“Bir zamanlar, büyük bir dağda kartallar yuva yaparlarmış. Bir kartal da 4 tane yumurtası ile bu dağda yaşıyormuş. Bir gün bir deprem olmuş.
Ve yumurtalardan bir tanesi dağdan yuvarlana yuvarlana vadide yer alan bir çiftliğe kadar düşmüş. Bu çiftlik bir tavuk çiftliğiymiş.
Çiftlikteki tavuklar, bu değişik ve normalden büyük yumurtayı sahiplenmeye karar vermişler. Yaşlı bir tavuk bu yumurtayı ve içinden çıkacak yavruyu, koruması altına almış.
Bir gün, küçük kartal doğmuş. Çevresinde tavukları görmüş ve kendini bir tavuk zannetmiş. Bütün tavuklar da ona bir tavuk gibi davranmışlar. Ailesini de çok seviyormuş.
İçinden, bazen, “ben kimim?” sorusu geçiyormuş. Ama o bir tavukmuş. Bunu böyle bilmeliymiş.
Bir gün çiftlikte oyun oynarlarken, yukarı baktığında bir grup kartalın özgürce uçtuklarını görmüş. "Aman Allah’ım, ne kadar güzel uçuyorlar.
Ben de onlar gibi uçmayı çok isterdim" demiş. Tavuklar, bu düşünceye hep birlikte gülmüşler. "Sen bir tavuksun ve tavuklar uçamazlar" demişler.
Küçük kartal, artık daha sık gökyüzüne bakıyor ve uçan kartallar gibi uçmak, özgür olmak istiyormuş.
Ne zaman bu düşüncesinden arkadaşlarına, ailesine bahsetse, hep şu cevabı alıyormuş. "Sen bir tavuksun. Bırak bu hayalleri." Zamanla, küçük kartal da bu düşünceyi kabul etmiş.
Hayal kurmaktan vazgeçmiş ve hayatını bir tavuk olarak yaşamaya karar vermiş. Ve hayatının sonu geldiğinde de bir tavuk! olarak ölmüş.”
Kocaman gökdelenleri yapan, kanatsız olan insanı uçuran, televizyon denen küçük bir kutuyla dünyayı insanoğlunun ayağına getiren, yine insanın ayağını taşıma araçlarıyla yerden kesen, insanın vücudunu neredeyse ikiye yarıp kalbini avuçları içine alıp onaran ve bunun gibi mucizevi görünen bir çok şey insan aklının ürünüdür.
Zaman hızla geçiyor ve bizler her geçen gün “İnsanoğlu bunu da mı yaptı!” diyerek hayretler içerisinde gelişmeleri izliyoruz. Bizler bu aklın ne kadarını kullanıyoruz bilemiyorum ama, o aklın çok iyi ve amacına uygun kullanıldığında ortaya neler çıkabileceğini görüyoruz.
İnsanlığa faydalı icatlar yapabilmek için bilim insanı unvanına sahip olmamız gerekmiyor. Bahçesinden akan suyla elektriğini üreten seksen yaşında amcalarımız, sıcak su ısıtmalı maşrapa icat eden ninelerimiz, su ile çalışan oyuncak kamyon icat eden çocuklarımız hala var şükürler olsun.
Oyuncaklarıyla bir şeyler üretmeye çalışan çocuğun kafasına vurup “mucit mi olucan” diyerek dalga gecen, evinde işe yaramaz şeylerle işe yarar aletler üreten ev hanımının zeka düzeyini tartışan eşler, ilkokula giden çocuğun akıl almaz sorularını geri zekalılık olarak değerlendiren öğretmenler, ve bunun gibi çoğaltılacak bir çok örnek azımsanmayacak kadar çok inanın.
Her defasında sen tavuksun, kartal değilsin, uçamazsın, kendi haline göre davran diyen bu insanlar tavuğun ta kendisi aslında. Bizler tavuk değiliz insanız ve Allah'ın bize bahşettiği olağan üstü bir akla sahibiz .Özümüze dönüp insan olduğumuzu hatırlamalı ve insanların tavukça dayatmalarına karşı dik durup aklımızla hareket etmeli ve bu mükemmel yapıyı sonuna kadar kullanmalıyız. Mevcut akılları kullanmak yerine, onlardan gerektiğinde ilham almalı, kendi aklımızı da bir kenara atmamalıyız.
İnanın insanoğlunun elinden ölüm dışında hiçbir şeyin kurtulmadığını o zaman anlayacağız ve aklımızı kullanarak elde ettiklerimizin lezzetinin ne kadar güzel olduğunu kavrayacağız.
0 Yorum:
Yorum Gönder