanlar, sapık düşünceler, bozguncu davranışlar, dış düşmanla adeta işbirliği yaparak yığılacak ve fakat genci ve yaşlısıyla, kadını ve erkeği ile, doğusu ve batısı ile bu düşmanlara karşı bütünleşen ulusumuz, güzel yurdu düşmandan ayıklayıp, bağımsızlığına kavuşacaktır.
Bu şerefli tarihin satırbaşında yer almak Samsun ve Samsun´lu için en büyük bahtiyarlıktır. İnanıyorum ki Samsun halkı buna eş bir sorumluluk bilinci içinde, Ülkemizin yeniden başlatılan eğitim seferberliğinde ve kalkınma savaşında da onurlu yerini alacaktır.
Ulusça bilmeliyiz ki, Milletimizin kurtuluşu ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması Ulu Önder Atatürk´ü iyi anlamakta, O´nun yolundan gitmekle, ilke ve devrimlerini kendimize tek rehber yapmakla mümkündür. İnanıyor ve güveniyoruz ki; en karanlık günleri zaferle kapamayı bilen Türk milleti, kendi yakın tarihinin satırbaşının teşkil eden bu büyük heyecanı kutlarken, onda hal ve istikbalinin istediği kuvvet ve gayretin bitip tükenmez kaynağını bulmuş olacaktır.
ÇÜNKÜ: Bu mutlu gün, esir edilmek istenen bir milletin, ya istiklal ya ölüm nidalarıyla bütünleşerek en olumsuz koşullarda düşmanı kalbinden vurduğu gündür…
ÇÜNKÜ: Bu mutlu gün, zalimlerin zorla kabul ettirdikleri esaret anlaşması Sevr´in yırtılıp, düşmanın suratına çarpıldığı gündür.
ÇÜNKÜ: Bu mutlu gün, aydınlık geleceklerin Bandırma Vapurunda altın temellerinin atıldığı gündür…
VE ÇÜNKÜ: Bu mutlu gün, Türk milletinin kendisini kendi azim ve iradesiyle kurtarmak yolunda Ata´sının önderliğinde şahlandığı gündür. Kutlu ve mutlu olsun!
Bu mutlu ve gurur dolu günleri bizlere armağan eden, bizlere özgürlük ve egemenliğimizi bağışlayan, ay yıldızlı bayrağımıza kavuşturan Ulu Önder Atatürk ve silah arkadaşları ile kahraman Şehit ve Gazilerimizin manevi huzurunda saygı ve hürmetle eğiliyoruz. Ruhları şad olsun.
Kaynak
Yeni Adana
Yazarlar » Ali MARALCAN- EMEKLİ KURMAY ALBAY
KAYNAKÇA
SAMSUN VALİLİĞİNİN 19 MAYIS 1981.1 VE 29 EKİM 1981.2 TARİHLİ DERGİLERİ TEK ADAM C.1 ve 2 – ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR ÇANKAYA – FALİH RIFKI ATAY KILIÇ ALİ´NİN ANILARI – DERLEYEN HULUSİ TURGUT ATATÜRK´ÜN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI NASIL BAŞLADI – REFİK NEJDET AKTAŞ İHANET BASINI – AYDIN KELEŞOĞLU NUTUK – MUSTAFA KEMAL ATATÜRK .28 ŞUBAT VE DEMOKIRASİ-PROF.DR.EMRE KONGAR YAKIN TARİHİMİZ CİLT 1 VE 2 E.N.GÜRALP ATATÜRK YAŞADI MI? OKTAY AKBAL
0 Yorum:
Yorum Gönder