Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

















SON YAZILAR :
Loading...


27 Nisan 2020

Kırklareli


Kırklareli, eski ismi Kırk Kilise (Kırklareli ilinin merkezi olan şehirdir.)
Kırklareli tarih boyunca konumu itibarıyla birçok antik yerleşim merkezine sahip bir ildir. Buzul çağı sonlarında uzunca bir süre sular altında kaldığı anlaşılan Kırklareli ve civarında insana dair ilk maddî belgeler neolitik dönem özelliklerini vermektedir. Daha sonra bilinen ilk yerleşik kabilelerden ismini alan Trakya, Kırklareli de dahil olmak üzere Roma dönemi ortalarına kadar kısmen veya tamamen bağımsızlıklarını küçük birer krallık veya prenslik olarak devam ettirebilmişlerdir.
Bir geçiş bölgesi olması nedeniyle Roma ve Bizans dönemlerinde pek çok istilalara uğrayan Kırklareli ilk defa I. Murat zamanında 1363 yılında Osmanlıların eline geçmiştir. Bu tarihten itibaren uzunca bir barış süreci yaşayan Kırklareli Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sıralarında Bulgar ve Yunan işgaline maruz kalarak büyük eziyet ve sıkıntılar yaşadıktan sonra 10 Kasım 1922’de nihai özgürlüğüne kavuşmuştur.


Tarihçe
Avcılık ve Toplayıcılık Dönemi
Paleolitik Çağ : MÖ 1 Milyon - MÖ 12.000
İnsanların Trakya'ya ilk olarak yaklaşık 1.000.000 yıl önce geldiği düşünülmektedir. Günümüzden 14.000 yıl öncesine kadar süregeldiği kabul edilen ve kültür tarihinin en uzun dönemi olan bu süreç "Eski Taş Çağı" ya da "Avcılık ve Toplayıcılık Dönemi" olarak adlandırılmaktadır. Bu dönem boyunca av ve yenebilir bitki, yemiş toplayıcılığına dayalı bir beslenme düzeni ve göçebe bir yaşam biçimi hakim olmuş, kalıcı barınaklar yapılmamıştır. Oldukça uzun olan bu süreç içerisinde, dünya iklimi ile birlikte Trakya'nın ikliminde de önemli değişiklikler olmuş, birbiri ardına kuru soğuklardan yağışlı sıcağa kadar değişen iklim dönemleri, on binlerce yıl bölgeye hakim olmuştur. Bu dönemde, insanların el becerilerinde önemli gelişmeler olmuş, aletlerin büyük bölümü çakmak taşından ya da ağaç ve kemiklerden yapılmıştır. Bu döneme ait, Trakya'da bilinen en eski ve önemli buluntular, İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası, Eskice Sırtı ile Ağaçlı Kumluğu'ndan gelmektedir. Yapılan arkeolojik kazılardan, Balkanlar ve Yakın Doğu'nun en uzun ve süreli tabakalaşmasının burada olduğu saptanmıştır. Yarımburgaz Mağarası'nda, Marmara Bölgesi'nin doğal çevre değişimini çok açık bir şekilde sergileyen jeolojik katmanlar ile birlikte, yaklaşık 600.000 yıl öncesine ait kültür katları da çok iyi korunmuş olarak bulunmuştur.




İlk Tarımcı Köy Toplulukları Dönemi
Neolitik Çağ : MÖ 5800 - MÖ 4800
Dünya ikliminin günümüz koşullarına yakın bir duruma gelmesi ile birlikte, yaklaşık 8000 yıl önce Trakya'nın doğal çevre ortamı ve bitki örtüsü de bugünküne benzer özellikler kazanmış, insanlar değişen çevre koşullarına, gelişen teknolojileri ile uyum sağlamışlardır. Bu değişim, Anadolu'da 10 - 12 bin yıl kadar önce başlamıştır. İnsanlar ilk kez buğday, arpa, mercimek gibi tahılları tarıma alıp koyun, keçi, sığır ve domuz gibi hayvanları evcilleştirerek çiftçiliğe başlamış; ahşap, kerpiç ve taştan ilk kalıcı konutları yapmışlardır. Ancak bu gelişmelerin, çok zengin doğal çevre olanaklarına sahip olan Trakya'da Anadolu'dan daha sonra, yaklaşık olarak günümüzden 7000 yıl önce başladığı görülmektedir. Dönemin başlarından itibaren beslenmede su ürünleri, avcılık ve yaban yemiş toplayıcılığı da çiftçiliğin yanında devam etmiştir. Bölgede bilinen en eski çiftçi yerleşmeleri Enez yakınlarındaki Hoca Çeşme ile İstanbul yakınlarındaki Fikirtepe'dir. Hoca Çeşme'de yapılan arkeolojik kazılar, MÖ 6200 yıllarında tarihlenen ve tümü ile Orta Anadolu özellikleri gösteren, tarım ve hayvancılık yapan bir topluluğun ilk olarak burada yerleştiğini, daha sonra bunların yerel koşullara uyum sağlayarak, Bulgaristan'da bilinen kültürleri oluşturduğunu ortaya koymuştur. Hoca Çeşme'nin en eski katmanları, Balkanlarda şimdiye dek bilinen en eski neolitik kültürü oluşturmaktadır.
Trakya'nın Neolitik Dönem kültürlerini en iyi yansıtan merkezlerden biri de Kırklareli'ye 3 kilometre uzaklıktaki Aşağıpınar tarih öncesi yerleşim alanıdır. Burada şimdiye kadar rastlanan en eski kültür katı MÖ 5800 yıllarına tarihlenmektedir. Anadolu Kronolojisi'ne göre Son Neolitik, Balkan Kronolojisi'nde ise Orta Neolitik Çağ'a, Karanavo II döneminde tarihlenen bu ilk yerleşim Demir Çağı'na dek süregelecek olan Trakya kültürünün de temellerinin atıldığı bir süreci temsil etmektedir. Bu dönem yapıtları, kalın ahşap direklerden oluşan bir çatı sistemine sahiptir. Yine bu direklerin arası dallarla örülmekte ve kalın bir kerpiç toprağı ile sıvanmış duvarlar yapılmaktaydı. Çok odalı olan yapıların içlerinde, ayrıca dallar ile örülmüş bölme duvarları, kil sekiler, ocak, fırın ve ambar gibi işlevsel alanlar da bulunmaktaydı. Bunların yanı sıra bazı yapıların içine kült amaçlı (dinî) olduğu düşünülen küçük bir bölüm, dokuma tezgâhına ayrılmış bir alan ile çok sayıda tahıl taneleri bulunmuştur. Yanarak kömürleştiği için günümüze kadar gelebilen tahıl tanelerinin incelenmesinden, MÖ 5800 yıllarında Aşağıpınar insanlarının iki tür buğday, arpa, burçak ve mercimek ekip biçtikleri, büyük bir olasılıkla da yağı için badem depoladıkları anlaşılmaktadır. Beslenmede ayrıca domuz, koyun, keçi ve sığırın yanı sıra geyik, karaca ve yaban sığırı avının da önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Şiddetli bir yangın ile tahrip olduğu anlaşılan Aşağıpınar'ın ilk tabakası her bakımdan Balkan Neolitik Kültürlerinin özelliklerini taşımaktadır. Ancak bu en alt tabaka, Anadolu kökenli çiftçi-köylülerin aradan geçen 300-400 yıl içinde Trakya'nın yerel koşullarına uyum gösterdiğini ortaya koymuştur. Artık bu topluluklar evlerini kerpiç ya da taş yerine meşe ağaçları, saz ve kamış kullanarak yapmaya başlamış, köylerde evler bitişik olarak değil, bağımsız birimler durumuna getirilmiştir. Yine bir değişiklik de evcil hayvanların arasında koyun ve keçinin yerini, Trakya ortamına daha uygun olan sığırın almış olmasıdır.


Gelişkin Köy Toplulukları Dönemi
Kalkolitik Çağ: MÖ 4800 - MÖ 3200
Anadolu'da genel olarak tarım ve hayvancılığa dayalı yaşam biçiminin giderek geliştiği, daha kompleks toplumsal düzenin oluşmaya başladığı ve uzmanlık alanlarının belirlendiği, köy topluluklarının kentleşme sürecine girdiği bu zaman dilimi, Trakya tarih öncesi kültürlerinin de en gelişmiş ve görkemli dönemidir. Bu dönemin ilk başlarında, Orta Balkanlar'dan Anadolu içlerine kadar yayılan, parlak yüzeyli, siyah renkli çanak-çömleği ve ilginç insan biçimli heykelcikleri ile belirginleşen büyük kültür bölgesi, zaman içinde daha çok yeni özelliklerin hakim olduğu küçük gruplara bölünmektedir.
Kent Toplulukları ve Devletin Ortaya Çıkışı
Tunç Çağı: MÖ 3200 - MÖ 1200
Anadolu ve Yakın Doğu'da MÖ 3. bin yıl, kentleşme hareketinin başladığı, yavaş yavaş şehir devletlerinin oluştuğu bir süreci temsil etmektedir. Batı Anadolu'da en iyi Truva ile tanınan bu kent kültürleri, artık yavaş yavaş çömlekçi çarkını kullanmakta, yeni oluşan yönetici sınıf, toplumuun diğer kesimlerinden ayrı olarak, sur ile çevrili, küçük de olsa bir iç şehirde oturmaktadır. Ekonomiyi denetleyen bir ruhanî sınıfın da ortaya çıktığı, anıtsal tapınak yapıları ile belirginleşmektedir.
Siyasî Yapılanma ve Trak Beylikler Dönemi
Demir Çağı: MÖ 13. - MÖ 6. yüzyıl
Tunç Çağı gelişim süreci içinde, geniş boyutlu ilişkilerin kurulduğu, büyük göçlerin yaşandığı ve ticaretin ortaya konduğu bir devir olarak dikkat çekmektedir. Yakın Doğu'nun büyük bölümünde olduğu gibi, Anadolu ve Ege'de de Tunç Çağı, bütün bu bölgeleri yakıp yıkan bir göç dalgasının etkisiyle sona ermiştir. Anadolu'da Hitit, Ege'de Miken uygarlıklarına son veren ve yaklaşık 300 yıl süren bir "karanlık çağ"ı başlatan bu göç dalgasının, Anadolu'yu etkileyen bir bölümünün Kırklareli-Trakya üzerinden geldiği sanılmaktadır.
Klasik ve Helenistik Dönemler: MÖ 5 - MÖ 1. yüzyıl
MÖ 513-512 tarihinde, Persler'in İskit Seferi'ni müteakip Kırklareli topraklarına girdiği ve uzun bir süre [tarih kayıtlarına göre otuzdört yıl] burada kaldığı kesin olmakla birlikte, Trakya'da satraplık oluşturduğu yönünde bilgi de bulunmaktadır. Bu satraplığın merkezi, bugün Kırklareli'nin bir ilçesi olan Vize'dir. Odrisler'in oluşturduğu yeni yapılanmayla birlikte, Trakya ve Kırklareli'de  yaşam biçimi ve kültürel yaşamda da değişiklikler olmuştur. Eski teokratik oluşumun yerine, soylu savaşçıların odağını oluşturduğu bir sistem geçmiştir. Bu durum soyluluk belirtisi olan bir atlı kavramı çevresinde odaklanarak, sanatta da kendini göstermiştir.
Osmanlı Dönemi
Edirne Vilayet Matbaası Müdürü Şevket Dağdeviren'in yazdığı 1892 tarihli salnameye göre;
Kırkkilise sancağının bir kazası olan Kırkkilise, Rus işgaline kadar kaymakamlıkla yönetilirken, R: 1295 ; M: 1879/80 başında mutasarrıflık merkezi olmuş ve Lüleburgaz, Babaeski, Midye, Ahtapolu, Vize ve Tırnova kazaları buraya bağlanmıştır.
Kasabanın dört tarafı 120.000 dönümden fazla üzüm bağları ile çevrilmiştir. Kasabada 4.326.000, köylerinde 663.000, Pınarhisar ve Üsküp’te 2.130.000, toplamda 7.119.000 kiye şarap elde edilirdi.
Hükumet konağı, adliye, jandarma, posta ve telgraf daireleri,hapishane, 3 kışla, 1 topçu kışlası, asker hastanesi ve redif deposu vardı.
Kasabada 8 cami vardır. Bunların en büyüğü Büyük Cami, diğerleri, Karakaş Cami, Bayezid Cami, Kapan Cami, Hacı Zekeriya Cami, Pehlivan Ağa Cami, Küçük Cami ve Kışla Cami’dir.
Kırkkilise’de biri 60, diğeri 20 beygir gücünde 2 un fabrikası vardır. Çalışan 45 işçi yılda 109.000 çuval yani 8.300.000 kiye un üretirdi. Bene ve Büyükdere köylerinde de su ile çalışan 26 beygir gücünde 2 un fabrikası vardı.
Kırkkilise kasabasında şayak, fanila, çul, çuval üretmeye yarayan 45 ve Mandıra köyünde 3 tane halı tezgahı vardı. Bunlarda 191 işçi yılda 4150 zira şayak, ve fanila ile 6360 adet çul, çuval ve halı üretirdi.
Coğrafya
Kırklareli, Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara Bölgesi'nin Trakya kesiminde yer almaktadır. Dünyadaki konumu itibarıyla, 41 derece, 13 dakika, 34 saniye ve 42 derece, 05 dakika, 03 saniye kuzey enlemleri ile 26 derece, 54 dakika, 14 saniye ve 28 derece, 06 dakika, 15 saniye doğu boylamları arasında bir yerdedir. Kuzeyinde Bulgaristan; doğusunda Karadeniz; güneydoğusu ve güneyinde Tekirdağ (Saray, Çorlu, Muratlı ve Hayrabolu); batısında ise Edirne, güneyi ve güney batısında (Uzunköprü, Havsa ve Lalapaşa ilçeleri) bulunmaktadır. Toprakları, kuzeyden Bulgaristan sınırını oluşturan Revze Deresi Vadisi, doğudan Karadeniz, güneyde Ergene Irmağı ana vadisi ve batıdan ise Ergene Irmağı'na karışan Teke Deresi'nin su bölüm çizgisi olan sırtlarla kuşatılmıştır. Yüz ölçümü 6650 km² olup, il merkezinin denizden yüksekliği 203 metredir.
Başlıca akarsuları Ergene Nehri ve Rezve Deresi'dir. Bitki örtüsü olarak ormanlık ve step özelliği göstermektedir.




Sanayi
İlde sanayi daha çok D-100 karayolu etrafında ve özellikle Lüleburgaz’da yoğunlaşmıştır. Kırklareli’nde sanayi artan bir hızla gelişmektedir. 1987-2001 döneminde yüzde 6,7 ile sanayi, ilin en hızlı büyüyen sektörü olmuştur. Kırklareli’nin İstanbul ve Avrupa’ya yakın olması bunun temel nedenlerindendir.
Kırklareli’de toplam 224 sanayi tesisi bulunmaktadır. Bunların yüzde 87’si Merkez, Babaeski ve Lüleburgaz ilçelerinde geri kalan yüzde 13’ü diğer ilçelerde yer almaktadır. Merkezde 64, Babaeski’de 38, Demirköy’de 2, Kofçaz’da 1, Lüleburgaz’da 94, Pehlivanköy’de 2, Pınarhisar’da 9, Vize’de 14 sanayi tesisi mevcuttur.

Kırklareli ilinde, "gıda ürünleri ve içecek imalatı", "tekstil ürünleri imalatı", "kimyasal madde imalatı" ile "metalik olmayan diğer mineral ürünlerin imalatı" sektörleri öne çıkmaktadır.
Gıda ürünleri ve içecek imalatı sektöründe, unlu mamuller ve öğütülmüş tahıl ürünlerini içeren imalatlar dışında, “süthane işletmeciliği ve peynir imalatı”, “çiftlik hayvanları için hazır yem imalatı”, rafine sıvı ve katı yağların imalatı” ile “kakao, çikolata ve şekerleme imalatı”; tekstil ürünleri imalatı sektöründe, “giyim eşyası dışında hazır tekstil ürünleri imalatı” ile “dokumanın aprelenmesi”; kimyasal madde ve ürünleri imalatı sektöründe, “farmasötik preparat imalatı”, “boya, vernik benzeri kaplayıcı maddeler ile matbaa mürekkebi ve macun imalatı” alt sektörleri önde gelmektedir. Metalik olmayan diğer mineral ürünlerin imalatında, cam imalatı önemli bir yer tutmaktadır.
Gıda, içki ve tütün imalatı yapan 92; tekstil, giyim ve deri imalatı yapan 58; orman ürünleri ve mobilya üretimi yapan 15; kâğıt, kâğıt ürünleri ve basım imalatı yapan 2; kimya, petrol, kömür, kauçuk ve plastik ürün imalatı yapan 13; taş ve toprağa dayalı 19; metal eşya, makine ve teçhizat imalatı yapan 17; diğer imalat yapan 8 tesis bulunmaktadır.
Bu tesislerde 19 bin dolayında kişi çalışmaktadır. 500’ün üzerinde çalışanı olan 8 tesisi bulunmaktadır. Bu 8 tesiste toplam çalışanların yüzde 37’si istihdam edilmektedir. 1000 ve daha fazla kişi çalışan 2, 500-999 kişi çalışan 6, 250-499 kişi çalışan 14, 100-249 kişi çalışan 27, 50-99 kişi çalışan 16, 10-49 kişi çalışan 74, 10’dan az kişi çalışan 54 tesis bulunmaktadır.
Türkiye'nin önemli sanayi tesislerinin bir bölümü Kırklareli’nde yer almaktadır. Cam, gıda, tekstil, ilaç alanında önemli tesisler bulunmaktadır. Bunların arasında Türkiye'nin ilk şeker fabrikası Alpullu Şeker Fabrikası, Danone, Saray Gıda, ACT Tekstil, Akın Tekstil, Edip İplik, Konteks Mensucat, Tüp Merserize, Zorlu Linen, Gossard Tekstil, Eczacıbaşı İlaç, Kırklareli Cam, Trakya Cam, Trakya Otocam, Trakya Çimento, Trakya Döküm, 2002 TEKSTİL, BURGAZ RAKI, AKMAYA AŞ ve Anadolu Efes Pilsen ilk akla gelenlerdir. Bu tesislerin hem ülke hem de il ekonomisine büyük katkıları olmaktadır. Üretilen mamüllerin önemli bir kısmı ihraç edilmektedir.
Tarım
İlin yüz ölçümü 655.000 hektar olup, arazi varlığının yüzde 41’i kültür arazisi, yüzde 37’si orman, yüzde 11’i çayır-mera geriye kalan yüzde 11’i ise kültür dışı arazidir. 268.311 hektar tarım arazisinin yüzde 17’sinde sulu tarım, geriye kalan yüzde 83’ünde de kuru tarım yapılmaktadır.

Türkiye genelinde olduğu gibi Kırklareli'ne de çiftçi aile sayısına göre arazi dağılımı dengeli değildir. Bu bakımdan tarımla uğraşan aile sayısı fazla olduğundan ilde daha çok küçük işletmeler bulunmaktadır. Tarımsal işletmelerin yapısına baktığımızda, işletmelerin toprak büyüklüğü bakımından 50-200 dekar arasında yoğunlaştığı, çoğunluğunun hem hayvancılık, hem de bitkisel üretimi birlikte yaptıkları görülmektedir.
Tarım yapılan arazinin 45.229 hektarlık yani yüzde 17’lik bölümünde de sulama yapılabilmektedir. Bu alanın 33.230 hektarı yani yüzde 73’ü devlet, 11.999 hektarı yani yüzde 27’si çiftçi imkânları ile sulanmaktadır.
Bitkisel Üretim[değiştir | kaynağı değiştir]
İlin tarımsal yapısı içinde hububat, ayçiçeği, şeker pancarı, mısır, yemeklik tane baklagiller, bağ önemli rol oynamaktadır. Tarım ürünlerinde, ağırlıklı bitkisel ürünlerimiz buğday ve ayçiçeğidir. 2005 yılında 140.300 hektar buğday ekilmiş olup toplam 597.250 ton ürün elde edilmiştir. Böylece dekar başına ürün miktarı 425 kg olmaktadır.
Bitkisel üretim içinde ikinci ağırlıklı ürünümüz ayçiçeğidir. 2005 yılında 66.500 hektar alana ayçiçeği ekilmiş olup, toplam 146.190 ton ürün elde edilmiştir. Böylece dekar başına ürün miktarı 220 kg olmaktadır. Kırklareli’nin, Türkiye ayçiçeği ekimindeki ve üretimindeki payı yıllara göre pek fazla değişmemekte ve takriben yüzde 12 civarında olmaktadır.
Hububat ve ayçiçeğinden sonra ağırlıklı ürünlerimiz sırasıyla şeker pancarı, mısır ve patatestir.
Sulanabilir sahalar içerisinde ikinci ürün ekilişi yıllara göre bir artış göstermektedir. İkinci ürün olarak hububat hasadı sonrası silajlık mısır, kuru fasulye ve hasıla biçilen ayçiçeği ile güzlük ekilişlerde macar fiğ sonrası ayçiçeği ve mısır ekilişleri yapılmaktadır.
İlde bağ bahçe tarımı işlenebilir arazinin yüzde 2’sinde yapılmaktadır. Bu sahanın yüzde 84’ünde sebzecilik, yüzde 12’sinde bağcılık ve yüzde 8’inde meyvecilik yapılmaktadır.
Hayvancılık
İl düzeyinde 95.795 adet büyük baş, 228.013 adet küçük baş ve 359.312 adet kümes hayvanı mevcuttur. Hayvancılık nispeten fenni usullerle yapılmaktadır. Büyük baş hayvan mevcudunun yüzde 97’sini kültür ırkı ve melezleri, yüzde 3’ünü ise yerli ırk teşkil etmektedir. Hakim ırk Holstein’dir. İl bazında 19.342 adet hayvancılık işletmesi mevcut olup, işletmeler daha çok küçük aile işletmeciliği şeklindedir.
Hayvansal ürün olarak yılda 2.620 ton et, 202.418 ton süt ve 30 milyon adet yumurta üretilmektedir.
Su Ürünleri
İlde İğneada, Kıyıköy, Beğendik ve Limanköy Karadeniz sahilinde yer alan yerleşim yerleridir. Buralarda 1.139 ruhsatlı balıkçı tarafından 232 adet kayıtlı tekne ile balıkçılık yapılmaktadır.
Bunun dışında baraj ve göletler ile alabalık tesislerinde de balıkçılık faaliyetleri sürdürülmektedir. İlde su ürünleri yönünden önem arzeden Hamam, Mert ve Pedina gölleri olmak üzere üç adet tabii göl, Kırklareli, Armağan ve Kayalı barajları olmak üzere üç adet baraj ile 34 adet gölet mevcut olup, buralar balıklandırılmıştır. Kültür balıkçılığı kapsamında faaliyette bulunan 5 tesis bulunmaktadır.
Nüfus
1965 yılına kadar Kırklareli yoğunluğu ülke ortalamasının üzerinde olmuştur. Bunun nedeni ilin mübadele ve muhaceret yoluyla Balkan ülkelerinden aldığı göçtür. 1940-1945 yılları arasında II. Dünya Savaşı nedeniyle Kırklareli’nin nüfusu azalmış, 1950-1955 arasında ise yeniden yurt dışından gelen göçmen aileler ile nüfus artmaya başlamıştır. 1960’a kadar yüksek olan nüfus yoğunluğu bu yıldan itibaren il dışına göçün başlamasıyla beraber 1965'ten sonra azalmaya başlamıştır.
Kırkkilise Kazası Nüfus Cetveli 1892
Yabancı nüfus
Yerli nüfus
Kadın
Erkek
Kadın
Erkek
Toplam
İslam
240
300
8.222
9.040
17.802
Rum
45
125
8.962
9.341
18.473
Ermeni
10
20
345
364
739
Yahudi
15
25
9.228
9.953
19.221
Bulgar
30
40
0
0
70
Toplam
340
510
26.757
28.698
56.305



2019  sayımına göre Kırklareli Nüfusu  361.836 kişidir






İdari Yapı
Kırklareli fethedildikten sonraki uzun yıllar, Vize sancağına "liva" bağlı bir kaza merkezi olarak idare edilmiş, sonra kendisi de sancak yapılmıştır. Sultan Mecit zamanında ilçe haline getirilmiş ve bu durum 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbine kadar devam etmiştir. Rusların tahliyesinden sonra Kırklareli mutasarrıflık olmuştur. İdari bağımlılık olarak önceleri merkezi Manastır olan Rumeli Eyaletine bağlı iken sonra Silistre Eyaletine bağlanmış, daha sonra da Edirne Vilayetinin bir livası haline getirilmiştir.
Kırklareli 1924 yılında il olmuştur. Bugün, Kırklareli’nin 
Babaeski, 
Demirköy,
Kofçaz, 
Lüleburgaz, 
Pehlivanköy, 
Pınarhisar ve 
Vize 
olmak üzere yedi ilçesi, 26 belediyesi ve 178 köyü bulunmaktadır.
Eğitim
Kırklareli’nde okuma yazma oranı 2000 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre yüzde 93’tür. 1970'te 71, 1975'te 75, 1980’de 80, 1985'te 86, 1990’da 88 olan okuma yazma oranı 2000 yılında yüzde 93’e çıkmıştır. 2000 sonuçlarını ilçelere göre değerlendirdiğimizde okuma yazma oranının ilçe merkezleri için Merkez’de 94, Babaeski’de 94, Demirköy’de 92, Kofçaz’da 96, Lüleburgaz’da 95, Pehlivanköy’de 94, Pınarhisar’da 94, Vize’de 92, bucak ve köylarde yüzde 91 olduğu görülmektedir.
Genel Okul Durumu
İlde 2005-2006 öğrenim yılında toplam 299 okulda, 60.986 öğrenci eğitim görmekte ve 2.394 öğretmen görev yapmaktadır.
Okul Öncesi Eğitim
Okul öncesi eğitimde, üç bağımsız anaokulu, iki kız meslek lisesi bünyesinde uygulama anasınıfı bulunmaktadır. 99‘u da ilköğretim okulu bünyesinde anasınıfı olmak üzere toplam 104 okul öncesi eğitim kurumunda 111 öğretmen görev yapmakta ve 3.140 öğrenci eğitim görmektedir. Okul öncesinde okullaşma oranı yüzde 26'dır.
İlköğretim[
İlde 151 ilköğretim okulu bulunmaktadır. Öğrenci sayılarının yetersiz olması nedeniyle 105 köyümüzün okulu kapalıdır. Bu okullarımızın öğrencileri taşımalı eğitim uygulamasından yararlanmaktadır. İlköğretimde ikili öğretim yapan okulumuz bulunmamaktadır. İlköğretimde 1.401 öğretmen görev yapmaktadır. İlköğretim okulu öğrenci sayısı 37.139’dur. Bir dersliğe 21, bir öğretmene 26 öğrenci düşmektedir. İlköğretimde okullaşma oranı yüzde 96'dır.



Orta Öğretim
İlde 19’u genel lise, 18’i mesleki ve teknik lise olmak üzere toplam 37 lise bulunmaktadır.
Orta öğretim kurumlarında 801 öğretmen görev yapmaktadır.Orta öğretimde eğitim ve öğretime devam eden öğrenci sayısı 15.169’dur. Bir dersliğe 27, bir öğretmene 19 öğrenci düşmektedir. Orta öğretimde okullaşma oranı yüzde 62'dir.
Yüksek Öğretim
Kırklareli'nde yüksek öğretim faaliyetleri, Trakya Üniversite'sine (Edirne) bağlı yüksek okulların varlığından dolayı uzun senelerdir devam etmektedir. 2007 yılında Kırklareli Üniversitesi kurularak, bu yüksekokullar Kırklareli Üniversite'si bünyesine aktarılmıştır. Kırklareli Üniversitesi'nin önümüzdeki senelerde Kırklareli'nin ekonomisine de büyük katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Kültür
Merkez ve beş ilçemizde 12 halk kütüphanesi bulunmaktadır. Kırklareli, tarihi yapılar bakımından zengin bir kültür mirasına sahip illerden biridir. Bu eserler arasında camii, hamam, çeşme, şehitlik, külliye, köprü ve türbeler yer almaktadır. Keza Türkiye'de en çok tümülüs grubu il sınırları içinde, özellikle Vize ilçesinde bulunmaktadır. Ayrıca, birçok dolmen de ilde yer almaktadır. Kale ve kule kalıntıları da ilin kültür zenginliğini arttırmaktadır.
Höyük ve tümülüs kazılarına devam edilmektedir. Bu kazılar Kırklareli’nin yakın zamana kadar hiç bilinmeyen erken dönemlerine ait yeni bilgileri ortaya çıkarmaktadır. Vize Çömlektepe’de yapılan kazıda tüm Trakya’da şimdiye kadar bilinen tek antik tiyatro açığa çıkarılmıştır.
İstanbul’un Türkler tarafından fethi sırasında kullanılan top güllelerinin bir bölümü Demirköy ilçesinde bulunan Dökümhane’de imal edilmiştir. Burada yapılan kazılar büyük bir uygarlığı ortaya çıkaracaktır.
İl merkezinde bir müze bulunmaktadır. 1999 yılında 12.915, 2000 yılında 11.730, 2001 yılında 10.249, 2002 yılında 11.677, 2003 yılında 15.524, 2004 yılında da 14.723 kişi müzeyi ziyaret etmiştir.





İl Kültür Müdürlüğü
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın taşra teşkilatı olarak faaliyetini sürdürmektedir. Bu doğrultuda ildeki kültür hizmetinin yaygınlaştırılması, geliştirilmesi ile ilgili araştırma ve planlamaları yapmak, her türlü kültürel, sanatsal etkinliği gerçekleştirmekle yükümlü olan İl Kültür Müdürlüğü, Kırklareli Müzesi ve 9 adet halk kütüphanesinden oluşan toplam 10 bağlı birimde hizmet vermektedir.
Müdürlük, her yıl düzeni olarak tiyatro gösterileri, çeşitli konserler ve sergilere ev sahipliği yapmakta, güncel konularda konferanslar, paneller, açık oturumlar v.b. kültürel etkinlikler düzenlemektedir.
İl Kültür Müdürlüğü, önceleri Valilik Binasında hizmet vermekte iken, 1994 yılında, İstasyon Caddesi altında bulunan, metruk haldeki Gümrük (Oktavra) Binasının Kültür Bakanlığı tarafından restore ettirilmesiyle kazanılan yeni binasına taşınmıştır.
Kırklareli Müzesi
Kırklareli Müzesi binası, 1894 yılında Mutasarrıf Neşet Paşa ve Belediye Başkanı Hacı Mestan Efendi zamanında yaptırılmıştır. 20 Aralık 1930'da Büyük Önder Atatürk tarafından ziyaret edilen bina, 1962 yılına dek fiilen Belediye Binası olarak kullanılmış, 1970'li yıllarda ise tamamen boşaltılarak terk edilmiştir. 1983 yılında başlayan ve çeşitli aralıklarla devam eden restorasyon çalışmaları 1993 yılında tamamlanmıştır. Tarihî binanın müze olarak düzenlenmesi çalışmaları ise Aralık 1990 tarihinde başlatılmış ve 14 Ocak 1994 tarihinde Kırklareli Müzesi resmen ziyarete açılmıştır. Bodrumu hariç iki katlı betonarme olan yapının dört cephesinde kemerli pencereler yer almakta olup, girişte dört sütuna oturan cumba vardır. Arkeoloji ve etnografya seksiyonları üst katta yer almakta, giriş katında ise kültür ve tabiat sergisi salonu bulunmaktadır. Kırklareli Müzesi'nde hâlâ 553 etnografik, 1189 arkeolojik, 1995 adet de sikke olmak üzere, toplam 3737 adet kayıtlı eser mevcuttur.



Gelişmişlik göstergeleri
Devlet Planlama Teşkilatı'nın 2003 verilerine göre, Kırklareli sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında 81 il içerisinde 11. sırada bulunmaktadır. Eğitim sektörü gelişmişlik sıralamasında 7, sağlık sektörü gelişmişlik sıralamasında 15, imalat sanayi gelişmişlik sıralamasında 14. sırada yer almaktadır. İlçeler sıralamasında, 872 ilçe içinde Lüleburgaz 35, Merkez 106, Babaeski 147, Pınarhisar 214, Vize 219, Demirköy 259, Pehlivanköy 262 ve Kofçaz 460. sırada yer almıştır.
Turizm
Doğal yerler
Kırklareli'nde gezip görülebilecek doğal yerler arasında göl ve barajlar, mağara, tabiatı koruma alanları, orman içi dinlenme ve mesire yerleri ile plajlar bulunmaktadır.Peynir, yoğurt, sucuk ve köftesi cok lezzetlidir.
Göl ve barajlar
Kırklareli'nde Hamam, Pedina, Mert, Erikli ve Saka gölleri ile Kırklareli,Armağan ve Kayalı barajları bulunmaktadır.
Mağaralar
Merkezde Bedre, Demirköy'de Dupnisa Mağarası, Pınarhisar'da Pekmezdere, Vize'de Domuzdere, Kaptanın, Kıyıköy ve Yenesu mağaraları bulunmaktadır. Dupnisa mağarasının içinin yaz aylarında bile çok soğuk olduğu biliniyor.
Tabiatı Koruma Alanları
Demirköy ilçesinde Saka Gölü Longozu Tabiatı Koruma Alanı ve Vize İlçesinde Kastro Körfezi Tabiatı Koruma Alanı bulunmaktadır.
Plajlar
Demirköy'de İğneada, Vize'de Panayır "Panayır İskelesi", Poliçe Plajı ve Kıyıköy plajları bulunmaktadır.
Tarihi Yerler
Kırklareli'ndeki Osmanlı mirası arasında cami, hamam, imaret, şehitlik, çeşme,arasta, köprü ve türbeler yer almaktadır.
Fatih Sultan Mehmet'in, İstanbul'u fethetmek için kullandığı bir kısım topların döküldüğü Fatih Dökümhanesi'nde ise düzenleme çalışmaları hâlen devam ediyor. Demirköy ilçesinde bulunan ve İstanbul'un fethi sırasında kullanılan topların döküldüğü dökümhanenin çevresi teller ile koruma altına alınmış ve çevre temizliği yapılmıştır. Dökümhanede üniversiteler tarafından gerçekleştirilen kazı çalışmalarına yaz aylarında devam edilmektedir. Fatih Dökümhanesi'nden günümüze fırın bacası ve temel seviyesinde duvarlar kalmıştır. Dökümhanenin dönemin bölgedeki en modern işletmesi olduğu varsayılmaktadır.
Dupnisa Mağarası'nın daha rahat ziyaret edilebilmesini sağlayacak tedbirler alınmıştır. Kırklareli Valiliği tarafından hazırlanan "Dupnisa Mağarası Düzenleme Sistemi Projesi" uygulaması tamamlanmıştır. Proje ile mağaranın aydınlatması sağlanmış ve gezi yolları ve giriş bölümü çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Kırklareli İlçeleri 

Babaeski, 
Demirköy, 
Kofçaz, 
Lüleburgaz, 
Pehlivanköy, 
Pınarhisar, 
Vize

Bu  ilçelere tek tek göz atalım.

BABAESKİ

     Bugün Kırklareli'nin ilçesi durumunda olan Babaeski; Bizanslılar döneminde Bulgarophygon adıyla bilinmekteydi.
    Babaeski'ye Yunanlilar Bulgaros, Bulgarlar Phygon, Osmanlilar ise Babay-i Atik adini vermislerdir.
    Babaeski'nin, tarih önceki dönemlerle ilgili yapilan arastirmalar yetersizdir. 1936 yilinda Arif Müfid Mansel tarafindan Alpullu höyüğünde yapilan arastirmalarda kerpiç kalintilari, ilk tunç çağına ait tek renkli çanak ve çömlekler bulunmuştur. Bunlarin bir bölüü geometrik benekli olup, ayni  dönemde Ege ve Balkan kültüründe de vardir. Macaristan'daki benzerleri "Toce" kültürü adıyla bilinmektedir.

     Yöre'nin yerli halki, Traklar'dir. 1980 yılında Mehmet Özdoğan tarafindan, Kırklareli-Babaeski yolu üzerinde ki Tilki Burnu höyüğünde yapılan araştirmada, son kalkolitik dönem keremikleri ile Yunan ve Roma dönemlerine ait yapı kalıntıları bulunmuştur.

     Roma döneminde, tarihsel yollarin Babaeski'den geçmesi burayi önemli bir merkez yapmıştır. Babaeski, Bizans döneminde de bu önemini korumuştur. Bizans imparatoru l.Anastasios'un (491-518) yaptırdığı Marmara'dan Karadeniz'e uzanan büyük liman suru, kentin yakınından geçmekte idi. l.Justinianos (527-535) tarafından onarılmış olan surdan günümüze eser kalmamıştır. 




     Babaeski,Vlll, ve Xlll. Yüzyillarda Bizans imparatorluğu'nun Thrake bölgesinde bir istihkam ve piskoposluk merkeziydi. 812'de Bulgar Çarı Krum tarafından zaptedilen şehir, 1359'da şehzade Murat (l.Murat) tarafından Osmanlı sınırlarına katildiktan sonra, "Babay-ı Atik" adını aldı. Önce Edirne Merkez Sancaği'na bağli olan Babaeski, 1879'da Kırklareli Sancak olunca Kirklareli'ye bağlandı.

     1854 yılında kurulan en eski belediyeye sahip olan Babaeski'yi, Evliya çelebi ünlü seyhatnamesinde şöyle anlatmaktadır:
     "Madyan oğlu Yanko zamanından beri bayındır bir kale ve büyük bir şehir idi. Sonra, Sırp,Bulgar ve Hersekliler birleşip İstanbul'u yıkmaya giderken bu şehri de yıkmışlardır. Sonra, sarı Saltuk Bey, Pravadi yakınında vefat edince,eski vasiyeti üzerine cenazesi yedi adet tabuta kanarak herbiri bir tarafa götürülürken Edirne Kralı da "bu adam bizdendir" diye Saltuk'un naaşını getirip Babaeski de gömdürmüştür. İste buna dayanarak kasabaya "Babaeski" denilmiştir.Halki bütün vergilerden hariç, güzel bir mıntıka ve yüzelli akçelik kazadır. Bin altmiş adet bağ ve bahçeleri,baştan başa kızıl kiremit örtülü alçaklı, yüksekli kagir binalari olup,yirmi mihraplıdır.";

     Evliya çelebi, Seyhatnamesinde Babaeski'deki mimari eserlerle ilgili olarak ta şunları yazmıştır :
     "Şehrin doğu girişinde ve su kenarindaki Ali Paşa Camii, medrese,imaret, han ve dükkanlarin hepsi Semiz Ali Pasa tarafından yaptırılmıştır. Bunlardan baska, yedi mescid, yedi çocuk mektebi, yedi han, yüz kadar dükkan,bir aşevi,bir hamam,üç adet tekke ve çarşi içinde hayat suyu akan bir çesmesi vardır. Ayrıca Saltuk Baba ziyaret yeri ve şeyh Mahmud Şühüdi Türbesi buradadir."

     XIX. yüzyilin sonlarında burada yaşayan Hristiyan dinine mensup topluluklar için Osmanlı hükümetince kilise onarımı ve yapımlarına izin verilmiştir.

     Hazine-i Evrak'ta ki mevcut belgelerden 1883 yılında Meryem Ana ve Aya Tanas (Hagios Atanasios) Rum kiliselerinin yanmalarından dolayı yenilenen inşşlarına, Natali köyünde Aya Yorgi (H.Georgios) adlı kilise yapımına 1847'de izin verilmiştir. XX. yüzyılın başında altı mahalle ve kırk üç köyden oluşan Babaeski'nin, 1919 yılında yapılan bir sayıma göre nüfusu 1968 kişiden oluşmakta idi.



DEMİRKÖY


Demirköy’ün hangi tarihte kurulduğu kesin olarak bilinmemekle, MÖ 4200-4000 yılları arasında Trak kabileleri tarafından yerleşim alanı olarak seçildiği sanılmaktadır.1369 Yılından önce Bizans hâkimiyetinde olan yöre, bu tarihte Sultan Murat Hüdavendigar tarafından Osmanlı toprakları arasına katılmıştır.q Demirköy, 1891 Yılına Kadar Edirne Vilayeti, Kırklareli, Midye Kazasına bağlı Samakocak isimli nahiye merkezi iken, 1891 yılında Edirne Vilayeti, Kırklareli’ne bağlı Kaza statüsünü kazanmış ve 1924 yılında Kırklareli İline bağlı İlçe merkezi haline getirilmiştir.27 Temmuz 1920’de Yunan işgaline uğrayan ilçe 11 Kasım 1922’ de işgalden kurtarılmıştır.


KOFÇAZ  

1369 yılında Osmanlı topraklarına katılan ilçemizin,  kesin olarak ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Cumhuriyet döneminde Keşirlik adıyla nahiye merkezi olarak idari taksimatta yerini almış ve 1 Nisan 1959 tarihinde Kofçaz adı ile, İlçe olarak kurulmuştur. Toplam 530 km2 dir.


Önemli tarihi eser bulunmamakla birlikte bir köyümüze  (Terzidere)  yakın yerde 2. Dünya Savaşı yıllarında yapılan savunmaya yönelik mevziler bulunmaktadır.

Kofçaz Kırklareli’ne bağlı olup,  Kırklareli iline yakınlığı 26 km’dir. Yurdumuzun Kuzeybatısı istikametinde Yıldız  (Istıranca)  Dağlarının eteklerinde yerleşmiş ve Türkiye İstatistik Kurumunun 2011 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemine göre İlçe nüfusu 3001 olan ormanlı alanların ortasında küçük şirin bir ilçedir.
      
Kuzeyinde Bulgaristan, Güney ve doğusunda Kırklareli,  Batıda Edirne ili ve Lalapaşa İlçesi ile komşu olan İlçemiz genel olarak dağlıktır.
İlçe 530.000 dekar alana yerleşmiştir. İlçeye bağlı 2 Mahalle ve 16 Köy bulunmaktadır. Toplam nüfusu 4166 olup, ilçemiz kilometreye yaklaşık 10–15 kişi ile çok az nüfus yoğunluğu olan bir yerleşim yeri özelliğine sahiptir.
Istıranca Dağlarının eteklerinde yerleşmiş oldukça engebeli bir arazi yapısına sahip, rakımı 460 metredir.

İlçede Kocayazı köyünden doğan ve Bulgaristan’a akan dere ile Devletliağaç, Tastepe, Terzilere ve Merkezden çıkan dereler birleşerek Kayalı Barajını beslemektedir.
Tipik karasal iklim hakimdir. Kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar sıcak ve esintilidir.

Arazi Durumu
       
       İlçenin toprak dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
       İlçenin Yüzölçümü          : 530.000 dekar  %100
       Yerleşim Alanı             
       Ekilebilen Arazi             : 106.830            % 20,16
       Çayır Mer’a                   :   13.591            %   2,56
       Orman                           : 251.470            % 47,45
       Kültür Dışı Arazi            : 158.109            % 29,83



LÜLEBURGAZ

İlçenin sınırları dahilinde 6 belde 30 köy bulunmaktadır. ÇorluEdirneTekirdağ'dan sonra Trakya'nın 4. en büyük yerleşim yeridir. Lüleburgaz, Kırklareli'nin en büyük ve en gelişmiş ilçesidir. Kırklareli'nin güneyinde, sanayisi yoğun bir yerdir.
Kentin “yazılı tarihçesi” bilgileri az olmakla birlikte, Prof. Arif Müfid Mansel’in araştırmalarına kadar da ciddi arkeolojik bir çalışma yoktur. 1936’da Türk Tarih Kurumu adına Prof. Arif Müfid Mansel’in yaptığı arkeolojik kazılarda bölge tarihine ışık tutacak ipuçlarına rastlanmıştır. Buna göre Trakya kültürü, Ege ve Balkan kültürleriyle ilişkilidir. İlk Tunç Çağı’na ait buluntular, bölgenin Ege kültürleriyle ilişkisinin varlığını ortaya koymaktadır. Yine yakın tarihte (1981) yapılan kazılarda elde edilen bulgular, bölgede kalkotik dönemin yaşandığını ve Balkanlar-Kuzey Anadolu kültürleriyle ilişkilerin varlığını gösterir. İ.Ö. 2000’lerde Balkanlarda yaşayan Traklar, kuzeybatıdan İlliryalıların baskısı ile göçe zorlanmış ve Anadolu’ya doğru göç başlamıştır. Göç sonucunda bazı Trak kavimlerinin “Trakya” adı verdikleri bölgede kalmaları, bir bölümünün Anadolu’ya göçmeleri ile Anadolu, Türk kabilelerininin yerleşim yeri olmuştur. Trakya ismi Traklardan gelmektedir. İ.Ö. VI. yy.’a kadar Trak kabilelerin yerleşim yeri olan bu bölgenin bu tarihten itibaren yönetimi de değişmiştir.


İ.Ö. 558 Yunan, VI. yy.’dan itibaren Pers IV. yy. Makedon ve İ. Ö. I. yy.’da Roma egemenliğine giren Trakya, Roma’nın doğu toprakları sayılırdı. Roma İmparatorluğu İ. S. 395’te Theodosius döneminde ikiye ayrıldı. 490-518 dönemlerinde bölgede Bizansın kendi iç çatışmaları yaşandı. 540’lı yıllarda Hunlar, 590’larda Avarlar Balkanları yağmaladılar. 626’da Avarların tekrar saldırısına uğrayan Trakya, büyük karışıklıklar yaşadı. Bölgede 760-924 arasında Bulgar-Bizans çatışmaları vardı. 1064’te Kumanların saldırılarına maruz kalan Uzlar Trakya’yı istila ettiler. 1122’de Bizans-Peçenek çatışmalarında tutsak alınan pek çok Peçenek, Bizans tarafından Trakya’ya yerleştirildi.

Trakya, 1190 tarihinde Haçlı Seferleri ile istilalara uğradı. 1192’de bugünkü Lüleburgaz ve çevresinde gerçekleşen Bizans-Haçlı savaşında Bizans yenildi. Haçlı seferleri sırasında 1204’teki yenilgiyle Trakya Latinlerin egemenliğine girdi. Tam anlamıyla sömürünün yaşandığı bu dönemden sonra 1264’te Bulgar ve Tatar saldırılarıyla sarsılan bölge, Katalon askerleri ve Türk askerlerinin (1304-1305) baskısını yaşadı. Bizans İmparatorluğu’nun çöküşünün hızlandığı bu dönemde İmparator Andronikos yaklaşık 10-15 yıl tahtta kalmayı başardı; ancak Trakya’daki mücadele durmadı. Bizansın taht mücadeleleri, Trakya topraklarındaki egemenliğini iyice zayıflattı. Bu dönemdeki Bizans-Osmanlı ilişkileri, Trakya’nın Osmanlılar tarafından fethini kolaylaştırmıştır.
I. Murad döneminde fethedilen Lüleburgaz, 1879’a kadar Vize sancağına bağlı kalmıştır.
Bölge, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda ağır bir işgal geçirdi. Lüleburgaz Ruslar tarafından işgal edildi. Berlin anlaşmasıyla işgalden kurtulan Trakya, yoğun göç hareketleriyle karşılaştı. 20. yy. başlarında Osmanlı Devleti’nin yaşadığı bunalımlar bölgede işgallere, direnişlere, göçlere yol açtı. 1912’de patlak veren Balkan Savaşları; siyasi çalkantılar içindeki Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı öncesinde savunmasız ve hazırlıksız yakalanmasına ve ağır bir yenilgi almasına neden oldu. 1912’de başlayan saldırıların birincisini Osmanlı ağır kayıplarla kapattı. 1912 yılının 26-27-28-29 Ekim’inde Lüleburgaz’da yaşanan Balkan Muharebeleri, savaşın en kanlı çatışmalarıdır. Bulgarlar Çatalca’ya kadar dayanırlar. Avrupa devletlerinin araya girmesi ile Londra Konferansı yapılır. Daha sonra I. Balkan Savaşı’nda kaybedilen bu topraklar “Balkan SAvaşında” geri alınacaktır. Yöremiz, Mondros Mütarekesi’ne kadar siyasal sorunlarla karşılaşmadı; ancak I. Dünya Savaşı ve Mondros Ateşkesi ile ağır sorunlar yaşandı.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında hemen hemen tüm itilaf devletlerinin Trakya’ya ilişkin hesapları vardı. İngiltere, Fransa ve Rusya birbirlerini kollayan siyasetler içindeydiler. 1917 Rus Devrimi ile Çarlık Rusyası’nın devre dışı kalması, Yunanistan’ı yeni bir güç olarak ortaya çıkarmıştı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla birlikte İtilaf Devletleri, Trakya’da adım adım denetim kurmaya başladılar. Mütakere’nin beşinci gününde bir Fransız alayı; Uzunköprü, Sirkeci, Kırklareli demiryolunu işgal etti. Bu işgal uzun sürmedi. 14 Ocak 1919’da bu kez Yunan askerleri tren yolu hattını ve istasyonları işgal ettiler. Daha sonra işgal yavaş yavaş yaygınlaşmaya başladı. İtilaf devletlerinin Paris Barış Konferansı çalışmalarını yaptığı sırasında, Trakya Paşaeli Cemiyeti de çalışmalarını hızlandırmış, 5 büyük kongre toplayarak halkı bağımsızlık için mücadeleye çağırmıştır. Sanremo Konferansı ile Trakya Yunanistan’a bırakılmış, 20 Temmuzdan itibaren de kasaba ve köylerimiz işgal edilmeye başlanmıştır. Altı günlük çarpışmadan sonra bölgenin tamamı işgal altına girmiştir. Lüleburgaz’ımıza Yunan askeri 22 Temmuz 1920’de girmiştir. Özellikle Lüleburgaz Kongresi’nde etkili olan Lüleburgazlı yurtseverler, büyük baskı ve işkence görmüşler ve 2 yıl sürecek bir zulüm yaşanmıştır. Resmi bina ve evraklara el konmuş, yüzlerce hayvan alınmış, tonlarca tahıl zaptedilmiş; ölüm, tecavüz, sürgün ve işkence günlük hayatın bir parçası olmuştur. Lüleburgaz ve Edirne arasındaki bütün köyler yağmalanıp tahrip edilmiş, işyerleri talan edilerek halkın ileri gelenleri tutuklanıp sürgüne gönderilmiştir. Bu baskı ve zulüm karşısında Trakyalılar, coğrafi koşullardan yararlanarak İğneada, Demirköy, Saray, Çerkezköy, Vize, Pınarhisar, Kırklareli, Muratlı civarında silahlı milis kuvvetleri ile Yunan askerlerine, Rum ve Ermeni çetelerine karşı aylarca başarılı bir mücadele verdiler. Direnişleriyle Yunan askerinin bir bölümünün Anadolu’ya geçmesini önleyerek Batı Cephesi’nde güçlenmelerini engellediler ve ulusal mücadeleye önemli katkılar sağladılar.
Sakarya Savaşı’ndan sonra başlayan ve 30 Ağustos 1922 zaferiyle sonuçlanan askeri başarılar, sömürgecileri Türk Devleti ile 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkesi’ni imzalamaya zorlamıştır. Yapılan ateşkes gereği 22 Ekim 1922’de Yunan askerleri Lüleburgaz’dan çekilmişler ve kentimiz Fransız askeri birliklerine teslim edilmiştir. Cumhuriyet sonrasında çok partili siyasal yaşama geçinceye kadar Lüleburgazda yerel yönetimde CHP’li adaylar Belediye Başkanlıkları ve Meclis Üyelikleri görevlerinde bulundular. Çok partili siyasal düzene geçişten sonra farklı siyasal partililerin yerel yönetimde görev aldıklarını görürüz. Şevket Ödül, Zühtü Akın, Hasan Tahsin Uzun, Mehmet Ali Ceylan, Feyzullah Çarıkçı, Mehmet Dedeoğlu, Cemal Özbilen, Ahmet Sezai Özbek, Gürcan Ersin Kırklareli Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Lüleburgaz’dan seçilen milletvekillerimizdir. Naci Arı ve Ali Alkan ise 1960’tan sonraki dönemde Kırklareli’ni Senato’da temsil eden Lüleburgazlı senatörler olmuşlardır. Cumhuriyet’le birlikte tarım, hayvancılık, ticaret ve sanayi; Lüleburgaz’da uygun bir gelişme olanağı bularak 2000’li yıllarda Lüleburgaz’ı Trakya’nın sanayi ve ticaret kenti durumuna getirmiştir.
Lüleburgaz, Kırklareli ilinin güneyinde yer almakta olup, doğusunda Tekirdağ ilinin Saray ve Çorlu ilçeleri, batısında Kırklareli ilinin Babaeski ilçesi, kuzeyinde Kırklareli ilinin Pınarhisar ilçesi ve güneyinde ise Tekirdağ ilinin Hayrabolu ve Muratlı ilçeleriyle çevrilmiştir. Kırklareli ilinin en büyük yerleşim yeri olan ilçenin toplam alanı 1370 hektar olup, ilçe merkezinin denizden yüksekliği 30 metredir. İklim genel olarak yazları sıcak ve kurak, kışları ise yağışlı ve soğuktur. Genellikle kışın Balkanlardan gelen soğuk hava akımlarından etkilenmektedir.
Lüleburgaz ilçesinin toplam nüfusu 2011 yılı verilerine göre 136.783 kişidir. Bunun 103.723'ü ilçe merkezinde 33.060'ı ise belde ve köylerdedir. 2000 yılına göre ilçe nüfusunda %16'lık bir artış görünmektedir. Bu artış ilçe merkezinde %31 olarak görülürken kırsal nüfus da ise %15'lik 

PEHLİVANKÖY

Pehlivanköy, diğer ismi PavliKırklareli ilinin bir ilçesidir. İl merkezine 62 kilometre uzaklıktadır. Deniz seviyesinden 25 metre yüksekliktedir. 5.000 civarında nüfusu olan (ilçe merkezinin köyler hariç nüfusu 2.063 olup, ilçe merkezinde 1.040 erkek 1.023 kadın bulunmaktadır. bu ilçe 1970'li yıllardan beridir göç vermektedir.
Ergene Nehri ilçenin içinden geçtiği için, nehirdeki kirlilik ilçeye zarar vermektedir. 1910 yılından itibaren her sene 18 Eylül' de başlayan ve 5 gün süren "Pavli Panayırı" aralıksız düzenlenmektedir. Halk arasında “Sonbahar Panayırı”, ”Pomak Bayramı” gibi isimler de alır. Demiryolu ulaşımı olan ilçede Fransızlarca 1889 yılında inşa edilen târihî gar binası bulunmaktadır.
Pehlivanköy'de ilk yaşayanlar M.Ö. 700 yıllarında Ergene Nehri kıyılarına yerleşmiş olan Traklardı. M.Ö. 335 yıllarında Makedonyalılar topraklara sahip olmuştu. Pavli'nin aslı Pavula'dır ve bu isim de Hristiyan azizlerden Aziz Pavulos'tan gelmektedir. 46 yılında Roma topraklarına geçen bölge, daha sonra Bizans topraklarında yer almıştır. Yerleşimin adıyla ilgili olarak bir başka iddiaya göre 8. yüzyılın ortalarında dönemin Bizans İmparatoru Anadolu'da Sivas-Malatya arasında yaşayan ve kendisine zorluk çıkaran Pavlikan aşiretini bu bölgeye getirmiş ve bölge adını bu aşiretten almıştır.


1363 yılında Hacı İlbey ve Evrenos Paşa yöreyi fethedip, Osmanlı Devleti sınırları içine soktu. Osmanlı döneminde de topraklarda Bulgarlar yaşadı. 1829'da Osmanlı - Rus savaşında Edirne'yi işgal eden Rus birlikleri Pehlivanköy'e de girmişlerdi. Topraklar 1877-1878 "93 Harbi"nde de bir yıl Rus işgali altında kaldı. Ayestefanos Antlaşması ile kurulacak Bulgaristan Prensliği'nin bir parçası oldu. Ancak bölgede kurulacak Rusya destekçisi bir devlete karşı çıkan İngilizler yüzünden imzalanan Berlin Antlaşması'nda Osmanlı topraklarına bırakıldı. 1864 itibarıyla Edirne vilayetinin Uzun Köy Kazâsina bağlı idi.
Daha sonraki yıllarda Lofça bölgesinden büyük göç aldı ve bölge halkının çoğunluğunu Pomak gurupları oluşturdu. Pomakça daha geçmiş yıllara kadar geçerliliğini koruyan bir dil olarak kaldı.
Balkan Savaşları sırasında da bir yıllık işgal altında kaldı ancak Bulgarlardan geri alındı ve Pehlivanköy'de yaşayan Bulgarlar Osmanlı Devleti sınırları dışına çıkarılıp dışarıda kalan Pomaklar yöreye yerleştirildi. I. Dünya Savaşı sonrasında da Yunanlar tarafından işgal altında kaldı. Yunan işgali de iki yıl sürdü. 9 Kasım da işgal sona erip Pehlivanköy, Türk toprakları arasına katıldı.
1935'ten 1941 arasında Trakya başmüfettişliği görevini üstlenen Kazım Dirik tarafından bölgeye çok yardım edildi. Halka hayvancılık konusunda eğitim sağladı, Macar mimarlar tarafından ilçedeki Atatürk Meydanı ve Mehmetçik parkı yaptırıldı ve halka spor malzemeleri sağladı. Bir süre Babaeski'ye bağlı bir bucak olan Pehlivanköy 1957'de ilçe olmuştur.
1 Nisan 2016'da 750 kişilik Pehlivanköy Geri Gönderme Merkezi açıldı.Türkiye'nin Avrupa Birliği ile imzaladığı Geri Kabul Antlaşması sonucu Yunanistan'ın Midilli adasındaki göçmenlerin bir kısmı önce İzmir'in Dikili ilçesine, oradan da Pehlivanköy'e getirildiler.
İlçede tarım ve hayvancılık başlıca geçim kaynağıdır. Ayçiçeği, buğday, mısır, kanola ekimi yaygındır. Tüm bunların yanında Ergene nehrinin sularıyla doldurulan tavalara ayrılmış topraklarında çeltik de yetiştirilmektedir. Meyvecilik ve arıcılık da yapılmaktadırr.
Pehlivanköy İlçesi yurdumuzun Trakya bölümünde ve Ergene Havzasındadır. Kırklareli İlinin güneybatı ucunda bulunmaktadır. Doğudan ve kuzeyden Babaeski, batıdan Edirne, güneyden Tekirdağ İli ile çevrelenmiştir. Yüzölçümü 114 km²'dir. İl merkezine uzaklığı 64 km'dir. Ergene Ovası nehrin taşması nedeniyle sık sık sular altında kalmaktadır. Kış ayları kuzey rüzgarlarına açık olduğundan soğuk, baharlar yağışlı, yazlar sıcak ve kurak geçer. Pehlivanköy İlçesi demiryolu ile Edirne, Kırklareli, Babaeski, Lüleburgaz ve Uzunköprü’ye bağlıdır.
·         Ergene nehri İlçenin en önemli su kaynaklarının başında ergene gelmekte idi. Ancak son yirmi yılda Çorlu ve Çerkezköy'deki çarpık sanayinin yarattığı kirlilik Ergene nehrini su kaynağı olmaktan çıkarıp zehir kaynağı haline getirmiştir.
·         Kuştepe deresi İlçe sınırları içinde kalan son temiz deredir. ilçe merkezi önlerine doğru geldiğinde kanlıdere adını alır.
·         Amatör balıkçılığın yapılabileceği DSİ'nin yaptığı Hıdırca yolunda 1 adet gölet bulunmaktadır.
·         Katırkulu, Gustil ve Koca orman mevkilerinde Pehlivanköydeki doğal ormanların son kalıntıları bulunmaktadır. Yöre halkının sürekli yeni tarla açmak istemesi yüzünden ve kaçak oduncular yüzünden bu son kalan doğal alanlarda yok olmaktadır.
·         Mezarlığın yanında Kazım Dirik tarafından diktirilen Akasyalık adıyla anılan ağaçlık bulunmaktadır.
Bir ilköğretim okulu bir de çok programlı lise vardır. 2008-09 öğretim yılında Kırklareli üniversitesine bağlı yüksekokul açılması planlanmaktadır.
Pehlivanköy'de bir ilköğretim okulu vardır adı Atatürk İlköğretim okulu'dur. Öğrencilerin bir bölümü ilçe merkezinden, bir bölümü ise çevre köylerden taşımalı olarak gelmektedir.
İlçede Atatürk ortaokulu ile Pehlivanköy Çok Programlı Anadolu Lisesi bulunmaktadır.
Pehlivanköy'ün belediye başkanlığı seçimlerini genellikle merkez sağ partiler kazanmaktadır. 1963 - 1989 yılı arası düzenlenen seçimleri üçünü Adalet Partisi, birini ANAP, birini ise bağımsız aday kazanmıştır. 1989'da belediye başkanlığı seçimlerini SHP adayı Mustafa Gür kazandı ve bu başarıyı 1994 ve 1999 yıllarında (ikincisinde CHP adayı olarak) tekrarladı. 2004 yılından itibaren ise belediye başkanlığı seçimlerini Adalet ve Kalkınma Partisi kazanmaktadır, belediyeyi üç dönem üst üste Hüseyin Açıkel yönetmektedir.
Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler de 1976-1979 yılları arasında Pehlivanköy Kaymakamlığı yapmıştır.
İlçenin futbol takımı Pehlivanköyspor, Kırklareli Bölgesi 1. Amatör Küme'de oynamaktadır. 
Pehlivanköy, İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan tren yolu hattının üstünde bulunmaktadır. Osmanlı zamanında inşa edilen Şark Demiryolları Pehlivanköy'den sonra kuzeye ve güneye giden iki hatta ayrılırken, Edirne'ye giden kuzey yolunun küçük bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Yunanistan sınırları içinde kalmıştı. 1971'de Pehlivanköy - Edirne arasında inşa edilen 68 km'lik yeni hat ile bu sorun çözülmüştür. Bulgaristan'a giden trenler de böylece Pehlivanköy'den Edirne'ye giden bu hat üzerinden devam etmektedir. 2000'li yıllarda rayların değişimi ve Marmaray projesi nedeniyle kapatılan hat dolayısıyla Pehlivanköy'ün İstanbul ve Edirne'ye tren bağlantısı kesilse de 2016 yılında tren seferleri tekrar başladı. Öte yandan Babaeski'den Pehlivanköy'e minibüs seferleri bulunmaktadır.
Mahalleleri
·         Kazımdirik Mahallesi
·         Ergene Mahallesi
·         Kurtuluş Mahallesi


PINARHİSAR 
1368 yılında I. Murad döneminde Gazi Mihal tarafından Bizanslılar'dan alınan Pınarhisar, Kırklareli'nin tarihi kentlerinden biridir. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşında Ruslar’ın işgaline uğramış, Balkan savaşının büyük bir bölümü burada yaşanmıştır.1912 yılında Bulgarlar'ın işgaline uğramış, 23 Temmuz 1913'te geri alınmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında ise Yunanların işgaline uğramış, 8 Kasım 1922 geri alınmıştır. 1911'de ilçe, 1915'te yeniden bucak, 1953'te ise belediye başkanı Ali Özer zamanında bugünkü ilçe statüsüne dönüşmüştür. Tarihte soğuk ve sıcak akan su kaynakları ile ünlüdür. 1909 yılında belediye olmuştur. İlk Belediye Başkanı Mehmet Ağa'dır. Zaman içerisinde ilçe ve bucak merkezi olmuştur. Eski Libya Başkanı Sadullah Koloğlu (Orhan Koloğlu ve Doğan Koloğlu'nun babaları) 1913 yılında burada kaymakamlık yapmıştır. Bugün ilçe merkezindeki tarihi Sadullah Koloğlu İlköğretim Okulu onun zamanında yapılmıştır.



İlçe merkezinde çimento ve kireç fabrikaları bulunmaktadır. İlçenin Kaynarca ve Yenice Belde Belediyeleri vardır. Kaynarca geçmişte soğuk ve sıcak su kaynakları ile anılırdı. En kaliteli pirincin Kaynarca Ovası'nda yetiştiği söylenmekte olup, Helenler’den beri insanların, burada yaşadıkları bilinmektedir.
Pınarhisar ilçesi 1.Viyana Seferi esnasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından kullanılan sefer yolu güzergâhı üzerindedir. Bu güzergâh günümüzde yeniden keşfedilerek Sultanlar yolu ismiyle doğa, kültür ve tarih sevenlerin kullanımına açılmıştır. Sultanlar Yolu işaretlemeleri Pınarhisar içinde ve çevresinde Sultanlar yolunu yeniden keşfeden Sedat Çakır tarafından yapılmıştır. Sultanlar Yolu Viyana-Simmering'den İstanbul Süleymaniye Camii ve Topkapı Sarayı'na kadar uzanan 2133 kilometrelik bir yoldur.

Dünyanın en büyük karikatürü
Galaksiye mesajımız var kampanyası dahilinde karikatürist Erdil Yaşaroğlu'nun öncülüğünde, ilçede 11 kilometrekarelik arazi üzerine İşaretler filmini tiye alan bir karikatür çizilmiştir. Bu karikatür tam olarak 10 milyon 952 bin 50 metrekare ile Guinness rekorunu kırmış ve Guinness Rekorlar Kitabına girmeye hak kazanmıştır. Karikatürün ağaçlandırması halen sürmektedir.

VİZE 
Kırklareli'nin doğusunda, İstanbul'a 140 km. mesafede, tarihi ve doğal güzellikleri ile ön plana çıkan bir ilçedirCittaslow denilen sakin şehir unvanı ile Türkiye'deki 10 ilçeden de birisi olmuştur. 2019 TÜİK verilerine göre ilçe merkez nüfusu 14.562'dir. Vize aynı zamanda bir Bulgaristan şehirleriyle benzer olarak Trakya'daki Karadeniz ilçelerindendir. Vize, Avrupa'dan kopmamış Yunanistan ve Bulgaristan ile kültür, turist alışverişini sürekli devam ettiren bir Balkan ilçesidir.


Tarihte değişik isimlerle anılan kent Byzia, Bizye, Bida, Biza, Vyza, Vizii ve son olarak da Vize olarak bilinmektedir. İsmin kökü Byzas'tan gelmekte olup Byzas Poseidon'un bir oğlunun adıdır. Aynı zamanda Byzas, Trak dilinde keçi anlamına gelmekte olup Trakların çokça kullandıkları bir isimdir. Ayrıca Byzas isimli efsanevi bir Trak Kralının adından geldiği söylenir ki bu Byzas Su Perisi Semestra'nın oğludur. Ayrıca Yunan Mitolojisinde Kaynak Perisinin adı Byzia'dır. Vize'nin her dönemde isminin suyunun bolluğu ile anıldığı düşünülürse bu da akla yatkın bir ihtimaldir.
Vize'nin bilinen ilk resmi sahipleri Trakların bir kolu olan Astai'lerdir. Daha sonraları PerslerRomalılarKeltlerPeçeneklerBizanslılarBulgarlar hakim olmuş ve son olarak Osmanlılar ile Türk egemenliği başlamıştır. 1369 tarihinde Osmanlı idaresine geçen yerleşim, Rumeli Eyalet'nin bir sancağı olan Vize sancağının merkezi konumunda bulundu.
Edirne Vilayet Matbaası Müdürü Şevket Dağdeviren'in yazdığı 1892 tarihli salnameye göre;
Kırkkilise sancağının kazası olan Vize kasabasına bağlı 47 köydeki 4466 hanede 23595 nüfus olup, çoğunluğu İslam ve Rum’dur.
Saray, Yenice, Örencik, Hasboğa nahiyeleri Vize’ye bağlıdır. Vize hükûmet konağı, 108 basamaklı merdivenle çıkılan bir tepe üzerindedir. Vize’de 4 cami, 3 mescit vardır. Bunlardan Gazi Süleyman Paşa’nın yaptırdığı cami Ayasofya’nın modelindedir. Diğer 3’ü Saka Baba, Hasan Bey ve Ferhat Bey tarafından yaptırılmıştır.

Kaza içinde 13 sağlam, 27 harap cami ve mescit, 2 hükûmet konağı, 32 okul, 1 ortaokul, 2 harap imaret, 1 telgrafhane, 1 tekke, 5 kiremithane, 5 sayak dolabı, 46 çeşme 1 metropolithane, 18 kilise ve manastır, 301 ev arsası, 42 mera, 775 çayır, 17759 tarla, 28 Bahçe, 3926 bağ, 6 çiftlik, 1522 ambar ve samanlık, 1 rakı fabrikası, 25 değirmen, 10 han, 2 hamam, 31 fırın, 35 İslam, 18 Hristiyan mezarlığı, 72 harman yeri, 6 tahta bıçkısı, 3 çiftlik arsası, 1 yağhane ve 376 dükkan vardır.
Vize ilçesi 1.Viyana Seferi esnasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından kullanılan Avyolu güzergâhı üzerindedir. Bu güzergâh günümüzde yeniden keşfedilerek Sultanlar Yolu ismiyle doğa, kültür ve tarih sevenlerin kullanımına açılmıştır. Sultanlar Yolu işaretlemeleri Vize içinde ve çevresinde yolu yeniden keşfeden Sedat Çakır tarafından yapılmıştır. Sultanlar Yolu Viyana-Simmering'den İstanbul'da Süleymaniye Camii ve Topkapı Sarayı'na kadar uzanan 2133 kilometrelik bir yoldur.
Önemli tarihi eserler arasında Ayasofya Kilisesi, Türkiye Trakyası'nda bilinen tek antik tiyatro, kaya kiliseleri, manastır, Trak tümülüsleri, kale surları, çeşmeler sayılabilir. İlçede bulunan Yenesu Mağarası, 1620 m. uzunluğuyla Trakya'nın 3. büyük mağarasıdır.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!